İyad el-Anberi
Irak’taki federal sistem, iktidar sisteminin kırılganlığının en belirgin göstergelerinden ve 2005 yılında federal sistemin kabul edildiği anayasanın hazırlandığı dönemdeki yöneticilerin siyasi görüş ve ufuktan yoksunluğunun en önemli özelliklerinden biri. Irak'ta merkezi devletten federal devlete geçişin üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen ne istikrarlı bir hükümet sistemi olarak federalizm deneyimi kök salabildi, ne de Erbil ile Bağdat arasında net bir ilişki kurulabildi.
Tarihte bir rejimden diğerine geçiş ile ilgili deneyimlerde zaman dilimleri hataları düzeltmek için yeterli olsa da Irak'taki federal sistem için aynı şey geçerli değil. Aradan geçen yirmi yıla rağmen Erbil ile Bağdat arasındaki anlaşmazlıklar giderek daha karmaşık hale geldi ve gelmeye devam ediyor. Çözüme giden bir yol bulunamıyor. Daha çok krize geçici çözüm getiren siyasi uzlaşılara varılıyor. Uzlaşıların sona ermesinin ya da anlaşmaların zarar görmesinin ardından en başa dönülüyor.
Yetkililerin Bağdat’ta yoğunlaşmasını sağlamak, gelecekteki herhangi bir askeri darbenin karar alma merkezini kontrol etmesine olanak tanır.
Irak anayasasında federal sistemin kabul edilmesinden sonraki bu süre zarfında federal sistemi reddedenler onu benimsemeye, benimseyenler ise onu reddetmeye başladı. Bu durum, anayasanın yazıldığı dönemde federalizmi benimseyen ya da reddeden siyasi elitlerin ne kadar dar görüşlü olduklarını ortaya koyuyor. Federal sistemi benimseyen Şii siyasi güçler, iktidarın dizginleri ellerinde olmasına rağmen muhalefet zihniyetinden ve diktatörlüğün geri dönmesi korkusundan henüz kurtulamamış gibi görünüyorlar. Öte yandan bazı Şii siyasi güçler federal sistemi savunmanın yanı sıra Orta Irak ve Güney Irak Projesi’ni önerdiler. Çoğunluğu nüfuzu ve siyasi etkinliği azalan Irak İslam Partisi'nden gelen ve anayasanın hazırlanması sürecine katılan Sünni siyasi güçler ise federal sistemin en ateşli muhalifleri arasında yer alıyordu.
Federal sistemi reddedenlerle savunanlar yer değiştirdi
Irak’ta federal sisteme karşı çıkan Sünni siyasi güçlerle federal sistemi savunan ve Orta Irak ve Güney Irak Projesi’nin hayata geçirilmesi gerektiği çağrısında bulunan başta İslam Yüksek Konseyi olmak üzere Şii tarafların olduğu siyasi güçler 2014 yılında yer değiştirdiler. DEAŞ’ın Irak’a girip üç ilin kontrolünü ele geçirmesinin ardından Sünni siyasi liderler, Sünni bir bölge kurulması çağrıları yapmaya Şii siyasi güçler ise federal sistemi reddedip Orta Irak ve Güney Irak Projesi’ni terk etmeye başladılar.
Federal sistemi benimseyen Şii siyasi güçler, Irak’ta 2003 yılından sonra yaşanan tüm şiddet olaylarının güç kaybının bir göstergesi olduğunu söyleyerek bu tutumlarını savunuyorlar. Bunun sorumlularının başkalarının da kendileriyle birlikte ülkenin yönetimine katılmalarına engel olduklarını, bunun da Irak'ı federasyonlara bölerek her birinin kendi kendini yönetmesine ve kendi modelini seçmesine neden olduğunu vurguluyorlar.
Ayrıca Irak’ta yeniden diktatörlüğe hortlaması korkusuyla yetkililerin Bağdat'ta yoğunlaşmasının, gelecekte olası bir askeri darbeyle Bağdat'taki karar merkezlerinin kontrol altına alınmasının önünü açacağı ve Irak'ın tamamının darbe yönetimine tabi olacağına dair bir endişe de vardı. Kürtleri ve Şiileri merkezi zayıflatmanın yanı sıra daha sonraları diktatörlüklerin ortaya çıkmasını önlemek için yetkilerin federasyonlara ve bölgelere devredilmesi için çalışmaya iten de bu endişeydi.
Sünni siyasi güçlerin tutumlarının çoğu, 2005 tarihli Irak Anayasasının kendi iradeleri dışında kabul edildiğini gösteriyor.
Yine de federal sistemi savunan Kürtler ve Şiiler arasında korkular değişti, federal sisteme suçlamalar yapıldı. Kürtler, federal hükümeti diktatörlüğe doğru eğilim göstermekle, Kürtler üzerindeki baskıyı sıkılaştırmakla ve onları anayasal haklarından ve yetkilerinden mahrum bırakmakla suçlamaya başladı. Hatta Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesut Barzani, bile 2023 yılının Ocak ayında Federal Yüksek Mahkeme’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) para göndermenin anayasaya aykırı olduğu kararına 'Federal Yüksek Mahkeme şüpheli bir gündeme hizmet ediyor ve Devrim Mahkemesi’nin yerini alıyor” diyerek yanıt verdi.
2014 yılı, federal sistem modelinin Irak'ın parçalanmasına ve birliğinin bozulmasına karşı aşılmaz bir engel olduğunun göstergesiydi. Dönemin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani açıklamalarında, bağımsız bir Kürt devletinin kurulması ve kendi kaderini tayin etmesi gerektiğini vurgulamaya başladı. Aynı yıl verdiği bir röportajda, Musul ve batı bölgesindeki son gelişmelerin sahada gözle görülür bir değişikliğe neden olduğunu söyleyen Barzani, “Bu da yeni bir durumun oluşmasına ve bizi Irak'ın geri kalanından bin elli kilometrelik bir sınırın çizilmesine yol açtı. Böylece gerçekte Irak'ın bölünmesi anlamına gelen DEAŞ ile karşı karşıya kaldık” dedi. Barzani, 1 Temmuz 2014 tarihinde bir televizyon kanalına verdiği röportajda ise Irak'taki gelişmelerin artık bağımsızlığın Kürtler için doğal bir hak olduğunun göstergesi olduğunu vurgulayarak “Artık saklamayacağız, bu bizim bir numaralı hedefimiz” ifadelerini kullandı.
Sonuç olarak bu açıklamalar, 2017 yılının Eylül ayında IKBY bağımsızlık referandumuna giden yolda atılan pratik adımlar oldu. Ancak Erbil ile Bağdat arasındaki ilişki, Federal Yüksek Mahkemenin taraflı kararlar aldığı ve kararlarının sık sık federal hükümet sisteminin IKBY’nin mali ve ekonomik bağımsızlık alanını daralttığı yeni bir krize yol açtığı iniş-çıkışlarla dolu.
Sünni bölgesi
Sünni siyasi güçlerin tutumlarının çoğu, 2005 tarihli Irak Anayasasının kendi iradeleri dışında kabul edildiğini ve halen de öyle olduğunu gösteriyor. Yeni anayasaya karşıydılar ve anayasa 15 Ekim 2005 tarihinde halk referandumuna sunulduğunda, nüfusun çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu üç ilde referandumda ‘hayır’ oyu çıkması bu karşıtlığı açıkça ortaya koydu. Bu illerden biri olan Selahaddin’de ‘hayır’ oyu oranı yüzde 81, bir diğer il olan Enbar’da yüzde 97’ydi. Öte yandan Musul ilinde ‘evet’ oylarının oranı yüzde 54, Ninova’da yüzde 60'tı. O dönem yeni anayasaya karşı çıkılmasının temel gerekçesi, anayasanın, ülkeyi bölünmeye sürükleyecek emareler taşıdığı ve federal sistem kabul edilerek Irak'ın bölünmesi için zemin oluşturmasıydı.
Ancak Sünni siyasi liderler, 2014 yılından sonra anayasaya karşı olan tutumlarını değiştirerek Selahaddin, Musul ve Enbar illerini kapsayan bir Sünni bölgesinin kurulması yönünde çağrılarda bulunmaya başladılar. Rafi el-İsavi (eski Maliye Bakanı) ve Esil Nuceyfi’nin (eski Musul Valisi) 2014 Haziran’ında New York Times (NYT) gazetesinde kaleme aldıkları ‘Bırakın Irak Sünnileri militanları hezimete uğratsın’ başlıklı ortak makalede olduğu gibi o dönemde bölgeselleşmenin gerekçesi olarak ‘Sünnilerin ötekileştirmesi’ ifadesini kullanmaya başladılar ve halen kullanmaya devam ediyorlar.
Sünni bölgesi projesi, medya propagandası olarak kalmaya devam edecek.
O günden bu yana bazı Sünni siyasi güçlerin ve liderlerin, nüfusun çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu illeri kapsayan bir Sünni bölgesi kurulması gerektiğiyle ilgili çağrıları artmaya başladı. İşin aslı bu çağrılar anayasal bir hak. Ancak sorunu Bağdat ile IKBY deneyimini tekrarlamaya çalışmak teşkil ediyor. Federal hükümetle servet ve iktidar paylaşımında ortaklık yapılması ve bölgelerindeki yerel halklardan askeri güçlerin oluşturulması talep edilerek federal otoriteler zayıflatılıyor ve siyasi nüfuzun paylaşıldığı ve egemenlik makamların dağıtıldığı bir kuruma dönüştürülüyor. Böylece bir yandan federal hükümetteki ortaklarıyla iktidara ortak olmak isterken, diğer yandan nüfuz alanlarının bağımsız yönteminin keyfi sürülüyor. Bu ikili durum, federal hükümet ile IKBY arasında, bir bölgenin federal bir otoriteyle olan ilişkisinden ziyade, devlet içinde devlet modeline daha yakın olan hibrit ilişkiyi oluşturdu.
Sünni bölgesi önerisi yapıldı, ancak bu kez de başkenti Enbar mı yoksa başka bir il mi olacağı tartışılıyor. Öneri, eski Temsilciler Meclisi Başkanı ve Tekaddum Partisi lideri Muhammed el-Halbusi'nin artan nüfuzuyla yeniden gündeme gelmeye başladı. Halbusi’nin yine Sünnilerden olan muhalifleri onu, nüfuzunu ve otoritesini Enbar'da ve Tekaddum Partisi'nin ağırlığının olduğu Sünni bölgelerinde yoğunlaştırmak amacıyla Sünni bölgesi kurmaya çalışmakla suçlarken Halbusi’nin gücünün ve siyasi şöhretinin artmasından çekinen Şii siyasetçiler de Sünni bölgesi projesi ile Halbusi'nin hedeflerinin ilişkilendirilmesi trendine destek oldular.
Ancak Sünni liderlerin birbirlerinden kopuk ve uzak olmaları, Şii siyasi güçlerin direnişi ve belki de bölgesel direniş sebebiyle Sünni bölgesi projesi medya propagandası olarak kalmaya devam edecek ve hiçbir zaman gerçekleşmeyecek.
Irak'ta federal sistemi bekleyen gelecek
Aristoteles ‘Politika’ adlı kitabında şu ifadeleri kullanıyor:
O halde, kamu yararına olan tüm anayasaların geçerli olduğu apaçık ortada… Yöneticilerin kişisel çıkarlarına hizmet eden ve maddeleri bozulan tüm anayasalar ise bozulmuş anayasalardan ibarettir.
Anayasanın yazımı sırasında tutulan tutanaklar, ilgili tartışmalarda federal sistemin uygulanmasında ve bölgesel hükümetler ile federal hükümet arasındaki ilişkinin niteliğinin belirlenmesinde ortaya çıkan anlaşmazlıkların sosyal ve kültürel yapıya uygunluğuna ya da servet ve çıkarların topluma istikrarını ve adil dağılımını sağlayabilecek bir sistem modeli arayışı çerçevesinde olmadığını ortaya koyuyor. Hatta, muhalefette oldukları günlerde baskı ittifakıyla bir araya gelen ve anayasanın ilk bölümünde eski rejimin yol açtığı adaletsizliklere atıf yapılmasında ısrarcı olan iktidar partilerinin çıkarlarını güvence altına alacak hibrit bir federal sistem modeli arayışı temelinde olduğunu belgeliyor.
Dolayısıyla yanlış yapılanmanın doğru sonuçları olamaz. Irak'taki federal hükümet sistemi, geçmiş rejimlerin toplumla ilişkilerinde yaptığı hataları aşmak amacıyla geçmişteki endişeler hatırlatılmadan kurulmuştur. Kurulurken de anayasayı yazanlar ve ilkelerini belirleyenler, bu sistemin, bölgesel hükümetler ile federal hükümet arasında sağlıklı ilişkiler kuran bir sistemden ziyade, ülkedeki bileşenlerin liderleri arasında iktidar paylaşımına yönelik bir proje olduğunu düşünüyordu.
Erbil ile Bağdat arasındaki ilişkinin geleceği siyasi anlaşmalara ve uzlaşılara bağlı olmaya devam edecek.
Bu sorunlar, Erbil ile Bağdat arasındaki ilişkinin doğasına da yansımaya başlamış ve Federal Yüksek Mahkeme’nin kararlarıyla sorunlar daha da karmaşık bir hal almıştır.
Belki Irak Federal Yüksek Mahkemesi Yargıcı Abdurrahman Zebari’nin mahkeme üyeliğinden istifa etmesi ve özellikle istifa dilekçesinde “Yaptığım araştırmalar ve takipler sonucunda Federal Yüksek Mahkeme kararlarında kademeli olarak merkezi yönetim sisteminin temellerine dönüşe ve federal sistemin temellerinden ve ilkelerinden yavaş yavaş uzaklaşmaya doğru bir eğilim olduğunu gördüm” ifadelerini kullanması, Erbil ile Bağdat arasındaki krizin derinliğini ortaya koydu.
Irak'ta federal sistemin geleceğiyle ilgili senaryolara değinmeden, Erbil ile Bağdat arasındaki ilişkinin geleceği, anayasaya bağlı olmaktan çok, siyasi anlaşmalara ve uzlaşılara bağlı olmaya devam edecek. Dolayısıyla hükümetin oluşturulması meselesi, siyasi uzlaşıya bağlı olduğu sürece siyasi gerginlikler devam edecek ve asla çözülmeyecek.
Petrol ve Doğal Gaz Yasası ve Federal Mahkeme Yasası gün ışığına çıkmadıkça anayasa, anlaşmazlıklarda hakem olamayacak.
*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.