Mısır ve Katar yeni bir ateşkes için çabalarını yoğunlaştırdı

Filistinliler, İsrail’in Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye mülteci kampındaki evlere hava saldırısı düzenlediği alanda yürüyor (Reuters-Arşiv)
Filistinliler, İsrail’in Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye mülteci kampındaki evlere hava saldırısı düzenlediği alanda yürüyor (Reuters-Arşiv)
TT

Mısır ve Katar yeni bir ateşkes için çabalarını yoğunlaştırdı

Filistinliler, İsrail’in Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye mülteci kampındaki evlere hava saldırısı düzenlediği alanda yürüyor (Reuters-Arşiv)
Filistinliler, İsrail’in Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye mülteci kampındaki evlere hava saldırısı düzenlediği alanda yürüyor (Reuters-Arşiv)

Mısır ve Katar, İsrail ile Hamas arasında rehine ve tutuklu takas anlaşmasının tamamlanacağı bir ‘ateşkes’ üzerinde anlaşmaya varma çabalarını sürdürüyor.

ABD Başkanı Joe Biden da, İsrail’e Gazze’de geçici ateşkes çağrısında bulundu.

Uzmanlar, Hamas hareketi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki farklı pozisyonlar ışığında bir anlaşmaya varmanın zorluğunu vurgulayarak, Biden’ın bu adımını halkın öfkesini giderme girişimi olarak değerlendirdi.

ABD Başkanı Biden Cuma akşamı Beyaz Saray’da gazetecilere yaptığı açıklamada, Netanyahu ile son günlerde yoğun görüşmelerde bulunduğunu ve bu görüşmeler sırasında kendisine ‘rehinelerin serbest bırakılması için geçici bir ateşkes sağlanması’ yönünde çağrıda bulunduğunu söyledi.

Biden’ın açıklamaları, Mısır, İsrail, ABD ve Katar’ın katılımıyla ateşkes ve takas anlaşmasını tartışmak üzere geçen Salı günü Kahire’de düzenlenen, ancak ‘ilerleme sağlanamadan’ sona eren toplantıdan günler sonra geldi.

Kahire toplantısının ardından, İsrail Başbakanlık Ofisi’nden yapılan açıklamada, “Hamas, rehine anlaşmasıyla ilgili yeni bir teklif sunmadı” denildi.

Ancak Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye Cumartesi günü yaptığı açıklamada, “Hareket, İsrail saldırılarının tamamen durdurulması, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi’nden çekilmesi ve yerinden edilenlerin özellikle Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki evlerine geri dönmesinden daha azını kabul etmeyecektir” dedi.

cfd vbedf
İsrail’in bombardımanı sırasında Han Yunus’un üzerinde dumanlar yükseliyor (AFP) 

Şarku’l Avsat’a konuşan, Fetih Hareketi yöneticilerinden ve Kudüs Üniversitesi’nde hukuk ve siyaset bilimi profesörü olan Dr. Cihad el-Harazin konuya ilişkin şu açıklamayı yaptı;

ABD yönetiminin son dönemdeki açıklamaları, esas olarak iki taraf (İsrail ve Hamas) arasındaki takas anlaşması kapsamında rehine ve tutukluların serbest bırakılmasına yol açacak geçici bir ateşkesi hedefliyor.

Özellikle de uluslararası toplum nezdinde bir miktar utanç hissetmeye başladığından beri, ABD yönetimi, artık ateşkes konusunda her zamankinden daha fazla endişe duyuyor. Çünkü İsrail’in yaptığı, her şey uluslararası kurum ve kuruluşlarda ABD’nin desteğiyle yapılıyor.”

Dr. Harazin, ABD ve dünyanın birçok ülkesinde öfkeli kamuoyu ve gösteriler yaşandığına dikkat çekerek, şunları ekledi;

Bu durum, ABD yönetimine, sivillerin savaş tehlikelerinden korunmasını talep etmek ve ateşkes çağrısı yapması için baskı yaptı. Başkanlık seçimlerinin yapıldığı yıl ABD’deki iç siyasi durumla birlikte bu durum daha da arttı.

ABC News’te dün yer alan bir habere göre, ABD Dışişleri Bakanlığı, Ortadoğu’daki diplomatlarından, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki savaşına ilişkin tutumu nedeniyle Washington’a karşı artan düşmanlık duygularına ilişkin uyarılar aldı.

Şarku’l Avsat’a açıklama yapan, El Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’ndeki İsrail işleri uzmanı Dr. Saed Okasha ise şunları söyledi;

Biden’ın açıklamaları, ülke içinde ve dünyada kamuoyunun öfkesini kontrol altına alma hedefiyle, ABD’nin İsrail’in yaptıklarını onaylamadığını gösterme amacı taşıyor. Bu açıklamalar, Tel Aviv üzerinde gerçek bir baskı oluşturacak olan diğer adımlar olmadan etkili olmayacaktır.

Mısır ve Katar, geçtiğimiz birkaç gün içinde Paris ve Kahire toplantılarında mutabakata varılan çerçeve çerçevesinde, İsrail ile Hamas hareketi arasındaki görüşlerin yakınlaştırılması amacıyla temaslarını yoğunlaştırdı.

Axios sitesinde yer alan habere göre, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog , Gazze’deki rehinelerin serbest bırakılmasını güvence altına almayı amaçlayan müzakereleri görüşmek üzere, Cuma günü Münih Güvenlik Konferansı’nın oturum aralarında Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile gizlice görüştü.

Şarku’l Avsat’a konuşan Mısırlı bir kaynak ise şu açıklamayı yaptı;

Kahire, görüşlerin yakınlaştırılması ve ateşkes ile takas anlaşmasına varılması için aradaki boşluğun kapatılması amacıyla ilgili tüm taraflarla iletişim kurmaya devam ediyor. Mısır’ın vizyonu, meseleyi birkaç aşamada tamamlayarak, Oslo ve Arap Barış Girişimi ilkelerine dayalı iki devletli çözüm için nihai formüle ulaşmaya dayanıyor.

Kudüs Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü olan Filistinli siyasetçi Dr. Eymen Rakab şu ana kadar bir anlaşmaya varılmasını İsrail’in engellediğini söyledi.

Dr. Rakab, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi;

Netanyahu, takas anlaşmasının sınırları konusunda tutumunu değiştirdi. Paris Belgesi, işgal hapishanelerindeki 10 veya daha fazla Filistinli mahkum karşılığında bir İsrailli rehinenin serbest bırakılmasını önerdi. Netanyahu ise, ‘bire-üç’ olacak şekilde takas anlaşmasını kabul ettiğini söyledi.

Dr. Rakab, “300 Filistinli mahkum karşılığında, Hamas hareketi tarafından tutulan tüm rehinelerin serbest bırakılacağı 45 günlük bir ateşkes konusunda anlaşmaya varmak için Mısır-Katar’ın çabaları ABD’nin desteğiyle devam ediyor” dedi.

vdftn
Filistinli kadınlar, İsrail’in Cenin mülteci kampına düzenlediği saldırısının ardından hasar gören alanın yanında yürüyor (AP)

İsrail’in Refah’ı işgalinin kaçınılmaz hale geldiği ve ABD’nin halka güvenli geçiş sağlanması şartıyla bunu kabul ettiğini vurgulayan Dr. Rakab, “İsrail'e silah tedariki ile birlikte ateşkes çağrısı, ABD’nin tutumundaki çelişkileri gösteriyor” dedi.

Dr. Harazin de şu değerlendirmeyi yaptı;

Tarafların bakış açılarını birbirine yakınlaştırmak için sürekli çabalar var. ABD, İsrail ve Hamas’ın görüşlerini yakınlaştırmak ve Ramazan ayı öncesinde geçici bir ateşkes anlaşmasına varmak amacıyla Mısır ve Katar’daki arabulucularla çalışıyor.

Ancak Okasha, ABD’nin bu konudaki baskısına rağmen, İsrail’in ateşkesi reddetmesi göz önüne alındığında durumun çok zor ve karmaşık olduğunu vurguladı.

Okasha, “Netanyahu, ABD yönetimiyle çatışma ve onun baskılarına cevap vermeme gücünü gösterdi” diye konuştu.

Ayrıca Okasha şu ifadeleri kullandı;

Tel Aviv şimdi Paris Belgesi’nin ilk aşamasını kabul etmeye ve Hamas hareketi tarafından tutulan tüm rehinelerin serbest bırakılması karşılığında bir ay veya 6 haftalık bir ateşkes üzerinde anlaşmaya açık görünüyor. Ancak aynı zamanda, özellikle de tam bir ateşkes istediği için Hamas hareketinin bu anlaşmayı kabul etmesi zor. Durum çok zor, çözüm ufku da yok.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Perşembe günü gazetecilerin, Ramazan ayı başlamadan önce anlaşmaya varılmasının mümkün olup olmadığı yönündeki sorusuna yanıt olarak, “Bir anlaşma hala mümkün, ancak çözülmesi gereken çok zor sorunlar var” diyerek yanıt verdi.



Lübnan'da tartışmalara yol açan bir İran belgesi: Hizbullah Ulusal Muhafızlara mı dönüşecek?

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
TT

Lübnan'da tartışmalara yol açan bir İran belgesi: Hizbullah Ulusal Muhafızlara mı dönüşecek?

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)

Denise Rahma Fahri

Son zamanlarda, Lübnan'daki yerel medya kuruluşları, İran Devrim Muhafızlarına yakın bir merkez olan Tahran'daki Savunma Çalışmaları Merkezi'nden sızdırıldığı bildirilen bir İran belgesi yayınladı. Belge Hizbullah adına, Lübnan Cumhurbaşkanı komutasında faaliyet gösterecek “Ulusal Muhafızlara” dönüşmeyi öneriyor ve buna hazır olduğunu ifade ediyor. Belgeye göre, Lübnan Ulusal Muhafızları, “Meçhul Asker Kurumu” bünyesinde bir direniş unsuru ve stratejik yedek kuvvet olarak yer alacak. Belgede belirtildiği üzere, bu “direnişin” sonu değil, silahların devletin elinde olduğu yeni bir dönemin başlangıcı. Hizbullah’a yakın bir kaynak, bu belgeden haberdar olmadığını, şu anda konuya ilişkin belirli bir vizyon bulunmadığını ve meselelerin silah ile ilgili diyaloğun kaderiyle bağlantılı olduğunu belirtse de, Hizbullah liderliği bu belgeyi resmi olarak yalanlamadı. Birçok kişi de belgeyi, Hizbullah'ın silahını korumayı, komutayı Devrim Muhafızları ile sınırlandıran, resmi ordusunun ise sembolik bir rol oynadığı İran modelini benimseyerek, varlığını meşrulaştırmayı amaçlayan öneri ve çözümler için nabız yoklaması olarak değerlendirdi.

frgty
İran belgesi, Lübnan'daki mevcut dönemi direniş ve ulusal egemenlik tarihinde önemli bir an olarak tanımlıyor (AFP)

Diğer Seçenek Hareketi'nin lideri Alfred Madi, bu belge hakkında ilk konuşan kişi oldu. Madi, Cumhurbaşkanı Joseph Avnn, Hizbullah ve Emel Hareketi temsilcilerini içeren ve Lübnan ulusal güvenlik stratejisi üzerinde çalışan komitelerin yanı sıra, Hizbullah’ın talep ettiği garantilerin İran'ın önerisinin ciddiyetini gösterdiğini açıkladı.

Sızdırılan metin

İmza bekleyen bir taslak bildiri olduğu düşünülen İran belgesi, Lübnan'daki mevcut dönemi direniş ve ulusal egemenlik tarihinde önemli bir an olarak tanımlıyor. Hizbullah'ın “Ulusal Muhafız”a dönüşmeye hazır olmasını da, caydırıcılık denklemini Lübnan devleti bayrağı altında pekiştirme ve ulusal güçleri halkın ve anayasanın çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden konumlandırma taahhüdü çerçevesinde değerlendiriyor.

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızları'na tamamen dönüştürülmesi sürecinin” başlamasını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor. Belgeye göre Ulusal Muhafızlar, Lübnan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanı komutasında ve Bakanlar Kurulu ile koordinasyon halinde, ulusal egemenlik çerçevesinde faaliyet gösteren egemen bir halk direniş oluşumudur.

Pratik adımlara gelince, belgede “bu yıl sonuna kadar, elit birlikler, silah depoları ve komuta kontrol merkezleri de dahil olmak üzere, kuzeyden güneye tüm silah ve muharebe kabiliyetlerinin kademeli olarak Lübnan Ulusal Muhafızları'na devredileceği” belirtiliyor. Belgede ayrıca, “daha önce direnişle bağlantılı olan ileri askeri üretim birimlerinin resmen Lübnan devletinin denetimine girdiği ve gizli teknik ve güvenlik raporlarını, en yüksek egemenlik koruması çerçevesinde, Cumhurbaşkanı aracılığıyla Bakanlar Kurulu'na sunduğu” da ifade ediliyor. Bu birimler arasında hassas mühimmat üretimi, savunma sistemleri, insansız hava araçları, füzeler ve uzun menzilli mermilerin geliştirilmesi yer alıyor.

sdfgth
Hizbullah adına, Lübnan Cumhurbaşkanı komutasında faaliyet gösterecek “Lübnan Ulusal Muhafızları”na dönüşmeyi öneren ve buna hazır olduğunu belirten bir belge yayınlandı (Reuters)

İran'ın önerisi, Lübnan Savunma Bakanlığı'nı, korunan teminatlar dahilinde ve gönüllülere doğrudan maaş ödenmeden, Ulusal Muhafızlar ile ilgili gizli altyapı ve operasyonel görevlerden sorumlu kuruluş olarak belirliyor. Yine öneriye göre Ulusal Muhafızlar, acil durumlarda hızlı karar alma ile ilgili taktiksel nedenlerle bağımsız bir operasyon odası ile birlikte Meçhul Asker Kurumu’na  bir direniş bileşeni ve stratejik yedek olarak dahil edilecek.

İran'ın önerisi, 10.452 kilometrekarelik Lübnan’ın sonudur

Independent Arabia, bu belgenin Farsçasını aradı ve hatta kendisini hazırladığı söylenen kurumun web sitesini taradı, ancak hiçbir şey bulamadı.

Aynı zamanda, Diğer Seçenek hareketinin lideri Alfred Madi, önerinin sadece medyada çıkan bir haberden ibaret olsa da masum olmadığını vurguluyor. Bu yönde bir dizi adımın atıldığını açıklıyor. Ona göre bu adımların en dikkat çekeni, Hizbullah, Emel Hareketi ve Cumhurbaşkanı Avn'dan oluşan ortak komitelerin ulusal güvenlik stratejisi üzerinde çalışmak üzere medyadan uzakta, tamamen gizlice düzenlediği toplantılardır. Bu çalışma, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi karşılığında talep ettiği garantilerle ilgili olarak son zamanlarda gün yüzüne çıkan taleplerle örtüşüyor. Madi, bu önerinin Cumhurbaşkanı'nın tasarrufunda olmasıyla ilgili sızdırılan belgenin içeriğine de ışık tutuyor. Tüm göstergelerin, Hizbullah'ın Cumhurbaşkanı Avn'a, başkan yardımcılığı ve ordu komutanı yardımcılığı görevlerini güvence olarak almadığı sürece hiçbir şey vermeyeceğini gösterdiğini belirtiyor. Bunun için anayasa değişikliği veya yeni bir kuruluş konferansı gerekiyor. Madi, daha fazla ayrıntı vermekten kaçınarak, “Perde arkasında bir şeyler planlanıyor ve ana hatları artık belli” diye ekliyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre belgeyle ilgili sızıntıların ciddiyetiyle ilgili olarak, İran'ın Hizbullah'ın askeri kanadını Ulusal Muhafızlar adı altında koruma türünden bir sızıntı, silahların teslim edilmesini ve sadece devletin elinde olmasını şart koşan Lübnanlı ve uluslararası talepleri atlatmaya veya etrafından dolanmaya yönelik akıllıca bir girişim sayılmıyor. Aksine, söz konusu öneri ile “çözüm bu” ve orduya ancak tek grup halinde entegre oluruz diyorlar.

Madi, bu öneri ile ilgili olarak şunu da ekliyor: “Hizbullah'ın silahları sorununu çözmeyecek, aksine ülkeyi yıkıma ve Hizbullah’ın Lübnan’ı işgalini meşrulaştırmaya götürecek, ki bu da siyasi bir sapkınlıktır”. Ayrıca “sadece zorlu çözümü uygulamaktan kaçınmak için Lübnan formülünün tamamını değiştirebilecek bir öneriyi kabul etmek mümkün değil. Hizbullah'ı da içeren bir Ulusal Muhafız Birliği kurmak, Sünniler, Hristiyanlar veya Dürziler için ve hatta Şiilerin yarısı için bile kabul edilemez. Böyle bir çözümü ancak mevcut siyasi otorite sürdürebilir. İran'ın önerisi, 10.452 kilometrekarelik bir ülke olarak Lübnan'ın sonu demektir” diye de vurguluyor.

Askeri kaynaklar

Askeri çevreler ise bu önerinin Lübnan'ı yıkıma götüreceğine ve federal bir sistemin dayatılmasına yol açacağına inanıyor. Zira bu durum, bir Hristiyan Ulusal Muhafız Birliği, bir Sünni Ulusal Muhafız Birliği ve bir Dürzi Ulusal Muhafız Birliği kurulması yönünde karşı talepleri tetikleyebilir. Askeri çevreler “böyle bir proje yaşayamaz ve amacı Lübnan'ı federal bir devlete dönüştürmek olmadığı sürece imkânsızdır. Bu öneri bir İran rüyasıdır ve gerçekleşmeyecektir” diyor. Bunu tanımlamak için halk arasında yaygın “Şeytan’ın cennete girmeyi hayal etmesi gibi” sözünü kullanan çevreler, ulusal ordunun yanı sıra tüm bu silah ve teçhizata sahip bir silahlı örgütün varlığını dahi şiddetle reddediyor. Böyle bir öneriyi sızdırmanın, Lübnan devletini ve ABD'yi alt etme çabalarını gizlediğine ve ancak Lübnan'ın merkezi siyasi otoriteye sahip bir devletten ademi merkeziyetçi bir devlete dönüşmesi durumunda başarılı olacağına inanıyorlar.

Aynı çevreler, İran ve Hizbullah'ın nabız yoklamak için belgeyi kasıtlı olarak sızdırmış olma ihtimalini de göz ardı etmiyor. Belgenin içeriğinin merkezi bir devlet içinde uygulanmasının, o devletin yıkılması anlamına geleceğine ve Lübnan'daki diğer mezhep ve dini grupları silahlanmaya iteceğine inanıyorlar. Dahası, “böyle bir karar, zaten hayal kırıklığı içinde yaşayan askeri personeli daha da hayal kırıklığına uğratacaktır” diyorlar. Ulusal Muhafızlar personelinin veya Ulusal Muhafızlar kılığındaki Hizbullah üyelerinin maaşlarını kim ödeyecek, eski cumhurbaşkanı Emile Lahud döneminde direnişin yararına ordudan kesilen fonlar yetmez mi diye soruyorlar. Böyle bir karar Lübnan Ordusu için felaket olur diye de ekliyorlar.

Hizbullah’a yakın kişiler; böyle bir öneri yok diyorlar.

Hizbullah'a yakın bir isim olan siyasi analist Faysal Abdussettar, böyle bir önerinin mevcut olmadığını ve bu konunun masada bile olmadığını vurguluyor. Abdussettar, “Lübnan daha önce 1960'ların sonlarında benzer bir deneyim yaşamıştı, ancak bu anlamda değil, daha ziyade 'ordu destekçileri' bayrağı altında bir oluşum söz konusuydu. O dönemde mesele, Filistinli örgütlerin ve güçlerin varlığının ardından birçok güney bölgesinde hakim olan durumla ilgiliydi” diyor. Bunun bugün yeniden gündeme gelmesine şaşırdığını ifade eden Abdussettar, herhangi birinin bu dönemi taklit etmek veya direnişin elindeki silahlar sorununa bir çözüm bulmaya çalışmak amacıyla bunu gündeme getirmiş olmasından şüphe duyuyor. Abdussettar’a göre bu öneri “ne ciddi ne de mevcut değil.” Şunu da ekliyor: “Herkesin bildiği yerleşik denklem, silahların teslim edilmesinin söz konusu olmadığıdır. Ulusal savunma stratejisi kapsamında bir tartışma yapılabilir, ancak bu konu derinlemesine bir diyalog gerektiriyor. Diyalog ise devletin başı olan Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere tüm Lübnanlı liderler için artık kaçınılmaz hale geldi.” Ancak Abdusettar, ABD Başkanı Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın Lübnan'dan ayrılması ve ABD'nin Lübnan'ın yanıtına nasıl bir yanıt vereceğinin henüz bilinmemesi nedeniyle yakın gelecekte herhangi bir diyalog olasılığının uzak olduğunu “bu nedenle, bir sonraki adımların netleşmesi için daha fazla zamana ihtiyaç olduğunu” belirtiyor.