Deyrizor: Ebu Havle’nin tutuklanmasının ötesinde bir çatışma mı?

Bölge SDG’ye paralel bir askeri bileşenin oluşumuna mı sahne oluyor?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Deyrizor: Ebu Havle’nin tutuklanmasının ötesinde bir çatışma mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Şivan İbrahim

Deyrizor’da özellikle de Arap bileşenlerden biri olan ve Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) bağlı olan Deyrizor Askeri Konseyi’nin üyelerinin yoğun olduğu doğu kırsalında olaylar hızlanıyor. Bu, SDG'nin Ebu Havle olarak da bilinen eski konsey lideri Ahmed el-Hubeyl ve bazı yardımcılarını, ‘Vezir Konutu’ olarak da bilinen SDG'nin Rakka kırsalındaki ana karargahında tutuklamasının ardından gerçekleşti. Tutuklama bölgedeki Arap aşiretlerinin milisleri ile SDG arasında silahlı çatışmalara yol açtı.

Aşiretlerin krize dahil olması, bazılarının taraflar arasında devam eden savaşlara katılması ve SDG’ye ait birçok köy ve askeri kontrol noktasını ele geçirmesi, bölgedeki durumu daha da karmaşıklaştırdı. SDG belki de geniş bir aşiret katılımını beklemiyordu. Ancak el-Bekir ve el-İkidat aşiretleri SDG’ye karşı genel seferberlik ilan etti ve milisleri Deyrizor Askeri Konseyi’ni destekledi. Ayrıca, SDG’deki Arap milislerin serbest bırakılması için Uluslararası Koalisyon’dan müdahale istediler ve SDG’den ayrılmaları için çağrıda bulundular.

Kaynaklar Al-Majalla'ya aşiret milisleri, Hecin şehrindeki ‘Ceaabi’ kontrol noktası ve Susa kasabasındaki halk güvenliği merkezini ele geçirdiğini belirtti. Ayrıca, Huveyc köyü ve Tayyana, Şen ve Dibyan kasabaları, SDG'nin Cerzi kasabasındaki kontrol noktaları ve Guraynic kasabasındaki birçok merkezi de ele geçirdiler.

Washington Araştırma Enstitüsü'nden araştırmacı Baraa Sabri, Majalla’ya yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Deyrizor'daki olaylar, on yılı aşkın süredir devam eden Suriye çatışmasının bir uzantısıdır. Bu olaylar, Suriye'nin genel bağlamı için benzersiz veya garip bir olgu değildir, ancak savaşan tarafların kimliği dikkat çekicidir."  Sabri, Deyrizor'da yaşananları dış etkenlerin yanı sıra birçok iç etkene de bağladı. Sabri’ye göre ‘Ebu Havle’ dosyasının ortaya çıkması, SDG’nin itaatten sapmayı reddetmesinin bir sonucudur. SDG bunun için ‘Ebu Havle’yi yolsuzluk ve güç kullanımıyla suçluyor.

SCDEF

"SDG", şahsın ve ekibinin, kendi oluşumunun "SDG"den ayrılmasının önünü açabilecek, kaynak açısından zengin geniş bir alanı kaybetmesine yol açabilecek bir yola girdiğini hissediyordu. Bu nedenle onu izole etmeye çalıştı ve bu da daha sonra bölgede savaşların çıkmasına neden oldu. Yani Sabri'ye göre Konsey ile "SDG" arasındaki çatışma, Deyrizor'u kontrol etme hakkıyla bağlantılı bir sorun. Mesele "İster Münbiç'in eteklerindeki Türkiye destekli muhalefet olsun, ister Fırat Nehri'nin batı yakasındaki Suriye hükümeti ve müttefiki İran oluşumları olsun,dış etkilerin varlığı da inkar edilemez."

SDG, geniş bir aşiret katılımını beklemiyordu. Ancak el-Bekir ve el-İkidat aşiretleri SDG’ye karşı genel seferberlik ilan etti ve milisleri Deyrizor Askeri Konseyi’ni destekledi.

Sabri'ye göre SDG, kendi bileşenleri arasında neler olup bittiğini anlamadaki ve  bölgedeki gerçekliğin Suriye'nin diğer bölgelerinden daha iyi olmasına rağmen yönetimdeki dengesizlikleri düzeltmedeki kısmi başarısızlığının bedelini ödüyor.

‘Ebu Havle’ neden tutuklandı?

Ebu Havle'nin tutuklanmasının nedenleri hakkında birbiriyle çelişen beş söylenti yayıldı. Birincisi, onun ve SDG arasındaki güvenin, geçtiğimiz Temmuz ayının sonlarında Deyrizor'un doğu kırsalında iki taraf arasında çıkan çatışmalardan sonra kaybolduğu yönünde. Bu çatışmalar, Ebu Havle ve SDG liderlerinin, ABD koalisyonu güçlerinin himayesi altında, el Omer petrol sahası üssünde toplantı ile sona erdi. O zaman, Ebu Havle’ye atfedilen ve SDG'ye  itaat etmeyi reddettiğini ilan eden bir ses kaydı yayıldı. Ebu Havle, SDG'yi Deyrizor'un kaderini kontrol etmek için yüksek bir komiser atamaya çalışmakla da suçladı.

İkinci söylenti ise SDG'nin medya kaynakları tarafından yayıldı. Bu söylentiye göre, Ebu Havle, "Devrim karşıtı dış güçlerle iletişim kurmak, halka karşı suç işlemek ve kendi çıkarlarını güvence altına almak için konumunu kötüye kullanmak" suçlamalarıyla, Kuzey ve Doğu Suriye Başsavcılığı tarafından tutuklandı.

Aktivist Medin Alyan tarafından dile getirilen üçüncü versiyona göre, "Bu olay, sadece bir tutuklama meselesi değil, İran ve Suriye hükümetinin krize dahil olması nedeniyle Suriye'nin genel durumuyla ilgili. Suveyda'dan Dera'ya, Şam kırsalına ve Suriye sahiline kadar uzanan protestolar; Rakka, Deyrizor ve Kamışlı'da da başladı, ancak çatışmalar nedeniyle bunlara son verildi.

Dördüncü söylenti SDG tarafından yayıldı. Buna göre, SDG, Deyrizor Askeri Konseyi ile İran milisleri arasında tehlikeli bir işbirliği keşfetti. İran'ın, Deyrizor ve el-Bukemal arasındaki bölgelerden silah nakletmeye çalıştığını ortaya çıkardı.  Demokratik Suriye Meclisi (DSM) Yürütme Kurulu Başkanı İlham Ahmed, X platformundaki (eski adı twitter) hesabından yaptığı açıklamada, çatışmaların münferit olaylar olmadığını söyleyerek bunu doğruladı. Ahmed’e göre devam eden huzursuzluğun, meseleyi Araplar ile Kürtler arasındaki etnik çatışma olarak göstermek ve dikkatleri Suriye'nin güneyindeki protesto hareketlerinden uzaklaştırmak amacıyla Suriye hükümeti ve İran tarafından desteklenen milisler tarafından yönlendirildiğini gösteren kanıtlar var.

Beşinci söylenti ise çatışmayı, Suriye'nin petrol ve gaz kaynaklarına sahip zengin bölgesi üzerindeki Rus-Amerikan mücadelesinin bir parçası olarak görüyor. Özellikle, Ebu Havle'nin koalisyon güçleriyle doğrudan iletişim kurma arzusu, ABD destekli SDG için bir tehdit olarak görülüyor. Ayrıca, Ebu Havle, Suriye hükümetinin 4. Tümeni ve İran güçleriyle iş birliği yapmakla suçlanıyor.

Öte yandan The Sharq News'in editörü Firas Alavi, Majalla’ya yaptığı açıklamada “Gerginliğin nedenleri arasında, bölgenin mali yolsuzluğun, toplumsal eşitsizliliği artırmasının yanı sıra, halkın güvenlik ve askeri meselelerde söz sahibi olmaması ve her muhalifin DEAŞ'la bağlantılı olduğu suçlamaları yer alıyor. Ebu Havle'nin tutuklanması ise sadece bölgeyi alevlendiren bir kıvılcımdı” değerlendirmesinde bulundu.

Aşiretlerin konumu

Ayrıca Deyrizor’daki Arap aşiretlerinin tutumları çelişkili. ‘SDG'nin egemenliği karşısında halkın hakkı’ isimli oluşumun lideri Musab el-Hifl liderliğindeki ‘İkidat’ aşiretinin çoğunluğu bu oluşumla birlikte hareket ederken, Ebu Havle'nin aşireti olan Bekir aşireti hem kendi aşireti hem de İkidat aşireti adına bir açıklama yayınladı. Şarku'l Avsat'ın Majalla'dan aktardığına göre bu açıklamada, SDG ve koalisyon güçlerine, tutukluları serbest bırakıp güvenli bir şekilde evlerine dönmelerine izin vermeleri ya da SDG ile savaşmak için genel seferberlik ilan etmeleri seçeneği sunuldu. Şuheyl şehrinde bulunan el-Bucamal aşireti de bir açıklama yayınlayarak, askeri konseye desteğini duyurdu.

SDG kendisine sadık bir aşiret seferberliği oluşturmadaki başarısına rağmen, kendisinden uzak kalan kilit aşiret figürleri kadar güçlü değildi.

Aşiretlerin tutumundaki büyük dönüm noktasının, Musab el-Hifl'in SDG'ye karşı olan açıklamasında olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, Bekkara aşiretinin lideri Hacim el-Beşir de Hifl'in yanında yer aldı. Eş-Şeitat aşireti ise çatışmaya katılmadı, ancak Ebu Hammam, el-Keşkiye ve diğer bölgelerini kapattı.

Araştırmacı Baraa Sabri, çatışmaların sadece aşiretlere dayandırılmasının mümkün olmadığını düşünüyor. Suriye çatışmasında saf aşiretler yoktur; tüm aşiretler bölünmüş ve her aşiretin liderleri ve üyeleri Suriye çatışmasının her iki tarafında da yer alıyor.

DEF
Bazı aşiretler çatışmaya katılmadı ve bölgelerini kapatmakla yetindi (Getty Images)

Şunu da belirtmek gerekir ki, Deyrizor aşiretlerinin Suriye ve Irak'taki Arap aşiretleriyle tarihi bağları vardır. SDG, kendisine bağlı bir aşiret grubu oluşturmayı başardı, ancak bu grup, ondan uzak duran önemli aşiret liderlerinin gücüyle denk tutulamaz.

Bazı aşiret şeyhleri ​​ve ileri gelenlerinin Ebu Havle’ye karşı SDG ile dayanışma amacıyla bir bildiri yayınlayarak, SDG’den kendisini sorumlu tutmasını talep ettiklerini doğruladıklarını da belirtmekte fayda var.

Şeitat aşireti aktivisti Ahmed el-Hamad, Majalla’ya verdiği röportajda, "Ebu Havle'nin eleştirilecek birçok yönü olsa da tutuklanma şekli halkın öfkesini daha da körükledi. Ebu Havle, bir toplantıya davet edildi. Daha sonra istifasını sunması ve konsey liderliğini SDG tarafından belirlenen liderlere devretmesi için kandırıldığı ve baskı yapıldığı ortaya çıktı” dedi. Ancak, aşiretlerin, özellikle de Bekir aşiretinin, SDG'ye karşı saf tutması, Ebu Havle’nin davranışlarına rağmen, birbiriyle bağlantılı üç nedene dayanıyor. Birincisi, Ebu Havle, Bekir aşiretinin bir üyesi ve hatta ‘amiri’ olarak kabul edilir. İkincisi, askeri konseyin kontrol ettiği bölgelerin çoğu ‘Bekir’ aşiretinin topraklarında yer alıyor. Üçüncüsü, bu aşiretler, özellikle de Bekir, bölgenin önemli siyasi ve ekonomik konumuna sahiptir, çünkü çocukları konseyin üst kademelerinde görev alıyor.

Diğer  kabile ve aşiretler ise "SDG" ve "Özerk Yönetim"in askeri konseyi ortadan kaldırma yönündeki yöneliminden duydukları kaygı nedeniyle Bekir aşiretini desteklediler.  Bu aşiretlere göre bu, onları "SDG'nin hakimiyetinden" korumayı başardı.

Arap-Kürt çatışması mı?

Diğer taraftan, ‘Deyrizor Askeri Konseyi’ne bağlı aktivistler ve Ebu Havle’ye yakın isimler, sosyal medya platformlarında videolar yayınlayarak, yaşananların Kürt-Arap çatışması olarak görülmesini talep ediyorlar. Bu videolarda, aktivistler ve isimler, SDG'nin zulmüne ve Kürtlerin Arap Deyrizor'a hakimiyetine karşı Arap aşiretlerinin ayaklanması çağrısında bulunuyorlar.

Bu çağrılar, üç tür tepkiyle karşılandı. İlki, bunları tümüyle reddeden tepkiler oldu. Bu çerçevede, Kürt Konseyi tarafından yayınlanan açıklamalarda, Suriye hükümetine bağlı çevrelerin Araplar ve Kürtler arasında fitne tohumu ektiği iddia edildi. Öte yandan, Haseke ve çevresindeki Arap entelektüeller yayınladıkları bildiride, ‘son çatışmaların etnik veya ırksal bir boyutu olmadığını’ söylediler.

Deyrizor Askeri Konseyi’ne bağlı aktivistler ve Ebu Havle’ye yakın isimler, sosyal medya platformlarında videolar yayınlayarak, yaşananların Kürt-Arap çatışması olarak görülmesi çağrısında bulundular.

Öte yandan gazeteci Medin Alyan, SDG'nin aşiret mensuplarıyla çatışan milislerden çoğunun, Deyrizor, Haseke ve Rakka'dan gelenler olduğunu ve Kürt unsurlar olmadığını belirtiyor. Alyan ayrıca "Çözümün gecikmesi, özellikle de kaynakların zengin olduğu bölgelerin hala SDG'nin kontrolünde olması nedeniyle aşiret liderlerini, kendi üyeleri önünde zor durumda bırakacak” şeklinde konuştu..

Öte yandan, Deyrizor'un doğu kırsalından aktivist Emin Emin Majalla’ya yaptığı açıklamada, "Ebu Havle'nin görevden alınması, özellikle de petrol zenginliklerinden yararlanma açısından bölgedeki birçok kişinin çıkarlarına zarar verdi mi?" diye sorarak, "Aşiretlerin, uzun bir süredir SDG ile ilişkisinden sonra, Suriye hükümetine sadakatine geri dönmesi muhtemel" dedi.

Alyan ise, İran Devrim Muhafızları Ordusu liderleri ile Arap aşiret silahlıları arasında bir toplantı gerçekleştiğini, İran tarafının aşiretlere silah ve mühimmat verdiğini, ayrıca nehrin karşı yakasında yaralı aşiret üyelerini tedavi etmek için ambulanslar yerleştirdiğini ve gerekirse onları Şam hastanelerine naklettiğini belirtti. İran ve ABD, Suriye-Irak sınırı boyunca gerginlik yaşıyor. ABD, İran'ın Suriye ve Lübnan'a silah akışını engellemek için Suriye-Irak sınırını kapatmaya çalışıyor.

Peki ya Washington'un tutumu?

DEAŞ'a karşı Uluslararası Koalisyon, çatışmaların başlamasının ardından bir açıklama yayınlayarak, DEAŞ'a karşı müttefiklerine desteğini sürdüreceğini ve bölgedeki istikrarsızlığın DEAŞ'ın geri dönme riskini artırdığını belirtti. Koalisyon ayrıca herkesi şiddeti sona erdirmeye çağırdı.

ABD Dışişleri Bakanlığı da Deyrizor'daki şiddet olaylarından derin endişe duyulduğunun ifade edildiği bir açıklama yayınlayarak, DEAŞ'ı yenmenin öncelikli olduğunu ve bu konuda SDG ile ortaklık yaptıklarını vurguladı. Her iki açıklama da DEAŞ'ı yenmeye odaklanıldığı açıkça belirtiliyor. Aktivistler, açıklamalarda SDG’ye karşı açık bir destek verilmemesini, bu güçlerin, DEAŞ’a karşı koalisyon güçlerinin İran destekli milislerle savaşmasına katılmayı reddetmesinden dolayı bir tür kınama olarak yorumluyor.

Gözlemciler, Washington'un SDG’ye karşı bir isyanın çıkmasına izin vermiş olabileceğini düşünüyorlar. Bu isyanın amacı, SDG'yi tamamen kontrol altına almak veya SDG'nin ABD'nin emirlerine uymaması durumunda kullanılabilecek bir paralel silahlı oluşumun ortaya çıkmasına zemin hazırlamak olabilir.

Baraa Sabri, Washington'un olaylara sakince yaklaşmasının şüphe uyandırdığını düşünüyor. Sabri, Washington'un Suriye'deki hedefleri dışında bir konu olup olmadığını sorguluyor. Sabri ayrıca “Washington, Suriye'deki terörle mücadelede SDG'nin en önemli ortağıdır. SDG, DEAŞ'ı yenilgiye uğratmada kilit bir rol oynadı. Ancak Washington, SDG'nin İran destekli milislerle savaşmaya katılmayı reddetmesinden sonra, SDG'ye olan desteğini azalttı. Bu, SDG'nin tabanında Washington'a olan güvensizliği artırdı” dedi.

Washington'un SDG'ye karşı tavrının başka bir olasılığı daha var. Gözlemciler, Washington'un SDG'ye karşı bir isyanın çıkmasına izin vermiş olabileceğini düşünüyorlar. Bu isyanın amacı, SDG'yi tamamen kontrol altına almak veya SDG'nin ABD'nin emirlerine uymaması durumunda kullanılabilecek bir paralel silahlı oluşumun ortaya çıkmasına zemin hazırlamak olabilir.

Ancak, ABD’nin Şam Büyükelçiliği geçtiğimiz pazar günü Suriye'nin kuzeydoğusunda bir toplantı yapıldığını duyurdu. Toplantıya, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Orta Doğu İşleri Bürosu'nda Suriye dosyasından sorumlu yardımcı Bakan Yardımcısı Ethan Goldrich, DEAŞ'a karşı Uluslararası Koalisyon Komutanı General Joel B. Vowell katıldı. Toplantıda ayrıca SDG ve Deyrizor'dan aşiret liderleri de hazır bulundu.

Toplantıya katılanlar, ‘Deyrizor sakinlerinin şikayetlerini çözmenin zorunluluğu’, ilçede dış güçlerin müdahalesinin riskleri, sivil kayıpların ve kurbanların önlenmesi ihtiyacı ve şiddeti mümkün olan en kısa sürede azaltmanın gerekliliği konusunda anlaştılar.

Büyükelçiliğin sosyal medya platformu X’teki hesabından yapılan açıklamaya göre Goldrich ve Vowell, DEAŞ'la mücadele çabalarında ABD ile SDG arasında güçlü bir ortaklığın önemini vurguladı.

SDG ile Arap aşiretlerine mensup milisler arasında yaklaşık bir haftadır devam eden ve Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre her iki taraftan 49 milis ve 8 sivilin ölümüyle sonuçlanan çatışmalar duracak mı? Yoksa çok karmaşık jeopolitik örtüşmelere sahne olan bölgede çatışmanın nedenleri hâlâ gizli mi?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Musluk açabilen kakadular bilim insanlarını şaşırttı

Musluk açabilen kakadular bilim insanlarını şaşırttı
TT

Musluk açabilen kakadular bilim insanlarını şaşırttı

Musluk açabilen kakadular bilim insanlarını şaşırttı

Avustralya'daki kakadu kuşları, sokaklardaki çeşmelerin musluklarını açarak su içmeyi öğrendi. Araştırmacılar bu davranışı birbirlerinden öğrendiklerini düşünürken, neden böyle bir şeye ihtiyaç duydukları bilinmiyor. 

Sidney'de yaşayan Cacatua galerita türündeki kakadu kuşlarının çöp kutularını açabildiği daha önce kaydedilmişti. 

Bu çalışmayı yürüten Dr. Barbara C. Klump, bölgeye özgü bu hayvanların 2018'de halka açık çeşmelerden su içtiğini görünce durumu araştırmaya karar verdi. Yerel yaban hayatı yetkililerine göre kakadu kuşları bunu yıllardır yapıyordu. 

Max Planck Hayvan Davranışı Enstitüsü'nden Dr. Klump ve ekip arkadaşları yaklaşık 150 kuş içeren popülasyondan 24'ünü işaretledi ve neler olup bittiğini izlemek için kentteki bazı çeşmelerin önüne kameralar yerleştirdi. 

Bulguları hakemli dergi Biology Letters'ta bugün (4 Haziran) yayımlanan çalışmada kuşların, 44 gün boyunca 500'den fazla kez çeşmeleri kullanmaya çalıştığı kaydedildi. Araştırmacılar işaretlenen kuşların yüzde 70'inde bu davranışı gözlemledi. 

Ancak hayvanların sadece yüzde 41'i başarıya ulaştı ve musluğu çevirip su içebildi. Bu durum işin düşünüldüğü kadar kolay olmadığını gösteriyor.

Avustralya Ulusal Üniversitesi'nden ve makalenin yazarlarından Dr. Lucy Aplin, "Kuşlar vücutlarını epey karmaşık bir şekilde koordine etmek zorunda" diyerek ekliyor: 

Bir ayaklarını çeşmenin gövdesine koyup ardından musluğu çevirip basılı tutmaları gerekiyor. Bu yüzden kuşlar diğer ayaklarıyla kolu çeviriyor. Ancak musluğu o şekilde tutmaya ayaklarının gücü yetmediğinden, vücutlarını eğerek ağırlıklarını kullanmak zorundalar. Ardından vücut ağırlıklarını musluğun üzerinde tutarken başlarını geriye çevirerek suyu içiyorlar.

Araştırmacılar kuşların etrafta içebilecekleri su birikintileri varken neden çeşmeleri kullandığından emin değil. Gözlemlere göre hayvanların çeşme tercihi havanın sıcaklığına göre değişmiyor. Ayrıca bu davranışı günün hep aynı saatlerinde sergiliyorlar.

Dr. Aplin "Çeşmeyi sabahları ve akşamları kullanıyorlar ve bu saatler kakaduların genellikle günlük su içme saatleri" diyor.

Bilim insanları çeşmedeki suyun daha lezzetli olması veya burada avcılara yakalanma riskinin düşük olması gibi nedenlerin bu davranışı açıklayabileceğini söylüyor. Ayrıca musluğu açıp su içmenin kakadular için eğlenceli bir aktivite olması da mümkün.

Dr. Klump "Acil bir ihtiyaç yoksa ve susuzluktan ölmüyorlarsa, neden hoşlarına giden bir şeyi yapmasınlar ki?" diye soruyor. 

Ekip bu karmaşık işi bir veya birkaç kuş çözdükten sonra diğerlerinin onlardan öğrendiğini tahmin ediyor. 

Queensland Üniversitesi'nden Christina Zdenek, yer almadığı çalışma hakkında "Bu kültürün, yeni davranışların sosyal yolla aktarımının net bir örneği ve kültürün sadece insanlara özgü bir özellik olduğunu düşünen birçok kişiyi şaşırtabilir" diyerek ekliyor:

Yeni yiyecek ve su kaynaklarına erişmek için inovasyon yapma yetenekleri, yaşam ağacındaki en etkileyici özelliklerden biri.

Independent Türkçe, New York Times, New Scientist, Biology Letters