Sanaa’da Tarımsal Araştırma Merkezi’ne bağlı bir çiftlikte çalışan Yemenliler. (Reuters)
Husi darbecilerin tarım sektöründe neden olduğu yozlaşma hamlelerinin, bu yolla zenginleşme ve kaynaklarını çoğaltma arzusunun bedelini Yemenliler sağlıklarıyla ödüyor. Husi grubunun yolsuzlukları açığa çıkarken, liderleri yasaklı böcek ilaçlarını piyasaya sürmek, kaçakçılık yapmak ve onları satmak için çalışıyor ve diğer ilaç türlerinin aslında sağlığa daha az zararlı olduğunu görmezden geliyor. Yasaklı böcek ilaçları kullanma nedeniyle Yemen’de tehlikeli ve kritik olarak nitelenen sağlık durumu yaygınlaşıyor.
Şarku’l Avsat’ın elde ettiği bilgilere göre yakın zamanda sızdırılan bir belge, Husi Dayfallah Şamlan’a Tarım Bakanlığı Müsteşarı statüsü verildiğini ortaya çıkardı. Belge ayrıca, Yemen’de 2006’dan bu yana, Tarım Bakanlığı’nın denetimi dışında ithalatı ve kullanımı kısıtlanan Dorsban böcek ilacını büyük miktarda ithal etmesi ve pazarlaması için bir şirkete ruhsat verildiği de ortaya koydu.
Husiler, tarım malzemeleri satan bir dükkanı ‘ihlalde bulunulduğu” gerekçesiyle kapattı. (Facebook)
Buna paralel olarak bir başka belgede, Havacılık Otoritesi’nde havalimanları sektörü müsteşar yardımcısı olarak belirlenen Husi lideri Yahya el-Kahlani’nin söz konusu böcek ilacının binalarda ve havaalanı çevresinde, böcek ve örümceklere karşı kullanılmak üzere Tarım Hizmetleri Kurumu’ndan yedi ton temin edilmesini istediğini gösterdi. Belge, istenen böcek ilacının, Ebu Şamlan’ın böcek ilacını ithal etmesine ruhsat verdiği şirkete ait olduğunu ortaya çıkardı.
Başkent Sana’daki tarım sektöründen kaynaklar, bir yandan istenen böcek ilaçlarının miktarı, diğer yandan tarım dışı bina ve arazileri korumak için bu tür ilaçlara ihtiyaç olmaması nedeniyle, istenen böcek ilaçlarının gerçekten Sana Havalimanı’nın arazilerini ve binalarını böceklerden korumak için kullanıp kullanılmayacağına yönelik şüphelerini dile getirdi. Kaynaklar, bahsi geçen noktalarda üreyen böceklerin sınırlı miktarlarda olduğunu ve insanlar için daha az zehirli ve tehlikeli olan türlerdeki böcek ilaçlarıyla yok edilebildiğini belirtti.
Kaynaklar, gözetim ve denetim eksikliğinin yanı sıra yolsuzluk ağlarının birbiriyle bağlantılı olması nedeniyle, havaalanı depolarından yağmalanarak doğrudan tarım ilacı ve tarımsal malzeme satıcılarına teslim edilmesi muhtemel olduğu için bu miktardaki böcek ilacı talebinin arkasında büyük bir yolsuzluk şüphesi olduğunu öne sürdü.
Alerji ve kanser
Bilimsel adı Chlorpyrifos olan Dorsban, çevre ve insan sağlığı açısından en tehlikeli böcek ilaçlarından biri olarak biliniyor. Zira yanlış kullanımı veya cilt ile teması ciddi hasara neden olabiliyor. Bu hasarlar, maruz kalan deri alanın ve ilaç yoğunluğunun artması durumunda ani felç veya hızlı ölüm noktasına kadar varabiliyor.
Çiftçiler, bu ilaçları nasıl kullanacaklarını, tehlikeli durumları nasıl önleyecekleri ve nasıl koruma araçları sağlayacakları konusunda yeterli bilince sahip olmamalarının yanı sıra paketlerin dışında kullanım şekli ve uyarıların tercümesinin bulunmaması nedeniyle, böcek ilacı ve diğer toksinlere maruz kalma riski en yüksek olan grubu oluşturuyor. Bununla birlikte, sonradan görülen riskler, sebze ve meyve tüketicilerine ve gat bitkisinin kullanıcılarına geçiyor.
Bir Husi liderinin, Sanaa’da havaalanının binaları ve çevresindeki böceklere karşı kullanmak için yedi ton yasaklı böcek ilacı istediği belge. (Twitter)
Husi milisler, kontrolü altındaki milletvekillerinin aylarca, kanser vakaları ile Husi kontrolü altındaki alanlarda yayılan böcek ilaçları arasındaki ilişkiler hakkında bir harita hazırlanmasına yönelik talepte bulunduktan sonra, Yemen savaşında kullanılan silahlar nedeniyle belirli kanser türlerinin görülme sıklığının yüzde 200 ila 300 arttığını kabul etti.
Başkent Sana’da alerji konusunda uzmanlaşmış bir tıp merkezi, günlerdir ağız, dil, yemek borusu ve boğazda şişlik, nefes alma ve yutkunma güçlüğü çeken çok sayıda alerjik vakanın geldiğini duyurdu. Bu vakaların, semptomlar sona erene kadar yemek yiyemediği ve sıvı ile beslendikleri belirtildi.
Başkent Sana’daki sağlık kaynaklarına göre, bu alerjiye sahip kişilerin çoğu çiftçilerin büyümesini hızlandırma, tüketime uygun dallardan en fazla sayıda hasat elde etme ve kârı ikiye katlama arzusu nedeniyle böcek ilaçlarına en çok maruz kalan bitki olan gat bitkisinin tüketicileri oldu.
Kaynakların belirttiğine göre sadece Husi darbecilerin kontrolü veya yönetiminde olan devlet hastanelerinde veya büyük hastanelerde bulunan özel testler yapılamazken, domates, salatalık, pırasa, mango, çilek, kivi ve muz gibi çoğu sebze ve meyve gibi çeşitli tarım ürünlerinden kaynaklanan başka alerji türleri de bulunuyor.
Sağlık kaynakları, bu testlerin yüksek maliyetlerine dikkat çekerek, herhangi bir hastalığı veya alerjisi olan kişilerin sadece yaşadıkları semptomları anlatarak tedavi almak zorunda kaldığını belirtiyor. Bu durum doktorlara tarif edilen semptomlarla karar alma ve tahmin yürütmekten başka çare bırakmıyor. Testler, sadece 30’dan az belli gıda grubu için yapılabiliyor.
Sahtecilik ve haraç
Husi milisleri, sık sık denetim altındaki valiliklerin girişlerinde oluşturduğu kontrol noktalarında ve gümrük noktalarında, çok miktarda tarım ilacına el konulduğunu belirtiyor. Ancak bu böcek ilaçlarının akıbetini ve onlardan nasıl kurtulacağına bir açıklama yapılmıyor. Tarım malzemeleri tüccarlarından biri şu açıklamada bulundu:
“Pazarlar her gün kaynağı ve adı bilinmeyen ucuz böcek ilacı türleri ile dolup taşıyor. Husi unsurlar dükkanlarımızı basıp ruhsatlı mallarımıza el koyarken, itiraz etmeye cesaret edemiyoruz.”.
Tarım sektörünü kontrol altında tutan Husi liderleri tarafından verilen tehlikeli bir böcek ilacını ithal etme ruhsatı. (Twitter)
Başkent Sanaa’da ikamet eden bir iş insanı kendi bilgisine ve meslektaşlarından duyduklarına istinaden, Husi milisleri tarafından el konulduğu açıklanan böcek ilaçlarının birçoğunun ruhsatlı ve yan etkileri sınırlı türler olduğunu söyledi. Bununla birlikte el koymaların, tacirlere şantaj yapma ve onları yasadışı haraç ödemeye zorlama çerçevesine geldiğini belirtti.
Bazı tarım malzemesi tacirleri, Yemen’e ithal ettikleri pek çok böcek ilacını, kendilerine bağlı olmayan satıcılar tarafından pazarlarda satıldıklarını gördüklerini, bu durumun, el koyma işlemlerinin ürünleri yağmalayıp satma amacıyla yapıldığı anlamına geldiğini, dolayısıyla da fiilen kaçırılanlar da dahil olmak üzere, el konulan tüm yasaklanmış malzemeler hakkında şüphe olduğunu kaydetti.
İsmini vermek istemeyen bir iş insanı, Yemen yasalarının yasaklı böcek ilacı ithal eden taciri masrafları kendisine ait olmak üzere menşei ülkeye iade etmeye zorladığını ancak Husi milislerinin el koydukları ürünleri bilinmeyen yerlere naklettiklerini ve bu böcek ilaçlarının ne olduğu hakkında daha sonra bir açıklama yapmadıklarını belirtti.
Kaçakçılık konusunda, yasalar bu böcek ilaçlarından kurtulmak için sert cezalar ve çok kesin ve hassas önlemleri içeriyor olsa da milislerin, kaçakçıların ve ihlalcilerin kimliklerini bile ifşa etmeden ve haklarında yasal işlem başlatmadan ürünlere el konulduğu açıklamalarıyla yetinmeleri nedeniyle şüpheye neden oluyor.
İş insanı Yemen pazarlarında onlarca yüksek oranda tehlikeli böcek ilacı satıldığını ayrıca Husi milislerinin rızası ve bilgisi dahilinde çiftçilere satılmaları için üzerlerindeki etiketlerin çıkarılarak ve yerine daha az tehlikeli böcek ilaçlarının isimlerinin yapıştırıldığını belirtti.
Milisler tarafından ülkede 700’den fazla böcek ilacı türünün yayıldığına dair resmi olmayan kabuller olduğunu ancak resmi olarak yalnızca 167 türün varlığının kabul edildiğini kaydetti.
Muhammed bin Selman ve ABD... Kısa sürede başarıya ulaşmakhttps://turkish.aawsat.com/k%C3%B6rfez/5210097-muhammed-bin-selman-ve-abd-k%C4%B1sa-s%C3%BCrede-ba%C5%9Far%C4%B1ya-ula%C5%9Fmak
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mayıs 2025'te Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte yürüyor. (SPA)
Muhammed bin Selman ve ABD... Kısa sürede başarıya ulaşmak
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mayıs 2025'te Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte yürüyor. (SPA)
2015 yılının eylül ayında Beyaz Saray'da İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz ile eski ABD Başkanı Barack Obama arasında düzenlenen Suudi Arabistan-ABD zirvesinde, Veliaht Prens Muhammed bin Selman, 21. yüzyılda iki ülke arasındaki stratejik ilişkiye dair Suudi Arabistan'ın vizyonunu içeren bir brifing sundu.
O dönemde genç prens, 80 yılı aşkın bir süredir birçok aşama ve gelişmeden geçen Suudi Arabistan-ABD ilişkileri için yeni bir vizyona sahip gibi görünüyordu ve bu ilişkilerin gelecekteki seyrini yeniden şekillendirme konusunda kararlıydı.
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz, Eylül 2015’te Beyaz Saray’da Başkan Barack Obama ile görüşürken (SPA)
Amerikan başkanlığı sonraki on yıl boyunca Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında değişti. En önemli dönüm noktası, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Mart 2017’de Beyaz Saray’da Başkan Donald Trump ile yaptığı ilk görüşme oldu. Bu görüşme, Trump’ın görevdeki ilk dönemi sırasında Riyad’ı ilk yurt dışı durağı olarak seçmesine yol açtı.
Trump, Mayıs 2017’deki tarihi Riyad ziyaretinde Arap ve İslam dünyasının liderlerine hitap eden bir konuşma yaptı; konuşmasında Ortadoğu’daki terör ve çatışmalar gibi meseleleri vurguladı. Bu ziyaret sırasında Kral Selman bin Abdulaziz, Trump ile iki ülkenin ortak stratejik vizyon bildirisini imzaladı.
Ocak 2020’de Joe Biden başkan olarak göreve başladı ve en yakın ortağıyla ilişkiyi sınırlayacağına dair söz verdi.
Ancak bu söz tutulmadı. Zira Rusya-Ukrayna krizi ve küresel sahnedeki diğer gelişmeler ışığında Suudi Arabistan-ABD ortaklığının önemi fark edildi. Biden, Temmuz 2022’de Cidde’ye gelerek Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüştü.
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Temmuz 2022'de Riyad'da dönemin ABD Başkanı Joe Biden ile görüştü. (Reuters)
Suudi yetkililer, ABD ile ilişkilerin istikrarlı olduğunu ve Beyaz Saray'daki yönetim değişikliklerinden etkilenmediğini her zaman vurguladı.
Aynı on yıl boyunca Suudiler, kapasitelerini geliştirmeye, potansiyellerini artırmaya, vizyon hedeflerine ulaşmaya ve küresel konumlarını güçlendirmeye devam ettiler.
Suudi Arabistan-ABD ilişkilerindeki değişimler, Çin'in Washington'un stratejik rakibi olarak yükselişi ve ekonomik ağırlık merkezinin Asya'ya kayması gibi dünyanın tanık olduğu köklü değişikliklerden bağımsız değil. Ukrayna'daki savaş, enerji güvenliğinin ve pazarlarını istikrara kavuşturabilen ülkelerin önemini daha da artırdı.
ABD'nin Ortadoğu'ya müdahalesi de diğer öncelikler lehine azaldı; bu da Riyad'ın siyasi yumuşamadan ekonomik ortaklıklara ve bölgesel güvenliğe yönelik yeni yaklaşımların formülasyonuna kadar etkili bölgesel girişimlere öncülük etmesinin önünü açtı.
Aynı zamanda, teknoloji ve yapay zekâ küresel ekonominin temel itici güçleri olarak ortaya çıktı ve yatırım ve teknoloji ortaklıklarını Washington'un hesaplamalarında daha merkezi bir konuma getirdi.
Bu değişiklikler, Riyad ile Washington arasındaki ilişkiyi, durumsal ihtiyaçlara dayalı bir ilişkiden, eşitlik, ortak çıkarlar ve geleceği şekillendirme üzerine kurulu bir ilişkiye dönüştürdü.
Amerikan başkanlığını ikinci kez devraldıktan sonra, Başkan Donald Trump Mayıs 2025’te tekrar Riyad’ı ziyaret etti ve uzun bir konuşma yaptı. Bu konuşmada terör ve savaşlardan söz etmedi; aksine bölgenin parlak geleceği ve Kral Selman ile Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın liderliğinde gerçekleşen büyük ve olağanüstü dönüşüm üzerinde durdu. Riyad’da Suriye yetkilileri de hazır bulundu, Suudi Arabistan’ın talebiyle yaptırımlar konusu kapatıldı ve Başkan Trump, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’yla görüştü.
Konuşması sırasında Başkan Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a “Geceleri uyuyabiliyor musun?” diye sordu ve ardından Muhammed bin Selman’ın ‘işleri nasıl daha iyi hale getirebileceğini düşünerek bütün gece uykusuz kaldığını’ söyledi. “Suudi Arabistan’ın başarıları dışarıdan gelmedi, aksine liderleri ve halkının devletlerini geliştirme, vizyonlarını ilerletme ve kendi yollarıyla geleceklerini inşa etme kararlılığı sayesinde elde edildi” diyen Trump, bunu ‘Arap tarzında modern bir mucize’ olarak tanımladı.
2025 yılının mayıs ayında Riyad'da düzenlenen Suudi Arabistan – ABD – Suriye üçlü toplantısından (SPA)
Bu konuşma bizi, Amerikan Life dergisinin 1943 yılının mart ayında Kral Abdulaziz ile yaptığı röportaja geri götürüyor. Röportajda Kral, ‘asla uyumayan gözlerle krallığının dizginlerini elinde tutan’ bir adam olarak tanımlanıyor. Dünün birleştirici büyükbaba hakkındaki konuşmaları, bugünün başarılı torun hakkındaki konuşmalarına benziyor.
Tüm bu bağlamlar ve bölgenin tanık olduğu dönüşümler ışığında, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Washington ziyareti, Başkan Trump ile görüşmesi ve bu görüşmeden çıkması beklenen anlaşmalar devreye giriyor. Ziyaretle ilgili manşetleri siyasi ve güvenlik konuları domine etse de, ekonomi ve yatırım konuları da gündemde olacak. Belki de en anlamlı tanım, Başkan Trump'ın bunun sadece bir toplantı değil, Suudi Arabistan ve genç prense bir övgü olduğunu belirten yorumudur.
Medya raporları ile bazı Amerikan siyasetçilere atfedilen sızıntılar ve açıklamalar hâlâ ABD himayesinde bir Suudi normalleşmesine bahis açıyor; ancak tüm baskılara ve girişimlere rağmen Suudi duruşu Filistin konusunda kararlı kalacaktır. Suudi Arabistan’ın en önemli ortağı olan ABD ile çıkarları -ki ABD’nin İsrail’i desteklemesi siyasi bir ilke olarak kabul edilir- hiçbir zaman Suudi Arabistan’ın Filistin’i destekleme konusundaki köklü siyasi ilkesi önüne geçmemiştir. Suudi dış politikası, 1967 sınırları üzerinde bağımsız bir devlet kurulmasını içeren kapsamlı bir çözüm sağlanmadan normalleşmeye gitmemek yönünde devam etmektedir.
İsrail’in katliam makineleri Gazze’de ne yaptıysa yaptı ve Filistin meselesini tasfiye etmeye çalıştı; ancak Kral Selman ve Veliaht Prens liderliğindeki Suudi çabaları, yalnızca ateşkes sağlamakla sınırlı kalmadı. İki devletli çözüm çabasında tarihi bir atılım gerçekleştirildi; ‘zorunlu çözüm’ ilan edildi ve Filistin, Balfour Vaadi’ni (Balfour Deklarasyonu) veren devlet başta olmak üzere birçok etkili ülkeden ve Birleşmiş Milletler’in (BM) bölünme kararının alındığı kürsüden tanınma hakkı kazandı. Aynı zamanda Suudi diplomatik mücadelesi, uzun yıllar boyunca Filistin hakkını savunmak yönünde devam etti.
ABD’nin karşı çıkmasına rağmen Filistin devletinin kurulmasını dayatma çabaları ve nükleer cephaneliğe sahip Pakistan ile ortak savunma anlaşması imzalaması gibi girişimlerine rağmen, Başkan Trump, Suudi Arabistan’a, liderliğine ve özellikle Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a birçok kez takdirini ifade etti. Çünkü güçlü ve net ilkelere sahip bir dost, bazı konularda görüşler farklı olsa bile saygıyı zorunlu kılar. Amerikan deneyimi yalnızca güçlüleri kutlar; miras veya sloganlarla değil, elde edilen başarılarla güçlü olanları…
İki ülke arasındaki olağanüstü görüşme sırasında hangi tür anlaşmalar yapılır veya hangi sonuçlar elde edilirse edilsin, kesin olan şudur ki bu sonuçlar stratejik ortaklığı pekiştirecektir. Gözlemciler, Washington’daki toplantıların bölge için güvenlik ve refah ile stratejik ilişkilerin geleceğine dair bir vizyon oluşturacağını ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın zekâsıyla, ‘brifingden başarıya’ dönüşen süreçle bu stratejik ilişkileri şekillendireceğini öngörüyor.
Suudi Arabistan ve ABD, Muhammed bin Selman'ın Washington ziyaretinden beklentileri neler?https://turkish.aawsat.com/k%C3%B6rfez/5210096-suudi-arabistan-ve-abd-muhammed-bin-selman%C4%B1n-washington-ziyaretinden-beklentileri
Suudi Arabistan ve ABD, Muhammed bin Selman'ın Washington ziyaretinden beklentileri neler?
ABD Başkanı Trump ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman Riyad'da anlaşmaların imzalandığı görüşmelerinden bir kare (AFP)
Tarık eş-Şami
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın yedi yıl sonra ABD'ye yaptığı ilk ziyaret, Beyaz Saray tarafından özel kutlamalarla karşılanırken medyanın bu ziyarete yoğun ilgi gösteriyor. Öte yandan Washington’ın bu ziyaretin sonuçlarından beklentileri büyük. İki ülke arasındaki savunma, güvenlik ve ekonomi alanlarında olumlu ve gelişen ilişkileri pekiştirmenin yanı sıra, Başkan Donald Trump'ın geçtiğimiz mayıs ayında Riyad'a yaptığı başarılı ziyaretin ardından, iki taraf Ortadoğu'da yaşanan jeopolitik yeniden yapılanma çerçevesinde jeopolitik alanda neler yapılabileceğini ele alacak.
Bu yüzden belki de Ortadoğu ülkeleri ve dünyanın geri kalanı, özellikle iki taraf arasındaki güvenlik ve savunma garantilerinin güçlendirilmesi bakımından ziyaretin Suudi Arabistan'ın Suriye, Gazze ve Batı Şeria'daki artan rolü ve Abraham (İbrahim) Anlaşmalarının kapsamının genişletilmesi konusu tartışılmadan önce Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nin geleceği konusunda daha iyi bir vizyon belirlemesi meselesinde doğuracağı sonucu yakından takip ediyor.
Yeni bir ortaklık düzeyi
Bunun bir çalışma ziyareti olmasına rağmen, Trump yönetimi Suudi Arabistan Veliaht Prensi için müttefik liderlerin resmi ziyaretlerine benzer şekilde eşsiz bir karşılama hazırlıyor. Ziyarette Beyaz Saray'ın Güney Bahçesi'ndeki resepsiyonda askeri bando performansı, Oval Ofis'te toplantı, İdari Ofis Binası'nda öğle yemeği ve savunma ve ekonomi anlaşmalarının imzalanması yer alacak. Ardından, Doğu Salonu'nda ABD yönetiminin üst düzey yetkilileri, Kongre liderleri ve eyalet valileriyle bir çalışma yemeği verilecek.
Trump yönetimi, Suudi Arabistan'ın bölgedeki artan rolünü kabul ediyor (AFP)
Ancak bu görkemli karşılama sırasında dikkatler, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın 2018 yılından bu yana Washington'a yaptığı ilk ziyaretin ne gibi sonuçlar doğuracağına, Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin nasıl yeni bir ortaklık düzeyine yükseltilebileceğine, Trump'ın geçtiğimiz mayıs ayında Riyad'a yaptığı başarılı ziyaretin temelleri üzerine nasıl inşa edilebileceğine ve Başkan Trump ile Veliaht Prens Muhammed bin Selman arasındaki güçlü şahsi ilişkinin, hızlı bölgesel ve küresel jeopolitik değişiklikler ortamında aralarındaki yakın siyasi, güvenlik, ticaret ve ekonomik bağları güçlendirmek için nasıl kullanılabileceğine yöneliyor. Washington ve Riyad, birbirlerine ihtiyaçları olduğunun farkındalar ve bu önemli ziyaret, her iki tarafın da iddialı taahhütlerini somut sonuçlara dönüştürme becerisini test edecek.
Bu toplantılarda, iki lider çok fazla konuyu ele alacak. Özellikle yapay zeka (AI) ve büyüyen bölgesel veri merkezleri alanlarında yeni ekonomik ve yatırım bağları büyük ilgi çekiyor. Ancak, Suudi Arabistan'ın F-35 uçakları satın alması, nükleer enerjinin geliştirilmesi, Gazze'de nasıl ilerleme sağlanacağı ve İsrail ile ilişkiler gibi her iki taraf için de en önemli konuların yönetimi, daha geniş ve iç içe geçmiş bölgesel sorunları gündeme getirdiği için her iki taraf için de daha zor olacak.
Gazze barış planının uygulanması
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre Trump yönetimi, Suudi Arabistan'ın bölgedeki artan rolünü kabul ediyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımların kaldırılmasında önemli bir rol oynadı. Bu yüzden Trump'ın Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile yaptığı önceki görüşme hakkında ilk elden bilgi almak isteyebilir.
Ayrıca Suriye’nin komşusu Lübnan'da Hizbullah'ın yeniden silahlanmasına dair beliren işaretler, Suriye, ABD ve Suudi Arabistan gibi bölgedeki etkili ülkeler için bu konuyu daha da acil hale getiriyor. Bunun yanında Gazze Şeridi ve Batı Şeria'nın geleceği de zirve sırasında ele alınacak gündem maddeleri arasında yer alıyor.
Başkan Trump'ın Gazze’de barış için önerdiği 20 maddelik plan prensipte Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından kamuoyu önünde kabul görecek olsa da Suudi Arabistan’ın Gazze Şeridi’nin yeniden inşasına veya Uluslararası İstikrarı Destekleme Gücü’ne katılımı Hamas'ın silahsızlandırılması, İsrail’in Gazze Şeridi’nden çekilmesi ve Filistin devletine giden güvenilir bir yolun ortaya çıkmasına bağlı olacak ve bu süreç henüz başlamadı.
Chicago Küresel İlişkiler Konseyi’nden Kıdemli Danışman Rachel Bronson'a göre Suudi Arabistan, Gazze Şeridi'nin yeniden inşasında herhangi bir lider rol üstlenmeden önce, Başkan Trump'ın planını Gazze'de uygulamak istiyor, çünkü bu planın maliyetinin önemli bir kısmını üstlenmesi bekleniyor. ABD de Gazze'nin geleceğinde Hamas'ın daha güçlü bir rol oynamasını isteyen diğer ülkelerin gelecekteki rolünü anlamak isteyen Riyad'a durumu açıklamak zorunda kaldığı bir ikilemle karşı karşıya.
Gazze Şeridi ve Batı Şeria'nın geleceği, Suudi Arabistan ile ABD arasındaki zirvenin gündeminde yer alacak gibi görünüyor (AFP)
Trump, Gazze'de ateşkesin sağlanması için Suudi Arabistan'ın daha aktif bir rol oynamasını, özellikle de yeniden inşanın finansmanı ve Hamas'ın hükümette rol almamasının sağlanması konusunda, ateşkesin ardından yapılacak planlamalarda Suudi Arabistan'ın daha aktif bir rol oynamasını isteyecek gibi görünüyor. Analizler, ABD Başkanı’nın planının 19’uncu maddesine atıfta bulunacağını öngörüyor. Bu madde, Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme ve devlet kurma yolunda atılacak her adımın, Washington'un son derece önemli gördüğü Filistin Yönetimi içindeki reformların uygulanmasına bağlı olacağını belirtiyor. Temel reformlar yapılmazsa, ilerleme, siyasi ufuk ve devlet olmayabilir. Bu yüzden Trump'ın Filistin Yönetimi'nin reformu için yardım isteyeceği, Washington'un ise İsrail ile ilgili kısmı üstleneceği tahmin ediliyor.
Abraham Anlaşmaları
Trump'ın yakın gelecekte ABD'nin arabuluculuğuyla Abraham Anlaşmalarının kapsamının genişletilebileceğine dair iyimserliği, Suudi Arabistan'ın anlaşmaları yakın zamanda imzalaması olasılığının düşük olması nedeniyle, ABD'nin daha gerçekçi iç değerlendirmeleriyle dengelenmiş görünüyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde Ortadoğu danışmanı olarak görev yapan Dennis Ross’un da dediği gibi, Trump, Suudilerin mevcut koşullar altında İsrail ile siyasi normalleşmeye doğru adım atmayacağının farkında. Dolayısıyla bu adım Gazze'de bir değişiklik olana kadar beklemek zorunda kalacak. Bunun yanında ABD basınının Trump yönetiminden üç yetkiliye dayandırdığı haberlere göre yönetim Trump'ın ikinci döneminin sonuna kadar bir anlaşmaya varılabileceği konusunda ihtiyatlı bir iyimserliğe sahip.
Trump'ın bu konudaki güvenine ve defalarca kez bununla ilgili yaptığı açıklamalara rağmen İsrail ile Hamas arasındaki savaşın korkunç görüntüleri insanların zihninde halen taze olduğu ve yıkıma uğrayan Gazze Şeridi'nin yeniden inşasının yıllar alacağı için Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ı en azından yakın vadede Abraham Anlaşmalarına katılmaya ikna etmekte zorluklar yaşıyor. Ayrıca, Batı Şeria'daki İsrailli yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddet eylemlerinin devam etmesi, bölgede Binyamin Netanyahu hükümetine olan güvensizliği artırdı.
Washington’da bulunan İsrail yanlısı bir düşünce kuruluşu olan Demokrasileri Savunma Vakfı'nın yönetici direktörü Jonathan Schanzer'in de belirttiği gibi, Gazze'deki yıkım ve sefalet manzaraları devam ettiği sürece Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin bu yönde herhangi bir adım atması zor.
F-35 savaş uçakları
Veliaht Prens’in Washington ziyareti, geçtiğimiz mayıs ayında Başkan Trump'ın Riyad’a yaptığı ziyaret sırasında açıklanan Suudi Arabistan ile ABD arasındaki 142 milyar dolarlık silah anlaşmasının ilerlemesine yardımcı olacak. Ancak, nihai pakete dünyanın en gelişmiş ve en güçlü savaş uçakları arasında yer alan F-35'ler de dahil edilirse, bu uçaklar ilk kez bir Arap ordusuna satılmış olacak. Bu da ABD savunma sanayisi için önemli bir adım. Bu gelişme, Arap ülkelerinden diğer ortakların da benzer formülasyonları daha kolay elde etmelerinin önünü açabilir.
Fakat F-35 uçaklarının Suudi Arabistan'a teslimatı, özelliklerine bakılmaksızın yıllar sürecek ve satış kısa vadede bölgesel güvenliği etkilemeyecek olsa da ABD'li yetkililer, Trump yönetiminin, özellikle Trump'ın Gazze'deki barış planının başarıya ulaşması için İsrail'in desteğine ihtiyaç duyduğu bir dönemde, İsrail'in komşuları üzerindeki niteliksel askeri üstünlüğünü bozmaktan kaçınmaya devam ettiğini düşünüyor.
Veliaht Prens’in ziyareti, ABD'nin Suudi Arabistan ile silah anlaşmasını ilerletmeye yardımcı olacak (Reuters)
Bununla birlikte İsrail, Suudi Arabistan'a F-35 uçaklarının satışı için ABD'nin onayını, İsrail ile ilişkilerin tam normalleşmesi şartına bağlayarak baskı uyguladı. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından hazırlanan bir istihbarat raporu, daha önce Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) benzer bir satışın önünü tıkayan başka bir endişeyi, F-35 teknolojisinin çalınabileceği veya BAE ve Suudi Arabistan ile yakın ilişkileri olan Çin'e bir şekilde aktarılabileceği iddiasını gündeme getirdi.
ABD’li yetkililer daha önce, F-35 teknolojisine koruma önlemleri getirme olasılığını tartıştılar. Ancak satış anlaşmasında nelerin korunacağı ve Pentagon'un istihbarat raporunda hangi önerilerin sunulduğu belirsiz kalmaya devam etti.
Savunma ortaklığı
F-35 anlaşmasının sonucu ne olursa olsun, Suudi Arabistan-ABD savunma ortaklığının Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Washington ziyareti sırasında önemli gelişmeler kaydetmesinin yanında ABD'nin Suudi Arabistan'a yönelik uzun süredir devam eden güvenlik taahhütlerine dayanarak, Trump yönetiminin mevcut siyasi ortamda ve İsrail'i tam olarak tanımadan Senato tarafından onaylanan ortak bir savunma anlaşmasına varamaması nedeniyle, ortaklığı derinleştiren bir yürütme anlaşmasının açıklanması bekleniyor. Ayıca Pentagon’un eski Körfez ve Arap Yarımadası İşleri Direktörü Elizabeth Dent'e göre İsrail'in hava saldırısına uğrayan Katar'ın güvenliğini garanti altına alan Trump'ın son yürütme emrinden daha güçlü bir anlaşmanın imzalanması da bekleniyor.
ABD-Katar ilişkileri, NATO üyesi olmayan müttefik statüsünden (Eski ABD Başkanı Jo Biden yönetimi tarafından silah ihracatını kolaylaştırmak için verilen bir statü) ABD’nin Katar topraklarına, egemenliğine veya kritik altyapısına yönelik herhangi bir silahlı saldırıyı kendi barışına ve güvenliğine yönelik bir tehdit olarak değerlendirdiği bir statüye yükseltilmişse, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin derinliği ve gücü göz önüne alındığında, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın böyle bir başkanlık kararnamesinden daha önemlisini aradığına şüphe yok.
Daha güçlü ABD güvenlik garantileri, Suudi Arabistan'ın gelecekteki olası tehditlere karşı konumunu güçlendirecek. Bu tehditler arasında, sınır ötesi saldırıların yeniden başlaması ve Yemen’deki çatışmalar da yer alıyor. Suudiler bu avantajı, yeni saldırıları önlemek ve çatışmayı sona erdirmek için daha dengeli ve sürdürülebilir bir anlaşma oluşturmak için de kullanabilirler.
Sivil nükleer program
Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve yardımcıları, ABD’yi Suudi Arabistan’ın sivil nükleer programını onaylamak için görüşmeleri ilerletmeye çağırdı. Bu girişim, Riyad’ın nükleer silah üretmeye çalışmadığını garanti etmesine rağmen, ABD yetkililerini Suudi Arabistan’ın bu nükleer teknolojiyi nükleer silah geliştirmeye çalışmak için kullanıp kullanamayacağını tartışmaya itti.
Trump'ın birkaç ay önce Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyareti sırasında Suudi Arabistan Enerji Bakanı Prens Abdulaziz bin Selman Al Suud ve ABD Enerji Bakanı Chris Wright güvenlik, emniyet ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesi programları, mesleki eğitim ve işgücü geliştirme, büyük reaktörler ve küçük modüler reaktörler için ileri nesil teknolojiler, uranyum arama ve madenciliği ve nükleer atıkların güvenli bertarafı gibi konuları görüştü. Ancak, önümüzdeki iki gün içinde Trump yönetiminin, Biden yönetiminin yaptığı gibi, Suudi Arabistan'ın nükleer program isteğini İsrail ile normalleşme ve nükleer silahların kontrol sistemi ile ilişkilendirmeye devam edip etmeyeceği henüz bilinmiyor.
Suudi Arabistan’ın nükleer projesi, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Washington'da Trump ile görüşmesindeki gündem maddelerinin başında yer alıyor (Reuters)
Ancak, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi çabalarında Suudi Arabistan ile ABD arasında güçlü bir iş birliği kurulmasıyla, Suudiler bir tür yerli zenginleştirme elde edebilir ve bu da diğer birçok ülkenin de nükleer enerjiyi kullanarak enerji sistemlerini çeşitlendirmeyi umduğu bir bölge için güvenli bir emsal teşkil edebilir.
Yapay zeka desteği
Washington, ABD’nin yapay zeka alanındaki hakimiyetini sürdürmeyi Trump yönetiminin en önemli önceliği olarak görüyor. Bu yarış, sadece esnek bir enerji kaynakları karışımı ve güvenli tedarik zincirleri değil, aynı zamanda küresel ortaklıklar da gerektiriyor. Suudi Arabistan da yapay zeka inovasyonunda küresel bir merkez olma konusunda benzer bir hedefe sahip olduğundan, ülkenin bol ve düşük maliyetli enerjisinin veri merkezlerine güç sağlamak ve yatırım çekmek için önemli bir kaynak olacağına kesin gözüyle bakılabilir.
Trump'ın Suudi Arabistan'a yaptığı son ziyaret sırasında her iki ülkenin de yetkilileri, ülkelerinin hedeflerine katkıda bulunmak amacıyla yapay zeka ile ilgili anlaşmalar imzaladı. Bu imzaların ardından her iki taraf da Suudi Arabistan pazarının Amerikan teknolojisi için önemli bir arena olmaya devam etmesini sağlamak için çabalarını iki katına çıkarma taahhüdünde bulundu.
Bu hedefleri gerçekleştirmek için Suudi Arabistan’ın enerji altyapısını genişletmesi ve sadece petrole değil, farklı kaynaklardan da yararlanması gerekecek. Ülke, doğal gaz ve güneş enerjisine büyük yatırımlar yapmıştır ve nükleer enerji de gündemde.
Yatırımda yakalanan ivme devam ediyor
Suudi Arabistan'da düzenlenen ve ‘Çöldeki Davos’ olarak bilinen Geleceğe Yatırım Girişimi (FII) konferansından sadece üç hafta sonra, JP Morgan, Goldman Sachs ve BlackRock'un başkanları gibi ABD'nin önde gelen yöneticileri, Washington'daki John F. Kennedy Sahne Sanatları Merkezi yetkilileri tarafından hayati öneme sahip sektörlerdeki yeni yatırım fırsatlarını keşfetmek için düzenlenen bir forumda bir araya gelecek. Bu yatırım fırsatları arasında enerji, teknoloji, finansal hizmetler, altyapı ve sağlık hizmetleri yer alıyor. Forum, şirketleri bir araya getirmek için bir yatırım konferansı kapsamında bir ‘iş eşleştirme’ platformu olacak.
Bu sonuç, ekonomik bağların güçlendirilmesinin her iki ülke ve ekonomileri için faydalı olduğunu göstermeye çalışan her iki lider için de önemli. Aynı zamanda, Suudi Arabistan'ın bu yılın başlarında ABD ekonomisine 1 trilyon dolar yatırım yapma taahhüdünün yerine getirildiğinin de bir göstergesi. Bu hedef Trump'ın görev süresinin geri kalanında gerçekleştirilemese bile, yatırıma yoğun bir şekilde odaklanılması, ekonomik güvenliğin ulusal güvenliğin bir parçası olduğunu teyit ediyor.
Rusya'nın Afrika'daki nüfuzunun sınırlarının göstergesi olarak Bamako kuşatmasıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5210093-rusyan%C4%B1n-afrikadaki-n%C3%BCfuzunun-s%C4%B1n%C4%B1rlar%C4%B1n%C4%B1n-g%C3%B6stergesi-olarak-bamako-ku%C5%9Fatmas%C4%B1
Rusya'nın Afrika'daki nüfuzunun sınırlarının göstergesi olarak Bamako kuşatması
Rusya'nın Mali'deki tutumu, Afrika'daki diğer müttefiklerini kendi tutumlarını yeniden gözden geçirmeye itebilir (AFP)
Sagir el-Hidri
Mali’de terör örgütü El Kaide bağlantılı Cemaat Nusret el-İslam vel-Müslimin (CNIM) üyelerinin başkent Bamako'yu kuşatmasıyla ülkedeki durumun daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde kötüye gitmesinin ardından Rusya'nın Afrika'daki müttefikleri, Moskova'nın kendilerine verdiği desteğin azalması konusundaki tutumuna ilişkin belirsizlikten duydukları endişeyi dile getirdiler.
Rusya, Mali'nin geçici Cumhurbaşkanı Assimi Goita'nın Afrika'daki en önemli müttefiklerinden biri olmasına rağmen, Bamako krizine ilişkin henüz bir yorumda bulunmadı. Bu arada CNIM, Rus güçleri ve Mali ordusundan oluşan Afrika Kolordusu'nun toplanma yerlerini hedef aldığını duyurdu.
Daha önce de Rusya'nın müttefiklerini terk edeceği veya onlara önemli destek sağlamaktan kaçınacağına dair endişeler artmıştı. Eski Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in rejiminin düşüşü, Rusya’nın Afrika’daki müttefiklerinin dikkatini çeken önemli bir gelişmeydi.
Şüpheli sakinlik
Rusya, Afrika'da son yıllarda Batı ile ittifak halindeki rejimleri deviren askeri darbelerden sonra, özellikle Sahel bölgesinde önemli bir popülerlik kazanmış, bu da Moskova'nın bölgede askeri ve güvenlik alanlarında yer edinmesinin önünü açmıştı.
Mali ordusunun Moskova'nın tepki vermede yavaş kalması karşısında çöküşünün ardından, Mali’nin Rusya ile ittifak kurma isteği azalmaya başladı (AFP)
Uluslararası ilişkiler uzmanı siyaset araştırmacısı Nizar Makni’ye göre Rusya'nın Mali'deki duruma ilişkin şüpheli sakinliğini açıklayan üç faktör var. Bunlardan birincisi, Rusya Ukrayna cephesiyle meşgul olduğundan Moskova, hazinesini, itibarını ve insan gücü rezervlerini tüketen bir savaş yürütüyor. Mali'ye doğrudan askeri müdahale, Rusya'nın karşılayamayacağı ikincil bir yük yaratabilir. İkincisi, Rusya kendisini işgal gücü değil, özel güvenlik sağlayıcısı olarak sunuyor ve bu model, başkentlerin beka savunmasını içermeyen danışman gönderme, eğitim ve özel operasyonlara dayanıyor. Eğer Bamako düşerse, bu modelin sınırlarını ortaya çıkaracak. Dolayısıyla Rusya çelişkili bir durumun ortaya çıkmaması için sessiz kalıyor.
Üçüncüsü, Moskova, geçici Cumhurbaşkanı Goita'nın talihsizliklerine rağmen Sahel bölgesindeki en iyi kozu olmaya devam ettiğine ve onu kaybetmenin çok pahalıya mal olacağına inanıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Makni yaptığı değerlendirmede de vurguladığı üzere başarısız olduğunu kamuoyuna açıklaması Moskova için daha da pahalıya patlayacak. Bu durum, bazı başkentlerin, özellikle de Moskova'nın Batılı güçlere karşı halihazırdaki bir alternatif olduğuna inananların, tutumlarını yeniden gözden geçirmesine neden olabilir.
Stratejik değişim
Rus siyasi analist Dmitry Bridge, Rusya'nın Assimi Goita yönetimini kurtarmak için sessiz kalması ve harekete geçmemesinin, yalnızca Ukrayna cephesiyle meşgul olmasıyla açıklanamayacağını, bunun Moskova'nın Afrika kıtasındaki pozisyonunda ve müdahalesinin niteliğinde stratejik bir değişikliği yansıttığını, ülkenin buradaki önceliklerini ve güçlerini yeniden düzenlediğini söyledi.
Putin, Ukrayna'daki savaşla meşgul olduğu gerekçesiyle müttefiki Mali’yi kurtarmak için harekete geçmiyor (AFP)
Moskova’nın şu anda gerçek bir ikilemle karşı karşıya olduğunu söyleyen Bridge, Rusya’nın Bamako'daki kuşatmayı kırmak ve Sahel bölgesindeki müdahalesini genişletmek için acele eder ve güç kullanırsa Ukrayna'da savaşla ve boğucu uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya olduğu ve bundan dolayı Afrika kıtasındaki müttefiklerinin koruyucusu rolünü oynayamadığı bir dönemde, geniş çöl bölgesinde uzun ve karmaşık bir yıpratma savaşına gireceğinin altını çizdi. Rus analist, Moskova'nın Afrika'daki başarısız olduğunu kabul etmek istemediğini ve açıkça kapsamlı bir müdahale çağrısında bulunmadığını, böylece kıtada olup bitenlere ilişkin olarak gri bir alana çekildiğini belirtti.
Alternatif olarak ABD hazır
Afrikalı gözlemciler ve siyasi çevreler son günlerde, Rusya'nın müttefiklerini kurtarmak için müdahale etmeyi reddetmesi nedeniyle, Rusya'ya alternatif arayışına girilebileceğini kamuoyuna açıkladılar. Bu durum, Mali'nin silahlı grupların eline geçme tehdidi altında olan tek ülke olmaması ve Burkina Faso rejiminin topraklarının yaklaşık yüzde 71'ini bu tür gruplara kaptırması nedeniyle özellikle geçerli.
Alternatifler aramanın cazip bir fikir olduğunu söyleyen Nizar Makni, ancak bu cazibenin sahibini yutan türden bir cazibe olduğunu düşünüyor. Afrika ülkelerinin sorununun hiçbir zaman müttefiksiz kalmak olmadığını vurgulayan Makni’ye göre sorun tam tersine Moskova'dan Paris'e, Washington'dan Ankara ve Pekin'e kadar çok sayıda müttefiki olmasıydı. Herkes hizmetlerini sunuyor, ancak herkes de bunun karşılığını bekliyordu. Mali Dışişleri Bakanı ile ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı arasında kısa bir süre önce gerçekleşen ve sadece protokol detaylarından ibaret olmayan çok önemli bir görüşmenin gerçekleştiğini söyleyen Makni, “Böyle bir görüşme, dumanla dolu bir odada telefonu kaldırmak gibidir. Bu, durumun kamuoyuna açıklanandan daha ciddi olduğunu ve Rusya'nın sessizliğinin bir boşluğu doldurmak yerine bir güven krizi yarattığını dolaylı olarak kabul etmek anlamına gelir” yorumunda bulundu.
Bamako'dan iki farklı mesaj çıktığını belirten Makni, “Bunlardan ilki Washington'a yönelikti ve mesajda ‘Biz tamamen Rusya'nın etki alanı içinde değiliz ve başkent çökerse, bu çöküş tüm kıyı şeridini ateşe verecek ve bu da size zarar verir’ denildi. Daha açık bir ifadeyle, Mali ABD’ye kaosun yerel bir Afrika sorunu değil, sınırları aşan küresel bir baş ağrısı olduğunu hatırlattı” dedi. İkinci mesajın Moskova'ya yönelik olduğunu söyleyen Makni, “Bamako mesajında, ‘Sizin yokluğunuz, bizim başka alternatifimiz olmadığı anlamına gelmez’ denildi. Goita, Rusya'nın çaresiz görünmek istemediğini biliyor, ancak Moskova'nın Ukrayna ile yoğun şekilde meşgul olduğu bir dönemde yeni taburlar göndermeyeceğini de biliyor. Bundan dolayı Kremlin'e, gerekirse Washington'a arka kapı açabileceğinin sinyalini verdi” değerlendirmesinde bulundu. Moskova'nın stratejik kıskançlığının iyi bilindiğini, Batı Afrika'daki nüfuzunun ilk test alanı olan bu bölgeyi kaybetmek istemediğini, dolayısıyla önümüzdeki haftalarda Rusya ile Mali arasında hafif bir gerginlik yaşanabileceğini düşünen Makni’ye göre diğer yandan Amerikalılar, soğukkanlı ve gerçekçi oyuncular. Asker göndermeyecekler, Bamako'yu kurtarmayacaklar, ancak Rusya'nın boşluğunu izliyorlar ve bunu bir fırsat olarak görüyorlar.
Washington'ın, Rusya'nın Mali'deki güvenlik projesinin çöküşünün Burkina Faso, Nijer ve hatta Çad gibi Sahel bölgesi ülkelerinin Moskova'nın kucağına atılmadan önce iki kez düşünmelerine neden olacağını anlamasının önemli olduğunu vurgulayan Makni, “Dolayısıyla ABD-Mali yakınlaşması stratejik bir değişim değil, Bamako'nun Moskova'ya karşı duyduğu tedirginliğin başlangıcı” şeklinde konuştu.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة