Birleşmiş Milletler, Sudan'ın el Faşir kentinde "korkmuş" siviller için güvenli çıkış çağrısında bulundu

Geçtiğimiz eylül ayında El Faşir'de yaşanan çatışmaların yol açtığı yıkımdan (Arşiv- AFP)
Geçtiğimiz eylül ayında El Faşir'de yaşanan çatışmaların yol açtığı yıkımdan (Arşiv- AFP)
TT

Birleşmiş Milletler, Sudan'ın el Faşir kentinde "korkmuş" siviller için güvenli çıkış çağrısında bulundu

Geçtiğimiz eylül ayında El Faşir'de yaşanan çatışmaların yol açtığı yıkımdan (Arşiv- AFP)
Geçtiğimiz eylül ayında El Faşir'de yaşanan çatışmaların yol açtığı yıkımdan (Arşiv- AFP)

BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher, Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) dün şehrin tam kontrolünü ele geçirdiğini duyurmasının ardından, Sudan'ın el Faşir kentinde mahsur kalan siviller için güvenli çıkış çağrısında bulundu.

 Fletcher yaptığı açıklamada, "Savaşçılar şehre doğru ilerler ve kaçış yolları kesilirken, yüz binlerce sivil mahsur kalmış, dehşete kapılıyor, bombalanıyor, aç kalmış ve yiyecek, sağlık hizmeti veya güvenliğe erişimden yoksun durumda" ifadelerini kullandı.

HDk dün, Sudan'ın batısındaki Kuzey Darfur eyaletinin başkenti ve ordu kontrolündeki son büyük şehir olan el Faşir'in, bir yıldan uzun süren kuşatmanın ardından kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. El Faşir'deki gelişmelerle ilgili ordudan resmi bir doğrulama gelmedi ve Fransız Haber Ajansı (AFP) sahada neler yaşandığını bağımsız olarak doğrulayamıyor.

HDK yaptığı açıklamada, "özel operasyonlar ve düşmanı tüketen, savunma hatlarını parçalayan ve tamamen çökerten bir kuşatma da dahil olmak üzere kahramanca mücadelelerin ardından, terörist orduyla ittifak yapan paralı askerler ve milislerin kontrolünden el Faşir şehri üzerindeki kontrollerini genişlettiklerini" duyurdu. Bu açıklama, HDK’nin ordunun ana karargahının kontrolünü ele geçirdiğini duyurmasından saatler sonra yapıldı.

Orduyla ittifak halindeki silahlı bir grup olan Halk Direnişi, daha önce el Faşir'deki çatışmaların devam ettiğini duyurmuş ve "El Faşir halkının terörist milislere karşı silah ve direniş dışında son çaresi veya kalesi olmadığını" ileri sürmüştü. Ordu karargahının ele geçirilmesinin el Faşir'in tamamen düşmesi anlamına geldiği iddiasını reddettiler.

El Faşir Direniş Komiteleri Koordinasyon Komitesi de çatışmaların devam ettiğini bildirerek, HDK’nin  "ordunun bir buçuk yıl önce daha müstahkem bölgelere giderek terk ettiği tümeni" kontrol altına aldığını belirtti. Komite, "önemsiz, boş binalar" üzerinde kontrol sağlandığını ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre el Faşir düşerse, HDK Darfur'un beş eyaletini de kontrol altına alacak ve ülkeyi ordu kontrolündeki doğu ve HDK kontrolündeki batı olarak ikiye bölecek. HDK tarafından yayınlanan videolarda, savaşçıların "Altıncı Tümen Karargahı" yazılı bir pankartın yanında kutlama yaptığı görülürken, diğer videolarda ordu araçlarının karargahtan ayrıldığı görülüyor. Bazı videolarda ise HDK savaşçılarının, HDK kontrolündeki Güney Darfur'un başkenti Nyala'da kutlama yaptığı görülüyor.

Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi uzmanı Cameron Hudson, "HDK, hükümet olarak iddialarını ilerletmek için bir bölgeyi kontrol altına almaya çalışıyor" dedi. Washington merkezli uzman, "Darfur'un tam kontrolü bu amaca hizmet ediyor" ifadesini kullandı. Bu açıdan bakıldığında, El Faşir'i kontrol etmek "derin bir siyasi önem taşıyor" değerlendirmesinde bulundu.

İngiltere Uluslararası Kalkınma Devlet Bakanı Jenny Chapman ise dün yaptığı açıklamada, İngiltere'nin Sudan'ın el Faşir kentindeki HDK’nin ilerleyişinden endişe duyduğunu söyledi. Twitter'da yaptığı paylaşımda, " HDK’nin Sudan'ın batısındaki el Faşir'de önemli ilerleme kaydettiğine dair haberlerden endişe duyuyoruz. HDK’nin sivilleri koruma, güvenli geçiş sağlama ve uluslararası insancıl hukuka uyma yükümlülüklerini yerine getirmek için ellerinden gelenin en iyisini yapması şarttır" ifadelerini kullandı.



Nijerya'da ordu ile çatışan 80 çete üyesi öldürüldü

Nijerya askerleri (Arşiv)
Nijerya askerleri (Arşiv)
TT

Nijerya'da ordu ile çatışan 80 çete üyesi öldürüldü

Nijerya askerleri (Arşiv)
Nijerya askerleri (Arşiv)

Fransız Haber Ajansı AFP’nin dün ulaştığı Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanmış olan bir güvenlik raporunda Nijerya’nın kuzeybatısında ordu ile çatışan bir suç çetesinin 80 üyesi öldürüldüğü bildirildi.

Yıllardır, haydutlar olarak bilinen ağır silahlı çeteler, Nijerya'nın kuzeybatı ve orta kesimlerindeki köy ve kasabaları terörize ederek, hayvan çalmak ve fidye için insanları kaçırmak amacıyla saldırılar düzenliyorlar. Nijeryalı askerler, son saldırıda, cuma ve cumartesi günleri Kano eyaletinin Ngaski bölgesinde büyük bir çeteyle çatıştı ve BM raporuna göre çatışmada 80 çete üyesi öldürüldü.

Raporda, ordunun çete üyelerini komşu şehir Zamfara eyaletindeki üslerinden Kebbi eyaleti ‘sızmaya çalışırken’ durdurdukları da belirtildi. Nijerya ordusu tarafından dün yapılan açıklamada, ordu güçlerinin ‘beş yerel topluluğa koordineli saldırılar düzenlemeye çalışan’ çete üyelerinin eylemlerini engellediği ve üç saat süren bir çatışma yaşandığı belirtildi.

Açıklamada, askerlerin bir silah ve motosiklet deposuna el koydukları ve kaçırılan kurbanlardan birini kurtardıkları belirtildi, ancak herhangi bir kayıp bildirilmedi. Raporda, Kebbi eyaleti burayı sınırdan geçmek için koridor olarak kullanan çete üyelerinin saldırılarına karşı savunmasız kaldığına dikkat çekildi.

Sahel bölgesindeki teröristlerle bağlantılı Lakurawa grubunun ülkenin kuzeybatısında ortaya çıkması, bölgedeki güvenlik durumunu daha da kötüleştirdi. Nijerya'daki çete krizi, Fulani çobanları ile yerleşik çiftçiler arasındaki çatışmalardan, silah kaçakçılığıyla beslenen daha geniş bir çatışmaya dönüştürdü. Çeteler, devletin resmi olarak varlık göstermediği Nijerya'nın kırsal bölgelerindeki güvenlik boşluğundan yararlanıyor.

Yetkililer, esas olarak maddi kazanç elde etmek amacıyla hareket eden suç çeteleri ile 16 yıl önce kuzeydoğuda İslam halifeliği kurmak için isyan başlatan cihatçılar arasında artan iş birliğinden endişe duyduklarını ifade ettiler.


Irak parlamento seçimleri, Sünnilerin “cumhurbaşkanlığı makamı” konusunda iştahını kabartıyor

Her parlamento seçiminden önce, Sünni Arap liderler cumhurbaşkanlığı makamının yeniden kendi kotaları dahilinde olması için iade edilmesi taleplerini yineliyorlar (AP)
Her parlamento seçiminden önce, Sünni Arap liderler cumhurbaşkanlığı makamının yeniden kendi kotaları dahilinde olması için iade edilmesi taleplerini yineliyorlar (AP)
TT

Irak parlamento seçimleri, Sünnilerin “cumhurbaşkanlığı makamı” konusunda iştahını kabartıyor

Her parlamento seçiminden önce, Sünni Arap liderler cumhurbaşkanlığı makamının yeniden kendi kotaları dahilinde olması için iade edilmesi taleplerini yineliyorlar (AP)
Her parlamento seçiminden önce, Sünni Arap liderler cumhurbaşkanlığı makamının yeniden kendi kotaları dahilinde olması için iade edilmesi taleplerini yineliyorlar (AP)

Mueyyed et-Tarfi

Kasım ayında yapılması planlanan Irak parlamento seçimleri yaklaşırken, Sünni Araplardan cumhurbaşkanlığı makamının kendilerine iade edilmesini talep eden bir dizi açıklama gelmeye başladı. Cumhurbaşkanlığı, dönemin başbakanı İyad Allavi liderliğindeki geçiş hükümeti döneminde ilk hükümet kurulurken Sünnilere verilmişti. O zamanlar bu makama Şeyh Gazi Acil el-Yaver getirilmişti. Ancak 2005'teki ilk parlamento seçimlerinin ardından, Şii ve Kürt taraflar arasında varılan güç paylaşımı anlaşması uyarınca, bu makamın Kürt bileşene devredilmesi konusunda uzlaşıya varıldı. Anlaşma, Şii Ulusal Koalisyonu'nun merhum lideri Abdulaziz el-Hekim ve merhum Cumhurbaşkanı Celal Talabani tarafından imzalandı. Böylece, hükümeti kurma süreci o zamandan beri uygulanan şu ilkeye dayandı: Başbakan Şii, cumhurbaşkanı Kürt, meclis başkanı ise Sünni Arap.

Yönetim ilkesi

Bu anlaşmanın üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen, her parlamento seçiminden önce Sünni Arap liderler, yeniden kendi kotaları dahilinde olması için bu makamın kendilerine iade edilmesi taleplerini yineliyorlar. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre gerekçeleri, bu konumun ülkenin gerçek demografik yapısını ve Arap kimliğini yansıtıyor olması.

Irak Anayasası'nın 67. maddesine göre, cumhurbaşkanı devletin başıdır, ulusun birliğinin sembolüdür, ülkenin egemenliğini temsil etmektedir. Anayasa'ya uyulmasını ve hükümlerine uygun olarak Irak'ın bağımsızlığının, egemenliğinin, birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını güvence altına almaktadır. Irak Anayasası'nın 68. maddesi ise cumhurbaşkanının Iraklı bir anne babadan doğuştan Iraklı, tam ehliyetli, en az 40 yaşında, iyi bir itibara ve siyasi deneyime sahip olmasını, dürüstlüğü, doğruluğu, adaleti ve millete sadakatiyle tanınmış olmasını ve ahlaki açıdan menfur bir suçtan hüküm giymemiş olması gerektiğini şart koşmaktadır.

Tekaddum Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, daha seçimlerden aylar önce mayıs ayında yaptığı açıklamalarla bu makamın Sünni Araplara iadesini talep etmişti. 2003 sonrası dönemden itibaren bu makamın Sünnilerin kotasında olduğunu ifade ederek, bunun “bir ısrar değil, yönetim ilkesinin pekiştirilmesi” olduğunu vurgulamıştı.

Sünni liderler, cumhurbaşkanlığı makamını talep etmenin ötesine geçerek başbakanlık makamını da talep ettiler. Sünni lider ve Milletvekili Raad el-Dahlaki basına yaptığı açıklamada, “Amacımız başbakanlık makamını elde etmektir; bu bir Şii hakkı değildir” dedi.

Sünni çekişmesi

El-Mustansıriyya Üniversitesi'nde siyaset bilimi uzmanı olan İsam el-Feyli, talepleri Irak anayasasıyla uyumlu olmasına rağmen, Sünnilerin başbakanlık veya cumhurbaşkanlığı makamlarını elde etmesinin zor olacağına inanıyor. Feyli şunu söylüyor: “Sünni Arapların dile getirdiği talepler, herhangi bir tarafın herhangi bir yasal veya anayasal engel olmaksızın üç başkanlıklardan (ister cumhurbaşkanı, ister başbakan ve isterse parlamento başkanlığı olsun) herhangi birini üstlenme hakkına sahip olduğunu öngören anayasaya uygun taleplerdir. Ancak siyasi denklemin niteliği, parlamentodaki sandalye sayısına göre belirlenir. Bu nedenle, Sünniler çoğunluğu elde edebilirlerse, hükümeti kurma ve kendi cumhurbaşkanlarını atama hakkına sahiptirler.” Feyli, “Sünni bileşen cumhurbaşkanlığı makamını elde etmek istiyorsa, diğer Şii ve Kürt bileşenlerden ortaklarıyla koordinasyon içinde olmalıdır” diye ekledi. Stratejik konularda birleşebilen Kürtlerin aksine, ortak bir karar alabilmekten yoksun olan Sünni bileşenin içinde bulunduğu mevcut durum göz önüne alındığında, ortak bir karar üzerinde anlaşmasının son derece zor olduğuna dikkat çekti.

Feyli'ye göre, “Sünni çekişmesi, aralarındaki davalar ve suçlamalar aracılığıyla açıkça görülüyor; cumhurbaşkanlığını isteyen Kürt cephesi ise tam aksi durumda. Kendi aralarında, bu görevi üstlenecek kişinin Kürdistan Yurtseverler Birliği'nden (KYB) olacağı konusunda anlaşmışlar. KYB ise kendi adayının cumhurbaşkanı olması karşılığında, daha sonra dışişleri bakanının Kürdistan Demokrat Partisi'nden (KDP) olması konusunda KDP ile anlaşmaya varmaya çalışacak.”

Siyaset bilimci, Sünnilerin parlamento başkanlığı aracılığıyla sahip oldukları daha fazla yetkiye rağmen, Kürtlerin cumhurbaşkanlığından feragat edeceklerinden şüphe duyuyor. Cumhurbaşkanlığı daha çok törensel bir makam, yani parlamento başkanı gibi karar alma yetkisine sahip değil.

Feyli, Sünnilerin müzakere sürecinde taleplerinin çıtasını yükseltmek istediğine inanıyor. Zira Sünni kampı kendi içinde ister cumhurbaşkanlığı ister parlamento başkanlığı olsun, her iki pozisyon için de mutabık kalınan bir isim seçme konusunda hükümeti kurma sürecini zorlaştırabilecek bir sorunla karşılaşabilir.

Ona göre, tablo seçim sonrasına kadar belirsizliğini koruyor ve seçim sonuçları ile her tarafın müzakere ekibinin varlığı Irak'taki siyasi sahneyi belirleyecek.

Seçim kampanyası

Yazar ve gazeteci Basem eş-Şara, Sünni taleplerinin yalnızca seçim propagandası olduğuna inanıyor ve bazı Şii liderlerin kabulüne rağmen, bunları gerçekleştirmenin zorluğuna dikkat çekiyor.

Şara, “2005'ten beri benimsenen, iktidarı bileşenler arasında paylaştırmaya yönelik siyasi ilke, yeni bir siyasi lider nesli ortaya çıkana kadar devam edecek. Zira bileşenlerin liderleri arasında bu paylaşım, yani başbakanın Şii, cumhurbaşkanının Kürt ve parlamento başkanının Sünni Arap olması konusunda belirli mutabakatlar bulunuyor. Irak'ta iktidar paylaşımıyla ilgili sorunlardan kaçınılması için Irak'ın dostlarından bu mutabakatlara uluslararası ve bölgesel destek veriliyor” dedi.

Şara, 2005'te varılan anlaşmayı değiştirmek isteyen herkesin iç ve hatta uluslararası mutabakatları dikkate alması gerektiğini, çünkü Kürtlerin kendilerini buna zorlayacak gerçek bir baskı veya önemli kazanımlar olmadıkça cumhurbaşkanlığı makamından vazgeçmeye hazır olmadıklarını belirtti.

Sünnilerin, Şii müttefikleriyle ve Sünni liderlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklar göz önüne alındığında, 2005'ten beri hükümetin dayandığı siyasi denklemi, siyasi süreçte reform da dahil olmak üzere gelecekte herhangi bir değişiklik veya sürpriz olmadığı sürece değiştirmenin zor olduğuna inanıyor.

Şara, gerçekleşmesi zor olduğu için bu konuyu şu anda gündeme getirmenin seçim kampanyasının bir parçası olduğunu değerlendiriyor. Bazı Şii liderlerin de cumhurbaşkanlığı görevini bir Sünni'nin üstlenmesi talebini desteklediğini, ancak bu temennilerin gerçeklere tosladığını belirtiyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Ürdün Kralı: Ülkeler, Trump'ın planı kapsamında Gazze'ye ‘barış dayatılmasını’ reddedecek

Ürdün Kralı 2. Abdullah (Reuters)
Ürdün Kralı 2. Abdullah (Reuters)
TT

Ürdün Kralı: Ülkeler, Trump'ın planı kapsamında Gazze'ye ‘barış dayatılmasını’ reddedecek

Ürdün Kralı 2. Abdullah (Reuters)
Ürdün Kralı 2. Abdullah (Reuters)

Ürdün Kralı 2. Abdullah bugün yaptığı açıklamada, ülkelerin ABD Başkanı Donald Trump'ın ateşkes planı kapsamında Gazze Şeridi'nde barışı ‘dayatma’ talebini reddedeceklerini söyledi.

Kral Abdullah, BBC ile yaptığı röportajda, ülkesinin Gazze Şeridi'ndeki uluslararası güçlerin misyonunun ‘barışı dayatmak’ değil, ‘barışı korumak’ olmasını umduğunu ifade etti. Ürdün'ün Gazze Şeridi'ne asker göndermeyeceğini, çünkü Ürdün'ün Gazze Şeridi'ndeki gelişmelere ‘siyasi olarak çok yakın’ olduğunu belirtti.

Kral Abdullah, ülkesinin ve Mısır'ın çok sayıda Filistin güvenlik gücüne eğitim vermeye hazır olduğunu, ancak bunun zaman alacağını bildirdi.

Ürdün Kralı, ‘barışı korumanın’ yerel polis güçlerini desteklemek anlamına geldiğini belirterek, “Gazze Şeridi'nde silahlı devriyelerle gezmek, hiçbir ülkenin dahil olmak istemeyeceği bir durum” dedi.