Siyasi ütopya ile yeni distopya arasında İsrail

İsrail’in sağı ve merkezi arasında kesin bir ayrım yapabilir miyiz?

Görsel: Nash Weerasekera (Al Majalla)
Görsel: Nash Weerasekera (Al Majalla)
TT

Siyasi ütopya ile yeni distopya arasında İsrail

Görsel: Nash Weerasekera (Al Majalla)
Görsel: Nash Weerasekera (Al Majalla)

Ahmed Mahir

Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasından yaklaşık bir yıl sonra, İsrail'in aşırılık yanlısı politikalarının, Filistinlilere, Lübnan'a ve ölmekte olan iki devletli çözüme yönelik kamuoyunu önemli ölçüde şekillendirdiği söylenebilir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun lideri olduğu mevcut İsrail hükümeti tarafından benimsenen katı politikalar, İsrailli Yahudi vatandaşların siyasi tabloya bakışlarını ve mevcut siyasi seçenekleri birbirlerine kıyaslarken yaptıkları değerlendirmeleri değiştirdi.

Mevcut bakanlar tarafından benimsenen aşırı sağcı politikaların ve tutumların, sağcı politikaların merkezci olarak gösterilmesine katkıda bulunduğunu ve ortalama seçmenin gözünde daha cazip hale geldiğini savunuyorum. Eğer geçtiğimiz ay seçimler yapılsaydı, Başbakan Netanyahu ve Likud Partisi’nin diğer partilere karşı önde olacağını gösteren anketler bu dinamiği kanıtladı.

Netanyahu ve Likud Partisi başkanlığındaki mevcut hükümet koalisyonu, 2022 yılının aralık ayında yapılan genel seçimlerin ardından iktidara geldi. Bu koalisyon, İsrail parlamentosu Knesset'teki 120 sandalyenin 64'üne sahip. Koalisyon, başta 32 sandalye kazanan Likud Partisi ve 14 sandalye kazanan Dini Siyonizm Partisi olmak üzere altı partiden oluşuyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan  aktardığı anket değerlendirmesine göre Netanyahu’nun popülaritesi, Gazze Savaşı'nın patlak vermesinden bu yana ilk kez önemli ölçüde arttı. İsrail tarihinin en uzun savaşı, ülkenin Lübnan'da İran destekli Hizbullah ile yeni bir çatışmanın ve muhtemelen İran'ın kendisiyle doğrudan bir savaşın eşiğinde olduğu bir zamanda gerçekleşti.

Başbakanın popülaritesindeki bu artış, İsrail'in 1948 yılında kurulmasından bu yana en büyük hükümet karşıtı protesto dalgasına yol açan tartışmalı yargı reformlarına, görevdeyken yaşanan büyük güvenlik başarısızlıklarına, onlarca İsrailli rehinenin halen Hamas’ın elinde olmasına ve Gazze’nin bazı bölgelerini en azından şimdilik yeniden işgal etme konusundaki ısrarına rağmen gerçekleşti.

Bunun olası nedenlerinden birinin, İsrail'in ılımlı muhalefet partileri arasında artan kutuplaşma olduğunu düşünüyorum. Bu kutuplaşma, İsrail halkını ideolojik yelpazenin her iki tarafından, yani aşırı sol ve aşırı sağdan gelen aşırılık yanlısı söylemlere daha açık hale getirdi. Gazze'deki mevcut savaş sırasında milyonlarca İsrailli, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich tarafından desteklenen ve daha önce eşine rastlanmayan aşırılıkçı ve ırkçı siyasi fikirler dalgasına maruz kaldı. Ben-Gvir, daha önce de bir terör örgütünü desteklemek ve ırkçılığı körüklemek gibi çeşitli suçlardan hüküm giymişti.

Özellikle merkezci liderler son zamanlarda daha sağcı politikalar benimsiyor gibi görünürken aşırı politikalara maruz kalan insanların muhafazakârları ya da sağcıları ılımlı olarak sınıflandırmaları daha olası.

Özellikle merkezci liderler son zamanlarda daha sağcı politikalar benimsiyor gibi görünürken aşırı politikalara maruz kalan insanların muhafazakarları ya da aşırı sağcıları ılımlı yahut merkezci olarak sınıflandırmaları daha olası.

Örnek olarak İsrail’in merkezci siyasetçilerinin önde gelenlerinden Yair Lapid'i ele alalım.  Kendisiyle geçtiğimiz aralık ayında Kudüs'teki Knesset'te görüşmüştüm. Açıkça iki devletli bir çözümden yanaydı, ancak bunun önemli ölçüde gecikeceğini düşünüyordu.

Birkaç ay sonra tutumunu değiştirerek İrlanda, Norveç ve İspanya’nın Filistin Devletini tanıma kararını ‘bir siyasi başarısızlık’ ve ‘utanç’ olarak nitelendirdi.

Lapid'in siyasi duruşu değişti. Açıklamaları, seçim platformu popülist ve sağcı fikirlerin ön plana çıktığı Netanyahu'nun lideri olduğu Likud Partisi’nin söylemlerine çok benziyor.

Bu değişim kuşkusuz pek çok seçmenin, Filistin devleti ya da Güney Lübnan'ın yeniden işgali pahasına da olsa güvenlik odaklı hale gelen İsrail'deki ana akım siyaset algısını etkilemiştir.

Bu değişimin, pek çok seçmenin, Filistin topraklarının geriye kalanının ve Güney Lübnan'ın yeniden işgali pahasına da olsa güvenlik odaklı hale gelen İsrail'deki ana akım siyaset algısını etkilediğine şüphe yok.

Yair Lapid'in 7 Ekim öncesi eşsiz ve zorlayıcı avantajı, ne sola ne de sağa yaslanan ‘gerçek merkezi’ temsil ettiğine dair yeterli sayıda seçmeni ikna edebilmiş olmasıydı.

Merkezde yer alan muhalefet lideri, seçmen ağırlığının sağa kayması nedeniyle yaklaşan parlamento seçimlerinde oy kaybetmemek için şimdi sağa kayıyor gibi görünüyor.

Aslında mesele basit; Lapid'in merkezde kaybettiği her oy yüzdesi otomatik olarak ‘sağcı’ blok için bir kazanıma dönüşüyor.

Merkez sol ve merkez sağ arasındaki bölünme büyüdükçe, en sağcı fraksiyon otomatik olarak 'merkezci' görünmeye başladı ve sol neredeyse siyaset sahnesinden silindi.

Başka bir deyişle, İsrail'in aşırı sağcı ikilisi Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich'in aşırı sağcı politikalarına maruz kalmaları İsraillilerin siyasi yelpazenin diğer tarafındaki ılımlı sağcı politikaları daha merkezci olarak değerlendirmelerine neden oldu.

Yair Lapid'in 7 Ekim öncesi elde ettiği avantaj, ne sola ne de sağa yaslanan ‘gerçek merkezi’ temsil ettiğine dair yeterli sayıda seçmeni ikna edebilmiş olmasıydı.

Bu, ideoloji ve konularla ilgili bir siyasi tercih meselesidir. Ya da belki de İsrailliler 7 Ekim'deki korkunç saldırıdan sonra ideolojiden ziyade güvenliğe odaklanmaya daha meyilli hale gelmişlerdir.

scdvfbrgnty
İşaret fişeklerinden çıkan dumanın etrafını sardığı İsrailli bir protestocu, 7 Ekim saldırısı sırasında rehin alınanlardan birinin posterini tutarken (Reuters)

Her ne olursa olsun, bu saldırılar, ordularının ahlaki sınırlarını test ettiği kadar çoğu İsraillinin temel inançlarını da test etti.

Bu siyasi analiz, İsrail'de yapılan son anketler tarafından da doğrulanıyor. İsrailli Yahudiler arasında İsrail'in yanında bir Filistin devleti fikrine verilen destek 2010 yılında yüzde 71'ken şu an yüzde 21'e kadar dramatik bir şekilde gerilemiş durumda.

2020 yılında yapılan bir anket, İsrail'in yanında bir Filistin devleti kurulması fikrine verilen desteğin halihazırda yüzde 20'nin altına düştüğünü gösterirken bir başka anket, eşit olmayan haklara sahip iki halklı tek devlet fikrine verilen desteğin ise iki katına çıkarak yüzde 42'ye yükseldiğini gösterdi.

Anketler Ramallah'taki Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi ile Tel Aviv Üniversitesi'ndeki Uluslararası Çatışma Çözümü ve Arabuluculuk Programı tarafından gerçekleştirildi.

Bu anketlere katılanlardan bazıları, Netanyahu'nun kendisini sevmiyor olabilirler, ancak genel olarak onun sağcı güvenlik politikalarını destekliyorlar.

Netanyahu, aynı zamanda kendilerine “Gazze'deki savaş suçlarının soruşturulmaması, Filistin devletinin kurulmaması ve yakın gelecekte Gazze'den çekilmeme gibi aynı sloganları paylaşan merkez partilerden oluşan bir koalisyonu ya da muhalefet partisini neden desteklesinler ki? sorusunu sorabilecek birçok seçmenin gözünde güçlü bir lider haline geldi.



Sidney Liman Köprüsü üzerinde Gazze'yle dayanışma yürüyüşü düzenlendi

Melbourne'deki Victoria Eyalet Kütüphanesi önünde düzenlenen ‘Özgür Filistin’ yürüyüşüne katılan göstericiler (DPA)
Melbourne'deki Victoria Eyalet Kütüphanesi önünde düzenlenen ‘Özgür Filistin’ yürüyüşüne katılan göstericiler (DPA)
TT

Sidney Liman Köprüsü üzerinde Gazze'yle dayanışma yürüyüşü düzenlendi

Melbourne'deki Victoria Eyalet Kütüphanesi önünde düzenlenen ‘Özgür Filistin’ yürüyüşüne katılan göstericiler (DPA)
Melbourne'deki Victoria Eyalet Kütüphanesi önünde düzenlenen ‘Özgür Filistin’ yürüyüşüne katılan göstericiler (DPA)

Binlerce protestocu bugün sağanak yağmur altında Avustralya'nın Sidney kentindeki ikonik Liman Köprüsü'nden geçerek, savaştan zarar gören ve insani krizin giderek kötüleştiği Gazze Şeridi'ne yardım talebiyle yürüdü.

Filistinli yetkililerin Gazze Şeridi'nde 60 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olduğunu söylediği savaşın üzerinden yaklaşık iki yıl geçerken, hükümetler ve insani yardım örgütleri gıda kıtlığının bölgede yaygın bir açlığa yol açtığını söylüyor.

Organizatörleri tarafından ‘İnsanlık Yürüyüşü’ olarak adlandırılan yürüyüşe katılanlardan bazıları açlığın sembolü olarak tencere taşıdı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre WikiLeaks'in kurucusu Julian Assange da yürüyüşe katıldı.

dsfgthy
Aralarında WikiLeaks'in kurucusu Julian Assange'ın (soldan üçüncü) da bulunduğu protestocular, İsrail savaşına ve Gazze Şeridi'nde devam eden gıda kıtlığına karşı düzenlenen Filistin yanlısı gösteri sırasında Sidney Liman Köprüsü'nden geçiyor. (AFP)

Geçtiğimiz hafta Yeni Güney Galler eyalet polisi ve eyalet başbakanı, yürüyüşün şehrin önemli bir simgesi ve ana ulaşım güzergahı olan köprüden geçmesini engellemeye çalışmış, yoldan geçmenin güvenlik risklerine ve ulaşımın aksamasına neden olacağını savunmuştu. Eyalet Yüksek Mahkemesi dün (cumartesi) yürüyüşün yapılabileceğine karar verdi.

Yeni Güney Galler polisi yüzlerce memur görevlendirdiğini söyledi ve protestocuları barışçıl kalmaya çağırdı. Benzer bir protesto yürüyüşünün gerçekleştiği Melbourne'de de çok sayıda polis görevlendirildi.

vfe
Sidney Filistin Eylem Grubu'nun Sidney'de düzenlediği İnsanlık Yürüyüşü sırasında binlerce protestocu Sidney Liman Köprüsü'nden geçti. (DPA)

İsrail üzerindeki diplomatik baskı son haftalarda arttı. Fransa ve Kanada, Filistin devletini tanıyacaklarını açıklarken, Birleşik Krallık da İsrail'in insani krizi çözmemesi ve ateşkese varmaması halinde diğer ülkeleri takip edeceğini duyurdu.

İsrail bu planları Gazze Şeridi'ni yöneten ve Ekim 2023'te İsrail'e bir saldırı düzenleyen Hamas'ı ödüllendirmek olarak nitelendirdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese iki devletli çözümü desteklediğini belirterek, İsrail'in yardımları engellemesinin ve sivilleri öldürmesinin savunulamayacağını ya da görmezden gelinemeyeceğini ifade etti.