New York’taki Columbia Üniversitesi, Gazze savaşının etkisiyle gergin bir hava soluyor

Filistin’i destekleyen öğrenci grupları, ‘Yahudilere karşı nefreti’ körüklemekle suçlanıyor ve üniversite yönetimini ‘İsrail taraftarı’ olmakla suçluyor

Columbia Üniversitesi’nde Filistinlilere destek için yapılan eski bir gösteriden (Sosyal medya)
Columbia Üniversitesi’nde Filistinlilere destek için yapılan eski bir gösteriden (Sosyal medya)
TT

New York’taki Columbia Üniversitesi, Gazze savaşının etkisiyle gergin bir hava soluyor

Columbia Üniversitesi’nde Filistinlilere destek için yapılan eski bir gösteriden (Sosyal medya)
Columbia Üniversitesi’nde Filistinlilere destek için yapılan eski bir gösteriden (Sosyal medya)

AFP

ABD’nin New York eyaletindeki Columbia Üniversitesi, iki aydır Gazze’deki savaşa dair gelişmelerin etkisi altında yaşıyor. Bu etki, Filistin yanlısı öğrenci gruplarına uygulanan yaptırımlar, aleyhte dilekçeler ve ateşli açıklamalarla hissedilirken, söz konusu öğrenci grupları, büyük ölçüde siyasallaşan bir ortamda tartışma konusu oluşturuyor. Siyasallaşma öyle bir seviyeye geldi ki üniversite hocaları, ifade özgürlüğü konusunda endişeli olduklarını dile getirmeye başladı. Gazze Şeridi’nde ateşkes talebiyle düzenlenen gösterilerde Filistin bayrakları dalgalandıran ve kefiye giyen öğrencilerin çizdiği tablo, Manhattan’daki üniversite kampüsünde artık alışıldık bir manzara.   

“Nehirden denize”

Öğrenciler, “Nehirden denize Filistin özgürdür” sloganını atıyor. Bazılarına göre bu slogan, İsrail devletinin ortadan kaldırılması için bir çağrı içerirken, bazıları da bunu Filistin’i özgürleştirme çağrısı olarak değerlendiriyor.

Geçtiğimiz pazartesi günü düzenlenen bir gösteri sebebiyle toplanan İsrail destekçisi küçük bir grup da yüksek sesli müzik eşliğinde İbrani devletinin ve müttefiki ABD’nin bayraklarını dalgalandırdı.

1968’de Vietnam’daki savaşa ve ırk ayrımcılığına karşı düzenlenen öğrenci gösterileriyle meşhur olmuş bu prestijli özel Amerikan üniversitesi, İsrail’in verdiği son rakamlara göre, İsrail’de çoğu sivil olan bin 140 kişinin ölümüne sebep olan Hamas saldırılarından bu yana tartışmalardan kurtulamadı.

Ortadoğu çatışmasına ilişkin tartışmalar, Filistin asıllı ABD’li düşünür Edward Said’in ders verdiği üniversite kampüsünde yeni şahit olunan bir hadise değil.

2020 yılında bir öğrenci anketi, İsrail’i boykot oylamasına yol açmış ve Tel Aviv Üniversitesi’yle değişim programı yürüten Columbia Üniversitesi rektörlüğü de bu oylamanın sonuçlarını reddetmişti.

Nefreti körükleme

Bugün Filistin’i destekleyen öğrenci grupları, Yahudilere karşı nefreti körüklemekle itham edilir hale geldi. Bu suçlamaları reddeden öğrenci grupları, İsrail’in tarafını tuttuğu gerekçesiyle üniversiteyi suçlarken, üniversite yönetimi ise bu iddiayı kabul etmiyor.

Klasik edebiyat alanında ders veren ve İsrail’in boykot edilmesini destekleyen ABD’li Yahudi Prof. Joseph Howley, üniversite kadrosu arasındaki ‘rahatsızlık halinin’ benzeri görülmemiş seviyelere ulaştığını söylüyor.

İki tarafın karşı karşıya geldiği gergin gösterilerin ardından kasım ayında Filistin destekçisi iki öğrenci derneğinin faaliyetleri askıya alındı. Üniversite yönetimine göre bu karar, bu iki öğrenci grubunun ‘özellikle tehdit ve korkutma içeren söylemlerin eşlik ettiği’ bir toplantıda kamu düzenini bozmasıyla gerekçelendirildi.

İngilizce ve toplumsal cinsiyet çalışmaları alanında ders veren Jack Halberstam, Columbia Üniversitesi’nde ‘ifade özgürlüğüne müdahale eden bu tür çabalara’ daha önce tanık olmadığını belirtiyor. Halberstam’a göre Yönetim, antisemitizmi körükleme suçlamalarından ve bağışçıların baskılarından çekindiği için bu kadar sert.

Ekim ayının sonlarında Columbia Üniversitesi Vakfı’na bağlı bir kadın üniversitesi olan Barnard College’ın Rektörü Laura Rosenbury, ‘Üniversite kampüsünde Yahudi ve Siyonizm karşıtlığının yayılmasından duyduğu rahatsızlığı ve üzüntüyü’ dile getirdi ve aynı zamanda Filistinli ve Müslüman karşıtı söylemi de kınadı.

Siyonizm ile Yahudiliği birbirine karıştırma

Siyonizm karşıtlığı ile Yahudi karşıtlığının birbirine karıştırılmasının tartışmayı neredeyse imkânsız hale getirdiğini söyleyen Jack Halberstam, düşüncesini şu sözlerle ifade ediyor:

Sınırda sivillere karşı hukuka aykırı askerî operasyonlar yürüten bir devleti eleştiremezsek, ifade özgürlüğünün bastırıldığı yeni bir döneme girmiş oluruz.

Columbia Üniversitesi İsrail ve Yahudi Araştırmaları Enstitüsü Eş Müdürü Rebecca Kobrin, olaylardan dolayı tedirgin ve ‘bitkin’ olan aynı zamanda “nehirden denize” türünden sloganları şiddete tahrik olarak gören Yahudi öğrencilerin duygularını dikkate almak gerektiğini vurgularken, ifade özgürlüğünü de savundu.

Faaliyetleri askıya alınan Filistin’de Adalet İçin Öğrenciler (Students for Justice in Palestine) adlı Filistin destekçisi bir öğrenci grubunun Hamas’ın saldırısının ardından yayınladığı bir metin eleştiri yağmuruna tutuldu. Metinde Hamas’ın saldırısının, “Gazze’deki Filistinliler için tarihî bir olay” ve “Filistinliler tarafından zalim sömürgeciye yönelik bir karşı saldırı” mesabesinde olduğu ifadeleri yer alıyordu.

Bu metnin yayımlanmasının ardından üniversite yönetimi, üniversite hocaları ile öğrencilerden çok sayıda açık mektup aldı. Bu mektup sahiplerinden bir kısmı, “Hamas saldırısının” görmezden gelinmesini kınarken, bir kısmı da bazılarının isimleri ve fotoğrafları ‘Yahudi karşıtı’ etiketiyle yayımlanan ilgili öğrencileri savunmaya geçti.

Joseph Howley, “7 Ekim’deki can kayıplarının ve şiddet eylemlerinin trajik olduğunu ve kınanmayı hak ettiğini” belirtiyor. Bununla birlikte 11 Eylül 2001 ve ABD’nin teröre karşı savaşı olarak bilinen atmosferde büyüyen Prof. Howley, “uygun kelimeleri kullanmayan genç aktivistleri doğrudan hedef alan ve ayıplayan siyasi tepki” konusundaki endişesini de gizlemiyor.

Columbia Üniversitesi yönetimi, iletişime geçmek isteyen AFP muhabirlerini, internet sitesindeki bir bağlantıya yönlendirdi. Bu bağlantıda yönetim, 7 Ekim’den bu yana “üniversite kampüsünün gergin olduğunu”, güvenliği artırmak ve etkinlik organizasyonunu daha iyi denetlemek için önlemlerin alındığını açıklıyor.



Charlize Theron'dan The Old Guard 2 itirafı

The Old Guard 2, izlenme listelerinde hızla yükselse de eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da yalnızca yüzde 24'lük beğeni oranına ulaşabildi (Netflix)
The Old Guard 2, izlenme listelerinde hızla yükselse de eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da yalnızca yüzde 24'lük beğeni oranına ulaşabildi (Netflix)
TT

Charlize Theron'dan The Old Guard 2 itirafı

The Old Guard 2, izlenme listelerinde hızla yükselse de eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da yalnızca yüzde 24'lük beğeni oranına ulaşabildi (Netflix)
The Old Guard 2, izlenme listelerinde hızla yükselse de eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da yalnızca yüzde 24'lük beğeni oranına ulaşabildi (Netflix)

Oscar ödüllü oyuncu Charlize Theron, The Old Guard 2'de favori aksiyon sahnesi sorulduğunda hiç düşünmeden yanıtladı: 

Kesinlikle helikopter sahnesi.

Los Angeles'ta düzenlenen bağış etkinliğinde konuşan yıldız oyuncu, bu sahnenin çekimlerinin son derece zorlu ama unutulmaz olduğunu anlattı:

Filmin sonlarına doğru çektik. İçimden 'Eğer bu sahneyi becerirsem, bir daha zorlu sahnelerde hiç oynamasam da olur' dedim. Tabii bu karar uzun sürmedi ama sahne gerçekten karmaşıktı, psikolojik olarak da zorluydu. İlk iki hafta pilotla oturup güven inşa ettik. Her şey yavaş başladı. Ama sonunda kendimi bir helikopterden sarkarken buldum, gerisi önemli değil.

49 yaşındaki Theron, sahneyi çekerken aklından geçenleri de şöyle anlattı: 

Havada asılı kalmış bir şekilde, 'Hayatım boyunca bir helikopterden sarktığımı anlatacağım' diye düşündüm.

Greg Rucka imzalı çizgi romandan uyarlanan devam filmi, ölümsüz kahramanlar Andy (Theron), Nile (KiKi Layne), Booker (Matthias Schoenaerts), Joe (Marwan Kenzari), Nicky (Luca Marinelli), Copley (Chiwetel Ejiofor) ve Jack (Henry Golding)'in insanlığı kurtarma mücadelesini anlatıyor. Ancak bu kez tehdit, kendi içlerinden çıkıyor: Discord (Uma Thurman) ve Quỳnh (Veronica Ngô).

Victoria Mahoney'nin yönettiği film, büyük bir sürprizle sona eriyor ve üçüncü filme kapı aralıyor. Yapımcı Marc Evans, 2023'te Variety'den Marc Malkin'e verdiği bir röportajda, "İkinci filmin finali adeta üçüncü filmi zorunlu kılıyor, bu da beni çok mutlu ediyor" demişti.

Güney Afrikalı aktris Theron ise şu aşamada net bir karar alınmadığını vurguluyor: 

Biraz ara vereceğiz. Dinleneceğiz. Sonra toplanıp ne yapacağımıza karar vereceğiz.

Yakında Christopher Nolan’ın The Odyssey filminde rol almaya hazırlanan Theron, bir gün yönetmen koltuğuna geçmek istediğini de belirtti: 

Aslında hep ilgimi çekti ama küçük çocuklarım var ve yönetmenlik tüm hayatını tüketiyor. Çocuklar büyüyüp evden ayrılana kadar beklemem gerekebilir.

"Kadın başrollü aksiyon filmleri hâlâ riskli görülüyor"

Theron, New York Times'a verdiği röportajda, Hollywood'da kadın başrollü aksiyon filmlerinin hâlâ erkek odaklı yapımlar kadar destek görmediğini de söyledi.

Mad Max: Fury Road yıldızı, birlikte kamera karşısına geçtiği Uma Thurman'la birlikte verdiği söyleşide şu ifadeleri kullandı:

Evet, daha zor. Bu artık bilinen bir gerçek. Erkek başrollü aksiyon filmleri çok daha kolay onay alıyor. Kadınlar bu tür işlere kalkıştığında ve gişede tam başarı gelmezse, bir daha şans bulamayabiliyorlar. Oysa aynı adamlar için bu risk defalarca göze alınıyor.

Independent Türkçe, Variety, Deadline, New York Times