Bilim adamları dünyayı salgının sonbahar veya kış aylarında gerçekleşmesi beklenen şiddetli ikinci dalgasından kurtarmanın tek yolunun yeni tip koronavirüsle savaşacak bir aşı üretmek olduğu görüşünde. Diğer yandan aşı üretiminde ileri aşamalara ulaştıklarını duyuran araştırma ekipleri arasında insanların aşılara olan güvenini sarsabilecek nitelikte şüphecilik ve ironi savaşları çıktı.
Akademik yayınlar yapan Nature dergisinde 13 Mayıs'ta yayımlanan bir araştırmada, 37 ülkeden 100 milyon Facebook kullanıcısının sayfasına göz atılmasının ardından aşılara duyulan güvenin azalmasından korkulduğu belirtildi. Bu durumun, aşı üretimi için çalışan araştırma ekipleri arasındaki savaşı alevlendirebileceği belirtiliyor.
Klinik çalışma aşamasına ulaşan 12 aşı varken henüz preklinik aşamada olan 100 aşı bulunuyor. Araştırma ekipleri arasındaki savaşı başlatan en önemli çalışmalar ise Oxford Üniversitesi tarafından yürütülüyor.
Oxford aşısı, umut verici bir girişim ve eleştiriler
Oxford’un çalışması, Avrupa’da klinik aşamaya ulaşılan tek aşı olarak biliniyor. Oxford Üniversitesi Aşı Bilimi Profesörü Sarah Gilbert, 10 Nisan'da The Times ile yaptığı röportajda benzer tipte aşılarla ilgili geçmiş deneyimlerinden yola çıkarak yeni tip koronavirüs aşısının başarısından yüzde 80 emin olduğunu vurgulamıştı.
Ancak bu, klinik aşamalara varan bazı aşılarda dahi yaşanan olası başarısızlıkla dolu bir alan. ABD’li araştırmacılar bu açıklamanın “bilimsel olmadığını” öne sürüyor.
Vanderbilt Üniversitesi Tıp Merkezi’nde bulaşıcı hastalık uzmanı olan Dr. William Schaffner, CNN tarafından yayınlanan röportajında söz konusu açıklama hakkında ironik değerlendirmelerde bulundu:
“Bir Oxford bilim insanının aşının ne derece ilerlediğine dair konuştuğunu duyduğumda şaşırdım. Burada ABD’deki bilim camiasından bazılarımız, Oxford’lu meslektaşlarımızın gösterdiği yüksek rekabet gücüne hayret ettik.
Pensilvanya Üniversitesi’nde çocuklardaki ishal hastalığına neden olan rotavirüse karşı aşı geliştiren Profesör Paul Offit de söz konusu açıklamayı ‘aceleci’ olarak nitelendirenlerden. Offit, “Oxford araştırmacılarının ellerinde bir şey olup olmadığı hakkında hiçbir fikirleri olmayabilir. Bu tür basın açıklamalarından bıktık” dedi.
Gilbert’in açıklamasına yönelik ironik değerlendirmeler bu kadarla sınırlı değil. Nitekim Oxford araştırma ekibinin maymunlar üzerinde yaptığı aşı deneyi, ABD’li bir araştırmacının sert eleştirisine neden oldu.
Oxford araştırmacıları, 13 Mayıs'ta biorxiv.org sitesinde, yeni tip koronavirüs ile enfekte 9 dokuz maymun üzerinde yürütülen aşı deneyleriyle ilgili bir çalışma yayınladı. 6 maymunun aşılandığı, diğerlerinin ise aşılanmadığı belirtildi. Ardından, öldürülen maymunların akciğerleri incelendi. Aşılanan hayvanlarda zatürre veya başka akciğer sorunu belirtileri görülmezken, aşılanmayan üç maymunda ise belirli bir derecede viral zatürre görüldü.
Oxfor ekibinde önde gelen araştırmacılardan Adrian Hill, 15 Mayıs'ta CNN ile yaptığı röportajda, “Maymunlar üzerindeki çalışmalarda kesin bir başarı yakalandı. Bu oldukça etkileyiciydi” dedi.
Ancak Harvard Üniversitesi Tıp Okulu’nun eski profesörü ve virolog William Haseltine, Hill’i ‘aldatıcı’ olmakla suçladı. CNN’e röpotaj veren Haseltine, “Hill, bu röportajda ortağı sizin cebinizden cüzdanınızı alırken dikkatinizi dağıtmaya çalışan çekici bir sihirbaza benziyor” ifadelerini kullandı.
Forbes dergisinde 16 Mayıs'ta yayınlanan bir makalede ise aşının verildiği maymunların aşılanmamış maymunlarla kıyaslandığında burun salgılarında aynı viral DNA'ya sahip olduğunu, yani aşının aslında işe yaramadığını ve maymunların virüsü başkalarına aktarabileceğini belirtti.
Aşının virüsü kırabilecek ve insan hücrelerine bulaşmasını engelleyebilecek yüksek seviyelerde antikorlar üretmesi gerektiğini ve bunun gerçekleşmediğini söyleyen Haseltine, Oxford aşısı verilen maymunlardaki antikorların ‘çok düşük’ seviyelerde olduğunu vurguladı.
Elbette ki Oxford ekibi de bu eleştirilere cevap vermekten geri kalmadı. 19 Mayıs’ta CNN’ye konuşan Adrian Hill, Oxford aşısının Çin'de aynı teknolojiyi kullanan CanSino şirketinin çalışmasına ek olarak, klinik anlamda önde gittiğinin altını çizdi.
Ardından diğer aşıları hafife alan Hill, RNA bazlı aşıların ‘kuru gürültüden’ başka bir şey olmadığını söyledi.
ABD rekabeti
Nitekim ABD’de klinik aşama yarışında bulunan 4 farklı aşı arasından Pfizer ve Moderna şirketlerinin iki farklı çalışması RNA tekniğine dayanıyor. Bu teknik, bağışıklığı uyarmak için bir parça genetik materyalin yeni tip koronavirüs ile birlikte insan hücrelerine enjekte edilmesine dayanıyor.
Diğer yandan viral vektör tekniği ise proteini yeni virüsten insan vücuduna aktarmak için adenovirüslerin genetik olarak değiştirilmiş bir tipini kullanıyor. Bu, vücudu ve bağışıklığın tepkisini gelecekteki herhangi bir enfeksiyona yanıt vermesi için uyarmaya yardımcı oluyor.
Oxford’un aşı ile ilgili web sitesinde yazdığına göre Hill ve meslektaşları, 10'dan fazla farklı hastalığı hedefleyen aşılarda kullanılan adenovirüs aşıları üzerinde yaklaşık 20 yıldır çalışıyor.
Her ne kadar Oxford’un aşılarından hiçbiri şu ana kadar pazara ulaşmamış olsa da yıllardır sürdürdüğü araştırmalar, ekibe diğer çalışmaları eleştirme güveni veriyor. Nitekim Hill, CNN röportajında Moderna şirketinin kullandığı tekniği ‘garip ve harika’ olarak nitelendirerek ironide bulundu.
Bu ironiye yanıt olarak kullandığı tekniğe olan güvenini vurgulayan Moderna ise yine CNN tarafından yayınlanan açıklamasında şunları aktardı:
“Bizim aşı yarışındaki tek rakiplerimiz virüs ve zamandır. Çeşitli aşıların başarısı bizi ilgilendirmiyor. Çünkü zaten hiçbir fabrikanın tüm gezegene yetecek dozda aşı çıkartabileceğini düşünmüyoruz.”
Şirketin parmak bastığı nokta, kısa süre içerisinde diğerlerine göre ciddi miktarlarda aşı üretme kabiliyetiydi. Oxford aşısının üçüncü aşamaya geçemeyeceğini söyleyen ABD’li şirket Inovio’nun üzerinde çalıştığı bir diğer genetik aşı da aynı noktaya vurgu yapıyor.
Inovio’nun kullandığı teknikte plazmidlere kısa elektrik sinyali ya da virüsün genetik bilgisinden oluşan küçük materyaller gönderiliyor. Bu da bağışıklığın tepkisine yol açıyor. Şirket sözcüsü Jeff Richardson da Moderna şirketinin yaptığı açıklamaya benzer şekilde “Yarıştaki rakibimiz diğer şirketler değil, virüstür. Tüm dünyaya aşı yetiştirme yolunda üç veya dört kazanan olmalı. Ki zaten birkaç farklı aşının çıkarılacağı görülüyor. Bu iyi bir şey” ifadelerini kullandı.
Uluslararası yanıtlar
Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Zevail Bilim ve Teknoloji Şehri’nde Biyomedikal Bilimler Profesörü Dr. Tamer Salim, şirketler arasındaki bu atışmada insanların aşılara olan güvenine olan etkisinin göz önüne alınmadığını söylüyor. Diğer yandan bu konuda gerçekleşebilecek en büyük zararın aşıların işe yaramaması ya da enfekte edilen kişiyi hasta etmesi olduğunu vurguluyor. Ancak çoğunlukla bu aşıların bir yan etkisi bulunmuyor.
Vaka oranlarındaki yükseliş nedeniyle ülkelerin aşı konusunda daha istekli olmaları gerektiğini ve aşıların başarısının pratiğe döküldüğü taktirde ortaya çıkacağını vurgulayan Salim konuya dair şunları söylüyor:
“Ancak bir ülke herhangi bir aşıdan aldığı, onu koronavirüse yakalanan vatandaşları üzerinde kullandığı ve belki de bu kişilerin yeniden virüse yakalandıklarını kaydettiği, diğer bir ülke ise başka bir aşı alıp gözlemlediği taktirde aşılar arasında karşılaştırma yapılabilir. İşte ancak o zaman ‘şu aşı bu aşıdan daha etkili’ değerlendirmesi yapılabilir.”
Sıtma hastalığı için hidroksiklorokin ve Japonya menşeili avigan ilaçları hakkında da başlangıçta benzer bir yarışın yaşandığını söyleyen Salim, sonradan iki ilacın da etkisiz olduğunun kanıtlandığına ve kullanımlarının bırakıldığına dikkat çekti.
Diğer yandan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise şirketler arasındaki karşılıklı yapılan ironi ve güvenilirlik eksikliği suçlamaları hakkında yorum yapmayı reddetti. WHO’nun Doğu Akdeniz Bölgesi epidemiyoloji danışmanı Dr. Emced el-Huli, WHO’nun aşılara güvenilirlik vermesi için yerine getirilmesi gereken bir takım kriterleri olduğunu söyledi.
Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Huli konuya dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Kuruluşun güvenilirlik vereceği herhangi bir aşı, bilimsel olarak üç klinik değerlendirme aşamasından geçerek güvenilirliğini ve tesirini kanıtlamalıdır. Çalışma ve deneyimler sırasında etik, aşının bağışıklık yaratma yeteneği, bu bağışıklığın ne kadar etkin olduğu ve aynı zamanda şiddetli yan etkilere sebebiyet verip vermediği dikkate alınmalıdır.”