ABD'nin İran Özel Temsilcisi Elliott Abrams, ABD yönetiminin İran'a uyguladığı ‘azami baskı’ politikasının İran’ı müzakere masasına oturmaya zorlamayı amaçladığını ifade etti. Abrams, bu hedefin ABD’de düzenlenecek seçimlerin ardından gerçekleşeceği tahmininde bulundu.
Senato Dış İlişkiler Komitesi’nin dün düzenlediği duruşma oturumunda konuşan Abrams’ın ifade ettiğine göre, ABD yönetiminin İran'a yönelik stratejisi, İran rejiminin bölgedeki istikrarsızlaştırıcı faaliyetleri için ihtiyaç duyduğu fonları elde etmesini engellemeyi ve uygun bir anlaşmaya varması için üzerinde baskı kurmayı hedefliyor
ABD yönetiminin istediği anlaşmanın eksenlerinden bahseden Abrams, bunun İran'ın nükleer programı, balistik füze geliştirmesi, terörist gruplara verdiği destek ve ABD vatandaşlarının tutuklanmasını da kapsamasını gerektiğini belirtti.
ABD'nin İran’a uyguladığı yaptırımların Tahran’ı ciddi şekilde sıkıştırdığına ve rejimin Suriye, Lübnan ve diğer ülkelerdeki ajanlarına yaptığı ödemelerin kesilmesine yol açtığına dikkat çeken Abrams, “İran tarafından desteklenen milisler, şu anda Tahran'ın sabit desteğine güvenemiyor. (Hizbullah) ve (Hamas), İran'dan kaynak sağlayamadığı için kemer sıkma planına gidiyor” dedi. Böylece İran, Suriye ve Irak gibi ülkelerde masum sivillerin hayatlarının kurtarıldığına değindi.
Arap ülkelerinin İsrail ile yapacakları anlaşmaların İran'ın dışlanmasına yol açacağını söyleyen Abrams, “İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn arasındaki barış anlaşmasıyla İran'ı dışlamış oluyoruz. Daha fazla ülkenin aynı adımları atacağı konusunda iyimseriz. Nitekim Ortadoğu ülkeleri, ABD’ye olan güvenlerini tazeledi; zirâ biz, Tahran'a karşı duruyoruz” ifadelerine başvurdu.
Birleşmiş Milletler’in (BM) İran’a yönelik yaptırımlarının snapback mekanizması altında yeniden uygulanması sayesinde bugün Tahran’ın tüm uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldığını vurgulayan Abrams, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“ABD, tüm BM üyelerinden Tahran'a yeniden kısıtlama dayatma taahhütlerini yerine getirmelerini bekliyor. ABD, terörizmin dünyadaki en büyük sponsorunun dünyanın en tehlikeli silahını elde etmesine asla izin vermeyecek. İran halkını özgürlük ve adaletten mahrum bırakanları sorumlu tutmaya kararlı olan ABD, Navid Afkari'yi ölüme mahkum eden hakim de dahil olmak üzere çeşitli İranlı yetkiliye ve kuruluşa yeni yaptırımlar ilan edecek.”
Diğer yandan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı David Hale ise Trump yönetiminin bölgedeki önceliğinin “İran'ın kötü nüfuzuna son vermek” olduğunu vurguladı. Azami baskı stratejisinin İran'ı en az 70 milyar dolar değerinde gelirden mahrum ettiğine değinen Hale, aynı zamanda “yaptırımların tek başına yeterli olmayacağını, İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşmenin de İran tehdidiyle mücadeleye katkı sağlayacağını” belirtti.
BAE ile olan F-35 savaş uçağı anlaşmasına atıfta bulunan Hale, ABD’nin bölgedeki askeri ilerlemesini sürdürmede İsrail'e yardım etme taahhüdünü yeniledi. Aynı zamanda güvenlik ihtiyaçları hakkında BAE ile süregelen istişarelerin varlığına ve F-35 ile ilgili henüz bir karara varılmadığına değindi.
Filistinlileri müzakere masasına geri dönmeye çağıran Hale, “Zirâ İsrail ile konuşmayı reddetmeleri Filistin halkının içinde yaşadığı koşulların iyileşmesini geciktiriyor. İsrail-Filistin çatışmasını sona erdirmenin gerçekçi yolunun kapsamlı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmayı amaçlayan müzakerelerden geçtiğini her seferinde söyledik” dedi.
Lübnan dosyasına da değinen Hale, ABD’nin buradaki orduya verdiği desteğin amacının Hizbullah ve İran'a karşı çıkmak olduğunu teyit etti. ABD’nin orduya sağladığı tüm teçhizatın hala elinde olduğunu da söyleyen Hale, Lübnan’a yönelik yardımlar hakkında ise, “Lübnanlı liderlerin gerçek bir değişime kararlı olduğunu gördüğümüz zaman, ABD ve uluslararası ortaklar, gerçek reformlara ulaşmak için gereken yardımı sağlamaya hazır olacak” vurgusunda bulundu.
Destekleyici taraflara yaptırımlar uygulayarak Hizbullah'a baskı yapma politikasını sürdürme sözü veren Hale, partinin Lübnan’a değil de İran’a sadık olduğunun altını çizdi. Azami baskı kampanyası öncesinde İran’ın Hizbullah’a yaklaşık 700 milyon dolar sağladığına değinen Hale, ABD müttefiklerini partiyi askeri ve siyasi kanatlarıyla terör örgütü listesine dahil etmeye -yeniden- çağırdı.
Körfez ülkelerinin aralarındaki krizi hızla çözeceği umudunu dile getiren Hale, bu ülkeler arasında işbirliğinin İran ile mücadelede gerekli olduğunu vurguladı.
ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin önemini de vurgulayan Hale, “İkili güvenlik işbirliği sayesinde Suudi Arabistan ile derin bir ilişkimiz var. Ortak stratejimizin önemli kısmı, İran'ın Körfez'deki istikrarsızlaştırıcı faaliyetleriyle yüzleşmek, (DEAŞ), (El Kaide) ve diğer terör örgütlerini hezimete uğratmak üzerine. Güvenlik işbirliğimiz ise, Suudi Arabistan ve BAE'deki en az 160 bin ABD’linin İran’ın desteklediği Husilerin gerçekleştirdiği saldırılardan korunmasını sağladı” açıklamalarında bulundu.
Diğer yandan, Suriye'ye daha fazla kuvvet gönderme amacının DAEŞ ile mücadeleye devam etmek olduğunu söyleyen Hale, “Bu alanda ciddi ilerlemeler kaydettik; ancak misyonumuzu henüz gerçekleştirmedik ve bu görevi tamamlamadık” ifadelerine başvurdu.
Çin'in Ortadoğu’daki kontrolünü genişletme girişimlerinden duydukları endişeyi dile getiren Hale ve Abrams, aynı zamanda taahhütlerine iltizam sağlayıp sağlayamayacağından şüphe duydu. Abrams ise Çin'in İran ortaklığında sunduğu 400 milyar doların gerçeği yansıtmadığını, yalnızca piyasaya sürme amaçlı bir reklam olduğunu ifade etti.
Abrams, İran'ın ABD seçimleri ardından müzakere masasına oturacağını düşünüyor
Abrams, İran'ın ABD seçimleri ardından müzakere masasına oturacağını düşünüyor
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة