Sudan'da savaş ülkenin doğusundaki el-Gadarif eyaletine ulaştı

HDK operasyonları ordu ve güvenlik karargahlarını hedef alıyor.

Ülkenin doğusundaki el-Gadarif eyaletinde bir caddede konuşlanan Sudan güvenlik güçleri. (AFP)
Ülkenin doğusundaki el-Gadarif eyaletinde bir caddede konuşlanan Sudan güvenlik güçleri. (AFP)
TT

Sudan'da savaş ülkenin doğusundaki el-Gadarif eyaletine ulaştı

Ülkenin doğusundaki el-Gadarif eyaletinde bir caddede konuşlanan Sudan güvenlik güçleri. (AFP)
Ülkenin doğusundaki el-Gadarif eyaletinde bir caddede konuşlanan Sudan güvenlik güçleri. (AFP)

Sudan'ın doğusundaki el-Gadarif eyaleti, dün (Salı) ilk kez Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) ordu karargahları ile güvenlik ve istihbarat teşkilatını hedef alan ve vatandaşların yaralanmasına yol açan hava bombardımanına tanık olduktan sonra savaşın ortasına girdi.

Yerel kaynaklara göre eyalet hükümeti yetkilileri sıkı güvenlik önlemleri alarak, ana pazarı kapatarak ve şehre giriş çıkışı tamamen engelleyerek azami hazırlık seviyesini yükseltmek için acele ederken, güvenlik personeli sokaklarda ve yerleşim yerlerinde yoğun bir şekilde konuşlandırıldı. Eyaletin Vali Vekili Muhammed Abdurrahman Mahcub, “Düşman, el-Gadarif'te güvenlik ve istikrarı vurmak için insansız hava araçları (İHA) kullandı, ancak çabaları başarısız oldu. Çünkü biri düşürüldü ve ikincisi bir caminin yakınında patladı. Eyalette durum şu anda istikrarlı” açıklamasında bulundu.

Birleşmiş Milletler (BM) ise dün yaptığı açıklamada, çatışmaların başlamasından bir yıl sonra ‘sanki olağanüstü hâl dün başlamış gibi’ her gün binlerce çaresiz insanın Sudan'dan kaçmaya devam ettiğini belirtti. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Sözcüsü Olga Sarrado Mur, Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında şu ifadeleri kullandı:

“Savaşın başlamasından bir yıl sonra, komşularıyla birlikte dünyanın en büyük ve en zor insani krizlerinden birini yaşayan Sudan'da savaş halen devam ediyor. Devam eden çatışma insanların hayatlarını paramparça etti, onları korku ve kayıp duygularıyla doldurdu. Sivillere yönelik saldırılar ve çatışmayla bağlantılı cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet dalgaları hız kesmeden devam ediyor.”



Hamas'ın önündeki hem kendisi hem de Filistinliler için ağır bedelleri olan sınırlı seçenekler

İllüstrasyon: Lina Jaradat
İllüstrasyon: Lina Jaradat
TT

Hamas'ın önündeki hem kendisi hem de Filistinliler için ağır bedelleri olan sınırlı seçenekler

İllüstrasyon: Lina Jaradat
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Macid Keyali

İsrail'in Gazze’deki savaşı, Filistin ulusal hareketinin gelişimi ve İsrailliler ile Filistinliler arasındaki çatışma açısından ve belki bununda ötesinde İsrail'in bölgedeki konumunun belirlenmesi, Arap ülkeleri ile İsrail ilişkilerinin şekli ve ABD'nin Ortadoğu'daki düzenlemelerinin geleceği de dahil olmak üzere bundan sonra yaşanacakların temelini oluşturacak çok önemli bir olay olarak tarih sayfalarındaki yerini alacak. Gazze'deki savaşın ‘ertesi günü’ olarak adlandırılan günün en doğru anlamı bu olabilir.

Gazze’deki savaş, İsrail'in savaşları arasında 1948 ve 1967 yıllarında yaşanan en önemli iki savaşı kadar önem taşıyacak. Bunlardan ilki olan 1948 yılındaki savaş, Nekbe’ye (Büyük Felaket), İsrail Devleti'nin doğuşuna ve mülteci sorununun ortaya çıkmasına neden oldu. İkincisi savaş ise İsrail'in Arap dünyası tarafından tanınan bir devlet olmasına ve Filistin ulusal hareketinin yükselişe geçerek Filistinlileri temsil eden siyasi bir oluşuma dönüşmesine yol açtı. Gazze’deki mevcut savaş aynı zamanda işgal altındaki topraklarda ilki 1987-1993 yılları arasında ikincisi ise 2000-2004 yılları arasında patlak veren iki intifada gibi (ayaklanma) tarihe bir dönüm noktası olarak geçecek. Birinci İntifada 1993 yılında Oslo Anlaşması’nın imzalanması ve Filistin ulusal hareketinin bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye dönüşmesiyle, Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) rolünün azalmasıyla, mülteci meselesinin marjinalleştirilmesiyle ve 1967 yılında işgal edilen Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, toprakların bir bölümünde halkın bir kısmı için bazı haklara sahip bağımsız bir devlet kurulmasına odaklanılmasıyla sonuçlandı. İkinci İntifada ise Hamas Hareketi’nin statü, liderlik ve güç dengesinde Fetih Hareketi’ne (El Fetih) rakip olarak Filistin sahnesinde yükselişiyle sonuçlandı. Bu yükseliş, Filistin ulusal hareketinin doğasında, mücadele biçimlerinde ve söylemlerinde bir değişimi, halk düzeyinde ve Filistin siyasi sistemi içinde ve dış bağlantıları nedeniyle dayattığı bölünme halinin bir göstergesiydi.

Hamas Hareketi ve iktidar

Hamas, Birinci İntifada’nın (1987) başlarında Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan-ı Müslimin) bir uzantısı olarak Filistinliler ve Ürdünlüler tarafından kuruldu. El Fetih tarafından 1960'lı yılların ortasında başlatılan silahlı mücadeleye katılmayan Hamas Hareketi, bundan 22 yıl sonra FKÖ çatısı altına da girmedi. Bu durum, El Fetih ile arasında anlaşmazlıklara, rekabete ve çatışmalara sebep oldu. Bu da Filistinli taraflar arasında iç anlaşmazlığa, çekişmeye ve bölünmeye yol açtı.

Hamas Hareketi, kuruluşundan kısa bir süre sonra onlarca yıldır Filistin hareketine hakim olan El Fetih’e rakip oldu. Ardından 2006 yılındaki seçimlerde onu yenilgiye uğrattı ve böylece Filistin hükümetini kurmaya hak kazandı. Hükümet, tüm yetkinin devlet başkanında olduğu siyasi sistemin doğasından ve iki hareketin gündemleri arasındaki farktan dolayı başarısız oldu. Başarısızlığın bir diğer sebebi de İsrail'in çözüm sürecinden kaçması nedeniyle El Fetih seçeneğine başkaldırıydı. Bununla birlikte Hamas birçok konuda başarısız oldu, uygun ve net bir siyasi ve mücadele stratejisinden yoksundu. Batı Şeria'daki rakibi El Fetih'ten daha iyi bir model sunamadan sadece Gazze'yle sınırlı bir otoriteye dönüştü.

Hamas’ın sorunu, kendi tutumlarını ve dünya görüşünü Gazze'deki Filistinlilere zorlayıcı yöntemlerle ve tedbirlerle dayatmaya çalışmasıydı.

Hamas'ın bir otorite olarak sorunu, Gazze'deki kaynakları, kararları ve silahları tekeline almasının yanı sıra kendi tutumlarını ve dünya görüşünü Gazze'deki Filistinlilere zorlayıcı yöntemlerle ve tedbirlerle dayatmaya çalışmasıdır. Bu da kendi seçmen kitlesi dışındaki popülaritesini etkiledi. Hamas'ın İslamcı bir hareket olarak imajı ulusal bir hareket olmasının önüne geçti.

Bu yüzden Hamas, siyasi bir hareketle dini bir hareket olmak, ulusal bir hareket olmakla siyasal İslamcı bir hareket olmak ya da bir kurtuluş hareketi olmakla bir otorite olmak arasında kalarak tüm bunların kendine özgü gereklilikleri, işlevleri ve hedefleri olduğundan bocaladı.

Sonuç olarak Hamas, güvenlik aygıtı, vergilendirme ve yönetimin askeri boyutunun sosyal ve ekonomik kalkınma boyutunun önüne geçmesiyle, kontrol ettiği topraklarda toplumu yönetmede başarılı olamadı. Batı Şeria’daki El Fetih yönetiminin eleştirilerine bile kulak asmadı. Siyasi tercihler konusundaki kararları tekeline alıp sivil toplumu zayıflatmaya çalışmıştı. Bunu yaparken de siyasal İslamcı hareketlerin diğer görüşlere saygı duymayı, toplumdaki çeşitliliği ve çoğulculuğu zenginleştirmeyi, katılımcılığı ve iktidarın dönüşümlü olması ilkesini kabul etmeyi öngören demokratik bir yapıya dönüşebileceğine dair güven vermeyi başaramadı.

Hamas Hareketi elbette iktidardan vazgeçebilir, bir ulusal kurtuluş hareketi, bir direniş hareketi olarak kalabilir ve Filistin Yasama Meclisi’nde (PLO) bir parti ve Filistin liderliği üzerinde bir baskı gücü olarak varlığını sürdürebilirdi.

Ancak Hamas’ın farkına varamadığı en önemli şey, kaynakları yetersiz olan ve iki milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı ve toplam alanı Filistin topraklarının yüzde 1,3'ü ve Batı Şeria'nın yüzde 6'sı kadar olan Gazze Şeridi ile gerçekçi bir şekilde ilgilenmesi gerektiğiydi. Hamas, Gazze Şeridi’ni sadece kurtarılmış bir bölge olarak değil, aynı zamanda Filistin'in kurtuluşu için bir üs ya da bir diğer deyişle roket savaşı modeline göre ‘direniş ve Batı Şeria'dan işgalci İsrail’i yenmek için bir üs’ olarak gördü. Bu durum İsrail’in 2007 yılından bu yana Gazze Şeridi’ne sıkı bir abluka uygulamasına ve (2008, 2012, 2014, 2021, 2023 ve devam etmekte olan) birçok yıkıcı savaşa yol açtı.

Gazze'deki Filistinliler tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından yürütülen soykırımcı bir savaşla karşı karşıya kaldılar

Hamas, Gazze Şeridi'ni olgunlaşmış bir Filistin yönetimi altında, dünyaya gelecekteki Filistin devleti için bir model sunacak, eğitim, kalkınma ve kurumların inşasına önem veren kurtarılmış bir bölgeye dönüştürme seçeneğine sahipti. Dünyadaki tüm Filistinliler için bir varış noktası haline gelebilir, böylece uluslararası toplumda ve Arap dünyasında uygun koşulları sağlayarak Filistinlilerin ulusal hedeflerine ulaşmayı amaçlayan bir Filistin ulusal süreci için büyük bir değer olabilirdi.

Hamas, Gazze Şeridi'ni dünyadan, gerçeklikten, uluslararası toplumdan ve Arap dünyasından izole edilmiş bir bölgeymiş gibi, kaderci ve iradeci bir zihniyetle, abartılı davranışlar ve gerçekçi olmayan bahislerle, neyi yapıp neyi yapamayacağını tam olarak tanımlamadan ve halkına ne istediğini ve taleplerini nasıl elde edeceğini açıklamadan El Fetih'ten iktidarı almaya odaklandı. İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı kaldıramamasına, devam eden savaşlarda Filistinlileri ölüm ve yıkımdan kurtaramamasına ve tüm bunların sonucunda Filistinlilerin içinde bulundukları koşulların kötüleşmeye devam etmesine rağmen ‘İsrail’in altındaki halıyı çekmekten’, ‘angajman kurallarından’, ‘karşılıklı caydırıcılıktan’, ‘terör dengesinden’ ve ‘bölgelerin birliğinden’ bahsetmeye devam etti.

zxscdefr
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Gerçek şu ki, bu zor, karışık ve tehlikeli deneyimin tüm karmaşıklığına rağmen Hamas, Arap dünyasındaki siyasal İslamcı ya da seküler, solcu ya da sağcı, ulusçu, milliyetçi ya da uluslararasıcı tüm siyasi hareketler gibi eleştiriye alışık değildi. Siyasal İslamcı hareketlerin diğerleriyle arasındaki bir diğer fark da politikalarına ve tutumlarına bir tür kutsallık atfetmeye çalışmaları ve böylece fedakarlığı kutsallaştırma bahanesiyle kendilerini hesap verebilirlik, eleştiri ve hesap sorulabilirlik çerçevesinden çıkarmalarıdır.

Çatışmadan savaşa ve Nekbe'ye

Savaş, Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları'nın iyi hazırlanmış olduğu anlaşılan bir operasyonla Gazze Şeridi sınırındaki İsrail yerleşimlerine ve askeri üslerine saldırmasıyla başladı. Hamas’ın saldırısı, İsrail için büyük ve benzeri görülmemiş bir güvenlik, istihbarat ve askeri darbe oluştururken aralarında sivillerin ve askerlerin olduğu yaklaşık bin 200 kişinin ölümü ve 234 kişinin rehin alınmasıyla İsrail'e ağır insani kayıplar verdirdi.

Hamas'ın saldırısı sadece birkaç saat sürse de İsrail bunu 7 Ekim 2023'ten bu yana, yani 200 günü aşkın bir süredir devam eden yıkıcı bir savaşa dönüştürdü. Dahası, saldırı inisiyatifi İsrail ordusuna geçtikten sonra Hamas saldırıdan savunmaya geçti. Savaş sahası da Gazze'nin çevresindeki İsrail yerleşimleriyken Gazze Şeridi'nin tüm şehirlerine dönüştü.

Sonuç olarak Hamas ne halkını savunabildi ne İsrail ordusunun Gazze’nin dört bir yanında ilerlemesini durdurabildi ne de çok sayıda Filistinlinin bir bölgeden diğerine göç etmesini ve 100 binden fazlasının Gazze'den ayrılmasını engelleyebildi. İsrail’in iki milyondan fazla Filistinlinin evleri, hastaneler, okullar, üniversiteler, kamu binaları, sokaklar ve altyapı dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin yüzde 70’ini, hatta daha fazlasını yok etmesine engel olamadı.  Gazze'deki şehirlerin çoğuna su, gıda, elektrik, yakıt ve ilaç tedarikini kesmesini önleyemedi. Gazze'deki Filistinliler tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından yürütülen soykırımcı bir savaşla karşı karşıya kaldılar.

İsrail'in yaklaşık 7 aydır sürdürdüğü soykırım savaşı, gerçek amacının nehirden denize kadar tüm Filistinlileri terörize etmek olduğunu gösteriyor.

Hamas, her ne kadar çatışmaya devam edebilmiş ve İsrail ordusunun rehineleri kurtarmasını engelleyebilmiş olsa da büyük bir felaketle sonuçlanan bu deneyim, Hamas yönetiminin bu savaş için toplumunu hazırlama ve İsrail'in misillemelerine karşı kendilerini koruma konusunda iyi hesap yapamadığını ortaya koydu. Ayrıca 7 Ekim'deki saldırıyla neyi hedeflediği de halen belirsizliğini koruyor.

İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Deyf'in 7 Ekim’deki açıklamasına göre bu bir ‘kurtuluş savaşı, işgalci İsrail’in yenilgisi ve işgalci İsrail’in yenilgiye uğratılması için vaat edilmiş bir gündü’ ve Deyf, ‘nehirden denize ve sığınılan ülkelerdeki tüm Filistinlileri, Arap ve Müslüman ülkelerini her şekilde bu savaşa katılmaya’ çağırdı.

Ayrıca Hamas'ın başarısızlığının sebebi, direniş ile savaş arasında kafa karışıklığı yaşamasıydı. Direniş orduya ordu, rokette roket şeklindeki savaştan farklıdır. Direnişle ‘halk savaşı’, ‘vur-kaç’ ve ‘zayıfın güçlüye karşı savaşı’ kurallarına göre düşmanın zayıflıklarını hedef alarak, güçlü yanlarından kaçınarak, ordusunu mümkün olduğunca etkisiz hale getirerek, askeri cephaneliğini kullanmasını zorlaştırarak ve toplumunun parçalanmasına yol açan ya da çelişkilerini güçlendiren ve birleşmesini değil tükenmesini sağlayan operasyonlar yürüterek mücadele etme seçeneği vardı. Direniş, fedakarlıkların ve kahramanlıkların çarçur edilmesine ya da halkına kat be kat pahalıya mal olmasına değil, bunlardan yararlanılmasına olanak tanıyan kademeli ve uzun soluklu bir eylemdir.

Olaylara gerçekçi bir açıdan bakarsak, koşulları, olanakları ve yansımaları bakımından direnişten farklı bir nakavt savaşı başlatan ya da bu savaşın içine çekilen bir Filistin hareketiyle karşı karşıyayız. Bu savaş Filistin halkı için yeni bir felaketle sonuçlandı. Bunun Hamas'ın doğasıyla hiçbir ilgisi yoktu. Zira aynı durum, siyasi ya da mücadele seçeneğinin değerlendirilmesi, Filistin’in, Arap ülkelerinin ve uluslararası toplumun şartlarına uygunluğu, doğruluk derecesi ve fedakarlıkların siyasi kazanımlara yatırılabilmesi açısından El Fetih ya da sol görüşlü diğer hareketler için de geçerli.

Özetle taktiksel açıdan savaşta başarılı olduğunu söyleyen Hamas, İsrail'in gücünü takdir etmediği, güvenliğinin ve üstünlüğünün uluslararası çevrelerce garanti altına alındığını anlamadığı, olumsuz Arap gerçekliğinden kopuk olduğu ve Gazze'deki halkını böylesine uzun ve yorucu bir savaşa hazırlamadığı için bu saldırıyı gerçekleştirme kararı alırken stratejik açıdan başarısız oldu.

Dün dünde kaldı

Öte yandan İsrail, Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşın amacı Hamas'ı ortadan kaldırmak, İsrailli rehineleri kurtarmak ve yeni bir 7 Ekim'in daha yaşanmasını engellemek olduğunu öne sürüyor. Ancak İsrail'in yaklaşık 7 aydır sürdürdüğü soykırım savaşı, bu savaşın asıl amacının nehirden denize kadar tüm Filistinlileri terörize etmek, İsrail'in tarihi Filistin topraklarındaki hegemonyasını güçlendirmek, Gazze Şeridi'ni yaşanmaz bir yere dönüştürmek ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin demografik ağırlığını zorla ya da (zorlayıcı yollarla) gönüllü olarak mümkün olduğunca azaltmak olduğunu ortaya koyuyor.

İsrail'in gerçek hedefleri bunlar olsa da Hamas, bu hedefleri saptırma girişiminde sınırlı seçeneklere sahip. Çünkü İsrail ordusunu yenebilecek gücü yok. Zaten bunu yapması da beklenemez. Dahası Hamas, İsrail’in Gazze Şeridi'nin herhangi bir yerine saldırısını püskürtemeyeceği gibi, acı ve feci tecrübelerin de ortaya koyduğu üzere Gazze’deki halkını koruyabilecek yeteneklere de sahip değil. Bununla birlikte uluslararası alanda kendisine uygulanan baskılar ve Arap ülkeleri düzeyinde dışlanmasının yanı sıra iki milyondan fazla Filistinlinin yerinden yurdundan edilmiş, evlerinin dışında, yaşamın temel ihtiyaçlarından yoksun bırakılmış halde olmasından kaynaklanan mali, ahlaki ve siyasi açıdan büyük baskıyla birlikte çatışmanın devam etmesiyle elindeki imkanlar da yitip gidiyor.

Dolayısıyla Filistin halkının ve Filistin ulusal hareketinin yaşamında çok önemli bir tarihi dönüm noktasındayız. Ancak burada ve şimdi, Filistinlilere karşı yürütülen en uzun, en ölümcül ve en yıkıcı savaş olan bu savaştan ya da Nekbe'den sonra Hamas'a ne olacağı sorusunun sorulması gerekiyor.

Hamas'ın Filistin ulusal hareketinin çatısı altına girmesi senaryosuna bazı Arap ülkeleri ve uluslararası taraflar itiraz edebilir.

Sonuç olarak Hamas sınırlı seçeneklerle karşı karşıya. Sorun ise özellikle tüm bu olanlardan sonra şartlarını kabul ettiremediğinden İsrail'in soykırım savaşını durduracak ve bu elverişsiz koşullarda hedeflerini saptıracak bir çıkış ya da geri çekilme planı hazırlamamış olması. Bırakın şu anki savaşı, daha önceki savaşlarda bile bunu başaramadı. İsrailli rehineler kartının da Hamas’ın iddialarının aksine zayıf ve güvenilmez olduğu ortaya çıktı. Aynı durum, İsrail'in İran’ın Şam’daki konsolosluk binasını bombalamasının ve ABD'nin uzlaştırıcılığında İran’ın İsrail’e sınırlı bir misillemeyle karşılık vermesinin ardından tecrübe edildiği üzere İran, bu savaştan ve İsrail ile ABD’yi karşısına almaktan uzak durmaya kararlıyken, İsrail'i Filistinlilere karşı savaşını hafifletmeye itecek kadar etkilemeyen ‘meydanların birliği’ şeklindeki dayanaksız bahis için de geçerli.

xscdvfb
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Dolayısıyla Hamas, ateşkes olsun ya da olmasın, savaş dursun ya da durmasın bir ikileme düşmüş durumda. İsrail, Gazze'ye yönelik saldırılarını durdursa bile, yüzde 70’i ve belki daha fazla yok olan Gazze Şeridi artık insani, mimari ve ekonomik olarak var olmayacak. Tüm bunlar, 7 Ekim öncesine, yani savaş öncesine dönme fikrinin ne kadar içi boş bir argüman olduğunu da ortaya koyuyor. Çünkü geçmişe dönmek mümkün değil. Yıkılanlar, yok edilenler ve hatta Hamas bile artık savaştan önceki gibi değil. Nihayetinde Filistin, İsrail, Arap ülkeleri ve uluslararası tarafların şartları, verileri ve kaynakları izin verirse, Gazze Şeridi'nin 7 Ekim öncesine geri dönmesi için onlarca yıla ve on milyarlarca dolara ihtiyacı var. Etkili, nüfuzlu ve kararlı tüm tarafların, savaşın ya da Nekbe’nin ertesi günüyle ilgili ciddi bir konuşma yapılmasının ön şartı olarak Hamas'ın sahneden çıkarılmasını açıklamaları, durumu daha da kötüleştiriyor.

Ertesi gün senaryoları

Yukarıda bahsedilenler çerçevesinde, tüm bu yaşananlardan sonra duygulardan, isteklerden ve partizan ya da ideolojik fanatizmden uzak bir şekilde olgusal temellere ve verilere göre Hamas'ın geleceği tartışılabilir ve önündeki siyasi seçeneklere ilişkin senaryolar üretilebilir. Bu senaryolardan bazıları şöyle:

1- Onurlu bir çıkış ya da geri çekilme senaryosu. Ürdün'den (1970) Lübnan'a (1982) ve Oslo Anlaşması'nın (1993) imzalanmasıyla bir kurtuluş hareketinden otoriteye geçişle birlikte Filistin ulusal hareketinin geçmiş deneyiminde buna tanık olduk. Gazze'deki Hamas liderlerinin yurtdışına gideceğine dair sızıntılar var ki Hamas'ın Filistin, Arap dünyası ve uluslararası düzeyde bazı düzenlemeler yapılmadığı sürece bunu kabul etmesi pek mümkün değil. Bu da Hamas'ın siyasi ve ideolojik bir yapı olarak, Filistin halkının ve Filistin ulusal hareketinin dokusunun bir parçası olarak kalacağı, yani yok olmayacağı anlamına geliyor.

2- Entegrasyon senaryosu. Bu senaryo Hamas'ı Filistin ulusal hareketinin, FKÖ'nün ve Filistin Yönetimi'nin çatısı altına almak ve aynı zamanda bağımsız bir Filistin devleti kurulması temelindeki çözümü kabul etmek anlamına gelmektedir. Hem Hamas hem de Filistinliler için bu uygun bir senaryo. Ancak bazı Arap ülkeleri ve uluslararası taraflar buna itiraz edebilirler. Dolayısıyla Filistin Yönetimi’nin, Hamas'ın sınırlandırılması, belki FKÖ çatısı altına girmesi ve iktidar rolü üstlenmemesi ya da Filistin Yönetimi hükümetinde yer alması ve bunun Araplar ve uluslararası toplum tarafından kabul edilmesi koşulları dışında böyle bir durumu kabul edip etmeyeceği şüpheli.

Hamas’ın önündeki tüm seçenekler zorlu, ağır bedelleri olan ve hem Hamas hem de Filistinliler açısından acı verici.

3- Arap ve uluslararası güç senaryosu. Özellikle İsrail'in Gazze'nin Filistin Yönetimi'ne devredilmesiyle sonuçlanabilecek ya da sonuçlanmayacak bir geçiş aşaması konusundaki ısrarıyla gündeme gelen bu seçenek, Filistinlilerin korunmasını, gözetilmesini ve onlara yardım ulaştırılmasını sağlayacak ve Gazze'yi yeniden inşa edecek bir uluslararası himaye altında gerçekleştirileceğinden masada yer alıyor.

4- “Filistin'in Hizbullah'ı” olarak Hamas ya da Hamas içindeki eğilimler bir noktada Lübnan'daki Hizbullah ve Irak'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) deneyimlerini taklit etmeye doğru kaymış olabilir. Böylece iktidar olmanın sonuçlarından ya da şüphelerinden kaçınmasına, sonuçların sorumluluğundan kurtulmasına ve bir direniş hareketi olarak konumunu güçlendirmesine, muhtemelen Filistin halkı nezdindeki konumunu pekiştirmesine, Filistin Yönetimi üzerinde baskı kurmasına ve (Lübnan'da olduğu gibi) siyasi seçeneklerine kısıtlamalar getirmesine izin verebilir. Ancak sorun şu ki, daha önce var olan bu seçenek, Gazze’deki savaştan sonra ilgili tüm taraflar için imkansız olmasa da zor hale gelmiş olabilir. Halk düzeyinde ise bu durum Gazzelilerin geniş bir kesimi, özellikle de her şeylerini kaybettikten sonra kendi işlerine dönmek isteyenler için kabul edilebilir olmayabilir.

5- En uzak seçenek senaryosu. “Cihat; ya zafer ya şehitlik” sloganıyla son nefese kadar savaşmaya devam etmek anlamına geliyor. Bu seçenek her  ne kadar kahramanca bir seçenek olsa da aynı zamanda İsrail'in Hamas'tan kıyas dahi edilemeyecek kadar fazla kaynağa sahip olması ve dünyanın en güçlü ülkelerinden aldığı desteğin fazlalığı nedeniyle trajik bir seçenektir.

Elbette bu seçeneğin İsrail'in Gazze'yi yeniden işgal etmesi, sivil bir İsrail yönetiminin ya da ona yakın bir yönetimin dayatılması, Gazze'nin Batı Şeria'dan ayrı tutulması ve nüfusunun büyük bir bölümünün yurt dışına sürülmesi gibi çeşitli yansımaları da olacaktır.

Dolayısıyla Hamas’ın önündeki tüm seçenekler zorlu, ağır bedelleri olan ve hem Hamas hem de Filistinliler açısından acı verici. Bu yüzden özellikle de Hamas artık herhangi bir şart öne sürecek durumda olmadığından İsrail’in yukarıda bahsedilen hedeflerini saptıracak seçenekler araması gerekiyor. Ancak bu senaryoların hiçbirinin Filistinlileri yeni Nekbe'nin yansımalarından kurtaramayacağından korkuluyor. Ne yazık ki, özelde Gazzelilerin, genel olarak ise tüm Filistinlilerin başına gelenlerin Nekbe’den başka bir adı yok.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli  Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


"Mucize malzemeden" oda sıcaklığında daha verimli Güneş pilleri üretildi

Bilim insanları, Güneş enerjisini daha verimli şekilde kullanmak için yeni yollar arıyor (Reuters)
Bilim insanları, Güneş enerjisini daha verimli şekilde kullanmak için yeni yollar arıyor (Reuters)
TT

"Mucize malzemeden" oda sıcaklığında daha verimli Güneş pilleri üretildi

Bilim insanları, Güneş enerjisini daha verimli şekilde kullanmak için yeni yollar arıyor (Reuters)
Bilim insanları, Güneş enerjisini daha verimli şekilde kullanmak için yeni yollar arıyor (Reuters)

Oda sıcaklığında perovskit filmler yapmayı başaran bilim insanları, malzemenin verimliliğini artırdı. 

Güneş pillerinin verimliliğini büyük ölçüde artıması nedeniyle "mucize malzeme" denen perovskit, silikon bazlı Güneş pilleri karşında çeşitli avantajlara sahip. Geleneksel pillerden daha az karbon ayak izi bırakan malzeme, hafif ve esnek olmasıyla öne çıkıyor. 

Öte yandan perovskit Güneş pillerini üretmek için yüksek sıcaklıklarda tavlama yapılması ve paslanmaya karşı dayanıklı hale getirme amacıyla pasivasyon gibi zorlu bir son işlem uygulanması gerekiyor. Bu da malzemenin yaygın şekilde kullanımı önünde engel teşkil ediyor. 

Joule adlı bilimsel dergide pazartesi günü yayımlanan çalışmayı yürüten ekip malzemenin kimyasal bileşimine ince ayar yaparak perovskit mürekkep geliştirdi. Bu sayede daha çok verime sahip yüksek kaliteli filmler yaptılar. 

Bu yöntem yalnızca üretim sürecini kolaylaştırmakla kalmadı, genel enerji kullanımını da düşürerek daha az karbon salımına yol açtı. Çalışmanın ortak başyazarı Ahra Yi, buluşlarını şöyle açıklıyor: 

Yöntemimiz, en çok zaman alan iki adımı (termal tavlama ve son işlem) atlamak dışında geleneksel yöntemle aynı prosedürleri izliyor.

Yeni malzemeyle perovskit Güneş pillerinin verimliliğinde de önemli bir adım atıldı. Araştırmanın diğer başyazarı Sangmin Chae, "Optimize edilmiş perovskit Güneş pilimiz, oda sıcaklığında işlenen cihazlarda yüzde 20'nin altında olan önceki sınırları aşarak yüzde 24,4'lük kayda değer bir verimlilik elde etti" diyor.

Öte yandan silikon-perovskit Güneş pillerinin verimlilik rekoru, geçen yıl yüzde 33,9'la kırılmıştı. Bu pillerin teorik verimlilik sınırı yüzde 43 olsa da bu noktaya ulaşılması beklenmiyor. 

Araştırmacılar buluşlarının çok çeşitli kullanım alanlarına sahip olduğunu belirtirken çalışmanın yazarlarından Thuc-Quyen Nguyen şöyle diyor: 

Yaklaşımımızla, gittikçe artan giyilebilir teknolojik aletler, sensör, ekran, güvenlik kamerası, Nesnelerin İnterneti cihazları gibi araçlara güç sağlayacak yüksek verimli Güneş pillerini, tasarımlarında serbestçe hareket ederek geliştirmeyi düşünebiliriz.

Independent Türkçe, Science Daily, Futurity, Joule


Bilim insanları yanıtladı: Beethoven kurşun zehirlenmesi geçirdi mi?

17 Aralık 1770'de doğan Beethoven, hayatının sonlarına doğru işitme yetisini kaybetmişti (AFP)
17 Aralık 1770'de doğan Beethoven, hayatının sonlarına doğru işitme yetisini kaybetmişti (AFP)
TT

Bilim insanları yanıtladı: Beethoven kurşun zehirlenmesi geçirdi mi?

17 Aralık 1770'de doğan Beethoven, hayatının sonlarına doğru işitme yetisini kaybetmişti (AFP)
17 Aralık 1770'de doğan Beethoven, hayatının sonlarına doğru işitme yetisini kaybetmişti (AFP)

Bilim insanlarının yaptığı araştırmada, Ludwig van Beethoven'ın gerçekten de kurşun zehirlenmesi geçirdiği ortaya çıktı. Fakat Alman bestecinin bundan dolayı öldüğüne dair iddiaların asılsız olduğu belirtildi. 

ABD'nin prestijli Harvard Üniversitesi'nden bilim insanları, Beethoven'a ait iki tutam saçı inceledi. 

Hakemli dergi Clinical Chemistry'de 6 Mayıs'ta yayımlanan çalışmada, saç tutamlarındaki kurşunun yanı sıra arsenik ve cıva miktarı da ölçüldü.

Saç örneğindeki kurşun miktarının, sağlıklı bir kişi için üst sınır kabul edilenden 64 kat daha fazla olduğu tespit edildi. Diğer tutamdaysa miktarın 95 kat daha fazla olduğu ortaya çıktı. Ayrıca arsenik ve cıva seviyelerinin de yüksek olduğu belirtildi.

Araştırmacılar, 19. yüzyıl saç örneklerindeki kurşun seviyelerinden yola çıkarak Beethoven'ın kanındaki kurşun miktarının desilitre başına 69 ila 71 mikrogram olabileceğini hesapladı.

Bilim insanları, çalışmada "Bu tür kurşun seviyeleri genellikle gastrointestinal rahatsızlıklar ve böbrek hastalıklarının yanı sıra işitme yetisinde zayıflamayla ilişkilendirilir. Ancak bu miktar, tek başına ölüm nedeni olacak kadar yüksek değil" ifadelerini kullandı. 

Araştırmacılar, 19. yüzyılda kurşundan üretilen kapların kullanıldığına ve bazı tıbbi durumlarda kurşun bazlı tedaviler uygulandığına dikkat çekerek, Beethoven'ın saç tutamlarındaki yüksek miktarın bununla ilişkili olabileceğini söyledi.

Alman besteci, hepatit B enfeksiyonunun yol açtığı ve içki tüketimi nedeniyle kötüleşen bir karaciğer rahatsızlığı sonucunda 56 yaşında yaşamını yitirmişti. 2023'te yapılan bir araştırmada, Beethoven'ın lupustan muzdarip olduğuna işaret eden genetik bulgular da saptanmıştı. 

Independent Türkçe, Science Alert, Phys.org


75 yaşındaki adam eşini öldürdüğünü itiraf etti: "Çok masraflıydı"

75 yaşındaki Ronnie Wiggs hakkında kaç yıl hapis cezası istendiği henüz açıklanmadı (Independence Missouri Polis Teşkilatı)
75 yaşındaki Ronnie Wiggs hakkında kaç yıl hapis cezası istendiği henüz açıklanmadı (Independence Missouri Polis Teşkilatı)
TT

75 yaşındaki adam eşini öldürdüğünü itiraf etti: "Çok masraflıydı"

75 yaşındaki Ronnie Wiggs hakkında kaç yıl hapis cezası istendiği henüz açıklanmadı (Independence Missouri Polis Teşkilatı)
75 yaşındaki Ronnie Wiggs hakkında kaç yıl hapis cezası istendiği henüz açıklanmadı (Independence Missouri Polis Teşkilatı)

72 yaşındaki eşini öldüren Amerikalı, onun tıbbi masraflarını karşılayamadığı için bu cinayeti işlediğini söyledi. 

ABD'nin Missouri eyaletinde yaşayan Ronnie Wiggs, pazartesi günü görülen duruşmada, diyalize giden eşi Ellen Wiggs'i öldürdüğünü itiraf etti.

Mahkeme kayıtlarına göre cinayetten yargılanan 75 yaşındaki Ronnie, cuma günü Kansas şehrindeki Centerpoint Medical Center'da diyalize giden eşini hastanede boğarak öldürdü.

Hastane görevlileri, Ellen'ın boynunda kızarıklık ve morluklar gördüklerini söyledi. Yaşlı kadının acil bakıma alındığı ancak tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadığı aktarıldı. 

Bazı hastane çalışanları, binadan çıkan Ronnie'nin "Ben yaptım, evet, onu öldürdüm. Boğarak öldürdüm" dediğini duyduklarını savundu.

Ronnie'nin polise verdiği ifadede suçunu kabul ettiği belirtildi. Buna göre Ronnie, böbrek yetmezliğinden muzdarip eşine daha fazla bakım veremediğini, hastane masraflarını karşılayamadığını ve Ellen'ı bu yüzden öldürdüğünü söyledi. 

Ayrıca Ronnie, eşini daha önceden iki kez öldürmeye çalıştığını da itiraf etti. Polise verdiği ifadede, eşinin bir dönem rehabilitasyon merkezinde tedavi gördüğünü ve burada uyurken onu öldürmeye çalıştığını anlattı. Ancak Ronnie, eşinin uyanarak kendisini durdurduğunu ifade etti. 

Bunun ardından başka bir hastaneye sevk edilen Ellen'ı tekrar öldürmeye çalıştığını belirten Ronnie, bunda da başarısız olduğunu söyledi. 

Amerikan gazetesi New York Times'ın aktardığına göre Ronnie, 250 bin dolarlık kefaletle tutuklu bulunuyor. Olayla igili ikinci duruşma perşembe günü düzenlenecek.

Independent Türkçe, New York Times, CBS News


Depremlerin ardındaki sebep, Ay'ı oluşturan çarpışma olabilir

Dünya'yla çarpışan Theia'nın kalıntılarının yerin altında olduğu iddia ediliyor (NASA)
Dünya'yla çarpışan Theia'nın kalıntılarının yerin altında olduğu iddia ediliyor (NASA)
TT

Depremlerin ardındaki sebep, Ay'ı oluşturan çarpışma olabilir

Dünya'yla çarpışan Theia'nın kalıntılarının yerin altında olduğu iddia ediliyor (NASA)
Dünya'yla çarpışan Theia'nın kalıntılarının yerin altında olduğu iddia ediliyor (NASA)

Ay'ın oluşmasına yol açan çarpışmanın, levha tektoniğinin de meydana gelmesine zemin hazırlamış olabileceği öne sürüldü. Bilim insanlarına göre aşağı yukarı Mars kadar bir cismin yaklaşık 4,5 milyar yıl önce Dünya'ya çarpması sadece uyduyu yaratmakla kalmadı, ardında devasa bloklar da bıraktı. Deprem ve yanardağlara yol açmanın yanı sıra Dünya'da yaşamı mümkün kıldığı düşünülen levha tektoniğini, bu blokların tetiklediği düşünülüyor.

Biri Büyük Okyanus'un derinliklerinde, diğeri de Afrika kıtasının altındaki iki blok 1980'lerde keşfedildiğinden beri gizemini büyük ölçüde koruyor. Her biri Ay'ın iki katı büyüklüğündeki bu blokların etraflarındaki mantodan farklı bir maddeden oluşması, nereden geldiklerine dair sorulara yol açıyor. 

Geçen yıl yayımlanan bir araştırmada, düşük kesme hızlı büyük bölgeler (large low-velocity provinces / LLVP) diye bilinen blokların 4,5 milyar yıl önce Dünya'ya çarptığı düşünülen Theia adlı gezegenin kalıntıları olduğu öne sürülmüştü. Çalışmaya göre Theia'nın büyük bir kısmı Dünya tarafından emilirken, kalan kısmı da Ay'ı meydana getirdi. 

Geophysical Research Letters adlı hakemli dergide dün yayımlanan araştırmada buradan yola çıkan ekip, su altındaki blokların bu çarpışmadan 200 milyon yıl sonra manto yükselmesini tetiklemiş olabileceğini buldu. Bilgisayar modellemesi kullanan bilim insanları manto yükselmesinin yol açtığı yitim zonu denen süreçle Dünya'nın düz kabuğunun kırılarak yuvarlak levhaların aşağıya indiğini düşünüyor. 

Makalenin yazarlarına göre bu süreç modern levha tektoniğinin yükselişinin yanı sıra Dünya'da bulunan en eski mineraller olan zirkon kristallerinin neden en az 4 milyar yıl önce yitim zonuna maruz kalmış gibi göründüğünü de açıklayabilir. 

Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nden yerbilimci Qian Yuan, ortak yazarı olduğu çalışma hakkında şöyle diyor:

Eğer durum buysa, devasa çarpışma sadece Ay'ımızın oluşmasını sağlamakla kalmadı, aynı zamanda Dünya'mızın başlangıç koşullarını da belirledi.

Öte yandan bazı bilim insanları bu sürecin, modern levha tektoniğine yol açtığı veya Dünya'nın bütün kabuğunun bir yenilenme sürecine girmesini tetiklediği düşüncesine şüpheyle yaklaşıyor. Maryland Üniversitesi'nden yerbilimci Michael Brown, 2,5 ila 4 milyar yıl öncesine kadar süren Arkeen dönemdeki tektonik duruma dair yeterince veri olmadığını söyleyerek şöyle ekliyor: 

Yani felsefi açıdan bakıldığında, bilinmediği ve bilinemez olduğu neredeyse kesin. Bence bu nokta bazen gözden kaçıyor.

Dünya'daki iklimi yaşanabilir kılan karbon döngüsünü sağladığı düşünülen levha tektoniği, bu nedenle pek çok bilim insanı tarafından yaşamın olmazsa olmaz bir parçası olarak görülüyor. Fakat geçen yıl yayımlanan bir araştırmada Dünya'daki yaşamın ilk izlerinin ortaya çıktığı yaklaşık 3,9 milyar yıl öncesinde levha tektoniği hareketinin gerçekleşmediği öne sürülmüştü.

Kaliforniya Üniversitesi'nden T. Mark Harrison, levha tektoniğinin yaşamın oluşumuna katkı sağladığını belirtse de şöyle ekliyor: 

Benim neslim bilimde geriye kalan belki de en ilginç soruyu, yaşamın nasıl ve hangi koşullar altında ortaya çıktığını çözemedi.

Independent Türkçe, Washington Post, Popular Science, Geophysical Research Letters


Aralıklı orucun kronik karaciğer iltihaplanmasını önlediği görüldü

Aralıklı oruç, genellikle kilo vermek isteyenler tarafından uygulanıyor (Pexels)
Aralıklı oruç, genellikle kilo vermek isteyenler tarafından uygulanıyor (Pexels)
TT

Aralıklı orucun kronik karaciğer iltihaplanmasını önlediği görüldü

Aralıklı oruç, genellikle kilo vermek isteyenler tarafından uygulanıyor (Pexels)
Aralıklı oruç, genellikle kilo vermek isteyenler tarafından uygulanıyor (Pexels)

Aralıklı orucun karaciğer iltihaplanması ve kanserinin önüne geçebildiği bulundu. 

Genetik özellikler ve aşırı kilo gibi sebeblerden kaynaklanan, alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması tedavi edilmediğinde nonalkolik steatohepatit (NASH) gibi daha ileri bir seviyeye taşınabiliyor. Karaciğerin iltihaplandığı NASH, kansere de neden olabiliyor. 

Alman Kanser Araştırma Merkezi ve Tübingen Üniversitesi'nden araştırmacılar, son yıllarda popülarite kazanan aralıklı orucun bu hastalıklar üzerindeki etkisini inceledi. 

Cell Metabolism adlı bilimsel dergide dün yayımlanan çalışma kapsamında fareler 32 hafta boyunca yağ ve şeker ağırlıklı beslendi. Ardından bir grup fare bu şekilde beslenmeye devam ederken diğer gruba 5-2 aralıklı oruç uygulandı: Haftanın 5 günü boyunca yemek yiyen fareler, peş peşe olmayan iki gün bir şey yemeden sadece su içti. 

Oruç tutmadıkları günlerde yüksek kalorili gıdalarla beslenen fareler kilo almadı, daha az karaciğer hastalığı belirtisi gösterdi ve karaciğer hasarını gösteren biyobelirteç seviyeleri daha düşüktü. Bu hayvanların NASH'e karşı direnç gösterdiği kaydedildi. 

Öte yandan sınırsızca beslenen ilk gruptaki fareler kilo aldı, vücut yağları arttı ve kronik karaciğer iltihabına yakalandı. 

Bu bulguları aralıklı oruca bağlayan araştırmacılar 5-2 diyetin, 6-1'e göre; 24 saatlik orucun da 12 saate göre daha iyi sonuç verdiğini saptadı. 

Bilim insanları ayrıca NASH görülen farelerin 4 ay boyunca aralıklı oruç tuttuktan sonra kan değerlerinin iyileştiğini, karaciğerlerindeki yağlanma ve iltihaplanmanın azaldığını kaydetti. 

Araştırmanın yazarlarından Mathias Heikenwälder, bulguları şöyle değerlendiriyor:

Bu bize 5-2 aralıklı orucun hem NASH ve karaciğer kanserinin önlenmesinde hem de yerleşik kronik karaciğer iltihabının tedavisinde büyük bir potansiyele sahip olduğunu gösteriyor.

Bu değişimlere yol açan mekanizmayi inceleyen araştırmacılar, bu beslenme biçiminin yarattığı koruyucu etkiden iki proteinin sorumlu olduğunu tespit etti: PPAR-alpha ve PCK1. Yağ asitlerinin parçalanmasını artırmak ve yağ birikimini engellemek için beraber çalışan bu proteinler farelerde devre dışı bırakıldığında, aralıklı oruç iltihaplanmayı da fibrosisi de engelleyemedi. 

Bu proteinler NASH'li insanlardan alınan doku örneklerinde de düşük seviyelerde görülüyor. PPAR-alpha'nın etkilerini taklit eden bir ilaç farelere verildiğinde, aralıklı orucun metabolizma üzerindeki etkilerinin bir kısmını yaratmayı başardı. Öte yandan PCK1 etkilerini taklit eden bir ilaç henüz yok. 

Heikenwälder, "Uzun vadede sıkı bir diyete sadık kalamayan insanlar her zaman olacak" diyerek şöyle ekliyor:

Bu nedenle orucun koruyucu etkilerini tam olarak taklit etmek için hangi ilaç kombinasyonlarını kullanabileceğimizi araştırmaya devam etmek istiyoruz.

Independent Türkçe, New Atlas, Science Daily, Cell Metabolism


İspermeçet balinalarının karmaşık "alfabesi" ortaya çıktı

En büyük beyinli hayvan olan ispermeçet balinalarının boyu 18 metreye ulaşabiliyor (AP)
En büyük beyinli hayvan olan ispermeçet balinalarının boyu 18 metreye ulaşabiliyor (AP)
TT

İspermeçet balinalarının karmaşık "alfabesi" ortaya çıktı

En büyük beyinli hayvan olan ispermeçet balinalarının boyu 18 metreye ulaşabiliyor (AP)
En büyük beyinli hayvan olan ispermeçet balinalarının boyu 18 metreye ulaşabiliyor (AP)

İspermeçet balinalarının karmaşık bir "alfabeye" sahip olduğu ortaya çıktı. Okyanusun derinlerindeki bu canlıların iletişim kurma biçimi insanların dillerine benzer özellikler taşıyor.

Son derece sosyal canlılar olan ispermeçet balinaları birlikte yüzüp avlanmanın yanı sıra birbirlerinin yavrularına da bakıyor. Bütün bunları karanlıkta yapan hayvanlar güçlü iletişim yollarına ihtiyaç duyuyor. 

İspermeçet balinaları koda denen tıklama sesleriyle iletişim kuruyor. Mors alfabesine benzeyen bu seslerin en az 9 bin örneğini inceleyen araştırmacılar, bu memeli türünün esasen "fonetik bir alfabe" kullandığını ortaya koydu.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) bilim insanları, CETI Projesi (Deniz Memelileri Çeviri Girişimi) adlı girişimle işbirliği yaparak Dominika İspermeçet Balinası Projesi'nin Karayipler'de kaydettiği 60'dan fazla balinanın sesini makine öğrenimiyle analiz etti. Balinaların çıkardığı tıklama sesinin sayısı, ritmi ve temposunun değiştiği ve farklı farklı kodalar oluşturduğu bulundu. 

Kodaların süresinin de değiştiği görülürken balinaların, kelimelerin sonuna gelen ekler gibi bazen fazladan bir tıklama sesi çıkardığı kaydedildi. Nature Communications adlı hakemli dergide dün yayımlanan araştırmada kodaların, insan dilindeki kelimelere benzer bir yapıya sahip olduğu da tespit edildi. 

MIT ve CETI Projesi'nden Jacob Andreas, ortak yazarı olduğu çalışma hakkında "Gördüğümüz tüm bu farklı kodalar aslında nispeten basit bir dizi küçük parçanın birleştirilmesiyle oluşturuluyor" diyor. 

İnsanlar anlamsız seslerden kelimeler, kelimelerden de cümleler oluşturduğu iki seviyeli bir kombinasyonla iletişim kuruyor. Araştırmacılar ispermeçet balinalarının da böyle bir mekanizmayla önce kodaları, ardından da bu kodalarla farklı kombinasyonları oluşturduğunu söylüyor. 

Dominika İspermeçet Balinası Projesi'nden biyolog Shane Gero, "İnsan dili pek çok açıdan benzersiz, evet" diyerek şöyle ekliyor:

Fakat bilim ilerledikçe balinalar da dahil diğer türlerde insanlara özgü olduğu düşünülen birçok kalıp, yapı ve unsurun yanı sıra hayvanların iletişiminde belki de insanların sahip olmadığı özellik ve unsunlar bulacağımızdan şüpheleniyorum.

Araştırmanın ortak yazarı Gero, balinaların ya savunma amaçlı ya da yiyecek bulma ve yavrulara bakma gibi işler için iletişim kurduğunu düşünse de bu canlıların birbirine ne dediği henüz bilinmiyor. CETI Projesi halihazırda daha fazla kayıt toplayarak hayvanların davranışlarıyla sesler arasında bağlantı kurmaya çalışıyor.

Fakat bu çalışmalarda bağlam büyük önem taşırken Gero bunu "Eğer Kuzey Amerika'nın İngilizce konuşan toplumunu sadece dişçi muayenehanesinde inceleseydik, iletişim sistemlerinin en önemli parçasının 'kanal tedavisi' ifadesi olduğu sonucuna varırdık" diye açıklıyor: 

Karşımızda kapsamlı bir resim olmadığı için yanılırdık.

Araştırmacılar bu çalışmaların sadece ispermeçet balinaları veya diğer hayvanlarla değil, insanların bir gün uzaydaki farklı yaşam formlarıyla karşılaşması haline onlarla da iletişim kurmasına zemin hazırladığını düşünüyor. 

Makalenin başyazarı Pratyusha Sharma, "Mesele, insan normlarından son derece farklı bir şekilde etkileşime giren, tamamen farklı bir çevreye ve iletişim protokollerine sahip bir türü anlamakla ilgili" diyor: 

Çalışmamız esasen 'yabancı (uzaylı) bir uygarlığın' nasıl iletişim kurabileceğini deşifre etmeye temel oluşturarak tamamen yabancı iletişim biçimlerini anlamaya yarayacak algoritma veya sistemler kurmaya yönelik fikirler sağlayabilir.

Independent Türkçe, Popular Science, Reuters, NPR, Nature Communications


27 yıllık gerilim nasıl gelmiş geçmiş en iyi film ilan edildi?

Kim Basinger, Los Angeles Sırları'ndaki başarılı performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar'ın sahibi olmuştu (Warner Bros)
Kim Basinger, Los Angeles Sırları'ndaki başarılı performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar'ın sahibi olmuştu (Warner Bros)
TT

27 yıllık gerilim nasıl gelmiş geçmiş en iyi film ilan edildi?

Kim Basinger, Los Angeles Sırları'ndaki başarılı performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar'ın sahibi olmuştu (Warner Bros)
Kim Basinger, Los Angeles Sırları'ndaki başarılı performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar'ın sahibi olmuştu (Warner Bros)

Eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes, geçen günlerde Tüm Zamanların En İyi 300 Filmi listesini paylaştı. 

Neredeyse 30 yıllık bir gerilim olan Los Angeles Sırları (L.A. Confidential), Kazablanka (Casablanca) ve Baba (The Godfather) gibi onlarca klasik filmi geride bırakmayı başararak Rotten Tomatoes tarafından sürpriz bir şekilde tüm zamanların en iyi filmi ilan edildi. 

Romanın yazarı filmden nefret etti

Curtis Hanson'ın 1997 yapımı neo-noir suç filmi Los Angeles Sırları, James Ellroy'un 1990 tarihli aynı adlı romanından uyarlanmıştı. Yazar Ellroy, ironik bir şekilde filmden nefret etmişti

Hikaye 1953 Los Angeles'ında geçiyor ve polis yolsuzluğuyla Hollywood şöhretinin kesiştiği noktada Melekler Şehri'ni merkeze alıyor.

1950'lerin başında Los Angeles polisi, bir dizi yolsuzluk skandalının ardından umutsuzca imajını temizlemeye ve halkın güvenini yeniden kazanmaya çalışıyor. 

Polisler Los Angeles'ın köhne yeraltı dünyasında gezinirken gangsterlerle, Hollywood yıldızlarıyla ve milyoner iş insanlarıyla karşılaşıyor.

Polislerin kendileri de çoğu zaman peşlerine düştükleri suçlular kadar kirli. 

Yozlaşma, şiddet, cinsellik ve baştan çıkarma

Filmde yozlaşma, şiddet, cinsellik ve baştan çıkarma var. Bu denge, Los Angeles Sırları'nı Rotten Tomatoes'un listesinde üst sıralara taşımayı başardı.

Rotten Tomatoes, sıralamasını belirlemek için titiz bir metodoloji kullandı. Hem sinema yazarları hem de izleyiciler tarafından büyük beğeni kazanan filmler arasında sıralama yapıldı. Bu seçimde, yapımların eleştirmenlerden aldığı yorum sayısı, izleyici puanı oylarının sayısı ve vizyon yılı gibi faktörler incelendi.

Bol yıldızlı kadro

Los Angeles Sırları, En İyi Film de dahil olmak üzere 9 Akademi Ödülü'ne aday gösterilmiş ve bunlardan iki tanesini kazanmayı başarmıştı.

Filmin oyuncu kadrosunda Kevin Spacey, James Cromwell, Russell Crowe, Kim Basinger ve Guy Pearce gibi yıldızlar yer alıyordu.

Rotten Tomatoes'a göre tüm zamanların en iyi 10 filmi şöyle sıralanıyor:

1. Los Angeles Sırları (1997)
2. Baba (1972)
3. Kazablanka (1942)
4. Yedi Samuray (Seven Samurai, 1954)
5. Parazit (Parasite, 2019)
6. Schindler'in Listesi (Schindler's List, 1993)
7. Top Gun: Maverick (2022)
8. Oyuncak Hikayesi 2 (Toy Story 2, 1999)
9. Çin Mahallesi (Chinatown, 1974)
10. Rıhtımlar Üzerinde (On The Waterfront, 1954)

Independent Türkçe, ScreenRant, Rotten Tomatoes


Hiç kimsenin beğenmediği film Netflix'te zirveye oynuyor

Yimou Zhang'ın yönettiği film, gösterime girdiğinde eleştirmenler tarafından yerden yere vurulmuştu (Universal Pictures)
Yimou Zhang'ın yönettiği film, gösterime girdiğinde eleştirmenler tarafından yerden yere vurulmuştu (Universal Pictures)
TT

Hiç kimsenin beğenmediği film Netflix'te zirveye oynuyor

Yimou Zhang'ın yönettiği film, gösterime girdiğinde eleştirmenler tarafından yerden yere vurulmuştu (Universal Pictures)
Yimou Zhang'ın yönettiği film, gösterime girdiğinde eleştirmenler tarafından yerden yere vurulmuştu (Universal Pictures)

2017'de gişede fiyaskoyla sonuçlanan canavar filmi, Netflix'te en çok izlenen yapımlar arasına girdi. 

Başrolünde Matt Damon'ın yer aldığı Amerika-Çin ortak yapımı Çin Seddi (The Great Wall), ABD'nin Netflix listesinde 4. sırada yer alıyor.

Oyuncu kadrosu yıldızlarla dolu

Damon, Çin Seddi'nin ardındaki ürkütücü sırları keşfeden bir paralı askeri canlandırıyor. Filmde ayrıca Pedro Pascal, Willem Dafoe, Andy Lau ve Kenny Lin rol alıyor.

Netflix, 16 yaşından küçüklere uygun olmadığını belirttiği filmin konusunu şöyle özetliyor:

Song hanedanı döneminde Çin'de barut arayışı içinde olan Avrupalı tüccarlar, ülkenin kahramanları ile zalim canavarlar arasında efsanevi bir savaşın yaşandığını keşfeder.

Çin Seddi, 1 Mayıs'tan bu yana Netflix'te izlenebiliyor. Canavar filmi, eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'daki yüzde 35'lik puanına rağmen dünya çapında gişede yaklaşık 335 milyon dolar kazanmıştı. Ancak bu hasılat, filmin fiyaskoyla sonuçlanmasını engelleyemedi.

335 milyon dolar kurtarmaya yetmedi

Deadline, Çin Seddi'nin 150 milyon dolarlık yüksek bütçesi nedeniyle gişe performansının yeterli gelmediğini yazmıştı. Haberde, filmin hayal kırıklığı yaratan gişesinin Legendary ve Universal'a 75 milyon dolara mal olduğu öne sürülmüştü.

Çin Seddi, 2015'te Yeni Zelanda ve Çin'in Quindao kentinde çekildi. Film, ne eleştirmenleri ne de sinemaseverleri mutlu edebildi. 

Matt Damon'ın filmi, Rotten Tomatoes'daki 238 yoruma göre 100 üzerinden yalnızca 35 puan alabildi. 

Filmin izleyici skoru da farklı olamadı. 10 binden fazla izleyicinin yorumlarına göre sadece 42 puan elde etti.

Bazı eleştirmenler, Damon'ın rolünün Çin kökenli birine verilmesi gerektiğine inandıkları için oyuncu seçimini eleştirmişti.

Damon ise Pekin'de düzenlediği bir basın toplantısında William rolünün "her zaman Avrupalı olması gerektiği" konusunda ısrar etmişti.

"Irkçı efsaneyi sürdürmeyi bırakmalıyız"

Hustlers'ın yıldızı Constance Wu, filmin fragmanının yayımlanmasının ardından "Dünyayı sadece beyaz bir adamın kurtarabileceğine dair ırkçı efsaneyi sürdürmeyi bırakmalıyız" şeklinde tweet atarak sosyal medyada bir çılgınlığa neden olmuştu.

Rolling Stone'dan Peter Travers, "Çinli usta Zhang Yimou ve Hollywood yıldızı Matt Damon'ın ortaya çıkardığı tek şeyin ihtişam hayalleri kuran B seviyesinde bir yaratık filmi olması ne kadar kötü" diye yazmıştı.

Vox yazarı Alissa Wilkinson da eğlenceli bulmadığı film için sert bir eleştiri kaleme alarak şöyle demişti:

Büyük. Göz kamaştırıcı. Çin hakkında. Ve kesinlikle bir efsane hakkında. Ayrıca kafasında tek bir düşünce yok ama dişlek canavarlardan oluşan orduları var.

Independent Türkçe, Daily Mail, Vox, Rolling Stone, Deadline, Rotten Tomatoes


Oscarlı isim, Rocky'nin yapım aşamasını anlatan filmi yönetecek

Rocky, 1 milyon doların altındaki bütçesiyle gişede 225 milyon dolar kazanmayı başarmıştı (United Artists)
Rocky, 1 milyon doların altındaki bütçesiyle gişede 225 milyon dolar kazanmayı başarmıştı (United Artists)
TT

Oscarlı isim, Rocky'nin yapım aşamasını anlatan filmi yönetecek

Rocky, 1 milyon doların altındaki bütçesiyle gişede 225 milyon dolar kazanmayı başarmıştı (United Artists)
Rocky, 1 milyon doların altındaki bütçesiyle gişede 225 milyon dolar kazanmayı başarmıştı (United Artists)

Oscar ödüllü Yeşil Rehber'in (Green Book) yönetmeni Peter Farrelly, Sylvester Stallone'un 1976 yapımı çığır açan boks hikayesi Rocky'yi nasıl çektiğini anlatan bir film yönetmeye hazırlanıyor.

Stallone'un aksiyon kahramanı olmadan önceki günlerine odaklanacak filmin adının I Play Rocky olması planlanıyor. 

Stallone'un adının doğrudan geçmediği resmi sinopsise göre film, "yüzü kısmen felçli ve konuşma güçlüğü çeken bir aktörün, büyük bir film stüdyosunun satın almak istediği bir senaryo yazmasını ancak başrolde oynamadığı sürece senaryoyu satmayı reddetmesini" anlatıyor.

10 dalda Oscar adaylığı

Rocky, gösterime girdiği 1976'nın en büyük gişe başarısını elde etmiş, 10 dalda Oscar'a aday gösterilmiş ve En İyi Film ödülünü kazanmıştı.

Stallone'u ya da en azından Stallone'dan esinlenen karakteri canlandıracak kişi için "oyuncu seçimleri devam ediyor" ve film, gelecek Cannes Film Festivali pazarında alıcılara sunulacak. 

Farrelly, Warner Bros.'un eski yöneticilerinden Toby Emmerich ve Christian Baha'yla birlikte yapımcılığı üstlenirken, filmin senaryosunu Peter Gamble kaleme alıyor.

Farrelly, Yeşil Rehber'in yanı sıra Ah Mary Vah Mary (There's Something About Mary), Salak ile Avanak (Dumb and Dumber) ve The Greatest Beer Run Ever gibi filmlerle de tanınıyor.

"Kendimizi şanslı hissediyoruz"

Emmerich, "Peter Farrelly'nin hem yönetmen hem de insan olarak Salak ile Avanak'ın müziklerinde onunla çalıştığımdan beri hayranıyım" diyerek ekledi:

Ama bu ilham verici senaryo için Pete'i düşünmemi sağlayan Yeşil Rehber oldu. Christian Baha ve ben, bu filmin dümeninde Pete olduğu için kendimizi şanslı hissediyoruz.

1962'de geçen Yeşil Rehber, ünlü siyah bir piyanistle beyaz şoförünün, bir turne kapsamında New York'tan ırkçı güney eyaletlerine yolculuklarını anlatıyordu.

Independent Türkçe, Variety, IndieWire