İran, Fransa ve ABD’nin çekildiği Sahel bölgesindeki uranyuma göz mü dikti?

Paris'ten sonra Washington da Sahel bölgesinden çekilmeye hazırlanıyor

Nijer’in Agadez şehrindeki bir tören sırasında Nijer ve ABD bayraklarını göndere çeken askerler, Nisan 2018 (Alami)
Nijer’in Agadez şehrindeki bir tören sırasında Nijer ve ABD bayraklarını göndere çeken askerler, Nisan 2018 (Alami)
TT

İran, Fransa ve ABD’nin çekildiği Sahel bölgesindeki uranyuma göz mü dikti?

Nijer’in Agadez şehrindeki bir tören sırasında Nijer ve ABD bayraklarını göndere çeken askerler, Nisan 2018 (Alami)
Nijer’in Agadez şehrindeki bir tören sırasında Nijer ve ABD bayraklarını göndere çeken askerler, Nisan 2018 (Alami)

Muhammed eş-Şarki

ABD ile Nijer arasındaki ilişkiler, başkent Niamey'deki Vatanı Koruma Ulusal Konseyi’nin (CNSP) 2012 yılında Washington ile imzalanan güvenlik anlaşmasını askıya alma kararı sonrası ramazan ayında aniden kötüleşti. CNSP, ülkedeki yaklaşık bin 100 ABD deniz piyadesinin Nijer’i kalıcı olarak terk etmesi ve Batı Afrika ve Sahel bölgesinde faaliyet gösteren El Kaide, DEAŞ ve Cemaat Nusret el-İslam vel’Müslimin (CNIM) gibi örgütlere bağlı silahlı terörist grupların faaliyetlerini izlemek amacıyla ülkenin kuzeyinde, inşası yaklaşık 110 milyon dolara mal olan, en ileri teknolojilerle ve MQ-9 Reaper Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) sistemleriyle donatılan askeri üssün kapatılması çağrısında bulundu.

Nijer’de iktidarı elinde bulunduran askeri cunta CNSP, bu ani kararın nedenlerini tam olarak açıklamazken CNSP Sözcüsü Albay Amadou Abdramane tarafından devlet televizyonunda okunan bildiride, ordu komutanlarının Washington’ı ‘diplomasi ve güvenlik alanlarında yabancı ortaklarını seçme hakkını ellerinden almakla suçladıkları’ belirtildi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Afrika İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Molly Phee ve ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı General Michael Langley liderliğindeki diplomatlardan ve askerlerden oluşan bir heyet, mart ayı ortalarında Niamey'i ziyaret ederek CNSP yetkilileriyle bir araya geldi. Nijer Başbakanı ve Ekonomi ve Finans Bakanı Ali Mahamane Lamine Zeine ile görüşebilen heyet, ancak askeri cunta lideri General Abdurrahman Ticani ile görüşemedi. Bu da iki taraf arasındaki müzakerelerde derin anlaşmazlıklar olduğunun bir işareti olarak görüldü. Nijerli askeri kaynaklar, ABD’lilerin askeri cunta rejimini Rusya ve İran ile askeri üsler ve uranyum tedariki gibi alanlarda gizlice anlaşmalar yapmakla suçladıklarını söylediler. ABD’nin buna şiddetle karşı çıktığının ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki çıkarlarına karşı tehdit olarak gördüğünün altını çizen kaynaklar, ABD’nin yaptırımları atlatmalarına izin vermemekte kararlı olduğunu vurguladılar.

İran ile anlaşma yapıldığı iddiası yalanlandı

İran’la Nijer uranyumunun tedarikine ilişkin gizli anlaşma yapıldığı iddialarını reddeden CNSP Sözcüsü Albay Abdramane, iddiayı ‘yalan’ olarak nitelendirerek ABD’lileri ‘başkalarıyla ilişkilerinde kibirli ve küçümseyici davranmakla’ suçladı. Batı ülkelerinin istihbarat birimleri, ‘Nijer'deki askeri cunta ile İranlı yetkililer arasındaki temaslar hakkında bilgi sahibi olduklarını’ daha açıklamışlardı. Washington ile Nijer'deki yeni askeri cunta arasındaki çatlak son zamanlarda daha da derinleşti.

Afrika uzmanı olan eski ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Aneliese Bernard, “Nijer ve Sahel bölgesinde yaşananlar, ABD’nin Ortadoğu’da ve dünyanın diğer bölgelerinde kötüleşen ilişkilerimizden ayrı düşünülemez. Bu aynı zamanda Batı Afrika ülkelerini de etkileyen bir durum” yorumunda bulundu.

Nijer’deki askeri kaynaklar: ABD’liler yeni cunta rejimini Rusya ve İran ile askeri üsler ve uranyum tedariki gibi alanlarda gizlice anlaşmalar yapmakla suçluyorlar.

Yerel kaynaklara göre CNSP’nin ABD ile daha önce imzalanan askeri anlaşmanın askıya alındığını duyurmasından birkaç gün sonra Fildişi Sahili’ne giden ve kişisel ve askeri malzemeler taşıyan bir ABD tırı alıkonuldu. Sahel bölgesi ülkelerinden çıkar sağlamak isteyen Batı ülkelerine karşı olan ülkelerle ilgili bilgilerin yayınlanmasının ardından taraflar arasında ihtilaf patlak verdi. Ancak Washington, İran’ın Nijer’in uranyum rezervlerine erişimini kabul edilemeyecek bir kırmızı çizgi olarak görüyor.

Avrupa Birliği (AB) Rusya’yı, kırılgan bir bölge olan Sahel bölgesinde istikrarı bozmak için paralı asker grubu Wagner üyelerini bölgeye göndermekle suçluyor ve Rusya’nın başkenti Moskova yakınlarındaki Crocus City Hall adlı konser binasına düzenlenen ve 137 kişinin ölümüne, yaklaşık 200 kişinin yaralanmasına neden olan son terör saldırısını gerçekleştiren teröristlerle aynı aşırılık yanlısı ideolojiden beslenen terör örgütlerinin yayılmasına atıfla bu durumun Avrupa’nın güvenliğine karşı olumsuz yansımaları olacağını vurguluyor.

Uranyum kırmızı çizgidir

New York Times gazetesi, Nijer'in Washington'la olan askeri işbirliği anlaşmasını askıya alma kararının, Niamey'de ABD'nin Rusya'yla askeri iş birliği ve Tahran'la uranyum tedariki ya da Tahran’ın Nijer'deki devasa uranyum rezervine erişimine izin verme anlaşması yapmasıyla ilgili endişelerin paylaşıldığı ve uyarıların yapıldığı toplantıların ve müzakerelerin ardından aldığını yazdı. ABD’li heyete Niamey’de İran'ın Nijer'in başta uranyum olmak üzere maden rezervlerinden faydalanmasına izin verilmeyeceğinin söylendiğini aktaran gazeteye göre mart ayı ortalarında yapılan görüşmeler ‘fırtınalı’ geçerken, Washington, askeri cunta rejiminin İran ile nükleer alanda herhangi bir iş birliği yapmasının kırmızı çizgi olduğunu vurguladı.

ABD'li yetkililer, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) son raporuna göre Tahran'ın zenginleştirilmiş uranyum üretimini yüzde 60'a çıkardığını ve Niamey’deki askeri cuntanın İran'ın küresel uranyum rezervinin yaklaşık yüzde 5'ini oluşturan Nijer uranyumuna erişimine izin vermesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.

Küresel uranyum üretimi 2023 yılında 60,3 kilotona ulaşırken bu rakamın 2024 yılında yüzde 11,7 artması, 2030 yılında ise üretimin 77 kilotona yükselmesi bekleniyor. Paris ve Niamey arasında yaşanan krizin ardından Fransız Orano şirketi, Nijer’deki uranyum madenciliği faaliyetlerini durdurdu. Fransa'daki nükleer enerji santrallerine tedarik etmek üzere uranyum madenlerini işletme hakkına sahip olan şirket, bunun bakım amaçlı bir önlem olduğunu iddia etti.

Sfsfsf
Başkent Niamey'de, ABD askerlerinin Nijer'den ayrılması çağrısında bulunan bir pankart taşıyan göstericiler, 13 Nisan 2024 (AFP)

Öte yandan Tahran, Afrika bölgesindeki ülkelerle ilişkilerini anti-sömürgeci ve anti-emperyalist söylemlere dayandırarak Batılı güçlere karşı hoşnutsuzluğu, Ortadoğu'daki savaşları ve Gazze halkının yaşadığı trajediyi istismar ediyor.

Batı ülkeleri Afrika'dan sürülüyor

Avrupa toplumlarının terör eylemlerine karşı hassasiyeti, tıpkı İran'a uranyum tedarikinin kırmızı çizgi olması gibi, ABD'nin Sahel bölgesindeki askeri varlığının sonlandırılması da stratejik bir hata haline getiriyor. Fransa basını, radikal dinci terör saldırılarının Avrupa'da yeniden başlayabileceği konusunda uyarırken bu olasılık daha önceleri trajik terör olaylarına sahne olan Fransa, bu konuda Avrupa’nın en endişeli ülkesi oldu. Avrupalı kaynaklar, Sahel bölgesinde radikal grupların hareketlerini izlemek için bölgede askeri bir üsse sahip olan ABD’nin kendisine güvenen Avrupa’ya ihanet ettiğini söylediler.

Washington, İran’ın Nijer’in uranyum rezervlerine erişimini kabul edilemeyecek bir kırmızı çizgi olarak görüyor.

ABD, Fransa’nın Mali, Nijer ve Burkina Faso'daki askeri üslerinin kapatılması ve Almanya ve Danimarka’nın bu üslerdeki askerlerinin bölgeden ayrılmasından sonra Sahel bölgesindeki askeri varlığına son verdi. Nijer'de 2023 temmuzunda gerçekleşen askeri darbeden önce Batılı güçlerin çoğu Fransız ve ABD’li olmak üzere yaklaşık 2 bin 500 askeri vardı. Batılı güçler, Niamey'i güvensiz, ekonomik ve sosyal açıdan kötüleşen bölgede radikal dinci örgütler karşısında Batı’nın desteğinden vazgeçebilecek en son ülke olarak görüyorlardı.

Nefret söylemi

Washington merkezli bir araştırma enstitüsü olan Stimson Center'a göre Sahel bölgesideki son askeri darbeler ve ABD ile Avrupa'nın bölgedeki nüfuzunun azalması, İran'a Batı'ya düşman olan ve yeni bir Küresel Güney’in doğması çağrısı yapan bazı Afrika ülkeleriyle jeopolitik ortaklığını güçlendirme fırsatı sundu. Stimson Center tarafından hazırlanan rapor, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin Venezuela, Nikaragua ve Küba gibi Soğuk Savaş döneminde ABD karşıtı kampta yer alan ülkelere ardından Uganda, Zimbabve, Kenya ve Cezayir’e yaptığı ziyaretler sırasında ‘vahşi emperyalist sömürgeciliğe’ karşı direnişe övgüde bulunan bazı Sahra altı ülkelerinde yaptığı konuşmalarda kullandığı söyleme dayandırıldı.

İran'ın başarısız devletleri sömürmesi

Tahran, Irak, Suriye, Husilerin olduğu Yemen ve Hizbullah’ın olduğu Lübnan örneklerinde olduğu gibi, başarısız olmuş ya da çökmüş devletleri ideolojik, doktriner ve güvenlik açısından kontrol etmek için bu yönteme sık sık başvuruyor. Tahran şu anda aynı deneyimi, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ile Mali, Nijer ve Burkina Faso'dan oluşan Sahel Devletleri İttifakı arasında ortaya çıkan yeni anlaşmazlıkların ardından bölgesel bir siyasi boşlukla bir araya gelen zorlu ekonomik ve sosyal koşullar ve güvenlik kırılganlığıyla karşı karşıya olan Sahel ülkelerinde tekrarlamak istiyor. Mali, Nijer ve Burkina Faso, 2020 yılından bu yana Fransa'dan uzaklaşmalarını sağlayan askeri darbelerden sonra Rusya ve Çin ile güçlü bağlar kurdular. Tahran, Frankofon bir bölgede bir tür jeopolitik meydan okuma olarak açıkça sahneye çıkan Moskova ve Pekin'in aksine kendisine yönelik tecridi kademeli olarak kırmak için çalışmalarını perde arkasından yürütüyor.

Uranyum İşleme
Fransız endüstri grubu AREVA’nın Nijer'deki Arlit madeni yakınlarındaki Sommer Uranyum İşleme Tesisinden bir fotoğraf, Şubat 2005 (AFP

Bunun yanında sömürgeci yöneticilerin ve güçlerin suç ortaklığıyla onlarca yıl ekonomik olarak sömürülen ve bundan dolayı öfkeli olan yoksul ve ötekileştirilmiş bir halka hitap etmek için Avrupa sömürgeciliğine karşı düşmanlık istismar ediliyor.

Kağıt üzerindeki projeler

İran ve Burkina Faso arasında geçtiğimiz ekim ayında enerji, inşaat ve üniversite eğitimi alanlarında mutabakatlar imzalandı. İran Mali'de bilimsel araştırma ve teknoloji alanlarında üniversiteler ve eğitim enstitüleri kurmayı planlıyor. Fransa merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden (IRIS) ekonomist Thierry Coville, İran'ın Mali'de bilimsel araştırma ve teknoloji alanlarında üniversiteler ve eğitim enstitüleri kurma projeleriyle ilgili değerlendirmesinde, “İranlılar onlarca mutabakat imzaladılar, ama bunların hiçbiri uygulamaya geçmeyecek. Çünkü Tahran bu projeleri, Sahel bölgesi ülkelerinde uygulamak için gerekli finansmana sahip değil ve nüfusun yapısını bilmiyor” şeklinde konuştu.

Tahran, Irak, Suriye, Husilerin olduğu Yemen ve Hizbullah’ın olduğu Lübnan örneklerinde olduğu gibi, başarısız olmuş ya da çökmüş devletleri ideolojik, doktriner ve güvenlik açısından kontrol etmek için bu yönteme sık sık başvuruyor.

Öte yandan Fransa basınına konuşan Nijer hükümetinden bir kaynak, “Türkiye ve Fas ile çok eskilere dayanan köklü ilişkilerimiz var. Türkiye, Afrika'da artan bir nüfuza ve önemli askeri yeteneklere sahip. Fas'ın ise bağımsızlığından bu yana bizimle kültürel bir bağı ve iyi ekonomik ilişkileri söz konusu” ifadelerini kullandı.



Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
TT

Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)

ABD kaynaklı sızıntılar, Gazze Şeridi’nin bir bölümünün yeniden inşasına yönelik Güneşin Doğuşu Projesi adlı bir planın hazırlandığına işaret etti. Planın, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı Jared Kushner’ın liderliğindeki bir ekip ile ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtiliyor. Bu gelişme, Gazze’de ateşkes anlaşmasının şu aşamada tıkanan ikinci safhasının en önemli unsurlarından biri olan ‘kapsamlı Arap planının’ hayata geçirilmesinde yaşanan aksaklıklar sürerken gündeme geldi.

Söz konusu ABD planı, Mısır’ın Washington ile ortaklaşa Gazze Şeridi’nin tamamının yeniden inşasının finansmanı için bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiği bir dönemde ortaya çıktı. Kasım ayı sonunda ertelenen bu girişime ilişkin olarak Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, bunun ‘Mısır ve Arap dünyasının reddine rağmen Filistinlilerin yeniden yerinden edilmesine yönelik planların geri dönüşü’ anlamına geldiğini savunuyor. Uzmanlara göre bu durum üç olası senaryoyu gündeme getiriyor: ABD’nin kısmi planının Filistin’in Refah bölgesinde uygulanması ve Arap planının ertelenmesi; iki planın yerinden etme olmaksızın birleştirilmesi; ya da ateşkes anlaşmasının tamamlanamaması nedeniyle her iki planın da askıya alınması.

ABD’de yayımlanan Wall Street Journal gazetesi cuma günü yayımladığı haberinde, Kushner ve Witkoff tarafından hazırlanan ve Güneşin Doğuşu Projesi olarak adlandırılan planın, yabancı hükümetler ve yatırımcıların iş birliğiyle Gazze’nin enkazını gelecekte bir sahil destinasyonuna dönüştürmeyi hedeflediğini yazdı. Planda, Gazze halkının ‘çadırlardan lüks dairelere’ ve ‘yoksulluktan refaha’ taşınmasından söz edilirken, yeniden inşa süresince yerinden edilmiş yaklaşık iki milyon Filistinlinin nerede yaşayacağına dair net bir bilgi yer almadı.

Taslak metne göre projenin toplam maliyetinin on yıl içinde 112,1 milyar dolara ulaşması öngörülüyor. ABD’nin bu süre zarfında ‘önerilen tüm çalışma alanları’ için hibe ve borç garantileri sağlamayı taahhüt edeceği ifade ediliyor. Ancak gazeteye göre, yeniden inşa sürecinin Hamas’ın silahsızlandırılması ve tüm tünellerin imha edilmesi şartına bağlanması, projenin önündeki en büyük zorluklardan biri olarak öne çıkıyor.

Yeniden imarın dört aşamada gerçekleştirilmesi planlanıyor. Çalışmaların güneyde Refah ve Han Yunus’tan başlaması, ardından orta kesimdeki mülteci kamplarına ve son olarak Gazze kentine doğru ilerlemesi öngörülüyor. ‘Yeni Refah’ başlığını taşıyan bölümlerden birinde, bu bölgenin Gazze’de ‘yönetim merkezi’ haline getirilmesi ve 500 binden fazla kişiye ev sahipliği yapması tasarlanıyor. Söz konusu şehirde 100 binden fazla konut, 200’ü aşkın okul, 75’ten fazla sağlık tesisi ile 180 cami ve kültür merkezinin yer alması planlanıyor.

Bu sızıntılar, Yediot Aharonot gazetesinin internet sitesinin yaklaşık sekiz gün önce bir İsrailli yetkiliye dayandırdığı açıklamaların ardından geldi. Haberde, Tel Aviv’in ABD’nin talebi üzerine Gazze Şeridi’ndeki enkazın kaldırılmasının maliyetini üstlenmeyi ve bu büyük mühendislik operasyonunun sorumluluğunu almayı prensipte kabul ettiği, yeniden imar amacıyla da Gazze’nin güneyindeki Refah’ta bir bölgenin tahliyesine başlanacağı aktarılmıştı.

fr
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinin önünde yemek almak için kabıyla birlikte bekleyen yerinden edilmiş bir Filistinli çocuk (AFP)

21 Ekim’de İsrail’de düzenlenen bir basın toplantısında konuşan Jared Kushner, İsrail ordusunun kontrolü altındaki bölgelerde Gazze’nin yeniden inşasının ‘titizlikle planlandığını’ söyledi. Kushner, “İsrail ordusunun kontrolündeki alanlarda, güvenliğin sağlanması hâlinde inşaata başlanması için şu anda değerlendirmeler yapılıyor. Bu bölgeler, Filistinlilere gidecekleri, çalışacakları ve yaşayacakları bir yer sunmak amacıyla ‘Yeni Gazze’ olarak tasarlanıyor” dedi. Kushner, Hamas’ın kontrolü altındaki bölgelere ise yeniden imar için herhangi bir fon ayrılmayacağını vurguladı.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Reha Ahmed Hasan, Trump’ın barış planının en başından itibaren ABD ve İsrail’e daha geniş bir hareket alanı tanıdığını belirterek, Washington’ın gündeme getirdiği yeniden imar planının ‘Filistinlilerin bir kez daha yerinden edilmesi hedefini gerçekleştirmeye yönelik bir girişim’ olduğunu savundu.

Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mutava, Güneşin Doğuşu Projesi’nin, ABD’nin Gazze nüfusunun kısmen yerinden edilmesi fikrinden vazgeçmediğini gösterdiğini ifade ederek, planın İsrail’in güvenliğini önceleyen ve gayrimenkul yatırımlarına dayanan bir yaklaşım içerdiğini dile getirdi.

Wall Street Journal’a göre, Güneşin Doğuşu Projesi’ni inceleyen bazı ABD’li yetkililer, planın uygulanabilirliği konusunda ciddi şüpheler taşıyor. Yetkililer, Hamas’ın silahsızlanmayı kabul etmesinin zor olduğunu, bunun gerçekleşmesi hâlinde bile ABD’nin, savaş sonrası bir bölgenin yüksek teknolojiye sahip kentsel bir alana dönüştürülmesinin maliyetini üstlenecek zengin ülkeleri ikna edip edemeyeceğinin belirsiz olduğunu kaydediyor.

Bu şüphelere paralel olarak ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, cuma günü yaptığı açıklamada, “İki ya da üç yıl içinde yeni bir savaş çıkacağına inanılıyorsa, kimseyi Gazze’ye yatırım yapmaya ikna edemezsiniz” dedi. Rubio, uzun vadeli yeniden imar ve insani destek için bağışçıların bulunacağına dair güçlü bir güven taşıdıklarını da sözlerine ekledi.

Reha Ahmed Hasan ise Rubio’nun, Hamas’ın silahsızlandırılması konusunda İsrail’in söylemini tekrar ettiğini belirterek, ‘istikrar güçlerinin konuşlandırılması ve Hamas’ın silahsızlandırılması gibi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçmenin zor olduğunu’ ifade etti.

ABD kaynaklı bu sızıntılar, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, yaklaşık 17 gün önce Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamaların ardından geldi. Abdulati, “Yeniden imar konferansı için ABD ile ortak bir başkanlık oluşturulması konusunda istişarelerde bulunuyoruz ve ortaklarla iş birliği içinde bu konferansın en kısa sürede yapılması için uygun bir tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” demişti.

dfgt
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinden sıcak yemek almak için toplanan yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Bunun ardından Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, kısa süre önce Doha Forumu’nda düzenlenen bir oturumda, “Filistin halkını desteklemeyi sürdüreceğiz, ancak başkalarının yıktığını yeniden inşa etmeyi finanse etmeyeceğiz” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, söz konusu Katar açıklamalarını, ‘Washington’a İsrail’i çekilmeye zorlaması ve yeniden imar sürecini başlatması yönünde bir baskı’ olarak değerlendirdi.

Kahire’nin kasım ayı sonunda düzenlemesi planlanan Gazze Şeridi’nin yeniden imarına ilişkin konferans ise gerekçe açıklanmaksızın ertelenmişti. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hallaf, geçtiğimiz ayın sonunda Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, konferansın ertelenme nedenine ilişkin bir soruya yanıt olarak, Kahire’nin ‘Gazze Şeridi’nde erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarılı olması için bölgesel ve uluslararası ortaklarla uygun ortamı hazırlamak üzere çalıştığını’ ifade etmişti.

Reha Ahmed Hasan, ABD tarafından gündeme getirilen planların ‘kapsamlı Arap yeniden imar planı’ çerçevesindeki süreci geciktirebileceği görüşünü dile getirerek, yeniden imar konferansının aksamasını birinci aşamanın tamamlanmaması ve İsrail’in çekilmemesiyle ilişkilendirdi. Yeni yeniden imar planına ilişkin olası senaryoları değerlendiren Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmemesi şartıyla Arap ve ABD planlarının birleştirilebileceğini söyledi.

Abdulmehdi Mutava ise yeniden imarın geleceğine dair üç ihtimal üzerinde durdu. Mutava’ya göre, ABD planının tek başına hayata geçirilmesi ve kapsamlı Arap planının ertelenmesi, ya da birinci aşamanın tamamlanmaması nedeniyle sürecin tıkanıklığının sürmesi ve her iki planın da uygulamaya geçememesi olasılıklar arasında yer alıyor.


Güney Afrika’da silahlı saldırı: 10 ölü, 10 yaralı

Johannesburg kent merkezinde 18 Aralık 2025 tarihli polis baskınından bir kare (AFP)
Johannesburg kent merkezinde 18 Aralık 2025 tarihli polis baskınından bir kare (AFP)
TT

Güney Afrika’da silahlı saldırı: 10 ölü, 10 yaralı

Johannesburg kent merkezinde 18 Aralık 2025 tarihli polis baskınından bir kare (AFP)
Johannesburg kent merkezinde 18 Aralık 2025 tarihli polis baskınından bir kare (AFP)

Güney Afrika polisi, Johannesburg yakınlarında düzenlenen silahlı saldırıda 10 kişinin öldüğünü, 10 kişinin ise yaralandığını açıkladı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin haberine göre olay, Johannesburg’un 40 kilometre batısındaki Bekkersdal kentinde, ruhsatlı bir barın bulunduğu caddede meydana geldi. Saldırının nedenine dair herhangi bilgi açıklanmadı. Polis sözcüsü AFP’ye yaptığı açıklamada, saldırganların kimlikleriyle ilgili henüz “ayrıntılı bilgi” bulunmadığını söyledi.

Reuters haberine göre polis, saldırıda yaklaşık 12 kişinin yer aldığı bilgisini verdi. Saldırganların beyaz bir minibüs ve gri bir sedanla olay yerine gelip bara ateş açtığı, ardından kaçarken etrafa gelişigüzel ateş ettikleri bildirildi. Yetkililer, saldırı nedeninin soruşturmayla ortaya çıkacağını duyurdu.

Güney Afrika’da suç oranları yüksek ve organize suç örgütlerinin etkisi dikkat çekiyor. Ülkede bireyler, kişisel güvenlik amacıyla ruhsatlı silah taşıyabiliyor ancak yasa dışı silahların dolaşımı da ciddi bir sorun oluşturuyor.

6 Aralık’ta da Pretoria’da bir işçilerin kaldığı bir eve düzenlenen silahlı baskında, aralarında üç yaşındaki bir çocuğun da bulunduğu 11 kişi öldürülmüştü. Söz konusu evde yine bir bar bulunuyordu.

Ülkede silahlı şiddet oranı son derece yüksek. Polis verilerine göre, Nisan ile Eylül ayları arasında her gün ortalama 63 kişi silahlı saldırılarda hayatını kaybediyor.


Tayvan, ada çevresinde 7 askeri uçak ve 8 Çin gemisi tespit etti

Tayvan çevresinde icra edilen askeri tatbikatlarda, Shandong uçak gemisinden kalkışa hazırlanan Çin savaş uçağı (Arşiv – AP)
Tayvan çevresinde icra edilen askeri tatbikatlarda, Shandong uçak gemisinden kalkışa hazırlanan Çin savaş uçağı (Arşiv – AP)
TT

Tayvan, ada çevresinde 7 askeri uçak ve 8 Çin gemisi tespit etti

Tayvan çevresinde icra edilen askeri tatbikatlarda, Shandong uçak gemisinden kalkışa hazırlanan Çin savaş uçağı (Arşiv – AP)
Tayvan çevresinde icra edilen askeri tatbikatlarda, Shandong uçak gemisinden kalkışa hazırlanan Çin savaş uçağı (Arşiv – AP)

Tayvan Savunma Bakanlığı, son 24 saatte Çin’in ait yedi askeri uçak ve sekiz geminin ada çevresinde görüldüğünü duyurdu.

Bakanlığın açıklamasına göre, tespit edilen uçaklardan beşi Tayvan Boğazı’ndaki orta hattı geçerek ülkenin kuzey ve güneybatı Hava Savunma Tanımlama Bölgesi’ne girdi. Şarku’l Avsat’ın Taiwan News’ten aktardığı habere göre Tayvan ordusu bu hareketliliğe karşı deniz ve hava unsurlarını görevlendirerek sahil füze sistemleri de bölgede hazır konuma getirildi.

Tayvan, bu ay şu ana kadar Çin ordusuna ait uçakları 235, gemileri ise 148 kez tespit etti. Çin, Eylül 2020’den bu yana Tayvan çevresindeki askeri uçak ve gemi faaliyetlerini kademeli şekilde artırarak gri bölge taktiklerini yoğunlaştırmış durumda.

Washington merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS), gri bölge taktiklerini, “Bir devletin doğrudan ve yoğun güç kullanımına başvurmadan güvenlik hedeflerine ulaşmasını amaçlayan çaba veya çabalar bütünü” olarak tanımlıyor.