Washington Ortadoğu’daki rolünün gerilemesini durdurabilir mi?

ABD politikası, İsrail nüfuzunun esaretinden uzaklaşmadığı sürece kafa karışıklığı ve bu karışıklığın bölgeye yansıması devam edecek   

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken (AFP)
TT

Washington Ortadoğu’daki rolünün gerilemesini durdurabilir mi?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken (AFP)

Muhammed Bedreddin Zayid

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bölgesel beşinci turuyla bölgeye geri döndü. Böylece ülkesinin halen, bölgenin en zorlu çatışması olan Filistin-İsrail çatışmasının gidişatını etkileme konusunda diğer uluslararası taraflardan daha fazla araca ve fırsata sahip ana uluslararası aktör olduğunun altını çiziyor. Bu tur bize, ABD’nin tutumunu yansıttığı önceki dört turu da hatırlatıyor. ABD daha önce meseleye ilişkin tutumunu İsrail’e körü körüne desteği teyit etmek amacıyla yapılan ilk ziyaret, İsrail’in savaşının hedeflerine ulaşamayacağının anlaşılmasından kaynaklanan muğlak tutumlar ve Filistin devletinin kurulması ve iki devletli çözüm sloganının yeniden dillendirilmesi üzerinden sergilemişti.  

Medyada yer alan haberlere göre Blinken, şu üç ana hedefle geliyor: Rehine anlaşmasında ilerleme, ‘ertesi gün’ konusunda koordinasyon kurma ve bölgede gerilimin tırmanmasını önlemeye çalışma. Bu hedeflere daha sonra döneceğiz.

Aslında işaretler şunu gösteriyor: ABD’nin Ortadoğu’daki gerilemesinin tarihsel bir bağlamı var. Görünüşe bakılırsa bu gerilemeyi Washington dışında kimse durduramaz, ama Washington da aksine bu gerilemeyi hızlandırma yönünde ilerliyor.

ABD’nin bölgesel nüfuzu, Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgalinin ardından doruk noktasına ulaştı. Yaklaşık altı ay sonra Kuveyt’i kurtarmak için bir savaşa girdiğinde Arap ve Batılı ülkelerin çoğu onunla müttefikti. Neredeyse tüm dünya onu destekliyor, Arap olanlardan ve olmayanlardan oluşan bir azınlık ise karşı çıkıyordu. Ardından bölgedeki nüfuzu her yönden pekişti ve bunu 2003 yılında Irak’a yönelik ahmakça bir işgalle, sonra da ‘Arap Baharı’ denen süreçte müttefik olan veya olmayan ülkelere yönelik müdahalelerle tamamladı.  

Tüm bu müdahaleler, aksi sonuçlar meydana getirdi. Mesela doğrudan müdahalenin en büyük örneği olan Irak’ta benzeri görülmemiş bir İran etkinliği doğurdu. Bugün ABD güçlerinin geri çekilmesinden bahsetmek, İran’la müttefik milislerin egemen olduğu mezhepçi bir Irak’ın son aşamasının kabul edilmesinden başka bir anlama gelmiyor. Aynı şey İran’ın nüfuzunun benzeri görülmemiş ve açıklamaya ihtiyaç hissettirmeyecek şekilde arttığı Suriye, Lübnan ve Yemen için de geçerli.

ABD politikasının kusuru

Diplomatik gözlemcileri ve siyaset bilimleri araştırmacılarını düşündüren mesele şu: Dış politikasını hayata geçirirken stratejik planlama ve rasyonel düşünme ilkelerini en çok uygulayan, dünyanın en büyük ülkesinin politikaları nasıl oluyor da istenen sonucun tam tersini veriyor?

ABD dış politikasının üretimi sürecindeki karmaşık donanımları, katılımcı kurumların çokluğunu, çalışma sistemlerinin ilerleme ve kurumsallaşma boyutunu ve en fazla yeteneğin ve zekânın nasıl seferber edildiğini herkes biliyor. Bu yüzden pek çok gözlemci, bunun bir tür komplo ve kasıtlı bir şey olduğunu varsayma eğilimi gösteriyor ve bu doğrultuda eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice gibi önemli isimlerin yaratıcı kaosa dair anlatılarını ve kavramlarını gündeme getiriyor.

Yine herkes, ABD’nin çatışmaları krizler yoluyla idare etme eğilimini de biliyor ve 1970’li yıllarda Kissinger’ın, Mısır-İsrail barışının ve ardından Mısır’ınkilerden daha uzun süren Arap adımlarının girişi olan Ekim Savaşı sonrasında yaptığı karmaşık düzenlemeleri hatırlıyor.

Bu düşünce biçimi cazip gelse de aslında ne ABD politikalarının sonuçlarını ne de Washington’ın bölgesel nüfuzundaki mevcut gerilemeyi açıklamada yeterli. Çünkü yine bilindiği üzere ABD politikasını yalnızca ulusal çıkara ilişkin değerlendirmeler değil, daha ziyade İsrail’in nüfuzuna ve etkisine ilişkin değerlendirmeler yönetiyor. Bu da bu politikayı aynı zamanda hem bir şeye hem de onun tam tersine ulaşmak üzere kafası karışık ve karmaşık yollara sevk ediyor.

İsrail’in İran tehdidine öncelik verdiğini söylemek, onun kendisi için çoğu zaman gerçek bir tehdit oluşturmayan Saddam Hüseyin rejimi tehdidinden onu İran’a teslim ederek kurtulmak istediği sözünü mantığa aykırı hale getiriyor. Yani ABD politikasının hedeflerinin tam tersinin gerçekleştiğini açıklarken komplo teorilerinin isabetliliğine tam olarak güvenmenin zor olduğu ortada.  

Üç hedef

Medya kaynaklarının, Blinken’ın üç hedefine dair söylediklerine dönecek olursak, rehinelere ilişkin ilk hedef haricinde diğer iki hedefin ABD politikasındaki kronik dengesizliği yansıttığını görürüz.

Mesela Blinken, ‘ertesi günden’ bahsediyor, ama Başkanı Biden’ın nihai bir uzlaşma ve iki devletli çözüm hakkında söylediklerini bile yeterince açık bir şekilde tekrarlamıyor. Halbuki bizzat kendisi (Blinken) de zaman zaman çekinerek buna işaret ediyor.

Aynı şey üçüncü hedef için de geçerli. Nitekim bir yandan ülkesinin Ortadoğu’daki savaşın kapsamını genişletmek istemediğini söylüyor, diğer yandan askerî operasyonlarını yoğunlaştırmak zorunda hissediyor.

ABD’nin rahatsız edici ve ciddiyetsiz davranışı, İsrail’in baskılarıyla ve Netanyahu ile aşırı İsrail sağının bu uzlaşmayı açıkça reddetmesiyle ilişkiliyse, tam bir savaş durumuna dönüşmesini istemediği askerî operasyonları gerçekleştirmesi de ABD politikasının ikilemlerinin ve devam eden askerî aksaklıklarının bir göstergesidir.  

Bilindiği gibi ABD, Ortadoğu’dan çıkmaya ya da çekilmeye karar vermişti. Bu, Irak’ta yapılan hatanın ve müdahalenin derinliğini fark eden Obama yönetiminin tutumuydu. Popülist Cumhuriyetçi Trump da benzer bir yaklaşım benimsedi.

Esas olarak Ortadoğu cephelerinde yapılan devasa askerî harcamaya ilişkin itirazdan ve Amerikan ekonomisini güçlendirmeye ve stratejik bir düşman olarak Çin’e odaklanmaya dönük derin bir arzudan kaynaklanan diğer sebeplerden dolayı Biden de Obama’nın yaklaşımını sürdürdü.

Her durumda savaş ilanına karşılık verilmemesi konusundaki parlamenter uzlaşı ABD’nin iki meclisinde de açıkça görülüyor. Afganistan’dan, hatta Irak’tan başlayarak hiçbirinin başarılı olduğuna dair bir kanıt bulunmayan askerî müdahalelerin ve Lübnan ile Somali’deki küçük düşürücü ufak müdahalelerin tekrarlanması problemi de buradan kaynaklanıyor. Bu müdahaleleri ve insani kayıpları artık kabul etmeyen kamuoyu da bu durumu zorlaştırıyor.

ABD kamuoyu

Sorun şu ki tüm bunlarda bu başarısızlığın sebebi konusunda Amerikan kamuoyuna gerçek bir müracaatta ya da soruşturmada bulunulmadı. Belki bazı entelektüel çevrelerde ve araştırma merkezlerinde bu yapıldı, ancak sadece yalanları ve gerçeğe aykırı hayali önermeleri duyan kamuoyundan uzak bir şekilde.

Asıl sebeplerin başında Washington’ın bölge ülkelerinin nesnel ve toplumsal koşullarını anlayamaması ve Washington’ın hem Almanya’da hem de Japonya’da başardıklarını tekrarlamanın İslam ve Arap dünyasında da tamamen uygulanabilir olduğu varsayımının yanlış olması geliyor. Afganistan’da bunu kısmen anladıktan sonra bile kaçamadığı bir dizi büyük hataya sürüklenmişti.

Tüm bunlardan daha da önemlisi şu ki başta Irak olmak üzere bu meselelerin yönetiminde İsrail’in etkisinin rolü, mezhepsel boyutların desteklenmesiyle ilgiliydi. Bu, İsrail’in bölgede mezhepçiliği körüklemeye yönelik tarihî vizyonu çerçevesinde gerçekleşti. Bu vizyon da İsrail’in bir Arap çevresinin ortasında bir başına kalmayacağı mezhepçi mozaikle karakterize edilmiş bir bölge tasavvur eden İsrail projesini teşvik etmenin ve desteklemenin bir parçasıydı. Bu noktada İsrail ile ABD, mezhepçiliği destekleme yönündeki bu kararlı eğilim ile her iki taraf için de son derece önemli olduğu varsayılan başka bir eğilim, yani İran’ı dizginleme arasında, kendi politikalarının boyutlarıyla çelişen bir ikilem içine düştüler.

Bu mevcut tabloya yol açan çelişkili düşünceler arasında ABD politikasının başarısızlığı bununla açıklanabilir. ABD politikası İsrail nüfuzunun esaretinden uzaklaşmadıkça ve eyleminin gerekçelerindeki çelişki ortadan kalkmadıkça Washington’ın politikasındaki kafa karışıklığı devam edecek ve bölgedeki konumunun sürekli gerilemesini durduramayacak.

 * Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



NASA'dan yörüngedeki astronotlara "yamyam" güneş fırtınası uyarısı

Uluslararası Uzay İstasyonu'nun (soldan sağa) Zvezda servis modülü, Zarya modülü ve Unity modülü (NASA)
Uluslararası Uzay İstasyonu'nun (soldan sağa) Zvezda servis modülü, Zarya modülü ve Unity modülü (NASA)
TT

NASA'dan yörüngedeki astronotlara "yamyam" güneş fırtınası uyarısı

Uluslararası Uzay İstasyonu'nun (soldan sağa) Zvezda servis modülü, Zarya modülü ve Unity modülü (NASA)
Uluslararası Uzay İstasyonu'nun (soldan sağa) Zvezda servis modülü, Zarya modülü ve Unity modülü (NASA)

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Uluslararası Uzay İstasyonu'ndaki (UUİ) astronotlar, yörüngedeki merkezden gelen son bilgilere göre, şiddetli bir "yamyam" fırtınadan kaynaklanan güneş parçacıklarının yarattığı tehdit nedeniyle rutin uyku yerlerini değiştirmek zorunda kaldı.

NASA görev kontrol merkeziyle mürettebat arasında yakın zamanda yapılan görüşmeye göre uzay istasyonundaki üç Rus kozmonota, tedbir amacıyla geceyi UUİ laboratuvar modülünde geçirme talimatı verildi.

Space.com'a göre bir görev kontrol operatörü, UUİ'deki astronot Mike Fincke'ye "Bu sabah enerji yüklü bir güneş parçacığı olayı başladı ve taban [radyasyon] riskinden daha yüksek alanlara girip çıkacağız" dedi.

Daha önce Britanya Jeoloji Araştırmaları Kurumu, bu hafta Güneş'ten yayılan bir dizi güneş fırtınasının bir diğerini besleyerek 2005'ten bu yana görülen en büyük "yamyam fırtınalardan" birini yaratabileceği uyarısında bulunmuştu.

Güneş'in uzaya fırlattığı enerji, parçacıklar, manyetik alanlar ve güneş materyallerinin patlamasıyla oluşan bu tür güçlü fırtınalar, uydularla Dünya'nın manyetik alanına müdahale ederek navigasyon ve enerji altyapısını bozabiliyor.

Güçlü güneş fırtınaları Afrika'yla Avrupa'nın bazı bölgelerinde radyo kesintilerine yol açtı ve Blue Origin'in büyük New Glenn roketinin fırlatılmasını geciktirdi.

Ayrıca güneş fırtınasındaki yüksek enerjili parçacıkların içerdiği radyoaktif iyonlar, astronotlara zarar verebilir.

UUİ bu tür güneş fırtınalarından kaynaklanan radyasyona karşı savunma sistemlerine sahip olsa da Rus mürettebat üyeleri Oleg Platonov, Sergey Ryzhikov ve Aleksey Zubritski'den uyku yerlerini değiştirmeleri istendi.

Bir NASA yetkilisi Space.com'a yaptığı açıklamada "ABD Yörünge Segmenti mürettebatı, mürettebat odalarında uyurken, Roskosmos kozmonotları güneş fırtınasına karşı tedbir amacıyla laboratuvarda konakladı" dedi.

Görsel kaldırıldı.
Güney Işıkları diye de bilinen Aurora Australis, 13 Kasım 2025'te Dunedin'deki Brighton Sahili'nin suları üzerinde ufukta parlıyor (AFP)

Bunun nedeni Rus segmentinin, daha önce sürekli hava kaçağı yaşandığı tespit edilen temel parçası Zvezda modülünün eskiyen altyapısı olabilir.

Kaçak yıllardır artıyor ancak astronotlar, bazı kritik alanların kapatıldığını ve mürettebat için acil bir tehlike bulunmadığını belirtiyor.
 

Görsel kaldırıldı.İnsanlar, 13 Kasım 2025'te Dunedin'deki Blackhead Sahili'nin suları üzerinde ufukta parıldayan, Güney Işıkları diye de bilinen Aurora Australis'in fotoğraflarını çekiyor (AFP)

Bu tür kaçaklar; aşınma, mikro çatlaklar ve hatta mikrometeoroit hasarlarının UUİ için teşkil ettiği riske dikkat çekiyor.

Diğer yandan gökbilimciler bu hafta Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya'da göz kamaştırıcı kuzey ve güney ışıkları gördüklerini bildirdi.

Güçlü güneş fırtınası, Güneş'in 11 yıllık aktivite döngüsünün en aktif aşaması olan ve en azından bu yılın sonuna kadar sürmesi beklenen solar maksimumun ortasında yaşanıyor.

Independent Türkçe, independent.co.uk/space


Zayıflama iğnesi kullanan yıldız, görmekte zorlanıyor

(Reuters)
(Reuters)
TT

Zayıflama iğnesi kullanan yıldız, görmekte zorlanıyor

(Reuters)
(Reuters)

Adam White @__adamwhite 

Robbie Williams, görme yetisinin kötüleşmesine zayıflama iğnelerinin yol açtığını düşünüyor.

Angels'la tanınan şarkıcı kilosunu kontrol etmek için birkaç yıldır bu iğneleri kullanıyor ancak yan etkilerinden birinin, görüşünde hafif bulanıklık olabileceğini söylüyor.

The Sun'a konuşan Williams "Bu yazıyı okuyanları olası riskler hakkında uyarmak ve araştırma yapmalarını sağlamak istiyorum" dedi.

Bu iğneleri epey erken kullanmaya başladım ama gözlerimin çok iyi görmediğini de fark ediyorum.

Williams, konserlerindeki bazı seyircileri seçemediğini ve yakın zamanda katıldığı bir futbol maçında oyuncuların kendisine "yeşil sahadaki lekeler" gibi göründüğünü açıkladı. Bunun sonucunda gözlük numarasını da değiştirmek zorunda kalmış.

Şarkıcı "Herkes bunu yaşıyor çünkü insanlara 'Bulanık, değil mi?' diyorum" ifadelerini kullandı. 

Ve onlar da 'Hadi be, o şeyden mi?' diyor.

6 yıl boyunca 17 bin hastayı analiz eden 2024 tarihli bir araştırma, Ozempic ve Wegovy gibi zayıflama iğnesi markaları altında satılan semaglutid reçete edilen kişilerin, bir gözde görme kaybına yol açabilen ciddi ancak nadir bir göz hastalığına yakalanma olasılığının 7 kat daha fazla olduğunu saptamıştı. Ancak araştırma, gerçekten de semaglutidin bu hastalığa neden olduğunu kanıtlayamamış ve bu etkiyi yaşayan kişi sayısının az olduğunu kabul etmişti.

2023'te Williams, o dönemde yaşadığı kilo kaybının enjeksiyon kullanımından kaynaklandığını ve depresyon geçirdiği için bunun tıbbi bir gereklilik olduğunu açıklamıştı. The Times'a konuşan şarkıcı "Bebeğim, Ozempic kullanıyorum" demişti. 

Yani Ozempic gibi bir şey. Noel mucizesi gibi.

"Bana tip 2 öz nefret teşhisi kondu" diye eklemişti. 

Daha kilolu olmak, ruh sağlığım üzerinde şoke edici derecede felaket bir etki yaratıyor. İç sesim benimle, Katie Hopkins'in şişman insanlar hakkında konuştuğu gibi konuşuyor. Bu insanı delirten bir şey.

Williams sözlerine "Vücut dismorfisi olan insanlar, biri görünüşleriyle ilgili endişe duyduğunu söyleyince 'Başardım' der. İnsanlar 'Çok zayıfsın, endişeleniyoruz' dediğinde, bu benim kafamda 'Turnayı gözünden vurdum, vaat edilen topraklara ulaştım' diye yankılanıyor" diye devam etmişti.

Geçen yıl bir biyografik filmde hayat hikayesi bir şempanze aracılığıyla anlatılan Williams, ekimde İstanbul'da vereceği konserin kamu güvenliğini koruma gerekçesiyle iptal edildiğini duyurmuştu.

 Independent Türkçe, independent.co.uk/arts-entertainment


Gazze'de Trump planını geliştirmeye ve bölünme tuzağından kaçınmaya dair fikirler

Al Majalla
Al Majalla
TT

Gazze'de Trump planını geliştirmeye ve bölünme tuzağından kaçınmaya dair fikirler

Al Majalla
Al Majalla

Remzi İzzeddin Remzi

İlk bakışta, New York Girişimi, İsrail-Filistin çatışmasının uzun ve çetin tarihinde temkinli bir iyimserlik anı gibi görünüyor. Bu girişim, iki devletli çözümün uluslararası diplomasinin temel taşı olarak kalması gerektiğine dair güçlü bir kanaatten doğmuş olsa da ayrıntılı bir yol haritası yerine, uluslararası bir çerçeve ve ortak bir ufuk sunuyor. Kendisi sadece meşruiyeti, onuru ve her iki halk üzerinde etkili olma gücünü yeniden tesis etmeyi amaçlayan bir dizi ilkeden ibaret. Parlaklığı, anında sonuçlar veya sihirli çözümler sunmasında değil, basit ve önemli bir ilkeyi yeniden teyit etmesinde yatıyor; kalıcı bir barış, Birleşmiş Milletler (BM) otoritesine dayanan adil, hak temelli, çok taraflı bir barış olmalıdır.

Ancak bu mütevazı diplomatik başarının mürekkebi bile kurumadan, Washington hemen boşluğu kendi vizyonuna göre doldurmaya girişti; Trump’ın planının bazı kısımlarını aktifleştirecek bir Amerikan taslak kararı sundu. Pragmatik bir dille kaleme alınan taslak karar, iki temel araç tesis etmeyi amaçlıyor; geçiş döneminde yönetim mekanizması olacak bir Barış Konseyi ile Gazze'de konuşlanacak bir Uluslararası İstikrar Gücü. Bu iki araç, istikrar ve yeniden inşa için gerekli temeli sağlayabilir.

Ne var ki gerçekler endişe verici. Prosedürel görünümünün ardında, kararın zaten kusurlu olan bir planı, meşruiyet ve kapsayıcılıktan ziyade hız ve görüntüye öncelik veren dayatmalı bir çerçeveye dönüştürme riski yatıyor. İvme yaratma çabasıyla, gerçek ilerlemenin yerine salt uygulamayı yerleştirmekle tehdit ediyor.

Barış girişiminden taslak karara

New York Barış Girişimi’nin hiçbir zaman hızlı sonuçlara ulaşması beklenmiyordu. Onun gücü esnekliğinde yatıyor; koordineli diplomasi, insani koruma ve güvenilir bir siyasi ufuk çağrısı yapıyor. İlerlemeyi açıkça BM Güvenlik Konseyi kararlarına bağlıyor ve hem Güvenlik Konseyi'ne hem de Genel Kurul'a düzenli ve şeffaf raporlar sunulmasını talep ediyor. Girişim, özünde, çok taraflı sistemin tüm tarafları (devletler ve devlet dışı aktörler) uluslararası hukuk kapsamında sorumlu tutma gücünü teyit ediyor.

Buna karşılık, bölgedeki birçok kişi ABD’nin taslak kararını “ya olduğu gibi kabul et ya da tamamen reddet” şeklinde bir öneri olarak karşıladı. Zira son derece karmaşık bir siyasi çatışmayı idari bir uygulamaya indirgiyor ve asgari garantiler, İsrail'in geri çekilmesi veya Filistinlilerin güçlendirilmesine dair yalnızca muğlak atıflar ile Barış Konseyi’ne iki yıllık bir yetki veriyor. Yapı kağıt üzerinde etkili görünse de siyasi olarak kırılgan, çünkü dayatılan barışın alametifarikası meşruiyetten yoksun verimlilik.

Önemli bir gerçeği göz ardı etmemek gerekiyor; bu uzun süreli çatışma, son on yıllarda eşit müzakerelerle değil, bir güç dengesizliğiyle şekillendi. İsrail'in ABD desteğiyle elde ettiği hakimiyet, birçok barış girişimini özgürleştirme değil, kontrol altına alma araçlarına dönüştürdü. Taslak karar da bu kalıbı tekrarlıyor; yönetişim ve istikrar için Filistinlilerin karar alma gücüne veya haklarını elde etmelerine dayanmayan bir çerçeve çizmesi, New York Barış Girişimi'nin başa çıkmaya çalıştığı dengesizliği daha da derinleştirme riski taşıyor.

Belirsizliğin maliyeti

Kararın savunucuları, kendisinin pragmatik olduğunu ve istikrar, yeniden inşa ve silahsızlandırmaya odaklandığını savunuyor. Ancak, kesin ve ince bir süreçten uzak pragmatizm tehlikeli bir yoldur. Karar metni birçok önemli konuda, zaman çizelgeleri, önemli kilometre taşları, doğrulama mekanizmaları ve uluslararası denetimin kapsamı konusunda muğlak. Daha da tehlikeli olanı, iki devletli çözüme veya bu nihai hedefin parametrelerini tanımlayan bağlayıcı Güvenlik Konseyi kararlarına açıkça atıfta bulunmaktan kaçınıyor.

Hem Barış Konseyi'nin hem de Uluslararası İstikrar Gücü'nün geçiş araçları olmaktan ziyade kontrol araçları haline gelme riski gerçektir

 Bu muğlaklık, hukukun üstünlüğüne bağlı kalma konusunda derin bir isteksizliğin göstergesi olan daha geniş kapsamlı sonuçlar doğuruyor. Bu temelin yokluğunda hem Barış Konseyi’nin hem de Uluslararası İstikrar Gücü'nün geçiş araçları olmaktan ziyade, kontrol araçları haline gelme riski gerçektir. Bu durumda da rolleri kendi kaderini tayin hakkını sağlamak yerine belirsiz bir boşluğu yönetmekle sınırlı olacaktır.

Bölgesel diplomasi ve denge arayışı

Bu taslak karara karşılık olarak birkaç bölgesel başkent karma bir çerçeve, ABD planının pragmatik odağını New York Girişimi’nin normatif temeliyle bütünleştiren bir çerçeve oluşturmaya başladı. Washington ile çatışmayı değil, cezbetmeyi veya ortak zemin aramayı hedefliyorlar. Amaçları, BM'nin tarafsızlık ve meşruiyet garantörü rolünü yeniden teyit ederken, ABD ile yapıcı bir şekilde etkileşim kurmak.

 Ekranlarda, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin meselesi ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda oy kullanan BM Genel Kurulu üyelerinin oy sayıları görünüyor, Eylül 2025 (Reuters)Ekranlarda, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin meselesi ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda oy kullanan BM Genel Kurulu üyelerinin oy sayıları görünüyor, Eylül 2025 (Reuters)

Bu başkentler mayın tarlasında yürüyen birine benziyorlar. Aralarında çok azı vazgeçilmez nüfuzu ve kaynaklarıyla ABD'yi dışlamak istiyor, ancak aynı zamanda uluslararası hukuku veya Filistin iradesini dışlayan bir süreci onaylamaya da yanaşmıyorlar. Asıl zorluk, Washington’un sınırlamalarına direnirken bile, Trump’ın planını çok taraflı bir süreçle siyasi olarak sınırlandırmakta yatıyor.

ABD'nin taslak kararı bölünmeyi açıkça desteklemiyor, ancak uygulanmasına izin veriyor

Bölünme tuzağından kaçınmak

İsrail tarafından son zamanlarda ortaya atılan ve ABD tarafından dolaylı olarak desteklenen en tehlikeli fikirlerden biri, istikrar sağlama kisvesi altında Gazze'nin idari veya bölgesel olarak bölünmesi fikridir. Bu büyük bir hata olur. Zira bölme, işgali daha da derinleştirecek, Filistin kimliğini parçalayacak ve coğrafi olarak bitişik ve yaşayabilir bir Filistin devleti olasılığını ortadan kaldıracaktır. Sorunu çözmekten çok uzakta, nesiller boyunca barışı ulaşılması zor bir hayale dönüştüren bölünmeleri daha da derinleştirecektir. ABD’nin taslak kararı bölünmeyi açıkça desteklemiyor, ancak uygulanmasına izin veriyor.

Uluslararası toplum, uzun vadeli adaletin yerine geçici sükûneti koyan hızlı çözümlerin cazibesine direnmelidir. İlerlemenin tek sürdürülebilir yolu, meşru sivil otorite altında birleşik bir Filistin siyasi oluşumunun, kalıcı bir koşullu statü değil, tanınmış bir devlet ile sonuçlanacak bir süreçle yeniden tesis edilmesidir.

Yapıcı bir alternatif

İlerlemek için ABD karar tasarısı tamamen reddedilmemeli, tasarı tek taraflı bir belgeden güvenilir ve çok taraflı bir çerçeveye dönüştürebilir. Bu, revize edilmeli. Belirli değişiklikler, değişikliklerden bazıları şunlardır:

1. Batı Şeria ile açık bir bağlantısı olan iki devletli çözüme açıkça atıfta bulunmak.

2. Gazze Şeridi'nin toprak statüsünde tek taraflı değişiklikleri engelleyen koşullar oluşturmak.

3. Hem Güvenlik Konseyi'ni hem de Genel Kurul'u kapsayan hesap sorma ve takip mekanizmaları kurmak. Genel Kurul'un uygulayıcı ve icraatçı rolü son derece önemli. Bu rol, insani koruma, bölgesel diplomasi ve adil, hak temelli ve resmi bir siyasi süreç başlatma gibi paralel süreçleri teşvik etmesinin yanı sıra, somut önlemler ve belirli zaman çizelgeleri konusunda baskı yapmaya devam etmek için bölgesel aktörlerle koordinasyon sağlanmasını da mümkün kılacaktır. Genel Kurul'un New York Deklarasyonu'nu onaylaması, Güvenlik Konseyi'nin tek başına sağlayamayacağı küresel siyasi meşruiyeti sağlayacaktır. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Genel Kurul liderliği ele alıp sorumluluk aldığında, bu durum, Güvenlik Konseyi'nin felce uğraması veya bölünmesi durumunda takip, raporlama, tanıma ve baskı için küresel bir platformun varlığını koruyacaktır.

4. Uluslararası gözetim altında, net insani koruma, yönetim reformu icraatları, Filistin'in mali bağımsızlığını garanti eden gelir düzenlemeleri, devletleşme yolunda gerçekleşebilir bir süreç ile Filistin sivil otoritesine geçiş için bir takvim belirlemek.

Rahatsız edici gerçek

Washington'un bu değişiklikleri benimseyeceği yanılgısına çok az kişinin kapılacağını itiraf etmeliyiz. Taslak karar, mevcut haliyle, yalnızca bir formalite veya güç gösterisidir; çok taraflılığa yönelik bir jesttir, gerçek bir taahhüt değil. Mısır ve İsrail arasındaki barış anlaşmasının ardından kurulan Çokuluslu Kuvvet ve Gözlemciler (MFO) örneğinde olduğu gibi, öngörülen Uluslararası İstikrar Gücü de dönüştürücü bir mekanizma olmaktan ziyade sembolik bir konuşlanmaya dönüşebilir.

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat'tan Netzarim Sınır Kapısı üzerinden Gazze şehrine doğru yola çıkıyor, 11 Ekim 2025 (AFP)Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat'tan Netzarim Sınır Kapısı üzerinden Gazze şehrine doğru yola çıkıyor, 11 Ekim 2025 (AFP)

Bazıları, başarı şansının düşük olduğunun farkında olmasına rağmen, birçok kişinin talep ettiği gibi, Trump planı için BM’den yetki talep eden ABD'nin, geçmişte MFO kurulurken yaptığı gibi, istekli olan devletlerden veya daha kötüsü, özel güvenlik şirketlerinden bir Uluslararası İstikrar Gücü kurmaya devam edeceğini savunuyor. İlk seçenek pek olası görünmüyor, zira önerilen yetki Hamas'ın silahsızlandırılmasını da içerdiğinden, hiçbir ülke vatandaşlarını riske atmak istemez. Ancak ikinci seçenek, her açıdan gerçek bir felaket olacaktır.

Bu bağlamda, önemli bir ilkeyi hatırlatmakta fayda var; hiçbir çözüm, kötü bir çözümden kesinlikle daha iyi değildir. Kusurlu bir yetki, barışı tesis etmekte başarısız olmakla kalmayıp, aynı zamanda gelecekte diplomasinin güvenilirliğini de zedeleyecektir. Ancak halen umut var. Daha önce de gördüğümüz gibi, Başkan Trump fikrini değiştirebilir. Washington, acelesi olmadığını belirtti. İki haftalık bir süre belirledi. Bu, ABD'yi etkileyebilecek Arap devletlerinin, Başkan Trump'ı tutumunu yeniden değerlendirmeye ikna etmelerine olanak tanıyor.

Yeniden ufuk kazandırma

Kusurlarına rağmen New York Barış Girişimi, uluslararası, bölgesel ve yerel aktörleri meşru bir nihai hedef etrafında birleştirebilen tek ortak platform olmaya devam ediyor. Nadir görülen bir diplomatik fırsat penceresini yeniden açıyor, ancak bu pencere sonsuza dek açık kalmayacak. Barış, tek taraflı planlar veya geçici yönetim organları aracılığıyla inşa edilmeyecek. Barış doğacak ise gerçekçilik ve meşruiyeti birleştiren ufuktan ödün vermeden, sahada istikrarı sağlayan bir süreçten doğacaktır.

Amerikan taslak kararı, mevcut haliyle, kaçınılmaz olarak bu sınavı geçemeyecek, ancak yine de bir umut ışığı barındırıyor; revize edilir, yeniden formüle edilir ve dengeyi biraz sağlarsa, diplomasinin temel amacı olan gücü ilkelere, söylemi haklara dönüştürme hedefini yeniden tesis edebilir.

Önümüzdeki haftalar, uluslararası toplumun bu Amerikan girişimini dengeli bir sonuca yönlendirip yönlendiremeyeceğini veya iyileştirmeye çalıştığı yaraları ve bölünmeleri derinleştirip derinleştirmeyeceğini belirleyecek

Gerçek sınav

Önümüzdeki haftalar, uluslararası toplumun bu Amerikan girişimini dengeli bir sonuca yönlendirip yönlendiremeyeceğini veya iyileştirmeye çalıştığı yaraları ve bölünmeleri derinleştirip derinleştirmeyeceğini belirleyecek. New York Girişimi ne kadar soluk olursa olsun diplomatik bir ufuk açarken, Amerikan taslak kararı mevcut haliyle onu kapatmakla tehdit ediyor.

Ortadoğu'da tarih, yönetimi çözümle karıştıranlara karşı acımasız olmuştur. Bugünün asıl zorluğu ise diplomasinin bir kez olsun bu cazibeye direnebilmesini sağlamaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.