Gannuşi ailesi Afrika İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyor

Raşid Gannuşi'nin ailesi, tutukluluğun devamı nedeniyle Tunus'taki yetkililer hakkında Afrika İnsan ve Halkların Hakları Mahkemesi'ne şikayette bulunacak

Nahda hareketinin tutuklanan lideri Raşid Gannuşi (EPA)
Nahda hareketinin tutuklanan lideri Raşid Gannuşi (EPA)
TT

Gannuşi ailesi Afrika İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyor

Nahda hareketinin tutuklanan lideri Raşid Gannuşi (EPA)
Nahda hareketinin tutuklanan lideri Raşid Gannuşi (EPA)

İslamcı Nahda Hareketi lideri ve Tunus Parlamentosu’nun görevden alınan Başkanı Raşid Gannuşi'nin ailesi, Gannuşi’nin tutukluluğunun devam etmesi nedeniyle Tunus'taki yetkililer hakkında Afrika İnsan ve Halkların Hakları Mahkemesi'ne şikayette bulunacağını açıkladı.

Gannuşi'nin Basın Danışmanı Mahir el-Mezyub, DPA’ya verdiği demeçte Gannuşi ailesinin Tanzanya'nın Arusha kentindeki mahkeme merkezine sunmak üzere şikayetin usule ilişkin tüm yönlerini tamamladığını söyledi. DPA tarafından elde edilen bildiriye göre, dava ciddi suçlar ve Kays Said'in işlediği ciddi ihlaller, onunla ilişkisi olan herkesin Afrika İnsan Hakları Şartı'nı, Tunus Cumhuriyeti tarafından onaylanan tüm bölgesel ve uluslararası insan hakları sözleşmelerini ve anlaşmalarını ihlal etmesine karşı şikayet içeriyor.

Görsel kaldırıldı.
Cumhurbaşkanı tarafından muhaliflerin susturulmasını kınamak için düzenlenen önceki protestolardan bir kare (DPA)

Uluslararası Avukat Rodney Dixon, Gannuşi ailesinin talimatıyla davanın sunulmasından sorumlu olacak. Tunus, Afrika İnsan Hakları Mahkemesi üyesi. Cumhurbaşkanı Said'in 25 Temmuz 2021'deki olağanüstü tedbirlerini duyurmasının ardından Mahkeme bu tedbirleri iptal etmişti. Şarku’l Avsat’ın DPA’dan aktardığı habere göre Nahda lideri Raşid Gannuşi'nin kızı Sümeyye Gannuşi, ‘siyasi tutukluların’ ailelerinin serbest bırakılmalarını ve haklarının ihlal edilmesinin sonlandırılmasını talep ettiklerini belirtti. Ayrıca, Nahda Hareketi destekçilerinin, 2022 yılı Ocak ayında Cumhurbaşkanı Said'e karşı sokakta düzenlenen protestolar sırasında hayatını kaybeden aktivist Rida Bouziane'nin öldürülmesi hakkında bağımsız bir soruşturmayla ilgili talepleri olduğunu ifade etti. Yaklaşık 30 tutuklu, uydurma ve tuzak davalarla, insan hakları ve uluslararası hukukun temel prensiplerini ihlal eden prosedürlerle’ karşı karşıya olduklarını belirtti.

Gannuşi’nin kızı, Twitter hesabında Afrika Mahkemesi binası önünde çekilmiş bir fotoğrafını paylaşarak şu ifadelere yer verdi: “Bugün Kevser ve Avukat Rodney Dixon ile Tunus'ta siyasi tutukluların serbest bırakılması için acil geçici tedbir talebinde bulunmak üzere Arusha'dayım.” Aile, iki ayı aşkın süredir cezaevinde bulunan Gannuşi’nin sağlık sorunlarıyla karşı karşıya olduğunu söylüyor. 81 yaşındaki Gannuşi  ve diğer muhalif siyasetçiler, provokasyon, devlet güvenliğine karşı komplo, terör şüphesi ve şüpheli fon alma ile ilgili davalarda soruşturuluyor. Muhalefet suçlamaların ‘uydurma’ olduğunu söylüyor ve Başkan Said'i yargı yoluyla rakiplerini taciz etmekle suçluyor.

Görsel kaldırıldı.
Nahda destekçilerinin hükümet karşıtı eski bir gösterisinden (EPA)

Tunus'taki birçok siyasi taraf, Afrika Mahkemesi'nden lehlerine çıkacak herhangi bir kararın, özellikle ABD, Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık gibi uluslararası aktörleri, özellikle Cumhurbaşkanı Said'i ve bazı bakanları ‘insan hakları ihlallerine karışmakla’ suçlayarak yaptırımlar uygulamaya teşvik edeceğine güveniyor. Bu, Tunus yetkililerinin, geçtiğimiz Şubat ayından bu yana siyasi aktivistlere yönelik verilen hükümlere siyasi nitelik kazandırmayı reddetmesi ve suçlamaları ‘genel kamu davaları’ kategorisi altında değerlendirmesinden sonra gerçekleşti.

Devlet güvenliğine karşı komplo suçlamasıyla verilen hükümler, aralarında eski bakanların da bulunduğu Eski Adalet Bakanı Nurredin Bhayr, Eski Başbakan ve İçişleri Bakanı Ali el-Arid, Eski Tarım Bakanı Muhammed bin Salim ve Eski Demokratik Akım Partisi Başkanı Gazi eş-Şavuşi gibi muhalif siyasi figürleri kapsıyor. Ayrıca, siyasi aktivistler ve Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne bağlı muhalefet figürlerinden bir grup da bu davalar kapsamına giriyor.

Nahda Hareketi'nden kaynaklar, Tunus yargısının Gannuşi'yi çoğu terörizm, devlet güvenliğine karşı komplo ve iç savaşa kışkırtma ile ilgili dokuz davada soruşturduğunu belirtti.

Gannuşi ve diğer beş mahkumun avukatı Rodney Dixon AFP'ye yaptığı açıklamada, “Tunus'ta davalarını savunmaya çalışıyorlar ama bütün kapılar kapalı” dedi. Ailelerin cezaevi operasyonlarının Afrika İnsan Hakları Şartı'na aykırı olduğunu kanıtlamak için yargıya başvurmak ve yakınlarının tahliye edilmesini istediklerini sözlerine ekledi.

Dixon, "Orada (Tunus) sistemde adalet yok ve bu yüzden Afrika Mahkemesi'ne gitmek zorundalar. Tutuklular avukatlara düzenli erişime sahip değil ve yeterli tıbbi bakım almakta zorlanıyor. Bir tutukluya yönelik ‘işkence suçlamaları’ da mahkemede gündeme getirilecek” dedi.



Lübnan açıkladı: Hamas İsrail'e roketli saldırı düzenleyenleri teslim etmeye hazır

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn cuma günü gerçekleşen Yüksek Savunma Konseyi toplantısına başkanlık etti (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn cuma günü gerçekleşen Yüksek Savunma Konseyi toplantısına başkanlık etti (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan açıkladı: Hamas İsrail'e roketli saldırı düzenleyenleri teslim etmeye hazır

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn cuma günü gerçekleşen Yüksek Savunma Konseyi toplantısına başkanlık etti (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn cuma günü gerçekleşen Yüksek Savunma Konseyi toplantısına başkanlık etti (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan’ın Hamas’a topraklarını ulusal güvenliğini etkileyecek ve egemenliğini ihlal edecek eylemler için kullanmaması yönünde yaptığı resmi uyarı, Lübnan-Filistin ilişkilerinin Kahire Anlaşması'nın iptaline yol açacak yeni bir aşamaya girmek üzere olduğu anlamına geliyor. Kahire Anlaşması 1987 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Selim el-Hus hükümeti tarafından iptal edilmiş, ancak Filistin koalisyonu güçlerini kucaklayan eski Suriye rejiminin, dönemin Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'a karşı savaşındaki baskısıyla yeniden yürürlüğe girmişti.

Lübnan hükümeti ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında 1969 yılında Mısır'ın himayesinde imzalanan Kahire Anlaşması, Filistinli grupların her türlü silaha sahip olmasına izin verdiği için Lübnan’ın egemenliğinin ihlali anlamına geliyordu. Bu durum daha sonra 1975 baharında patlak veren iç savaşta Filistinli grupların Hıristiyan gruplara karşı ulusal hareketin yanında yer almasına izin vererek Lübnanlılar arasındaki uçurumu derinleştirdi.

Ancak Suudi Arabistan'ın himayesinde Taif Anlaşması'nın imzalanmasıyla siyasi koşullar değişti. Taif Anlaşması savaşın sona ermesinin bir sonucu olarak silahların meşru otoritenin elinde toplanmasını öngörüyordu. Bunu takiben, 2006 baharında Meclis Başkanı Nebih Berri'nin daveti üzerine düzenlenen ilk Ulusal Diyalog Konferansı'nda siyasi partiler Filistinlilere ait silahların kampların içinde ve dışında toplanması konusunda anlaştılar, ancak Suriye rejimi bu anlaşmanın uygulanmasını engelledi.

Yasadışı silahların toplanması ve bu silahların sadece devletin elinde bulunmasına ilişkin aynı tutum Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) 1701 sayılı kararının tüm hükümleri için de geçerli. Hizbullah'ın Gazze Şeridi’ne verdiği tek taraflı destek ve İsrail’in tepkisini yanlış hesaplaması sonucu ortaya çıkan daha önce eşi ve benzeri görülmemiş yıkımın ardından Lübnan ve İsrail arasında ateşkesin uygulanması için ABD ve Fransa tarafından desteklenen anlaşmaya verilecek bir yanıt olarak da uygulanmalı. Hizbullah'ın, Lübnan ordusunun Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü’nün (UNIFIL) desteğiyle uluslararası sınıra konuşlanmasının önünü açmak için Litani Nehri’nin güneyinden çekilme talebinin yanı sıra İsrail de ele geçirdiği birçok mevkiyi koruyarak bu konuşlanmayı engelledi.

Dolayısıyla Hamas dosyası durup dururken yeniden açılmadı. Aksine, Gazze'nin Lübnan'ın egemenliğini ihlal etmesine verdiği destek, son olarak Litani Nehri’nin kuzeyinden İsrail’in Metulla ve Kiryat Shmona yerleşim birimlerine roketli saldırı düzenlenmesi ve Lübnan ordusu tarafından basılan ve çok sayıda roket ve bunları fırlatmak için kullanılan rampalar bulunan deponun arkasında Hamas'ın olması nedeniyle ortaya çıktı.

Lübnan hükümetinin, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın başkanlığında, Başbakan Nevvaf Selam'ın da katıldığı Yüksek Savunma Konseyi toplantısının tavsiyesine dayanarak Hamas'a yaptığı uyarı, istisnasız tüm Filistinli gruplar için geçerli bir uyarıydı. Uyarı, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın (Ebu Mazen) 21 Mayıs'ta Beyrut’a yapacağı ve Filistinlilere ait ağır ve daha hafif silahları kamplardan toplamayı amaçlayan ziyaretinin de önünü açıyor. Çünkü artık Hamas’ın Lübnan'ın güneyde istikrarı yeniden tesis etmek için savaşı sona erdirme çabalarıyla çelişen kendi gündemi çerçevesinde Lübnan’ın güneyini roket fırlatmak için kullanmasına artık izin verilmiyor.

Şarku’l Avsat'ın edindiği bilgiye göre Lübnan Devlet Güvenliği Başkan Yardımcısı Tuğgeneral Hasan Şakir, Hamas'ın Lübnan'daki temsilcisi Ahmed Abdulhadi'yi beraberinde Hamas yetkililerinden Eymen Şanaa ile birlikte Devlet Güvenliği Başkanlığı’ndaki ofisinde kabul etti. Tuğgeneral Şakir, Lübnan Askeri İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Toni Kahveci’nin de hazır bulunduğu görüşmede, Abdulhadi'den Lübnan hükümeti tarafından Yüksek Savunma Konseyi’nin cuma günü yapılan toplantıdan çıkan tavsiyesi üzerine alınan kararları Hamas yönetimine bildirmesini istedi.

Tuğgeneral Şakir’in Abdulhadi'nin şahsında Hamas yönetimine iletilmesini istediği mesaj, Hamas'ı, Lübnan topraklarından egemenliği ve ulusal güvenliği ihlal eden herhangi bir saldırı gerçekleştirmekten kaçınması, mültecilerin ikamet koşullarına uyması, Lübnan yasalarına saygı göstermesi ve halen saklanmakta olan dört şüpheliyi teslim etmesi konusunda uyarı niteliğindeydi.

Öte yandan Hamas’ın mesaja yanıt verdiğini ve aranan dört kişiyi teslim etmeye hazır olduğunu ifade eden Abdulhadi, Hamas'ın Yüksek Savunma Konseyi'nin tavsiyelerine, hükümetin kararlarına ve ateşkes anlaşmasına atıfta bulunarak yaptığı tüm anlaşmalara uyduğunu ve Lübnan'ın ulusal güvenliğine zarar verecek eylemlerden kaçındığını söyledi.

Lübnan topraklarından gerçekleşen roketli saldırıların Hamas'ın merkezi bir kararı değil, bireysel bir eylemin sonucu olduğunu ve amaçlarının Lübnan'da onurlu bir şekilde yaşamak, geri dönüş hakkına sahip olmak, Lübnan yasalarına uymak ve ülkenin güvenlik ve istikrarını zayıflatacak herhangi bir eylemden kaçınmak olduğunu vurgulayan Abdulhadi, Hamas'ın roketli saldırılardan eyleme karışanların tutuklanmasından sonra haberdar olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre aranan dört kişi de Filistin uyruklu ve bunlardan bazılarının Sayda yakınlarındaki Ayn el-Helva ve Miye Miye kamplarında saklanıyorlar. Gözaltına alınan ve iki Filistinli, birinin ise annesi Filistinli olan Lübnanlı üç kişiyle ilgili soruşturmalar ise devam ediyor.

Silah toplama kararının alındığını ve bundan geri dönülmeyeceğini vurgulayan kaynaklar, Lübnan güvenlik güçlerinin Filistinlilerin kampların dışına dağılma girişimlerine karşı koyacağını ve roket saklamak için bir sığınağa dönüştürüldüğünden şüphelenilen her yere baskın düzenleyeceğini aktardılar.

Kaynaklar, Filistinli mültecilerin yaşadığı kampların güvenliğinin Lübnan güvenlik güçlerine emanet edileceğini ve özellikle İran liderliğindeki direniş ekseninin gerilemesi ve içe kapanmasıyla birlikte bölgedeki rollerini kaybetmelerinin ardından silahların artık çatışmalarda kullanılmak ve komşu ülkelerin güvenlik ve istikrarına zarar vermekten başka bir işlevi kalmadığını belirttiler.

Hizbullah’ın silahlarının toplanması meselesinin Yüksek Savunma Konseyi toplantısında gündeme gelmediğini, ancak bunun tartışılmadığını düşünenlerin yanıldıklarını belirten kaynaklar, Filistinlilere ait silahların Hizbullah'ın silahlarıyla hiçbir bağlantısı olmadığına dikkati çekerek, Hizbullah’ın Litani Nehri’nin güneyinden çekilmeyi kabul ettiği sürece Cumhurbaşkanı Avn'ın silahların devletle sınırlandırılması konusundaki ısrarına olumlu yaklaşması, ateşkesi ihlal etmemesi, BMGK’nın 1701 sayılı kararının uygulanmasını desteklemesi ve karşılık vermekten kaçınması gerektiğini ifade ettiler. Tüm bunların İsrail'i geri çekilmeye zorlamak için devlet tarafından benimsenen diplomatik seçeneği desteklemek üzere Hizbullah’ın silahlarını müzakere masasına koymayı gerçekten istediğinin bir göstergesi olduğunu vurgulayan kaynaklar, bu yüzden Hizbullah'ın terör kartını ve angajman kurallarını kaybettikten sonra silahlarını elinde tutmaya çalışmasının yersiz olacağını söylediler.