Yemenli kız Rua ve sekiz yıl önce kaçırılan babasının hikayesi

Husilerin idam cezasına çarptırdığı Yemenli gazeteci, tutukluların takasına ilişkin anlaşma kapsamında Marib'e gelerek ailesini kucakladı (Twitter)
Husilerin idam cezasına çarptırdığı Yemenli gazeteci, tutukluların takasına ilişkin anlaşma kapsamında Marib'e gelerek ailesini kucakladı (Twitter)
TT

Yemenli kız Rua ve sekiz yıl önce kaçırılan babasının hikayesi

Husilerin idam cezasına çarptırdığı Yemenli gazeteci, tutukluların takasına ilişkin anlaşma kapsamında Marib'e gelerek ailesini kucakladı (Twitter)
Husilerin idam cezasına çarptırdığı Yemenli gazeteci, tutukluların takasına ilişkin anlaşma kapsamında Marib'e gelerek ailesini kucakladı (Twitter)

Rua Nebil es-Seydavi, dokuz yıl önce ilkokul birinci sınıf imtihanlarında birinciliği elde ederek babasını gururlandırmıştı. Diğer yıllarda da benzer başarıların kendisini beklediği belliydi. Ancak Husiler, Sana’ya baskın düzenleyerek baba Nebil es-Seydavi’yi çalıştığı Yemen resmi haber ajansı SABA’nın ana ofisinden kaçırdı. Seydavi, yargılanarak sekiz yıl hapis cezasına çarptırılmadan önce Husiler tarafından dört yıl boyunca gizli bir yerde tutuldu.

Baba Seydavi, 2014 yılının ortalarında kızının birinciliğini sosyal medya üzerinden paylaşarak “Sevgili kızım Rua’nın aldığı sınav sonuçları. Birinciliğin için seni tebrik ederim” ifadelerini kullanmıştı.

Ancak bu sevinç, senelerdir Rua’nın kursağında kaldı. Hala tutuklu bulunan Seydavi, hapis cezasının ardından ise güvenlik gözetimine tabi tutuldu. Husiler, terör ve devlet güvenliği davalarına özel mahkemeye başkanlık eden bir Husi yargıcın kararı mucibince Seydavi’yi entelektüel ve kültürel rehabilitasyon programına maruz bıraktı.

Sekiz yıldır Husiler tarafından hapishanelerde tutulan Nebil es-Seydavi (Twitter)
Sekiz yıldır Husiler tarafından hapishanelerde tutulan Nebil es-Seydavi (Twitter)

21 Eylül 2015'te SABA’nın haber ağları genel müdürü olan Seydavi, Husiler merkezi basarak kontrolü ele geçirdikten sonra ajansın Sana’nın el-Hasaba mahallesindeki merkezindeydi.

Seydavi, kovuşturulmasına neden olacak hiçbir şey yapmadığı için başkenti terk etme fikrini reddetti. Ancak Husi grubu, ajans dahilinde kendilerinin mezhepçi eğilimlerine karşı olduğunu düşündükleri kişilerin listelerini hazırlamıştı. Böylece ofisi basan Husi istihbarat ajanları, Seydavi’yi gizli bir yere götürdü. Seydavi dört yıl boyunca burada tutuldu. Daha sonra ise mahkemeye çıkarılarak yargıcın kararı mucibince sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. Gözetim altına alınan Seydavi, ​​​​fikri açıdan rehabilitasyona tabi tutuldu.

Rua’nın bahsi geçen sınav sonuçları (Facebook)
Rua’nın bahsi geçen sınav sonuçları (Facebook)

Husiler tarafından kaçırılanların savunmasından sorumlu Yemenli avukat Abdulmecid Sabra, Irak'ta haberleşme mühendisliğinden mezun olan Seydavi’nin Husilerin kontrolü altındaki eski siyasi güvenlik servisi (şuan güvenlik ve istihbarat servisi) tarafından tutuklanarak zorla gizli tutulduğunu, ağır fiziksel ve zihinsel işkenceye maruz kaldığını aktardı.

Sabra’nın aktardığına göre, dört yıl boyunca 2 Temmuz 2019'a kadar cumhuriyet savcılığına sevk edilmeyen Seydavi, daha sonra ise 22 Şubat 2022'de terör ve devlet güvenliği davalarına özel mahkemeye sevk edilerek sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Avukatın aktardığına göre söz konusu karar, Seydavi’nin üç yıl süreyle polis gözetimi altında tutulmasını da öngörüyordu. Karar mucibince ilgili makamlar Seydavi’yi Husilere bağlı zekat ve vakıflar organı ile işbirliği içerisinde kültürel, davranışsal, fikri ve eğitimsel açıdan rehabilitasyona maruz bıraktı.

Sabra bu kararı en tuhaf işlevsel maddelerden biri olarak nitelendirdi. Husi yargıç Muhammed Mufleh, anayasaya göre yargı görevinden açık ve net bir şekilde ayrılmasına rağmen, tutuklularla ilgili kararlarının birçoğunda bu maddeleri zikretmeye hevesli görünüyor.

sabri

Abdulmecid Sabra: “Husi grubunun aldığı kararlar, Yemen toplumunu kendi inançları ve fikirlerine boyun eğdirme girişimine dair siyasi eylemleri kapsamında yer alıyor.”

Bu kararın Husi grubunun Yemen toplumunu kendi inançları ve fikirlerine boyun eğdirme girişimine dair siyasi eylemleri kapsamında yer aldığını söyleyen avukat Sabra, Gazeteciler Sendikası’na, Arap Birliği’ne ve uluslararası düzeydeki ilgili kurumlara seslenerek Seydavi’nin serbest bırakılmasını istiyor.

Yemenli gazeteciler de benzer trajediler yaşıyor. Gazeteci Muhammed es-Salahi, Husiler tarafından dört yıl 10 ay, gazeteci Muhammed el-Cüneyd ise dört yıl 9 ay hapis cezasına maruz bırakıldı. Husiler bu iki gazeteciyi henüz serbest bırakmadı. Salahi, Ekim 2018'de, Cüneyd ise Kasım 2018’de Hudeyde’de Husi istihbarat servisi tarafından tutuklanmıştı. İkili, dört yıl boyunca gizli yerlerde tutularak işkenceye maruz kaldı. Sana’ya aktarılmaları ardından Husilere ait güvenlik ve istihbarat aygıtı tarafından sorguya çekildiler. Daha sonra ise gizli bir duruşmada hükümete ve Arap Koalisyonu’na yardım etme suçundan yargılandıkları İhtisas Ceza Mahkemesi’ne (Hudeyde'de) sevk edildiler. Soruşturma ve yargılama sırasında yanlarında avukatın bulunmasına izin verilmedi. Husi yargıç, ikiliyi aleyhlerindeki suçlamalar dolayısıyla dört yıl sekiz ay hapis cezasına çarptıran bir karar verdi.

Bu kararın zorla gizli yerde tutma, fiziksel ve psikolojik işkence, gizli yargılama ve savunma hakkının garanti altına alınmaması gibi geçersiz usuller üzerine kurulduğunu söyleyen Avukat Sabra, cezalarının bitmesine rağmen henüz serbest bırakılmadıklarını belirtiyor. Husilerin bu gazetecileri serbest bırakması gerektiğini, Yemen Gazeteciler Sendikası, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve meslektaşlarının, ikilinin serbest bırakılmaları için baskı ve dayanışma göstermesi gerektiğini söylüyor.

“Yemenli gazeteciler, sekiz yılı aşkın süredir devam eden savaş ve çatışmanın, beraberindeki baskı, terörizm ve adam kaçırma olaylarının ardından en kötü ve en zor günlerini yaşıyorlar”

Yemenli Gazeteciler Sendikası

Yemenli Gazeteciler Sendikası da Nebil es-Seydavi, Muhammed es-Salahi, Muhammed el-Cüneyd ve Nisan 2015’ten bu yana zorla tutulan gazeteci Vahid es-Sufi’nin hızla serbest bırakılması talebini yineliyor.

Husi grubu yetkilileri Sufi’nin kaçırıldığı yeri ve akıbetini açıklama konusundaki şüpheli davranırken sendika ise gazeteci es-Sufi’nin durumu ve bilinmeyen akıbetiyle ilgili derin endişelerini dile getiriyor.

Yemenli kadınlar cezaevlerindekilere yönelik idam cezalarının kaldırılmasını talep ediyor (Twitter)
Yemenli kadınlar cezaevlerindekilere yönelik idam cezalarının kaldırılmasını talep ediyor (Twitter)

Sendika, en az sekiz yıldır devam eden savaş ve çatışmanın, baskı, terör ve adam kaçırmanın ardından Yemenli gazetecilerin en kötü ve en zor günlerini yaşadıklarını belirtiyor.

Onlarca sivil ve muhalif medya kuruluşunun kapatıldığına, yağmalandığına ve el konduğuna değinen sendika, gazetecilerin maaşlarından ve yaşam haklarından mahrum bırakıldığını, işlerinden edildiklerini, bazılarının suikasta uğradığını da ekliyor.



Hizbullah ateşkes sonrası döneme siyasi olarak hazırlanıyor

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
TT

Hizbullah ateşkes sonrası döneme siyasi olarak hazırlanıyor

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)

Her türden siyasi güç, Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım'ın kendisini bir kez daha Taif Anlaşması şemsiyesi altında konumlandırdığını yinelemesiyle uğraşıyor. Çünkü Kasım, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararının uygulanmasına hazırlık olarak İsrail'in girdiği bölgelerden çekilmesiyle birlikte Güney Lübnan'a sükunetin geri dönmesinden sonraki aşamaya yaklaşımında yol haritasının ana başlıklarını tanımlayarak ABD'nin ateşkese ulaşma vaatlerinin önüne geçmek istedi.

Siyasi kaynakların Şarku’l Avsat'a aktardığına göre Kasım'ın ateşkes sonrası sahneye yaklaşımında tanımladığı maddeler, Hizbullah'ın yönelimlerine Lübnanlılığı siyasi faaliyette bulunma noktasına kadar ekleme arzusuna işaret ediyor. Buna karşılık, Lübnanlılar arasında bölünmeye neden olan tek taraflı Gazze Şeridi'ni destekleme kararının yol açtığı tepkilere ilişkin değerlendirmeleri ışığında bölgede olup bitenlerle ilgilenme düzeyi azalıyor.

Kaynaklar, Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ni destekleme kararının dayattığı gerçekleri görmezden gelemeyeceğine inanıyor. Bunların başında direniş eksenindeki müttefiklerinin desteğinden yoksun olması geliyor. Bu çatışmada Hizbullah neredeyse tek başınaydı. Hizbullah'ın Meclis Başkanı Nebih Berri'ye Amerikalı arabulucu Amos Hochstein ile müzakere yetkisi vermesi ve güneyi sükûnete kavuşturacak bir taslak üzerinde anlaşmaya varmaları, kaçınılmaz olarak Gazze Şeridi ve Güney Lübnan cephelerini birbirine bağlayacak ve Hamas'ı destekleyecek bir taslağa yer olmadığı anlamına geliyor.

Hizbullah'ın geri çekilişi

Aynı kaynaklar Hizbullah'ın taslağa itiraz etmemesinin, Litani'nin güneyindeki konuşlanma alanını boşaltmayı ve geri çekilmeyi zımnen kabul ettiği anlamına geldiğine işaret ediyor. Buna ek olarak, Ağustos 2006'da 1701 sayılı kararın kabul edilmesinden bu yana yürürlükte olan angajman kuralları ve bu kuralların uygulanmasını kontrol altında tutan terör dengesi de iptal edilmiş oldu.

Aynı kaynaklar Hizbullah'ın içe çekilmekten başka çaresi olmadığını ve şu ana kadar elde edilenlerin ABD'nin vaatlerine bağlı bir ateşkese varmakla sınırlı kaldığını söylüyor. Lübnan-Suriye sınırı, ordunun Refik Hariri Uluslararası Havaalanı'nda uyguladığı modele uygun olarak kontrol edilmesine ve Lübnan'a ve Lübnan'dan her türlü kaçakçılığın önlenmesine karar verilmesinin ardından artık Hizbullah'a silah sevkiyatına açık değil. Diğer yandan Suriye rejimi, uluslararası toplumla ilişkilerini düzeltmek ve ABD'nin Sezar Yasası kapsamında kendisine uyguladığı yaptırımların kaldırılmasını sağlamak amacıyla bu eksenden çekildiği için direniş ekseni aktif bir varlık gösteremedi.

Laricani

Bu bağlamda kaynaklar, İran Dini Lideri’nin kıdemli danışmanı Ali Laricani'nin Beyrut ziyareti sırasında kendisiyle görüşen direniş ekseninden bir heyete söyledikleri üzerinde duruyor: “İran Lübnan'a yardım ulaştırmak istiyor, ancak kara, deniz ve havadan bize uygulanan abluka yardım göndermemizi engelliyor. Yeniden inşada ortak olduğumuzu vurgulamaktan başka çaremiz yok.”

Hizbullah'ın Lübnan'ı güvenli bir liman haline getiren Taif Anlaşması'na katılmasının, direniş ekseninin yanında yer alması nedeniyle bozulan Lübnan-Arap ilişkilerinin düzeltilmesi ve Lübnan'ın bölgede yaşanan çatışmalardan uzak tutulması yerine mesajların verildiği bir platform haline getirilmesi bağlamında eleştirel bir gözden geçirme olup olmadığı soruluyor. İsrail geniş alanları tahrip etmeye devam ederken ateşkesi kabul etmekteki isteksizliğine rağmen ateşkese varmaktan başka çaresi olmadığına mı ikna oldu? Bu da Amerikan vaatlerinin akıbeti sorusuna kapı açıyor. Peki savaşın sona erdiğini ilan etmek için doğru zamanı seçmek Tel Aviv'in mi elinde?

Taif Anlaşması çatısı altında konumlanma

Kaynaklar, Berri'nin Hizbullah’a, içe dönmesi ve kendisini Taif Anlaşması çatısı altında konumlandırması tavsiyesinde bulunma rolünü de göz ardı etmedi. Özellikle de uluslararası toplum tüm bileşenleriyle muhalefete Lübnan'ın birikmiş krizlerinden kurtulması için iş birliği yapması yönünde el uzatmasını tavsiye ederken…

Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ne verdiği destekle aynı döneme denk gelen gelişmelere karşı temkinli olduğunu söyleyen kaynaklar, Hizbullah’ın İran'ın müdahalesine oynadığı bahsin yanlış olduğu gerçeği ışığında hesaplarını yeniden gözden geçirmeye karar verip vermediğini soruyor. İran, bölgedeki konumunun zayıflaması ihtimalini göz önünde bulundurarak rejimi korumak ve muhafaza etmekle ilgileniyor.

Dolayısıyla Hizbullah'ın Taif Anlaşması’nı restore etme kararı, kaynaklara göre sahip olduğu artı gücün siyasi denklemde harcanmayacağını anladıktan sonra Lübnan'ı kurtarmak için çözüm arayışında siyasi harekete katılmaya istekli olduğu anlamına geliyor. Ateşkes sağlanır sağlanmaz ülkenin yeni bir siyasi aşamaya girmeye hazır olmasıyla birlikte, 1701 sayılı kararın uygulanması için üzerinde anlaşmaya varılanları hayata geçirmeyi üstlenecek cumhurbaşkanının seçilmesine öncelik verecek şekilde, başta muhalefet olmak üzere ülkedeki ortaklarıyla iletişime geçecek kanalların aranmasına ihtiyaç var.

Bu nedenle, Kasım'ın Hizbullah'ı yeni bir siyasi aşamaya taşımaya hazırlanırken çizdiği yol haritasına muhalefetten ya da merkezcilerden gelebilecek tepkilere yer açmak için sabırlı olmak gerekiyor. Bunun için de muhaliflerine kabadayılık taslamaması, cumhurbaşkanının seçimini durgunluktan çıkarmak ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasını tamamlamak için açık, esnek ve gerçekçi olması gerekiyor. Bunun karşılığında da kendisine aynı şekilde davranılmalı ve Gazze Şeridi'ni destekleme tekelinden önceki gücünün artık geçmişteki gibi olmadığı bahanesiyle ülkenin kurumlarını restore etme konusunda kendisini zayıflatmak istediklerini düşündürecek şekilde hareket edilmemelidir. Öyle ki İran'ın etkisinin azalması, direniş ekseninin vurucu gücünü oluşturan ve bölgedeki en güçlü kolu olduğu için Hizbullah'a destek sağlamada mütevazı sınırlarda bile olsa bir rol oynamayan arenaların birliğinin etkisizliği ile bağlantılı olarak ortaya çıktı. Dolayısıyla, devlet projesine yeniden kazandırmak için İran'ı kucaklamaya ihtiyaç var.