Washington Tahran'a kulaklarını kapatınca!

Trump ve Temsilcisi Witkoff'un açıklamalarında, Amerikan tarafının müzakerelere geri dönme konusundaki söylemlerinin açıkça azaldığı görülüyor.

Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)
Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)
TT

Washington Tahran'a kulaklarını kapatınca!

Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)
Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)

Hasan Fahs

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İran rejimiyle ilişkilerde benimsediği ihmal stratejisi belirginleşmeye ve sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Bu strateji, Trump'ın ABD savaş uçakları ve bombardıman uçakları tarafından gerçekleştirilen hava saldırısının temel hedeflerine ulaştığını ve İran'ın ana nükleer tesislerinin imha edildiğini açıklamasının ardından uygulama aşamasına girdi. Trump ayrıca, Tahran'ın, Washington tarafından daha önce belirlenen ve nükleer programın sona erdirilmesini, uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin durdurulmasını talep eden koşullar altında müzakere masasına dönmesinin yolunun artık açık olduğunu da belirtmişti.

Bu tutum haricinde, ABD Başkanı ve Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un açıklamalarında ve tutumlarında, Amerikan tarafının müzakerelere geri dönme veya müzakereleri yeniden başlatma konusundaki söylemlerinin açıkça azaldığı, hatta artık bu yönetimin endişe ve ilgi kaynağı olan konular arasında bunun öncelik taşımadığı belirtilebilir.

Tutumlarında çıtayı yükselten Tahran, Amerikan koşullarını, askeri saldırının sonuçlarını, tesislere verilen hasarı ve yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stokunun akıbetini ele alırken gerilimi tırmandırmayı tercih etti ve nükleer belirsizlik stratejisini benimsedi. Meclisten, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ve müfettişleriyle her türlü iş birliğini askıya alan bir yasa geçirdi. Gelecekteki herhangi bir iş birliğini, Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'nin değerlendirmelerine ve UAEA ile yeni bir iş birliği mekanizması oluşturma gerekliliğine bağladı. Ayrıca, topraklarında zenginleştirme hakkına ve müzakereler sırasında yeni bir saldırıya maruz kalmayacağına dair garantiler almaya olan bağlılığını da vurguladı. Bunun yanı sıra, Washington'un tesislerine verilen zarar için tazminat ödemesini talep etti.

Washington'un İran'ın tutum ve taleplerine kulaklarını kapatması, müzakere masasına dönme isteksizliğini veya rejime baskı yapma ve onu kuşatma politikasından vazgeçtiğini yansıtmıyordu. Nedeni de ABD'nin Batı Asya bölgesindeki hamlelerinin, Washington'un İran ile başa çıkmak için yeni mekanizmalara yöneldiğini, ekonomik ablukayı sıkılaştırma politikasını güçlendirdiğini, İran çevresinde yeni gerilim noktaları yarattığını, ekonomik baskılara karşı koymak için İran'ın etraftan dolaşma yollarını karmaşıklaştırdığını veya ortadan kaldırdığını ortaya koymasıdır. Ancak bu strateji, askeri seçenekten vazgeçtiği anlamına gelmiyor, zira Tel Aviv ile ortak saldırının askeri seçeneği bir tabu olmaktan çıkarmasının ardından, bu seçenek diğer seçenekler arasında daha da öne çıktı.

Bu yeni Amerikan stratejisi üç önemli dönüm noktası ile somutlaştı. İlki, Tahran’ın Kafkasya bölgesi ile ilgili yapılan bir duyuruyla yaşadığı şoktu. Beyaz Saray, bir yandan Azerbaycan'ın iki yakasını, diğer yandan Türkiye ve Orta Asya'daki Türk dünyasını birbirine bağlayan bir kara koridoruyla ilgili Ermenistan-Azerbaycan anlaşmasını duyurdu. Bu anlaşma, Tahran'ın ekonomik hedeflerine ve Rusya ile Çin'i uluslararası ticaret yollarına bağlayan bu bölgedeki kara koridorlarını kontrol etme emellerine doğrudan bir tehdit oluşturuyor.

Çok fazla dikkat çekmeyen veya olası yansımaları ile çok ilgilenilmeyen ikinci dönüm noktası ise, Pakistan Savunma Bakanı Asım Münir'in Washington'a ikinci ziyareti sırasında bir ABD-Pakistan anlaşmasının duyurulmasıydı. Anlaşma, ABD şirketlerinin Pakistan'ın Belucistan eyaletinde petrol arama ve çıkarma faaliyetlerine yatırım yapmasını içeriyor ve kendisine, Washington'un Ceyş el-Adl'ın (Adalet Ordusu) Pakistan kolunu terör örgütü deklare ettiği duyurusu eşlik etti.

ABD'nin Pakistan ile bu hamlesi, İslamabad'ın Çin'in yanında yeniden konumlanması veya ABD'nin bölgedeki çıkarları ve stratejisi için bir tehdit oluşturacak şekilde Tahran ile yakınlığını derinleştirmesi olasılığını doğrudan engellemeyi amaçlıyor. İkinci olarak, bu anlaşma, Adalet Ordusu’nun İran koluna faaliyet gösterme ve İran topraklarını hedef alma özgürlüğü tanıyarak İran'ı kuşatma döngüsünün tamamlanmasına katkıda bulunuyor. Son haftalarda artan güvenlik güçlerine yönelik eylemler de bunu gösteriyor. Anlaşma ayrıca, İran'ın Pakistan’ın Belucistan eyaletinden geçerek Hindistan'a uzanan bir doğalgaz boru hattı olan “Barış Boru Hattı”nı tamamlama hayalini ve kendisini Çin'e uzatma olasılığını da baltalıyor.

Üçüncü ve en önemli adım, Washington'un arzularını tamamlayıcı bir rol oynama mantığından ayrılmayan Avrupa Troykası'ndan geldi. BM Güvenlik Konseyi'nde, 2015 tarihli 2231 sayılı kararla dondurulan ekonomik yaptırımların yeniden hayata geçirilmesine olanak tanıyan “tetik mekanizmasını” İran’a karşı devreye sokma niyetini açıkladı.

Tahran, Avrupa hamlesinin önemini ve etkilerini küçümsemeye çalışsa da, kendisine uygulanan yaptırımlar dizisinde niteliksel bir değişiklik oluşturmadığını iddia etse de, müttefiki olan ülkelerin yaptırımların yeniden uygulanması durumunda nasıl davranacakları konusundaki endişesinden kurtulamadı. Zira İran'ın özellikle Çin ve Rusya ile deneyimleri cesaret verici değildi; Çin daha önce bu yaptırımlar uygulandığında İran'daki yatırımlarını çeken ilk ülke olmuştu. Bu arada Moskova, Çin ve Hindistan pazarlarında kendini İran'a güçlü bir alternatif olarak konumlandırarak, özellikle petrol ve gaz sektörlerindeki ekonomik nüfuzunu güçlendirmek için bu yaptırımlardan yararlanmıştı.

İran’ın bilhassa şu anda yeniden yüksek seviyelerde uranyum zenginleştirme faaliyetlerine geri dönme kozunu oynama imkânı yok. Meclisin, hükümeti Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) ile iş birliğini askıya alma yasası yerine, anlaşmadan çekilmeye zorlayan bir yasayı kabul etmesinin tehlikesinin de farkında. ABD'nin İran'a karşı ağırdan alma ve kulaklarını kapatma stratejisini benimseme politikasını pekiştiren bu gerçekler göz önüne alındığında, müzakereler ve nükleer dosya ile ilgililerin, Tahran'ın taviz vermeye istekli olduğuna dair çok sayıda işaret taşıyan mesajlar göndermekten ve onu geniş bir askeri ve ekonomik saldırı çemberinden çıkaracak seçeneğe yönelmekten başka çaresi yoktu.

Tahran'da kabul edilen seçeneğin, Washington ve Avrupa Troykası’na sunulan çözüm önerilerinin hızlandırılması olduğu anlaşılıyor. Bu öneriler, zenginleştirme hakkının tanınması karşılığında yüzde 20 zenginleştirme oranından vazgeçmek ile başladı, ardından topraklarında zenginleştirme hakkı korunurken yüzde 3,67 oranında zenginleştirmeye geri dönme, daha sonra da kendi topraklarında zenginleştirme hakkının onaylanması karşılığında nükleer faaliyetleri askıya alma olasılığı gibi seçenekleri kapsadı.  

Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Laricani'nin rejimin bu tünelden çıkıp müzakere sürecini yeniden canlandırma vizyonu çerçevesindeki tutumu, daha fazla komplikasyon ve hatta askeri müdahale tehdidi içeren, Washington'un kulaklarını kapama stratejisinin devam etmesini engellemek için, ABD yönetimini müzakerelere geri dönmeye teşvik etme girişimini açığa çıkarıyor. İran'ın bu çabaları, Laricani tarafından Washington ile müzakere yolunun kapanmadığını ve geri dönmek istemeyenin Washington’un kendisi olduğunu vurgulayan paylaşım ile dile getirildi. Bu, Tahran ve rejimin yüksek çıtalarından vazgeçmeye, ABD'nin zenginleştirme hakkını tanıması ile yetinmeye hazır oldukları, karşılığında da tüm bu tür faaliyetlerden her düzeyde vazgeçmek, İran ekonomisini ABD yatırımlarına açmak da dahil olmak üzere çeşitli düzeylerde yeni bir iş birliği aşamasına geçebilecekleri anlamına geliyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Putin: Kiev ile müzakereler başarısız olursa, hedefimize askeri yollarla ulaşacağız

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) Tianjin'deki zirvesine ve Pekin'deki askerî geçit törenine katılmak üzere Çin'e yaptığı ziyaretin ardından düzenlediği basın toplantısında (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) Tianjin'deki zirvesine ve Pekin'deki askerî geçit törenine katılmak üzere Çin'e yaptığı ziyaretin ardından düzenlediği basın toplantısında (Reuters)
TT

Putin: Kiev ile müzakereler başarısız olursa, hedefimize askeri yollarla ulaşacağız

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) Tianjin'deki zirvesine ve Pekin'deki askerî geçit törenine katılmak üzere Çin'e yaptığı ziyaretin ardından düzenlediği basın toplantısında (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) Tianjin'deki zirvesine ve Pekin'deki askerî geçit törenine katılmak üzere Çin'e yaptığı ziyaretin ardından düzenlediği basın toplantısında (Reuters)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dün yaptığı açıklamada, Kiev ile anlaşmaya varılamaması halinde Ukrayna ile çatışmanın devam edeceğini söyledi.

Putin, Çin'e yaptığı dört günlük ziyaretin sonunda düzenlediği basın toplantısında, “Ukrayna konusunda bir anlaşmaya varamazsak, hedeflerimizi askeri yollarla gerçekleştireceğiz” dedi.

72 yaşındaki Putin, zafere olan güvenini yineleyerek, “Rusya güçleri tüm cephelerde başarılı bir şekilde ilerliyor... Ukrayna Silahlı Kuvvetleri zor durumda” ifadelerini kullandı.

Rusya Devlet Başkanı ayrıca, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy'nin müzakere yapma meşruiyetini sorguladı ve Zelenskiy'nin anayasal görev süresinin geçen yıl sona erdiği yönündeki argümanını yineledi.

Zelenskiy, anayasaya göre görev süresi sona erdikten sonra da görevde kalmasına izin veren sıkıyönetim altında Ukrayna'yı yönetmeye devam ediyor.

Putin, Zelenskiy ile diyaloğu ‘çıkmaz sokak’ olarak nitelendirdi, ancak aynı zamanda Rusya ve Ukrayna devlet başkanları arasında bir görüşme için baskı yapan ABD Başkanı Donald Trump'ı övdü.

Putin, yeni ABD yönetiminin tutumu sayesinde ‘tünelin sonunda ışık gördüğünü’ vurguladı ve “Mantık hâkim olursa, Ukrayna'daki çatışmada kabul edilebilir bir sonuca ulaşılabilir” dedi.

Putin, bu sonucun somut olarak neye benzeyeceğini belirtmedi, ancak Rusya'nın komşusu için güvenlik garantilerini doğrudan toprak talepleriyle ilişkilendirdiğini reddetti.

ABD Başkanı Donald Trump ise CBS News'e yaptığı açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy'nin henüz barış anlaşması imzalamaya hazır olmadığını, ancak ‘bir şeyler olacağını ve bunu başaracağını’ söyledi.

Trump, Putin ve Zelenskiy arasında doğrudan görüşme olasılığı konusunda belirsizlik artmasına rağmen, Rusya ile Ukrayna arasında barış anlaşması sağlanması için çabalarını sürdüreceğini vurguladı.

ABD Başkanı, Rusya, Ukrayna veya diğer savaşan ülkelerle yaptığı birçok diplomatik müzakerede izlediği yaklaşımın, liderleri bir odada bir araya getirip, onları derhal bir anlaşmaya varmaya zorlamak olduğunu söyledi.

sdfg
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)

Bu yaklaşımın hızlı bir çözüm aranırken bile sabır gerektirdiğini açıklayan Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sibiha, bu yılki diğer barış anlaşmalarında bu yaklaşımın meyvesini verdiğine inandığını belirtti. Sibiha dün, Avusturya, Vatikan, İsviçre, Türkiye ve üç Körfez ülkesi dahil en az yedi ülkenin, 3,5 yıldan fazla süredir devam eden savaşı sona erdirmek amacıyla Ukrayna ve Rusya devlet başkanları arasında bir toplantıya ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu açıkladığını ifade etti.


Washington Tahran'a kulaklarını kapatınca!

Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)
Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)
TT

Washington Tahran'a kulaklarını kapatınca!

Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)
Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)

Hasan Fahs

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İran rejimiyle ilişkilerde benimsediği ihmal stratejisi belirginleşmeye ve sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Bu strateji, Trump'ın ABD savaş uçakları ve bombardıman uçakları tarafından gerçekleştirilen hava saldırısının temel hedeflerine ulaştığını ve İran'ın ana nükleer tesislerinin imha edildiğini açıklamasının ardından uygulama aşamasına girdi. Trump ayrıca, Tahran'ın, Washington tarafından daha önce belirlenen ve nükleer programın sona erdirilmesini, uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin durdurulmasını talep eden koşullar altında müzakere masasına dönmesinin yolunun artık açık olduğunu da belirtmişti.

Bu tutum haricinde, ABD Başkanı ve Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un açıklamalarında ve tutumlarında, Amerikan tarafının müzakerelere geri dönme veya müzakereleri yeniden başlatma konusundaki söylemlerinin açıkça azaldığı, hatta artık bu yönetimin endişe ve ilgi kaynağı olan konular arasında bunun öncelik taşımadığı belirtilebilir.

Tutumlarında çıtayı yükselten Tahran, Amerikan koşullarını, askeri saldırının sonuçlarını, tesislere verilen hasarı ve yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stokunun akıbetini ele alırken gerilimi tırmandırmayı tercih etti ve nükleer belirsizlik stratejisini benimsedi. Meclisten, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ve müfettişleriyle her türlü iş birliğini askıya alan bir yasa geçirdi. Gelecekteki herhangi bir iş birliğini, Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'nin değerlendirmelerine ve UAEA ile yeni bir iş birliği mekanizması oluşturma gerekliliğine bağladı. Ayrıca, topraklarında zenginleştirme hakkına ve müzakereler sırasında yeni bir saldırıya maruz kalmayacağına dair garantiler almaya olan bağlılığını da vurguladı. Bunun yanı sıra, Washington'un tesislerine verilen zarar için tazminat ödemesini talep etti.

Washington'un İran'ın tutum ve taleplerine kulaklarını kapatması, müzakere masasına dönme isteksizliğini veya rejime baskı yapma ve onu kuşatma politikasından vazgeçtiğini yansıtmıyordu. Nedeni de ABD'nin Batı Asya bölgesindeki hamlelerinin, Washington'un İran ile başa çıkmak için yeni mekanizmalara yöneldiğini, ekonomik ablukayı sıkılaştırma politikasını güçlendirdiğini, İran çevresinde yeni gerilim noktaları yarattığını, ekonomik baskılara karşı koymak için İran'ın etraftan dolaşma yollarını karmaşıklaştırdığını veya ortadan kaldırdığını ortaya koymasıdır. Ancak bu strateji, askeri seçenekten vazgeçtiği anlamına gelmiyor, zira Tel Aviv ile ortak saldırının askeri seçeneği bir tabu olmaktan çıkarmasının ardından, bu seçenek diğer seçenekler arasında daha da öne çıktı.

Bu yeni Amerikan stratejisi üç önemli dönüm noktası ile somutlaştı. İlki, Tahran’ın Kafkasya bölgesi ile ilgili yapılan bir duyuruyla yaşadığı şoktu. Beyaz Saray, bir yandan Azerbaycan'ın iki yakasını, diğer yandan Türkiye ve Orta Asya'daki Türk dünyasını birbirine bağlayan bir kara koridoruyla ilgili Ermenistan-Azerbaycan anlaşmasını duyurdu. Bu anlaşma, Tahran'ın ekonomik hedeflerine ve Rusya ile Çin'i uluslararası ticaret yollarına bağlayan bu bölgedeki kara koridorlarını kontrol etme emellerine doğrudan bir tehdit oluşturuyor.

Çok fazla dikkat çekmeyen veya olası yansımaları ile çok ilgilenilmeyen ikinci dönüm noktası ise, Pakistan Savunma Bakanı Asım Münir'in Washington'a ikinci ziyareti sırasında bir ABD-Pakistan anlaşmasının duyurulmasıydı. Anlaşma, ABD şirketlerinin Pakistan'ın Belucistan eyaletinde petrol arama ve çıkarma faaliyetlerine yatırım yapmasını içeriyor ve kendisine, Washington'un Ceyş el-Adl'ın (Adalet Ordusu) Pakistan kolunu terör örgütü deklare ettiği duyurusu eşlik etti.

ABD'nin Pakistan ile bu hamlesi, İslamabad'ın Çin'in yanında yeniden konumlanması veya ABD'nin bölgedeki çıkarları ve stratejisi için bir tehdit oluşturacak şekilde Tahran ile yakınlığını derinleştirmesi olasılığını doğrudan engellemeyi amaçlıyor. İkinci olarak, bu anlaşma, Adalet Ordusu’nun İran koluna faaliyet gösterme ve İran topraklarını hedef alma özgürlüğü tanıyarak İran'ı kuşatma döngüsünün tamamlanmasına katkıda bulunuyor. Son haftalarda artan güvenlik güçlerine yönelik eylemler de bunu gösteriyor. Anlaşma ayrıca, İran'ın Pakistan’ın Belucistan eyaletinden geçerek Hindistan'a uzanan bir doğalgaz boru hattı olan “Barış Boru Hattı”nı tamamlama hayalini ve kendisini Çin'e uzatma olasılığını da baltalıyor.

Üçüncü ve en önemli adım, Washington'un arzularını tamamlayıcı bir rol oynama mantığından ayrılmayan Avrupa Troykası'ndan geldi. BM Güvenlik Konseyi'nde, 2015 tarihli 2231 sayılı kararla dondurulan ekonomik yaptırımların yeniden hayata geçirilmesine olanak tanıyan “tetik mekanizmasını” İran’a karşı devreye sokma niyetini açıkladı.

Tahran, Avrupa hamlesinin önemini ve etkilerini küçümsemeye çalışsa da, kendisine uygulanan yaptırımlar dizisinde niteliksel bir değişiklik oluşturmadığını iddia etse de, müttefiki olan ülkelerin yaptırımların yeniden uygulanması durumunda nasıl davranacakları konusundaki endişesinden kurtulamadı. Zira İran'ın özellikle Çin ve Rusya ile deneyimleri cesaret verici değildi; Çin daha önce bu yaptırımlar uygulandığında İran'daki yatırımlarını çeken ilk ülke olmuştu. Bu arada Moskova, Çin ve Hindistan pazarlarında kendini İran'a güçlü bir alternatif olarak konumlandırarak, özellikle petrol ve gaz sektörlerindeki ekonomik nüfuzunu güçlendirmek için bu yaptırımlardan yararlanmıştı.

İran’ın bilhassa şu anda yeniden yüksek seviyelerde uranyum zenginleştirme faaliyetlerine geri dönme kozunu oynama imkânı yok. Meclisin, hükümeti Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) ile iş birliğini askıya alma yasası yerine, anlaşmadan çekilmeye zorlayan bir yasayı kabul etmesinin tehlikesinin de farkında. ABD'nin İran'a karşı ağırdan alma ve kulaklarını kapatma stratejisini benimseme politikasını pekiştiren bu gerçekler göz önüne alındığında, müzakereler ve nükleer dosya ile ilgililerin, Tahran'ın taviz vermeye istekli olduğuna dair çok sayıda işaret taşıyan mesajlar göndermekten ve onu geniş bir askeri ve ekonomik saldırı çemberinden çıkaracak seçeneğe yönelmekten başka çaresi yoktu.

Tahran'da kabul edilen seçeneğin, Washington ve Avrupa Troykası’na sunulan çözüm önerilerinin hızlandırılması olduğu anlaşılıyor. Bu öneriler, zenginleştirme hakkının tanınması karşılığında yüzde 20 zenginleştirme oranından vazgeçmek ile başladı, ardından topraklarında zenginleştirme hakkı korunurken yüzde 3,67 oranında zenginleştirmeye geri dönme, daha sonra da kendi topraklarında zenginleştirme hakkının onaylanması karşılığında nükleer faaliyetleri askıya alma olasılığı gibi seçenekleri kapsadı.  

Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Laricani'nin rejimin bu tünelden çıkıp müzakere sürecini yeniden canlandırma vizyonu çerçevesindeki tutumu, daha fazla komplikasyon ve hatta askeri müdahale tehdidi içeren, Washington'un kulaklarını kapama stratejisinin devam etmesini engellemek için, ABD yönetimini müzakerelere geri dönmeye teşvik etme girişimini açığa çıkarıyor. İran'ın bu çabaları, Laricani tarafından Washington ile müzakere yolunun kapanmadığını ve geri dönmek istemeyenin Washington’un kendisi olduğunu vurgulayan paylaşım ile dile getirildi. Bu, Tahran ve rejimin yüksek çıtalarından vazgeçmeye, ABD'nin zenginleştirme hakkını tanıması ile yetinmeye hazır oldukları, karşılığında da tüm bu tür faaliyetlerden her düzeyde vazgeçmek, İran ekonomisini ABD yatırımlarına açmak da dahil olmak üzere çeşitli düzeylerde yeni bir iş birliği aşamasına geçebilecekleri anlamına geliyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında 84 Filistinli hayatını kaybetti

Gazze Şeridi sınırındaki İsrail tankları (AFP)
Gazze Şeridi sınırındaki İsrail tankları (AFP)
TT

İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında 84 Filistinli hayatını kaybetti

Gazze Şeridi sınırındaki İsrail tankları (AFP)
Gazze Şeridi sınırındaki İsrail tankları (AFP)

İsrail'in bugün şafak vaktinden itibaren Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerine düzenlediği saldırılarda 84 Filistinli hayatını kaybetti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, sağlık kaynaklarına dayanarak, ‘şehitler arasında, işgal güçlerinin Han Yunus'un güneyinde bir grup vatandaşı hedef almasının ardından yardım bekleyen üç vatandaşın da bulunduğunu’ bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın WAFA’dan aktardığına göre işgal güçlerinin, Gazze Şeridi’nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki çadırlarını bombalaması sonucu yedi vatandaş yaşamını yitirdi. WAFA, ‘işgal uçaklarının Gazze'nin es-Sabra ve Tel el-Heva mahallelerinde yerinden edilmiş kişileri barındıran bir evi ve çadırı bombalaması sonucu üçü çocuk olmak üzere yedi vatandaşın yaşamını yitirdiğini, çok sayıda kişinin ise yaralandığını’ kaydetti.

Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı ise bugün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nde açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 131'i çocuk olmak üzere 370'e yükseldiğini ve son 24 saat içinde Gazze Şeridi'nde açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle üç yeni ölüm vakası daha kaydedildiğini belirtti.