İsrail ve ikincil zararlar, ABD ve kendine hakim olma

ABD, siyasi pervasızlığı nedeniyle bölgede kalan güvenilirliğini de kaybetti

İsrail'in Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-Beric Mülteci Kampına düzenlediği hava saldırısının ardından kurtarılan eşyaları taşıyan çocuklar, 8 Ekim 2024 (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-Beric Mülteci Kampına düzenlediği hava saldırısının ardından kurtarılan eşyaları taşıyan çocuklar, 8 Ekim 2024 (AFP)
TT

İsrail ve ikincil zararlar, ABD ve kendine hakim olma

İsrail'in Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-Beric Mülteci Kampına düzenlediği hava saldırısının ardından kurtarılan eşyaları taşıyan çocuklar, 8 Ekim 2024 (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin merkezindeki el-Beric Mülteci Kampına düzenlediği hava saldırısının ardından kurtarılan eşyaları taşıyan çocuklar, 8 Ekim 2024 (AFP)

Nebil Fehmi

İkincil zararlar ve kendine hakim olma, gerginlik ve çatışma durumlarında, uygulamaları ve kayıpları haklı çıkarmak, zararlara ve tehlikelere son vermek, anlaşmazlıkların daha sonra barışçıl ve diplomatik yollarla çözülmesinin kapısını açmak amacıyla ordu komutanları ve siyasi yetkililer arasında sıklıkla kullanılan iki tabirdir. Ancak Ortadoğu'da yaşananlar, İsrail ve ABD'nin son bir yıldaki eylem ve pozisyonları bu ifadelerin içini tamamen boşalttı. Savaşın tüm kural ve yasalarını çiğnemenin, diplomatik siyasi eylem için mantıksal hazırlığı engellemenin kapısını ardına kadar açtı. Devletlerin egemenlik ve sınırlarına saygı ilkesini tamamen ihlal etti.

İsrail'in, sınırlarının ötesinde ve diğer ülkelerin egemenliklerine saygı göstermeden siyasetçilere suikast düzenleme ve sivilleri, özellikle de Filistinlileri ve Arapları öldürme konusunda parlak ve benzersiz bir geçmişi var. Bu makalenin satırları pek çok vakayı listelemeye ya da çirkinliklerini anlatmaya yetmeyecektir. Tüm bu eylemlerin ortak noktası İsrail'in, hedefin bir terörist olduğunu ve ona yönelik suikastın siviller arasında yol açtığı can kayıplarının ikincil zararlar olduğunu söyleyerek kayıpları gerekçelendirmesidir. 1982'de Lübnan'daki Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında, binlerce Filistinli sivilin öldürülmesi ve geçen yıl ve içinde bulunduğumuz 2024 yılı boyunca Gazze'de 40 binden fazla Filistinlinin öldürülmesi için de aynı gerekçeyi kullandı.

Kendine hakim olma ve itidal çağrısı tabirini en çok kullanan ülkeninse ABD olduğuna inanıyorum.  Her ne kadar abartmamaya ya da komplo teorileri üretmekte acele etmemeye her zaman dikkat etsem de, artık ABD’nin bu ifadeyi kullanmasının amacının işlerin çığırından çıkmasını ve büyük kayıpların yaşanmasını engellemek değil, İsrail'i koruma, Filistinlilere ve aynı zamanda Ortadoğu'nun her arenasındaki komşularına yönelik ihlallerini uygulaması için ona daha fazla zaman ve fırsat kazandırma çağrısı ve mekanizması olduğu kanaatine vardım. Nitekim Şam'daki İran konsolosluğunun bombalanması, başkent Tahran'da İsmail Heniyye'nin öldürülmesi gibi, her İsrail operasyonundan sonra kendine hakim olma ve itidal çağrısı yapmak için İsviçre'nin yanı sıra bölgesel taraflar aracılığıyla İran ile yoğun temaslarda bulunduğunu hatırlayalım.

Bahsettiğim şeyi en çok doğrulayan ve ABD'nin saçma ve inandırıcılığını kaybetmiş tutumunda beni gerçekten şaşırtan husus, ABD’nin, saldırıyı başlatan İsrail tarafına çağrıda bulunmaktan ve baskı yapmaktan ziyade, İsrail'in saldırdığı taraflara itidal çağrısı yapma konusunda daha istekli ve aktif olmasıdır. Öyle ki ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken geçtiğimiz günlerde önceki ziyaretlerinden farklı olarak İsrail'e uğramadan bölgeyi ziyaret etti. Blinken’ın İsrail’in yardım araçlarını hedef almasını kabul ettiği söylendi. Bunu ABD Savunma Bakanı'nın İsrail ziyaretini iptal etmesi veya ertelemesi izledi.

Bütün bunlar, ABD'nin ya İsrail'e ve askeri operasyonlarına tamamen serbestlik tanıdığı ya da İsrail'in uyarılarına aldırış etmeyeceğini düşündüğü anlamına geliyor. Bu ise, İsrail operasyonlarına onun da dahil olduğu anlamına geliyor, çünkü ABD İsrail'i silahlandırmaya, mühimmat temin etmeye, uydularından istihbarat bilgisi sağlamaya son verdiği anda, İsrail'in bu cephelerin hepsini aynı anda açması mümkün değil. Öte yandan kendine hakim olmanın ve itidalin en iyi yolu öncelikle aynı eylemi tekrarlamamaktır. Yani İsrail'in saldırılarını durdurmasını sağlamak, şiddet ve karşı şiddet zincirini temelli kırmak, olayların tekrarlanmaması için çatışmaların çözümüne yönelik ciddi diplomatik çalışmalar yapmaya başlamaktır.

Şu anda gözlemlediğimiz durumun yansımalarının ciddiyeti nedeniyle ikincil zararlar konusunun defalarca göz ardı edildiğini özellikle belirttim. Bu konu ciddi çünkü saldırgandan hesap sorulmaması veya cezalandırılmaması durumunda, sivilleri hedef almak veya sivil kayıpları tamamen göz ardı etmek yinelenen ve üstü kapalı olarak kabul edilebilir bir uygulama haline gelecektir. Daha sonra bu uygulama artan oranlarda tekrarlanacak ve tüm taraflar buna başvuracaktır. Bu ise tüm sivilleri hedef ve sivil alanları da bir savaş ve yıkım alanı haline getirecektir.

Ayrıca yönünü kaybetmesinden ve manevra ile aldatma amacıyla kullanılmasının ardından kendine hakim olma ve itidal çağrısının inandırıcılığını kaybedeceği konusunda da uyarmıştım. Bu, güvenlik ve barışın sağlanması için önemli diplomatik çabaların devam etmesini ve başarılı olmasını sağlamaktaki önemine rağmen, çatışmanın tarafı olmayan birçok bölgesel tarafın ciddi diplomatik çabalarını sınırlamasına, kendisine gerçek siyasi yükler yüklemeden, bazı resmi icraatlar  ile yetinmesine neden olacaktır.

Kendimi her zaman Güvenlik Konseyi'nin 242 ve 338 sayılı kararları uyarınca ve İsrail'in Arap topraklarına yönelik işgaline son verilmesi, bir Filistin devletinin kurulması ve İsrail dahil tüm bölge ülkeleri için güvenlik ve barışın sağlanması temelinde kapsamlı Arap-İsrail barışının destekçileri arasında sayıyorum. Gerekmedikçe askeri eylem yerine siyasi ve diplomatik eylemi tercih ediyorum, militarizasyon ve şiddet tehlikelerini azaltacak bölgesel düzenlemelerin geliştirilmesini destekliyorum.

Şu anda tanık olduklarımız, gerginliklerin ve çatışmaların doğasını tamamen değiştirebilir. Zira İsrail'e, ABD'nin siyasi koruması altında, Ortadoğu'nun bütün bölgelerini ve mevzilerini hedef alma ve buna göre hareket etme yetkisi tanıyor. İşlediği askeri ihlaller, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar için bile hesap vermekten koruyor. Formalite de olsa egemenlik veya teknoloji ile askeri ve sivil hedefleri birbirinden ayırma ilkesini umursamayan İsrail'in saldırılarına karşı verilecek tepki ve yanıtlara karşı askeri caydırıcılık sağlıyor. Bu konuda şahit olduğumuz son hadise, sivillerin de bulunduğu çeşitli alanlarda bazı kişilerin taşıdığı mesajlaşma cihazlarının (çağrı cihazları) patlatılması hadisesiydi.

ABD, olayların seyrini etkilemek için çeşitli araçlara sahip olmasına rağmen, siyasi pervasızlığıyla, bölgede az da olsa geride kalmış olan siyasi güvenilirliğini de kaybetti. Amerikalı gazeteci Thomas Friedman, ülkesinin yetkililerini savunmasına rağmen son makalesinde, ABD Dışişleri Bakanı pozisyonunun, çeşitli uluslararası meselelerde çatışan tarafların çokluğu nedeniyle ihtişamının ötesine geçen yükler taşıdığını kaydetti. Pozisyonun cazibesini oldukça kaybettiği yönünde vardığı sonuca katılıyorum. Ancak bana göre bunun gerçek nedeninin çok taraflılık değil, Amerikan politikalarının ve standartlarının uygulanmasındaki pervasızlık ve çifte standartlık olduğunu not etmeli ve düzeltmeliyim. Bu da ABD’nin etkinliğini kaybetmesine neden oldu

İkincil zararlar ve kendine hakim olma ibarelerinin kullanımına ilişkin ihlallerin yansımaları daha da genişliyor ve birçok başka konuya ve birden fazla tarafa yansıyor. Zira bu, tüm sivilleri yalnızca ikincil zararlar denkleminin bir parçası olmaktan çıkarıp, doğrudan ve kalıcı bir hedef haline getirecek. Aynı zamanda, aktif diplomatik geçmişi, Filistinlilerle yakın ilişkileri veya İsrail ile aralarında barış anlaşmaları olan bölgesel taraflar dahil uluslararası güvenilirliğe sahip diğer taraflardan gelse bile, gerginliğin azaltılması, siyasi ve diplomatik çabaların yeniden canlandırılması yönündeki her türlü samimi çağrıyı da zayıflatacaktır. Tüm bunların sonucunda hepimiz ilişkilerde gerilim aşamasından çıkıp, uluslararası hukuka uygun olarak herkes için güvenlik ve istikrar sağlayacak uzlaşmacı çözümlere ulaşmak için çabalama aşaması yerine, herkesin hedef alındığı, tüm arenaların hedef sayıldığı, uluslararası hukukun ve insancıl hukukun bulunmadığı, orman kanunları ve kaosunun hakim olduğu akut ve çatışmacı bir aşamaya giriyoruz. Bu ise bölgesel ve uluslararası düzeyde yüksek maliyetli ve çok tehlikelidir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Indpedent Arabia’dan çevrilmiştir.



Al Pacino, Baba'dan "neredeyse kovuluyormuş"

Baba, Al Pacino'ya En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında ilk Akademi Ödülü adaylığını kazandırdı ve Baba 2'yle (The Godfather Part II) En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ının sahibi oldu (Paramount Pictures)
Baba, Al Pacino'ya En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında ilk Akademi Ödülü adaylığını kazandırdı ve Baba 2'yle (The Godfather Part II) En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ının sahibi oldu (Paramount Pictures)
TT

Al Pacino, Baba'dan "neredeyse kovuluyormuş"

Baba, Al Pacino'ya En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında ilk Akademi Ödülü adaylığını kazandırdı ve Baba 2'yle (The Godfather Part II) En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ının sahibi oldu (Paramount Pictures)
Baba, Al Pacino'ya En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında ilk Akademi Ödülü adaylığını kazandırdı ve Baba 2'yle (The Godfather Part II) En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ının sahibi oldu (Paramount Pictures)

Al Pacino her zaman Baba'daki (The Godfather) çığır açan performansıyla anılacak olsa da Francis Ford Coppola'nın 1972 yapımı mafya dramasında neredeyse başka bir aktör rol alacaktı.

Akademi ödüllü oyuncu, yeni çıkan anı kitabı Sonny Boy'da, Mario Puzo'nun romanının sinema uyarlamasında Michael Corleone'yi canlandırmak için Paramount'un "doğru oyuncu olup olmadığını sorguladığını" anlattı. 

Birleşik Krallık merkezli gazete Guardian, sonunda kendini kanıtlayabildiğini anlatan efsanevi aktörün kitabından bir alıntı paylaştı. Sözkonusu alıntıda Pacino, "Paramount benim Michael Corleone'yi oynamamı istemedi" ifadelerini kullanıyor ve ekliyor:

Jack Nicholson'ı istediler. Robert Redford'u istediler. Warren Beatty ya da Ryan O'Neal'ı istediler. Kitapta Puzo, Michael'ın kendisine 'Corleone ailesinin hanım evladı' adını taktığını söylüyordu. Ufak tefek, siyah saçlı, narin bir şekilde yakışıklı olması ve kimse için görünür bir tehdit oluşturmaması gerekiyordu. Bu stüdyonun istediği adamlara benzemiyordu. Ama bu benim olmam gerektiği anlamına da gelmiyordu.

"O lanet uçağa bineceksin"

Pacino, "Ancak bu, daha önce hiç yapmadığım bir şekilde rol için deneme çekimi yapmam ve bunu yapmak için batı yakasına uçmam gerektiği anlamına geliyordu ki bunu yapmak istemedim" diye devam ediyor:  

Baba olması umurumda değildi. Uçmaktan biraz korkuyordum ve Kaliforniya'ya gitmek istemiyordum. Ama menajerim Marty Bregman bana 'O lanet uçağa bineceksin' dedi. Uçuşta içebilmem için bana bir bardak viski getirdi ve oraya gittim.

Pacino, Coppola'nın kendisi için mücadele ederken "çok ileri gittiğini" düşündüğünü itiraf etse de aktör, seçme odasına girip rol için tek aday olmadığını anlamanın "nahoş bir duygu" olduğunu belirtiyor.

"Bana Diane Keaton gibi bir hediye verdi"

86 yaşındaki aktör, "Ama işin sırrı şu: Francis beni istiyordu. Beni istiyordu ve ben bunu biliyordum" ifadelerini kullanıyor.

Ve bir yönetmenin sizi istemesi gibisi yoktur. Ayrıca bana Diane Keaton gibi bir hediye verdi. Kay rolü için seçtiği birkaç oyuncu vardı ama beni Diane'le eşleştirmek istemesi onun bu süreçte avantajlı olduğunu gösteriyordu. Deneme çekiminden birkaç gün önce Diane'le New York'taki Lincoln Merkezi'nde bir barda tanıştım ve hemen kaynaştık. Konuşması kolay ve komik biriydi ve o da benim komik olduğumu düşünüyordu. Hemen bir arkadaşım ve müttefikim olduğunu hissettim.

"İşimin tehlikede olduğunu o zaman anladım"

Bir buçuk hafta süren çekimlerden sonra, Paramount, Pacino'nun rol için doğru oyuncu olup olmadığını bir kez daha sorguluyordu. 

Sonunda Francis bir şeyler yapılması gerektiğine karar verdi. Bu noktada Baba'yı yaklaşık bir buçuk haftadır çekiyorduk. Francis dedi ki 'Bu işi beceremiyorsun'. Bunu içimde bir yerde hissettim. İşimin tehlikede olduğunu o zaman anladım.

Pacino, Coppola'nın bunu "kasıtlı olarak" yapıp yapmadığından emin olmasa da yönetmen, Michael'ın Sollozzo ve McCluskey'den intikam almaya geldiği İtalyan restoranı sahnesinin çekimlerini öne aldı. 

O sahnenin birkaç gün sonrasına kadar çekilmemesi gerekiyordu ama neler yapabileceğimi göstermeme izin verecek bir şey olmasaydı, benim için daha sonrası olmayabilirdi.

"O sahne sayesinde beni filmde tuttular"

Pacino'nun şansına, bu sahne Coppola'nın onu neden seçtiğini tam olarak ortaya koyuyordu. 

Sonra Francis restoran sahnesini stüdyoya gösterdi. Oynadığım o sahne sayesinde beni filmde tuttular. Yani Baba'dan kovulmadım.

Independent Türkçe, Deadline, Guardian