Gazze, Avrupa Birliği’nin rolündeki yalpalamayı gözler önüne serdi

Avrupa, üç kampa bölündü: İsrail’i destekleyenler, denge gözetenler ve kararsızlar.

AB’nin, Refah kapısı üzerinden Gazze Şeridi’ne gidecek insani yardımlarının yanından geçen bir görevli (Reuters)
AB’nin, Refah kapısı üzerinden Gazze Şeridi’ne gidecek insani yardımlarının yanından geçen bir görevli (Reuters)
TT

Gazze, Avrupa Birliği’nin rolündeki yalpalamayı gözler önüne serdi

AB’nin, Refah kapısı üzerinden Gazze Şeridi’ne gidecek insani yardımlarının yanından geçen bir görevli (Reuters)
AB’nin, Refah kapısı üzerinden Gazze Şeridi’ne gidecek insani yardımlarının yanından geçen bir görevli (Reuters)

Hattar Ebu Diyab

7 Ekim saldırısı ve ardından yaşanan gelişmeler, Ortadoğu’yu ve dünyayı sarsarken, Avrupa Birliği’nin (AB) jeopolitik etkisinin aşındığını gösteren işaretler de gözler önüne serildi. Avrupa önce, İsrail’e verilen ve ‘Beşinci Gazze Savaşı’nın ilk aşamasını karakterize eden Batı desteğine katıldı. Çok geçmeden Avrupa ülkelerinin çoğunluğunun tutumu, İsrail’e tartışmasız bir şekilde destek olmak ile ona çekingen bir şekilde karşı çıkmak arasında değişkenlik gösterdi. Ardından sivillerin hedef alınması sebebiyle İsrail kınandı, ancak daha sonra ülkelerin bazısı, İsrail’e destek tavrına geri döndü.  

Bu bocalama, Ukrayna savaşında olanın aksine birleşik bir Avrupa kararı ortaya koymanın ne kadar zor olduğunu teyit etti. İnsanlar, çifte standartların, ‘değerler sistemiyle’ bir kopuşu temsil ettiğini ve ‘stratejik kaos’ dönemi krizlerinde özel ve dengeli bir role darbe indirmeye meylettiğini açıkça gördü.

Bu bağlamda Avrupa, ‘İsrail’e indirilen darbeye’ bir tepki olarak neredeyse oy birliğiyle dikkate değer bir dayanışma ortaya koydu. Ancak Gazze’deki yıkıcı savaş karşısında Avrupalı tutum ayrışmaya başladı.  Nitekim Avrupa ülkelerinin tutumlarında farklılıklar görüldü ve nihayet üç kampa bölündü: İsrail’i destekleyenler, denge gözetenler ve kararsızlar.

Böylece İsrail-Filistin çatışması karşısında ve Ortadoğu ve Akdeniz ile ortak jeostratejik çıkarlara rağmen AB, üyelerinin İsrail’le dayanışma seviyesi veya Filistinli sivillerin nasıl korunacağı ve savaşın ertesi günü için istenen çözüme dair yaklaşımlar konusundaki anlaşmazlıklarının üstesinden gelemedi. 27 ülkenin görüş birliğine vardığı tek nokta, altı ay sonra iki devletli çözümü tartışmak üzere bir ‘uluslararası barış konferansı’ düzenlenmesi çağrısı oldu.

AB, üyelerinin İsrail’le dayanışma düzeyi veya Filistinli sivillerin nasıl korunacağı konusunda yaşadığı anlaşmazlıkların üstesinden gelemedi

30 yıl önce Oslo Anlaşması’na varıldığından bu yana süreci himaye eden tek tarafın ABD olduğunu, AB’ninse finansör ve bağışçı rolünü oynamakla yetindiğini hatırlatmakta fayda var. Gerçekten de AB, barış sürecinin pratik sonunun itirazsız izleyicisiydi.

Önceki başarısızlıktan ders çıkarılmadı ve bu kez onun yerini bölünme aldı. Almanya ve Avusturya koşulsuzca ve güçlü bir şekilde İsrail’in yanında durdu. Buna karşılık İspanya ve İrlanda, savaşın durmasını talep eden ve Filistin devletinin tanınmasını destekleyen tutumlarıyla öne çıktı. Fransa’nın tutumu ise önceki öncü rolünden uzak kaldı ve doğaçlamanın ve tutarsızlıkların esiri oldu.

Londra başta olmak üzere pek çok Avrupa şehri, birçok Avrupa ülkesinin kamuoyunda bir dönüşüme işaret eden Filistin yanlısı gösterilere sahne oldu. Bunun yanı sıra İsrail’i sıkıntıya sokan yeni Avrupalı tutumlar da ortaya çıktı. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez (AB’nin mevcut dönem başkanı) ve Belçikalı mevkidaşı Alexander De Croo (AB’nin gelecek dönem başkanı), Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafını ziyaret etti. Bu iki lider, Gazze’de tam ateşkes çağrısı yaptı ve Hamas hareketinin ‘insanlığa karşı suç işlemekten’ sorumlu tutulmasına itiraz etti. Bu tutumlar, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu kızdırarak, Madrid ile Tel Aviv arasında daha önce görülmemiş bir diplomatik krize sebep oldu.

sed
18 Ekim’de Gazze’de ateşkes talebiyle Londra’daki Birleşik Krallık Başbakanlığı konutu önünde protesto gösterisi yapan göstericiler (AFP)

Avrupa’nın İsrail taraftarlığı yönündeki fikir birliğinin dağılmasının, AB’nin eski konumuna geri döneceği anlamına gelmediğini belirtmek gerek. Zira bir sonraki duyuruya kadar uluslararası sistemin yeniden yapılandırılmasında kaybeden taraf olarak kalacak. Uluslararası sistemin kurallarının, uluslararası insani hukukun ve Gazze’deki savaş kurallarının çökmesi karşısında AB, çaresiz ve herhangi bir girişimde bulunamaz gibi görünüyor.

İki savaş arasında AB

Ortadoğu’da çatışmaların patlak vermesiyle birlikte Avrupa aynı anda iki savaşla yüzleşmek zorunda kaldı: Ukrayna ve Gazze. Her iki durumda da bu, AB üyeleri arasında yaklaşım ve tutum ayrışmasına yol açabilecek muhtemel bir etki barındırmaktadır.

Ukrayna vakasındaki bazı ihtilaflara rağmen AB, Rusya’dan gelecek tehlikelere karşı ilk savunma hattı olarak gördüğü tarafla dayanışma göstermeyi sürdürecek. Şubat 2022’den beri devam eden bu savaş karşısında Avrupa, birlik olduğunu gösterdi ve vakit kaybetmeden Ukrayna’yı askerî ve ekonomik olarak destekleme konusundaki sorumluluklarını yerine getirme aşamasına geçti.

Hiç kuşkusuz Doğu Avrupa’daki ve Doğu Akdeniz’deki iki çatışma, sebepleri ve etkin tarafları itibarıyla çok farklı. Ama aynı zamanda birbirleriyle bağlantılı da.

Avrupa’nın tepkisinin boyutu ve ahlaki ölçüt

Gazze trajedisi, AB’nin güvenilirliği ve ‘yumuşak güce’ ve uluslararası hukukla insani hukuka saygıda kararlı duruşa dayanan nüfuzu için bir sınav mahiyetinde. Zira bu hukukun en büyük koruyucularından ve değerlerinin en büyük savunucularından biri olduğunu iddia ediyor!

Etkin bölgesel ve uluslararası odaklar gibi AB de Filistin meselesini ihmal etti ve es geçme ve İsrail’e ‘müsamaha gösterme’ adımlarıyla bu meseleyi gölgede bıraktı

AB’nin başkenti Brüksel’deki çevreler, Ukrayna haricinde AB’nin kendi komşularını doğrudan etkileyen ‘kriz dizisine’ karşılık verme yeteneğinin oldukça sınırlı olduğu ve AB’nin küresel bir jeopolitik oyuncu haline gelmesinin şu an pek mümkün gözükmediği konusunda hemfikir.

Ortadoğu’daki gerilimi durdurmaya katkı sağlayacağı yerde daha da kötüsü oldu ve İsrail-Filistin çatışmasının yeniden başlaması, ‘Avrupa’nın dünyadaki rolünün dağılmasında ek bir dönüm noktası’ teşkil etti. 

Bazıları, Çin ile Hindistan’ın yükselişine, Rusya’nın saldırgan geri dönüşüne ve Türkiye, Brezilya ve diğer Küresel Güney ülkelerinin emellerine paralel olarak ‘jeopolitik Avrupa’yı belirginleştirmek için ‘Ukrayna dönemine’ bel bağlamıştı. Ancak son aylardaki genel gelişmeler gösterdi ki güvenlik yardımını, kalkınma yardımını ve demokratik iyileştirmeleri bir araya getiren ‘bütünleşik yaklaşım’; Sahel bölgesinden Mağrib (Arap Batısı) bölgesine kadarki alanda yaşanan sert gerçekler (askerî varlık ve yasa dışı göç) nedeniyle başarısız oldu. AB’nin (Ermenistan-Azerbaycan ve Sırbistan-Kosova arasındaki) çatışmalarda gösterdiği arabuluculuk çabaları ise çoğunlukla başarılı olamadı. Tüm bunlar, nüfuzu yoğunlaştırmada ‘yumuşak güç’ yöntemlerinin sınırlılığını kanıtlıyor.

dsvfgrth
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell (soldan ikinci) Gazze yakınlarında bir İsrailli askerle konuşuyor (AFP)

Gazze’de yeniden başlayan şiddet ve çatışmanın yayılma riski, Avrupa’nın jeopolitik arzularının kenarda bırakıldığının somut bir örneği. Avrupa Komisyonu’nun performansı ile Filistinlilerin haklarını tanıma kararının alındığı 1980 yılındaki Avrupa Topluluğu’nun birliği arasında bir karşılaştırma yapınca fark ne kadar da büyük görünüyor. Etkin bölgesel ve uluslararası odaklar gibi AB de Filistin meselesini ihmal etti ve es geçme ve İsrail’e ‘müsamaha gösterme’ adımlarıyla bu meseleyi gölgede bıraktı.

Avrupa, Yahudi meselesiyle bağlantılı ‘tarihî düğümü’ çözemiyor ve İsrail’e verilen desteği İkinci Dünya Savaşı tarihiyle ilişkilendiremiyor. Onun sorunu bu. Ama tüm bunlar, Gazze’den Batı Şeria’ya kadar Filistinlilerin haykırışlarına aldırmayarak İsrail’e mutlak destek veren Almanya’nın tutumunu siyasi ve ahlaki açıdan haklı çıkarmaz. Pek çok Avrupa ülkesi, İsrail devletinin kurulmasına destek olma ve bu desteğin daha sonra sebep oldukları konusundaki sorumluluğunu da unutuyor.

Pratikte Avrupa’nın ayrışması, AB’nin kafa karışıklığını artırdı ve Komisyon Başkanı ile Dışişleri Bakanı arasında durumu değerlendirme bakımından bir rekabet ortaya çıktı. İlginç olan, AB’nin kendi güç unsurlarını iyi kullanamamasıdır. Öyle ya AB, İsrail’in ana ticaret ortağı ve Filistin Yönetimi’nin ana bağışçısı. Günümüz dünyasında her zamankinden daha etkili araçları da elinde bulunduruyor.

Demokratik ilkeler taşıyan çok taraflı AB’nin, bazıları tarafından Avrupalı vatandaşlar ve dünyadaki pek çok kişi için bir örnek olarak görülmesi ironik. Bu düşünceyi ironik kılan birçok sebep var, ama bunlardan en önemlisi, (bizzat Josep Borrell’in ifadesiyle) AB’nin ahlaki başarısızlığıdır. Zira Ukrayna’da ve Ortadoğu’da aynı standartları benimsemedi.

AB, açık bir yol haritası sunmaksızın ve dengeli bir yaklaşım ortaya koymaksızın tekrar ‘iki devletli çözümden’ bahsetmeye başladı. Filistin meselesi, en azından AB için ortak bir dış politika belirlenmesi konusunda bir ölçüt olacak. Aksi takdirde jeopolitik rolün aşınması, daha fazla saf dışı kalmanın ve ‘tarih sahnesinden ayrılışın’ bir işareti olarak kabul edilecek.

Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Avatar'ın yönetmeni Matt Damon'ı yalanladı

James Cameron, Matt Damon'ın Avatar serisine neredeyse dahil olmasıyla ilgili hikayeyi abarttığını söyledi (Reuters/AP)
James Cameron, Matt Damon'ın Avatar serisine neredeyse dahil olmasıyla ilgili hikayeyi abarttığını söyledi (Reuters/AP)
TT

Avatar'ın yönetmeni Matt Damon'ı yalanladı

James Cameron, Matt Damon'ın Avatar serisine neredeyse dahil olmasıyla ilgili hikayeyi abarttığını söyledi (Reuters/AP)
James Cameron, Matt Damon'ın Avatar serisine neredeyse dahil olmasıyla ilgili hikayeyi abarttığını söyledi (Reuters/AP)

James Cameron, Matt Damon'ın Avatar'da başrol oynamayı reddederek çeyrek milyar dolardan fazla bir ödemeden mahrum kalmasıyla ilgili hikayesinin ardındaki gerçeği açıkladı.

Damon, yıllardır basın turlarında ve röportajlarda aynı pişmanlık dolu hikayeyi tekrarladı: Cameron, 2009'un hit filminde Jake Sully rolü için oyuncuyla temasa geçmiş, yapımın hasılatının da yüzde 10'unu teklif etmişti.

Damon, o sırada Bourne serisinin bir filmini çektiği için işi reddettiğini öne sürüyordu. Gişe canavarı film dünya çapında 2,92 milyar dolar hasılat elde etti; yani Damon'ın söyledikleri doğruysa, filmi reddederek belki de yüzlerce milyon doları elinden kaçırmış oldu.

Ancak The Hollywood Reporter'a konuşan Cameron, durumu epey farklı hatırlıyor.

Perşembe günü yayımlanan bir makalede yönetmen, yayın kuruluşuna "Ona rol hiç teklif edilmedi" dedi. Telefon görüşmesinde "Senaryoyu ona gönderip göndermediğimi hatırlamıyorum. Sanırım göndermedim?" diyen Oscar ödüllü yönetmen, Damon'ın filmi çok istediğini ancak Son Ültimatom (The Bourne Ultimatum) ve Yeşil Bölge (The Green Zone) nedeniyle programı çakıştığı için teklifi reddetmek zorunda kaldığını söylediğini de ekledi.

Cameron, "Ama ona hiç teklif yapılmadı" dedi. Yönetmen "Hiçbir anlaşma olmadı. Karakter hakkında hiç konuşmadık. O seviyeye hiç gelmedik. Sadece müsaitlik sorunu vardı" diye konuştu. Rolü alan Sam Worthington, serinin iki devam filminde de oynadı.

Titanik'in (Titanic) yaratıcısı, Damon'a gişe hasılatının yüzde 10'unu teklif ettiği iddiasını "abarttığını" söyleyerek ekledi: 

Ve eğer Avatar'ı yapması için gereken şeyin bu olduğunu düşünüyorsa, o iş olmazdı. Bana güvenin.

Damon, The Independent'ın yorum talebine henüz yanıt vermedi.

Oscar ödüllü oyuncu, Pandora'ya giden son treni kaçırma hikayesini ilk kez 2019'da verdiği bir röportajda şöyle anlatmıştı: 

Herhangi bir oyuncudan daha fazla parayı masada bıraktım.

O zamanlar GQ'ya yaptığı açıklamada "Jim Cameron bana Avatar'ı teklif etti. Ve bu teklifi yaptığında, 'Dinle şimdi. Kimseye ihtiyacım yok. Bunun için ünlü bir oyuncuya ihtiyacım yok. Eğer bunu kabul etmezsen, tanınmayan bir oyuncu bulup rolü ona vereceğim çünkü filmin sana gerçekten ihtiyacı yok. Ama rolü kabul edersen, sana yüzde 10 vereceğim...' dedi" diye konuşmuştu. Sözünü tamamlamamıştı ancak muhabir filmin hasılatının onda birini kastettiğini doğrulamıştı.

Hikaye yıllardır ortalıkta dolaşırken Cameron nihayet 2022'de Avatar: Suyun Yolu'nun (Avatar: The Way of Water) basın turu sırasında buna yanıt vererek esprili bir şekilde "Bunu kafasına çok takıyor. Ve gerçekten de 'Matt, sen dünyanın en büyük film yıldızlarından birisin, bunu aş artık' diye düşünüyorum" demişti.

Independent Türkçe


NASA'dan çarpıcı kozmik harita: Evrenin sırları açığa çıkıyor

NASA'nın SPHEREx teleskobu, tüm gökyüzünü 102 kızılötesi renkte haritalandırarak evrenin farklı özelliklerini ortaya çıkardı. Bu panoramik görüntüde mavi yıldızlar ve hidrojen gazı, yeşil ve beyaz yıldızlar ve kırmızı kozmik toz görülüyor (NASA/JPL/Caltech)
NASA'nın SPHEREx teleskobu, tüm gökyüzünü 102 kızılötesi renkte haritalandırarak evrenin farklı özelliklerini ortaya çıkardı. Bu panoramik görüntüde mavi yıldızlar ve hidrojen gazı, yeşil ve beyaz yıldızlar ve kırmızı kozmik toz görülüyor (NASA/JPL/Caltech)
TT

NASA'dan çarpıcı kozmik harita: Evrenin sırları açığa çıkıyor

NASA'nın SPHEREx teleskobu, tüm gökyüzünü 102 kızılötesi renkte haritalandırarak evrenin farklı özelliklerini ortaya çıkardı. Bu panoramik görüntüde mavi yıldızlar ve hidrojen gazı, yeşil ve beyaz yıldızlar ve kırmızı kozmik toz görülüyor (NASA/JPL/Caltech)
NASA'nın SPHEREx teleskobu, tüm gökyüzünü 102 kızılötesi renkte haritalandırarak evrenin farklı özelliklerini ortaya çıkardı. Bu panoramik görüntüde mavi yıldızlar ve hidrojen gazı, yeşil ve beyaz yıldızlar ve kırmızı kozmik toz görülüyor (NASA/JPL/Caltech)

NASA, yeni yayımladığı çarpıcı kozmos haritasının, evrenin uzun süredir merak edilen bazı gizemlerini çözmeye katkı sağlayabileceğini açıkladı.

Ajansın SPHEREx uzay teleskobuyla çekilen ve tüm gökyüzünü kapsayan ilk haritası, aletin gözünden gökyüzünün üç boyutlu görünümünü oluştururken kozmik tozları pembe-kırmızıyla, hidrojen gazlarını elektrik mavisiyle, yıldızlarıysa beyaz, mavi ve yeşillerle gösteriyor.

Panoramik görüntü, insan gözüyle görülemeyen kızılötesi ışık dalga boylarını tespit etme yeteneği sayesinde bunları ve düzinelerce başka rengi yakalıyor.

Renkler sayesinde gökbilimciler, teleskopla yüz milyonlarca galaksi arasındaki mesafeyi ölçebilirken, haritanın üç boyutlu görünümü de resimde yakalanan galaksilerin evrende nasıl dağıldığını hesaplıyor. "Kırmızıya kayma" diye bilinen bir olgu nedeniyle, ışığın uzaması veya daralması sonucu daha uzaktaki galaksiler kırmızı, daha yakın olanlarsa mavi görünüyor.

Bilim insanları, teleskobun martta alçak Dünya yörüngesine fırlatılmasından bu yana topladığı verileri kullanarak galaksilerin, evrenin yaklaşık 14 milyar yıllık tarihi boyunca nasıl değiştiğini inceleyecek ve muhtemelen Samanyolu Galaksisi'nde yaşam için gerekli temel bileşenlerin nasıl oluştuğu hakkında daha fazla bilgi edinecek.

NASA yaptığı açıklamada, "İnsan gözüyle görülemeyen bu 102 kızılötesi ışık dalga boyu kozmosta yaygındır ve tüm gökyüzünü bu şekilde gözlemlemek, bilim insanlarının büyük soruları yanıtlamasını sağlayacak" ifadelerini kullanıyor.

Bu sorular arasında, Büyük Patlama'yı takiben saniyenin milyarda birinin trilyonda birinin trilyonda birinde meydana gelen çarpıcı bir olayın, evrenimizdeki yüz milyonlarca galaksinin üç boyutlu dağılımını nasıl etkilediği de var.

James Webb Uzay Teleskobu da kızılötesi ışığı görebilse de SPHEREx'in kapsadığı alan binlerce kat daha fazla.

Görsel kaldırıldı.
SPHEREx görüntüsü, öncelikle yıldızlar ve galaksiler tarafından yayılan kızılötesi renklerden bir seçkiyi gösteriyor (NASA/JPL/Caltech)

Bugüne kadar hiçbir görev, tüm gökyüzünü SPHEREx kadar çok renkte haritalamadı.

"Spectro-Photometer for the History of the Universe, Epoch of Reionization and Ices Explorer" (Evren Tarihi, Yeniden İyonlaşma Dönemi ve Buzların Kaşifi Spektrofotometresi) diye de bilinen SPHEREx teleskobu, halihazırda Dünya'nın yaklaşık 645 km yukarısında yörüngede yer alıyor.

Günde yaklaşık 14,5 kez Dünya'nın etrafında dönüyor, gökyüzünün bir dairesel şeridi boyunca yaklaşık 3 bin 600 görüntü alıyor ve tüm gökyüzünü 360 derece yakalamak için sürekli yön değiştiriyor.

Görsel kaldırıldı.
NASA'nın SPHEREx teleskobunun uzayda yörüngedeki dönüşü, sanatçının konsept çiziminde görülüyor (NASA/JPL/Caltech)

İki yıllık görevi boyunca üç kez daha tüm gökyüzünü tarayarak 450 milyondan fazla galaksi ve Samanyolu'ndaki 100 milyondan fazla yıldız hakkında veri toplayacak.

NASA'nın Jet İtki Laboratuvarı Direktörü Dave Gallagher, "SPHEREx, büyük bilimsel sonuçlar veren orta ölçekli bir astrofizik görevi" diyor. 

Cesur fikirleri nasıl gerçeğe dönüştürdüğümüzün ve bunu yaparken muazzam bir keşif potansiyelinin kilidini nasıl açtığımızın olağanüstü bir örneği.

Independent Türkçe


Uzmanlar İskandinav diyetinin faydalarını saymakla bitiremedi

Bilim insanları, İskandinav diyetinin kalp ve karaciğer sağlığını iyileştirmede en etkili beslenme biçimi olduğunu buldu (Unsplash)
Bilim insanları, İskandinav diyetinin kalp ve karaciğer sağlığını iyileştirmede en etkili beslenme biçimi olduğunu buldu (Unsplash)
TT

Uzmanlar İskandinav diyetinin faydalarını saymakla bitiremedi

Bilim insanları, İskandinav diyetinin kalp ve karaciğer sağlığını iyileştirmede en etkili beslenme biçimi olduğunu buldu (Unsplash)
Bilim insanları, İskandinav diyetinin kalp ve karaciğer sağlığını iyileştirmede en etkili beslenme biçimi olduğunu buldu (Unsplash)

Yağ ve lif bakımından zengin Akdeniz diyetinin sağlığa yararları iyi bilinse de yeni bir araştırma, mutfak ilhamı için daha kuzeye bakmanın da aynı derecede fayda sağlayabileceğini öne sürüyor.

Uzmanlara göre balık, sebze, orman meyveleri ve tam tahıllarla dolu bir İskandinav diyeti sadece kalp sağlığını iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda tip 2 diyabetin zararlı etkilerini de azaltabilir.

Bulguları hakemli dergi Nature Communications'ta yayımlanan çalışmada İsveçli bilim insanları, İskandinav diyetinin 100'den fazla kişinin sağlığı üzerindeki etkisini izledi. Bu menünün, katılımcıların karaciğerindeki yağ miktarını azaltmaya katkı sunduğunu buldular.

Uzmanlara göre bulgular, bu beslenme biçiminin talkolle değil, kolesterol seviyeleri ve obeziteyle bağlantılı bir karaciğer hastalığı olan metabolik disfonksiyon ilişkili steatotik karaciğer hastalığını (MASLD) ve tip 2 diyabeti yönetmenin etkili bir yolu olabileceğini gösteriyor.

Ekip ayrıca dikkat çekici bir şekilde, bu diyetin MASLD hastası katılımcıların yarısından fazlasının hastalığının gerilemeye başlamasını sağladığını tespit ederken, bazı hastalar prediyabetin düzelmeye başladığını bildirdi.

Akdeniz diyetinden farklı olarak İskandinav diyeti, doymuş yağ oranı düşük proteinlere, kompleks karbonhidratlara ve sağlıklı yağlara odaklanıyor.

Akdeniz diyeti zeytinyağı açısından zenginken, İskandinav diyeti kalp sağlığını destekleyen tekli doymamış yağlar bakımından zengin kanola ve kolza yağı kullanımını teşvik ediyor.

The Independent'a konuşan kayıtlı beslenme terapisti Helen Perks, İskandinav diyetinin sürdürülebilir proteinlere ve yerelde yetiştirilen ürünlere ağırlık vermesiyle diğerlerinden ayrıldığını söylüyor.

Perks "İskandinav diyeti sadece yağlı balık, orman meyveleri, kök sebzeler, fermente süt ürünleri ve tam tahıllar gibi mevsimlik, antiinflamatuvar gıdalar açısından zengin olmakla kalmıyor, aynı zamanda tedavi amacıyla kişiselleştirilmiş beslenmede gördüğümüz birçok ilkeyi de yansıtıyor" diyor.

Yüksek lif, omega-3 yağ asitleri, polifenoller ve kalp damar sağlığını, metabolik dengeyi, bağırsak fonksiyonunu ve bilişsel iyiliği destekleyen temel mikro besinleri doğal olarak içeriyor. Öne çıkan özelliğiyse yerelde yetiştirilen ürünlere, düşük glisemik yüke sahip yemeklere ve sürdürülebilir proteinlere odaklanması. Tüm bunlar kan şekerinin daha iyi düzenlenmesine, iltihaplanmanın azalmasına ve mikrobiyota çeşitliliğinin artmasına katkı sağlar.

Önceki bir araştırma, işlenmiş gıdaları daha çok içeren bir beslenme biçimine kıyasla geleneksel İskandinav diyetinin hızlı kilo vermeye daha çok yardım ettiğini göstermişti.

Kopenhag Üniversitesi'nden bilim insanlarının yürüttüğü çalışmada orman meyveleri, kuruyemişler, tahıllar ve balık gibi geleneksel Danimarka yemekleri tüketen katılımcılar, standart bir Batılılaşmış Danimarka diyetine bağlı kalanlara göre üç kat daha fazla kilo vermişti.

Independent Türkçe