Trump'ın dönüşü Ortadoğu'yu nasıl etkileyecek?

Trump'ın eski Ulusal Güvenlik Başdanışmanı John Bolton, Independent Arabia için ABD'nin Ortadoğu politikasındaki olası değişikliklere dair değerlendirmelerini yazdı

Trump'ın dönüşü Ortadoğu'yu nasıl etkileyecek?
TT

Trump'ın dönüşü Ortadoğu'yu nasıl etkileyecek?

Trump'ın dönüşü Ortadoğu'yu nasıl etkileyecek?

Donald Trump'ın başkan seçilmesi, Amerika'nın Ortadoğu politikalarının değişeceğini kesinleştiriyor. Ancak bu politikaların yeterince değişip değişmeyeceği asıl soru ve Trump için önemli ilk sınavlardan biri. Trump, bölgenin jeopolitik koşullarının görevden ayrılmasından bu yana dramatik bir şekilde değiştiğini ve yemin törenine kadar daha da değişebileceğini anlıyor mu? İlk işaretler, Trump'ın, Washington ve müttefiklerinin karşısındaki yeni stratejik fırsatların veya tehditlerin farkında olduğunu göstermiyor.

20 Ocak'ta bölgedeki temel kriz, İran'ın İsrail'e karşı süregelen "ateş çemberi" stratejisi olacak. Halihazırda İsrail, Hamas'ın siyasi liderliğini, ordu kapasitesini ve yeraltındaki Gazze kalelerini sistematik bir şekilde imha ediyor. İsrail, Lübnan'da benzer bir şekilde Hizbullah'ı da parçalara ayırıyor: Liderleri ortadan kaldırıldı, devasa füze cephaneliği istikrarlı bir şekilde yok edildi ve saklanma yerleri dağıtıldı. İsrail Hamas'ı, Hizbullah'ı ve Batı Şeria teröristlerini zayıflatmaya devam ederek sonunda İran gücünün bu temellerini yıkacak. ABD Başkanı Biden'ın ekibi bile, Katar'a Hamas liderlerini sınır dışı etme çağrısı yapmıştı.

Maalesef Yemen'deki Husiler hâlâ Süveyş Kanalı-Kızıldeniz geçidini kapıyor ve İran'ın Suriye ve Irak'taki Şii milis güçleri gibi, sınırlı darbe almıştı. İran'ın kendisi de nihayet 26 Ekim'de İsrail'in, Rusya'nın tedarik ettiği S-300 hava savunma sistemlerini ortadan kaldırması ve füze üretim tesislerine ciddi hasar vermesiyle kayda değer bir misillemeyle karşı karşıya kalmıştı. Yine de İran'ın doğrudan verdiği kayıplar asgari düzeyde. Beyaz Saray'ın yoğun baskısı ve yaklaşan ABD seçimleri nedeniyle Kudüs, Tahran'ın ne nükleer silah programını ne de petrol altyapısını hedef almıştı.

İsrail'in 20 Ocak'tan önce daha fazla önemli adım atıp atmayacağı, bilinmeyen en büyük değişken. İsrail'in 26 Ekim saldırıları, Tahran'ın aralıksız bir şekilde buna karşılık vereceğine yemin etmesine yol açmıştı. Bu sözler henüz tutulmadı. Ayetullahlar, İsrail'in askeri kapasitesinden o kadar korkmuş görünüyor ki İran, İsrail'in tehdidi karşısında geri adım atarken dünyanın odağının başka yöne kaymasını umuyor. Ancak İran, misilleme iradesi bulursa, İsrail'in karşı saldırısının yıkıcı olacağı kesin, özellikle de bu ABD'nin başkanlık geçişi sırasında gerçekleşirse. İsrail Savunma Kuvvetleri, İran'ın nükleer silah ve balistik füze programlarına, ayetullah rejiminin temellerini sarsacak kadar büyük darbe indirebilir.

Washington'daki genel kanı Trump'ın ilk dönemindeki gibi, ekonomide İran'a yönelik "maksimum baskı" stratejisine dönerek daha fazla ve daha etkili yaptırımlar uygulayacağı ve İsrail'e daha güçlü ve tutarlı destek vereceği yönünde. Gerçekten durum buysa Tahran'daki mollalar rahatlayabilir. Trump'ın daha önceki "maksimum baskı" politikası hiç de böyle değildi. Daha kötüsü Trump'ın bir vekili, yeni yönetimin "İran'da rejim değişikliğiyle hiç ilgilenmeyeceğini" şimdiden açıklayarak Trump'ın ikinci döneminde Tahran'la kapsamlı bir anlaşmaya varabileceği hayalinin hâlâ yaşadığına işaret etti.

Dahası, geçen hafta Binyamin Netanyahu'nun Trump'la görüşmesinde sergilediği iyi niyete rağmen ikilinin gergin bir kişisel ilişkisi var. Trump, 2021'de "(Biden'ı) ilk tebrik eden kişi Bibi Netanyahu'ydu, uğraştığım insanların hepsinden daha fazlasını onun için yapmıştım. Bibi sessiz kalabilirdi. Korkunç bir hata yaptı" demişti. Pratikte bu, İsrail'in Trump'tan daha önce aldığı desteğini beklememesi gerektiği anlamına geliyor. Ayrıca Trump'ın üçüncü dönem için aday olması anayasayla engellendiğinden, önemli konularda İsrail'e karşı çıkarsa iç politikada olumsuz tepki almaktan korkmasına gerek yok.

Birçok şey, Trump'ın 20 Ocak'ta yüzleşeceği henüz netleşmemiş olan koşullara bağlı. Trump, rejim değişikliğinden kaçınmanın yanı sıra görünüşe göre çatışmayı, yöntemine bakmaksızın bir an önce sonlandırmakla ilgileniyor, bu da ABD siyasetinde çok etkili olduğu kanıtlanan bir yaklaşım. Bu, Trump'ın Ukrayna konusundaki tutumuyla da uyumlu. Başkanlığı devam etseydi iki çatışmanın da yaşanmayacağını ileri süren Trump, ki bu iddialar ne kanıtlanabilir ne de çürütülebilir, savaşları Biden'dan kalan, istenmeyen miraslar gibi görüyor.

İsrail, İran'ın nükleer hedeflerini yemin töreninden önce yok etmezse, bu hedefler Trump'ın yüzleşeceği ilk ve en acil sorun olacak. Trump yalnızca yaptırımlarla "maksimum baskıya" geri dönerse İran'la nihai hesaplaşmayı yine ertelemiş olacak. Trump, yaptırımları Oval Ofis'ten ayrılırken geçerli olan düzeye geri getirmekte bile zorlanacak çünkü Biden'ın kusurlu ve etkisiz yaptırım uygulama çabaları, küresel boyutta boyun eğmeyi zayıflatmıştı. Rusya, Çin ve İran arasında artan işbirliği, İran'ın ortaklarının Batı'nın yaptırımlarını aşmak için ellerinden gelen her şeyi yapacağı anlamına geliyor, tıpkı Batı'nın Rusya'ya karşı Ukrayna'yla bağlantılı yaptırımlarını deldiği gibi.

Teksas'ta söyledikleri gibi, Trump'ta genellikle "laf var icraat yok": Trump sert konuşuyor ama söylemlerinin arkasını getirmiyor. Trump, İran'ın nükleer programına karşı kararlı adımlar atmaya hiç yönelmediği için bu kararı vermek, çözmesi gereken karmaşık yerel siyasi sorunlarıyla İsrail'e kalıyor. Bir diğer alternatifse İran halkının Tahran'ın nefret edilen rejimini devirmesini desteklemek. Ancak Trump bu konuya da çok az ilgi göstermiş ve İran yurttaşlarının dışarıdan asgari destekle yakalayabileceği nadir fırsatları kaçırmıştı. Tahran'ın ayetullahları akıllıysa Trump'a sayısız pazarlık fırsatı sunarak onun dikkatini kendilerinin yarattığı tehditlere karşı daha ciddi ve kalıcı çözümlerden uzaklaştırır.

Trump'ın yüzleşeceği ilk kritik sınavlar arasında, Ortadoğu listenin tepesinde yer alıyor. Çin, Rusya ve diğer Amerika düşmanları, Trump'ı Ortadoğu ülkeleri kadar yakından takip edecek çünkü onun aldığı kararların sonuçları geniş kapsamlı olacak.

independentarabia.com- Independent Türkçe



HDK’nın Sudanlılara yönelik uygulamaları değişiyor mu?

HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Independent Arabia – Hasan Hamid)
HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Independent Arabia – Hasan Hamid)
TT

HDK’nın Sudanlılara yönelik uygulamaları değişiyor mu?

HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Independent Arabia – Hasan Hamid)
HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Independent Arabia – Hasan Hamid)

Osman el-Esbat

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kontrolündeki bölgelerde yaşayanların çoğu, HDK üyelerinin yeni şehirleri işgal ettiklerinde gerçekleştirdikleri misillemelere, özellikle de kasım ayında el-Cezire eyaletinin doğu ve kuzey köylerinde sivillere yönelik tacizlere ve yaygın olarak ihlallere maruz kalıyor. Öyle ki en temel insan haklarına dahi en ufak bir saygı gösterilmiyor. Geçtiğimiz yılın haziran ayında el-Cuneyna şehrinde Batı Darfur sakinlerine karşı gerçekleştirilen katliamların eşlik ettiği bu suçlar hem resmi düzeyde hem de halk tabanında şoka ve öfkeye yol açarken yerel ve uluslararası taraflarca kınanıyor.

HDK komutanları, Sudan'ın çeşitli şehirlerinde ve bölgelerinde sivilleri etkileyen ihlallerden duydukları endişeyi dile getirirken, HDK üyeleri tarafından işlenen tüm ihlalleri atfettikleri ‘isyancı’ olarak tanımladıkları kişileri, sahada yargılayarak ve olumsuz olaylarla ve ihlallerle mücadele için bir komite kurarak kontrol altına alacaklarının sözünü verdiler.

HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) 1 Ocak’ta Sudan'ın 69’uncu Bağımsızlık Günü vesilesiyle yaptığı konuşmada, “İyi niyetli halkımıza, çeşitli bölgelerde kendilerine karşı meydana gelen ihlallerden dolayı derin üzüntülerimizi ifade ediyoruz. Kontrolümüz altındaki bölgelerde kanunsuzluk yapanları kontrol etmek için yoğun çaba sarf ettik ve sarf etmeye devam ediyoruz. Birçok bölgede bunu başardık. Bunu milli ve ahlaki sorumluluğumuzdan dolayı yapmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Ancak gözlemciler ve uzmanlar, ABD yönetiminin Hamideti’ye Sudan halkına karşı işlenen sistematik ihlallerdeki rolü, ‘soykırım gerçekleştirmesi’ ve belirli etnik gruplardan kadınlara ve genç kızlara tecavüz ve diğer acımasız cinsel şiddet biçimleriyle kasıtlı olarak hedef alması nedeniyle yaptırım uyguladığından bu acımasız uygulamaları ve bunların Sudan halkı üzerindeki olumsuz yansımalarını nasıl görüyorlar? HDK, bu ihlalleri durdurabilir mi?

Organize bir çalışma

Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Hartum'daki Ulusal Çalışmalar Merkezi'nden strateji ve kriz yönetimi uzmanı Dr. Amin Ismail Majzoub, HDK üyelerinin başlıca hedefinin yağma, talan ve tecavüzle halk arasında panik ve korku tohumları ekmek olduğunu söyledi. Dr. Majzoub’a göre HDK’nın birçok üyesi arasındaki eğitim ve bilgi krizinin yanı sıra komuta ve kontrol kaybı da ihlallerde daha önce eşi ya da benzeri görülmemiş bir artış yaşanmasına katkı sağladı.

Dr. Majzoub, sözlerini şöyle sürdürdü:

“HDK, kontrolü altındaki bölgelerde ve şehirlerde yaşayanlar arasında endişe ve panik yaratmak için savaştaki politikalarından ve taktiklerinden biri olarak ihlaller gerçekleştiriyor. Dolayısıyla başta Darfur ve Kordofan’daki çeşitli bölgelerde meydana gelenler olmak üzere etnik ve ırksal ihlaller ve katliamlar bu strateji çerçevesinde gerçekleşti.”

İhlalleri gerçekleştirenlerin ortaya çıkarılmayacağını ve ihlallerin durdurulmayacağını söyleyen Dr. Majzoub, “Böyle bir hamle büyük grupların HDK'dan ayrılması anlamına gelir. Çünkü bu, milislerin ülkenin dört bir yanında halkı aşağılamak ve terörize etmek için ustalaştığı önemli bir strateji ve organize bir çalışma” diye konuştu.

defvrgth
Darfur'daki çatışmalardan kaçan Sudanlılar Sudan ve Çad arasındaki sınırı geçerken (Reuters)

Adalet ve hesap verebilirliğe değinen Dr. Majzoub, “Adaletin bugün ya da yarın tecelli edeceğine, Afrika ve Asya kıtasında yaşanan çatışmaları ve savaşların sonuçlarına göre boyutu ne olursa olsun suç işleyen herkesin hukuk yoluyla hesap vereceğine şüphe yok” yorumunda bulundu.

Dr. Majzoub, değerlendirmesine şöyle devam etti:

“Uzlaşı, özür dileme, maddi ve manevi tazminat ve müzakere gibi çeşitli isimler altındaki bir geçiş dönemi adaleti, stratejisini ve üyelerinin inançlarını başkalarının haklarını yağmalamak, talan etmek ve onlara saldırmak üzerine kuran HDK ile işe yaramaz. Çünkü bu strateji, geçiş dönemi adaleti ile bağdaşmıyor. Dolayısıyla bu güçler ve muhalifleri HDK'yı askeri, siyasi ve sosyal hayattan silmek için savaş ya da müzakere seçeneğine sahipler.”

Tutuklama kampanyası

El-Cezire eyaletindeki HDK'ya bağlı sivil idarenin başkanı Sıddık Osman Ahmed, yönetiminin ‘isyancılar’ olarak nitelendirdiği kişileri ortadan kaldırmak için devam eden bir tutuklama kampanya başlattığını açıkladı. Şimdiye kadar 800'den fazla kişinin tutuklanıp hapse atıldığını söyleyen Ahmed, bazılarının emirlere uymadıkları için vurularak öldürüldüğünü, bazılarının kaçtığını belirtti. Ahmed’e göre kampanya sayesinde bu durum ortadan kalkmaya başladı.

Sivil İdare Başkanı Ahmed, şunları söyledi:

“Şafşafa çarşılarında tutuklama kampanyası başlattık. Sivilleri ihlallerden korumak ve bölgede güvenliği ve istikrarı sağlamak için 350 kişilik bir polis gücü kurduk. HDK'yi sorumluluktan muaf tutmuyoruz. HDK, eyalettin kontrolünü elinde tuttuğundan güvenliği sağlamaktan ve üniformalarını giyerek yağma yapanlarla mücadele etmekten sorumlu. Hapishanelerden salıverilen isyancılar ve suçlular olduğunu tespit ettik. Bunlar arasında ordu ile bağlantılı olanlar da var silahlı hareketlere bağlı olanlar da.”

SCDFVGTHY
Sudan ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar devam ederken av fişekleri tutan bir çocuk (Reuters)

Kuralların ihlali

Uluslararası hukuk ve insani işler uzmanı Mahir Fireyni, “HDK’nın ihlalleri, cinayet, yağma, soykırım, tecavüz, zorla yerinden etme ve gözaltı gibi suçları işleyerek, en temel insan haklarına en ufak bir saygı göstermeden ve hukuka aykırı bir şekilde sivilleri ezmek için sistematik olarak kullanılan bir savaş aracı haline geldi” değerlendirmesinde bulundu.

HDK'nın Darfur ve el-Cezire'de gerçekleştirdiği ihlallerin ardından uluslararası ve yerel kamuoyu önünde tamamen savunmasız hale geldiğini söyleyen Fireyni, “HDK artık siyasi ya da toplumsal herhangi bir desteğe sahip değil. Zira savaş sırasında onun yanında olmakla suçlananlar bile el-Cezire’de işlenen ihlaller nedeniyle onu reddetti” şeklinde konuştu.

HDK'nın doğru fırsatı kaçırdığını, halkın sempatisini ve sadakatini kaybettiğini ve bu fırsatı bir daha asla yakalayamayacağını belirten Fireyni, HDK’nın Sudan'ı ya da Sudan'ın herhangi bir bölgesini yönetme konusunda geleceğinden bahsetmenin güç olduğunu ifade etti.

Rakamlar ve trajediler

El-Cezire Konferans Platformu, kasım ayındaki olaylar sırasında 400 binden fazla kişinin yerinden edildiğini tahmin ediyor. Platform, günlük yerinden edilme hareketleri ve bölgedeki iletişim eksikliği nedeniyle verilerin güncellenememesinden dolayı bu sayının 600 bine ulaşabileceğini öngörüyor.

El-Cezire Konferans Platformu tarafından yayınlanan rapora göre el-Cezire’nin doğusundaki 515 köy arasında 400'den fazlası tamamen, geriye kalan 115 köy ise kısmen boşaltılmış durumda. Geriye kalan köy sakinleri HDK'nın sıkı kuşatması ve tekrarlanan ihlalleri altında yaşamaya çalışıyor.

Yerel kaynaklara göre el-Cezire’nin doğusundaki olaylar 450'den fazla kişinin hayatına mal olurken, kadınlara ve genç kızlara karşı yaklaşık 27 tecavüz ve cinsel şiddet vakası gerçekleşti.

Birleşmiş Milletlerin (BM) tahminlerine göre Sudan'daki savaş 14 binden fazla kişinin ölümüne neden olurken, Sınır Tanımayan Doktorlar/Médecins Sans Frontières (MSF), bu sayının en az 40 bin olduğunu tahmin ediyor.

Uluslararası Göç Örgütü'nün (IOM) son güncellemesine göre ülkede yirmi aydır devam eden silahlı çatışmalar 3,2 milyonu mülteci olmak üzere yaklaşık 14,8 milyon insanın yerinden edilmesine neden olurken yarısından fazlası çocuk olmak üzere 30 milyondan fazla insan yardıma muhtaç durumda. Bunların 18 milyonu, akut gıda güvensizliğiyle karşı karşıya. Savaş, aynı zamanda Sudan'daki çocukların yüzde 80'ini, yani 17 milyonunu eğitim hakkından mahrum bıraktı.

BM, ‘daha önce benzerine rastlanmamış bir insani kriz’ olarak nitelendirdiği Sudan'daki durum çerçevesinde yardıma muhtaç olarak tanımladığı toplam 30,4 milyon kişiden 20,9 milyonuna yardım sağlamak için 4,2 milyar dolarlık çağrıda bulundu.