Sınırları ilan edilmemiş olan bir devlet: İsrail

Gözlemcilere göre ufukta en asgari şartlarda dahi ‘bağımsız bir Filistin devletinin’ kurulmasına dair gerçek bir fırsat görünmüyor

Mescid-i Aksa'ya bakan Zeytin Dağı’nda kendi dini ritüellerine göre ibadet eden İsrailliler (AFP)
Mescid-i Aksa'ya bakan Zeytin Dağı’nda kendi dini ritüellerine göre ibadet eden İsrailliler (AFP)
TT

Sınırları ilan edilmemiş olan bir devlet: İsrail

Mescid-i Aksa'ya bakan Zeytin Dağı’nda kendi dini ritüellerine göre ibadet eden İsrailliler (AFP)
Mescid-i Aksa'ya bakan Zeytin Dağı’nda kendi dini ritüellerine göre ibadet eden İsrailliler (AFP)
Raghda Atma

İsrail'in siyasi sınırları dünya genelinde halen en çok tartışılan konulardan biri. Çünkü İsrail'in kurulduğu 1948 yılından bu yana resmi sınırları tam olarak ilan edilmiş değil.

İngilizlerin 11 Aralık 1917 tarihinde Kudüs’e girmeleri, yalnızca Filistin'de dört asır süren Osmanlı Devleti hakimiyetinin sonu ve İngiliz mandasının başlangıcı değil, dünyanın dört bir yanından Yahudilerin, dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'un kendilerine verdiği Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurma sözünün gerçekleşeceğinden ve böylece dünya haritasının, demografik yapının, anlatıların ve tarihin değişeceğinden emin oldukları belirleyici bir andı.

Bu andan sonra Yahudiler için stratejik bölgelerde kapalı topluluklar (gettolar) şeklinde, Yahudilerin daha önce yaşamadığı bölgelere yoğunlaşarak ve mümkün olan en geniş coğrafi alanı kapsayacak şekilde yerleşim birimleri inşa edilmesiyle dünya haritası da değişmeye başladı. Yahudiler için 1939 ile 1948 yılları arasında Kudüs, Beerşeba, Kuzey Necef (Negev) ve Gazze bölgesinde, iki milyar metrekareyi aşan bir alanda 79 yerleşim birimi inşa edildi.

İsrail'in siyasi sınırları dünya genelinde halen en çok tartışılan konulardan biri. Çünkü İsrail'in kurulduğu 1948 yılından bu yana resmi sınırları tam olarak ilan edilmiş değil.

Filistin’i bölme kararı

Yahudiler 1918 yılına kadar 240 milyon metrekarelik bir toprağa sahipti. Bu rakam o dönemde Filistin topraklarının yalnızca yüzde 1,56'sını oluşturuyordu. Ancak 1947 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve İngiltere’nin Filistin Mandası’nın sona ermesini ve bölgenin iki devlet arasında bölünmesini öngören Filistin’i bölme kararıyla o dönem nüfusun sadece üçte birini oluşturan ve toprakların yalnızca yüzde yedisine sahip olan Yahudilere, tarihi Filistin topraklarının yüzde 56'sından fazlası, yani 27 bin kilometrekareden fazla pay verildi.

fvf
Balfour Deklarasyonu ile ilgili onlarca yıl önce Filistin gazetesinde yayınlanmış bir haber (Independent Arabia)

Yahudiler için belirlenen bölge, Hayfa'dan Tel Aviv'in güneyine kadar olan kıyı ovası ile Taberiye Gölü, Celile Parmağı ve Necef Çölü dahil olmak üzere Doğu Celile'yi kapsayan, 14,1 bin kilometrekarelik bir alandı ve bölgede 498 bini Yahudi, 497 bini Arap olan bir nüfusa yaşıyordu.

Filistinlilere ise Mısır'a komşu çöl bölgesinin yanı sıra Batı Şeria, Batı Celile bölgesi, Akka ve Aşdod şehrinin kuzeyinden güneyde Refah'a kadar olan güney kıyısını kapsayan Filistin topraklarının yalnızca yüzde 43'ünü oluşturan 11,1 bin kilometrekarelik bir alan verildi. Kararda, Kudüs ve Beytullahim'in BM liderliğinde uluslararası bir yapı tarafından yönetilen şehirler haline gelmesi öngörülürken, 100 bini Yahudi olmak üzere 205 bin kişinin yaşadığı iki şehir ve kırsal bölgelerinin toplam yüzölçümü ise 117 kilometrekareydi.

Sızmayı engelleme

Araplar ve Filistinliler, Filistin’i bölme kararını reddettiklerini açıklamalarından kısa bir süre sonra Yahudileri Filistin topraklarından sürmek amacıyla ‘Kurtuluş Ordusu’nu kurdular. Yahudi liderliği 14 Mayıs 1948'de İngiltere’nin Filistin Mandası'nın sona ermesinin arifesinde İsrail Devleti'nin kurulduğunu ilan etti. Haganah, Palmah, Irgun ve Stern (Lehi) gibi Yahudi örgütleri Filistinlilere karşı katliamlar gerçekleştirdi, yerlerinden etti ve topraklarına, evlerine ve mallarına el koydu. Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün olmak üzere dört Arap ülkesinin ordularından oluşan ittifak, İsrail'e karşı ‘Filistin'in Kurtuluş Savaşı’ olarak bilinen savaşa girdi. Savaş, İsrail'in Necef, Celile ve Filistin topraklarının kuzeyinin tamamını ilhak etmesiyle sona ererken İsrail, Mısır’ın kontrolüne geçen Gazze dışında Filistin kıyılarının tamamını kontrol ettiği geniş alanlar elde etti.

Konut Hakları ve Tahliye Merkezi (Centre on Housing Rights and Evictions/CHORE) ve Filistin İkamet ve Mülteci Hakları Kaynak Merkezi (Resource Center for Palestinian Residency/BADIL) ortaklığında hazırlanan bir rapora göre İsrail, 1949 yılında Filistin topraklarının yaklaşık 20 bin kilometrekaresini kontrol ediyordu ve bu toprakların yüzde 90'ı bireysel ya da toplu olarak Filistinlilerindi.

Yine aynı rapora göre İsrail, 1954 yılında çıkardığı ‘sızmayı engelleme’ yasasıyla, ülke içinde yerinden edilen Filistinlilerin, söz konusu yasada belirtildiği üzere ‘izin almadan hareket ettiklerinin tespit edilmesi’ halinde ceza olarak çıkarıldıkları şehirlere, köylere ve mülklerine geri dönmelerini de engelledi.

İsrail'in Filistin’i bölme planını göz ardı ederek 1948 yılında Kudüs’ü işgal etmesi ve şehrin yüzde 84'ünü kontrol etmesiyle Batı Kudüs'te yaşayan yaklaşık 20 bin Müslüman ve Hıristiyan, sınır dışı edilip evlerinden sürüldüler ve bir daha geri dönemediler. Kudüs'ün 1948 sınırlarının geri kalan yüzde 4,5'i ‘tarafsız bölge’, yani tampon bölge ilan edildi.

En büyük değişiklik

İsrail’in kurulmasından yaklaşık yirmi yıl sonra 5 Haziran 1967 tarihinde İsrail ile Mısır, Suriye ve Ürdün arasında yalnızca altı gün süren savaşın galibi de İsrail oldu. Bu savaş sayesinde İsrail, Doğu Kudüs ile Batı Şeria'nın yanı sıra Suriye'nin Golan Tepeleri'nin büyük bir kısmını, Gazze Şeridi'ni ve Mısır’ın Sina Yarımadası’nı ele geçirdi. Böylece İsrail, 1948 yılındaki savaşta aldığı toprakların üç katından fazlasına denk gelen 69 bin 347 kilometrekarelik Arap topraklarını ele geçirerek askeri, siyasi ve ekonomik açıdan önemli sonuçlar elde etti. Ürdün cephesinde Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'nın tamamını kontrol altına alan İsrail, 5 bin 878 kilometrekarelik bir alana nüfuzunu dayatırken Ürdün ile olan 650 kilometre uzunluğundaki sınırını 480 kilometreye indirdi.

İsrail, Suriye cephesinde toplam bin 860 kilometrekarelik alana sahip Golan Tepeleri'nin bin 158 kilometrekaresini ele geçirdi. Bunun üzerine Golan Tepeleri’nden yaklaşık 100 bin evlerini terk edip Suriye'ye kaçmak zorunda kaldı. Mısır cephesinde ise Sina Yarımadası'nı ele geçirmesi ve 61 bin 948 kilometrekarelik alanı kontrol etmesi, özellikle Golan Tepeleri, Ürdün Nehri ve Süveyş Kanalı'nın doğal coğrafi engeller oluşturmasından dolayı stratejik konumunu ve askeri manevra kabiliyetini geliştirmesine olanak sağladı.

u7mk
İsrail’in kontrol ettiği toprakların yıllar içindeki genişlemesini gösteren haritalar (Sosyal medya siteleri)

İsrail’in 1979 yılında Mısır’la yaptığı barış anlaşması çerçevesinde Sina Yarımadası'ndan çekilmesine ve 1994 yılında Ürdün'le Vadi Arabe Barış Anlaşması imzalamasına ve her iki ülkeyle sınırları çizilse de 1967 yılında Doğu Kudüs'ün kontrol altına alınması ve Batı Kudüs'ün ilhak edilmesi, Filistin-İsrail çatışmasının başlamasından bu yana görülen en büyük olay olmakla birlikte İsrailliler için eşi ve benzeri görülmemiş bir tarihi ve dini olaydı.

Filistin Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesine göre 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan sonra İsrail, Doğu Kudüs topraklarının yaklaşık yüzde 34'üne ‘kamusal alan olarak kullanmak üzere’ el koydu. İsrail, Doğu Kudüs'teki toprakların yüzde 53'ü ya Yahudi yerleşim birimlerine tahsis ederken ya da ‘yeşil alan’ olarak belirlerken Kudüs Belediyesi’nin yetki alanı içindeki arazilerin yüzde 1,3'ünü ilhak etti.

Filistinliler, Kudüs'ün doğusundaki topraklarının yüzde 13'ünde yaşayamaz ve inşaat yapamaz hale gelirken İsrail hükümetinin yetkileri 1980 yılında yayınlanan Temel Kanun’la Doğu Kudüs'ü de kapsayacak şekilde genişletildi. Bu ilhak girişimi, toprakların zorla ele geçirilmesine ilişkin uluslararası kararı ihlal ederken BM Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından bunun ‘yasal olarak geçerli olmadığı’ ilan edildi.

Coğrafi gerçekler

İsrail, 2005 yılında Gazze Şeridi’nden tek taraflı çekilmesine rağmen Gazze’ye havadan, denizden ve karadan uyguladığı ablukayı sürdürürken Suriye’nin Golan Tepeleri’ni ve uluslararası hukuka göre Doğu Kudüs de dahil Batı Şeria'yı halen kontrol ediyor. Araştırmalar, İsrail'in Batı Şeria'da 1967 yılından bu yana sürdürdüğü yerleşim faaliyetleri çerçevesinde, Batı Şeria'nın yaklaşık beş bin 760 kilometrekarelik alanının yüzde 40'ından fazlasına el koyarak yerleşim birimleri ve bunları birbirine bağlamak üzere 980 kilometre uzunluğunda çevre yolları inşa edildiğini gösteriyor.

Şu an İsrail’in Batı Şeria'daki yerleşim birimlerinin ve askeri üslerinin sayısı yaklaşık 471'e ulaşmış durumda. Bunlardan 151’i yerleşim birimi, 26’sı bu yerleşim birimlerine bağlı ileri karakol ve mahalle, 150’si pastoral ve tarımsal ileri karakol ve 140’ı sanayi, turizm, hizmet alanları ve kışlalar olarak sınıflandırılan altyapı tesisi.

İsrail, ayrıca Batı Şeria’nın yüzde 12'sinden fazlasını diğer bölgelerden izole eden ilhak ve genişleme duvarı da inşa ederken askeri kışlalar ve askeri eğitim alanları yapmak amacıyla Batı Şeria bölgesinin yüzde 18'ine el koydu. 1967 yılından bu yana yaklaşık 353 milyon metrekarelik Filistin topraklarına el koyan İsrailli yetkililer, bu toprakları ‘doğa rezervleri’ olarak sınıflandırdı.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) 1993 yılında İsrail'le barış sürecine dahil olmasına ve Oslo Barış Anlaşmaları çerçevesinde Filistin topraklarının bazı kısımlarını yönetecek Filistin Yönetimi’nin kurulmasına rağmen İsrail, birkaç gün önce Colonization & Wall Resistance Commission (CWRC) tarafından da onayladığı üzere buradaki kontrolünün kapsamını genişletmeye devam ediyor. Batı Şeria'daki yaklaşık 27 milyon metrekarelik araziye el koyan İsrail’in masasında buraya 52 yerleşim birimi kurulmasını öngören bir plan yatıyor. Gazze'deki savaşın başladığı 7 Ekim 2023 gününden bu yana 25 Filistinli topluluğu bölgeyi terk etmeye zorladı. Filistin Yönetimi'nin resmi verilerine göre İsrail'in fiili önlemler uyguladığı Filistin topraklarının toplam alanı 2 bin 380 kilometrekareyi bulurken Batı Şeria topraklarının toplam alanının yüzde 42'sini ve İsrail’in askeri yönetimine tabi C olarak sınıflandırılan toplam alanların yüzde 69'unu oluşturuyor.

Filistin meseleleri uzmanları ve gözlemciler, Filistinliler ile İsrailliler arasında siyasi bir çözüme dair umut ışığı olmaması ve İsrail’in hiçbir kısıtlama ya da sınırlama olmaksızın daha fazla araziye el koymaya devam etmesinin yanı sıra özellikle İsrail, Batı Şeria'nın büyük bir kısmının kontrolünü ele geçirdiği, C olarak sınıflandırılan askeri kontrolünü dayattığı bölgelerde yerleşim birimleri sayısını artırdığı ve Filistin Yönetimi’nin güvenliği tek başına sağlayamadığı şehir merkezlerini kısmen kontrol ettiği için ufukta en asgari şartlarda dahi ‘bağımsız bir Filistin devletinin’ kurulmasına dair gerçek bir fırsat görünmediğini düşünüyorlar.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



İran ve İsrail topyekûn savaşın eşiğinde

Dün Tel Aviv'deki bir apartmanda İran'ın balistik füzesinin yol açtığı hasarı inceleyen İsrailliler (EPA)
Dün Tel Aviv'deki bir apartmanda İran'ın balistik füzesinin yol açtığı hasarı inceleyen İsrailliler (EPA)
TT

İran ve İsrail topyekûn savaşın eşiğinde

Dün Tel Aviv'deki bir apartmanda İran'ın balistik füzesinin yol açtığı hasarı inceleyen İsrailliler (EPA)
Dün Tel Aviv'deki bir apartmanda İran'ın balistik füzesinin yol açtığı hasarı inceleyen İsrailliler (EPA)

İran ve İsrail, çatışmanın genişlemesiyle birlikte topyekûn bir savaşın eşiğine geldi. İsrail'in cuma günü ezeli düşmanı İran’a karşı düzenlediği hava saldırılarında üst düzey askeri komutanlar ve bilim adamları öldürüldü, nükleer tesisler bombalandı.

Bu gergin ortamda, Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Muhammed bin Selman İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile yaptığı telefon görüşmesinde, İran'ın egemenliğine ve güvenliğine yönelik saldırıları kınadığını ve reddettiğini yineledi.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ise Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ne İran ve halkına yönelik asil duyguları için teşekkür ederken Suudi Arabistan’ın İsrail’in saldırganlığını reddetme ve kınama konusundaki tutumunu takdir etti.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile de telefon görüşmeleri gerçekleştirdi. Bu görüşmelerde, gerginliği azaltmak ve tüm anlaşmazlıkları diplomatik yollarla çözmek için her türlü çabanın gösterilmesinin önemi vurgulandı.

Ancak İran ve İsrail, saldırıların devam edeceğini vurguladılar. İran devlet televizyonu, Tahran'ın İsrail'in müttefiklerine, İran füzelerini düşürmeye yardım etmeleri halinde bölgedeki askeri üslerinin de bombalanacağı uyarısında bulunduğunu bildirdi. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İran'ın nükleer programı konusunda ABD ile olan müzakereleri sürdürmenin ‘haklı bir gerekçesi olmadığını’ söyledi. Daha sonra Umman, bugün yapılması planlanan Tahran ile Washington arasındaki nükleer anlaşamaya ilişkin müzakerelerin yapılmayacağını duyurdu. İran'ın resmi haber ajansı IRNA’ya göre İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarından Şura Meclisi Güvenlik Komitesi üyesi İsmail Kevseri, İran'ın stratejik öneme sahip Hürmüz Boğazı'nı kapatmayı ciddi olarak değerlendirdiğini belirtti.

Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail'in saldırılarının İran'ın nükleer programını belki de yıllarca geriye götürdüğünü ve daha güçlü saldırılar yapılacağını açıkladı.

Netanyahu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Rejimin tüm mevzilerini ve hedeflerini vuracağız. Şimdiye kadar yaşadıkları, önümüzdeki günlerde başlarına geleceklerle kıyaslanamaz bile.”

İsrail ordusunun İran'ın balistik füze üretim kapasitesini yok ettiğini belirten Netanyahu, "Tahran'a giden yolu açtık. Çok yakında İsrail uçaklarını, hava kuvvetlerimizi, pilotlarımızı Tahran semalarında göreceksiniz” ifadelerini kullandı.

Savunma Bakanı Yisrael Katz ise cumartesi sabahı en az 3 kişinin öldüğü ve onlarca kişinin yaralandığı İran saldırılarının ardından yaptığı açıklamada İran'ın İsrail'e füze saldırılarına devam etmesi halinde ‘Tahran'ın yanacağını’ söyledi.

Sahadaki gelişmelere gelince İran'ın Kirmanşah, Tebriz ve Zencan şehirlerinde hava savunma sistemleri devreye sokuldu. Tebriz'den gelen görüntülerde şehirden dumanların yükseldiği görülürken, Şiraz şehrinde patlama sesleri duyuldu. İsrail özellikle askeri hava üsleri, füze üsleri ve radar sistemlerine yönelik saldırılar düzenlerken İran basını Zencan şehrinde 3 DMO subayının öldüğünü aktardı. DMO'ya bağlı Tesnim ve Fars haber ajansları, Tahran'daki hem sivil hem de askeri amaçlarla kullanılan Mehrabad Havaalanı'na iki füzenin düştüğünü bildirdi.

Abadan'daki petrol tesislerinin hedef alındığına dair çelişkili haberler gelirken İran'ın yarı resmi haber ajansı Fars, İsrail'in Güney Pars gaz sahasının 14. bölümünü insansız hava aracıyla hedef aldığını ve saldırının yangına yol açtığını aktardı.

İsrail ordusu dün, Karimabad şehrinde yeraltında bulunan ve karadan karaya füzeler ile seyir füzeleri barındıran bir tesisi bombaladığını açıkladı.