Irak’taki federalizm: Hibrit bir sistem ve bir zamanlar onu savunanlarla reddedenler bugün yer değiştirdi

Sünni bir bölge kurulması çağrısını yinelendi

Erbil yakınlarındaki Barzan bölgesinde Mele Mustafa Barzani anısına dikilen anıtın açılış törenine geleneksel kıyafetleriyle katılan Kürtler, 11 Mayıs 2023 (AFP)
Erbil yakınlarındaki Barzan bölgesinde Mele Mustafa Barzani anısına dikilen anıtın açılış törenine geleneksel kıyafetleriyle katılan Kürtler, 11 Mayıs 2023 (AFP)
TT

Irak’taki federalizm: Hibrit bir sistem ve bir zamanlar onu savunanlarla reddedenler bugün yer değiştirdi

Erbil yakınlarındaki Barzan bölgesinde Mele Mustafa Barzani anısına dikilen anıtın açılış törenine geleneksel kıyafetleriyle katılan Kürtler, 11 Mayıs 2023 (AFP)
Erbil yakınlarındaki Barzan bölgesinde Mele Mustafa Barzani anısına dikilen anıtın açılış törenine geleneksel kıyafetleriyle katılan Kürtler, 11 Mayıs 2023 (AFP)

İyad el-Anberi

Irak’taki federal sistem, iktidar sisteminin kırılganlığının en belirgin göstergelerinden ve 2005 yılında federal sistemin kabul edildiği anayasanın hazırlandığı dönemdeki yöneticilerin siyasi görüş ve ufuktan yoksunluğunun en önemli özelliklerinden biri. Irak'ta merkezi devletten federal devlete geçişin üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen ne istikrarlı bir hükümet sistemi olarak federalizm deneyimi kök salabildi, ne de Erbil ile Bağdat arasında net bir ilişki kurulabildi.

Tarihte bir rejimden diğerine geçiş ile ilgili deneyimlerde zaman dilimleri hataları düzeltmek için yeterli olsa da Irak'taki federal sistem için aynı şey geçerli değil. Aradan geçen yirmi yıla rağmen Erbil ile Bağdat arasındaki anlaşmazlıklar giderek daha karmaşık hale geldi ve gelmeye devam ediyor. Çözüme giden bir yol bulunamıyor. Daha çok krize geçici çözüm getiren siyasi uzlaşılara varılıyor. Uzlaşıların sona ermesinin ya da anlaşmaların zarar görmesinin ardından en başa dönülüyor.

Yetkililerin Bağdat’ta yoğunlaşmasını sağlamak, gelecekteki herhangi bir askeri darbenin karar alma merkezini kontrol etmesine olanak tanır.

Irak anayasasında federal sistemin kabul edilmesinden sonraki bu süre zarfında federal sistemi reddedenler onu benimsemeye, benimseyenler ise onu reddetmeye başladı. Bu durum, anayasanın yazıldığı dönemde federalizmi benimseyen ya da reddeden siyasi elitlerin ne kadar dar görüşlü olduklarını ortaya koyuyor. Federal sistemi benimseyen Şii siyasi güçler, iktidarın dizginleri ellerinde olmasına rağmen muhalefet zihniyetinden ve diktatörlüğün geri dönmesi korkusundan henüz kurtulamamış gibi görünüyorlar. Öte yandan bazı Şii siyasi güçler federal sistemi savunmanın yanı sıra Orta Irak ve Güney Irak Projesi’ni önerdiler. Çoğunluğu nüfuzu ve siyasi etkinliği azalan Irak İslam Partisi'nden gelen ve anayasanın hazırlanması sürecine katılan Sünni siyasi güçler ise federal sistemin en ateşli muhalifleri arasında yer alıyordu.

Federal sistemi reddedenlerle savunanlar yer değiştirdi

Irak’ta federal sisteme karşı çıkan Sünni siyasi güçlerle federal sistemi savunan ve Orta Irak ve Güney Irak Projesi’nin hayata geçirilmesi gerektiği çağrısında bulunan başta İslam Yüksek Konseyi olmak üzere Şii tarafların olduğu siyasi güçler 2014 yılında yer değiştirdiler. DEAŞ’ın Irak’a girip üç ilin kontrolünü ele geçirmesinin ardından Sünni siyasi liderler, Sünni bir bölge kurulması çağrıları yapmaya Şii siyasi güçler ise federal sistemi reddedip Orta Irak ve Güney Irak Projesi’ni terk etmeye başladılar.

Federal sistemi benimseyen Şii siyasi güçler, Irak’ta 2003 yılından sonra yaşanan tüm şiddet olaylarının güç kaybının bir göstergesi olduğunu söyleyerek bu tutumlarını savunuyorlar. Bunun sorumlularının başkalarının da kendileriyle birlikte ülkenin yönetimine katılmalarına engel olduklarını, bunun da Irak'ı federasyonlara bölerek her birinin kendi kendini yönetmesine ve kendi modelini seçmesine neden olduğunu vurguluyorlar.

fdbfdr
Bağdat’ın merkezinde yer alan Tahrir Meydanı'nda Ekim 2019’da başlayan protesto gösterilerinin yıl dönümünde yapılan gösterilerden bir kare, 1 Ekim 2023'te (EPA)

Ayrıca Irak’ta yeniden diktatörlüğe hortlaması korkusuyla yetkililerin Bağdat'ta yoğunlaşmasının, gelecekte olası bir askeri darbeyle Bağdat'taki karar merkezlerinin kontrol altına alınmasının önünü açacağı ve Irak'ın tamamının darbe yönetimine tabi olacağına dair bir endişe de vardı. Kürtleri ve Şiileri merkezi zayıflatmanın yanı sıra daha sonraları diktatörlüklerin ortaya çıkmasını önlemek için yetkilerin federasyonlara ve bölgelere devredilmesi için çalışmaya iten de bu endişeydi.

Sünni siyasi güçlerin tutumlarının çoğu, 2005 tarihli Irak Anayasasının kendi iradeleri dışında kabul edildiğini gösteriyor.

Yine de federal sistemi savunan Kürtler ve Şiiler arasında korkular değişti, federal sisteme suçlamalar yapıldı. Kürtler, federal hükümeti diktatörlüğe doğru eğilim göstermekle, Kürtler üzerindeki baskıyı sıkılaştırmakla ve onları anayasal haklarından ve yetkilerinden mahrum bırakmakla suçlamaya başladı. Hatta Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesut Barzani, bile 2023 yılının Ocak ayında Federal Yüksek Mahkeme’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) para göndermenin anayasaya aykırı olduğu kararına 'Federal Yüksek Mahkeme şüpheli bir gündeme hizmet ediyor ve Devrim Mahkemesi’nin yerini alıyor” diyerek yanıt verdi.

2014 yılı, federal sistem modelinin Irak'ın parçalanmasına ve birliğinin bozulmasına karşı aşılmaz bir engel olduğunun göstergesiydi. Dönemin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani açıklamalarında, bağımsız bir Kürt devletinin kurulması ve kendi kaderini tayin etmesi gerektiğini vurgulamaya başladı. Aynı yıl verdiği bir röportajda, Musul ve batı bölgesindeki son gelişmelerin sahada gözle görülür bir değişikliğe neden olduğunu söyleyen Barzani, “Bu da yeni bir durumun oluşmasına ve bizi Irak'ın geri kalanından bin elli kilometrelik bir sınırın çizilmesine yol açtı. Böylece gerçekte Irak'ın bölünmesi anlamına gelen DEAŞ ile karşı karşıya kaldık” dedi. Barzani, 1 Temmuz 2014 tarihinde bir televizyon kanalına verdiği röportajda ise Irak'taki gelişmelerin artık bağımsızlığın Kürtler için doğal bir hak olduğunun göstergesi olduğunu vurgulayarak “Artık saklamayacağız, bu bizim bir numaralı hedefimiz” ifadelerini kullandı.

Sonuç olarak bu açıklamalar, 2017 yılının Eylül ayında IKBY bağımsızlık referandumuna giden yolda atılan pratik adımlar oldu. Ancak Erbil ile Bağdat arasındaki ilişki, Federal Yüksek Mahkemenin taraflı kararlar aldığı ve kararlarının sık sık federal hükümet sisteminin IKBY’nin mali ve ekonomik bağımsızlık alanını daralttığı yeni bir krize yol açtığı iniş-çıkışlarla dolu.

Sünni bölgesi

Sünni siyasi güçlerin tutumlarının çoğu, 2005 tarihli Irak Anayasasının kendi iradeleri dışında kabul edildiğini ve halen de öyle olduğunu gösteriyor. Yeni anayasaya karşıydılar ve anayasa 15 Ekim 2005 tarihinde halk referandumuna sunulduğunda, nüfusun çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu üç ilde referandumda ‘hayır’ oyu çıkması bu karşıtlığı açıkça ortaya koydu. Bu illerden biri olan Selahaddin’de ‘hayır’ oyu oranı yüzde 81, bir diğer il olan Enbar’da yüzde 97’ydi. Öte yandan Musul ilinde ‘evet’ oylarının oranı yüzde 54, Ninova’da yüzde 60'tı. O dönem yeni anayasaya karşı çıkılmasının temel gerekçesi, anayasanın, ülkeyi bölünmeye sürükleyecek emareler taşıdığı ve federal sistem kabul edilerek Irak'ın bölünmesi için zemin oluşturmasıydı.

derved
ABD tarafından düzenlenen hava saldırısında ölen Ketaib Hizbullah (Hizbullah Tugayları) üyesinin cenaze törenine katılan bir başka Ketaib Hizbullah üyesi, 8 Şubat 2024 (AFP)

Ancak Sünni siyasi liderler, 2014 yılından sonra anayasaya karşı olan tutumlarını değiştirerek Selahaddin, Musul ve Enbar illerini kapsayan bir Sünni bölgesinin kurulması yönünde çağrılarda bulunmaya başladılar. Rafi el-İsavi (eski Maliye Bakanı) ve Esil Nuceyfi’nin (eski Musul Valisi) 2014 Haziran’ında New York Times (NYT) gazetesinde kaleme aldıkları ‘Bırakın Irak Sünnileri militanları hezimete uğratsın’ başlıklı ortak makalede olduğu gibi o dönemde bölgeselleşmenin gerekçesi olarak ‘Sünnilerin ötekileştirmesi’ ifadesini kullanmaya başladılar ve halen kullanmaya devam ediyorlar.

Sünni bölgesi projesi, medya propagandası olarak kalmaya devam edecek.

O günden bu yana bazı Sünni siyasi güçlerin ve liderlerin, nüfusun çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu illeri kapsayan bir Sünni bölgesi kurulması gerektiğiyle ilgili çağrıları artmaya başladı. İşin aslı bu çağrılar anayasal bir hak. Ancak sorunu Bağdat ile IKBY deneyimini tekrarlamaya çalışmak teşkil ediyor. Federal hükümetle servet ve iktidar paylaşımında ortaklık yapılması ve bölgelerindeki yerel halklardan askeri güçlerin oluşturulması talep edilerek federal otoriteler zayıflatılıyor ve siyasi nüfuzun paylaşıldığı ve egemenlik makamların dağıtıldığı bir kuruma dönüştürülüyor. Böylece bir yandan federal hükümetteki ortaklarıyla iktidara ortak olmak isterken, diğer yandan nüfuz alanlarının bağımsız yönteminin keyfi sürülüyor. Bu ikili durum, federal hükümet ile IKBY arasında, bir bölgenin federal bir otoriteyle olan ilişkisinden ziyade, devlet içinde devlet modeline daha yakın olan hibrit ilişkiyi oluşturdu.

frtgbrtg
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani (AFP)

Sünni bölgesi önerisi yapıldı, ancak bu kez de başkenti Enbar mı yoksa başka bir il mi olacağı tartışılıyor. Öneri, eski Temsilciler Meclisi Başkanı ve Tekaddum Partisi lideri Muhammed el-Halbusi'nin artan nüfuzuyla yeniden gündeme gelmeye başladı. Halbusi’nin yine Sünnilerden olan muhalifleri onu, nüfuzunu ve otoritesini Enbar'da ve Tekaddum Partisi'nin ağırlığının olduğu Sünni bölgelerinde yoğunlaştırmak amacıyla Sünni bölgesi kurmaya çalışmakla suçlarken Halbusi’nin gücünün ve siyasi şöhretinin artmasından çekinen Şii siyasetçiler de Sünni bölgesi projesi ile Halbusi'nin hedeflerinin ilişkilendirilmesi trendine destek oldular.

Ancak Sünni liderlerin birbirlerinden kopuk ve uzak olmaları, Şii siyasi güçlerin direnişi ve belki de bölgesel direniş sebebiyle Sünni bölgesi projesi medya propagandası olarak kalmaya devam edecek ve hiçbir zaman gerçekleşmeyecek.

Irak'ta federal sistemi bekleyen gelecek

Aristoteles ‘Politika’ adlı kitabında şu ifadeleri kullanıyor:

O halde, kamu yararına olan tüm anayasaların geçerli olduğu apaçık ortada… Yöneticilerin kişisel çıkarlarına hizmet eden ve maddeleri bozulan tüm anayasalar ise bozulmuş anayasalardan ibarettir.

Anayasanın yazımı sırasında tutulan tutanaklar, ilgili tartışmalarda federal sistemin uygulanmasında ve bölgesel hükümetler ile federal hükümet arasındaki ilişkinin niteliğinin belirlenmesinde ortaya çıkan anlaşmazlıkların sosyal ve kültürel yapıya uygunluğuna ya da servet ve çıkarların topluma istikrarını ve adil dağılımını sağlayabilecek bir sistem modeli arayışı çerçevesinde olmadığını ortaya koyuyor. Hatta, muhalefette oldukları günlerde baskı ittifakıyla bir araya gelen ve anayasanın ilk ​​bölümünde eski rejimin yol açtığı adaletsizliklere atıf yapılmasında ısrarcı olan iktidar partilerinin çıkarlarını güvence altına alacak hibrit bir federal sistem modeli arayışı temelinde olduğunu belgeliyor.

Dolayısıyla yanlış yapılanmanın doğru sonuçları olamaz. Irak'taki federal hükümet sistemi, geçmiş rejimlerin toplumla ilişkilerinde yaptığı hataları aşmak amacıyla geçmişteki endişeler hatırlatılmadan kurulmuştur. Kurulurken de anayasayı yazanlar ve ilkelerini belirleyenler, bu sistemin, bölgesel hükümetler ile federal hükümet arasında sağlıklı ilişkiler kuran bir sistemden ziyade, ülkedeki bileşenlerin liderleri arasında iktidar paylaşımına yönelik bir proje olduğunu düşünüyordu.

Erbil ile Bağdat arasındaki ilişkinin geleceği siyasi anlaşmalara ve uzlaşılara bağlı olmaya devam edecek.

Bu sorunlar, Erbil ile Bağdat arasındaki ilişkinin doğasına da yansımaya başlamış ve Federal Yüksek Mahkeme’nin kararlarıyla sorunlar daha da karmaşık bir hal almıştır.

Belki Irak Federal Yüksek Mahkemesi Yargıcı Abdurrahman Zebari’nin mahkeme üyeliğinden istifa etmesi ve özellikle istifa dilekçesinde “Yaptığım araştırmalar ve takipler sonucunda Federal Yüksek Mahkeme kararlarında kademeli olarak merkezi yönetim sisteminin temellerine dönüşe ve federal sistemin temellerinden ve ilkelerinden yavaş yavaş uzaklaşmaya doğru bir eğilim olduğunu gördüm” ifadelerini kullanması, Erbil ile Bağdat arasındaki krizin derinliğini ortaya koydu.

Irak'ta federal sistemin geleceğiyle ilgili senaryolara değinmeden, Erbil ile Bağdat arasındaki ilişkinin geleceği, anayasaya bağlı olmaktan çok, siyasi anlaşmalara ve uzlaşılara bağlı olmaya devam edecek. Dolayısıyla hükümetin oluşturulması meselesi, siyasi uzlaşıya bağlı olduğu sürece siyasi gerginlikler devam edecek ve asla çözülmeyecek.

Petrol ve Doğal Gaz Yasası ve Federal Mahkeme Yasası gün ışığına çıkmadıkça anayasa, anlaşmazlıklarda hakem olamayacak.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



İsrail-İran gerginliği ‘Gazze savaşının’ sona erdirilmesi taleplerini güçlendiriyor

Bu ayın başlarında Gazze'de gıda yardımı almaya giderken İsrail ateşiyle öldürülen genç bir adamın cenazesi başında ağlayan yakınları (AFP)
Bu ayın başlarında Gazze'de gıda yardımı almaya giderken İsrail ateşiyle öldürülen genç bir adamın cenazesi başında ağlayan yakınları (AFP)
TT

İsrail-İran gerginliği ‘Gazze savaşının’ sona erdirilmesi taleplerini güçlendiriyor

Bu ayın başlarında Gazze'de gıda yardımı almaya giderken İsrail ateşiyle öldürülen genç bir adamın cenazesi başında ağlayan yakınları (AFP)
Bu ayın başlarında Gazze'de gıda yardımı almaya giderken İsrail ateşiyle öldürülen genç bir adamın cenazesi başında ağlayan yakınları (AFP)

Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona erdirilmesine yönelik uluslararası talepler, İsrail ile İran arasındaki benzeri görülmemiş gerilim ve İsrail saldırılarının henüz durmadığı Gazze Şeridi'nde giderek kötüleşen insani kriz nedeniyle artıyor.

İsrail'in Gazze ateşkes müzakerelerine ev sahipliği yapması için Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentini önermesinin ardından gelen bu talepler, Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, ‘İran'la savaşın ABD'nin iradesi ve İsrail koşullarıyla durdurulması’ halinde mümkün olduğunu görüyor. Uzmanlar en yakın ihtimalin ‘Hamas'ın kabul etmesi ve ileride yapılacak görüşmeler için garantileri biraz aşması halinde yakın zamanda kapsamlı değil, kısmi bir anlaşma görmek’ mümkün olduğunu belirttiler.

Mısırlı arabulucunun Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlanması için yaptığı çağrılar, büyük ölçüde İsrail ile Hamas arasındaki gerilimin azaltılmasına odaklanmıştı. Dün Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati ile Çinli mevkidaşı Wang Yi, Suudi Arabistanlı mevkidaşı Prens Faysal bin Ferhan, Iraklı mevkidaşı Fuad Hüseyin ve Bahreynli mevkidaşı Abdullatif ez-Zayani arasında görüşmeler yapıldı.

Mısır Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre görüşmelerde ‘İsrail ile İran arasındaki askeri gerilim, gerilimi kontrol altına almanın yolları, İran'ın nükleer programı konusunda sürdürülebilir bir anlaşmaya varmanın tek yolu olarak derhal ateşkese varılması ve müzakere yoluna geri dönülmesi için gayret ve çaba sarf edilmesinin önemi’ ele alındı.

Abdulati ayrıca salı günü ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile ‘İran'ın nükleer programı konusunda sürdürülebilir bir anlaşmaya varmanın tek yolu olarak derhal ateşkes sağlanması ve müzakere yoluna geri dönülmesi için çalışılması gerektiğini’ görüştü.

Bu durum, Arap ve Batı ülkelerinin ‘Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona erdirilmesi, iki devletli çözümün uygulanması yoluyla Filistin meselesinin adil ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulması ve bölgedeki tüm ülkeler için istikrar ve güvenliğin sağlanmasına yönelik tüm çabalara desteklerinin devam ettiğini’ yineledikleri bir döneme denk geldi. Ülkeler, İsrail ve İran arasında yaşanan olaylar ışığında ‘bölgedeki durumun kırılgan olduğunu ve sükûnetin yeniden tesis edilmesi, uluslararası hukuka saygı gösterilmesi ve diplomatik eylemlerin güçlendirilmesine acil ihtiyaç duyulduğunu’ vurguladı.

Söz konusu teyitler, Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözüm için Üst Düzey Uluslararası Konferans eş başkanları Fransa ve Suudi Arabistan ile Brezilya, Kanada, Mısır, Endonezya, İrlanda, İtalya, Japonya, Ürdün, Meksika, Norveç, Katar, Senegal, İspanya, Türkiye, Birleşik Krallık, Avrupa Birliği (AB) ve Arap Birliği'nden oluşan Konferans çalışma gruplarının başkanları tarafından yapılan ortak açıklamada yer aldı.

ıo9p
Cibaliye'nin batısında un çuvalları taşıyan Filistinliler (AFP)

Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari salı günü düzenlediği basın toplantısında, ülkesinin ve bölge ülkelerinin ‘İsrail ile İran arasındaki çatışmayı sona erdirmek için bölge içindeki ve dışındaki çeşitli dost ve ortaklarla günlük temas halinde olduğunu’ söyledi. El-Ensari, “Gazze Şeridi'nde ateşkes için arabuluculuk çabaları devam ediyor, ancak İsrail ile İran arasında artan gerginlik ışığında henüz olumlu bir işaret yok” dedi.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve İsrail meseleleri konusunda uzman akademisyen Dr. Ahmed Fuad Enver, Batılı ve Arap ülkelerin Gazze savaşını ana ikilem olarak gördüklerini ve durdurulması halinde bölgedeki gerilimin azalacağını düşündüklerini ifade etti. Enver, bu tutum ve temasların, özellikle Netanyahu'nun iç cephesinin biraz sakinleşmesini ya da üzerindeki baskıların sona ermesini istediği için İsrail-İran gerginliğinin arttığı şu dönemde nihai olmasa da kısmi bir durdurma konusunda anlaşmaya varma şansını arttırdığına dikkat çekti.

7ı8
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'ye düzenlediği saldırının ardından yükselen dumanlar (AFP)

Filistinli siyasi analist Dr. Abdulmehdi Mutava, Gazze Şeridi'ndeki savaşın İran'daki savaşla birlikte sona ereceğini, ancak Netanyahu'nun özellikle Gazze Şeridi'nde kendi koşullarını dayatacağını, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İran'la krizi sona erdirdikten sonra Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmeyi isteyeceğini, ancak koşulların yanı sıra yöntemin de farklı olacağını düşünüyor.

İsrail ordusunun dün yaptığı açıklamada, ‘Gazze Şeridi yakınlarındaki sekiz bölge ve topluluk hariç ülkenin tüm bölgelerinde temel faaliyetten sınırlı faaliyete geçileceğini’ duyurması bu beklentiyi güçlendirdi. Jerusalem Post, ABD, Mısır ve Katar'ın İsrail'den Gazze ateşkes anlaşması müzakerelerini yeniden başlatmak üzere Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentine bir müzakere ekibi göndermesini istediğini bildirdi. Haberde, “Uçuşlardaki mevcut kısıtlamalar nedeniyle, Şarm eş-Şeyh müzakereler için alternatif bir mekân olarak önerildi” denildi.

Enver, Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki zor yaşam koşullarını göz önünde bulundurarak ve arabulucuların mevcut çabalarını takdir ederek, gelecekte ateşkesi de içeren kısmi bir anlaşmayı kabul etmesini bekliyor. Gazze müzakerelerindeki mevcut krizin her iki tarafın da ertesi günün düzenlemelerini dayatmak istemesi olduğunu vurgulayan Mutava, “Hamas kalmak istiyor ve İsrail bunu reddediyor. Bu nedenle her iki taraf da uzlaşmaya istekli ve Hamas taviz verirse sınırlı bir anlaşma görebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.