Fas Cezayir ilişkileri nereye gidiyor? Fas Cezayir’e tek taraflı elini uzatıyor

Fas, Cezayir ile arasındaki soğukluğa bir son vermek için uzlaşı elini uzattı

Fas Kralı 6. Muhammed Rabat'taki Kraliyet Sarayı'nda düzenlenen toplantıya başkanlık yaparken (AFP)
Fas Kralı 6. Muhammed Rabat'taki Kraliyet Sarayı'nda düzenlenen toplantıya başkanlık yaparken (AFP)
TT

Fas Cezayir ilişkileri nereye gidiyor? Fas Cezayir’e tek taraflı elini uzatıyor

Fas Kralı 6. Muhammed Rabat'taki Kraliyet Sarayı'nda düzenlenen toplantıya başkanlık yaparken (AFP)
Fas Kralı 6. Muhammed Rabat'taki Kraliyet Sarayı'nda düzenlenen toplantıya başkanlık yaparken (AFP)

Muhammed eş-Şarki

Fas’ta hem devlet hem de halk, tarihin, coğrafyanın, dilin, ortak kaderin önemi ile bölgeyi tehdit eden güvenlik, ekonomik, jeostratejik ve iklimsel tehditler karşısında boşluğa, ihmale ve bölünmeye izin verilemeyeceği gerekçesiyle komşu ülke Cezayir ile ilişkilerin çeşitli bölgesel ve uluslararası konulardaki siyasi anlaşmazlıklara rağmen normalleşmesini ve hatta iyi komşuluk ilişkileri kurulmasını istiyor.

Fas Kralı 6. Muhammed, sonuncusu Taht’a Çıkış Yıldönümü'nde (30 Temmuz) olmak üzere daha önce üç kez ‘uzlaşı elini’ uzatmıştı. Fas Kralı, Taht’a Çıkış Yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada, “Fas, iki kardeş halk arasındaki sevgi, dostluk, ticaret ve iletişim bağlarından ötürü hiçbir zaman Cezayir için kötülüğün ve zararın kaynağı ve nedeni olmayacak” ifadelerini kullandı.

Fas Kralı, daha önceki bir konuşmasında ise 1994 yılından bu yana mantıklı nedenlere dayandırılmadan sınırları kapatmaya devam etmenin ve geçmişte yaşanan olayların sorumluluğunu şimdiki neslin omuzlarına yüklemenin hiçbir bahanesi olmadığını, bu yüzden halklar arasındaki sınırların açılması ve iletişimin kurulması çağrısında bulunarak “Biz iki ülke tek milletiz” demişti.

Tunuslu yazar Nizar Boulihia’ya göre Fas, muhatabını tüm uzlaşı çağrılarını kulaklarını tıkayan bir imaj çizerek utandırmak ve onun her türlü uzlaşı ve barış önerisini reddettiğini tüm dünyaya göstererek ona zarar vermek ve puan kazanmak istiyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla dergisinden aktardığı habere göre Faslı düşünür ve Kraliyet Sarayı'nın eski sözcüsü Hasan Ureyd ise "uzlaşı elinin uzatılması, gergin atmosferi sakinleştirmeye ve gerilimi azaltmaya katkıda bulunabilir, iyi ve normal ilişkiler çerçevesinde hem kendi halkalarına hem de bölge halklarına hizmet edecek, güvenliği ve barış ortamını güçlendirecek bir yakınlaşmanın ilk adımı olabilir" değerlendirmesinde bulundu.

Fas Kralı 6. Muhammed, sonuncusu Taht’a Çıkış Yıldönümü'nde (30 Temmuz) olmak üzere daha önce üç kez ‘uzlaşı elini’ uzatmış ve ‘Fas’ın, iki kardeş halk arasındaki sevgi, dostluk, ticaret ve iletişim bağlarından ötürü hiçbir zaman Cezayir için kötülüğün ve zararın kaynağı ve nedeni olmayacağını’ söylemişti.

Rabat, Hz. Ömer’den esinlenerek ‘zayıf olmadan yumuşak ve şiddet olmadan güç’ düsturuna dayanan bir duruş sergilerken uluslararası ilişkilerini hoşgörü, İslam ahlakı ve uluslararası hukuk ilkeleri çerçevesinde yürütüyor ve diğer ülkelerin iç işlerine karışmama ve egemenliklerine ve toprak bütünlüklerine saygı duymaya devam ediyor.

Cezayir ise 2019 yılında, merhum Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın yerine geçen askeri ve sivil yönetimin iktidara gelişinin hemen ardından kara sınırlarını yeniden kapattı.

Sınırların kapatılmasını diplomatik ilişkilerin kesilmesi, Fas ile uçuşların yasaklanması ve Fas-Avrupa doğalgaz boru hattının kapatılması takip etti. Cezayir, Fas’ın, orman yangınlarından para birimindeki değer kaybına, Dünya Kupası'ndan elenmesine ve ordu komutanlarının telefonlarının dinlenmesine kadar her şeyle suçlandığı bir karalama kampanyası da başlattı.

ABD'nin Fas'ın Batı Sahra üzerinde egemenliğini tanıdığı 2020’nin aralık ayında iki ülke arasındaki tansiyon daha da yükseldi. Bunu Almanya'nın, Fas'ın daha önce 2007 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) sunduğu özerklik planına verdiği destek izledi.

İspanya da Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı'nın (ICJ) 1975 yılında yayınladığı tavsiye niteliğindeki görüşe dayanarak, bölgenin sömürgeleştirilmesinden önce Sahra kabilelerinin Fas krallarına bağlılık sözü verdikleri ve bu yüzden sorunu Afrika’daki eski kolonisi olan Fas lehine çözmenin ‘daha gerçekçi ve uygulanabilir’ olduğu sonucuna varmıştı. Pedro Sanchez hükümeti döneminde İspanya, Batı Sahra’nın Fas’ın egemenliği altına alınmasını, uzlaşmacı bir çözüm olarak değerlendirerek destekledi. İspanya’ya göre bu çözüm, bir yandan Batı Sahralıların resmi işlerini yönetme hak ve özgürlüğünü garanti altına alırken diğer yandan Mağrip bölgesinin (Kuzey Afrika) ve tüm Batı Akdeniz bölgesinin istikrarını da garanti ediyordu.

Rabat, Hz. Ömer’den esinlenerek ‘zayıf olmadan yumuşak ve şiddet olmadan güç’ düsturuna dayanan bir duruş sergilerken uluslararası ilişkilerini hoşgörü, İslam ahlakı ve uluslararası hukuk ilkeleri çerçevesinde yürütüyor ve diğer ülkelerin iç işlerine karışmama ve egemenliklerine ve toprak bütünlüklerine saygı duymaya devam ediyor.

İspanya, 1888 yılında Batı Sahra’yı işgal etmişti. Fas, o dönemde Cezayir'i sömürgeleştiren ve Fas'ı yutmak isteyen Fransa'ya karşı doğu sınırlarını savunmaktan yorulmuş bir halde idi. Bununla birlikte İspanya’nın kuzeydeki Akdeniz kıyılarındaki emelleri karşısında da direniyordu.

Fas, bundan tam 99 yıl sonra anavatana dönmeyi isteyen 350 bin Faslının katıldığı yeşil yürüyüşün ardından, 17 Aralık 1975 tarihinde Madrid Antlaşması'nı imzalayarak Batı Sahra'yı İspanya'dan geri aldı.

Ancak Cezayir, Fas'ın zayıflatılmasına, bölünmesin,  ABD ile yakınlaşmasının, Avrupa ile ekonomik bir anlaşma yapmasının ve İsrail'e karşı askeri çözüm yerine müzakereyi tercih eden Arap Birliği (AL) zirvelerinin benimsenmesinin cezası olarak, merhum liderler Huari Bumedyen ve Muammer Kaddafi arasında yapılan eski ittifak çerçevesinde Kuzey Afrika'da yeni bir oluşumla silahlı bir ayrılıkçı grubun ve bölgede Fas topraklarından  çıkacak altıncı bir yapının kurulmasını öngörmeyen her türlü formüle karşı çıkıyor.

Cezayir hükümeti amaç doğrultusunda ayrılıkçı grup Polisario Cephesi’ni silahlandırırken ve tüm diplomatik çabalarını tek bir amaç uğruna, yani Fas'ı bölgesel ve kıtasal bir güç haline gelmemesi için bölmeye, siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak gelişmesini sınırlamaya çalışıyor.

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Babu’l Mendeb mücadelesi: İsrail, ABD için önemini güvence altına almaya mı çalışıyor?

Son yıllarda Kızıldeniz, dünyanın en önemli ticaret yolu haline geldi (AFP)
Son yıllarda Kızıldeniz, dünyanın en önemli ticaret yolu haline geldi (AFP)
TT

Babu’l Mendeb mücadelesi: İsrail, ABD için önemini güvence altına almaya mı çalışıyor?

Son yıllarda Kızıldeniz, dünyanın en önemli ticaret yolu haline geldi (AFP)
Son yıllarda Kızıldeniz, dünyanın en önemli ticaret yolu haline geldi (AFP)

Enes bin Faysal el-Hacci

İsrail'in 26 Aralık'ta Somaliland’ı bağımsız bir oluşum olarak resmen tanıması ve bu adımı atan ilk BM üyesi devlet olması ışığında, bu gelişme Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb'deki hayati öneme sahip deniz yolları için verilen mücadelenin bir parçası olarak öne çıkıyor. Bunun küresel ticaret ve bölge ülkelerine yönelik casusluk faydalarının yanı sıra, İsrail'in Babu’l Mendeb'deki varlığından elde edeceği en önemli kazanım, Amerikan politikasının Körfez ülkelerine doğru kaydığını ve İsrail'den uzaklaştığını gösteren son gelişmelerin ışığında, ABD için önemli ve etkili bir müttefik olarak kalmasıdır. Başka bir deyişle, İsrail şimdi, özellikle Cumhuriyetçiler ve Trump destekçileri arasında ünlü sunucu Tucker Carlson ve diğerlerinin önderliğindeki düşmanlık dalgasının gölgesinde, gelecekteki Amerikan yönetimlerinin kendisini terk etmemesi için ABD'ye baskı yapmanın yollarını arıyor.

Somaliland, Kızıldeniz'i Hint Okyanusu'na bağlayan Babu’l Mendeb Boğazı'na bitişik, Aden Körfezi kıyısında yer alıyor. Bu durum, ABD'nin önemli bir müttefiki olan İsrail'e, bu hassas bölgede seyrüseferi denetleme ve güvenliğini sağlama konusunda stratejik bir konum kazandırıyor. Teorik olarak, Somali ve Afrika Birliği de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki başkentlerden gelen geniş çaplı bir uluslararası kınamaya yol açan bu tanıma, Husi saldırıları gibi tehditlerle mücadelede ABD-İsrail ittifakının etkisini güçlendiriyor. Aynı zamanda, ortak üslerin kurulması veya boğazın ortak bir şekilde denetlenmesi de dahil olmak üzere potansiyel askeri iş birliğine kapıyı açarak, özellikle ham petrol, petrol ürünleri, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG), kömür, rüzgar ve güneş enerjisi santralleri için Çin'in Avrupa ve diğer ülkelere ihraç ettiği gerekli tüm ekipmanları içeren enerji ticareti başta olmak üzere küresel ticaret üzerindeki kontrolünü derinleştiriyor. Yeni gelişme, İsrail'in kendisini ABD'nin ve belki de Avrupa Birliği'nin stratejik bir müttefiki olarak konumlandırmasıdır; zira Filistin'deki mevcut konumu, Somali ve Yemen gibi diğer bölgelere kıyasla stratejik olarak o kadar önemli değil. Bu bağlamda, daha önce bu köşede Kızıldeniz ve Babu’l-Mendeb Boğazı'nın önemi hakkında yazdıklarımı tekrarlıyor ve meselenin Husilerden çok daha büyük olduğunu vurguluyorum. Ve bugün gerçekten de buna şahit oluyoruz. Daha önce yazdıklarımı tekrarlamadan önce, son günlerde sıkça sorulan bir soruyu yanıtlamak gerekiyor: Somaliland önemli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip mi? Bu konu, “İsrail'in Somaliland'ı tanımasının ardından Somaliland'daki petrol ve doğalgaz hakkında ne biliyorsunuz?” başlıklı bir rapor ile uzman bir enerji platformu tarafından ele alındı.

Son yıllarda, özellikle geleneksel enerji kaynakları ve enerji geçişi ile iklim değişikliği politikaları için gereken her şey göz önüne alındığında, Kızıldeniz dünyanın en önemli ticaret yolu haline geldi. Tarihsel olarak, Kızıldeniz'de, Akdeniz'deki Süveyş Kanalı yakınlarında, Aden Körfezi'ndeki Babu’l Mendeb Boğazı'nda ve Hint Okyanusu'nda konuşlandırılmış savaş gemisi ve uçak gemisi sayısı sınırlıydı ve bir elin parmaklarıyla sayılabilecek kadar azdı. Husi saldırılarından sonra, çeşitli ülkelere ait savaş gemisi ve uçak gemisi sayısı önemli ölçüde arttı. Ancak, Husilerin saldırılarına karşı seyrüseferi koruma bahanesiyle Kızıldeniz'deki Amerikan varlığı, dramatik bir şekilde arttı, öyle ki bu savaş gemisi ve uçak gemilerinin ateş gücü tüm ülkeleri yakıp yıkmaya yetecek bir kerteye vardı. Bu, Husi meselesinin ikincil bir mesele olduğunu ve olmaya devam ettiğini gösteriyor. Kızıldeniz ve Yemen'deki son gelişmeler de bunu destekliyor. Gerçek şu ki, gemileri, petrol ve LNG tankerlerini Kızıldeniz'den uzaklaştırıp Afrika kıtasının etrafından dolaştırmak sadece tek bir ülkeye fayda sağlıyor: ABD. Burada ne bir komplo teorisinden bahsediyorum, ne de Husilerin Amerikalılar ile bu komploya katıldıklarını söylüyorum. Sadece şunu söylüyorum: Amerikalılar Kızıldeniz'in önemini fark ettiler ve onu kontrol etmeye karar verdiler, ancak bir bahaneye ihtiyaçları vardı ve Husiler bu bahaneyi sağladılar. İsrail'in Somaliland’ı tanımasıyla, bu kontrol daha kapsamlı hale geliyor, çünkü İsrail, Amerikan desteğiyle bölgedeki askeri varlığını güçlendirebilir. Bu da Mısır ve komşu ülkelerin güvenliğini tehdit ediyor ve İsrail’in ticaret yolları üzerindeki kontrolünü güçlendiriyor. Yahut İsrail bu sayede Amerikalıları, bölgedeki en önemli stratejik müttefikleri olarak kendisini terk edemeyeceklerine ikna edebilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Kızıldeniz'i kontrol eden, Çin, Hindistan, Japonya, Rusya, Avrupa ve Ortadoğu'nun ticaretini kontrol eder. Kızıldeniz'i kontrol eden aynı zamanda BRICS ülkelerinin ticaretinin büyük bir bölümünü de kontrol eder. Dolayısıyla, ABD sadece Kızıldeniz'i kontrol ederek pazarlarını korumak, ekonomik ve stratejik kazanımlar elde etmekle kalmıyor, aynı zamanda ABD dolarını gelecek on yıllar boyunca diğer para birimlerinin rekabetinden de koruyor. Burada İsrail, özellikle Çin ile ilgili yeni gelişmeler karşısında Amerikan çıkarlarını koruduğunu Amerikalılara kanıtlamaya çalışıyor.

Kızıldeniz'in kontrolü, bir tarafta ABD, diğer tarafta Çin, Rusya ve Avrupa arasındaki ticaret savaşlarının bir parçası. Birçok Çin ürününe uygulanan ticari kısıtlamalar ve yüksek gümrük tarifeleri, Çin'in ekonomik ve ticari genişlemesini engellemek ve onu kuşatmak için yapılan girişimlerden başka bir şey değil. Bunun kanıtı, Çin hükümetinin ülke ekonomisini canlandırmak için yakın zamanda sunduğu büyük mali teşviklerin zayıf etkisi. Çünkü Çin'de ekonomik büyümeyi sağlayabilecek sektörler ihracat odaklı ve bu sektörler ticaret savaşlarından ve yüksek gümrük tarifelerinden en çok etkilenen sektörler. Bu nedenle Çin, mali teşvikleri büyümeye katkısı daha az olan diğer sektörlere yönlendirdi. İsrail, Amerikalılara Amerikan çıkarlarını koruduğunu göstermek isterken, aynı zamanda kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için Çin'e baskı uygulayabilme olanağına da sahip olmak istiyor.

Kızıldeniz'deki küresel ticaretteki gelişmeler

Kızıldeniz'deki gemi trafiğinin büyük kısmı Süveyş Kanalı'ndan geçtiği için, verileri son yıllardaki gelişmeleri doğru bir şekilde yansıtıyor. Süveyş Kanalı'nın genişletilmesi ve iki yeni gemi geçiş yolunun eklenmesi, geçiş yapan gemi sayısında önemli bir artışa katkıda bulunarak kanalın gelirlerinin 2023 yılında rekor seviyelere ulaşmasına yardımcı oldu. Kovid-19 karantinalarının sona ermesinin ardından yaşanan ekonomik toparlanma, küresel ticareti ve dolayısıyla kanal ile Kızıldeniz'deki gemi trafiğini artırdı. Ancak burada diğer gelişmeler de bir rol oynadı:

Birincisi, iklim değişikliği politikaları, enerji geçişi ve Çin'in bu sektörlerdeki artan etkisi, Çin'in güneş panelleri, rüzgar türbinleri ve elektrikli araç bataryaları üretmek için gerekli minerallere olan bağımlılığını artırdı. Afrika ve Latin Amerika'daki yoksul ülkelerden çıkarılan bu minerallerin çoğu Çin'de işleniyor. Bu durum, bu minerallerin küresel ticarette yükselişinin, büyük kısmı Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı'ndan geçen deniz taşımacılığı faaliyetlerinde artışın önünü açtı.

 İkincisi, Çin dünyanın en büyük güneş paneli, elektrikli araç bataryası ve elektrikli araç üreticisi ve ihracatçısıdır. Özellikle Avrupa'ya ve önemli bir kısmı ABD’ye yapılan bu ihracat, Babu’l Mendeb Boğazı, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı’ndan geçiyor ve bu da bölgedeki deniz trafiğinin artmasını sağlıyor.

Üçüncüsü, Kovid-19 karantinalarının ardından Avrupa ve Asya ekonomilerinin toparlanmasıyla birlikte petrol ve petrol ürünlerine olan talep arttı ve bu da her iki yönde de petrol ve petrol ürünleri taşıyan tankerlerin sayısında bir yükselişe neden oldu.

Dördüncüsü, daha önce büyük ölçüde Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı üzerinden gerçekleşen Çin, Hindistan ve diğer Asya ülkelerinin ABD petrolü ve LNG ithalatı arttı. Bu durum, bu su yollarında deniz trafiğinin artmasını ve ABD'nin ham petrol, petrol ürünleri ve LNG üretiminde önemli bir artışı sağladı.

Beşincisi, Ukrayna ve Gazze'deki olaylardan ve Husilerin gemilere yönelik saldırılarından önce, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Umman'da üç büyük rafinerinin inşa edildiği ve BAE'deki bir rafinerinin genişletildiği herkes tarafından biliniyordu. Bu gelişmeler, özellikle Avrupa rafinerilerinin kapanması ve kalanların kapasitelerinin azalması göz önüne alındığında, söz konusu ülkelerin rafine ettikleri ürünlerin bir kısmını Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden Avrupa'ya ihraç edecekleri anlamına geliyordu.

Altıncısı, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı ve G7 ile Avrupa Birliği tarafından uygulanan yaptırımlar, Rus petrolünün Avrupa'dan Asya pazarlarına kaymasına neden oldu. Bu, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı'ndan geçen Rus petrolünün hacmini üç kattan fazla artırdı. Bununla birlikte, Avrupa'nın Rus petrolünü kaybetmesi, Körfez ülkelerinden Avrupa'ya yapılan ve yine Kızıldeniz'den geçen ihracatın artması anlamına geliyordu ve bu da Kızıldeniz'in petrol sektöründeki önemini önemli ölçüde artırdı.

Yedincisi, Rusya'nın Avrupa'ya doğalgaz ihracatındaki düşüş nedeniyle, Katar gibi bazı ülkeler, Avrupa'ya yönelik yine Kızıldeniz'den geçen LNG ihracatını artırmaya başladı.

Yukarıdakileri kanıtlamak istersek, Süveyş Kanalı İdaresi verileri, 2016 yılında kanaldan 16.833 geminin geçtiğini, bu sayının 2023 yılında yüzde 57 artarak 26.434'e yükseldiğini gösteriyor. 2019 yılının ilk dokuz ayında Süveyş Kanalı'ndan geçen petrol tankerlerinin sayısı 3.645 iken, bu sayı 2023 yılının ilk dokuz ayında yüzde 70 artarak 6.383'e yükseldi. Bu rakamlar, Süveyş Kanalı'na girmeden Kızıldeniz'de seyreden ve Ayn Sukhna Limanı’na petrol taşıyan Suudi petrol tankerlerini kapsamıyor ki bu tankerlerin sayısında da artış yaşandı. Ayrıca, Batı limanlarından Asya'ya petrol ve petrol ürünleri taşıyan tankerleri de kapsamıyor. Deniz taşımacılığı takibi konusunda uzman en büyük şirket olan Kpler'in verilerine göre, Suudi Arabistan'ın Batı limanlarından ihracatı 2019'da günde 1,3 milyon varilden 2022'de günde 1,6 milyon varile yükseldi; bu da yüzde 23'lük bir artış anlamına geliyor. Peki karşılaştırma için neden 2019 yılını seçtim? Çünkü Kovid-19 karantinalarından önceydi. Peki neden sadece ilk dokuz ayı seçtim? Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği saldırı ile başlayan Gazze'deki savaşın etkilerinden kaçınmak için, çünkü ekim 10’uncu ay. Peki Suudi Arabistan’ın ihracatını karşılaştırmak için neden 2023 yerine 2022'yi seçtim? Çünkü OPEC+ üretim kesintileri nedeniyle Suudi Arabistan'ın üretimi ve ihracatı 2023 yılında önemli ölçüde azaldı. Rus petrol ihracatına gelince, kanaldan geçiş yapan Rus petrolü 2016 yılında günde ortalama 130 bin varil iken, 2023 yılında günde yaklaşık 3,5 milyon varile yükseldi.

Özetle mesele küresel ticaret yollarının kontrolüdür ve Husiler Amerikalılara bu gerekçeyi sunmuştur. Husileri ve İran'ı bahane ederek, İsrail şimdi bölge devletleri ve ABD üzerinde baskı kurmaya çalışıyor. İsrail'in Somaliland'ı tanımasıyla bu kontrol daha da pekişiyor, çünkü İsrail Babu’l Mendeb Boğazı üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmak ve ABD için hayati önem taşımaya devam etmek için Somaliland'ın stratejik konumundan faydalanabilir.


Pekin, Panama Kanalı girişindeki Çin anıtının yıkılmasını kınadı

Panama Kanalı girişindeki Çin ile dostluğu simgeleyen anıt (AP)
Panama Kanalı girişindeki Çin ile dostluğu simgeleyen anıt (AP)
TT

Pekin, Panama Kanalı girişindeki Çin anıtının yıkılmasını kınadı

Panama Kanalı girişindeki Çin ile dostluğu simgeleyen anıt (AP)
Panama Kanalı girişindeki Çin ile dostluğu simgeleyen anıt (AP)

Çin hükümeti dün, iki ülke arasındaki dostluğu simgeleyen Panama Kanalı girişindeki anıtın yıkılmasını kınadı ve Panama hükümetinden yıkımla ilgili "tüm gerçeğin ortaya çıkarılmasını" talep etti.

ABD'nin kanal çevresindeki Çin varlığını azaltma yönündeki baskısı altında, kanalın doğu girişinde bulunan Arakan belediyesi, su yolunu geçen devasa metal bir yapı olan Amerika Köprüsü üzerine dikilen geleneksel bir Çin kapısının cumartesi günü yıkılması emrini verdi. Belediyeden yapılan açıklamaya göre, 2004 yılında inşa edilen ve iki ülke arasındaki dostluğu simgeleyen Çin anıtı, "tehlike" oluşturan yapısal hasar görmüştü.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü dün yaptığı açıklamada, “Çin, yerel yetkililer tarafından (...) Çin'in Panama Kanalı'na yaptığı katkıları anmak için dikilen anıtın zorla yıkılmasını kınıyor” dedi. Sözcü, “Bu anıt, Çin ile Panama arasındaki uzun soluklu dostluğun yanı sıra, 19. yüzyılda Panama Kanalı'nın inşasına katılmak için okyanusları aşan Çinli işçilerin muazzam katkılarının bir kanıtı ve anısıydı (...) Bu işçilerden bazıları çalışırken hayatlarını kaybetti” diye ekledi. Sözcü, “Bu anıt aynı zamanda Çinlilerin yerel topluluğun kalbine entegre olduklarının da bir kanıtıdır” diye devam etti.

Anıtın yıkılmasını izleyen Çin'in Panama Büyükelçisi Şue Yiyuan, 300 bin Çinli Panamalı için “kara bir gün” olduğunu belirterek üzüntüsünü dile getirdi. İki ülke arasındaki “dostluğa duyduğu derin üzüntüyü” ifade eden Büyükelçi, “tarih bunu hatırlayacak” diye vurguladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı açıklamasında, “Çin, Panama'ya resmi bir protesto notası gönderdi (...) ve konuyu açıklığa kavuşturmasını, yerel yönetimin hatalarını düzeltmesini ve sonuçları bir an önce ele almasını talep etti” denildi.

Panama Cumhurbaşkanı José Raúl Molino pazar günü olayla ilgili yaptığı açıklamada, bunu “haklı gösterilemez bir barbarlık” ve “mantıksız ve affedilemez bir eylem” olarak nitelendirerek, anıtın derhal eski yerine yeniden inşa edilmesini talep etti.

Son aylarda ABD Başkanı Donald Trump, stratejik öneme sahip Panama Kanalı'nın kontrolünü geri almayla tehdit ederek, Hong Kong merkezli Hutchison Holdings'in Pasifik ve Atlantik okyanuslarında iki limanı imtiyazlı olarak işlettiği için kanalın Pekin'in kontrolü altında olduğunu iddia etti.

Amerika Birleşik Devletleri ve Çin, küresel deniz ticaretinin %5'inin geçtiği 80 kilometre uzunluğundaki kanalın başlıca kullanıcılarıdır. Şarku’l Avsat’ın aladığı bilgiye göre kanal, 1914 ile 1999 yılları arasında ABD yönetimi altında idi ve daha sonra Panama'ya devredildi.


Moskova, Oreşnik füzelerinin aktif hizmete girdiğini duyurdu

Rusya Savunma Bakanlığı, Belarus'ta yeri açıklanmayan bir bölgede gerçekleştirilen eğitim tatbikatı sırasında Rus yapımı "Oreşnik" füze sistemini gösteren bir fotoğraf yayınladı (AP)
Rusya Savunma Bakanlığı, Belarus'ta yeri açıklanmayan bir bölgede gerçekleştirilen eğitim tatbikatı sırasında Rus yapımı "Oreşnik" füze sistemini gösteren bir fotoğraf yayınladı (AP)
TT

Moskova, Oreşnik füzelerinin aktif hizmete girdiğini duyurdu

Rusya Savunma Bakanlığı, Belarus'ta yeri açıklanmayan bir bölgede gerçekleştirilen eğitim tatbikatı sırasında Rus yapımı "Oreşnik" füze sistemini gösteren bir fotoğraf yayınladı (AP)
Rusya Savunma Bakanlığı, Belarus'ta yeri açıklanmayan bir bölgede gerçekleştirilen eğitim tatbikatı sırasında Rus yapımı "Oreşnik" füze sistemini gösteren bir fotoğraf yayınladı (AP)

Rusya Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, nükleer savaş başlığı taşıma kapasitesine sahip Oreşnik (Oreshnik) füze sisteminin aktif hizmete girdiğini duyurdu. Bu açıklama, Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için devam eden barış görüşmelerinde müzakerecilerin bir atılım sağlamaya yönelik çabalarının sürdüğü bir dönemde geldi.

Bakanlık, füzelerin konuşlandırıldığı komşu Belarus'ta bu olayı kutlamak için kısa bir tören düzenlendiğini duyurdu.

Bakanlık, konuşlandırılan füze sayısı veya diğer ayrıntıları açıklamadı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu ayın başlarında Oreşnik füze sisteminin bu ay muharebe hizmetine gireceğini söylemişti.

Binlerce kilometrelik menzil

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre geçen aya kadar bu yeni silah bilinmiyordu ve Putin, bu nedenle 3 bin ila 5 bin 500 kilometre arasındaki hedeflere ulaşabilen "orta menzilli" bir balistik füze olarak tanımladı.

Cenevre'deki Birleşmiş Milletler Silahsızlanma Araştırma Enstitüsü'nde (UNIDIR) araştırmacı olan Pavel Podwig, Ostroznosti haber kuruluşuna verdiği demeçte, Oreşnik füzesinin neredeyse tüm Avrupa için de bir tehdit oluşturabileceğini söyledi.

2019 yılına kadar, Soğuk Savaş sırasında 1987'de imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (INF Anlaşması) uyarınca, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri'nin bu tür füzeleri konuşlandırması yasaktı.

Ancak 2019'da ABD Başkanı Donald Trump, Moskova'yı anlaşmayı ihlal etmekle suçlayarak Washington'u anlaşmadan çekti ve böylece yeni bir silahlanma yarışının önünü açtı.

Devlet haber ajansı TASS'a göre, ilk başarılı testi 2012'de gerçekleştirilen RS-26 Roubej silah programı, dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir hedefi vurabilmesi beklenen yeni nesil süpersonik Avangard sistemlerinin geliştirilmesiyle "eş zamanlı" olarak bu projeyi hayata geçirecek kaynakların bulunmaması nedeniyle 2018'de donduruldu.