Pfizer, 2023'te satışlarında yüzde 33'e kadar düşüş bekliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Pfizer, 2023'te satışlarında yüzde 33'e kadar düşüş bekliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Şirketin gelirleri geçen yıl 100,3 milyar dolarla en yüksek değerini alırken, 2023 gelir beklentisi ise 67-71 milyar dolar aralığında kaldı.
Amerikan ilaç şirketi Pfizer, gelirlerinin rekor kırdığı 2022'ye kıyasla bu yıl, yüzde 29 ile yüzde 33 arasında düşeceğini tahmin ettiğini bildirdi.
Pfizer, 2022'nin dördüncü çeyreğine ilişkin bilançosunu açıkladı.
Açıklamada, şirketin geçen yılın son çeyreğinde elde ettiği gelirin 2021'in aynı dönemine göre yüzde 2 artışla 24,3 milyar dolara yükseldiği belirtildi.
Pfizer'ın gelirinin 2022 genelinde de bir önceki yıla kıyasla yüzde 23 artarak 100,3 milyar dolara ulaştığı bildirilen açıklamada, bu rakamın şirketin elde ettiği en yüksek gelir olduğu ifade edildi.
Şirketin 2023 gelirlerinin geçen yıla göre yüzde 29 ile yüzde 33 arasında düşmesinin beklendiği aktarılan açıklamada, bu yılki gelir tahmininin 67 milyar dolar ile 71 milyar dolar arasında olduğu kaydedildi.
Açıklamada, bu yıl BioNTech ile geliştirilen Kovid-19 aşısı gelirlerinin yüzde 64 düşüşle 13,5 milyar dolara ve Paxlovid antiviral ilacı gelirlerinin de yüzde 58 azalışla 8 milyar dolara inmesinin öngörüldüğü ifade edildi.



7 saatten az uyku yüksek tansiyon riskini artırıyor

Yeni çalışmaya göre uykusuz kalan kişilerde hipertansiyon gelişme riski daha yüksek (Unsplash)
Yeni çalışmaya göre uykusuz kalan kişilerde hipertansiyon gelişme riski daha yüksek (Unsplash)
TT

7 saatten az uyku yüksek tansiyon riskini artırıyor

Yeni çalışmaya göre uykusuz kalan kişilerde hipertansiyon gelişme riski daha yüksek (Unsplash)
Yeni çalışmaya göre uykusuz kalan kişilerde hipertansiyon gelişme riski daha yüksek (Unsplash)

7 saatten az uyumanın yüksek tansiyona yakalanma ihtimalinin yüzde 7 artmasıyla ilişkili olduğu, bir çalışmanın ilk bulgularında ortaya kondu. 

6 farklı ülkeden 1 milyondan fazla kişinin verilerinin analiz edildiği çalışma, bu ihtimalin 5 saatten az uykuyla yüzde 11'e yükseldiğini gösterdi.

Araştırma ekibi, uyku süresiyle yüksek tansiyon arasındaki ilişkide yaşa bağlı herhangi bir farklılığın tespit edilmediğini belirtiyor.

İran'daki Tahran Kalp Merkezi'nde kardiyoloji alanında yardımcı doçent olan Kaveh Hosseini şöyle diyor:

Uyku uzmanlarının tavsiye ettiği gibi 7 ila 8 saat uyumak kalbiniz için de en iyisi olabilir.

Amerikan Kardiyoloji Koleji'nin ABD'deki Yıllık Bilimsel Oturumu'nda sunulan ön bulgular, kadınlarda bu rahatsızlığın görülme riskinin erkeklere kıyasla yüzde 7 daha fazla olduğunu da gösteriyor.

Ancak Hosseini, bu fark istatistiksel açıdan kayda değer olsa da "klinik açıdan kayda değer olduğundan emin olmadıkları" uyarısında bulunarak daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurguladı.

Çalışmada verileri incelenen kişilerin çalışmanın başında yüksek tansiyonu yoktu ve ortalama 5 yıl boyunca takip edildiler.

Uyku ve yüksek tansiyon arasındaki bağlantı; kalp hastalığı riski, cinsiyet, eğitim, sigara içme durumu ve kilo gibi faktörler istatistiksel olarak ayarlandıktan sonra elde edildi.

Çalışmanın araştırmacıları, uykuyla ilişkili solunum bozuklukları gibi rahatsızlıkların da kardiyovasküler hastalıklarla bağlantılı olduğu ortaya konduğundan kişilerin, uyku düzenleri hakkında sağlık hizmeti sağlayıcılarıyla konuşmasını tavsiye ediyor.

 Independent Türkçe'


Araştırma: Çocukluk ve gençlik dönemlerindeki hareketsiz yaşam atardamar sertleşmesini artırabiliyor

AA
AA
TT

Araştırma: Çocukluk ve gençlik dönemlerindeki hareketsiz yaşam atardamar sertleşmesini artırabiliyor

AA
AA

ANI News'ün haberine göre, Oxford, Bristol ve Exeter Üniversiteleriyle Doğu Finlandiya Üniversitesi'nden bilim insanların yaptığı ortak araştırmada, 11 ila 24 yaşları arasındaki 1339 çocuk ve genç incelendi.

Bu kapsamda, 13 yıl boyunca 1339 kişinin atardamar sertliği belirli periyotlarla kontrol edildi.

Bilim insanları, araştırmada, çocuklar ve gençlerdeki hareketsizlik süresinin günde 6 saatten 9 saate çıkmasının atardamar sertleşmesini yaklaşık yüzde 10 artırdığını buldu.

Öte yandan, çalışmada, yaşlanmanın da atardamar sertliğini artırdığı ve bunun ise yetişkinlerde genç yaşta ölüm riskini yüzde 47 artırabildiği vurgulandı.

Ayrıca araştırmada, günde en az 3 saatlik hafif fiziksel aktivitenin atardamar sertleşmesi riskini en aza indirmeye yardımcı olabileceği belirtildi.

Doğu Finlandiya Üniversitesi'nde Dr Andrew Agbaje, "Çalışmalarımız, çocukluk çağındaki hareketsizliğin sağlık için daha önce düşünülenden daha tehlikeli olduğunu vurguluyor gibi görünüyor." değerlendirmesinde bulundu.

Araştırmanın bulguları, "Acta Physiologica" dergisinde yayımlandı.


Uzmanından ramazanda sağlıklı beslenme önerileri

AA
AA
TT

Uzmanından ramazanda sağlıklı beslenme önerileri

AA
AA

Medicana Sağlık Grubu Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Kübra Sert, ramazanda sağlıklı beslenmek için yapılması gerekenlerle ilgili önerilerde bulundu.

Hastanede yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Sert, ramazanın gelmesiyle birlikte, uzun açlık sürelerinin oluştuğu bir düzene geçiş yapıldığını ifade etti.

Sert, normal günlerde eksik alınan besinlerin ara öğünlerle destekleme şansı olduğunu ancak ramazanda bu durumun mümkün olmadığını aktardı.

Ramazanda besin çeşitliliğini artırmak ve tek tip beslenmeden kaçınmanın büyük önem taşıdığını vurgulayan Sert, "Ramazan ayı boyunca dengeli ve yeterli beslenmek ve sahuru atlamamak büyük önem taşıyor. Sahur sayesinde hem metabolizma hızı yavaşlamıyor hem de oruçluyken aç kalınan süre azalıyor." ifadelerini kullandı.

Sert, ramazanda sağlıklı beslenmek için önerilerde bulanarak, gün içerisinde kan şekerinin düşmemesi için sahurda zengin protein kaynakları, lif ve posada içeriği yüksek besinlere yer verilmesi kan şekerini dengede tutarak, iftara kadar olan açlık süresini daha kolay atlatmaya katkı sağladığını kaydetti.

Sahurda acı, baharat ve tuz içeriği yüksek gıdalar tüketilmemesi veya sınırlandırılması gerektiğinin altını çizen Sert, şu açıklamalarda bulundu:

"Yüksek tuz ve baharat içeren gıdalar daha fazla susamaya neden olacaktır. Yaklaşık 14-15 saat açlık sonrası tüketilen besinleri iyi seçmek tansiyon ve şeker problemleri yaşamanın önüne geçer. Orucu 1 kepçe çorbayla açıp 10-15 dakika bekleyip daha sonra ana yemeğe geçmek, olası sindirim problemleri yaşamayı önleyebilir. Aynı zamanda besinleri iyi çiğnemek hazımsızlık sorunları yaşamaya da engel olabilir. İftar ve sahur arasına ara öğün ekleyerek, aralıklı beslenmeye geçilmelidir. İftardan sonra yapılacak ara öğün, mutlaka 1-1.5 saat sonra tüketilmeli."

"1,5-2 litre su tüketmeye özen gösterilmeli"

Sert, ramazanda en çok dikkat edilmesi gereken noktalardan biri su tüketimi olduğuna dikkati çekerek, "Azalan öğün sayısı ve uzun açlık sebebiyle su tüketimi de azalır. İftardan sahura kadar olan sürede mutlaka 1,5-2 litre su tüketmeye özen gösterilmeli. Su tüketimini aralıklara bölerek hızlı tüketmenin önüne geçilebilir." önerisinde bulundu.

Oruç nedeniyle açlık hissinin verdiği halsizlikle beraber hareketsizlik, bağırsak- sindirim problemlerine neden olabileceğini belirten Sert, sözlerini şöyle tamamladı:

"İftar sonrası 40-45 dakikalık yürüyüşler yapmak sindirim problemlerini engelleyebilir. Ramazanda kalori alımını kontrol altında tutmak ve hazımsızlık yaşamamak için sağlıklı pişirme yöntemleri tercih edilmeli. Kızartma-kavurma gibi yüksek yağlı pişirme yöntemleri daha yüksek kalori alımına neden olmaktadır. Aynı zamanda uzun süre bu şekilde beslenmek birçok kronik hastalık açısından risk teşkil etmektedir. Alternatif pişirme yöntemleri olarak ızgara, haşlama, fırınlama ve buğulamayı tercih edebilirsiniz."


Dünya genelinde her yıl 10 milyondan fazla kişi tüberküloza yakalanıyor

AA
AA
TT

Dünya genelinde her yıl 10 milyondan fazla kişi tüberküloza yakalanıyor

AA
AA

Alman hekim Koch'un 24 Mart 1882'de verem mikrobunu keşfetmesi, hastalığın teşhis ve tedavisinin yolunu açtı.

"Mycobacterium tuberculosis" adlı bakterinin solunum yollarından vücuda girmesiyle başta akciğerde olmak üzere yaygın iltihap gelişmesine yol açan tüberküloz, halk arasında "verem" ve bulaşıcı "enfeksiyon hastalığı" olarak da biliniyor.

Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) 2023 "Küresel Tüberküloz Raporu"na göre, tüberküloz, önlenebilir ve genellikle tedavi edilebilir bir hastalık şeklinde tanımlanıyor.

Bu duruma rağmen tüberküloz, 2022'de Kovid-19'dan sonra "tek bir bulaşıcı etkene" bağlı ölümlerde ikinci sırada yer alırken, HIV/AIDS'e göre yaklaşık 2 kat fazla ölüme yol açıyor.

Hastalığa karşı acil harekete geçme çağrısı

Tüberküloza yakalananların yaklaşık yüzde 90'ını yetişkinler oluştururken, bu hastalık erkeklerde daha fazla görülüyor.

Tüberküloz, genel olarak akciğerlerde ortaya çıksa dahi vücuttaki diğer bölgeleri de etkileyebiliyor.

Hastalık, 2022'de Güneydoğu Asya ülkelerinde daha çok görülürken, bu bölgeyi Afrika ve Batı Pasifik takip ediyor.

Hindistan, Endonezya, Çin, Filipinler, Pakistan, Nijerya, Bangladeş ve Kongo, hastalığa en çok maruz kalan ülkeler arasında yer alıyor.

Dünya genelinde her yıl 10 milyondan fazla insan bu hastalığa yakalanıyor.

DSÖ ve Birleşmiş Milletler, 2030'a kadar tüberkülozu bitirmek için acil harekete geçme çağrısı yapıyor.

2000'den itibaren dünya genelinde 75 milyon kişi, hastalığı bitirmeye yönelik küresel çabalar sayesinde tüberkülozdan kurtuldu.

Ölümler yüzde 90 azaltılmak isteniyor

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'nin de içinde bulunduğu DSÖ Avrupa Bölgesi'nde 2015 yılı verilerine göre, tüberküloz sıklığının yüzde 80, ölümlerinin ise yüzde 90 azaltılması hedefleniyor.

DSÖ, "Dünya Tüberküloz Günü" için temayı 2022'de "Tüberkülozu bitirmek için yatırım yapın, hayatları kurtarın", 2023'te "Evet, tüberkülozu bitirebiliriz" olarak belirlemişti.


Bilimsel araştırmaya göre ergenler "keçi gibi" kokuyor

Araştırmacılara göre, ergenlerdeki sebum salgısında bulunan karbolik asitler kötü kokuya neden oluyor (Unsplash)
Araştırmacılara göre, ergenlerdeki sebum salgısında bulunan karbolik asitler kötü kokuya neden oluyor (Unsplash)
TT

Bilimsel araştırmaya göre ergenler "keçi gibi" kokuyor

Araştırmacılara göre, ergenlerdeki sebum salgısında bulunan karbolik asitler kötü kokuya neden oluyor (Unsplash)
Araştırmacılara göre, ergenlerdeki sebum salgısında bulunan karbolik asitler kötü kokuya neden oluyor (Unsplash)

Almanya'da yapılan araştırmada bebeklerin çiçek, ergenlerinse keçi gibi koktuğu ortaya çıktı.

Friedrich Alexander Üniversitesi Erlangen-Nürnberg'deki çalışmada, üç yaş ve altı 18 bebekle ergenlik çağındaki 18 gencin kokuları incelendi. 

Deneyde, katılımcılardan kıyafetlerinin koltuk altına yerleştirilen pamuk bantlarla bir gece geçirmesi istendi. Ayrıca katılımcılardan, deneyden 48 saat önce parfüm kullanmayı ve soğan ya da sarımsak yemeyi bırakmaları istendi. Daha sonra bilim insanları bantlardaki kimyasal bileşikleri laboratuvarda inceledi.  

Akademik dergi Communications Chemistry'de dün yayımlanan çalışmada, ergenlerden alınan örneklerde ter ve idrar kokusunu andıran küflü bir koku elde edildi. Araştırmada bu, "keçi kokusu gibi" diye tanımlandı. 

Bebeklerdeyse "çiçeksi, parfümsü ve sabunsu kokuların" daha çok ön plana çıktığı belirtildi. Ayrıca her iki gruptaki örneklerde de "odunsu kokuların" yer aldığı ifade edildi. 

Deneyi yürüten Diana Owisenko, ergenlerdeki kokuların ter bezlerinin daha fazla çalışmasından ve yağ bezlerinin ürettiği sebum salgısının artmasından kaynaklandığını söyledi. 

"Bir kokunun herkese daima hoş veya kötü geleceğini belirlemek zor" diyen Owisenko, bunun kişiden kişiye değişen bir konu olduğunu ifade etti.  

Araştırmanın ortak yazarlarından Ilona Croy ise bebeklerle ergenler arasındaki koku farkının evrimsel bir boyutu olabileceğine dikkat çekerek, "Bu çok anlamlı bir fark çünkü bebek kokusu, ebeveynler ve çocuklar arasında bağ kurulmasını kolaylaştırıyor" dedi.

Independent Türkçe, New York Times, Huff Post


Yeni bir çalışma, sigara içmenin daha fazla göbek yağına yol açabileceğini gösterdi

Londra’nın merkezindeki bir kadın sigara içiyor (Reuters)
Londra’nın merkezindeki bir kadın sigara içiyor (Reuters)
TT

Yeni bir çalışma, sigara içmenin daha fazla göbek yağına yol açabileceğini gösterdi

Londra’nın merkezindeki bir kadın sigara içiyor (Reuters)
Londra’nın merkezindeki bir kadın sigara içiyor (Reuters)

Bilim insanları yakın zamanda sigaraya karşı yeni bir olumsuz nokta daha ortaya çıkardı.

Yürütülen yeni bir çalışmaya göre sigara ciddi hastalıklarla bağlantılı bir tür vücut yağında artışa neden olabilir.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığı habere göre İsveç’teki Karolinska Enstitüsü’nde epidemiyolog ve yardımcı doçent olan, araştırmanın baş yazarı Dr. German Carrasquilla, “Daha ileri analizlerde bu artışın iç organ yağında olduğu görüldü” dedi.

Cleveland Clinic’e göre karnımızın içindeki organların çevresini saran yağ dokusu olan ‘visseral yağ’ görünmez.

İç organ yağının, vücudun toplam yağının yaklaşık yüzde 10’unu oluşturması normal ve sağlıklıdır.

Ancak çok fazla iç organ yağı, iltihaplanma yaratarak kronik hastalığa katkıda bulunabilir.

Dr. Carrasquilla konuya ilişkin açıklamasında şu ifadeleri kullandı;

Yağların konumu ve vücudumuzun işlevleriyle etkileşim şekli onu özellikle tehlikeli kılıyor. Bu tür yağlar kalp hastalığı, tip 2 diyabet ve diğer metabolik durumlarla güçlü bir şekilde bağlantılıdır. Sonuçlar sigarayı önlemek ve azaltmak için geniş çaplı çabalara ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Nüfustaki büyük bir sağlık riskini azaltmak, dolaylı olarak başka bir büyük sağlık riskini de azaltacaktır.

Kötü alışkanlıklar birlikte yol alır

Araştırma ekibi, davranışlar veya ortamların nasıl farklı sağlık sonuçlarına yol açtığını incelemek için genetik farklılıkları kullanan ‘mendel randomizasyonu’ adı verilen istatistiksel bir analiz gerçekleştirdi.

Dr. Carrasquilla, “Genetik verileri inceleyerek bir ilişkinin nedensel olup olmadığını, çağrışımların ötesine geçip geçmediğini çıkarabiliriz” dedi.

İskoçya’daki Glasgow Üniversitesi’nde kardiyometabolik tıp profesörü olan Naveed Sattar ise, sigara içme ile artan karın yağının sadece korelasyonel değil nedensel bir ilişkiye sahip olduğuna dair güçlü kanıtlar sunmasına rağmen, bunun tam olarak kesin olmadığını söyledi.

Denver’daki Ulusal Yahudi Sağlığı’nda kardiyovasküler önleme ve sağlıklı yaşam direktörü Dr. Andrew Freeman da, sigara içme ile göbek yağı arasındaki bağlantıyı daha güçlü hale getiren bazı kafa karıştırıcı unsurlar olabileceğini ifade etti.

bfr
Sigara içmek göbek yağını artırabilir (Reuters)

Araştırmaya dahil olmayan Freeman, “Kötü alışkanlıklar birlikte yol alma eğiliminde. Örneğin, insanlar stresli olduklarında bir paket sigaraya uzanabiliyor veya biranın yanında sigara içebiliyorlar” diye ekledi.

Bırakmaya hazır mısınız?

Dr. Carrasquilla, sigarayı bırakmanın karın yağının gelişimini tersine çevirip çeviremeyeceği konusunda geriye kalan büyük bir sorunun olduğunu söyledi.

Ancak bunun, sigara içenlerin ‘bırakma’ yolculuğuna başlarken tereddüt etmeleri gerektiği anlamına gelmediğini söyledi.

Dr. Carrasquilla, “Sigara içmenin kötü olduğunu hepimiz biliyoruz. Halk sağlığı müdahaleleri, sigarayı bırakmayla ilişkili genel sağlık iyileştirmelerini vurgulamaya devam etmelidir” diye ekledi.


Yeme bozukluğu olanlar için Ramazan’da oruç tutmaya yardımcı olacak 5 ipucu

Tunus’ta Ramazan ayı boyunca yoksul Tunuslu ailelere iftar yemeği dağıtılıyor (AFP)
Tunus’ta Ramazan ayı boyunca yoksul Tunuslu ailelere iftar yemeği dağıtılıyor (AFP)
TT

Yeme bozukluğu olanlar için Ramazan’da oruç tutmaya yardımcı olacak 5 ipucu

Tunus’ta Ramazan ayı boyunca yoksul Tunuslu ailelere iftar yemeği dağıtılıyor (AFP)
Tunus’ta Ramazan ayı boyunca yoksul Tunuslu ailelere iftar yemeği dağıtılıyor (AFP)

Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar inanç ve umutla mübarek Ramazan ayında oruç tutarak, bir ay boyunca ruhsal gelişime ve ibadete odaklanır.

Pek çok kişi kolay ve rahat bir şekilde oruç tutabilir. Ancak yeme bozukluğu çeken kişiler için bazı zorluklar ortaya çıkabilir.

Şarku’l Avsat’ın ‘Healthline’ sitesinden aktardığı habere göre yeme bozuklukları fiziksel ve zihinsel sağlığı etkileyen ciddi sağlık durumlarıdır.

Bu koşullar, insanların yemek yeme ve kilo alma hakkındaki düşünceleriyle ve yeme davranışlarıyla ilgili sorunları içerir.

Bu semptomlar sağlığı, duyguları ve yaşamın önemli yönlerindeki pratik yetenekleri etkileyebilir.

Bu davranışların vücudun ihtiyaç duyduğu yemek yeme yeteneğini önemli ölçüde etkilemesi muhtemeldir.

Yeme bozuklukları kalbe, sindirim sistemine, kemiklere, dişlere ve ağza zarar verebilir.

Aynı zamanda depresyon, anksiyete, kendine zarar verme ve intihar düşünceleriyle de ilişkilidir.

edrgvfe
İftar davetleri yeme bozukluğu çekenler için zorluk oluşturabilir (Reuters)

Uzmanlara göre yeme bozukluğu olanların kolay bir şekilde oruç tutması için 5 ipucu şunlar;

1-Sınırları belirlemek

Müslümanlar, Ramazan’da sık sık yakınlarını iftara davet eder ve iftar sosyal bir etkinliğe dönüşür.

Birçok Müslüman sevdiklerini iftarda ağırlar, aile ve arkadaşları için yemekler hazırlar.

Bu anlamda sınır koymak, iftar davetlerine katılmamayı gerektirebilir.

Ancak bunu yapmak, mübarek ayın sosyal etkinliklerinden uzak durmak gerektiği anlamına gelmez.

Sevdiklerinizle teravih namazı için camiye gidebilir veya yerel bir yardım etkinliğinde birlikte gönüllü olabilirsiniz.

2-Sahura odaklanın

Oruç tutanların, gün boyunca enerjilerini korumaları için sahurda yeterli yemek yemesi önemlidir.

Protein içeriği yüksek, sağlıklı yağlar ve kompleks karbonhidratlar içeren yemekler yenilebilir.

Bu gıdalar gün içinde kendinizi yorgun veya halsiz hissetme olasılığını azaltabilir.

Her gün ne yiyeceğinize karar verirken, bunalmış hissetme olasılığınızı azaltmak için yemeklerinizi önceden planlamanız da yararlı olabilir.

3-Ramazan’ın etkileri için bir günlük tutun

Ramazan’da oruç tutmak bazıları için çok fazla güç ve kararlılık gerektirebilir ve yeme bozukluğunuz varsa bu durum daha da yoğun olabilir.

Günlük tutmak, Ramazan boyunca nasıl hissettiğinizi takip etmenin harika bir yolu olabilir.

Günlük tutarken şu soruların yanıtlarına odaklanılabilir;

Bugün yemekle ilgili ne hissettim?

Kaygılı düşünce veya duyguları harekete geçiren herhangi bir durum oldu mu?

Bu durumlarla nasıl başa çıktım veya bir dahaki sefere bunları nasıl yönetebilirim?

Mutluluk hissettiğim anlar oldu mu?

Yarın nasıl daha iyi olabilir?

4-Namazı zihinsel uyanıklık için bir fırsat olarak görün

Namaz kılmak manevi anlamının ötesinde, günlük görevlerinize ara vermek ve zihinsel odaklanmaya zaman bulmak için harika bir fırsat sağlayabilir.

2017 yılında yapılan bir araştırmada, farkındalığı dahil ederek düzenli olarak namaz kılan kişilerin, farkındalığı dahil etmeyenlere göre daha güçlü bir zihinsel sağlığa sahip oldukları görüldü.

wef
Namaz kılan bir Müslüman (AP)

5- Önleyici bir plan hazır olmalı

Ramazan ayının yeme bozukluğu belirtilerinizi kötüleştirebileceğini veya istenmeyen davranışları tekrarlamanıza neden olabileceğini düşünüyorsanız, mübarek ayın başlamasından önce veya ayın herhangi bir zamanında bunların tekrarını önleyecek bir plan geliştirmeniz yararlı olabilir.

Plan aşağıdakileri içerebilir;

-Bilinen tetikleyicilerinizden kaçınma yolları.

-İşinize yarayan ve tekrar kullanabileceğiniz başa çıkma stratejileri.

-Tekrarlama olasılığını azaltmak için uygulayabileceğiniz yeni araçlar.

-Zor durumlarda sevdikleriniz veya terapist gibi güvenebileceğiniz kişilerle görüşmek.

Uzmanlar, yeme bozukluğu çeken bir kişinin oruç tutmamaya karar vermesi halinde, mübarek ayın maneviyatından başka şekillerde de yararlanabileceğe dikkat çekti.

Los Angeles’ta lisanslı bir evlilik ve aile terapisti olan, yeme bozuklukları konusunda uzman Rachel Goldberg, Ramazan’ın manevi yönlerine odaklanmanın, odak noktasını yemekten uzaklaştırmaya yardımcı olabileceğini vurguladı.

fgb
Ramazan’da Malezya’nın Kuala Lumpur kentindeki bir camide Kur’an okuyan bir kişi (AP)

Healthline sitesinde uzman görüşlerine dayanan haberde, Ramazan ayında oruç tutmayanlara hayır amaçlı gönüllü çalışmalara katılmak, ibadetleri artırmak ve İslam hakkında daha fazla bilgi edinmeleri tavsiye edildi.


Aralıklı oruç kalp hastalığı riskini artırıyor mu?

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Aralıklı oruç kalp hastalığı riskini artırıyor mu?

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Hafta başında Amerikan Kalp Derneği'nin ABD'de düzenlediği konferansta ilk sonuçları açıklanan bir araştırma, aralıklı oruca yönelik soru işaretlerini artırdı. 

Zira çalışma, besin tüketimini günün 8 saatiyle kısıtlayan diyetleri uygulayan kişilerde kardiyovasküler hastalık sonucu ölüm riskinin yüzde 91 fazla olduğunu ortaya koydu. 

Kronik hastalıklara ya da kansere yakalanmış kişiler arasında da aralıklı oruç tutanların, kalp hastalığı ya da inmeden ölme riskinin yüzde 66 fazla olduğu görüldü. 

Bu risklerin neden kaynaklandığı konusundaysa net bir açıklama yapılmadı. 

"Beslenme düzenleri, kişilerin sağlık durumuyla uyumlu olmalı"

Makalenin başyazarı Victor Wenze Zhong, "Zaman sınırlamasına sahip, 8 saat içinde beslenmeye dayanan bir yeme düzenine sahip kişilerin kardiyovasküler rahatsızlıklardan ölme ihtimalinin daha fazla olduğunu bulunca şaşırdık" dedi. 

Çin'deki Şanghay Jiao Tong Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görev yapan Zhong, yaptığı açıklamada şu ifadeleri de kullandı:

Araştırmamızın sonuçları, diyet önerilerinde daha temkinli ve kişiye özel bir yaklaşım benimsenmesini telkin ediyor. Beslenme düzenleri, kişilerin sağlık durumu ve güncel bilimsel kanıtlarla uyumlu olmalı.

Yoğun eleştiri topladı

ABD'deki 20 bin kişinin takip edildiği yeni araştırmadan ölümlerin doğrudan beslenme düzeniyle alakalı olup olmadığına dair net bir çıkarım yapmak imkansız. Ayrıca çalışmanın henüz hakem onayından geçmediğini ve herhangi bir bilimsel dergide yayımlanmadığını da göz önünde bulundurmak lazım. 

Pek çok uzman araştırmanın muhtemel eksikliklerine işaret ediyor. Birleşik Krallık'taki Açık Üniversite'de uygulamalı istatistik dersleri veren Kevin McConway, "Konferans özetinde gördüklerimiz, araştırmanın bu iddiaları destekleyip desteklemediğine dair büyük şüpheler yaratıyor" diyor:

Araştırmacılar ne zaman ne yediğini yalnızca iki gün boyunca belirten kişileri farklı diyet örüntüleri içinde sınıflandırıyor ve araştırma süresi ortalama 8 yıl. Bu örüntüleri uzun dönemli zaman kısıtlamasına sahip bir yeme biçimiyle ilişkilendirerek, verilerin çok ötesine geçilmiş gibi görünüyor. 

Hesaba katılmayan etkenler 

King’s College London'dan beslenme uzmanı Tom Sanders da gece çalışan kişilerin, kamyon sürücülerinin ve sağlık profesyonellerinin aralıklı oruca benzer bir beslenme biçimine sahip olduğunu ve bu işlerde çalışanlarda kardiyovasküler hastalıklar ve Tip 2 diyabetin daha fazla görüldüğünü hatırlatıyor. 

İçki ve sigara kullanımı, fiziksel aktivite ve yoksulluk seviyesi gibi kalp hastalığıyla ilişkili etkenlerin araştırmada hesaba katılmadığı da öne sürülüyor. Birleşik Krallık'taki Aston Tıp Fakültesi'nden diyetisyen Duane Mellor şu ifadeleri kullanıyor:

Böylesine kısıtlı bilgilere dayanarak manşet ve haber üretmemeye çok dikkat etmeliyiz. Muhtemelen ne yediğiniz ve genel hayat biçiminiz, son 10 yıl kapsamındaki iki günde tüm gıdalarınızı 8 saat içinde tüketip tüketmediğinizden daha önemli.

Aralıklı oruç nedir?

Kilosunu kontrol etmek isteyenler arasında popüler olan aralıklı oruç, katı gıda tüketiminin günün 8 saatiyle sınırlandırılmasını öngörüyor. Geri kalan 16 saatte su, sade kahve, çay, et suyu gibi "berrak sıvılar" tüketilebiliyor. 

Önceki araştırmalardan bazıları, bu yöntemin kalori yakımı, kan şekeri, kolesterol ve tansiyon konusunda faydaları olduğunu ortaya koymuştu. Ancak o kadar da işe yaramadığını bildiren çalışmalar da var. 

Pek çok uzman neyin ne kadar yendiğinin, hangi zamanlarda yendiğinden daha önemli olduğunu söylüyor. 

Örneğin, CNN'e konuşan beslenme araştırmacısı Christopher Gardner, "İnsanların 'Bu süre zarfında dondurma da yerim, kurabiye de' demesinden korkuyorum" diyor. 

Tufts Üniversitesi'nden Alice Lichtenstein da şu ifadeleri kullanıyor:

Kilo vermeyi belirleyen şey, yiyecek ve içeceklerin gün içinde ne zaman yendiği değil, alınan kalori miktarını azaltmak.

Independent Türkçe, CNN, Washington Post


Ameliyattan önce yağlı yiyecekler yemek beyindeki hafıza fonksiyonlarını etkiliyor

Yağlı yiyecekler vücudun günlük stres etkenlerine karşı tepkisini bozabilir (Birmingham Üniversitesi)
Yağlı yiyecekler vücudun günlük stres etkenlerine karşı tepkisini bozabilir (Birmingham Üniversitesi)
TT

Ameliyattan önce yağlı yiyecekler yemek beyindeki hafıza fonksiyonlarını etkiliyor

Yağlı yiyecekler vücudun günlük stres etkenlerine karşı tepkisini bozabilir (Birmingham Üniversitesi)
Yağlı yiyecekler vücudun günlük stres etkenlerine karşı tepkisini bozabilir (Birmingham Üniversitesi)

ABD’de yapılan bilimsel bir araştırmada, ameliyat olmadan önceki günlerde yağlı yiyecekler yemenin beyinde, özellikle de yaşlılarda hafızayla ilgili bilişsel işlevleri etkileyen yüksek bir inflamatuar (iltihaplanma) tepkiye neden olabileceği görüldü.

Şarku’l Avsat’ın Medical Xpress sağlık sitesinden aktardığına göre Ohio Üniversitesi’nden bir ekibin yaptığı araştırma, ameliyattan bir ay önce DHA omega-3 yağ asitleri açısından zengin gıda takviyeleri almanın laboratuvar farelerinin hafıza fonksiyonlarını etkilediğini gösterdi.

Bulguları Brain, Behavior, and Immunity dergisinde yayınlanan araştırmada ayrıca, ameliyattan üç gün önce yağlı yiyecekler yemenin, korku duygularıyla ilişkili hafıza fonksiyonlarını etkilediği ortaya çıktı.

Ohio Davranışsal Tıp Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olan Ruth Barrientos, “Bu çalışma, kısa vadede, özellikle de ameliyattan kısa bir süre önce bile sağlıksız yemek yemenin zararlı sonuçlara yol açtığını gösteriyor” dedi.

Barrientos, açıklamasını şu ifadelerle sürdürdü;

Yüksek yağlı gıdalar tek başına beyindeki inflamasyonu biraz artırabilir. Ancak daha sonra aynı şeyi yapan bir ameliyata girersiniz ve kısa bir süre içinde bir araya getirildiğinde, beyinde uzun süreli hafızayı etkileyen spesifik bir reaksiyona neden olur.

Araştırma sırasında, bir grup laboratuvar faresine mide ameliyatına benzeyen bir prosedürden önce yüksek yağlı yiyecekler verildi.

Kontrol fareleri ise normal yemek yediler ve herhangi bir ameliyat geçirmediler.

Araştırma sırasında kontrol grubundaki farelerin, yağlı yiyeceklerle beslenen diğer farelerin aksine herhangi bir hafıza sorunu yaşamadığı tespit edildi.


Uzmanlara göre beyin sağlığı için en önemli besin nedir?

Uzmanlara göre beyin sağlığı için en önemli besin nedir?
TT

Uzmanlara göre beyin sağlığı için en önemli besin nedir?

Uzmanlara göre beyin sağlığı için en önemli besin nedir?

Ne yediğiniz, Alzheimer gibi hastalıklardan korunma yeteneğiniz de dahil olmak beyin fonksiyonunuzu etkiler.

Ayçiçeği çekirdeği ve tam tahıllar gibi daha fazla fayda sağlayan belirli gıdalar bulunuyor.

Şarku’l Avsat’ın CNBC’den aktardığı habere göre Harvard beslenme uzmanı Dr. Uma Naidoo ve Harvard eğitimli sinir bilimci Lisa Genova, özellikle yeşil yapraklı sebzelerin sağlıklı bir beynin anahtarı olduğunu söyledi.

Uzmanlar genel olarak yeşil yapraklı sebzeler yemenin genel sağlık, özellikle de beyniniz için gerekli olduğu konusunda hemfikir.

Doktorların ve uzmanların önerdiği yapraklı sebzelerin başında lahana, ıspanak, marul, pazı, Çin lahanası (Çin lahanası) ve hardal yeşillikleri geliyor.

Uzmanlara göre yeşil yapraklı sebzeler açısından zengin bir beslenmenin beyin için faydalı olmasının üç nedeni şu;

1. B vitaminleri açısından zengin

Wayne State Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, genellikle depresyon ve demans gibi durumlar B vitamini eksikliğiyle ilişkilidir.

Naidoo, yeşil yapraklı sebzelerin harika bir B9 vitamini kaynağı olduğunu söyleyerek, şunları ekledi;

“Folik asit olarak da bilinen vitamin, beyin ve nörolojik sağlığı, optimal nörotransmiter fonksiyonunu ve dengeli psikolojik sağlığı desteklemek için önemli bir vitamindir.”

Naidoo, ruh hallerini iyileştirmek isteyen hastalarına ilk olarak yeşil yapraklı sebzeleri öneriyor.

2. Beyni güçlendiren besinler açısından zengindirler

Yeşil yapraklı sebzeler aynı zamanda folat, lutein ve beta-karoten gibi beyni güçlendiren besinlerle de doludur.

Lutein, yaşlılarda beyin fonksiyonunda ve beyin yapısında bir iyileşme ile ilişkilendirilmiştir.

Sistematik bir incelemede, beta-karoten takviyeleri almanın ‘sözlü ve bilişsel hafızayı’ güçlendirdiği görüldü.

3. Lif doludurlar

Complementary Therapies in Medicine dergisinde 2021’de yayınlanan bir araştırmada, besinsel lif olarak da bilinen diyet lifi alımının artmasının depresyona yakalanma olasılığının azalmasıyla ilişkili olduğunu ortaya çıktı.

Dr. Naidoo, beslenme yoluyla, özellikle de bitki bazlı gıdalardan daha fazla lif almanızı önererek, yeşil yapraklı sebzelerin lif açısından yoğun olduğuna vurgu yaptı.