Suriye Arap Ligi'ne nasıl döndü ve bir sonraki adım ne?

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (SANA - Reuters)
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (SANA - Reuters)
TT

Suriye Arap Ligi'ne nasıl döndü ve bir sonraki adım ne?

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (SANA - Reuters)
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (SANA - Reuters)

Suriye, “Adım adım” yöntemine göre Arap dışişleri bakanlarının aldığı kararla Arap dünyasındaki konumunu yeniden kazanmaya başladı. Şam, 11 yılı aşkın bir süre sonra Arap Birliği’ndeki koltuğuna geri döndü.  Uzmanlar bu kararı, Ortadoğu'daki siyasi değişimler ve yaklaşımlar bağlamında "Suriye krizinde çözümün başlangıcı" olarak değerlendirdi.

Arap dışişleri bakanları da önceki gün (Pazar), 7 Mayıs'tan itibaren Suriye hükümet delegasyonlarının Arap Birliği Konseyi ve ona bağlı tüm kurum ve kuruluşların toplantılarına katılımını sürdürme kararı aldı. Suriye'de protestoların patlak vermesinden yaklaşık 8 ay sonra, Kasım 2011'de Şam’ın Arap Birliği’ne üyeliği askıya alınmıştı. Şimdi bu karar iptal edildi.

Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü anlık değil.  BAE'nin 2018 yılında Şam'daki büyükelçiliğini yeniden açma kararı bunun sinyallerini vermişti. Ancak, geçen şubat ayında Suriye ve Türkiye'de meydana gelen ve Suriye'nin Arap çevresine dönüşüne yönelik adımları hızlandıran yıkıcı depreme kadar işler bir süre durgunlaştı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad bölgedeki komşu ülkelerin liderleriyle temas kurup yardım alırken, dışişleri bakanları düzeyinde de karşılıklı ziyaretlerde bulunuldu.

Arap Birliği, pazar günü Kahire'de yaptığı bir toplantıda Suriye'nin dönüşüne karar verdi (Reuters)
Arap Birliği, pazar günü Kahire'de yaptığı bir toplantıda Suriye'nin dönüşüne karar verdi (Reuters)

Cezayirli siyaset ve insan hakları analisti Muhammed Adem el-Mekrani, Suriye'ye geri dönme kararının Ortadoğu'da meydana gelen "derin dönüşümler" bağlamında geldiğine inanıyor. Mekrani, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Suriye'yi Arap çevresine döndürme çabaları, geçtiğimiz kasım ayında düzenlenen Cezayir Zirvesi öncesinde bir ‘Cezayir girişimi’ ile başladı. Cezayir, Şam’ın zirveye katılması için baskı yapmaya çalıştı, ancak bu girişim "bölgedeki birkaç aktif gücün çekinceleriyle karşılandı. Bu durum geri dönüşün onaylanmasını geciktirdi. Suriye'nin geri dönmesi kararı şaşırtıcı değil, daha çok aylarca süren ve Arap dışişleri bakanlarının Şam'a yaptığı ziyaretlerle sonuçlanan diplomatik çalışmanın bir sonucu olarak gerçekleşti."

Dönemin Arap Birliği Genel Sekreteri'ne göre henüz Arap mutabakatı yokken Cezayir, Suriye'nin son Arap zirvesine katılmasını istedi.

Eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Salah Halime, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Suriye'nin dönüş kararı geç geldi. Karar Suriye topraklarında aşırılık yanlısı milislerin varlığıyla birlikte siyasi, güvenlik ve ekonomik koşulların kötüleşmesi ışığında zorunluydu. Bunlar bölgedeki komşu ülkelerin güvenliğini tehdit etmenin yanı sıra, Suriye'nin birliğini ve toprak bütünlüğünü de tehdit eden şeyler. Şam'ın Arap Birliği üyeliğini askıya almak yerine, Suriye krizinin çözümünde ve durumun kötüye gitmesinin önlenmesinde önemli bir Arap rolü oynamak gerekiyordu.” ifadelerini kullandı.

Halime özellikle Arap Dörtlüsü'nün (Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Irak) geri dönüş kararının önünü açan birkaç hamlesine, ayrıca dışişleri bakanları düzeyindeki birkaç ziyarete ve Esad'ın BAE ziyaretine değindi. Mısırlı yetkili kararın, bölgedeki radikal gelişmeler, İran ile ilişkilerde şekil değişikliği, Çin ve Rusya'nın ortaya çıkışı ile tutarlı olduğunu söyledi.

Cidde, nisan ortasında Mısır, Irak ve Ürdün'ün katıldığı Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin toplantısına ev sahipliği yaptı. Toplantı sonunda "Suriye'deki krizi sona erdirme çabalarında Arap liderliği rolünün önemi" mesajı verildi.

Ürdün'ün başkenti Amman geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Irak dışişleri bakanlarının yanı sıra Suriye dışişleri bakanının da olduğu beşli bir istişare toplantısına tanık oldu.

2014 yılında Halep şehrinde Suriye ordusu ile muhalif gruplar arasında meydana gelen çatışmalar sonucu ortaya çıkan yıkım (Reuters)
2014 yılında Halep şehrinde Suriye ordusu ile muhalif gruplar arasında meydana gelen çatışmalar sonucu ortaya çıkan yıkım (Reuters)

Geri dönüş kararının “on yıldan uzun süredir devam eden Suriye krizinde bir atılımın başlangıcına” işaret ettiğini söyleyen Cezayirli siyaset uzmanı, “Şam'ın önümüzdeki aylarda resmi Arap ve yabancı ziyaretler alacağını ve çok taraflı birkaç toplantının odak noktası olacağını umuyorum.” dedi. Bununla birlikte, Suriye topraklarındaki yabancı varlığı, ülkeyi Rusya ile ABD arasındaki diplomatik çatışma arenasına dönüştürebilir. Esed, Suriye'de üssü olan Moskova'nın stratejik bir müttefiki olarak görülüyor. DEAŞ’la savaşa etkin bir şekilde katkıda ABD, devirmeye çalıştığı ve daha önce askeri saldırılar düzenlediği bu rejime hâlâ şüpheyle bakıyor.

Mekrani, “Türkiye'nin Suriye ile ilişkileri, Suriye'nin kuzeyinde devam eden Türk askeri varlığı ortamında hala gergin durumda ve bu ikilem henüz çözülmedi. Arap Birliği’ne dönüş kararı, özellikle Esed rejiminin Rusya-İran desteğine sahip olması ve Arap Birliği'ne dönüşün jeostratejik ağırlığını artırması nedeniyle Türkiye'nin Suriye’deki varlığını etkileyebileceğine dikkat çekti.”

Mekrani sözlerini şöyle sürdürdü: “Suriye tarafında geri dönüş kararının (adım adım) stratejisinin yükümlülükleri var. Bunlar mültecilerin geri dönüşü, tutukluların serbest bırakılması ve yabancı güçlerin ülkeden ayrılması için baskı yapılmasına ilişkin taahhütleri içeriyor. Arap Temas Grubu, Suriye'nin bu taahhütleri yerine getirip getirmediğini takip edecek. Suriye’de Esed'in isteği üzerine İran ve ayrıca Suriye'nin kuzeyinde Türk varlığı var ve bu konular daha sonra tartışılacak. Mevcut dönem, insani yönlere odaklanacak.”



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.