İsrail'de Hamas'la olası bir anlaşmaya dair haberler konusunda anlaşmazlık

Halkın anlaşmanın tamamlanması yönündeki talepleri ve Kabinet’te bu konuda bölünme sürerken hareketle anlaşmanın yakında yapılacağına dair haberler mevcut.

Anlaşmaya varılacağına dair haberler hükümet ve mini güvenlik siyasi kabinesi içinde anlaşmazlıklara yol açtı. (AFP)
Anlaşmaya varılacağına dair haberler hükümet ve mini güvenlik siyasi kabinesi içinde anlaşmazlıklara yol açtı. (AFP)
TT

İsrail'de Hamas'la olası bir anlaşmaya dair haberler konusunda anlaşmazlık

Anlaşmaya varılacağına dair haberler hükümet ve mini güvenlik siyasi kabinesi içinde anlaşmazlıklara yol açtı. (AFP)
Anlaşmaya varılacağına dair haberler hükümet ve mini güvenlik siyasi kabinesi içinde anlaşmazlıklara yol açtı. (AFP)

Emel Şehade

Gazze’deki el-Magazi operasyonundaki patlamalarda çöken binalar nedeniyle ölen 21 İsrail askerinin aileleri gösteri düzenliyor. Aileler karar alıcıları, çocuklarının ölümüne neden olan gerçeği açıklamaya çağırırken çocuklarının enkaz altında ölümüne yol açan olayın sorumluluğunu hükümete yükleyerek protestolarını arttırdı. Diğer yandan, Gazze'de alıkonulan rehinelerin aileleri de protestolarını yoğunlaştırarak hükümeti rehine takas anlaşmalarına yönlendirmeye çalışıyor.

İsrail dün Hamas hareketi ile rehine takası konusunda herhangi bir anlaşma olmadığını açıkladı. Ancak müzakerelerin seyri ve tarafların şartları hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar, boşluğun halen çok büyük olduğunu belirtti. Hamas, savaşı sona erdirmeyen ve İsrail'in Gazze'den çekilmesini içermeyen bir anlaşma üzerinde müzakere etmeyi reddediyor. Tel Aviv ise savaşı sona erdiren herhangi bir anlaşmayı kabul etmiyor. Ancak bu engeli aşmaya yönelik bir çaba olarak aralarında Yahya Sinvar ve Muhammed Dayf'ın bulunduğu Hamas liderliğinde altı kişinin, Gazze'den ayrılmalarını reddetme şartını koydu. Ancak Hamas, bu konuyu görüşmeyi bile kabul etmedi.

İsrail dün Hamas'la anlaşmaya varılması konusunda uluslararası medyada yayınlananlar ve çeşitli ülkelerden yetkililer aracılığıyla aktarılanlar konusunda anlaşmazlıklara ve tartışmalara sahne oldu. Bu durum, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Kabinet Üyesi Benny Gantz'ın herhangi bir anlaşmaya varıldığını açıkça reddetmesine yol açtı.

Bir güvenlik yetkilisi, İsrail'in, ateşkesin bir ay süreyle geçerli olacağı aşamalar halinde uygulanması yönünde arabuluculara sunduğu teklife henüz bir yanıt gelmediğini doğruladı.

Pazarlık olmaksızın

Anlaşmaya varılmasıyla ilgili olarak dolaşan haberler, hükümet ve küçük siyasi güvenlik kabinesi içinde anlaşmazlıklara yol açtı. Zira bazı kabineler, bu yayının herhangi bir İsrailli yetkilinin bilgi vermeden gerçekleştiğine ikna olmamıştı.

Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Hamas'la bir ay bile olsa uzun süreli bir ateşkes hükmü içeren bir anlaşmaya varılmamasına karar verilmesi için siyasi ve güvenlikle ilgili bakanlık konseyini acil toplantıya çağırdı. Ayrıca ABD gazetelerinde hareketle askeri kabinenin onayıyla yapılan bir anlaşmaya ilişkin çıkan haberler hakkında da açıklama talep etti.

Rehine anlaşması yerine savaşı sürdürmeyi tercih eden Smotrich, savaşı durdurmanın İsrail'e sadece Gazze'de değil, aynı zamanda Lübnan'a doğru kuzey cephesinde ve çeşitli cephelerde ağır bir bedele mal olacağını düşünüyor.

Smotrich'in güvenlik kabinesinde çoğunluk tarafından desteklenen talebi karşısında Netanyahu, Knesset'teki bir özel oturumda, 75’inci yıl dönümü vesilesiyle, İsrail'in henüz anlaşmaya varmadığını, tam aksine Hamas'ı güçlü bir şekilde vurarak zafer elde edene kadar devam etmeye kararlı olduğunu vurguladı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Netanyahu açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

Savaşın başından beri hedeflerimizi belirledik ve hareketin liderliğini sona erdirme, hükümetini sonlandırma, kaçırılanlarımızı eve getirme ve Gazze'nin İsrail için bir tehdit oluşturmamasını sağlama kararlılığımızdan vazgeçmeyeceğiz. Herhangi bir uzlaşma olmayacak ve gelecek nesillerimizin güvenliği konusundaki kararlılığımızda taviz vermeyeceğiz.

Gantz, kendisi de kabine dışındaki bir tarafın bilgisi olmadan anlaşmaya onay verdiği iddiaları nedeniyle eleştirilere maruz kaldıktan sonra, bir anlaşmaya varılamadığını belirterek şunları söyledi:

Kaçırılan kişilerle ilgili bir plana ilişkin ortalıkta dolaşan sızıntılara tanık oluyoruz. Bunlar sadece tutukluların ailelerine zarar veren sızıntılar ve onların geri dönüşünü garanti altına alacak bir anlaşmaya varılması için tüm çaba gösteriliyor. Kaçırılanların geri dönüşü sadece takvimde öncelikli bir hedef değil, aynı zamanda Hamas'ın oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırma taahhüdünün yerine geçmeyen ahlaki bir görevdir.

İsrail Demokrasi Enstitüsü tarafından yapılan bir anket, karar alıcılara büyük destek sağladı. Ankete göre İsraillilerin yüzde 60'ı, savaşı durduran bir madde içeren herhangi bir anlaşmaya karşı. İsraillilerin çoğunluğunun desteği, birçok kişinin, rehine ailelerinin talepleri pahasına olsa bile, ne pahasına olursa olsun bir anlaşmaya varılamayacağı şeklinde yorumladığı durumla çelişiyor. Aileler, Gazze'de hayatta kalanların geri dönüşünü sağlamak için derhal ateşkes yapılması, hatta savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunuluyor.

Sinvar’in öldürülmesi

Çoğunluk, savaşı durdurmama ve Hamas'ın rehine takası anlaşmasındaki şartları kabul etmeme görüşünü desteklemiş olsa da bu görüşü savunanların büyük bir yüzdesi, İsrail'in en azından sınırların ve halkın güvenliğini sağlama hedefine ulaşacak belirli bir strateji çerçevesinde savaşı sürdürmesi gerektiğini ileri sürüyor.

Savaşın ilk ayındaki iki temel hedef, Hamas'ı ortadan kaldırmak, Gazze'den uzaklaştırmak ve askeri kapasitesini yok etmekti. İki hedefin uygulanmasını vurgulayanların çoğu, savaşın 100 gün haddini aştığı gerçeğine rağmen, ordunun hareketi ve tüneller de dahil olmak üzere askeri yeteneklerini ortadan kaldırma hedeflerinin yüzde 30'undan fazlasını başaramadığının anlaşılmasının ardından geri adım attı.

Konuyla ilgili bir rapora göre İsrailliler, Gazze'nin yer altındaki tünellerin 720 kilometrekareye kadar bir alanı kapsadığını ve bu tünellerin Hamas ve liderliği, özellikle de Yahya Sinvar için olduğu gibi İsrail için de üstesinden gelinmesi ve yok edilmesi zor olacak konulardan biri olduğunu itiraf etti. Sinvar’ı birincil hedef haline getiren İsrailli liderler ordu, Sinvar'ın orada saklandığına inandığı için Han Yunus'u kordon altına aldıktan sonra bu günlerde oraya odaklanıyor.

Muhalefet lideri Yair Lapid, İsraillilerin, aralarında Yahya Sinvar ve Muhammed Dayf’ın de bulunduğu altı liderinin sürgüne gönderilmesi için Hamas'a sundukları şarttan sıraladıktan sonra, hükümetin Gazze savaşıyla ilgili izlediği politikalara karşı uyardı. Lapid, "İsrail'in savaştaki zaferi, Sinvar'ı öldürmek değil, birbirimizle ilişkilerimizi daha iyi hale getirmek, ayrıca politikamızda değişiklik yapmak ve zafere ulaşmak için birliğimizi sağlamaktır” dedi.

İsrail siyasi konular uzmanı Ephraim Ganor ise şunları söyledi:

Yahya Sinvar, Muhammed Dayf ve Hamas'ın diğer liderlerine yönelik intikamı erteleyebiliriz ancak geçtiğimiz 7 Ekim’den bu yana yaşadığımız mevcut durumu unutmamamız mümkün değil. Güney ve kuzeyde on binlerce yerinden edilmiş kişi evlerine dönmeyi bekliyor. En önemlisi, Gazze'deki rehinelerimiz ve buradaki aileleridir. Bu yönlere öncelik verilmeli ve acilen bir rehine takası anlaşması yapılmalıdır.

Ganor, ‘dâhiler ve uzmanlar’ olarak tanımladığı ve Gazze'deki savaşı durdurmanın ordunun başarılarını etkileyeceği, İsrail'in Hamas’ı ortadan kaldırma misyonunu tamamlamasını engelleyebileceği ve caydırıcılık gücünü etkileyeceği konusunda uyarıda bulunan kişileri eleştirdi.

Ganor ayrıca şunları söyledi:

 Resmi tamamlamak için, kaçırılan kişiler nedeniyle İsrail halkının güvenliğinin tehlikeye atılmasının yasak olduğunu iddia ediyorlar. Bu herkesi rahatsız eden bir söylemdir ve gerçeği kabul etmeliyiz. Burada yaşadığımız sürece süngülerimizle yaşayıp, gurur ve kibre kapılmamak ve en önemlisi 7 Ekim felaketini bize getiren en korkunç başarısızlığa düşmemek zorundayız.

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Yeni korsanların çağı: Gizli dünyayı kim kontrol ediyor?

2024 yılında 8 bin 350'den fazla başarılı siber saldırı kaydedildi (Getty)
2024 yılında 8 bin 350'den fazla başarılı siber saldırı kaydedildi (Getty)
TT

Yeni korsanların çağı: Gizli dünyayı kim kontrol ediyor?

2024 yılında 8 bin 350'den fazla başarılı siber saldırı kaydedildi (Getty)
2024 yılında 8 bin 350'den fazla başarılı siber saldırı kaydedildi (Getty)

Muhammed el-Cedi

Dijital teknolojilere olan küresel bağımlılık arttıkça siber tehditler daha tehlikeli ve karmaşık bir hal alıyor. Dijital güvenlik artık bir lüks veya ek bir seçenek değil, aksine modern ekonomiler, altyapılar ve toplumlar için ilk savunma hattına dönüştü. Dijital dönüşüme doğru hızla ilerleyen ve teknolojiyi soluyan bir dünyada, “dijital belirsizlik” (digital uncertainty) çağına girmeye başladık ve bu, tüm dünyanın siyasal, ekonomik ve toplumsal güvenliğinin kalbini vurmaya başladı.

Hackmanac Merkezi, dördüncü olan 2025 Küresel Siber Saldırılar Raporu’nda, dünyanın benzeri görülmemiş dijital gerginliğin yeni bir safhasına girdiğini doğrulayan rahatsız edici gerçekleri ortaya koydu. Raporda, sadece bir yıl içinde gerçekleşen binlerce başarılı siber saldırı incelenerek, ağların ön cepheye dönüştüğü ve yazılım saldırılarının sessiz imha silahları haline geldiği bir dönemin kasvetli tablosu çizildi. Hükümet altyapılarının hack'lenmediği, sağlık sisteminin şantajla tehdit edilmediği veya büyük bir şirketin siber saldırıya uğramadığı gün geçmiyor.

8 binden fazla başarılı saldırı

Rapora göre, 2024 yılında 8 bin 350'den fazla başarılı siber saldırı gerçekleşti ve bu bir önceki yıla göre yüzde 18’lik bir yükseliş anlamına geliyor. Saldırıların şiddetinde önemli bir artış yaşanırken, ortalama zarar endeksi (ESIX©) yüzde 3,8 arttı. Saldırıların hedefinde artık ikincil önemde veya çevresel sistemler değil, üretim, bilim ve teknoloji, sağlık gibi hayati sektörler var. Saldırılardan en fazla payı yüzde 15 ile imalat sektörü aldı. Onu yüzde 10 ile teknoloji ve bilimsel araştırma sektörü, ardından yüzde 33'lük şoke edici artışın görüldüğü sağlık sektörü takip etti. Bu dağılım, saldırganların davranışlarında stratejik bir değişimi ortaya koyuyor; zira artık amaçları sadece anlık finansal kazanç elde etmek değil, derin ekonomik ve toplumsal zararlar vermek.

Dark Web

Hackmanac'ın raporu sahnenin karanlık tarafını, yani Dark Web'i de atlamıyor. Saldırıların yüzde 55'ten fazlası geleneksel medya takibinin dışındaki Dark Web kaynakları üzerinden tespit edildi. Burası, çalınan verilerle, karmaşık saldırı araçlarıyla ve organize bilgisayar korsanlığı anlaşmalarıyla dolu paralel bir dünya ve kamuoyunun haberi olmadan, koruyanlar ile saldıranlar arasında sessiz savaşlar yaşanıyor.

Saldırı araçları düzeyinde ise kötü amaçlı yazılımlar (Malware; işlev bozan, bilgi toplayan ve cihazlara erişim sağlayan yazılımlar) hâlâ mevcut. Sosyal mühendislik (social engineering; bilgilerinizi siz fark etmeden çalmaya yönelik akıllıca hileler) tüm saldırıların yüzde 66'sını oluşturuyor, ancak artık tek silah değil. DDoS saldırıları (sunuculara işleme kapasitesini aşan sahte oturum açma isteği göndererek çökmesine yol açan bir saldırı türü) yüzde 83 gibi şaşırtıcı bir oranda arttı. Dijital kimlik hırsızlığı ve sosyal mühendislik saldırıları ise yüzde 39 arttı. En tehlikelisi ise saldırıların artık çok teknikli hale gelmesi, gasp, bilgisayar korsanlığı ve veri bozmayı bir arada yapabilmesi, bunlar saldırılara karşı koymayı daha da zorlaştırıyor. Raporda, saldırıların daha profesyonel hale geldiği, kötü amaçlı yazılımların kullanımında önemli artış olduğu ve fidye yazılımı çetelerinin faaliyetlerinin devam ettiği belirtiliyor. Hatta fidye yazılımı saldırıları (verilerinizi şifreleyen veya saklayan ve bunların karşılığında fidye talep eden dijital virüsler) hâlâ öncü konumda ve bu saldırılara RansomHub ve LockBit 3.0 gibi gruplar öncülük ediyor. Öyle ki kaydedilen tüm saldırıların yüzde 20'sinden fazlasını tek başlarına gerçekleştirdiler.

Rusya ve Çin yok

Saldırıların jeopolitik haritası incelendiğinde, saldırıların yüzde 42'sinin hedefinin ABD olduğu, ABD'yi İtalya, İngiltere ve Kanada'nın izlediği görülüyor. Rusya ve Çin'in kurban listelerinde göreceli olarak yer almaması, bir cevap sunmaktan ziyade daha fazla soru işareti doğuruyor. Bu iki ülkede bilginin sıkı bir şekilde kontrol edilmesi, kendilerine yönelik saldırıların gerçek boyutunun değerlendirilmesini zorlaştırıyor.

Dijital tehdit giderek artarken, daha tehlikeli özel bir gelişme öne çıktı; devletlerin siber saldırı arenasına giriş yapması. Tehditler artık yalnızca tek başına hareket eden bilgisayar korsanları veya fidye yazılımı çeteleriyle sınırlı değil. Bunun yerine ülkeler, politik, ekonomik ve yıkıcı casusluk amaçlarıyla sistematik bilgisayar korsanlığı eylemlerini doğrudan veya dolaylı olarak destekliyorlar. Nitekim bilgi savaşı yüzde 64 oranında artarken, internet, geleneksel angajman kurallarının dışında, karada değil, kablolar ve uydu ağları üzerinden yürütülen sessiz bir savaş arenasına dönüştü.

Körfez mercek altında

Bölgesel nüfuzu ve Vizyon 2030 projeleriyle dikkat çeken Suudi Arabistan, yaşadığı büyük dijital dönüşüm nedeniyle bu siber savaşın dışında kalmadı ve cazip bir hedef haline geldi. Siber güvenlik altyapısını güçlendirmeye yönelik büyük yatırımlarına rağmen, saldırıların gelişmesi ve özellikle hayati öneme sahip petrol ve finans sektörlerine yönelik saldırıların artması, sürekli bir teyakkuz hali ve proaktif yaklaşımlar gerektiriyor. Bu, sürekli bir zorluk olmaya devam ediyor ve hem hücum hem de savunma stratejilerinin geliştirilmesini gerektiriyor.

Küresel rekabet ve cazibe alanı

BAE ise bölgenin en gelişmiş dijital ekonomilerinden biri olarak öne çıkan bir hedef haline geldi. Teknolojik yeniliklerdeki hızlı ilerlemesine, yapay zekâ ve akıllı şehirler alanındaki projelerine rağmen saldırı dalgasından kurtulamadı. Ülke, Ulusal Siber Güvenlik Merkezi gibi girişimler aracılığıyla katı standartlar uygulamak da dahil olmak üzere dijital alanını korumak için esnek ve gelişmiş bir politika benimsemiş olsa da siber tehditler sürekli güncelleme ve geliştirme gerektiriyor.

Stratejik bir sıçramaya ihtiyaç var

Kuveyt, dijital altyapısını entegre etme ve dijital güvenliğini artırma yönündeki kademeli gelişimine ve yorulmak bilmeyen çabalarına rağmen, hâlâ proaktif siber analiz çözümlerinin benimsenmesini hızlandırmaya, saldırılara gerçekleşmeden önce karşılık verebilecek yerel güçler oluşturmaya ihtiyacı var. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre dijital dünyada yavaş savunma politikalarından akıllı saldırı politikalarına geçmek artık bir lüks değil, varoluşsal bir zorunluluk. Küresel çapta saldırıların artmasıyla birlikte Kuveyt’in yapay zekâ ve derin siber analizlere dayalı önleyici ve proaktif modellere ihtiyacı bulunuyor. Kanunları iyileştirmek yeterli değil, bilakis tehditleri istisnai değil, kaçınılmaz olarak ele alan sürdürülebilir bir savunma ortamı inşa edilmeli.

Bu rapordan sonra nereye yönelmeliyiz?

Hackmanac raporu açık ve net bir uyarıda bulunuyor; Arap ve Körfez bölgelerimiz de dahil olmak üzere dünya giderek artan bir dijital açıklık ile karşı karşıya.

Dijital dönüşümdeki dalgalanmalar ışığında, tehditler oluşmadan önce onları tespit edebilecek dijital istihbarat birimleri kurmak, saldırıları engellemek için uzmanlaşmış araştırma merkezleri, bölgesel iş birlikleri kurarak ulusal siber güvenliği güçlendirmek yoluyla “müdahale” politikasından “öngörme” politikasına geçilmesi gerekiyor.

Tehditler artık sadece teknik raporlardaki rakamlardan ibaret değil, çatışma ve nüfuz araçlarına silah seslerinin değil, çalınan verilerin ve felç olmuş altyapının çığlıklarının duyulduğu savaş alanlarına dönüşmüş durumda.

Sadece yüksek elektronik duvarlar inşa etmek yeterli değil, aynı zamanda saldırıları öngörebilen ve savaş mantığının değiştiğini anlayabilen uyanık zihinler inşa etmek de gerekiyor.

Artık “Saldırıya uğrayacak mıyız?” sorusunu değil, “Ne zaman, nasıl saldırıya uğrayacağız ve buna karşılık vermeye hazır mıyız?” sorusunu sormalıyız.

Hackmanac raporu tek bir cümleyle durumu acı ve vurucu bir şekilde özetliyor:

“Sorunun büyüklüğü başlı başına bir sorun haline geldi.”

* Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.