Sınırları ilan edilmemiş olan bir devlet: İsrail

Gözlemcilere göre ufukta en asgari şartlarda dahi ‘bağımsız bir Filistin devletinin’ kurulmasına dair gerçek bir fırsat görünmüyor

Mescid-i Aksa'ya bakan Zeytin Dağı’nda kendi dini ritüellerine göre ibadet eden İsrailliler (AFP)
Mescid-i Aksa'ya bakan Zeytin Dağı’nda kendi dini ritüellerine göre ibadet eden İsrailliler (AFP)
TT

Sınırları ilan edilmemiş olan bir devlet: İsrail

Mescid-i Aksa'ya bakan Zeytin Dağı’nda kendi dini ritüellerine göre ibadet eden İsrailliler (AFP)
Mescid-i Aksa'ya bakan Zeytin Dağı’nda kendi dini ritüellerine göre ibadet eden İsrailliler (AFP)
Raghda Atma

İsrail'in siyasi sınırları dünya genelinde halen en çok tartışılan konulardan biri. Çünkü İsrail'in kurulduğu 1948 yılından bu yana resmi sınırları tam olarak ilan edilmiş değil.

İngilizlerin 11 Aralık 1917 tarihinde Kudüs’e girmeleri, yalnızca Filistin'de dört asır süren Osmanlı Devleti hakimiyetinin sonu ve İngiliz mandasının başlangıcı değil, dünyanın dört bir yanından Yahudilerin, dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'un kendilerine verdiği Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurma sözünün gerçekleşeceğinden ve böylece dünya haritasının, demografik yapının, anlatıların ve tarihin değişeceğinden emin oldukları belirleyici bir andı.

Bu andan sonra Yahudiler için stratejik bölgelerde kapalı topluluklar (gettolar) şeklinde, Yahudilerin daha önce yaşamadığı bölgelere yoğunlaşarak ve mümkün olan en geniş coğrafi alanı kapsayacak şekilde yerleşim birimleri inşa edilmesiyle dünya haritası da değişmeye başladı. Yahudiler için 1939 ile 1948 yılları arasında Kudüs, Beerşeba, Kuzey Necef (Negev) ve Gazze bölgesinde, iki milyar metrekareyi aşan bir alanda 79 yerleşim birimi inşa edildi.

İsrail'in siyasi sınırları dünya genelinde halen en çok tartışılan konulardan biri. Çünkü İsrail'in kurulduğu 1948 yılından bu yana resmi sınırları tam olarak ilan edilmiş değil.

Filistin’i bölme kararı

Yahudiler 1918 yılına kadar 240 milyon metrekarelik bir toprağa sahipti. Bu rakam o dönemde Filistin topraklarının yalnızca yüzde 1,56'sını oluşturuyordu. Ancak 1947 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve İngiltere’nin Filistin Mandası’nın sona ermesini ve bölgenin iki devlet arasında bölünmesini öngören Filistin’i bölme kararıyla o dönem nüfusun sadece üçte birini oluşturan ve toprakların yalnızca yüzde yedisine sahip olan Yahudilere, tarihi Filistin topraklarının yüzde 56'sından fazlası, yani 27 bin kilometrekareden fazla pay verildi.

fvf
Balfour Deklarasyonu ile ilgili onlarca yıl önce Filistin gazetesinde yayınlanmış bir haber (Independent Arabia)

Yahudiler için belirlenen bölge, Hayfa'dan Tel Aviv'in güneyine kadar olan kıyı ovası ile Taberiye Gölü, Celile Parmağı ve Necef Çölü dahil olmak üzere Doğu Celile'yi kapsayan, 14,1 bin kilometrekarelik bir alandı ve bölgede 498 bini Yahudi, 497 bini Arap olan bir nüfusa yaşıyordu.

Filistinlilere ise Mısır'a komşu çöl bölgesinin yanı sıra Batı Şeria, Batı Celile bölgesi, Akka ve Aşdod şehrinin kuzeyinden güneyde Refah'a kadar olan güney kıyısını kapsayan Filistin topraklarının yalnızca yüzde 43'ünü oluşturan 11,1 bin kilometrekarelik bir alan verildi. Kararda, Kudüs ve Beytullahim'in BM liderliğinde uluslararası bir yapı tarafından yönetilen şehirler haline gelmesi öngörülürken, 100 bini Yahudi olmak üzere 205 bin kişinin yaşadığı iki şehir ve kırsal bölgelerinin toplam yüzölçümü ise 117 kilometrekareydi.

Sızmayı engelleme

Araplar ve Filistinliler, Filistin’i bölme kararını reddettiklerini açıklamalarından kısa bir süre sonra Yahudileri Filistin topraklarından sürmek amacıyla ‘Kurtuluş Ordusu’nu kurdular. Yahudi liderliği 14 Mayıs 1948'de İngiltere’nin Filistin Mandası'nın sona ermesinin arifesinde İsrail Devleti'nin kurulduğunu ilan etti. Haganah, Palmah, Irgun ve Stern (Lehi) gibi Yahudi örgütleri Filistinlilere karşı katliamlar gerçekleştirdi, yerlerinden etti ve topraklarına, evlerine ve mallarına el koydu. Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün olmak üzere dört Arap ülkesinin ordularından oluşan ittifak, İsrail'e karşı ‘Filistin'in Kurtuluş Savaşı’ olarak bilinen savaşa girdi. Savaş, İsrail'in Necef, Celile ve Filistin topraklarının kuzeyinin tamamını ilhak etmesiyle sona ererken İsrail, Mısır’ın kontrolüne geçen Gazze dışında Filistin kıyılarının tamamını kontrol ettiği geniş alanlar elde etti.

Konut Hakları ve Tahliye Merkezi (Centre on Housing Rights and Evictions/CHORE) ve Filistin İkamet ve Mülteci Hakları Kaynak Merkezi (Resource Center for Palestinian Residency/BADIL) ortaklığında hazırlanan bir rapora göre İsrail, 1949 yılında Filistin topraklarının yaklaşık 20 bin kilometrekaresini kontrol ediyordu ve bu toprakların yüzde 90'ı bireysel ya da toplu olarak Filistinlilerindi.

Yine aynı rapora göre İsrail, 1954 yılında çıkardığı ‘sızmayı engelleme’ yasasıyla, ülke içinde yerinden edilen Filistinlilerin, söz konusu yasada belirtildiği üzere ‘izin almadan hareket ettiklerinin tespit edilmesi’ halinde ceza olarak çıkarıldıkları şehirlere, köylere ve mülklerine geri dönmelerini de engelledi.

İsrail'in Filistin’i bölme planını göz ardı ederek 1948 yılında Kudüs’ü işgal etmesi ve şehrin yüzde 84'ünü kontrol etmesiyle Batı Kudüs'te yaşayan yaklaşık 20 bin Müslüman ve Hıristiyan, sınır dışı edilip evlerinden sürüldüler ve bir daha geri dönemediler. Kudüs'ün 1948 sınırlarının geri kalan yüzde 4,5'i ‘tarafsız bölge’, yani tampon bölge ilan edildi.

En büyük değişiklik

İsrail’in kurulmasından yaklaşık yirmi yıl sonra 5 Haziran 1967 tarihinde İsrail ile Mısır, Suriye ve Ürdün arasında yalnızca altı gün süren savaşın galibi de İsrail oldu. Bu savaş sayesinde İsrail, Doğu Kudüs ile Batı Şeria'nın yanı sıra Suriye'nin Golan Tepeleri'nin büyük bir kısmını, Gazze Şeridi'ni ve Mısır’ın Sina Yarımadası’nı ele geçirdi. Böylece İsrail, 1948 yılındaki savaşta aldığı toprakların üç katından fazlasına denk gelen 69 bin 347 kilometrekarelik Arap topraklarını ele geçirerek askeri, siyasi ve ekonomik açıdan önemli sonuçlar elde etti. Ürdün cephesinde Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'nın tamamını kontrol altına alan İsrail, 5 bin 878 kilometrekarelik bir alana nüfuzunu dayatırken Ürdün ile olan 650 kilometre uzunluğundaki sınırını 480 kilometreye indirdi.

İsrail, Suriye cephesinde toplam bin 860 kilometrekarelik alana sahip Golan Tepeleri'nin bin 158 kilometrekaresini ele geçirdi. Bunun üzerine Golan Tepeleri’nden yaklaşık 100 bin evlerini terk edip Suriye'ye kaçmak zorunda kaldı. Mısır cephesinde ise Sina Yarımadası'nı ele geçirmesi ve 61 bin 948 kilometrekarelik alanı kontrol etmesi, özellikle Golan Tepeleri, Ürdün Nehri ve Süveyş Kanalı'nın doğal coğrafi engeller oluşturmasından dolayı stratejik konumunu ve askeri manevra kabiliyetini geliştirmesine olanak sağladı.

u7mk
İsrail’in kontrol ettiği toprakların yıllar içindeki genişlemesini gösteren haritalar (Sosyal medya siteleri)

İsrail’in 1979 yılında Mısır’la yaptığı barış anlaşması çerçevesinde Sina Yarımadası'ndan çekilmesine ve 1994 yılında Ürdün'le Vadi Arabe Barış Anlaşması imzalamasına ve her iki ülkeyle sınırları çizilse de 1967 yılında Doğu Kudüs'ün kontrol altına alınması ve Batı Kudüs'ün ilhak edilmesi, Filistin-İsrail çatışmasının başlamasından bu yana görülen en büyük olay olmakla birlikte İsrailliler için eşi ve benzeri görülmemiş bir tarihi ve dini olaydı.

Filistin Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesine göre 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan sonra İsrail, Doğu Kudüs topraklarının yaklaşık yüzde 34'üne ‘kamusal alan olarak kullanmak üzere’ el koydu. İsrail, Doğu Kudüs'teki toprakların yüzde 53'ü ya Yahudi yerleşim birimlerine tahsis ederken ya da ‘yeşil alan’ olarak belirlerken Kudüs Belediyesi’nin yetki alanı içindeki arazilerin yüzde 1,3'ünü ilhak etti.

Filistinliler, Kudüs'ün doğusundaki topraklarının yüzde 13'ünde yaşayamaz ve inşaat yapamaz hale gelirken İsrail hükümetinin yetkileri 1980 yılında yayınlanan Temel Kanun’la Doğu Kudüs'ü de kapsayacak şekilde genişletildi. Bu ilhak girişimi, toprakların zorla ele geçirilmesine ilişkin uluslararası kararı ihlal ederken BM Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından bunun ‘yasal olarak geçerli olmadığı’ ilan edildi.

Coğrafi gerçekler

İsrail, 2005 yılında Gazze Şeridi’nden tek taraflı çekilmesine rağmen Gazze’ye havadan, denizden ve karadan uyguladığı ablukayı sürdürürken Suriye’nin Golan Tepeleri’ni ve uluslararası hukuka göre Doğu Kudüs de dahil Batı Şeria'yı halen kontrol ediyor. Araştırmalar, İsrail'in Batı Şeria'da 1967 yılından bu yana sürdürdüğü yerleşim faaliyetleri çerçevesinde, Batı Şeria'nın yaklaşık beş bin 760 kilometrekarelik alanının yüzde 40'ından fazlasına el koyarak yerleşim birimleri ve bunları birbirine bağlamak üzere 980 kilometre uzunluğunda çevre yolları inşa edildiğini gösteriyor.

Şu an İsrail’in Batı Şeria'daki yerleşim birimlerinin ve askeri üslerinin sayısı yaklaşık 471'e ulaşmış durumda. Bunlardan 151’i yerleşim birimi, 26’sı bu yerleşim birimlerine bağlı ileri karakol ve mahalle, 150’si pastoral ve tarımsal ileri karakol ve 140’ı sanayi, turizm, hizmet alanları ve kışlalar olarak sınıflandırılan altyapı tesisi.

İsrail, ayrıca Batı Şeria’nın yüzde 12'sinden fazlasını diğer bölgelerden izole eden ilhak ve genişleme duvarı da inşa ederken askeri kışlalar ve askeri eğitim alanları yapmak amacıyla Batı Şeria bölgesinin yüzde 18'ine el koydu. 1967 yılından bu yana yaklaşık 353 milyon metrekarelik Filistin topraklarına el koyan İsrailli yetkililer, bu toprakları ‘doğa rezervleri’ olarak sınıflandırdı.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) 1993 yılında İsrail'le barış sürecine dahil olmasına ve Oslo Barış Anlaşmaları çerçevesinde Filistin topraklarının bazı kısımlarını yönetecek Filistin Yönetimi’nin kurulmasına rağmen İsrail, birkaç gün önce Colonization & Wall Resistance Commission (CWRC) tarafından da onayladığı üzere buradaki kontrolünün kapsamını genişletmeye devam ediyor. Batı Şeria'daki yaklaşık 27 milyon metrekarelik araziye el koyan İsrail’in masasında buraya 52 yerleşim birimi kurulmasını öngören bir plan yatıyor. Gazze'deki savaşın başladığı 7 Ekim 2023 gününden bu yana 25 Filistinli topluluğu bölgeyi terk etmeye zorladı. Filistin Yönetimi'nin resmi verilerine göre İsrail'in fiili önlemler uyguladığı Filistin topraklarının toplam alanı 2 bin 380 kilometrekareyi bulurken Batı Şeria topraklarının toplam alanının yüzde 42'sini ve İsrail’in askeri yönetimine tabi C olarak sınıflandırılan toplam alanların yüzde 69'unu oluşturuyor.

Filistin meseleleri uzmanları ve gözlemciler, Filistinliler ile İsrailliler arasında siyasi bir çözüme dair umut ışığı olmaması ve İsrail’in hiçbir kısıtlama ya da sınırlama olmaksızın daha fazla araziye el koymaya devam etmesinin yanı sıra özellikle İsrail, Batı Şeria'nın büyük bir kısmının kontrolünü ele geçirdiği, C olarak sınıflandırılan askeri kontrolünü dayattığı bölgelerde yerleşim birimleri sayısını artırdığı ve Filistin Yönetimi’nin güvenliği tek başına sağlayamadığı şehir merkezlerini kısmen kontrol ettiği için ufukta en asgari şartlarda dahi ‘bağımsız bir Filistin devletinin’ kurulmasına dair gerçek bir fırsat görünmediğini düşünüyorlar.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Eleştirmenlerin hayran kaldığı 95 puanlı film, Netflix'i kasıp kavuruyor

Eleştirmenler Hayallerin Peşinde için "olağanüstü performanslarla hayat bulan iyi hissettiren bir macera" yorumunu yapmıştı (Roadside Attractions)
Eleştirmenler Hayallerin Peşinde için "olağanüstü performanslarla hayat bulan iyi hissettiren bir macera" yorumunu yapmıştı (Roadside Attractions)
TT

Eleştirmenlerin hayran kaldığı 95 puanlı film, Netflix'i kasıp kavuruyor

Eleştirmenler Hayallerin Peşinde için "olağanüstü performanslarla hayat bulan iyi hissettiren bir macera" yorumunu yapmıştı (Roadside Attractions)
Eleştirmenler Hayallerin Peşinde için "olağanüstü performanslarla hayat bulan iyi hissettiren bir macera" yorumunu yapmıştı (Roadside Attractions)

Hayallerin Peşinde (The Peanut Butter Falcon) sinemalarda gösterime girmesinden 5 yıl sonra Netflix'in ABD'deki en çok izlenenler listesine girdi. 

Tyler Nilson ve Michael Schwartz'ın yazıp yönettiği ilk film olan Hayallerin Peşinde, Down sendromlu genç Zak'in gerçek hikayesini anlatıyor ve Amerikan güreşçisi olma hayalini gerçekleştirmek için kaldığı bakımevinden kaçışını merkeze alıyor. 

Eleştirmenler çok beğenmişti

Zak ve bu yolculuğunda ona eşlik eden balıkçı Tyler'la Eleanor'un dokunaklı hikayesini anlatan filmin oyuncu kadrosunda Shia LaBeouf ve Dakota Johnson'ın yanı sıra Zack Gottsagen, John Hawkes, Bruce Dern, Jon Bernthal ve Thomas Haden Church yer alıyor.

Eleştirmenlerin büyük beğenisini kazanan drama, izleyiciyle sinemalarda buluşmasından 5 yıl sonra Netflix'in ABD'deki en çok izlenen filmleri arasına girdi. 

Hayallerin Peşinde, 6-12 Mayıs haftasında ABD'de Netflix'te en çok izlenen 10. film oldu. 

Prömiyerini South by Southwest'te yapan drama, iç açıcı yolculuğu, olağanüstü oyunculukları ve Huckleberry Finn'in modern yeniden anlatımıyla eleştirmenlerce övülmüştü.

Eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da 100 üzerinden 95 gibi kusursuza yakın bir puan elde etmeyi başaran film, sinemaseverlerin de beğenisini kazanmıştı. 

Kaliforniya merkezli yapım ve dağıtım şirketi Roadside Attractions, South by Southwest festivalindeki övgü dolu eleştirilerin ardından filmin haklarını satın almıştı. 

Gişede sürpriz başarı

Hayallerin Peşinde, 6 milyon dolarlık küçük bütçesine ve sınırlı sayıda salonda gösterime girmesine rağmen beklentileri aşarak gişede 23 milyon doların üzerinde hasılat elde etmiş ve 2019'un en yüksek hasılat yapan bağımsız filmi olmuştu. 

LaBeouf, Zack Gottsagen'le birlikte çalışmakla ilgili Channel 4'a şöyle demişti:

İçimdeki çocuk öldü ve tüm bunları aştım. Bu hız treni bir süre sonra eğlenceli gelmemeye başadı. Aynı hız trenine bindiğinizde çekiciliğini yitiriyor. Sonra, daha önce binmemiş biriyle biniyorsunuz ve bir şekilde yeniden kıvılcımlanıyor.

Hayallerin Peşinde, Netflix Türkiye'de gösterime girmedi. 

Independent Türkçe, ScreenRant, Looper, Channel 4


Yayın platformunda hit olan aksiyonun devamı geliyor

SAS: Red Notice'in çekimleri Budapeşte, Paris ve Londra'da gerçekleşmişti (Sky Cinema)
SAS: Red Notice'in çekimleri Budapeşte, Paris ve Londra'da gerçekleşmişti (Sky Cinema)
TT

Yayın platformunda hit olan aksiyonun devamı geliyor

SAS: Red Notice'in çekimleri Budapeşte, Paris ve Londra'da gerçekleşmişti (Sky Cinema)
SAS: Red Notice'in çekimleri Budapeşte, Paris ve Londra'da gerçekleşmişti (Sky Cinema)

Yapımcı, yönetmen ve senarist Laurence Malkin'in 2021 yapımı aksiyon gerilimi SAS: Red Notice'in devamı geliyor.

Devam filminin geliştirme finansmanı Sky Original Films tarafından sağlanırken aksiyonun konusuyla ilgili ayrıntılar gizli tutuluyor. 

Filmin yürütücü yapımcılığını Sky'ın film direktörü Julia Stuart üstlenecek. 

"İlk filmin başarısı bana ilham verdi"

Yapımcı ve yönetmen Laurence Malkin, "İlk filmin dünya çapındaki başarısı bana SAS evrenini genişletme ve gizli operasyonlar konusundaki anlayışımızı derinleştirme konusunda ilham verdi" diyerek ekledi:

Hem iyi hem de kötü psikopatların kullanımı ilk filmde değindiğimiz bir konuydu. Bu kez onların zihinlerine gireceğiz ve her şeyi bambaşka bir seviyeye yükselterek daha da içgüdüsel aksiyon sahneleri sunacağız. Son derece psikopatça bir dokunuşa sahip büyük, düzgün bir aksiyon filmi olacak.

Britanya'nın meşhur yayın platformu Sky Cinema'da hit olarak büyük bir izleyici kitlesine ulaşan aksiyonun yönetmenliğini Magnus Martens üstlenmişti.

Devam filminin oyuncu kadrosuna ilişkin detaylar henüz açıklanmadı.

Andy McNab'in aynı adlı romanından uyarlanan SAS: Red Notice'te Sam Heughan, Ruby Rose, Andy Serkis, Hannah John-Kamen, Tom Hopper, Anne Reid ve Tom Wilkinson rol alıyordu.

Eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da 100 üzerinden 50 puan alan ve sinema yazarlarınca "vasat bir aksiyon" diye tanımlanan film, kötü yorumlara rağmen izleyicileri ekran başına çekmeyi başarmıştı. 

SAS: Red Notice, Grace Lewis liderliğindeki iyi eğitimli suçlulardan oluşan küçük bir ordunun, Manş Denizi'nin derinliklerinde bir treni kaçırmasını konu alıyordu.

Independent Türkçe, Variety, Cinema Express


Kara delik çevresinde ilk kez tespit edilen bölge, Einstein'ın teorisini nihayet doğruladı

Bir kara delik, yoldaş bir yıldızdan kendisine madde çekiyor (NASA/CXC/M. Weiss)
Bir kara delik, yoldaş bir yıldızdan kendisine madde çekiyor (NASA/CXC/M. Weiss)
TT

Kara delik çevresinde ilk kez tespit edilen bölge, Einstein'ın teorisini nihayet doğruladı

Bir kara delik, yoldaş bir yıldızdan kendisine madde çekiyor (NASA/CXC/M. Weiss)
Bir kara delik, yoldaş bir yıldızdan kendisine madde çekiyor (NASA/CXC/M. Weiss)

Bir kara deliğin etrafında "dalma bölgesi" gözlemleyen araştırmacılar, Albert Einstein'ın kütleçekimle ilgili temel tahminlerinden birini nihayet doğruladı.

Kara delikleri daha iyi anlamak için X-ışını verilerini kullanan Oxford Üniversitesi'nden bir ekip, kütleçekimi "mümkün olan en güçlü halinde" gözlemledi.

Einstein'ın teorisinde, parçacıkların bir kara deliğe yaklaşınca dairesel yörüngelerini güvenli bir şekilde takip etmesinin imkansız hale geldiği belirtiliyor. Bunun yerine parçacıklar, ışığa yakın bir hızla cisme doğru süratle dalıyor; dalma bölgesinin adı da buradan geliyor.

Oxford Üniversitesi Fizik Bölümü'nden Dr. Andrew Mummery, "Einstein'ın teorisi bu son dalmanın var olduğunu öngörüyordu ama bunun gerçekleştiğini ilk kez gösterebildik" diyor.

Bunun kara deliklerin incelenmesinde heyecan verici yeni bir gelişmeyi temsil ederek etraflarındaki bu son bölgeyi araştırmamıza imkan tanıdığını düşünüyoruz. Ancak o zaman kütleçekim kuvvetini tam olarak anlayabiliriz.

Araştırmacılar, dalma bölgesi denen yerin tespit edilip edilemeyeceğine dair astrofizikçiler arasında onlarca yıldır çok fazla tartışma yaşandığını söylüyor.

Son birkaç yılını bu bölge için modeller geliştirmekle geçiren Oxford ekibi yeni yayımlanan çalışmada, X-ışını teleskopları ve Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan alınan verileri kullanarak bulunan ilk doğrulanmış tespiti ortaya koydu.

Dr. Mummery, ikinci bir Oxford ekibinin bu yılın ilerleyen zamanlarında daha büyük ve daha uzak kara deliklerin ilk görüntülerini çekmeye yaklaşmayı umduğunu söylüyor:

Asıl heyecan verici şey şu; galakside çok sayıda kara delik var ve artık bunları kullanarak bilinen en kuvvetli kütleçekim alanlarını inceleyecek güçlü ve yeni bir tekniğe sahibiz.

Bulgular, The Monthly Notices of the Royal Astronomical Society'de perşembe günü yayımlanan "Continuum emission from within the plunging region of black hole discs" (Kara delik disklerinin dalma bölgesinin içinden sürekli spektrum salımı) başlıklı bir çalışmada detaylandırıldı.

Ajanslardan da yararlanılmıştır

Independent Türkçe


Squid Game'in yıldızı müjdeyi verdi

Güney Kore dizisinin realite şov spinoff'u Squid Game: The Challenge da ikinci sezon onayını almıştı (Netflix)
Güney Kore dizisinin realite şov spinoff'u Squid Game: The Challenge da ikinci sezon onayını almıştı (Netflix)
TT

Squid Game'in yıldızı müjdeyi verdi

Güney Kore dizisinin realite şov spinoff'u Squid Game: The Challenge da ikinci sezon onayını almıştı (Netflix)
Güney Kore dizisinin realite şov spinoff'u Squid Game: The Challenge da ikinci sezon onayını almıştı (Netflix)

Netflix'in rekortmen dizisi Squid Game'den haber var. Dizinin baş karakteri Gi-hun'u canlandıran Emmy ödüllü aktör Lee Jung-jae, ikinci sezonun ne zaman izleyiciyle buluşacağını açıkladı. 

Hwang Dong-hyuk tarafından yaratılan hayatta kalma geriliminin, ölümcül rekabet hikayesinin ötesinde anlatacak çok daha fazla şeyi var. 

Squid Game'in ilk sezon finalinde Lee'nin canlandırdığı Gi-hun, çarpık rekabeti durdurma umuduyla harekete geçmişti. Bu heyecanlı final iki yılı aşkın süredir izleyicilerin nefeslerini tutarak beklemesine neden olmuştu. Ancak son açıklamalar yeni bölümler için bekleyişin neredeyse sona erdiğini doğruluyor.

"Aralıkta" dedi

Lee, bir tercüman aracılığıyla Business Insider'a yaptığı açıklamada Squid Game'in ikinci sezonunun bu yıl sonunda gösterime gireceğini doğruladı. 

51 yaşındaki oyuncu, dizinin hayranlarına müjdeyi şu sözlerle verdi:

Aralıkta gösterime girecek.

Aktörün yaklaşan Yıldız Savaşları (Star Wars) dizisi The Acolyte'teki rolünü tanıtırken yaptığı yorumlar, Squid Game'in 2024'ün ikinci yarısında geri döneceğini belirten Netflix CEO'su Ted Sarandos'un önceki açıklamalarıyla aynı doğrultuda.

Netflix, rekortmen dizinin ilk sezonunu Eylül 2021'de gösterime sokmuştu. 

Sürükleyici dizi, 456 oyuncunun bir dizi çocuk oyunu oynayarak 45,6 milyar won (yaklaşık 3,3 milyon dolar) ödül için yarıştığı bir yarışmayı konu alıyordu. 

2022'de 14 dalda Emmy'ye aday gösterilen Squid Game, bunların 6 tanesini kazanmayı başarmıştı. 

Dizi, Haziran 2022'de ikinci sezon onayını almış ve geçen yılın sonunda realite şov formatıyla yarışmaya uyarlanarak ekranlara gelmişti.

Squid Game ve Squid Game: The Challenge halen Netflix'te izlenebilir.
 

Independent Türkçe, ScreenRant, Hollywood Reporter, Business Insider


Tarih yazan tartışmalı film bir ilke daha imza atacak

Bölünmüş bir Amerika'yı anlatan 50 milyon dolar bütçeli İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)
Bölünmüş bir Amerika'yı anlatan 50 milyon dolar bütçeli İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)
TT

Tarih yazan tartışmalı film bir ilke daha imza atacak

Bölünmüş bir Amerika'yı anlatan 50 milyon dolar bütçeli İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)
Bölünmüş bir Amerika'yı anlatan 50 milyon dolar bütçeli İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)

Alex Garland'ın büyük beğeni toplayan filmi İç Savaş'ın (Civil War) Çin'de vizyona gireceği kesinleşti. 

Çin'de gösterime girecek ilk A24 yapımı olma özelliği taşıyan film, 7 Haziran'dan itibaren sinemalarda olacak.

Filmin Çin haklarını Huahua Media aldı. Teknoloji ve eğlence devi Alibaba da gösterim boyunca Huahua'yla ortaklık yapacak.

Zamanla yarış

Yok Oluş (Annihilation) ve Ex Machina'yı çeken 53 yaşındaki Garland'ın yazıp yönettiği film, (Ay Işığı) Moonlight, Uncut Gems ve Ayin (Hereditary) gibi filmlerin yapım ve dağıtımını üstlenen bağımsız prodüksiyon şirketinin bugüne kadar gösterime soktuğu en pahalı film oldu. 

Distopik bir gelecekteki Amerika'yı gözler önüne seren film, gazetecilerin hayatlarının en büyük hikayesini anlatmaya çalışmasını merkeze alıyor.

Filmde bir grup gazeteci, isyancı gruplar Beyaz Saray'a saldırmadan önce Washington DC'ye ulaşmak için zamana karşı yarışıyor.

İç Savaş'ta Akademi Ödülü adayı Kirsten Dunst'ın başını çektiği ve Cailee Spaeny, Nick Offerman, Stephen Henderson ve Wagner Moura'nın da aralarında bulunduğu bir oyuncu kadrosu yer alıyor.

A24 yapımı film, dünya prömiyerini ABD'deki South by Southwest festivalinde yaptı. 

Hasılatı 110 milyon dolara yaklaştı

Geçen ay ABD'de rekor bir açılışla vizyona giren yapım, küresel gişede 100 milyon doları aşarak A24'ün en çok hasılat elde eden filmlerinden biri oldu.

Film, aralarında Brezilya, Fransa, İspanya, Portekiz, Belçika ve Finlandiya'nın da bulunduğu pek çok ülkede dişe dokunur bir kazanç elde etmeyi başardı.

Kuzey Amerika'da 25,7 milyon dolarla A24'ün en iyi açılış hasılatını elde eden İç Savaş, geçen pazara kadar dünya çapında 108,9 milyon dolar kazandı.

"Esasen bir korku filmi"

Sinema yazarları İç Savaş'tan çoğunlukla övgüyle bahsediyor ancak filmin "rahatsız edici" olduğunu öne sürenler de var.

Hollywood Reporter, "Alex Garland'ın son filmini izlemek zor çünkü insanlara destekleyecekleri (ya da karşı çıkacakları) açıkça tanımlanmış taraflar vermiyor" diye yazdı.

Seattle Times ise filmin "rahatsız edici" olduğuna katılarak şu ifadeleri kullandı:

Alex Garland'ın İç Savaş'ı esasen bir korku filmi ve bu filmdeki dehşet insanı rahatsız edici derecede etkiliyor.

Koronavirüs pandemisi sonrasında pek çok Hollywood filmi Çin'de önceki gösterim performanslarına ulaşmakta zorlanıyor. 2023'te Çin yapımı olmayan filmler ülkenin toplam gişesinin yalnızca yüzde 15'ini oluşturabildi.

İç Savaş, Türkiye'de 19 Nisan'da gösterime girdi.

Independent Türkçe, Variety, Deadline


ABD: Rusya, nükleer silah testi için uzaya uydu gönderdi

Rusya, nükleer bir uydusavar sistemi geliştirdiklerine dair iddiaları reddedmişti (Reuters)
Rusya, nükleer bir uydusavar sistemi geliştirdiklerine dair iddiaları reddedmişti (Reuters)
TT

ABD: Rusya, nükleer silah testi için uzaya uydu gönderdi

Rusya, nükleer bir uydusavar sistemi geliştirdiklerine dair iddiaları reddedmişti (Reuters)
Rusya, nükleer bir uydusavar sistemi geliştirdiklerine dair iddiaları reddedmişti (Reuters)

ABD, Rusya'nın nükleer başlık taşıyabilen bir uydusavar silahı test etmek için Ukrayna savaşından önce uzaya uydu fırlattığını öne sürdü.

Kimliğinin paylaşılmamasını isteyen ABD'li yetkililer, ülkenin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal'a (WSJ), Cosmos-2553 adlı uydunun 5 Şubat 2022'de yörüngeye gönderildiğini savundu. 

Ukrayna savaşıysa 24 Şubat 2022'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in talimatıyla başlamıştı. 

Amerikalı yetkililer, Cosmos-2553'ün nükleer silah taşımadığını söyledi. Ancak uydunun, Rusya'nın nükleer uydusavar silahı programının bir parçası olduğu ileri sürüldü. Rus yetkililerse iddiaları reddederek, Cosmos-2553'ün araştırma uydusu olduğunu savundu.

Yetkililere göre bu silahın geliştirilip kullanılması halinde, Alçak Dünya Yörüngesi'ndeki yüzlerce uydu nükleer bir patlamayla yok edilebilir. Bu yörünge, Dünya'nın etrafında 160 ila 2 bin kilometre yüksekliğe denk geliyor. 

Yok edilebilecek uydular arasında, teknoloji milyarderi Elon Musk'ın şirketi SpaceX'in yörüngeye gönderdiği cihazlar da yer alıyor. WSJ, SpaceX'in iddialarla ilgili yorum talebine yanıt vermediğini aktardı. 

Gazete, bu yörüngede faaliyet gösteren en fazla uydunun ABD'ye ait olduğuna dikkat çekti. Uzay verisi firması LeoLabs'e göre nisan itibarıyla bölgede ABD'ye ait yaklaşık 6 bin 700 uydu yer alıyor. Bunların bir kısmı Pentagon tarafından da kullanılıyor. Rusya'ya ait uydu sayısıysa 149.

Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi'nin direktörü Mike Turner, şubattaki açıklamasında Rusya'nın programını "ciddi bir ulusal güvenlik tehdidi" diye nitelemişti. Beyaz Saray da Kremlin'in yürüttüğü çalışmaların endişe verici olduğunu bildirmişti.

Diğer yandan Putin, aynı ay yaptığı açıklamada iddiaların asılsız olduğunu savunarak "Uzaya nükleer silah yerleştirilmesine daima karşı çıktık" demişti.

Gazete, ABD İstihbarat Topluluğu ve Ulusal Güvenlik Konseyi'nin uyduyla ilgili yorum talebini reddettiğini yazdı.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Arms Control Association


Türkiye'nin İsrail boykotu: Her iki ülkedeki Yahudiler de etkileniyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Türkiye'nin İsrail boykotu: Her iki ülkedeki Yahudiler de etkileniyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

ABD merkezli haber ajansı Yahudi Telgraf Ajansı (JTA), Türkiye'nin İsrail'e uyguladığı ticaret boykotunun etkilerini inceledi.

"Türkiye'nin İsrail'le ticareti aniden durdurması her iki ülkedeki Yahudileri de etkiliyor" başlıklı analizde, İsrail'in koşer gıdalarından inşaat malzemelerinin tedarikine kadar birçok kalemde Türkiye'ye ihtiyacı olduğu belirtildi. 

JTA'nın İstanbul muhabiri David Klein'ın kaleme aldığı analizde, Ankara'nın ticareti durdurmasının "İsrail'deki fiyatlar üzerinde baskı yaratarak koşer gıda için önemli bir ticaret yolunu kestiği" ifade edildi. 

Türkiye'de yaşayan ve İsrail'e inşaat malzemesi sattığını söyleyen Rami Simon, "Son iki haftadır her şey durdu. Normal şekilde iş yapamıyoruz" dedi.

Simon, artık İsrail ve Hamas arasında ateşkes sağlanması gerektiğini vurgulayarak "Savaş bu şekilde 5 ya da 6 ay daha sürerse gerçekten çok ciddi sıkıntılar yaşayacağız" dedi. 

Ticaret Bakanlığı'ndan 2 Mayıs'ta yapılan açıklamada, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulduğu bildirilmişti. Bakanlık geçen ay da 54 ürün grubunun İsrail'e satışını kısıtlamıştı.

Haberde, boykotun Gazze savaşında "İsrail'e karşı herhangi bir ülke tarafından atılan en kapsamlı adımlardan biri olduğu" belirtildi. 

Yazıda, dünyanın en büyük 7. gıda üreticisi olan Türkiye'nin özellikle makarna ve çikolata gibi ürünlerde İsrail pazarına birçok ürün sattığına işaret edildi. 

Ayrıca Türkiye genelinde İsrail'e ürün satan 300'den fazla koşer sertifikalı fabrika olduğu bildirildi. Ticaret boykotundan önce İsrailli koşer sertifikasyon uzmanlarının bu fabrikaları denetlemek için Türkiye'yi düzenli ziyaret ettiği belirtildi.

Yahudilik inancı gereğince tüketilmesinde dinen sakınca bulunmayan ürünlere koşer adı veriliyor. JTA'nın aktardığına göre bu gıdaların üretildiği fabrikaların belirli aralıklarla düzenli şekilde uzmanlar tarafından denetlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde ürünlerin tedariki mümkün olmuyor.

Türkiye doğumlu Yahudi akademisyen Hay Eitan Cohen Yanarocak, iki ülke arasındaki coğrafi yakınlığın önemine dikkat çekerek şunları söyledi: 

Bir sipariş verdiğinizde genelde birkaç gün içinde elinize ulaşıyordu. Dolayısıyla bu, daha uzaktaki ülkeler yerine Türkiye'yle iş yapmayı tercih eden İsrailli iş insanları için büyük bir artı.

Tel Aviv Üniversitesi'nde görev yapan Yanarocak, İsrail'de özellikle domates fiyatlarında artış yaşanmasından endişelenildiğini belirtti. Akademisyen, İsrail'in son dönemde Türkiye'den yılda yaklaşık 40 milyon dolarlık domates ithal ettiğini aktardı. 

İç piyasada fiyatların artmasıyla İsrail'in üretim politikalarının da değişebileceğine dikkat çeken Yanarocak şöyle devam etti: 

İsrail hükümetinin bundan bazı sonuçlar çıkaracağını, sadece Türkiye'ye değil, diğer ülkelere olan bağımlılığımızı en aza indirmek için her şeyi yapmamız gerektiğini göreceğini varsayıyorum. Bu nedenle ulusal üretimde bir artış görmeyi bekliyorum.

Akademisyen ayrıca Türkiye'nin boykotu sonlandırıp İsrail piyasasına tekrar ürün satmasının epey zor olacağını savundu. 

Independent Türkçe, JTA, Times of Israel


20 yıllık veri: Bitki temelli beslenme ömrü uzatıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

20 yıllık veri: Bitki temelli beslenme ömrü uzatıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Son 20 yılda yayımlanan yaklaşık 50 çalışma üzerine yapılan yeni bir incelemeye göre vejetaryen ve vegan beslenme biçimleri, daha iyi sağlıkla ilişkili ve buna kalp hastalıkları, kanser ve ölüm riskinin daha düşük olması da dahil.

Önceki çalışmalar bitkisel ürünler açısından fakir ve et, rafine tahıllar, şeker ve tuz bakımından zengin bir beslenme biçiminin daha yüksek ölüm riskiyle bağlantılı olduğunu göstermişti.

Araştırmalar hayvansal ürünlerin tüketiminin azaltılması ve bitki temelli beslenme biçiminin artırılmasının kalp hastalığı ve kanser riskini düşürebileceğini de ortaya koyuyor.

Öte yandan bu tür beslenme biçimlerinin bütünüyle sağladığı faydalar belirsizliğini koruyordu.

Ocak 2000'le Haziran 2023 arasında yayımlanan 48 çalışmanın değerlendirildiği yeni bir araştırma incelemesinde bitki temelli diyetler, kalp sağlığı ve kanser riski arasındaki bağlantılar hakkında daha önce yapılan çeşitli çalışmalardan elde edilen kanıtlar derlendi.

Son inceleme genel olarak vejetaryen ve vegan beslenme biçimlerinin; metabolik hastalıklar, kanser ve ölümle bağlantılı kan basıncı ve şeker gibi bir dizi risk faktöründe daha iyi sağlık durumuyla "sağlam istatistiksel ilişkiye" sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Bilim insanları bu beslenme biçimlerinin kalp hastalığı, gastrointestinal ve prostat kanseri riskinin azalmasıyla bağlantılı olduğunu tespit etti.

Bulgular, bitki temelli diyetlerin sağlık açısından önemli faydalarla ilişkili olduğuna işaret ediyor.

Öte yandan araştırmacılar, değerlendirilen çalışmalar arasında takip edilen beslenme rejimleri, hasta demografisi ve çalışmanın süresi bakımından birçok farklılık olduğundan, incelemede tespit edilen bağlantıların gücünün sınırlı olabileceğine dair uyarıyor.

Bilim insanları, bazı bitki temelli beslenme biçimlerinin bazı kişilerde vitamin ve mineral eksikliklerine yol açabileceği uyarısındada da bulunuyor.

Daha fazla araştırma tamamlanana kadar bitki temelli beslenme biçimlerinin geniş çapta tavsiye edilmemesi uyarısı yapıyorlar.

Araştırmacılar şöyle yazıyor: 

Kısıtlayıcı olma ihtimali taşıyan rejimlerle ilişkili potansiyel risklerin yanı sıra büyük bir çalışmanın yol açtığı heterojenlik nedeniyle, çalışma sonuçlarının kanıt gücü kayda değer derecede sınırlandığından, A/AFPD'lerin (hayvan ve hayvansal ürün içermeyen diyet -çn.) benimsenmesini geniş çapta önermeden önce dikkatli olunmalı.

Öte yandan hayvan içermeyen beslenme biçimlerinin kalp sağlığı ve kanser riski üzerindeki farklı etkilerini değerlendiren inceleme, vejetaryen bir diyetin insan sağlığına fayda sağlayabileceğini gösteriyor.

Araştırmacılar böyle bir beslenme biçiminin "21. yüzyılda insan sağlığı üzerinde en çok etki yaratan iki kronik hastalığı önlemede etkili stratejilerden biri olabileceğini" söylüyor.

Independent Türkçe


ABD'de mezuniyetinde konuşan üniversiteli, Gazze'den söz edince mikrofonunun sesi kısıldı

TT

ABD'de mezuniyetinde konuşan üniversiteli, Gazze'den söz edince mikrofonunun sesi kısıldı

ABD'de mezuniyetinde konuşan üniversiteli, Gazze'den söz edince mikrofonunun sesi kısıldı

Bu hafta Columbia Üniversitesi'nin mezuniyet töreninde konuşan öğrencinin mikrofonu, okulun Gazze'yle ilgili tutumunu eleştirirken kısa süreliğine kesildi.

Columbia Üniversitesi Mailman Halk Sağlığı Okulu'nun salı günü düzenlendiği mezuniyet töreninde konuşan öğrenci Saham David Ahmed Ali, İsrail'in Gazze'ye yönelik devam eden bombardımanıyla ilgili konuşarak okulunun harekete geçmesi için çağrıda bulundu.

Ancak konuşmasının ilk dakikalarında Ali'nin mikrofonun sesi kesik kesik gelmeye başladı. Sesin kesilmesine teknik sorunların mı yoksa başka bir faktörün mü neden olduğu bilinmiyor. 

Ali, İsrail'in Gazze'deki savaşıyla ilgili "Columbia Üniversitesi kampüsündeki sessizliği" eleştirmeye başladığı sırada mikrofonu arızalandı ve kapandı. Öğrenci, konuşmasına kısa bir ara verdiğinde kalabalık yuhalamaya başladı. 

Ali, konuşmasına devam etti ancak birkaç saniye sonra mikrofonun sesi tekrar gitti. Kalabalık şöyle slogan attı:

Bırakın konuşsun.

İkinci kesintiden sonra mikrofon çalışmaya devam etti ve Ali konuşmasını tamamladı.

The Independent yorum için Columbia Üniversitesi'yle temasa geçti ancak henüz yanıt alamadı. 

Ali, konuşmasının geri kalanında Columbia'yı mali kayıtlarını açıklamaya ve "Filistin'deki soykırımından kazanç sağlayan" kurumlara yaptığı yatırımları çekmeye çağırdı. Ayrıca okuldan Gazze'de acil ve kalıcı bir ateşkes çağrısında bulunmasını istedi.

Ali'nin çağrısı, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında çoğu kadın ve çocuk olmak üzere en az 35 bin kişinin hayatını kaybettiği bir dönemde geldi. İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları, Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e sürpriz bir saldırı düzenleyerek yaklaşık 1200 kişiyi öldürmesi ve 250 kişiyi de rehin almasının ardından gerçekleşmişti. 

Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar, Gazze'nin halihazırda insan kaynaklı bir kıtlık yaşadığını bildiriyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre Gazze'de 28'i çocuk en az 32 kişi yetersiz beslenme ve susuzluktan öldü.

Ali'nin konuşması, Columbia Üniversitesi'nin kampüsündeki savaş karşıtı protestolar nedeniyle mezuniyet törenini iptal etmesinin ardından gerçekleşti. Üniversite, nisanda yüzlerce protestocunun tutuklanmasının ardından sadece fakülteye özel mezuniyet törenleri düzenliyor. 

İsrail'in Gazze'deki savaşına karşı Columbia Üniversitesi'nde düzenlenen protestolar, 17 Nisan'da okul başkanı Minouche Shafik'in kampüsteki antisemitizm iddiaları hakkında Kongre'ye ifade vermesinin ardından başladı.

Protestocuların okul arazisinde kamp kurmasının ardından Shafik, 18 Nisan'da New York Polis Departmanı'nı kampüse çağırmıştı. Polis memurları 109 protestocuyu tutuklamıştı. 

30 Nisan'da 100'den fazla protestocu daha Columbia Üniversitesi'nin Hamilton Hall binasını işgal ettikten sonra tutuklanmıştı. Göstericiler, salonu Gazze'de İsrail tankları tarafından öldürülen 6 yaşındaki Filistinli kızın onuruna “Hind'in Salonu” diye yeniden adlandırmıştı. 

Columbia Üniversitesi'ndeki protestolar ABD genelindeki kampüslerde düzinelerce benzer gösteriye yol açtı ve binlerce kişinin tutuklanmasına neden oldu.

Halk sağlığı öğrencisi ayrıca okulun New York çevresindeki mahallelere doğru genişlemeyi durdurması için çağrıda bulundu.

Ali, dinleyicilere "Columbia Üniversitesi Apartheid Divest grubu bu yıl boyunca Columbia Üniversitesi'nden birçok şey istedi" dedi.

Talepleri arasında Filistin'de, Harlem'de ve Washington Heights'ta hakların sağlanması da yer alıyor.

Columbia Üniversitesi öğrencilerinin, okulun Harlem'deki genişlemesine karşı düzenlenen protestolarla dolu uzun bir geçmişi var. Öğrenciler 1968'de üniversitenin Morningside Park yakınlarında bir spor salonu inşa etme planını protesto ederek, tesislere ayrı ve eşit olmayan erişimi dikte edecek ırkçı politikalara karşı mücadele etmişti. 

Okulun çevredeki toplum üzerindeki etkisine yönelik eleştiriler hâlâ devam ediyor. Öğrenciler halihazırda Harlem'e doğru daha fazla genişlemenin mahalledeki düşük gelirli sakinleri yerinden edeceğini savunuyor. 
Independent Türkçe


İsrail istihbaratı tarafından hazırlanan raporda ‘İsrail’in son derece zorlu bir eşikte olduğu’ uyarısı

İsrail’e göre karşı karşıya olduğu tehditler tehlikeli bir yükselişte (AFP)
İsrail’e göre karşı karşıya olduğu tehditler tehlikeli bir yükselişte (AFP)
TT

İsrail istihbaratı tarafından hazırlanan raporda ‘İsrail’in son derece zorlu bir eşikte olduğu’ uyarısı

İsrail’e göre karşı karşıya olduğu tehditler tehlikeli bir yükselişte (AFP)
İsrail’e göre karşı karşıya olduğu tehditler tehlikeli bir yükselişte (AFP)

Emel Şehade

Siyasi aktivistler, İsrail'in 76’ncı Bağımsızlık Günü ve kayıplarını anma törenlerindeki görüntüler, 7 Ekim saldırısının üzerinden geçen yedi ayı aşkın bir süredir içinde bulunduğu ve hiçbir hedefine ulaşamadığı durumun bir küçük bir resmini yansıttığını düşünüyorlar.

Etkinlik düzenlemek, konuşma yapmak ve çelenk koymak üzere sahneye çıkan komutanlar ve yetkililer yumruk yumruğa kavgalar edip birbirlerine bağırdılar. Konuşmaların çoğunda ordunun, halkın güvenliğini sağlamakta başarısız olduğu dile getirilirken geriye kalanları sadece 7 Ekim'de değil, saldırıyı takip eden aylarda da yetkililerin başarısızlıklarına değindiler. Savaşın sonlandırılmasının yanında ‘sadece çatışmaları yoğunlaştırmak Hamas'ı teslim olmaya zorlayabilir’ denkleminin yerine ‘Hamas'a bir alternatif bulunması ve bu savaş için bir yol haritası geliştirilmesi’ çağrıları yapıldı.

Ancak savaşın İsrail'in gücü, statüsü ve konumu üzerindeki yansımaları ve sonuçları karşısında kuruluşunun 76’ncı yılında karşı karşıya olduğu tehditlerin tehlikeli bir yükselişe geçtiğini, konumunun, niteliksel askeri üstünlüğünün ve artan zorluklarla başa çıkma kabiliyetinin sarsıldığını ve zayıfladığını düşünenler var. Söz konusu kişilere göre bu durum, tüm bunların yanı sıra İsrail’in dayanıklılığına, bölgesel ve küresel konumuna ve yeni bir yol haritasına ihtiyaç olduğunu düşündükleri caydırıcılık yeteneğine zarar veriyor. Bu görüşler, İsrail Askeri İstihbarat Teşkilatı eski Direktörü (emekli) Tümgeneral Amos Yadlin tarafından stratejik ve siyasi planlama uzmanı (emekli) Albay Udi Evental'ın yardımıyla hazırlanan özel bir raporda dile getirildi.

Yeni dönemi görmezden gelmeyin

İsrail'in 7 Ekim sonrasında içinden geçmekte olduğu ‘riskli sürece’ değinen raporda şu ifadeler yer aldı:

İsrail, kuruluşundan sonraki dördüncü neslinin başlangıcında ve bağımsızlığının yüzüncü yılına yaklaştığı sırada sorumlu, ileri görüşlü, tablonun genişliğini ve içinde bulunduğumuz anın büyüklüğünü anlayan, ulusal çıkarları kaygılarının en ön sırasına koyan ve içinde bulunduğumuz fırtınalı okyanusta güvenle yol almamız gerektiğini hisseden liderlerin seçilmesini gerektiren son derece zorlu bir dönemin eşiğinde.

Raporda, İsrail'in 76’ncı Bağımsızlık Günü'nde, öngörülebilir gelecekte kendisi için henüz bilinmeyen ve anlaşılamayan, ancak derhal bir düzenleme ve değişim gerektiren yeni ve tehlikeli bir dönemin habercisi olan zorlu dönüm noktalarının artık görmezden gelinemeyeceği vurgulandı.

Zorluklar

“İsrail'in Hayatta Kalmasını Sağlayacak Yeni Yol Haritası” başlıklı rapora göre İsrail'in İran ve Ortadoğu'daki çeşitli ülkelerde desteklediği radikal gruplardan kaynaklanan stratejik düzeyde artan meydan okumalar ve tehditlerle Gazze’deki savaşa batmış durumda olmasından dolayı şu an karşı karşıya gelmemesi gerekiyor. Rapora göre İsrail, İran’ın gelişmiş nükleer programının yanı sıra büyüyen füze ve insansız hava aracı (İHA) cephaneliğinin sağladığı güç ve vekillerinden oluşan bir ağı yönetme kabiliyetinin verdiği güçle yakında nükleer silahların ötesine geçme kararı almasına karşı hazırlıklı olmalı.

Raporun devamında şu ifadelere yer verildi:

İsrail’in etrafı, ekonomik, yönetimsel ve güvenlik alanlardaki şartları kötüleşen, başarısızlıkları büyüyen ve İsrail'e karşı düşmanlıkları artan birinci, ikinci ve üçüncü halkadan düşman ülkelerle çevrili.

Raporun yazarı Yadlin, bahsi geçen şartların Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak'ta daha da radikalleşebileceği ve Ürdün ve Mısır'da da bir dereceye kadar gelişebileceğinden duyduğu endişeyi ifade etti.

Filistinlilerle çatışmanın tırmanmasının İsrail'in diğer tüm alanlardaki güvenliğini olumsuz etkilediği konusunda uyaran Yadlin, bunun aynı zamanda İsrail’in Ortadoğu'da ve uluslararası arenada stratejik derinlik yaratmasını zorlaştırdığının ve bir güç olarak imajını, kendini donatma kabiliyetini ve ordusunun hareket özgürlüğünü zayıflatacak şekilde dünyadaki konumuna zarar verdiğinin altını çizdi.

Gazze’deki savaşın bir an önce sona erdirilmesi gerektiğini vurgulayan Yadlin, savaşın İsrail'in statüsü ve prestiji üzerindeki etkilerini ise şöyle özetleyerek “Uluslararası ve bölgesel olarak artan tecritçilik, yaptırımlar ve boykotlar, olası silah ambargoları, ciddi yasal tehditler, kredi notunun düşürülmesi, ticari ilişkilerin zarar görmesi, yatırımların azalması ve havayolu şirketlerinin uçuşlarının askıya alınması, İsrail'in bölgesel arenada entegrasyon süreçlerini güçlendirmesini ve uluslararası arenadaki fırsatları gerçekleştirmesini zorlaştıracaktır” yorumunda bulundu.

Yedi cephede savaş

İsrail'i yedi cephede savaşmak zorunda bırakan Gazze’deki savaşta operasyonel düzeyde İsrail'in bugünkü durumunu ‘uyarı alarmı’ olarak tanımlayan Yadlin, “Bugünkü durum, Tel Aviv'e karşı aynı anda birçok cepheden yoğun saldırıların yapılacağı, ticaret ve tedarik yollarının kesintiye uğrayacağı çok cepheli bir savaşla karşı karşıya gelme olasılığının yüksek olduğuna işaret ediyor” yazdı.

İsrail yönetiminin görmezden geldiği, hatta bazılarını kınadığı askeri ve güvenlik kurumlarınca hazırlanan raporların daha önce teyit ettiği üzere Tel Aviv'in bölgede düşman olarak gördüğü ülkelerin askeri yetenekleriyle ve gelişimleriyle başa çıkmakta zorlandığı vurgulanan raporda, “Roketler, füzeler ve insansız hava araçlarının (İHA) yanı sıra sınır ve temas hattındaki karasal tehditlerdeki operasyonel eğilimler, İsrail'in gücünü ezerek, savunma kabiliyetleri açısından zorlayarak, savaş düzenindeki boşlukları ve envanterindeki eksikliği vurgulayarak üstünlüğünü en üst düzeye çıkarmasını güçleştiriyor. Bu durum özellikle bölgenin ve İsrail'in uzun süreli çatışmalar ve yıpratma dönemine girdiği ve kısa süreli savaşlarda tam bir belirleyici gücün ortaya çıkmadığının kanıtlandığı sırada meydana geldi” denildi.

İsrail’in stratejik sorumluluğu

Raporda ‘Uyum sağlama kabiliyetinin yitirilmesi’ ara başlığı altında mevcut politikanın ve Gazze’deki savaşın devam etmesinin İsrail'in çeşitli zorluklarla başa çıkma kabiliyetini zayıflatacağı uyarısı yapıldı. İsrail'in çeşitli zorluklarla başa çıkma kabiliyetinin zaman içinde aşındığı ve bu bağlamda geleceğe yönelik birtakım olumsuz faktörlerin olduğu belirtilen Raporda, “Büyük güçler arasında artan rekabet çerçevesinde İsrail'in siyasi, ekonomik ve güvenlik çıkarlarının bulunduğu Batı ve ABD kamplarında kalmaktan başka alternatifi yok” ifadeleri yer aldı.

Yadlin, raporunda şu değerlendirmelerde bulundu:

İsrail'in artan zorluklar karşısında Washington'ın desteğine giderek daha fazla bağımlı hale geldiği bir dönemde, ABD'nin gücü, çok taraflı çatışma bölgeleri ve içeride artan bölünme nedeniyle zorlanıyor. Bunun yanında ABD'de İsrail'i bir oluşumdan ziyade stratejik bir yük olarak gören sesler de yükseliyor.

Yadlin, raporda ayrıca İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve aşırılık sağcı partilerden oluşan koalisyon hükümetinin devam eden savaşlarla ilgili olarak ABD'ye karşı izlediği politikanın sürdürülmesinin neden olacağı tehlikeye karşı da uyardı.

Öncelik Filistin sahasındaki düzenlemeler

İsrail'in Gazze’deki savaş sonrasında takındığı tutum nedeniyle bölgedeki herhangi bir çözüm girişimi, Filistin meselesiyle ilgili düzenlemelerin teminat altına alınmasını şart koşuyor.

İsrail'in bugün ‘Avrupa’da ve Arap bölgesinde stratejik derinlik ve entegrasyon yaratmak’ için çeşitli fırsatlara sahip olduğunu savunan Yadlin, ancak bu fırsatların gerçekleşmesinin temelde Filistin sahasında ve ABD ile ilişkilerde ilerleme kaydedilmesine, Washington'ın Ortadoğu'daki varlığını sürdürme konusundaki istekliliğine ve içerideki siyasi zorlukların üstesinden gelirken Arap ülkelerine birtakım tavizler vermesine bağlı olduğu konusunda da uyardı.

Tüm bunları, İsrail'in içeride karşı karşıya olduğu durumun yansımalarının bir sonucu olarak ele alan rapora göre sosyo-ekonomik uçurumlar ve Haredilerin (ultra-Ortodoks Yahudiler/Haredim) işgücü piyasasına entegre edilememesi, önümüzdeki yıllarda İsrail ekonomisinin çökmesi ve ordunun, refah politikasının ve yönetimin ciddi zarar görmesi tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor. Ayrıca bir yandan içeride uyumun zayıflarken ve devlet kurumlarında çalışmaların gerilerken dışarıdan gelen çeşitli tehditler karşısında güvenliği güçlendirmek için gerekli kaynakların tahsis edilmesinin engellenmesi, ABD’nin desteğinin azaltılması İsrail'in bir devlet olarak istikrarına ve özelde Ortadoğu’daki genel olarak ise tüm dünyadaki stratejik konumuna yönelik yeni bir gerçeklik ve zorluk yaratıyor.

Başka bir yönetim ve çok boyutlu karşılık

Raporda bu yeni gerçeklikle başa çıkabilmek için gerekli yol haritasının şartları ortaya koyulurken acil eylem çağrısı yapıldı.

Rapora göre acil eylemde şunlar yer almalı:

  1. İsrail'in güvenlik kavramına ilişkin izlediği politikada çeşitli değişiklikler yapılması ve İsrail'in gelecekte İsrail-Filistin çatışmasında siyasi bir ufuk ve olumlu bir eğilim yaratmasını sağlayacak siyasi düzenlemeler için bir girişim başlatılması gerekiyor.
  2. Siyasi kriz sona erdirilmeli, mümkün olan en kısa sürede seçimler yapılarak halkın kendi hükümetine verdiği yetki tanınmalı ve hukukun üstünlüğüne ve herkesin kanunlar karşısında yeniden eşit olmaları sağlanmalı.
  3. Devlet bütçesinin kullanım şekli, artan tehditler ve zorluklara karşı güvenliği güçlendirecek şekilde değiştirilmeli.
  4. Sivil ve askeri iç cepheyi ve kritik altyapıları daha iyi koruyacak, acil durumlarda ve istihbaratta görev sürekliliğini sağlayacak ve 2023 başarısızlığından çıkarılan dersler çerçevesinde yeniden inşa edilecek bir modern savunma gücü oluşturulmalı. Hava kuvvetleri ve karada manevra sistemleri, birçok alanda kesin kararlar alınmasını sağlayacak şekilde güçlendirilmeli.
  5. Stratejik derinlik güçlendirilmeli ve İran'ın nükleer programını geliştirmesini durdurmak için bölgesel ve uluslararası bir kampanya başlatılmalı. Böylece İsrail'in uluslararası arenadaki konumu istikrara kavuşturulup, tecride ve yaptırımlara engel olunması ve Arap bölgesiyle entegre olması sağlanmalı.
  6. Arap devletleriyle birlikte bölgedeki radikal ekseni dengeleyecek ve bölgede nükleer silahların yayılmasını durduracak şekilde liderlik, dönüşüm ve ABD desteğine dayalı bölgesel bir yapı oluşturulmalı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan  çevrilmiştir.