İsrail, ABD ve Türkiye arasında 'özgür Suriye' arayışı

Suriye ordusu yeniden kurulabilse ve reforme edilebilse bile gerekli teçhizat ve araçlara sahip olması yıllar alacak

Suriye'de, Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesinden günler sonra (AFP)
Suriye'de, Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesinden günler sonra (AFP)
TT

İsrail, ABD ve Türkiye arasında 'özgür Suriye' arayışı

Suriye'de, Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesinden günler sonra (AFP)
Suriye'de, Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesinden günler sonra (AFP)

Remzi İzzeddin Remzi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme niyetini açık ve net bir şekilde ifade etti. Netanyahu, gerçek ya da olası tehditleri ortadan kaldırma bahanesiyle İsrail’e komşu ülkelerin çıkarlarını tamamen göz ardı ederek, bölgesel güvenlik ortamını İsrail'in çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden şekillendirmek amacıyla Gazze Şeridi’nde, Batı Şeria’da, Lübnan’da ve Suriye'de askeri eylemlerde bulundu. İsrail Başbakanı, bölgeyi İsrail'in çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor gibi görünüyor. Ancak bu, komşularla barış içinde bir arada yaşama fikrine ters düşen bir politika.

Öncelikle İsrail sadece Hamas'ı askeri bir örgüt olarak ortadan kaldırmayı değil, aynı zamanda Gazze'yi neredeyse yaşanmaz bir bölge haline getirmeyi amaçlıyor. İkincisi bu yaklaşımın hedefinde Gazze Şeridi'nin kalıcı olarak İsrail’in kontrolüne girmesine ya da kolonizasyona karşı savunmasız hale getirilmesi yer alıyor. Üçüncü olarak ise İsrail, bu konuda gerçekte ne olduğuna dair birçok soru işareti olan Suriye ordusunun çöküşünden faydalandı.

Netanyahu, Suriye ile İsrail arasında 1974 yılında varılan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın çöktüğünü duyurdu ve İsrail ordusuna anlaşmayı açıkça ihlal ederek BM Ateşkes Gözlem Gücü'nün (UNDOF) konuşlu olduğu Golan Tepeleri'ndeki ayrılma bölgesinin ötesine geçip Suriye toprakları içinde yeni bölgelere ilerleme emri verdi.

Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli Savaş Araştırmaları Enstitüsü’nden (ISW) aktardığı bilgilere göre İsrail ordusunun 9 Aralık'ta ayrılma bölgesinin ötesine geçerek Suriye'ye girdiği bildirildi.

Daha da önemlisi, İsrail ordusu Hermon Dağı'nı işgal ederek İsrail'e belirleyici bir askeri ve stratejik avantaj sağladı.

Kimse gelecekte Suriye'yi kimin kontrol edeceğini kesin olarak söyleyemiyor. Suriye'yi kimin yöneteceği ise İsrail için Suriye devletinin büyüklüğü ve kabiliyetleri kadar önemli bir mesele olarak görünmüyor.

Netanyahu, İsrail'in Suriye’deki iç savaş sırasında Suriye'nin İsrail sınırında varlık gösteren El Kaide örgütüne kapsamlı destek sağlamasına rağmen, İsrail ordusunun Suriye'de daha fazla toprak işgal etmesini teröristlerin bu bölgeleri ele geçirmesini önlemeye yönelik bir tedbir olarak gerekçelendirmesi oldukça ironik. Netanyahu bu ilişkiyi inkâr etmezken El Kaide’nin birçok üyesinin İsrail’deki hastanelerde tedavi gördüğünü ve çocuklarının da burada doğduğunu kabul etti.

İsrail, Suriye’de toprak kontrolünün yanı sıra Suriye ordusunu da kapsamlı bir şekilde yok etmeyi amaçlıyordu. İsrail Hava Kuvvetleri 48 saat içinde yaklaşık 480 saldırı gerçekleştirdi. İsrail kaynaklarına göre bu saldırılar Suriye'nin askeri kapasitesinin yüzde 70-80'inin yok edilmesiyle sonuçlandı. Bunlar arasında savaş uçakları, insansız hava araçları (İHA), tanklar, hava savunma sistemleri, silah fabrikaları ve çeşitli füzeler vardı. İsrail donanması ayrıca Beyda ve Lazkiye limanlarını bombalayarak buralarda demirli Suriye Donanması’nın 15 gemisini ve 80-190 kilometre menzilli onlarca gemisavar füzesini imha etti.

Uluslararası toplum, ABD’nin Irak’ı işgali deneyiminden çıkardığı dersle ordu da dahil olmak üzere Suriye'nin devlet kurumlarının korunması gerektiği konusunda hemfikir. İsrail'in Suriye ordusuna yaptıkları, Paul Bremer'in (ABD'nin Irak'taki sivil yöneticisiydi) Irak ordusunu dağıtmaya karar verdiğinde Irak'ta yaptıklarının çok ötesinde. Bremer en azından ordunun envanterinden geriye kalanları muhafaza ederken, İsrail Suriye ordusunu dağıtmakla kalmadı, sistematik olarak askeri imkanlarının çoğunu yok etti.

Profesyonel bir Suriye ordusunun olmaması, ülkeyi birçok silahlı gruba karşı savunmasız bırakırken bu durum sadece Suriye halkı için değil Suriye'nin komşuları için de tehlikeli bir duruma yol açıyor.

Suriye ordusu yeniden yapılandırılsa ve reforme edilse bile gerekli teçhizata ve araçlara sahip olması ve yeniden asli görevi olan ülke sınırlarını koruma görevini yerine getirebilecek düzeye gelmesi yıllar alacak.

İsrail, Suriye'nin cihatçı bir devlete dönüşme ihtimalinden endişe duyduğunu öne sürüyor. Bu yüzden kendisine düşmanlık edebileceğini düşündüğü Suriye’deki yeni hükümetin askeri kapasitesini en aza indirmeyi amaçlayan askeri tedbirler alıyor. Tüm bunlar olurken Suriye'deki tablo belirsizliğini koruyor ve kimse gelecekte Suriye'yi kimin kontrol edeceğini kesin olarak söyleyemiyor. Sonuç olarak Suriye'yi kimin yöneteceği İsrail için Suriye devletinin büyüklüğü ve kabiliyetleri kadar önemli bir mesele olarak görünmüyor.

Çoğu devlet tehdit değerlendirmesini ‘kapasitelere karşı niyetler’ denklemine dayandırırken, İsrail farklı bir yaklaşıma sahip. Her zaman potansiyel tehditleri ortadan kaldırmaya çalışan İsrail, bu tehditleri yalnızca kabiliyetlere dayalı olarak tanımlar, her zaman düşmanca niyetler olduğunu varsayar. Kabiliyetleri İsrail'in ulusal güvenlik hesaplamalarında tek önemli faktör haline getiren bu yaklaşım, İsrail'in ‘stratejik niteliksel üstünlüğe’ dayalı askeri doktrinini de açıklıyor.

İsrail'in zayıflayan Suriye ordusunu hedef alan askeri eylemleri, Ankara'ya güney sınırındaki geniş Suriye toprakları üzerindeki askeri kontrolünü sürdürmek için daha fazla gerekçe sağlıyor. Ankara, her ne kadar Suriye topraklarında gözü olmadığını defalarca kez dile getirse de kontrol ettiği bölgelerdeki askeri kontrolünden ancak Suriye ordusunun sınırın kendi tarafını kontrol edebileceğinden emin olması halinde vazgeçeceğini de açıkça ortaya koydu.

rgbthy6juk
İsrail'in Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı'da silah sevkiyatını hedef alan hava saldırısında kullanılamaz hale gelen bir askeri araç, 10 Aralık 2024 (AFP)

Tüm bunlar, İsrail'in baskın askeri güç olduğu, iç krizler ve zayıf yönetim yüzünden parçalanmış devletlerle çevrili ve onları İsrail çıkarlarına daha uygun hale getiren kendi bölgesel güvenlik stratejisini dayatma girişimi olarak özetlenebilir.

İsrail'in Suriye'nin güneyini kontrol ettiği, Türkiye'nin kuzeyde askeri varlığını sürdürdüğü ve ABD’nin doğuda Kürtleri desteklediği bir ortamda, özgür ve bağımsız bir Suriye'ye ve Suriyelilerin ulaşmak için kan döküp servetlerini harcadıkları hedefe giden siyasi bir süreç öngörmek oldukça güç.



Karıncaların kin güdebildiği ortaya kondu

Karıncalar saldırganlaşınca formik asit püskürterek düşmanlarını öldürebiliyor (Unsplash)
Karıncalar saldırganlaşınca formik asit püskürterek düşmanlarını öldürebiliyor (Unsplash)
TT

Karıncaların kin güdebildiği ortaya kondu

Karıncalar saldırganlaşınca formik asit püskürterek düşmanlarını öldürebiliyor (Unsplash)
Karıncalar saldırganlaşınca formik asit püskürterek düşmanlarını öldürebiliyor (Unsplash)

Karıncaların kötü deneyimlerini hatırlayarak düşmanlarına karşı kin güdebildiği tespit edildi. 

Sıkı toplumsal bağlar kurmalarıyla bilinen karıncalar, kokular sayesinde kendi yuvalarının üyeleriyle başkalarını ayırt edebiliyor. 

Daha önceki çalışmalarda bu hayvanların özellikle yakın yuvalardaki komşularına agresif davranışlar sergilediği, alt çenelerini açıp ısırma veya asit püskürtme gibi yollarla rakiplerine saldırdığı görülmüştü. 

Almanya'daki Freiburg Üniversitesi'nden araştırmacılar bu davranışların, karıncaların düşmanlarının kokusunu hatırlamasından kaynaklandığını buldu. Bu nedenle, tanıdık yuvalardan rakiplerle karşılaşınca daha saldırgan oluyorlar.

Bulguları hakemli dergi Current Biology'de yayımlanan çalışmada iki aşamalı bir deney yürütüldü. 

Bilim insanları ilk başta bir grup karıncayı kendi yuvalarındaki karıncalarla, diğer grubu rakip A yuvasındaki saldırgan karıncalarla, üçüncü grubu da rakip B yuvasındaki saldırgan karıncalarla karşı karşıya getirdi. 

5 gün boyunca birer dakikalığına bu etkileşimleri gerçekleştirdikten sonra deneyin ikinci aşamasına geçtiler. Araştırmacılar, farklı gruplardaki karıncaların A yuvasındakilerle karşılaşınca nasıl davrandığını inceledi.

Deneyin ilk aşamasında bu yuvadan karıncalarla karşılaşan hayvanlar, diğer iki gruptakilere göre kayda değer derecede daha agresif davrandı.

Ancak bu hayvanlar, yolları daha pasif bir yuvanın karıncalarıyla yeniden kesiştiğinde daha sakin davrandı.

Araştırmacılar, çağrışım yoluyla öğrenmenin hem yuva arkadaşlarını hem de yabancı karıncaları tanımada çok önemli bir rol oynadığını söylüyor. Ekip, saldırganlığın düşmanların kokusunu tanımayla bağlantılı olduğunu düşünüyor.

Makalenin ortak yazarı Volker Nehring, "Böceklerin önceden programlanmış robotlar gibi işlev gördüğü fikrine sık sık kapılıyoruz" diyerek ekliyor: 

Çalışmamız bunun aksine karıncaların da deneyimlerinden ders çıkardığına ve kin tutabildiğine dair yeni bir kanıt sunuyor.

Independent Türkçe, Popular Science, Science Daily, Current Biology