Sadr ve ‘Dava Sahipleri’ krizi: Siyasi bölünme mi güç kazanma savaşı mı?

Sadr Hareketi destekçileri ekim ayı başlarında Bağdat'ta düzenledikleri protestolarda (EPA)
Sadr Hareketi destekçileri ekim ayı başlarında Bağdat'ta düzenledikleri protestolarda (EPA)
TT

Sadr ve ‘Dava Sahipleri’ krizi: Siyasi bölünme mi güç kazanma savaşı mı?

Sadr Hareketi destekçileri ekim ayı başlarında Bağdat'ta düzenledikleri protestolarda (EPA)
Sadr Hareketi destekçileri ekim ayı başlarında Bağdat'ta düzenledikleri protestolarda (EPA)

Mukteda es-Sadr'ın Dava Sahipleri olarak bilinen Şii dini grupla yaşadığı kriz, ‘siyasi’ boyutu mu yoksa ‘dini’ boyutu mu daha çok etkiliyor?

Necefli din adamları ve Bağdatlı siyasetçiler bu soruya farklı cevaplar veriyorlar. Aralarındaki fark ne olursa olsun, ayrılma ve bölünmelere rağmen halen etkili olan bir siyasi akım için siyasi yansımalar kaçınılmaz.

Irak Şiilerinin geleneksel hukuk çevreleri tarafından sıklıkla ‘sapkın’ olarak tanımlanan Dava Sahipleri grubu, 2006 yılında ülkede mezhepsel sokak savaşının patlak vermesiyle birlikte kuruldu. Sadr Hareketi unsurlarını içeren grup, Sadr'ın ‘İmam Mehdi’ olduğuna ve ona biat etmeleri gerektiğine inanıyor.

Şii din adamları, ‘bir siyasi liderle bağlantısı olan dini hareketlerin tehlikesi’ konusunda hemfikirler. Geçtiğimiz yıllarda Necef'teki ‘Cennetin Askerleri’ ve Sarhi destekçileri örneklerinde olduğu gibi, devlet güç kullanıp müdahale ederek grup üyelerini tutukladı.

‘Mehdilik’ fikri aslında bu grupları birleştiren ve birbirine bağlayan ideolojik bir referanstır ve genellikle her siyasi veya sosyal ayaklanmadan sonra ortaya çıkar. Ancak Dava Sahipleri ile ilgili yeni olan, aylar önce siyasetten çekilme kararı alan ve Koordinasyon Çerçevesi’nde kararı rakiplerine bırakan Mukteda es-Sadr taraftarları için siyasi bir yenilgi sonrası ortaya çıkmasıdır.

Ayrıca, Sadr'ın dini ve toplumsal havasına yönelik popüler bir ‘takıntı’, bir siyasi hareketin liderine değil, ondan daha büyük olana ‘bağlılık’ fikirlerini köklü bir ideolojik boyutta yeniden canlandırdı.

SADR

Ashabu'l Hak mensubu maskeli üç kişi, geçen hafta ikinci kez bir videoda yer aldı ve Sadr Hareketi liderine ‘beklenen İmam Mehdi’ olarak biat çağrısında bulundular.

Videodakilerden biri planlarının, Sadr'a biat ettikten sonra “yolsuzluğun ve yağmacıların başkenti Bağdat'a gidip zalim Muhammed Şiya es-Sudani liderliğindeki Beni Abbas devletini devirmek" olduğunu” söyledi.

Necef'te en yüksek otorite olan Ali es-Sistani'ye yakın olan medrese çevreleri, Dava Sahipleri ile Sadr krizi hakkında yorum yapmaktan kaçınıyorlar.

Şehirdeki gazeteciler ve aktivistler, Necef'teki genel atmosferin, hareketin ve liderinin kaderi hakkında endişe ve tartışmaların hâkim olduğu Sadrcılar dışında, “Dava Sahipleri” krizinden etkilenmiş görünmediğini söylediler.

Londra'da ikamet eden bir Şii din adamı ise adının açıklanmaması şartıyla Şarku'l Avsat ile görüştü. Din adamı, “Dava Sahipleri’nin, Sadr Hareketi’nin bir kolu veya muhalifi olduğu sürece, farklı isimler taşıyan hareketlerin bir uzantısı olduğunu” söyledi. Kuşkusuz Necef fakihleri ​​bunu ‘sapıklık’ olarak görmektedirler ve devlet de bu konuyu süratle halletmekten çekinmeyecektir.

Din adamı, “Sadr, ideolojik bir krizin nedeni olmak istemiyor. Çünkü bu grupların yaklaştığı kırmızı çizgilerin farkında” değerlendirmesinde bulundu.

Krizin görünümünün dini ve ideolojik olduğuna inanan din adamı, özünün ise siyasi rekabet olduğunu ve Sadr Hareketi’nin bunun ana tarafı olduğunu belirtti.

Sadr, geçen hafta Şii Müslümanların taklit edeceği bir referans olmadığı, “müctehid olmadığını” söyleyerek biat çağrılarını engellemeye çalıştı. Ancak bu Koordinasyon Çerçevesi’nde Şii liderler tarafından, ‘muhaliflere ve yurt dışından desteklenen yozlaşmışlara karşı ideolojik bir savaş’ ilanı olarak yorumlandı.

Kufe Vaizi Hadi ed-Dunyavi dün (Cuma) Sadr Hareketi’nin lideri hakkında bir mesaj paylaştı: “Aslanın dişini gördüğünüzde onun gülümsediğini sanmayın. Dikkat edin!”

Krizin yansımalarını açıklamak için 3 hipotez

Bağdat'ta, Sadr'ın Dava Sahipleri ile çatışmasına dair birçok yorum var ve bu krizin yansımalarını açıklamak veya tahmin etmek için 3 siyasi hipotez gündemde.

Birincisi: Sadr destekçileri, Sadr'ın ezeli rakibi olan İran destekli Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin, hareketin halk tabanını zayıflatmak amacıyla Dava Sahipleri’nin hareketlerini dolaylı yollarla motive ettiğine inanıyor.  Çerçeve liderlerinin kendisinde karşı konumları ne olursa olsun bunu, Muhammed Şiya es-Sudani liderliğindeki hükümeti korumaya dönük siyasi planlar çerçevesinde yapıyorlar.

Birkaç gün önce yine maskeli ve kimliği belirsiz bir grup ortaya çıktı. Dava Sahipleri’ni tasfiyeyle tehdit etti ve Sadr Hareketi liderini sert bir şekilde eleştirdi. Necefli Sadrcılar, grubun silahlı bir Şii grupla bağlantılı olduğunu belirtiyor.

İkincisi: Eski ve yeni Sadrcı liderlere göre Sadr, kendi akımının dağılmasından ve oluşturduğu siyasi projeyle tutarlı insan kitlesinin kaybından daha fazla endişe duymuyor. Muhalifler, Kays el-Hazali liderliğindeki Asaib Ehlil Hak örneğinde olduğu gibi, genellikle Sadr'ın ‘azılı düşmanlarına’ dönüşmek için hareketten ayrılıyor.

Üçüncüsü: Sadr, özellikle kendisine çok yakın olanların Dava Sahipleri'nin söylediklerine inandığını gösteren pek emare olduğundan, halk tabanına ve ona yakın liderlik grubuna yönelik sert bir revizyon yapma fırsatını kaçırmayacaktır. Ama daha da önemlisi, Sadr, siyasetten çekildiğini söylemiş olsa da bu çatışmayı Şii sokağında nüfuzunu artırmak için kullanacaktır.



İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
TT

İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)

İbrahim Hamidi

Bu soru Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, Lübnan'da, Yemen'de ve İran'da soruluyor. Ancak Suriye'de, komşuluk, tarih ve bağlamla ilgili birçok nedenden dolayı bu sorunun bazı yan boyutları da var.

Beşşar Esed rejiminin geçtiğimiz yılın sonlarında düşmesi, İran ve ‘direniş ekseni’ için en büyük darbe olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Zira Suriye, Lübnan'daki Hizbullah'ın silah koridoru, Irak'ın arka bahçesi, Tahran'ın desteklediği Filistinli silahlı grupların karargahı ve Husiler ile İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı milislerin eğitim kamplarının merkeziydi. Bu yüzden Heyet-i Tahriru’ş-Şam’ın (HTŞ) geçtiğimiz yıl kasım ayı sonlarında Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nu başlatmasının ardından İsrail'in, Esed adına Suriye'ye askeri müdahalede bulunmasını önlemek için İran'a saldırması şaşırtıcı değildi. İsrail ayrıca, kasım ayında Halep düştüğünde rejimi desteklemek için sınırı geçmeye çalışan Iraklı milislere de saldırılar düzenledi. Aslında İsrail, kasım ayında, Saldırganlığı Caydırma Operasyonu başlamadan önce 2011 yılından bu yana İdlib kırsalında bu türden ilk saldırı olarak, Hizbullah ve DMO’nun Serakib'deki operasyon odasını yok eden cerrahi saldırılar düzenlemişti.

Fakat HTŞ'nin geçtiğimiz yıl aralık ayında Şam'a girmesi, İsrail'i Suriye ve Esed rejimi konusunda 50 yıldır süren ‘belirsizlik halinden’ çıkardı. Golan Tepeleri, 1974 yılında iki ülke arasında Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşmasının imzalanmasından bu yana onlarca yıldır tarafsız ve sessiz bir cephe oldu ve stratejik silahlar kontrol altındaydı. Füzeler, kimyasal silahlar ve varil bombaları güney cephesinde veya İsrail ile savaşta değil, Suriyelilere karşı kullanıldı.

Suriye belirsizliği ile karşı karşıya kalan İsrail, kısa sürede 700 saldırı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti ve Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'nde ilan edilen tampon bölgeyi işgal etti.

İsrail, Suriye’nin yeni yönetimi üzerindeki belirsizlik karşısında neler yaptı?

  1. İsrail kısa bir süre içinde 700 hava saldırısı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde bulunan tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti.
  2. Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girerek burayı işgal etti.
  3. Golan Tepeleri'nin kuzeyinden güneyine kadar tampon bölgeye paralel olarak Suriye topraklarında 7 kilometre derinliğinde bir şerit işgal etti.
  4. Golan Tepeleri’ndeki en yüksek stratejik zirve olan Cebel eş-Şeyh Gözlemevi’ni işgal etti.
  5. Şam ile Golan Tepeleri arasındaki bölgeyi güvenlik bölgesi ilan ederek Suriye ordusunun bu bölgeye girmesini yasakladı.
  6. Güneydeki üç il ve Suriye topraklarının çoğunda hava hakimiyetini ele geçirdi.
  7. Ankara'nın Türk askeri üsleri olarak kullanmak istediği Suriye'nin merkezindeki tesisleri ve havaalanlarını imha etti.
  8. Başbakan Binyamin Netanyahu, Suriye'deki son gelişmelerle birlikte ‘Dürzileri korumak’ istediğini açıkladı ve İsrail ordusu, Şam'a bu yönde baskı yapmak için Suriye'nin egemenliğinin merkezi olan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın girişini ve Savunma Bakanlığı binasını vurdu.
  9. Tel Aviv, Golan Tepeleri'nden Suveyda’ya insani yardım koridoru kurmak istediğini açıkladı.

Yeni Suriye yönetimine gelince, yönetimin liderleri Şam'a ulaştıklarında ‘İsrail dahil hiçbir komşu ülkeye tehdit oluşturma niyetleri olmadığını’ açıkladılar. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara daha sonra Paris ziyareti sırasında İsrail ile ‘dolaylı müzakerelerin’ sürdüğünü doğrularken Suriye Dışişleri Bakanlığı Paris'te İsraillilerle görüşmeler yapıldığını duyurdu. Beyaz Saray tarafından yapılan ve ABD Başkanı Donald Trump'ın 14 Mayıs'ta Riyad'da Şara ile yaptığı görüşmede, Suriye’nin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları'na katılmasını istediğini belirten açıklamasına itiraz edilmedi.

Suriye'nin ilk görüşü, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın uygulanmasını teyit etmek veya benzer bir anlaşmaya varmak için müzakere masasına oturmak ve ardından iki taraf arasında barışçıl bir sürece yol açabilecek bir siyasi süreç başlatmaktı. Bu süreç, Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları’na katılmasıyla sonuçlanabilirdi. Bunun yanında Suriye'nin, anlaşmaya katılan diğer Arap ülkelerinden farklı olduğu göz önünde bulundurulmalı. İsrail, Suriye’deki Golan Tepeleri'ni işgal etmiş durumda ve iki ülke arasında bazı temas hatları var. Bununla birlikte İsrail ordusu Suriye topraklarının derinliklerine girmiş durumda.

İsrail'in genişleyen talep listesi karşısında Şam'ın ‘Tel Aviv ne istiyor? Müzakere koşullarını iyileştirmek mi istiyor, yoksa yayılmacı emelleri mi var? Suriye'yi parçalamak ve bölmek mi istiyor?’ sorularını sıralaması oldukça doğal.

Bunlar Şam'da kapalı kapılar ardında sorulan ciddi sorular. Temasların kapsamı genişledikçe, müzakere toplantıları yapıldıkça ve Suriye'nin güneyinde saha testleri yapıldıkça İsrail'in gerçek hedeflerini ve Netanyahu'nun hedeflerinin ordu ve istihbarat servislerinin hedefleriyle aynı olup olmadığını anlamakta daha fazla belirsizlik ve kafa karışıklığı ortaya çıkıyor gibi görünüyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrailliler, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın yenilenmesiyle ilgilenmediklerini, bunun geçmiş bir döneme ait olduğunu ve 1974'te imzalanmasına yol açan koşulların şu anki durumdan tamamen farklı olduğunu düşündüklerini söylediler. Başka bir deyişle, Hafız Esed ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından müzakere edilen anlaşma onlarla birlikte toprağa gömüldü. Daha da tehlikelisi, Şam'ın dış mahalleleri ile ayrılık hattı arasındaki bölgenin ağır silahların ve Suriye ordusunun bulunmadığı bir bölge olmasını ve ‘Suriye'nin güneyinde 7 Ekim'in tekrarlanmasını önlemek’ için hareket özgürlüğü, saldırı ve hava kontrolü ile erken uyarı düzenlemeleri ve önlemleri içermesini öneriyor olmaları.

Sahi İsrail Suriye'de ve Suriye'den ne istiyor?


Suveyda'daki Bedevi ailelerin yerinden edilmesi, Suriye'nin güneyinde kalıcı bir demografik değişime yol açacak mı?

Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb kasabasında barınağa dönüştürülen bir otelin girişinin önünde duran Suveyda'dan göç etmiş Bedeviler (AP)
Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb kasabasında barınağa dönüştürülen bir otelin girişinin önünde duran Suveyda'dan göç etmiş Bedeviler (AP)
TT

Suveyda'daki Bedevi ailelerin yerinden edilmesi, Suriye'nin güneyinde kalıcı bir demografik değişime yol açacak mı?

Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb kasabasında barınağa dönüştürülen bir otelin girişinin önünde duran Suveyda'dan göç etmiş Bedeviler (AP)
Şam yakınlarındaki Seyyide Zeyneb kasabasında barınağa dönüştürülen bir otelin girişinin önünde duran Suveyda'dan göç etmiş Bedeviler (AP)

Suriye'nin güneyindeki Dera vilayetinin Abta kasabasındaki bir okulun sınıfları, her sınıfta üç ila dört ailenin kaldığı geçici barınaklara dönüştürüldü. Aşırı kalabalık ve mahremiyet eksikliği nedeniyle kadınlar ve çocuklar okulun içinde, erkekler ise dışarıdaki avluda uyuyor. Bu Bedevi aileler, bir aydan fazla bir süre önce komşu Suveyda vilayetinde meydana gelen mezhep çatışmaları sırasında köylerinden göç etmek zorunda kaldı. O zamandan beri Suriye hükümeti, Suveyda'daki yerel Dürzi yetkililerle gergin bir ilişki içindeyken, göç edenler belirsizlik içinde kalmaya devam ediyor.

Suveyda kırsalındaki el-Kafr köyünden 56 yaşındaki Munire el-Hamad, ailesi ile birlikte bu ay öğrencilere yeniden açılması planlanan okulda yaşıyor. Okul açılırsa, ailesinin nerede yaşayacağını bilmiyor. AP'ye konuşan Hamad şu ifadeleri kullandı: “Çadırlarda yaşamak istemiyoruz. Hükümetin bize evler veya yaşamaya uygun yerler sağlamasını istiyoruz. İnsanların evine dönmesi imkânsız. Suveyda'da Müslüman olduğun için seni düşman olarak görüyorlar.”

ffb
Dera vilayetindeki es-Sehve köyünde bir okulda Suveyda'daki Bedevi kabilelerinden yerinden edilmiş kadınlar (Reuters)

Söz konusu çatışma, geçtiğimiz temmuz ayında yerel Sünni Bedevi kabileleri ile Suriye'de azınlık, ancak Suveyda'da çoğunluk olan Dürzi mezhebinin üyeleri arasında sınırlı çatışmalarla başladı. Ardından bir tarafta Bedeviler ve hükümet güçleri, diğer tarafta silahlı Dürzi gruplar arasında şiddetli çatışmalara dönüştü.

Dürzileri destekleyen İsrail çatışmaya müdahale ederek bölgedeki hedefleri bombaladı. Yerel halkın ifadelerine göre, çoğu Dürzi olan yüzlerce sivil öldürüldü ve Suveyda uzun süre kuşatma altında kaldı. Bu süreçte bölgeye sınırlı miktarda yardım ulaştı. Birleşmiş Milletler'e (BM) göre, çatışmaların azalmasına rağmen Suveyda'daki Dürzi topluluğu ve yerinden edilen ve geri dönme umudu olmayan Bedevi aileler de dahil olmak üzere 164 binden fazla kişi yerinden edilmiş durumda ve bu durum kalıcı bir demografik değişime yol açabilir.

fghy
Suveyda'dan ayrılmak zorunda kalan Bedevi ailelerin eşyaları (SANA)

Hamad, ailesinin Suriye Kızılayı tarafından kurtarılmadan önce ‘15 gün boyunca yiyecek ve erzak olmadan mahsur kaldığını’ söyledi. Kuzeni ve komşusunun kaçarken silahlı kişiler tarafından saldırıya uğradığını ve arabaları ile eşyalarının çalındığını belirtti.

24 yaşındaki Cerah Muhammed ise Suveyda vilayetindeki küçük bir köy olan Sehve Balata'nın onlarca sakininin, köylerinde çatışmalar çıktığında gece yürüyerek kaçtığını, kendisinin ve ailesinin de kalabalığın arasında olduğunu söyledi. Muhammed, aralarında hiçbiri silahlı olmayan 15 yaşın altındaki üç çocuk da dahil olmak üzere dokuz kişinin, Dürzi militanların ateşiyle öldürüldüğünü bildirdi. Muhammed, “Kimse evine dönmedi. Evleri yaktılar ve içindekileri yağmaladılar. Suveyda'ya geri dönemeyiz, çünkü Dürzilerle aramızda güvenlik yok... Suveyda'da azınlık durumundayız” ifadelerini kullandı.

hyuı8
Munire es-Sayyad, 23 Ağustos 2025 tarihinde Şam kırsalındaki Seyyide Zeyneb'de yerinden edilmiş Bedeviler için ayrılmış bir otel odasında otururken, Dürzi militanlar tarafından öldürülen iki oğlunun cesetlerinin fotoğrafını gösterdi. (AP)

Hamud el-Mahmas ve eşi Munire es-Sayyad, Şam'ın Seyyide Zeyneb banliyösünde barınağa dönüştürülmüş bir otelde, 21 ve 23 yaşlarındaki oğullarının, Hamud'un yeğeni ve kuzeniyle birlikte Şehba kasabasındaki evlerinden kaçmaya çalışırken silahlı kişiler tarafından vurularak öldürülmelerinin yasını tutuyor. Eşi, küçük çocukları için yemek hazırlayabileceği bir mutfağın olmadığı otel odasında üzüntü içinde. Aile, gıda yardımının düzensiz olduğunu söylüyor. El-Mahmas, “Maddi yardıma ihtiyacım var. Evsiziz. Geri döneceğimizi sanmıyorum; Dürziler evlerimizde yaşıyor” şeklinde konuştu.

fgth
Munire es-Sayyad ve eşi Hamud el-Mahmas, 23 Ağustos 2025 tarihinde Şam'ın Seyyide Zeyneb banliyösünde yerinden edilmiş kişilerin barınması için tahsis edilmiş bir otelin odasında AP'ye konuştu. (AP)

“Hükümet net bir cevap vermedi. Yetkililer, yerinden edilmenin geçici olduğunu ifade ettiler, ancak bunun ne kadar süreceği veya yerinden edilmiş kişileri geri getirmek için ne tür planlar veya stratejiler olduğunu açıklamadılar” diye konuşan Chatham House araştırmacısı Haid Haid, yerinden edilmiş kişilerin evlerine geri dönmelerinin siyasi bir çözüm gerektirdiğini, ancak Şam hükümeti ile Suveyda vilayetindeki yetkililer arasında doğrudan iletişim olmadığı için bunun şu anda ulaşılamaz göründüğünü bildirdi.

Suveyda'daki Dürzi topluluğunun önde gelen liderlerinden Şeyh Hikmet el-Hicri, Şam'ın reddettiği bir talep olan güney Suriye'nin bağımsızlığını istiyor. El-Hicri kısa süre önce Dürzi topluluğundan birkaç silahlı grubun oluşturduğu bir ‘ulusal muhafız’ biriminin kurulduğunu duyurdu.

Bazı sakinler için bu olaylar, yaklaşık 14 yıl süren Suriye iç savaşının acı hatıralarını geri getiriyor. O dönemde Beşşar Esed'in muhalifleri, rejim güçlerinin muhaliflerden geri aldığı bölgelerden tahliye edilmişti. Onları taşıyan yeşil otobüsler, birçok kişinin gözünde yerinden edilme ve yenilginin sembolü haline geldi. Gruplar arasındaki gerginlikler şu anda artıyor. Tarihsel olarak çobanlık yapan Suveyda'daki Bedeviler, kendilerini 18. yüzyılda bugünkü Lübnan'daki şiddetten kaçarak bölgeye gelen Dürziler'den önce bölgenin asıl sakinleri olarak görüyorlar.

İki topluluk büyük ölçüde barış içinde yaşıyordu, ancak zaman zaman şiddetli gerginlikler yaşanıyordu. 2000 yılında bir Bedevi, arazi anlaşmazlığı nedeniyle bir Dürzi'yi öldürdü ve rejim güçleri müdahale ederek Dürzi protestoculara ateş açtı. 2018 yılında DEAŞ'ın Suveyda'daki Dürzilere saldırarak 200'den fazla kişiyi öldürmesinin ardından, Bedeviler DEAŞ’la iş birliği yapmakla suçlandı.

fghyj
Suveyda vilayetindeki Serraye ailesinin evinin duvarı, 2025 yılının temmuz ayında şehirde yaşanan mezhepsel şiddet olaylarının ardından kurşun delikleriyle doldu. (Arşiv – Reuters)

Suveyda'daki bir aşiret, kontrol noktası kurup bir Dürzi'nin eşyalarını aldığında gerginlik arttı ve bu olay saldırı ve kaçırma olaylarının birbirini izlemesine yol açtı. Ancak gerginlikler bundan önceki süreçte de artıyordu. El-Kafr kasabasından kaçan ve güvenliğinden endişe duyduğu için ismini vermek istemeyen bir bedevi, kardeşinin 2018 yılında fidye talep eden İslamcı bir harekete bağlı silahlı bir grup tarafından kaçırıldığını söyledi. Çatışmaların patlak vermesinden bir gün önce, 12 Temmuz'da, Şeyh el-Hicri'ye bağlı bir grup silahlı adamın ailesinin evini ziyaret ettiğini, babasını tehdit ettiğini ve evin mülkiyetinden vazgeçtiğini belirten bir belgeyi imzalamaya zorladığını belirtti. “Tüm Dürziler kötü değil. Bazıları bize yardım etti, ama aralarında kötü militanlar da var. Devlet bir çözüm bulmazsa, haklarımızı kendimiz koruyacağız” ifadelerini kullandı.

Öldürülen iki kardeşin annesi es-Sayyad, intikam alma arzusunu dile getirerek, “Hükümetin onlara (Dürzi milislere) oğluma yaptıklarının aynısını yapmasını istiyorum” dedi.

Haid, “Gruplar arasındaki gerginlikler zamanla çözülebilir, ancak şu anda Şam ile Suveyda arasındaki daha büyük siyasi sorunların gölgesinde kalıyor. Bu farklılıkları aşmak için samimi bir diyalog kurulmadan yerel çatışmaların nasıl çözülebileceğini hayal etmek zor” şeklinde konuştu.


Kudüs'te bir otobüse düzenlenen saldırıda 7 İsrailli öldü, 12 kişi yaralandı

Netanyahu, Kudüs'te olay yerinde incelemede bulundu (EPA)
Netanyahu, Kudüs'te olay yerinde incelemede bulundu (EPA)
TT

Kudüs'te bir otobüse düzenlenen saldırıda 7 İsrailli öldü, 12 kişi yaralandı

Netanyahu, Kudüs'te olay yerinde incelemede bulundu (EPA)
Netanyahu, Kudüs'te olay yerinde incelemede bulundu (EPA)

İsrail medyası bugün, Kudüs yakınlarındaki Ramot yerleşim birimi kavşağında meydana gelen silahlı saldırıda 7 İsraillinin öldüğünü, 12 kişinin ise yaralandığını bildirdi.

fgthy
Saldırıya uğrayan otobüs (Reuters)

İsrail Kanal 12 televizyonu, çok sayıda İsrail askerinin olay yerine gittiğini bildirirken, İsrail Acil Durum Servisi ise yaralıların bir kısmının durumunun ciddi olduğunu açıkladı.

hyjuık
Olay yerinden çekilen bir videodan alınan ekran görüntüsü (Times of Israel)

İsrail polisi, ‘Kudüs'te bir otobüse ateş açarak bazıları ağır olmak üzere birkaç kişinin yaralanmasına neden olan iki silahlı saldırganın etkisiz hale getirildiğini’ bildirdi. İsrail Ordu Radyosu, Şin-Bet'in soruşturma sonuçlarına göre ‘iki saldırganın otobüse binip ateş açtığın’ aktardı. Radyo, saldırganların Doğu Kudüs sakinleri olduğunu belirtti.

ty
Kudüs'teki olay yerine çok sayıda polis memuru sevk edildi. (AP)

İsrail Kanal 12 televizyonu, Kudüs saldırısının faillerinin Batı Şeria'daki Ramallah kentinden geldiğini bildirdi. Görgü tanıkları, faillerden birinin trafik polisi kılığına girerek otobüse bindiğini ve yakın mesafeden saldırıya başladığını söyledi.

dfrgthy
İsrail polisi ve acil durum ekipleri, Kudüs'teki silahlı saldırının geçekleştiği olay yerinde çalışıyor. (EPA)

Silahlı saldırının ardından Kudüs'e giriş ve çıkışlar ile Batı Şeria ve Kudüs arasındaki geçişler kapatıldı ve güvenlik kordonu oluşturuldu.

Bu bağlamda, Filistin İslami Cihat Hareketi'nin askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri yaptığı açıklamada şunları söyledi: “İşgal altındaki Kudüs'te gerçekleştirilen kahramanca silahlı saldırıyı kutluyoruz. Bu saldırı, Siyonist düşmanın Batı Şeria, Gazze Şeridi ve işgal altındaki Kudüs'te Filistin halkına karşı sürdürdüğü suçlara karşı doğal ve meşru bir tepkidir.”

Hamas tarafından yapılan açıklamada ise şu ifadeler yer aldı:

“İşgal altındaki Kudüs'ün kuzeyindeki Ramot yerleşim birimi kavşağında iki Filistinli direnişçinin gerçekleştirdiği kahramanca operasyonu takdir ediyoruz. Bu operasyonun, işgalin suçlarına ve halkımıza karşı yürüttüğü yok etme savaşına doğal bir tepki olduğunu ve Gazze şehrini işgal edip yok etme ve Mescid-i Aksa’yı kirletme planlarının cezasız kalmayacağına dair açık bir mesaj olduğunu yineliyoruz. İşgal altındaki Batı Şeria'daki gençlerimizin kararlılığını ve direnişini büyük bir değer olarak görüyoruz. Kararlı halkımızı, işgal ve yerleşimcilerle çatışmalarını artırmaya, işgal ordusuna ve güvenlik ve askeri önlemlerine karşı çıkmaya, halkımızı ve kutsal mekanlarımızı desteklemeye ve işgalden kurtulma ve özgürlük hakkımızı savunmaya çağırıyoruz.”