Mahkeme kararının ardından Yemenli tüccarlar ve Husiler arasındaki anlaşmazlık yeni bir aşamaya girdihttps://turkish.aawsat.com/4401441-mahkeme-karar%C4%B1n%C4%B1n-ard%C4%B1ndan-yemenli-t%C3%BCccarlar-ve-husiler-aras%C4%B1ndaki-anla%C5%9Fmazl%C4%B1k-yeni-bir
Mahkeme kararının ardından Yemenli tüccarlar ve Husiler arasındaki anlaşmazlık yeni bir aşamaya girdi
Sana’daki Ticaret ve Sanayi Odası, merkezini milislerin elinde alma sözü verdi
Sana’daki Ticaret ve Sanayi Odası’nın seçilmiş liderliği, Husilerle çatışmaya öncülük ediyor (Ticaret ve Sanayi Odası)
Mahkeme kararının ardından Yemenli tüccarlar ve Husiler arasındaki anlaşmazlık yeni bir aşamaya girdi
Sana’daki Ticaret ve Sanayi Odası’nın seçilmiş liderliği, Husilerle çatışmaya öncülük ediyor (Ticaret ve Sanayi Odası)
Yemen’in başkenti Sana’da, uluslararası alanda tanınmayan darbeci hükümetin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın Husilere bağlı Yemen Yüksek Mahkemesi tarafından çıkarılan bir kararı reddetmesi üzerine tüccarlar ile Husi liderliği arasındaki anlaşmazlık yeni bir aşamaya girdi. Söz konusu karar, Husi grubunun Ticaret ve Sanayi Odası’na yeni bir liderlik atamasına ilişkin talimatlarını geçersiz kılıyor. Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu, seçilmiş liderliği pozisyonuna geri getirmek ve kurumun müdahaleler ve diktelerden bağımsızlığını korumak için gerekli tüm adımları atacağına söz verdi.
Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu, Yüksek Mahkeme tarafından çıkarılan karardan iki gün sonra yaptığı açıklamada, kurulun Oda’nın yönetiminden vazgeçtiğine dair söylentilerin doğru olmadığını ve amacın, darbeci hükümetin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan utanç verici ve kınanması gereken gayrimeşru davranışı temize çıkarmak olduğunu vurguladı.
Açıklamada tüccar kesime, Yönetim Kurulu’nun yanında olduğu, hakkın hak sahibine geri verilmesi ve yanlışın düzeltilmesi için her türlü gerekliliğin yerine getirileceği ve Ticaret ve Sanayi Odası’nın müdahaleler ve diktelerden bağımsız kalacağı konusunda güvence verildi.
Sana Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu, Oda binasına baskın yapanların buradaki mühürlere ve tüm belgelere el koyduğunu doğruladı. Zorla dayatılan yeni yönetim kurulunu “iradesi çalınmış” olarak nitelendirerek “üyelerinin çoğunun Ticaret ve Sanayi Odası Genel Kurulu’nun dışından olup böyle bir şeyin daha önce Yemen’de hiç yaşanmadığını” kaydetti.
Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu, açıklamasının devamında Husi Sanayi Bakanlığı’nı kanunları çiğnemek ve göz ardı etmekle suçladı. Ayrıca darbeci Husi hükümetinin Sanayi ve Ticaret Bakanı pozisyonunda bulunan Husi lideri Muhammed Mutahhar’ı en üst düzey yargı otoritesine meydan okumakla suçladı.
Husiler, yaptıkları davranışların geçersiz olduğu yönündeki karara rağmen Ticaret ve Sanayi Odası binasını kontrol ediyor (Ticaret ve Sanayi Odası)
Sana’daki Yemen Ticaret ve Sanayi Odası’nın seçilmiş liderliği, Husi bakanın, Husilere bağlı Yüksek Mahkeme’nin Anayasa Dairesi’nin çıkardığı kararı hiçe saydığını söyledi. Söz konusu kararda “Ticaret ve Sanayi Odası’nın seçilmiş Yönetim Kurulu, ülkedeki olağanüstü ve mücbir sebeplerden ötürü yeni bir Yönetim Kurulu seçiminin yapılamaması nedeniyle, yasal olarak Ticaret ve Sanayi Odası işlerini yürütme yetkisine sahip olup bu görevleri yerine getirmekle görevlidir” ifadeleri yer aldı.
Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu, özel sektörün en karanlık günlerde ülkeye hizmet etmedeki rolünden bahsetti. Ülke ekonomisini korumanın yükünü tek başına sırtlandığını, bu uğurda büyük fedakarlıklar yaptığını, geçtiğimiz yıllarda ülkenin tüm illerinde özel sektörün birliğine önem verdiğini, bu sektörü herkese zarar verecek parçalanma ve çatışma tehlikesinden uzak tuttuğunu ve gelecek için güvenilir kıldığını belirtti.
Darbeci Husi hükümetinin başkanı Sana’daki Ticaret ve Sanayi Odası liderliğine karşı yapılan darbeyi tebrik ediyor (Husi medyası)
Açıklamada, özel sektörün bu önemli rolüne rağmen sektörün Husilerden yalnızca haksızlık gördüğü vurgulandı. Husilerin atadığı yönetim kurulunun yaptığı her şeyin “yalnızca sorumluları temsil ettiğini, Yemenli işadamları ve tüccarların çıkarlarını temsil etmediğini ve herhangi bir sorumluluk taşımadığını” vurguladı.
Başkent Sana’daki Husilere bağlı Yüksek Mahkeme’nin Anayasa Dairesi, milislerin hükümetinin Sanayi ve Ticaret Bakanı’nın Ticaret ve Sanayi Odası’na yeni bir yönetim kurulu atanmasına ilişkin verdiği talimatı geçersiz kılan bir karar çıkarmıştı. Bakanın adımı, “kanunlara aykırı ve ticaret ve sanayi sektörünün isteklerine karşı bir adım” olarak değerlendirilmişti.
Bu ayın başlarında Husilerin liderlerinden Muhammed Mutahhar, darbeci Husi hükümetinin başkanı Mehdi el-Meşat’ın onayıyla Sana’daki Ticaret ve Sanayi Odası binasını basma görevini üstlenerek milislerden bir lideri yeni yönetim kurulunun başına getirmişti. Bu, Ticaret Odaları Birliği’nin, milislerin ticaret sektörüne karşı yaptığı keyfi uygulamaları ve farklı adlar altında uygulanan vergileri eleştirdiği bir açıklamasına misilleme olarak gelmişti.
Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildikhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5131294-l%C3%BCbnan-d%C4%B1%C5%9Fi%C5%9Fleri-bakan%C4%B1-%C5%9Farku%E2%80%99l-avsata-konu%C5%9Ftu-silahlar-b%C4%B1rak%C4%B1lmadan-yeniden
Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, ülkesinin ‘Litani'nin kuzey ve güneyinde silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildiğini’ doğruladı. Recci, bu pozisyonu Lübnan'a ileten son kişinin geçen hafta sonu Beyrut'u ziyaret eden ve çok sayıda Lübnanlı yetkiliyle görüşen ABD Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus olduğunu belirtti.
Recci Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, Ortagus’un Lübnan'ın şu anda açık bir ‘penceresi’ olduğundan bahsettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “ABD yönetimi Lübnan'a topraklarını özgürleştirmesi, yeniden inşa etmesi ve ekonomisini geliştirmesi için yardım etmek istiyor. Ancak bunun karşılığında ister uluslararası, Arap, Körfez ve hatta Lübnanlıların talebi olan ekonomik reformlar açısından olsun, ister uluslararası toplumun Lübnan devletinin egemenliğini sadece Litani'nin güneyine değil, tüm Lübnan topraklarına yaymasını istediği silah münhasırlığı açısından olsun bizden istenen şeyler var. Bu husus Ortagus ve diğer uluslararası yetkililer tarafından bize açıkça iletildi. Zaten bu mesele Lübnan anayasasında da yer alıyor.”
Recci, “Ayrıca dünyada hiçbir ülke kendi kurumları dışında silahların varlığını kabul etmek zorunda değildir. Dolayısıyla bu uluslararası bir talep olduğu gibi aynı zamanda Lübnan'ın da bir talebidir. Biz bunu bakanlık açıklamasında ve yemin konuşmasında açıkça ifade ettik” şeklinde konuştu.
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku'l Avsat)
Recci, Ortagus'un silah münhasırlığının sağlanması için bir ‘zaman çizelgesinden’ söz ettiğini reddederek, ‘bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini’ söylediğini açıkladı. Bu alanda yapılanların iyi ama yetersiz olduğunu, daha büyük ve hızlı adımlar atılmasını istediklerini belirtti.
Recci, ‘silah münhasırlığına’ ulaşmak için benimsenecek mekanizma konusunda ise şunları söyledi: “Devletin kendi iç egemenliğini müzakere etmeyeceğini söyleyen genel bir ilke var. Dolayısıyla hükümetin net bir tutum sergilemesi gerekiyor. Biz de silahların devlet tarafından kısıtlanması için bir yol ve mekanizma bulacağız.”
Müzakere komiteleri
İsrail ile müzakere komiteleri konusuna da değinen Recci, “İsrailliler ve Amerikalılar işgal altındaki beş nokta, esirler ve ihtilaflı bölgeler konusunda müzakere etmek üzere üç komite kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak biz onlara ilk iki hususta müzakere etmenin söz konusu olmadığını, müzakere edilecek bir şey olmadığını söyledik. Zira biz toprak işgal etmiyoruz ya da İsrailli esirleri tutmuyoruz. Bu nedenle İsrail'in beş noktadan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi ve mahkûmları müzakere etmeden serbest bırakması gerekiyor. Bizim kabul ettiğimiz şey, karmaşık bir teknik mesele olan sınırların belirlenmesinin müzakere edilmesidir. Yaklaşık iki hafta önce önerilen komitelerin sivil olacağına dair bir fikir vardı, ancak konu bir daha tartışılmadı ve Ortagus bunu en azından benimle gündeme getirmedi” ifadelerini kullandı.
Diplomatik eylem
“Bu alanda günlük çalışmalar yapılıyor” diyen Recci sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm ülkeleri İsrail'e işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Bu, Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmak için sunduğu her türlü argümanı ya da gerekçeyi ortadan kaldırır ve topraklarını diplomasi yoluyla özgürleştirmekte ısrar eden ancak şu ana kadar İsraillilerin yanıt vermeyi ve güvenlik mülahazalarından bahsetmeyi reddettiği Lübnan devletinin konumunu güçlendirir. Devlet olarak askeri ve ekonomik güce sahip olsaydık diplomatik çalışmaların başarısı daha kesin ve hızlı olurdu, ancak her ikisinden de yoksunuz. Elimizdeki tek şey bu alanda bize yardımcı olacak ülkelerin dostluğu.”
Filistin silahları
Hizbullah'ın silahlarını geri çekmesi ile Filistinlilerin kamp içindeki ve dışındaki silahlarını geri çekmesi arasındaki bağlantıyı sorgulayan Recci, “Hizbullah'ın silahlarının geri çekilmesinin, geri kalanı şüphesiz teslim edilmesi gereken Filistin silahlarıyla ne ilgisi var? Peki Hizbullah'ın silahı Filistinlilerin silahına karşı koymak için mi orada? Durum böyle olmadığı sürece, bu alanda önceliklerle ilgili koşullar belirlememeliyiz. Bizim istediğimiz, Lübnan ordusunun, önümüzdeki tehditler ne olursa olsun, Lübnanlılar olarak bizi koruyan tek güç olmasıdır” dedi.
Mali reformlar
Recci, mali ve ekonomik reformlar konusunda ise şunları söyledi: “Başbakan Nevvaf Selam liderliğindeki hükümet harika, mükemmel ve hızlı bir iş çıkarıyor, ancak kriz derin ve iki haftada çözülemez. Uluslararası toplum bunu kabul ediyor, ancak reformların tam olarak uygulanması için zamanın ucu açık olmadığını ve aciliyet gerektirdiğini vurguluyor.”
ABD-İran müzakereleri
ABD-İran müzakereleri ve bunların Lübnan'ı nasıl etkileyeceği konusuna da değinen Recci, “Bu müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Bildiğimiz şey, nükleer program, balistik füzeler ve Hizbullah da dahil olmak üzere İran'ın vekil güçlerini içerdiği ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varılamaması halinde tüm seçeneklerin masada olduğu” dedi.
Suriye ziyareti
Recci, Başbakan Nevvaf Selam'ın önümüzdeki hafta Suriye'ye yapacağı resmi ziyarete katılarak, çözülmemiş birden fazla dosyayı çözüme kavuşturmaya çalışacak. Suriye’deki yeni rejim konusunda iyimser olan Recci şu ifadeleri kullandı: “Önceki rejimden kesinlikle daha iyi. Bağımsızlıktan bu yana Suriye'deki hiçbir rejim Lübnan devletini bir varlık olarak tanıdığını, bağımsızlığını tanıdığını ve egemenliğine saygı duyduğunu açıkça söylemedi ama şimdi Suriyeli yetkililerden içişlerimize karışmayacaklarına dair sözler aldık.”
Yerlerinden edilenler dosyası
Recci'ye göre Selam, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesinde, şu anda Lübnan için öncelikli olan Suriyelilerin yerinden edilmesi konusunu gündeme getirecek.
Recci sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan, ülkedeki demografik dengeyi sarsan ve sosyal ve ekonomik tehdidin yanı sıra varoluşsal bir tehdit oluşturan yerinden edilmenin olumsuz yansımalarına daha fazla tahammül edemez. Uluslararası yetkililerle yaptığımız görüşmelerde talep ettiğimiz ve ısrarla vurguladığımız husus, uluslararası toplumun yeni bir yaklaşım benimsemesi ve böylece yerinden edilmiş kişilere Lübnan'da kaldıkları süre boyunca değil, ülkelerine döndüklerinde yardım sağlanmasıdır. Ayrıca, Suriye'de yeniden inşa sürecinin başlatılarak vatandaşların geri dönmesinin ve yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasının önemini vurguluyoruz. Zira tüm bunların varlığı yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye teşvik edecektir. Ayrıca Suriye'nin birçok bölge ve vilayetinde hayat normale dönmüştür, dolayısıyla geri dönüş konvoyları yarından önce hemen bugün başlamalıdır. Suriye'deki tartışma doğu sınırı dosyasını ve oradaki kayıp Lübnanlıların dosyasını da içerecek. Çünkü bu insanların akıbetini bilmek istiyoruz... Nasıl öldürüldüler, neredeler? İstediğimiz şey bu dosyayı sonsuza kadar kapatmak.”
Lübnan-Körfez ilişkileri
Recci sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ne yazık ki son birkaç yıldır genel olarak Körfez ülkeleriyle, özel olarak da Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz kötüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun sorumlusu Lübnan'dır, daha doğrusu Lübnan'da ülkeyi hiçbir dahli olmadığı bir anlaşmazlığın içine sokan bazı kişilerdir. Captagon ve silah ihraç edip, lanetleyip, sonra da yardım isteyemeyiz. Lübnan'ın resmi tutumu, Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki mükemmel ilişkiler geleneğine uymuyordu. Bugün ilişkiler eski tarihi konumuna kavuşmaya başlamıştır. Bunun en büyük kanıtı da Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Ziyaretin kendisi ve Avn’ın gördüğü sıcak karşılama, ilişkilerde yeni bir sayfa açıldığının kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda seçkin bir şekilde karşılanan Başbakan Nevvaf Selam'ın ziyareti için de geçerlidir. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, gerekli ekonomik reformların tamamlanması ve silah münhasırlığının sağlanması koşuluyla ilişkilerin eskiden olduğu gibi devam edeceği sözünü verdi.”