İsrail ve Üçüncü Körfez Savaşı'nın süregelen yansımaları

Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı The Independent Arabia için yazdı: Bölgesel sahne aynı değil

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
TT

İsrail ve Üçüncü Körfez Savaşı'nın süregelen yansımaları

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)

John Bolton

İsrail'in Gazze Şeridi'nde Hamas'a yönelik askeri harekâtı şiddetini artırırken, Ortadoğu'daki siyasi söylem de yoğunlaştı. Önde gelen İsrailli liderler, modern Yahudi devletinin kuruluşuna kadar uzanan eski bir slogan olan “Büyük İsrail” projesine desteklerini açıklarken, Arap liderler ve bölge dışından birçok kişi, yine uzun süredir var olan “iki devletli çözüm” sloganına bağlı kalmaya devam etti.

Hamas'ın vahşi saldırısı sahneyi değiştirdi ve artık farklı bir dünyayla karşı karşıyayız. Daha da önemlisi, haziran ayında İran'ın nükleer silah ve balistik füze programlarını hedef alan İsrail-Amerikan saldırılarının çok daha derin ve etkili sonuçları oldu.

Hamas başta olmak üzere İran'ın vekilleri, Tahran'ın “ateş çemberi stratejisi” olarak adlandırdığı ve yankıları bugün de devam eden bir stratejiyi İsrail'e karşı uygulamaya koymuşlardı. Sonuçlar göz önüne alındığında, Tahran'daki Ayetullahlar ve vekilleri için bundan daha feci bir sonuç hayal etmek zor. Ancak acı gerçek şu ki, gerçekten “Üçüncü Körfez Savaşı” olarak adlandırılabilecek süreç henüz bitmedi. Birinci Körfez Savaşı'nda, ABD ve müttefikleri, Kuveyt'i dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in işgalinden kurtararak önceki statükoyu yeniden tesis etmişlerdi. İkinci Körfez Savaşı ise Saddam'ın devrilmesine yol açtı ve Birinci Körfez Savaşı'nın başaramadığını fiilen tamamladı.

Irak'ın bölgesel tehdit denkleminden çıkarılmasıyla İran, büyük bir tehdit olarak öne çıktı ve bu da bölgenin stratejik hesaplarını kökten değiştirdi. Üçüncü Körfez Savaşı birçok cephede devam ettiği için, uzun vadeli etkileri hakkında henüz kesin bir yargıya varılamaz. Ancak, bölge içindeki ve dışındaki tüm tarafların, bölgesel sahnenin artık aynı olmadığını ve ister İsrail'e karşı tüm Arap savaşlarının başarısızlıkla sonuçlandığı 1948-1973 dönemi, ister barışa giden diplomatik yolların farklı sonuçlar verdiği 1973-1990 dönemi olsun, “eski zihniyetler” dönemini geride bıraktığımızı anlamaları çok önemli.

Stratejik bakış açısına göre en önemli gerçek, Ayetullahların Tahran'da iktidarda kalmaya devam ettikleridir. Vatandaşlarının güvenini giderek kaybeden bir rejimi korumak için umutsuz bir çabayla geniş çaplı bir iç baskı uygulamaya devam ediyorlar. Ancak, son iki yılın olayları - özellikle de ABD-İsrail saldırıları- İran rejiminin zayıf noktalarını açığa çıkardı ve çöküşünün artık bir olasılık değil, bir zaman meselesi olduğu yönündeki yaygın inancı pekiştirdi.

Suriye'de İran'ın en yakın müttefiki olan Beşşar Esed diktatörlüğünün devrilmesi, Tahran'ın nüfuzunu sona erdirmekle kalmadı, aynı zamanda Suriye ile İsrail arasında kalıcı bir barış ve hatta belki de Suriye’nin İbrahim Anlaşmaları'na katılma olasılığının kapısını açtı; ancak bununla ilgili bir yargıya varmak için henüz çok erken.

Lübnan'da, onlarca yıldır eşi benzeri görülmemiş bir İsrail-Lübnan iş birliğine dair haberler arasında, Hizbullah'ın askeri gücünü dağıtma çabaları devam ediyor. Lübnan ve İsrail arasında halen düşmanlık olsa da, iki başkentin Hizbullah'ı askeri ve terörist bir tehdit olarak etkisiz hale getirme konusunda şüphesiz güçlü bir çıkarı olduğu açık. Ama burada bile sonuç belirsizliğini koruyor.

Yemen'de Husi militanları, yalnızca İsrail ve komşu Arap devletleri için değil, aynı zamanda Kızıldeniz'deki uluslararası seyrüsefer için de bölgesel bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bu tehdidi durdurma çabalarının tüm dünya için henüz sonuçlanmadığı açık.

Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya gelince, Hamas ve diğer Filistinli terör örgütlerine karşı savaş devam ediyor. Ancak silahlı çatışmayla ilgili yönlere odaklanmak, Gazze halkının karşı karşıya olduğu insani krizin şiddetini veya onun için güvenli ve onurlu bir gelecek sağlama ihtiyacını hiçbir şekilde hafifletmez. Gerçekten de insani, siyasi ve askeri düzeylerde tek sürdürülebilir çözüm, Hamas'ın sürdürülebilir bir siyasi ve askeri oluşum olarak ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Bu kanser ortadan kaldırılmazsa, 7 Ekim 2023'te ortaya çıktığı şekliyle yeniden ortaya çıkma olasılığı yüksek ve bu durum hem İsrail'i hem de komşu Arap devletlerini bir kez daha tehdit etmektedir.

İki devletli çözüm fiilen 7 Ekim'de sona erdi ve ben sık sık Gazze'nin yeniden Mısır yönetimine döneceği, İsrail ve Ürdün'ün ise Batı Şeria'daki sınır ve güvenlik sorunlarını çözüme kavuşturacağı “üç devletli çözüm” çağrısında bulundum. İster Mısır ister İsrail olsun, Gazze'yi kimin kontrol ettiği veya kimin kontrolünü paylaşacağı sorusu, Hamas'ın (veya diğer terör örgütlerinin) Kahire veya Kudüs'ü tehdit etmesini engelleme ihtiyacından daha az önemlidir. Bunu başarmak için, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (UNHCR) himayesinde ve köklü insani ilkeleri doğrultusunda, mültecileri yeniden yerleştirme yoluyla Gazze nüfusunu önemli ölçüde azaltmak gerekebilir. Bu, zaman ve kaynak gerektiren bir süreç ve hiçbir ciddi gözlemci, 1948'de İsrail'in kuruluşundan bu yana herkesin gözünden kaçan kolay ve hızlı bir çözümün bulunduğunu iddia edemez.

Son olarak, tüm tarafların siyasi söylemlerini yatıştırmaları son derece faydalı olacaktır. Mısır ve İsrail, geçmişte İsrail ile komşularından biri arasında ilk tam diplomatik ilişkiler kuran tarihi Camp David Anlaşması’nı imzalamışlardı. Ortak dostların desteğiyle, iki taraf Gazze konusunda da benzer atılımlar gerçekleştirebilir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



İsrail ve Üçüncü Körfez Savaşı'nın süregelen yansımaları

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
TT

İsrail ve Üçüncü Körfez Savaşı'nın süregelen yansımaları

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)

John Bolton

İsrail'in Gazze Şeridi'nde Hamas'a yönelik askeri harekâtı şiddetini artırırken, Ortadoğu'daki siyasi söylem de yoğunlaştı. Önde gelen İsrailli liderler, modern Yahudi devletinin kuruluşuna kadar uzanan eski bir slogan olan “Büyük İsrail” projesine desteklerini açıklarken, Arap liderler ve bölge dışından birçok kişi, yine uzun süredir var olan “iki devletli çözüm” sloganına bağlı kalmaya devam etti.

Hamas'ın vahşi saldırısı sahneyi değiştirdi ve artık farklı bir dünyayla karşı karşıyayız. Daha da önemlisi, haziran ayında İran'ın nükleer silah ve balistik füze programlarını hedef alan İsrail-Amerikan saldırılarının çok daha derin ve etkili sonuçları oldu.

Hamas başta olmak üzere İran'ın vekilleri, Tahran'ın “ateş çemberi stratejisi” olarak adlandırdığı ve yankıları bugün de devam eden bir stratejiyi İsrail'e karşı uygulamaya koymuşlardı. Sonuçlar göz önüne alındığında, Tahran'daki Ayetullahlar ve vekilleri için bundan daha feci bir sonuç hayal etmek zor. Ancak acı gerçek şu ki, gerçekten “Üçüncü Körfez Savaşı” olarak adlandırılabilecek süreç henüz bitmedi. Birinci Körfez Savaşı'nda, ABD ve müttefikleri, Kuveyt'i dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in işgalinden kurtararak önceki statükoyu yeniden tesis etmişlerdi. İkinci Körfez Savaşı ise Saddam'ın devrilmesine yol açtı ve Birinci Körfez Savaşı'nın başaramadığını fiilen tamamladı.

Irak'ın bölgesel tehdit denkleminden çıkarılmasıyla İran, büyük bir tehdit olarak öne çıktı ve bu da bölgenin stratejik hesaplarını kökten değiştirdi. Üçüncü Körfez Savaşı birçok cephede devam ettiği için, uzun vadeli etkileri hakkında henüz kesin bir yargıya varılamaz. Ancak, bölge içindeki ve dışındaki tüm tarafların, bölgesel sahnenin artık aynı olmadığını ve ister İsrail'e karşı tüm Arap savaşlarının başarısızlıkla sonuçlandığı 1948-1973 dönemi, ister barışa giden diplomatik yolların farklı sonuçlar verdiği 1973-1990 dönemi olsun, “eski zihniyetler” dönemini geride bıraktığımızı anlamaları çok önemli.

Stratejik bakış açısına göre en önemli gerçek, Ayetullahların Tahran'da iktidarda kalmaya devam ettikleridir. Vatandaşlarının güvenini giderek kaybeden bir rejimi korumak için umutsuz bir çabayla geniş çaplı bir iç baskı uygulamaya devam ediyorlar. Ancak, son iki yılın olayları - özellikle de ABD-İsrail saldırıları- İran rejiminin zayıf noktalarını açığa çıkardı ve çöküşünün artık bir olasılık değil, bir zaman meselesi olduğu yönündeki yaygın inancı pekiştirdi.

Suriye'de İran'ın en yakın müttefiki olan Beşşar Esed diktatörlüğünün devrilmesi, Tahran'ın nüfuzunu sona erdirmekle kalmadı, aynı zamanda Suriye ile İsrail arasında kalıcı bir barış ve hatta belki de Suriye’nin İbrahim Anlaşmaları'na katılma olasılığının kapısını açtı; ancak bununla ilgili bir yargıya varmak için henüz çok erken.

Lübnan'da, onlarca yıldır eşi benzeri görülmemiş bir İsrail-Lübnan iş birliğine dair haberler arasında, Hizbullah'ın askeri gücünü dağıtma çabaları devam ediyor. Lübnan ve İsrail arasında halen düşmanlık olsa da, iki başkentin Hizbullah'ı askeri ve terörist bir tehdit olarak etkisiz hale getirme konusunda şüphesiz güçlü bir çıkarı olduğu açık. Ama burada bile sonuç belirsizliğini koruyor.

Yemen'de Husi militanları, yalnızca İsrail ve komşu Arap devletleri için değil, aynı zamanda Kızıldeniz'deki uluslararası seyrüsefer için de bölgesel bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bu tehdidi durdurma çabalarının tüm dünya için henüz sonuçlanmadığı açık.

Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya gelince, Hamas ve diğer Filistinli terör örgütlerine karşı savaş devam ediyor. Ancak silahlı çatışmayla ilgili yönlere odaklanmak, Gazze halkının karşı karşıya olduğu insani krizin şiddetini veya onun için güvenli ve onurlu bir gelecek sağlama ihtiyacını hiçbir şekilde hafifletmez. Gerçekten de insani, siyasi ve askeri düzeylerde tek sürdürülebilir çözüm, Hamas'ın sürdürülebilir bir siyasi ve askeri oluşum olarak ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Bu kanser ortadan kaldırılmazsa, 7 Ekim 2023'te ortaya çıktığı şekliyle yeniden ortaya çıkma olasılığı yüksek ve bu durum hem İsrail'i hem de komşu Arap devletlerini bir kez daha tehdit etmektedir.

İki devletli çözüm fiilen 7 Ekim'de sona erdi ve ben sık sık Gazze'nin yeniden Mısır yönetimine döneceği, İsrail ve Ürdün'ün ise Batı Şeria'daki sınır ve güvenlik sorunlarını çözüme kavuşturacağı “üç devletli çözüm” çağrısında bulundum. İster Mısır ister İsrail olsun, Gazze'yi kimin kontrol ettiği veya kimin kontrolünü paylaşacağı sorusu, Hamas'ın (veya diğer terör örgütlerinin) Kahire veya Kudüs'ü tehdit etmesini engelleme ihtiyacından daha az önemlidir. Bunu başarmak için, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (UNHCR) himayesinde ve köklü insani ilkeleri doğrultusunda, mültecileri yeniden yerleştirme yoluyla Gazze nüfusunu önemli ölçüde azaltmak gerekebilir. Bu, zaman ve kaynak gerektiren bir süreç ve hiçbir ciddi gözlemci, 1948'de İsrail'in kuruluşundan bu yana herkesin gözünden kaçan kolay ve hızlı bir çözümün bulunduğunu iddia edemez.

Son olarak, tüm tarafların siyasi söylemlerini yatıştırmaları son derece faydalı olacaktır. Mısır ve İsrail, geçmişte İsrail ile komşularından biri arasında ilk tam diplomatik ilişkiler kuran tarihi Camp David Anlaşması’nı imzalamışlardı. Ortak dostların desteğiyle, iki taraf Gazze konusunda da benzer atılımlar gerçekleştirebilir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


11 Eylül kurbanlarının çocukları ve torunları New York'ta anma töreni düzenliyor

Kylie Corrigan, New York İtfaiye Departmanı'nda tabur şefi olan babası Brendan Corrigan'ın yanında konuşuyor, 2024 (New York Times)
Kylie Corrigan, New York İtfaiye Departmanı'nda tabur şefi olan babası Brendan Corrigan'ın yanında konuşuyor, 2024 (New York Times)
TT

11 Eylül kurbanlarının çocukları ve torunları New York'ta anma töreni düzenliyor

Kylie Corrigan, New York İtfaiye Departmanı'nda tabur şefi olan babası Brendan Corrigan'ın yanında konuşuyor, 2024 (New York Times)
Kylie Corrigan, New York İtfaiye Departmanı'nda tabur şefi olan babası Brendan Corrigan'ın yanında konuşuyor, 2024 (New York Times)

New York'taki Ulusal 11 Eylül Anıtı ve Müzesi bugün 11 Eylül Kurbanlarını Anma Günü’ne tanıklık edecek.

Ulusal marşın çalınacağı ve saygı duruşuyla sessizliğin hâkim olacağı bu ciddi ortamda, kurbanların yakınları sırayla vefat edenlerin isimlerini okuyacaklar.

gthy
Danielle Riches, geçen yıl New York'ta düzenlenen 11 Eylül töreninde isimleri okuyor. (New York Times)

Ancak geçen yıl olduğu gibi bu yıl da dikkat çeken şey, 11 Eylül’e tanık olmamış, ancak bu olaylarla ilgili hikayeler dinleyerek büyümüş ve anıların canlı kalmasını sağlama sorumluluğunu üstlenmiş yeni bir neslin ortaya çıkması.

Onlar, saldırılarda hayatını kaybedenlerin çocukları ve torunları, şimdi ebeveynlerinin ve büyükanne ve büyükbabalarının bir zamanlar durdukları yerde durarak aynı anma görevini yerine getiriyorlar.

Geçtiğimiz yıl on yaşındaki Danielle Riches, 11 Eylül Kurbanlarını Anma Günü’nde kurbanların bazılarının isimlerini okumak için ayağa kalktı. Çoğu onun için yabancıydı, o doğmadan önce ölmüşlerdi. Ama son isim, vefat etse de ailesinin kalıcı bir parçası olan bir adama aitti: New York itfaiyecisi olan ve başkalarını kurtarmaya çalışırken ölen amcası Jimmy Riches. Danielle törende şu ifadeleri kullanmıştı: “Jimmy Amca… Senin hakkında ve ne kadar harika göründüğün hakkında sürekli konuşuyoruz. Keşke seninle tanışabilseydim.”

Hayatta kalanlar ve kurbanların yakınları bugün 24. kez, 11 Eylül’ün yıldönümünü anmak için New York'taki Ulusal 11 Eylül Anıtı ve Müzesi'nde bir araya gelecek. Gayda çalınacak, milli marş okunacak, saygı duruşu olacak ve kurbanların yakınları sırayla isimleri okuyacak.

İsimleri okuyanlar arasında çocuklar da olacak; geçen yıl isimleri okuyanların yaklaşık üçte biri, saldırıları hatırlamayan ancak asla unutmama sorumluluğunu taşıyan 11 Eylül kurbanlarının ailelerinin yeni nesline aitti.

Bunların bazıları o gün ebeveynlerini kaybetmiş çocuklar... Geçen yıl, 10 yaşındaki Kylie Corrigan, 60 yaşındaki dedesi James J. Corrigan'ın adını okudu. Dedesi, ikiz kulelerin güvenlik müdürü olan emekli bir itfaiyeciydi. Kylie şöyle dedi: “Seni çok seviyoruz ve çok özlüyoruz. Ben ve kız kardeşlerim seninle tanışabilmeyi çok isterdik.”

dfghty
11 Eylül 2001'de Boston'dan kaçırılan United Airlines'a ait 175 sefer sayılı uçak, saat 09:00'da New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'nin Güney Kulesi'ne çarparak infilak etti. (Getty Images)

Kylie'nin 21 ve 19 yaşındaki iki kız kardeşi Kira ve Megan, önceki yıllarda okuyucu olarak törene katılmıştı. Babaları ve erkek kardeşleri ise saldırıların ardından itfaiyeci olmuştu.

Törene katılmak isteyen aile üyeleri, törenin yapılacağı yer olan ve eski Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin bulunduğu süs havuzlarının yakınında bulunan 11 Eylül Anıtı ve Müzesi tarafından düzenlenen çekilişe isimlerini yazdırıyor.

Günümüzün öğrencileri 11 Eylül olaylarını tarihin bir parçası olarak görüyor; onlar, terörizmin nükleer yıkımdan daha tanıdık bir tehdit olduğu Soğuk Savaş sonrası neslin bir parçası. Hayatlarındaki en önemli olay koronavirüs salgınıydı ve bu gençlerin çoğu, daha bebekken Manhattan'ın güneyindeki törenlere katılmaya başladı.

Brooklyn itfaiyecilerinden oluşan Riches ailesi, bu geçişi somutlaştırıyor. 25 Mart 2002'de baba ve üç küçük oğlu, Jimmy'nin cenazesini almak için Dünya Ticaret Merkezi'ne gittiler. Ailenin anladığı kadarıyla, Jimmy kurtarmaya çalıştığı bir kadının yanında bulunmuş ve olay yerinden ayrılmamıştı.

En küçük kardeş olan Thomas Riches, 2013 yılında isimleri okuduktan sonra şöyle dedi: “12 yıl oldu. Sizi dün gibi özlüyoruz. Sizi asla unutmayacağız.” Thomas, ağabeyi öldüğünde 17 yaşındaydı.

Thomas’ın o gün okuduğu isimler arasında Cantor Fitzgerald'ın operasyon müdürü Joseph Reina Jr. da vardı.

O günden bu yana, Jimmy'nin 11 Eylül'den sonra doğan dört yeğeni isimlerin okunmasına katıldı. Bu yıl, Thomas'ın 10 yaşındaki oğlu Tommy kura ile seçildi.

Büyükanneleri Rita Riches şu ifadeleri kullandı: “Herkes bunu yapmak istiyor. İster inanın ister inanmayın. Evde sürekli ondan bahsediliyor, bu yüzden onunla bir bağ hissediyorlar, onun hakkında her şeyi biliyorlar.”

Thomas Riches'e göre, çocuklar amcalarının bazen sınıfın palyaçosu olduğunu, başkalarını ön planda tuttuğunu ve başkalarını kurtarırken cesurca öldüğünü duymuşlar. Jimmy amcalarının itfaiyeci olmadan önce New York'ta polis memuru olduğunu ve Brooklyn'in Bay Ridge semtindeki bir restoranda garson olarak çalıştığını biliyorlar. Aile, törenin ardından bu restorana gidip öğle yemeği yiyecek ve onunla ilgili hikayeler dinleyecek. Amcalarının 30. yaş gününden bir gün önce, 29 yaşında bir kahraman olarak öldüğünü de biliyorlar.

14 yaşındaki yeğeni Tess, 2023 yılında yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Yarın 52. doğum günün olacaktı. Seni hiç tanımamış olsam da, seni asla unutmayacağım.”

Seçilen okuyucular yaz sonunda çekiliş hakkında bilgilendirilir; organizatörler, okuyacakları isimlerin listesinin önceden bir kopyasını ve telaffuzlarına yardımcı olacak bir kaydı, bir tür yaz ödevi olarak onlara verir.

Her 11 Eylül'de Riches ailesinin üç nesli Brooklyn, Queens ve Staten Island'dan buraya toplanır.

Riches ailesi, yeni Dünya Ticaret Merkezi'nin inşaatı sırasında ve 11 Eylül 2011'de anıt ve süs havuzlarının açılışında, bu yer halen harabe halindeyken oradaydı.

Şu anda 17 yaşında olan Franci, ailenin yeni neslinin okuma yapan ilk üyesiydi. 2021'de üniversiteye başladığı yıl isimleri okudu. Şu anda 12 yaşında olan Jimmy Riches (amcasının adını almış) 2022 yılında okuma yaptı. Jimmy seçildikten sonra her gece isimleri çalıştığını söyledi.

gthyju
10 yaşındaki Tommy Riches, dedesinin, babasının ve kuzenlerinin izinden giderek 11 Eylül saldırılarında hayatını kaybeden kurbanların isimlerini okudu. (New York Times)

Ardından 2023 yılında Tess, geçen yıl da Danielle törende isimleri okudu. Danielle, “Çok fazla insan vardı, bu yüzden biraz korkutucuydu ve ağlayacağımdan endişeleniyordum” dedi.

Bu yıl ise sıra Tommy'e geldi. Bir röportajda, amcasının fotoğrafının yanında durarak şu ifadeleri kullandı: “Onu kalbimizde tutmak için her yıl süs havuzlarının olduğu yere gidiyoruz. Böylece onu asla unutmayız ve asla terk etmeyiz.”


Doha saldırısının ardından Gazze ateşkesi için üç senaryo

İsrail'in Burc Taybe’ye düzenlediği saldırının ardından Gazze şehrinden yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Burc Taybe’ye düzenlediği saldırının ardından Gazze şehrinden yükselen dumanlar (AFP)
TT

Doha saldırısının ardından Gazze ateşkesi için üç senaryo

İsrail'in Burc Taybe’ye düzenlediği saldırının ardından Gazze şehrinden yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Burc Taybe’ye düzenlediği saldırının ardından Gazze şehrinden yükselen dumanlar (AFP)

İsrail'in Gazze ateşkesi için arabuluculuk yapan ülkelerden biri olan Katar'daki Hamas liderlerini hedef alması, saldırı öncesinde ABD'nin kapsamlı bir anlaşma önerisinin ele alındığı görüşmelerin olası senaryoları hakkında soru işaretleri yarattı.

İsrail yeni suikastlar gerçekleştireceğine dair tehditlerde bulunurken, Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar olası senaryoları üçe indirgedi: İlk senaryo, Amerikan baskısı altında bir anlaşmaya varılması. İkincisi, müzakerelerin geçici olarak dondurulması. Üçüncüsü ise İsrail'in müzakere sürecini tamamen çıkmaza sokacak ve arabuluculuk çabalarını geçici olarak askıya alacak şekilde gerilimi daha da artırması.

Hamas'ın salı akşamı yaptığı açıklamaya göre, saldırıda Hamas'ın baş müzakerecisi Halil el-Hayye’nin oğlu Hemmam da dahil olmak üzere beş Hamas üyesi öldürüldü. El-Hayye, Gazze Şeridi'nde ateşkes için ABD'nin önerisini tartışırken hareketin üst düzey liderleriyle birlikte hayatta kaldı.

Katar ve ABD ile birlikte arabuluculuk çabalarına öncülük eden Mısır tarafından yapılan açıklamada, “İsrail işgal güçlerinin Katar devletine karşı gerçekleştirdiği saldırgan eylem, ateşkes anlaşmasına varmanın yollarını görüşmek üzere Katar'ın başkenti Doha'da toplanan Filistinli liderlerin toplantısını hedef aldı” denildi. Mısır, saldırıyı ‘Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlanması için arabuluculuk çabalarında önemli rol oynayan Katar'ın egemenliğine doğrudan bir saldırı’ olarak değerlendirdi ve saldırının ‘uluslararası barış çabalarını baltaladığını’ belirtti.

yu
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yerinden edilmiş kişilerle dolu bir çadır kampı, 10 Eylül 2025 (AP)

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani salı akşamı düzenlediği basın toplantısında, hava saldırısının Katar'ın arabuluculuğunu yaptığı barış görüşmelerini bozma tehdidi oluşturduğunu söyledi. Bunu Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari'nin açıklamaları izledi. El-Ensari, İsrail'in müzakereler bir dönüm noktasına yaklaşıp anlaşmaya varmak üzereyken kasıtlı olarak müzakereleri sabote ettiğini iddia etti, ancak ülkesinin arabuluculuk rolünden vazgeçmeyeceğini de bildirdi.

Ateşkes görüşmelerinin üçüncü arabulucusu olan ABD tarafından yapılan açıklamada, saldırının ‘Beyaz Saray'a danışılmadan gerçekleştirildiği ve ne ABD'nin ne de İsrail'in çıkarlarına hizmet etmediği’ kaydedildi.

Hamas'ın tutumu

Söz konusu saldırı, ABD Başkanı Donald Trump'ın “Herkes rehinelerin evlerine dönmesini ve bu savaşın sona ermesini istiyor. İsrailliler benim şartlarımı kabul etti, şimdi Hamas'ın da bunları kabul etme zamanı” açıklamasından iki gün sonra gerçekleşti.

dfgt
Gazze şehrini terk ederek güneye doğru gitmek zorunda kalan Filistinliler, eşyalarıyla birlikte bir kamyonun arkasında (AFP)

Hamas pazar günü yaptığı açıklamada, Washington'dan öneriler aldığını ve ‘savaşın sona erdiğine dair net bir açıklama karşılığında tüm rehinelerin serbest bırakılmasını görüşmek üzere derhal müzakere masasına oturmaya hazır’ olduğunu belirtti. Açıklamada, “Hareket, bu önerileri kapsamlı bir anlaşmaya dönüştürmek için arabulucularla sürekli temas halinde” denildi.

Katar’ın başkenti Doha'da liderlerine yönelik suikast girişiminden sonra Hamas'ın tutumu ve bunun müzakerelerin gidişatına etkisi konusunda soru işaretleri var. Şarku’l Avsat'a konuşan Hamas kaynakları, “Hamas liderliği içinde, Filistinlilerin taleplerini karşılayan, savaşın tamamen sona ermesini sağlayan ve İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini garanti eden bir şekilde müzakerelerin sürdürülmesi gerektiği konusunda fikir birliği var” dedi.

Kaynaklar, ‘önümüzdeki günlerde, güvenlik durumu istikrar kazandığında arabulucularla iletişimin yeniden başlayacağını ve müzakerelerin yeniden başlamasının mümkün olacağını’ belirtti.

Kaynaklar, ‘savaşı sona erdirme talebinin başarıyla gerçekleştirilmesini sağlayacak şekilde müzakerelerin nasıl yürütüleceğine karar vermek için güvenli bir şekilde iç istişareler yapılacağını’ kaydetti.

ABD baskısı var mı?

Mısır Düşünce ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Dr. Halid Ukkaşe, Washington'un İsrail'e baskı yapması halinde kapsamlı bir anlaşmanın mümkün olacağına inanıyor.

Saldırıdan sonra bu senaryonun olası olduğunu düşünen Ukkaşe, ikinci senaryonun müzakerelerin dondurulması olacağı ve bunun ‘rehineler için intihar’ anlamına geleceği öngörüsünde bulundu. Ona göre üçüncü senaryo ise ‘savaşın sona ermesi yönündeki tüm çağrıları hiçe sayan ve müzakere sürecinin tamamen tıkanmasına yol açan İsrail'in daha da yoğunlaşan saldırıları’.

xscdfg
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde, ailesi ile birlikte sığındığı çöp döküm alanının yanında elinde oyuncak bir gitar tutan yerinden edilmiş bir çocuk (Reuters)

Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mutava, Doha saldırısının ‘denklemi değiştirdiğini’ ve ‘öncesiyle sonrasının her düzeyde, özellikle de müzakereler sürecinde aynı olmadığını’ düşünüyor.

Mutava, müzakerelerin geçici olarak dondurulmasının ardından anlaşmaya geri dönüleceğini veya İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ‘saldırının bedelini ödemeden’ Hamas'a Trump'ın önerisini kabul etmesi için baskı uygulayarak bir anlaşma müzakeresi yapılacağını öngörüyor. Mutava ayrıca, Netanyahu'nun askeri gerilimi sürdüreceğini tahmin ediyor.

Bu olasılık, İsrail'in ABD Büyükelçisi Yechiel Leiter'in dün erken saatlerde Fox News'e verdiği röportajda yaptığı uyarı ile örtüşüyor. Leiter, “İsrail, Doha saldırısı sırasında herhangi bir hedefi ıskaladıysa, bir dahaki sefere onu vuracaktır” demişti. Leiter, Hamas mensuplarının ‘her yerde, her zaman’ hedef listesinde olduğunu vurguladı.

Diğer yandan ABD'nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee, dün kendisine, saldırının ateşkes müzakerelerine etkisi sorulduğunda, “Dürüst cevap vermeliyim, bilmiyoruz. Hamas şimdiye kadar her şeyi reddetti. Masaya konulan her teklifi sürekli olarak reddediyorlar” cevabını verdi.

Huckabee, Hamas mensuplarının Gazze Şeridi’nden gitmesi ve Gazze Şeridi yönetiminde hiçbir geleceği olmaması gerektiği yönündeki ABD-İsrail tutumunu yineledi.

‘Gelişmelere uygun yeni bir vizyon’

İsrail'in Katar'ı hedef almasını kınayan Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Kuveyt Emiri Şeyh Mişal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, acil ateşkesin gerekliliğini vurguladı ve İsrail'in gerginliği artıran adımlarını kınadı.

cdftyhgv
Gazze'nin kuzeyinden yerinden edilmiş kişileri ve eşyalarını taşıyan araçlar, sahil yolunun güney yönünde ilerliyor, 10 Eylül 2025 (AP)

İsrail'in tehditleri ve ABD'nin belirsizliği arasında Ukkaşe, hızlı bir anlaşma olacağına inanmıyor. Ukkaşe, Washington'un, Katar'ın arabuluculuk rolünü tamamlayarak İsrail'in müzakereleri kasıtlı olarak sabote etmesini önleyeceği gelişmelerle uyumlu yeni bir vizyon geliştireceğine inanıyor.

Mutava, mevcut gelişmeler göz önüne alındığında, gelecekteki herhangi bir önerinin Trump ve İsrail'in talepleriyle uyumlu olacağına ve Hamas'a, İsrail'in olası askeri adımlarını durdurmak için önerilen koşullara razı olması için baskı uygulanacağına inanıyor. Bu da, özellikle Katar'ın arabuluculuk çabalarının geçici olarak askıya alınmasına yol açabilir.