PKK'nın askeri yapısı nasıl kırk yıl ayakta kaldı?

Kuzey Irak'ta Türkiye sınırı yakınlarında bir eğitim sırasında iki PKK üyesi, 20 Haziran 2007 (AFP)
Kuzey Irak'ta Türkiye sınırı yakınlarında bir eğitim sırasında iki PKK üyesi, 20 Haziran 2007 (AFP)
TT

PKK'nın askeri yapısı nasıl kırk yıl ayakta kaldı?

Kuzey Irak'ta Türkiye sınırı yakınlarında bir eğitim sırasında iki PKK üyesi, 20 Haziran 2007 (AFP)
Kuzey Irak'ta Türkiye sınırı yakınlarında bir eğitim sırasında iki PKK üyesi, 20 Haziran 2007 (AFP)

Rüstem Mahmud

PKK'nın kısa bir süre önce gerçekleştirdiği 12. Olağanüstü Kongresi’nde alınan kararlara uygun olarak askeri yapısını nasıl bir mekanizma ile lağvedeceğine dair analizler yapılmaya ve bilgiler aktarılmaya devam ediyor. Bu arada bölgedeki askeri ve güvenlik çevreleri, PKK’nın 1980’li yılların ortalarından bu yana Batılı askeri sistemlerden en üst düzeyde finansman ve silah desteği alan, bölgenin en modern ve en güçlü orduları arasında sınıflandırılan Türk ordusuna ve Türk güvenlik ve istihbarat servislerine karşı kırk yıl boyunca ‘direnmesini’ sağlayan sahip olduğu lojistik araçları, askeri örgütlenme biçimlerini ve silah türlerini merak ediyor.

Seri çatışmalara yönelik silahlar

Al Majalla geçtiğimiz birkaç hafta boyunca PKK'nın medya platformlarında yayınladığı ve son yıllardaki askeri faaliyetlerini anlatan bir dizi videoyu gözden geçirdi. Güvenlik konularında uzmanlaşmış Türk ve uluslararası kuruluşlar tarafından yayınlanan çok sayıdaki güvenlik raporunu inceledi. Bunun sonucunda PKK'nın askeri/silahlanma stratejisi hakkında çeşitli sonuçlara ulaştı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre PKK, bu uzun yıllar boyunca hiçbir zaman Türk ordusuyla cephe şeklinde doğrudan çatışmaya girme ya da belirli bölgeleri sürekli kontrol etme eğiliminde olmadı. Bu savaş doktrini 1990'lı yılların başlarında askeri yükselişinin zirvesindeyken bile böyle devam etti. PKK'nın başlıca askeri seçeneği her zaman ya ‘sabit mevzilere hafif saldırılar’ ya da ‘araçlı ya da yaya askeri devriyelerin güzergahına bomba yerleştirmek ve pusu kurmak’ şeklinde olmuştur. Bunun yanında çok fazla kayıp vermemek için ve tüm çatışmalarda silah kalitesi, teknoloji ve lojistik kapsam arasındaki muazzam farkın bilincinde olarak her zaman her çatışmadan hızlı ve güvenli bir şekilde çekilmeyi tercih etmiştir.

Türk istihbarat servislerince hazırlanan raporlar, PKK'nın 2015 yılında ticari sınıf İHA’lar edinerek ve bunları modifiye ederek üyelerini İHA kullanımı konusunda eğitmeye başladığını ortaya koydu.

Rus yapımı Kalaşnikof tüfeği, özellikle de geleneksel tip, örgüt tarafından kullanılan en yaygın tüfekti. Hatta ilk ve en ünlü askeri liderlerinden Masum Korkmaz, ikonikleşen fotoğrafında bu tüfekle görülüyor. Tüfek, örgütün silahlı mücadeleye başladığı 1980'lerin başlarında Türkiye'nin güneydoğusundaki Kürt kırsalında bol miktarda bulunuyordu. Hafifliği, kalitesi ve Türkiye'nin engebeli dağ sıralarına sahip coğrafi komşuları Irak ve İran arasında on yıl süren savaş sırasında karaborsada bulunabilmesi bu tüfeği örgütün ilk tercihi haline getirdi.

Aynı lojistik nedenlerden dolayı, PKK uzun süredir Rus yapımı RPG/RPG-7 tanksavarını kullanıyordu. Bu silah PKK tarafından her zaman Türk askeri araçlarına ve karargahlarına yakın mesafeden, özellikle de izole kırsal alanlarda saldırı için kullanıldı. 500 metre menzile sahip olan tanksavar, PKK üyelerine hızlı bir şekilde çatışmaya girme ve geri çekilme yeteneği kazandırdı.

PKK üyeleri, bu iki gelişmiş silahın yanında 1990'ların başlarından bu yana Dragunov keskin nişancı tüfeğini siper almak ve askeri noktaları uzaktan vurmak  için kullandı. PKK kaynakları, bu keskin nişancı tüfeğinin etkili menzilinin (bin 200 metre) PKK militanları tarafından iki katına çıkarılarak 2 bin metrenin üzerine çıkarıldığını ve bu tüfeğe “Zagros Tüfeği” adını verdiklerini birçok kez dile getirdi.

PKK her ne kadar bu silahları ona veren ülkelerin siyasi sorumluluğu nedeniyle Konkurs ve Metis tanksavarlarına sahip olduğunu teyit etmemiş olsa da bunların PKK’nın elinde olduğu biliniyor. Çok sayıdaki askeri rapora göre bu silahlar, 1993 yılından itibaren Türkiye ile Irak arasındaki sınır bölgelerinde yer alan engebeli dağlık alanlarda yaşanan sürekli çatışmalar sırasında PKK'nın başlıca silahı oldu. PKK’nın elinde bu silahlardan halen yüzlerce var. PKK, bu silahların yanında Türk lojistik destek helikopterlerini düşürmek için kullandığı omuzdan ateşlemeli füze sistemlerine de sahipti. Bu helikopterler ordunun mevzilenme noktalarına ulaşmak için alçaktan uçmak zorundaydılar ve böylece PKK’nın sahip olduğu bu sistemin hedef menziline giriyorlardı. PKK tarafından yayınlanan onlarca video, PKK'nın 1990'lardan bu yana söz konusu sistemlere sahip olduğunu kanıtlıyor.

Türk istihbarat servislerince hazırlanan aynı raporlar, PKK'nın 2015 yılında ticari sınıf İHA’lar edindiği ve bunları modifiye ederek militanlarını İHA kullanımı konusunda eğitmeye başladığını ortaya koydu. PKK'nın ayrıca, özellikle zorlu hava koşullarında, güçlü noktalarda saklanan üyelerine malzeme taşımak ve onlara lojistik destek vermek için İHA’lardan yararlandığı da görüldü.

swedfrgt
PKK lideri Abdullah Öcalan, 1992 tarihli bir dosya fotoğrafında Lübnan'ın Helva beldesinde bir eğitim kampında PKK üyeleriyle birlikte görülüyor (AFP)

PKK, ilk İHA’lı saldırısını 10 Kasım 2018 tarihinde gerçekleştirdi. Türk ordusu, bubi tuzaklı iki İHA’yı Türkiye'nin güneydoğusundaki Hakkari ilinde bulunan Türk ordusuna ait bir askeri karargâha ulaşamadan düşürdü. 2021 yılının mayıs ayı ortalarında ise bomba yüklü bir İHA, Türkiye'nin güneydoğusundaki Diyarbakır şehri yakınlarındaki bir askeri uçak üssüne ulaşmayı başardı. Başka İHA'lar da aynı gün Şırnak'taki 23. Piyade Tümeni karargâhını vurdu.

PKK ve Türk ordusu arasındaki askeri kabiliyet farkı 2020 yılından sonra, PKK'nın modern İHA’ları yoğun bir şekilde kullanmasının ardından açılmaya başladı. Türk ordusu, en zorlu coğrafyalarda bile yüzlerce PKK militanını etkisiz hale getirmeye odaklanmış hedefleme tekniklerini kullanıyordu. İlerleyen aşamalarda PKK, İHA'lar tarafından tespit edilemeyen koruyucu ‘kalkan’ türlerini elde etmeyi başardı.

Entegre askeri örgütlenme

Güvenlik araştırmacısı Pervin Muhammed, PKK'nın varlığını sürdürebilmesini elindeki silahların kalitesiyle ilgili olduğunu düşünmüyor. Muhammed, bu tür çatışmalarda en önemli faktörleri ‘örgütsel organizasyon, ideolojik bağlılık, engebeli dağlık ortamda lojistik bir yapı inşa etmek ve saldırılar sırasında çok küçük birimlere güvenmek’ şeklinde sıralıyor.

 Muhammed değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“PKK, kuruluşundan bu yana örgüt liderliğini devirebilecek herhangi bir istihbarat sızmasına karşı korunmak için saflarına, özellikle de genç kadrolarına yeterli ideolojik aktarımla sıkı bir örgüt oluşturmaya önem verdi. PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan'ın sembolik ve liderlik konumu, örgütü çeşitli Kürt siyasi partilerinin yaşadığı ve Kürt hastalığı olarak bilinen iç bölünme ve hizipleşme ihtimalinden korumada önemli bir rol oynadı. Yürütme Konseyi (Kürdistan Toplulukları Konseyi) örgütün iç meclisiydi. Propaganda, siyasi, mali ve hatta istihbarat ve askeri faaliyetlerini denetliyordu. Örgütün kurucu kadrolarının yanı sıra üst düzey yeni liderlerinden oluşuyordu.”

PKK üyeleri, 1980'lerin ortalarından 1993 yılına kadar Küba gibi dünyadaki başka deneyimlerden ilham alarak ve kendi lehlerine halk ayaklanmalarını öngörerek geniş çaplı bir kırsal gerilla savaşı yürüttü.

Araştırmacı Pervin Muhammed, sözlerini şöyle devam etti:

“(PKK’nın uzantılarından biri olan) Halk Savunma Güçleri (HPG) örgüt tarafından benimsenen ana askeri yapılardan biriydi. Çünkü her ikisi de en zor koşullar altında kapsamlı saha eğitimine dayanan askeri organizasyonlar olan özel (saldırgan gerilla savaşı) güçleri ve özgür kadın birliklerini içeriyordu. Ancak, özellikle 1990'ların ortalarından sonra PKK, tüm büyük askeri üslerini ve çok sayıda üyesi olan grupları dağıtarak. PKK çevrelerinde ‘Çelik’ adıyla bilinen hem Türkiye içinde hem de dışında engebeli dağlık bölgelerde seyahat eden 10'dan az militandan oluşan küçük mobil birimlere yöneldi. Buna paralel olarak, şehir ve kasabalarda ve bunların yakınlarında konuşlu ve görevleri örgütün şehirlerdeki istihbarat faaliyetlerini örtbas etmek, özellikle silah, finans ve sağlık alanlarında mobilize unsurlara lojistik destek sağlamak ve son üç yılda birçok kez olduğu gibi gerektiğinde askeri operasyonlar gerçekleştirmek olan şehir birimleri vardı.

PKK hayatta kalmasını değişime borçlu

PKK, özellikle Türkiye-Irak-Türkiye sınır üçgeninde, Hakkari, Mitni, Kari, Xwakurk, Afşin ve Kandil dağlarındaki engebeli arazilerde çok sayıda askeri üs kurdu.

Bu askeri üsler kırk yıldır PKK militanlarının sabit karargahları olurken Türk ordusu, karmaşık coğrafi konumları nedeniyle buraları bombalayamıyor ya da buralara ulaşamıyordu. Bu da Türk ordusunun hiçbir zaman kalkışmadığı bir kara saldırısının düzenlenmesini gerektiriyordu. İçeriden alınan bilgilere göre bu bölgelerde 500 metreden daha derin dağ mağaraları vardı. Buralara ulaşmak için PKK’nın keskin nişancıları tarafından kontrol edilen çok dar geçitlerden yürümek gerekiyordu.

Askeri ve güvenlik gözlemcileri, PKK'nın Türk ordusuyla çatışmasını üç aşamaya ayırıyor. Bu aşamaların her biri, PKK'nın her seferinde benimsediği çatışma ve konumlanma biçimine göre diğerinden farklılık gösteriyor.

jukıo9
Suriye'nin Kamışlı kentinde PKK lideri Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasını talep eden bir gösteri sırasında bir protestocu üzerinde Öcalan'ın resmi bulunan bir bayrağı sallarken, 15 Şubat 2025 (AFP)

PKK unsurları,1980'lerin ortalarından 1993 yılına kadar Küba gibi dünyadaki başka deneyimlerden ilham alarak ve kendi lehlerine halk ayaklanmalarını öngörerek geniş çaplı bir kırsal gerilla savaşı yürüttü. Bu savaş nispeten başarılı oldu ve 1993 yılında eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın barış girişimiyle sonuçlandı.

Gerek 2008'de gerekse 2013'te birçok girişim başlatıldı. Ancak, Türkiye'nin iç siyasi ortamındaki anlaşmazlıklar ya da Türkiye'yi engelleyen dış faktörlerin ortaya çıkması nedeniyle başarısız oldular.

Bu aşama, Cumhurbaşkanı Özal'ın ölümünün ardından barış girişiminin başarısızlığa uğraması ve Özal’ın ölümünün ‘derin devlet’ tarafından gerçekleştirilen bir suikast olabileceği iddiaları sonrası sona erdi. Türkiye, PKK’yı engellemek için modern ölümcül silahlar edindi ve ‘Korucu’ adlı Türk ordusunu destekleyen Kürtlerden oluşan köy birimleri kurmaya başladı.

İkinci aşama, barış girişiminin başarısızlığa uğramasından PKK lideri Abdullah Öcalan'ın tutuklanmasına kadar geçen 1993-1999 yılları arasındaki dönemdir. Bu aşamada PKK, eski Irak rejimine karşı 1991 yılındaki ayaklanmanın başarıya ulaşmasının ardından Iraklı Kürt grupların tahkim edilmiş sınır karargahlarından tahliye edilmesinden faydalanarak bu karargahları lojistik destek merkezi olarak kullandı ve sınır ötesi saldırılar düzenledi. Böylece Türk ordusuna önceki yıllara kıyasla büyük kayıplar verdirdi.

Türkiye bu değişimi üç mekanizma ile kontrol edebildi. Bunlardan birincisi, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) topraklarına kara saldırıları düzenlemek, ikincisi, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın teslim edilmesi için Suriye'ye askeri baskı yapmak ve üçüncüsü, Türkiye'nin PKK'yı askeri olarak desteklemekle suçladığı İran, Rusya ve eski Irak rejimi üzerinde baskı kurmak için uluslararası nüfuzunu kullanmaktı.

Son aşama, Öcalan'ın tutuklanıp yargılanmasının ardından, PKK militanlarının Türkiye topraklarından çekilmesini talep ettiği ve siyasi çözümler için geniş bir marj alanı bıraktığı aşamadır.

Bu süreç boyunca, 2000 yılından günümüze kadar, özellikle de AK Parti'nin Türkiye'de iktidara geldiği ve kendisini geleneksel siyasi sınıftan farklı, askeri elitin ve derin devletin şartlarına ve koşullarına tabi bir siyasi hareket olarak sunduğu 2002 yılından sonra, ülkedeki Kürt sorununun varlığını hatırlatmak ve siyasi güçleri ve derin devleti, PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan ile müzakere ederek siyasi çözümler bulmayı düşünmeye itmek için yılda beşten fazla olmamak üzere çok sınırlı askeri harekatlara izin verdi.

Biri 2008 yılında, diğeri 2013 yılında olmak üzere birçok girişim başlatıldı. Ancak bunlar ya Türkiye'nin iç siyasi ortamındaki anlaşmazlıklar ya da Türk yetkililerin bu kez her şekilde üstesinden geleceklerini söyledikleri dış engellerin ortaya çıkması nedeniyle başarısız oldu.



Gazze'deki Sağlık Bakanlığı: Her 40 dakikada bir çocuk ve her 60 dakikada bir kadın öldürülüyor

Dün Gazze'de yıkılan binaların enkazı arasında yürüyen Filistinliler (Reuters)
Dün Gazze'de yıkılan binaların enkazı arasında yürüyen Filistinliler (Reuters)
TT

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı: Her 40 dakikada bir çocuk ve her 60 dakikada bir kadın öldürülüyor

Dün Gazze'de yıkılan binaların enkazı arasında yürüyen Filistinliler (Reuters)
Dün Gazze'de yıkılan binaların enkazı arasında yürüyen Filistinliler (Reuters)

İsrail'in Gazze Şeridi'ne savaş açmasının üzerinden 600 gün geçerken Gazzeliler, son on yılların en ağır acılarını yaşamaya devam ediyor. Her gün kaybın, ölümün, yıkımın, açlığın ve çocukların yetersiz beslenme nedeniyle ölmelerinin acısını tadıyorlar.

Gazze Şeridi’nde yaşam 7 Ekim 2023 tarihinden önce de boğucu ekonomik koşullar sebebiyle zorluydu. Nüfusun yüzde 80'inden fazlası insani yardımlara muhtaçtı. Yemek, içmek, çalışmak gibi temel gereksinimler o dönemde bugünkünden çok daha kolay ve ulaşılabilirdi. Elektrik krizleri ve yüksek işsizlik oranları vardı, ancak şu anki durum kadar kötü değildi.

İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü mevcut savaş başladığında İsrail ordusu, Gazzelileri evlerini terk etmeye zorladı. Havadan ve denizden bombardımanlarla yetinmeyen İsrail güçleri, Gazze'yi Taş Devri'ne geri döndürmeyi amaçlayan bir hamle ile su ve elektrik kaynakları, evler, binalar ve diğer tüm altyapısını kasıtlı olarak yerle bir etti.

Gazze’nin mahalleleri

Gazze Şeridi'nin birçok bölgesinde üst sınıf olarak adlandırılan insanların yaşadığı lüks mahalleler vardı. Ayrıca yıllar içinde inşa edilen, orta ve üst sınıfların yaşadığı çok sayıda konutun olduğu binalar da bulunuyordu. Ancak er-Rimal, Tel el-Heva, en-Nasır, el-Kerame, el-Muhaberat, el-Maştal ve el-Avde mahalleleri başta olmak üzere tüm bu bölgeler moloz yığınlarına dönüştü.

Savaştan önce bu mahalleler restoranlar, kafeler, parklar ve dünyanın en lüks markalarını satan mağazalarla dolup taşıyordu, ancak şimdi yerlerinden edilmiş insanların barındığı çadırlardan başka bir şey yok. Bu çadırların arasında basit içeceklerin satıldığı derme çatma kafeler açıldı, ancak temel ihtiyaçlara ulaşılamaması nedeniyle bu kafeler düzenli olarak hizmet veremiyor ve kısa süreliğine çalışabiliyor.

Yıllar ve on yıllar boyunca Gazze Şeridi'nin sembolü olan Şucaiyye ve Zeytun gibi mahalleler, Cibaliye ve el-Vasat gibi mülteci kampları, Beyt Hanun, Beyt Lahiye, Han Yunus şehirleri ve doğu beldelerinin yanı sıra bazıları tarafından serbest ticaretin başkenti olarak adlandırılan Refah gibi büyük şehirler vardı. Buralarda bulunan binalar ve evler bazen hava saldırılarıyla bazen de tonlarca patlayıcıyla havaya uçurularak kasıtlı olarak yıkıldıktan sonra hepsi harabeye döndü.

Henüz netleştirilememiş olan resmi rakamlar, kitlesel imha oranının yüzde 88'e ulaştığını gösteriyor.

Yıkım, savaşın bazı dönemlerinde gelişigüzel olsa da çoğu dönemde, özellikle de 2023 yılının kasın ayında sadece yedi gün süren ilk ateşkes anlaşmasından sonra, 19 Ocak 2025'te yürürlüğe giren geçici ateşkesten önceki son üç ay boyunca iki katına çıkan ve yoğunlaşan kitlesel yıkım yoluyla daha sistematik hale geldi.

sdf
Gazze'nin kuzeyindeki yıkımın sınırın İsrail tarafından çekilmiş fotoğrafı, 17 Mayıs 2025 (Reuters)

Gazze Şeridi'ndeki mahalleler, mülteci kampları ve beldelerde moloz yığınları ve yıkım hâkim. Her on evden sadece ikisi küçük onarımlardan sonra oturulabilir halde, ancak geriye kalanı ya ağır hasar görmüş ya da tamamen yıkılmış durumda.

Geçtiğimiz ocak ayındaki ateşkes sırasında İsrail ordusunun geri çekilmesiyle Gazzeliler mahallelerine dönerek, enkazların üzerine ve meydanlara çadırlar kurdu. Fakat ateşkes yaklaşık iki ay sonra kısa sürede bozuldu ve yeniden başlayan bombardıman nedeniyle bir yerden başka bir yere göç etmek zorunda kaldılar.

Eskiden yazlıklar, tatil tesisleri, restoranlar, kafeler ve düğün salonlarıyla dolu olan Gazze sahilleri, özellikle orta ve güney bölgeleri zor koşullar altında çadırlarda yaşayan yüz binlerce yerinden edilmiş insanın barındığı yerlere dönüştürüldü. Gazze sahil şeridi geçtiğimiz birkaç hafta içinde kuzeydeki sakinlerin yerlerinden edilmesinin ardından binlerce çadırdan oluşan geniş bir alana dönüştü.

Sahil şeridi -özellikle Gazze Şeridi'nin kuzeyi ve Gazze şehri- zaman zaman İsrail ordusunun geçtiği ve giriş çıkış koridoru olarak kullandığı bir askeri operasyon alanı oldu.

Alt üst olan hayatlar

Savaş Gazzelilerin hayatını alt üst etti. Temiz su kaynaklarının ortadan kalkmasıyla Gazzeliler insani tüketime uygun olmayan suları içmek zorunda kaldı. Bu durum, özellikle Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah ve Han Yunus gibi yerinden edilenlerin sığındığı bölgelerde ciddi sağlık ve çevre krizlerine neden oldu.

Elektriğin tamamen kesilmesiyle birlikte, gücü yetenler güneş enerjisine bel bağlamış durumdalar. Bu da onlara bir ticaret kapısı açtı. Bu ne kalıcı ne de büyük ticaret ama geçimlerinin bir kısmını karşılıyor.

Bir zamanlar yatağa aç girenlere nadiren rastlanırken, şimdi genç yaşlı, kadın erkek, çocuk büyük çoğunluk yiyecek bir şey bulamıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) dün Gazze Şeridi'ni ‘dünyada açlık oranının en yüksek olduğu yer’ olarak tanımladı. OCHA, zamanın çok hızlı bir şekilde tükendiği ve ‘her saat açlık sebebiyle ölümlerin yaşandığı’ uyarısında bulundu.

fgthyju
Han Yunus'un Mevasi bölgesindeki aş evinden yemek almaya çalışan Filistinliler (Arşiv- AP)

Gazze’deki Hamas'a bağlı hükümetin Enformasyon Ofisi tarafından açıklanan verilere göre savaş sırasında tekrarlanan kuşatmalar yüzünden 60'tan fazla çocuk yetersiz beslenme sonucu hayatını kaybederken, 242 çocuk da gıda ve ilaç eksikliği nedeniyle öldü.

Kasırganın ortasında eğitim

Gazze Şeridi'nde eğitim de diğer pek çok alan gibi ortadan kayboldu. Öğrenciler okulsuz, enstitüsüz ve üniversitesiz kaldılar. Öğrenci iken evsizlere dönüştüler ya da kendileri ve aileleri için bir lokma yemek veya bir bardak su alabilmek umuduyla uzun kuyruklarda bekler oldular.

Bombardımanlardan geriye kalan az sayıdaki okul ve üniversite, sığınaklara dönüştürüldü. Diğer eğitim binaları İsrail güçleri tarafından kuşatıldı ve baskın düzenlenip içeridekiler tutuklanıp ya da sorgulanıp kaçmaya zorlandıktan sonra buldozerlerle yıkıldı.

fgthyuı
Gazze'deki bir UNRWA okulunda yerinden edilenlerin kurduğu çadırlar (Arşiv-Reuters)

İsrail'in Gazze'de okuma yazma bilmeyen yeni bir nesil yaratmaya çalıştığı savaşta, farklı kaynaklardan elde edilen aynı istatistiklere göre son savaşta yaklaşık 13 bin öğrenci hayatını kaybetti. Öğretmenler, bazı gençlik örgütleri ve uluslararası kuruluşlar yeni nesle okul müfredatını hatırlatmak için çadırlardan ve teneke kutularından sınıflar yaptı, ancak her seferinde bombalandılar. Bu da görevlerini yapmalarını daha da zorlaştırdı.

İstatistiklere göre İsrail ordusu şimdiye kadar 149 okul, üniversite ve eğitim kurumunu tamamen, 369'unu ise kısmen yıktı, 800 öğretmen ve eğitimciyi öldürdü.

Hedeflenen alan genişletildi

İsrail saldırıları sadece militanları ya da Hamas üyelerini değil, evlerinde ya da çadırlarında bulunan sivilleri de hedef aldı. Doktorlar, gazeteciler ve akademisyenlerin yanı sıra yüzlerce kişi doğrudan saldırılarda öldürüldü.

Aynı istatistiklere göre savaş sırasında bin 581 sağlık personeli, 220'den fazla gazeteci öldürüldü. Gazze'de üniversitelerde 150'den fazla önde gelen bilim adamı ve akademisyen öldürüldü.

dsfgtrhyju
Dün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta İsrail saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin cenaze töreninde ağlayan insanlar (Reuters)

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı'na göre İsrail’in saldırı sonucunda 38 hastaneden 22'si hizmet dışı kalırken, temel ilaçların yüzde 47'si ve tıbbi sarf malzemelerinin yüzde 65'i tamamen tükendi. Şu anda 105 birinci basamak sağlık merkezinden sadece 30'u faaliyette ve diyaliz hastalarının yüzde 41'i savaş sırasında öldü.

Kurbanlar

Gazze Şeridi'nde neredeyse her evden en az bir kişi ya öldürüldü ya yaralandı veya esir düştü ya da kendisinden haber alınamıyor.

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan son verilere göre İsrail’in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda 54 bin 84 Filistinli öldürüldü, 123 binden fazla kişi yaralandı, binlerce kişi halen kayıp. Sağlık Bakanlığı, İsrail’in Gazze'de 14 bin katliam gerçekleştirdiğini, 2 bin 483 ailenin nüfus kayıtlarından tamamen silinmesine neden olduğunu, 5 bin 620 aileden ise sadece bir kişinin hayatta kaldığını açıkladı.

Aynı verilere göre İsrail, her 40 dakikada bir çocuğu ve her 60 dakikada bir kadını öldürüyor. Bakanlık ayrıca savaşın başından bu yana 16 bin 854 çocuğun öldürüldüğünü ve bu rakamın, kurbanların yüzde 31.5'ini oluşturduğunu belirten rapor, bunların 931'inin bir yaşından küçük olduğunu kaydetti.

fghytju
Dün Gazze'de İsrail saldırısında annesi ölen bir ceninin cenazesinin taşıyan bir Filistinli (Reuters)

BM Uluslararası Çocuk Acil Durum Fonu (UNICEF), sadece iki ay içinde 950'den fazla çocuğun öldürüldüğünü bildirdi. UNICEF, daha önceki bir açıklamasında da savaşın başlamasından bu yana ölen veya yaralanan çocuk sayısının yaklaşık 50 bin olduğunu açıklamıştı.

Savaştan önce ve sonra Hamas

Hamas, savaştan önce Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünü resmi, askeri ve siyasi olarak genişleten güçlü bir hareketti, ancak 7 Ekim 2023'teki ani saldırısından sonra durum değişti. Birçok dönemeçten, zayıflık, güçlülük ve güçsüzlük aşamalarından geçti.

Bu aşamalar, aylarca zayıf kalan ve en önde gelen liderlerine suikast düzenleyemeyen ya da onları öldüremeyen, onlara ulaşamayan İsrail'in Hamas liderlerini ve kadrolarını hedef alma yöntemleriyle bağlantılıydı.

İsrail, 18 Mart'ta savaşın yeniden başlamasının ardından bazı etkili suikastların ardından zayıfladığını söylediği Hamas’a yönelik en büyük ve en tehlikeli saldırıları başlatarak, en önde gelen isimlerini ortadan kaldırmayı başardı.

gjukı
Dün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımları taşıyan Filistinliler (Reuters)

Hamas çeşitli hükümet, askeri ve örgütsel düzeylerdeki çalışanlarına ve yöneticilerine asgari düzeyde bile olsa maaş sağlayabiliyordu, ancak savaş yeniden başladığından beri artık bunu yapamıyor ve onlara küçük miktarlarda bile para sağlamakta son derece zorlanıyor.

Askeri düzeyde ve üyelerine gerekli imkanların sağlanması konusunda bile idari ve mali bir boşlukla karşı karşıya olan Hamas, eskisi kadar olmasa da zaman zaman İsrail güçlerine karşı operasyonlar düzenleyerek halen tam kadro bir arada olduğunu göstermeye çalışıyor.

Ne var ki Hamas, pazarlardaki fiyatları kontrol etmek, yardımları korumak, hırsızlara karşı önlem almak gibi Gazze'deki hükümetin sorumluluklarını yerine getirme kabiliyetini kaybetmiş durumda. Öyle ki, fiilen tamamen dağınık bir şekilde faaliyet gösteriyor.

Yine de bazı alanlarda halen bütünlük arz etse de eskisi kadar güçlü değil. Bu da muhaliflerinin Hamas’ı eleştirmesini, kamuoyu önünde ona karşıt tutumlar sergilemesini kolaylaştırıyor. Oysa daha önce böyle bir durum söz konusu dahi değildi.