Ateşkesin sona ermesinin ardından Hartum'da çatışmalar yoğunlaştı ve topçu bombardımanı başladı

Sudan ordusu, ABD yaptırımlarının ardından başkentteki güçlerini takviye etti

Hartum'un kuzeyinde 1 Mayıs’ta gerçekleşen bir hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor (Reuters)
Hartum'un kuzeyinde 1 Mayıs’ta gerçekleşen bir hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Ateşkesin sona ermesinin ardından Hartum'da çatışmalar yoğunlaştı ve topçu bombardımanı başladı

Hartum'un kuzeyinde 1 Mayıs’ta gerçekleşen bir hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor (Reuters)
Hartum'un kuzeyinde 1 Mayıs’ta gerçekleşen bir hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor (Reuters)

Başkente takviye kuvvetler getiren Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki ateşkesin bozulmasının ardından çatışmalar yoğunlaşırken, dün (Cuma) Hartum semalarında topçu ve hava bombardımanı sesleri yankılandı. Diğer yandan Washington, çatışmanın her iki tarafına da yaptırımlar uygulandığını duyurdu.

Görgü tanıkları, Omdurman banliyösünde Sudan Radyo ve Televizyon Kurumu binasının çevresinden top sesleri duyduklarını bildirdiler. Hartum'un batısındaki el-Lamab bölgesi, savaşan iki taraf arasında ağır silahların kullanıldığı şiddetli çatışmalara tanık oldu. Hartum ve çevresi, 15 Nisan'dan bu yana Korgeneral Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki ordu ile Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki HDK arasında şiddetli çatışmalara sahne oluyor.

15 Nisan'dan beri devam eden çatışmalarda bin 800'den fazla kişi öldü. Birleşmiş Milletler (BM), 1,2 milyondan fazla kişinin ülke içinde yerinden edildiğini ve yarım milyondan fazla kişinin yurt dışına sığındığını bildirdi. İki taraf, en son Suudi Arabistan ve ABD'nin arabuluculuğunda Cidde kentinde yapılan görüşmelerde olmak üzere birden fazla ateşkes anlaşmasına vardı. Ancak her seferinde ateşkes hızla bozuldu ve özellikle Hartum ve ülkenin batısındaki Darfur bölgesinde çatışmalar yeniden başladı.

(foto altı) Sudan ordusunun askerleri başkent Hartum’un bir mahallesinde (AFP)
Sudan ordusunun askerleri başkent Hartum’un bir mahallesinde (AFP)

Ordu takviye kuvvetleri

Sudan ordusu, şiddetin daha da artma ihtimalini gösteren bir girişimle dün  Hartum'un merkezindeki operasyonlara destek için takviye kuvvetler getirdiğini duyurdu. Gözlemciler, ordunun ‘yakında HDK’ye karşı büyük bir saldırı başlatmayı planladığına ve bu nedenle Cidde'deki müzakerelerden çekildiğine’ dikkat çekiyor.

Ordunun çarşamba günü yaptığı açıklamada, HDK’yi ateşkese uyma yükümlülüklerini yerine getirmemek, hastanelerden ve vatandaşların evlerinden çekilmemekle suçlayarak haftalarca süren müzakerelere katılımını askıya aldığını duyurdu.

Sudan ordusu, Suudi Arabistan ve ABD taraflarını karşı tarafı ateşkes şartlarını uygulamaya ikna etme çabalarını sürdürmeye çağırdı. Sudan Silahlı Kuvvetleri Resmi Sözcüsü, Facebook hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “Silahlı kuvvetler, Cidde görüşmelerini kabul etmelerinin, devam eden operasyonlar sonucunda vatandaşlarımızın acılarını hafifletmek için insani yönleri kolaylaştırmanın yollarını tartışmayı ve isyanı sona erdirecek ve ülkemizi demokratik dönüşüm yoluna döndürecek askeri düzenlemelere ulaşmayı amaçladığını defalarca teyit etti. İsyancıların sorumluluklarını yerine getirmemesine rağmen birden fazla ateşkes teklifinde de anlaştık. Karşı taraf Cidde Anlaşması'nda imzalanan hususlardan herhangi birini uygulamamakla birlikte, ateşkesi tekrar tekrar ihlal etmeye devam etti. Söz konusu anlaşma maddelerinin en önemlileri yerleşim yerlerinden çıkılması, vatandaşlarımızın canlı kalkan olarak kullanılmaması, hastanelerin, kamu kurumlarının, hizmet tesislerinin, karakolların boşaltılması ve yolların açılmasıdır” ifadeleri yer aldı.

Sudan ordusu müzakere heyetinin “arabuluculuğun üzerinde anlaşmaya varılan hususlara bağlı kalmayı garanti eden adil ve daha etkili bir yaklaşım benimsemesi umuduyla” Cidde'de kaldığı belirtilen açıklamanın devamında “Delegasyonumuz, perşembe günü arabulucularla gayrı resmi istişarelerde bulunulan bir görüşmede anlaşmanın müzakerelerin devamını sağlayacak şekilde uygulanmasına yönelik bir teklif sundu. Ancak arabuluculuk, tamamen görmezden geldiği ve açıklamasında değinmediği tekliflerimize yanıt vermeden görüşmeleri askıya aldığını belirterek bizi şaşırttı. Bu, halkımızın güvenlik ve barış konusundaki isteklerini karşılayan adil çözümlere ulaşmaya yardımcı olmayacaktır. Halkımızın mağduriyetinin giderilmesini temenni ediyor, arabuluculuğun karşı tarafı ateşkes ve geçici ateşkesin gereklerini yerine getirmeye ikna etme çabalarını sürdürmesini istiyoruz. Yeniden müzakere yoluna dönmemizi sağlayacak şekilde, arabuluculuğa da krizi çözme girişiminden dolayı teşekkürlerimizi yineliyoruz.” denildi.

(foto altı) Geçen hafta nispeten sakin bir dönemde Hartum'un güneyindeki bir pazarda alışveriş hareketliliği (AFP)
Geçen hafta nispeten sakin bir dönemde Hartum'un güneyindeki bir pazarda alışveriş hareketliliği (AFP)

Müzakere öncesi kazançlar

Washington, Cidde'deki ateşkesin ve müzakerelerin çökmesinden çatışmanın iki tarafını sorumlu tuttuktan sonra, perşembe günü bazı şirketlere yaptırımlar uygulandığını ve çatışmanın iki tarafıyla bağlantılı yetkililerin giriş vizelerine kısıtlamalar getirildiğini duyurdu. Ekonomik yaptırımlar, orduyu destekleyen Sudan Master Technology şirketi de dahil olmak üzere sanayi, savunma ve silahlanma sektörlerindeki birçok şirketi hedef alıyor.

HDK’ye gelince; Washington, Darfur bölgesinde çok sayıda altın madeni işleten ve bu güçlere fon sağlayan el-Cuneyd Maden Şirketi’ne yaptırım uyguladı. Analistler, onları atlatmaya çalışan iki tarafa karşı ABD yaptırımlarının uygulanabilirliğini sorguluyor. Ayrıca, 2019'da bir askeri darbeyle devrilmeden önce ülkeyi otuz yıl boyunca yöneten eski Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir döneminde de uluslararası yaptırımlar uygulanmıştı.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, perşembe günü Hartum ve Darfur'daki “kan banyosunun korkunç boyutlara ulaştığını” söyledi. Sullivan, son ateşkesin ihlalinin ‘uzun vadeli bir çatışma ve Sudan halkı için büyük bir acıya ilişkin korkuları artırdığına’ işaret etti.

Çatışmaların başlangıcından bu yana, her iki taraf da diğerinin pahasına somut bir ilerleme kaydetmedi veya güç dengesinde bir kırılma sağlamadı. Analistler, ordunun müzakere masasında “konumunu iyileştirmek amacıyla gelecekteki herhangi bir görüşmeye başlamadan önce bazı askeri kazanımlar” elde etmek istediğine inanıyor. Ordu, Cidde müzakerelerine katılımının askıya alındığını açıkladıktan kısa bir süre sonra, çarşamba günü Hartum'un güneyindeki HDK birimlerinin mevzilerini ağır toplarla bombaladı. Bir halk pazarını hedef alan bombalı saldırıda 17 sivil öldü.

(foto altı) Sudanlılar, Darfur'daki şiddet olaylarından dolayı komşu ülke Çad'a kaçıyor (Reuters)
Sudanlılar, Darfur'daki şiddet olaylarından dolayı komşu ülke Çad'a kaçıyor (Reuters)

Mültecileri hedef almak

Cidde görüşmeleri, sivillerin savaş bölgelerini terk etmeleri ve insani yardımın ulaşması için güvenli koridorlar sağlamayı amaçlıyordu. Yüzbinlerce Sudanlı, Darfur bölgesiyle sınır komşusu Çad da dahil olmak üzere komşu ülkelere kaçtı. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) dün Çad'a giden mültecilerin, “silahlı adamların kaçmak isteyen insanlara ateş açtığını, köylerin yağmalandığını ve yaralanan insanların tıbbi müdahale olmamasından dolayı öldüğünü” söylediklerini aktardı.

Sınır Tanımayan Doktorlar Acil Durum Koordinatörü Christophe Garnier, yağmur mevsiminin başlamasının ek zorluklarla tehdit ettiği konusunda uyardı. Garnier, “Yağmur mevsiminin başlamasıyla birlikte kamplarda zaten istikrarsız olan yaşam koşulları daha da kötüleşecek ve nehirlerin taşması hareket ve ikmal olasılığını zorlaştıracak” dedi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) dün, görevi bugün sona erecek olan Sudan’daki BM Entegre Geçiş Yardım Misyonu’nun (UNITAMS) görev süresini oy birliği ile 6 ay daha uzattı.

El-Burhan, BM Genel Sekreteri'nden, üyelerinin çoğunluğu çatışmanın patlak vermesinden kısa bir süre sonra ülkeyi terk eden UNITAMS Başkanı Volker Peretz'i görevden almasını istemişti. Ülke, yardım çalışmaları, güvenli geçişlerin olmaması, hava yoluyla gelen yardımın gümrükte engellenmesi ve kaçmak veya evlerine sığınmak zorunda kalan yerlilerin sıkıntısını telafi etmek için yabancı işçilere giriş vizesi verilmemesi gibi birçok zorlukla karşı karşıya. Özellikle uluslararası kuruluşların merkez ve depolarına yönelik yağma ve hırsızlıklar devam ediyor.

Dünya Gıda Programı (WFP) İcra Direktörü Cindy McCain, “Kuzey Kordofan Eyaleti’nde bulunan el-Ubeyd kentinde WFP’nin varlıklarının ve yiyeceklerinin yağmalanmasını” kınadı. McCain Twitter hesabı üzerinden perşembe günü yaptığı açıklamada “Depolarımız saldırıya uğradı ve 4,4 milyon insanın yiyeceği risk altında” ifadelerini kullandı. BM'ye göre, çatışmadan önce bile dünyanın en çok acı çeken ülkelerinden biri olan Sudan, hastanelerin dörtte üçünün hizmet dışı kalmasıyla bir ‘felaket’ durumuyla karşı karşıya. Sudan’da 25 milyon insan (nüfusun yarısından fazlası) insani yardıma muhtaç.  WFP, ihtiyaç duyduğu 2,6 milyar doların yalnızca yüzde 13'ünün temin edildiğini bildirdi.



Şam ile Tel Aviv arasında sessiz bir savaş: ABD’den Netanyahu’ya fren baskısı

İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
TT

Şam ile Tel Aviv arasında sessiz bir savaş: ABD’den Netanyahu’ya fren baskısı

İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)

Suriye’nin güneyi, Beşşar Esed rejiminin bir yıl önce devrilmesinden bu yana, Şam’ın ‘1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na karşı bir İsrail darbesi’ olarak nitelendirdiği gelişmelere sahne oluyor. İşgal altındaki Golan Tepeleri sınırlarını düzenleyen anlaşma, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca bölgedeki hukuki ve güvenlik çerçevesini oluşturmuştu. Ancak Tel Aviv, son gelişmeleri fırsat bilerek benzeri görülmemiş bir askeri tırmanışa girişti ve bu süreçte ülkenin güneyindeki Kuneytra ve Dera’daki yeni alanları kontrolü altına aldı.

Suriye’deki yeni yönetim ise İsrail’in Esed sonrası işgal ettiği bölgelerden çekilmesini öngören bir güvenlik anlaşması yapmaya çalışıyor. Bu kapsamda Şam yönetimi, Washington’ın etkin bir rol üstlenmesini bekliyor. Konuya hâkim kaynaklara göre, ABD’nin İsrail’i böyle bir anlaşmaya ikna edebilecek en güçlü taraf olduğu düşünülüyor; zira Tel Aviv, şimdiye kadar bu anlaşmayı imzalamaya yanaşmadı.

İşgalin genişlemesi

Şam’ın yaklaşık 60 kilometre güneybatısında yer alan ve İsrail tarafından Haziran 1967 Savaşı’nda işgal edilen Golan Tepeleri cephesi, uzun yıllar boyunca hem Hafız Esed hem de oğlu Beşşar Esed dönemlerinde sakinliğini korudu. Bu durum, 1973 Ekim Savaşı sonrasında Suriye ile İsrail arasında imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması sayesinde mümkün olmuştu. Anlaşma, toplam bin 860 kilometrekarelik Golan’ın üçte ikisinin İsrail işgali altında kalmasını fiilen kabul ediyordu.

Ancak 8 Aralık 2024’te Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Esed’in Moskova’ya kaçmasının ardından, dünya çapında yankı uyandıran bu gelişmeden sadece saatler sonra İsrail, anlaşmanın çöktüğünü ilan ederek Suriye topraklarındaki tampon bölgeyi ele geçirdi. Yaşananlar, sessiz fakat kesintisiz bir savaşın başlangıcı olarak değerlendiriliyor.

Söz konusu anlaşmayla oluşturulan tampon bölge, Golan’ın kuzeyinden güneyine doğru yaklaşık 75 kilometre boyunca uzanıyor; Dera vilayetindeki Yermuk Vadisi’ne komşu bu hattın genişliği bazı yerlerde birkaç yüz metreden 14 kilometreye kadar çıkıyor. Bölgenin toplam yüzölçümü yaklaşık 235 kilometrekare.

İsrail savaş uçakları, Esed rejiminin devrilmesini izleyen ilk günlerde yüzlerce hava saldırısı düzenleyerek askeri hava üslerini ve Suriye ordusunun elinde kalan ağır silahları imha etti. İsrail sadece tampon bölgeyi işgal etmekle yetinmedi; Kuneytra ve Dera kırsalının doğu kesimlerine doğru ilerleyerek kontrol alanını genişletti. İsrail ordusu bölgede her gün yeni operasyonlar düzenliyor, kontrol noktaları kuruyor ve sivilleri gözaltına alıyor.

fgt
Golan Tepeleri'nde İsrail ile Suriye arasındaki tampon bölgede hareket eden İsrail güçleri, 10 Aralık 2024 (EPA)

Suriyeli yetkililer, İsrail’in geçtiğimiz yıl aralık ayından bu yana ülke içine binden fazla hava saldırısı düzenlediğini ve güney vilayetlerine yönelik sınır ötesi kara operasyonlarının 400’ü aştığını belirtti. Çalışmalara göre Esed rejiminin devrilmesinin ardından başlayan süreçte İsrail’in kontrol altına aldığı Suriye topraklarının toplamı 460 kilometrekareyi geçiyor. Bu alanlarda dokuz askeri üs ile gözetleme ve kontrol noktaları kuruldu. Ayrıca İsrail, Cebel eş-Şeyh’teki Suriye gözlemevini de ele geçirerek Suriye ve Lübnan içindeki hareketliliği, hatta Irak sınırına kadar uzanan bölgeleri izlemeye başladı.

Esed’in kaçışından sonra İsrail’in Suriye’deki tutumu için çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Suriyeli askeri uzman İsmet el-Absi’ye göre Tel Aviv, 1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın artık kendi güvenlik çıkarlarına hizmet etmediğini düşünüyor. Özellikle Suriye’nin uluslararası arenaya dönüşü ve bölgesel etkisinin artması bu değerlendirmede belirleyici oldu.

El-Absi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail’in son tırmanışının olası herhangi bir anlaşma öncesinde sahada yeni bir gerçeklik dayatma amacı taşıdığını vurguladı. El-Absi’ye göre Tel Aviv, operasyonel özgürlüğünü sınırlayabilecek herhangi bir kısıtlamaya bağlı kalmayacağını göstermek, ayrıca uluslararası toplumun ve ABD’nin Golan’daki olası ihlallere vereceği tepkiyi test etmek istiyor.

İsrail hükümeti, eski rejim güçlerinin çekilmesinin ardından tampon bölgenin işgalini ‘Golan’daki yerleşimlerin güvenliğini sağlama’ gerekçesiyle savunuyor. Ancak birçok gözlemci, Suriye’nin yeni yönetiminin İran destekli milisleri, Hizbullah’ı ve diğer silahlı grupları ülkeden çıkarmayı başarması ve kalan uyuyan hücreleri takip etmeyi sürdürmesi nedeniyle bu gerekçeyi ikna edici bulmuyor.

Dürzileri koruma bahanesi

Temmuz 2025’te Suriye’nin güneyindeki çoğunluğu Dürzi olan Suveyda’da, Dürzi silahlı gruplar ile Bedevi aşiretlerine mensup silahlı unsurlar arasında kanlı çatışmalar patlak verince, Suriye ordusu ve güvenlik birimleri tarafları ayırmak için harekete geçti. Bu gelişme, İsrail’in ‘Dürzileri koruma’ gerekçesiyle yeni bir askeri müdahalede bulunması için ek fırsat yarattı.

Bu müdahale, özgürleşme sürecinden sonra İsrail’in yeni Suriye yönetimine yönelik en sert askeri operasyonu oldu. İsrail savaş uçakları 16 Temmuz 2025’te Şam merkezindeki Genelkurmay binasını ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresini vurdu. Aynı saatlerde Suveyda kentinde ve çevresinde İçişleri ve Savunma bakanlıklarına bağlı unsurlara ait araçlar hedef alındı. Saldırılar, onlarca asker ve güvenlik mensubunun hayatını kaybetmesine yol açtı. Buna paralel olarak Dera ve Kuneytra’da da benzer hava saldırıları düzenlendi.

İsrail’in kendisini Suriye’deki Dürzilerin ‘koruyucusu’ gibi göstermeye yönelik çabaları sürerken, uzmanlar sahadaki gelişmelerin Tel Aviv’in hedeflerinin çok daha geniş olduğunu ortaya koyduğunu belirtiyor. Analistlere göre İsrail’in asıl amacı, ‘yeni Suriye’yi zayıflatmak için ülkeyi parçalamak, Suriye ordusunun güney illerinde (Dera, Kuneytra ve SUveyda’da) hatta Şam’ın güneybatı kırsalında varlık göstermesini engellemek.’ Nitekim İsrailli yetkililer bu hedefi daha önce birçok kez açık şekilde dile getirdi.

Gözlemcilere göre İsrail, Dürzi şeyhi Hikmet el-Hicri’yi planlarını uygulamak için uygun bir araç olarak gördü. İsrail, Hicri’nin Suveyda’nın Suriye’den ayrılmasını savunan çağrılarını destekledi. Hicri ise bu desteğe sürekli teşekkür etti. Hicri’nin takipçileri sokak ve meydanlarda İsrail bayrakları ile Netanyahu’nun fotoğraflarını açtı. Bu adımlar, Hicri’nin, vilayetteki Dürzi silahlı gruplar ve çeşitli milislerden oluşan Ulusal Muhafızlar’ı kurmasının, kontrolü elinde tutmasının ve muhalifleri susturma politikasını uygulamasının ardından geldi.

sdcfrgt
Aktivistler tarafından paylaşılan bir fotoğrafta, 2025 yılının mayıs ayında hükümet ile vilayet liderleri arasında imzalanan anlaşma uyarınca Suveyda girişinde konuşlandırılan kamu güvenlik güçleri görülüyor.

Gözlemciler, Hicri’nin projesinin artan zorluklarla karşı karşıya olduğunu, Arap, bölgesel ve uluslararası aktörlerin Suriye toprak bütünlüğüne bağlılıklarını sürdürdüğünü ve ayrılıkçı adımlara karşı çıktığını vurguluyor. Ayrıca Suveyda’daki çeşitli toplumsal kesimlerin projeye güçlü şekilde karşı çıktığı ve bunun Hicri’yi muhalifleri tasfiye etmeye yönlendirdiği belirtiliyor.

Ulusal Muhafızlar, 23 Ağustos 2025’te Suveyda merkezli olarak kurulan, vilayetteki silahlı Dürzi unsurları bir araya getiren yarı askeri bir grup olarak biliniyor.

Tıkalı müzakereler

Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera göreve gelir gelmez hükümetinin önceliklerini, Suriye’nin Arap, bölgesel ve Batılı ülkelerle ilişkilerini onarmak, izolasyondan çıkarmak ve yaptırımların kaldırılması yoluyla yabancı yatırımların akışını sağlayarak yeniden imarı hızlandırmak olarak açıkladı.

Şera, İsrail’e dolaylı bir mesaj vererek, ‘yeni Suriye’nin daha fazla savaş istemediğini’ vurguladı.

Geçen ay gerçekleştirdiği ve Başkan Donald Trump ile görüştüğü tarihi Washington ziyaretinde Şera, Washington Post gazetesine verdiği röportajda, Suriye’nin İsrail ile güvenlik anlaşması müzakerelerine başladığını ve önemli mesafe kat ettiğini belirtti. Şera, “Ancak nihai bir anlaşmaya varmak için İsrail’in 8 Aralık’ta işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerekiyor” dedi.

Şera, ABD’nin müzakerelerde Suriye ile birlikte olduğunu ve birçok uluslararası aktörün bu tutumu desteklediğini vurguladı. Şera, “Bugün Başkan Trump’ın da görüşümüzü desteklediğini gördük. Bu konunun çözümü için en kısa sürede harekete geçecek” ifadelerini kullandı.

İsmet el-Absi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail ile yürütülen müzakerelerin temel zorluklarının karşılıklı güven eksikliği ve İsrail içindeki bölünmelerden kaynaklandığını belirtti. Bazı kesimler kapsamlı bir çatışmayı önlemek için anlaşmayı gerekli görürken, bazıları sert şartlar dayatmak için tırmanışı tercih ediyor. El-Absi, buna rağmen Amerikan açılımının, gerçek bir siyasi irade mevcutsa anlaşmalara ulaşmak için bir pencere açabileceğini ifade etti.

grt
Birleşmiş Milletler (BM) gözlemcileri tarafından Güney Kuneytra kırsalındaki bir İsrail askeri üssünün karşısına göndere çekilen UNDOF (BM’nin Golan Tepeleri'ndeki Ateşkes Gözlem Gücü) bayrağı (Arşiv – Şarku'l Avsat)

El-Absi, Netanyahu’nun Trump baskısı karşısında nasıl bir tutum alacağı sorusuna yanıt verirken, “Amerikan baskısını görmezden gelmek, İsrail Başbakanı’nı doğrudan Washington ile karşı karşıya getirebilir ki, bu iç krizleri göz önünde bulundurulduğunda isteyeceği bir durum değil” dedi.

Bu nedenle el-Absi’ye göre Netanyahu’nun muhtemel yaklaşımı, ‘müzakerelere şeklen açık görünmek, ama pratikte imkânsız şartlar koyarak süreci engellemek’ şeklinde olacak.

Olası senaryolar

El-Absi’ye göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun anlaşmayı imzalamakta ısrar etmemesi halinde Suriye’nin güneyinde üç olası senaryo gündeme gelebilir: İsrail’in askeri tırmanışı sürdürerek sahada yeni bir gerçeklik dayatması, uluslararası aktörlerin (özellikle Rusya ve ABD’nin) krize doğrudan müdahale ederek kapsamlı bir çatışmayı önlemesi, ya da yerel direnişin İsrail güçlerine karşı güçlenmesi.

Bunların yanı sıra, anlaşmanın başarısızlığı direniş ekseninin yeniden etkinleşme olasılığını artırabilir ve İsrail’i uzun vadeli stratejik zorluklarla karşı karşıya bırakabilir. Güvenilir kaynaklara göre, Güney Suriye’deki gelişmeler ve bölgenin yeniden istikrara kavuşturulma çabaları, Lübnan, İran ve Irak başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası ortamda yaşanan derin dönüşümlerden bağımsız değil.

Adının açıklanmasını istemeyen kaynaklar, ABD aracılığıyla yürütülen Şam-Tel Aviv müzakerelerinin yazılı bir güvenlik anlaşmasına ulaşılmasını sağladığını, söz konusu anlaşmanın eylül ayında BM Genel Kurulu çerçevesinde imzalanmasının planlandığını, ancak Netanyahu’nun imzayı reddettiğini belirtti.

Kaynaklar, Güney Suriye’deki durumu ‘son derece endişe verici’ olarak nitelendirirken, Şam’ın eski durumu yeniden tesis etmek için ABD’nin etkin bir rol üstlenmesini beklediğini vurguladı. Zira Başkan Trump’ın, İsrail üzerinde baskı kurarak güney Suriye’deki tırmanışı sona erdirebilecek tek aktör olduğu ifade ediliyor.


Ani bir telefon ve belgelerin imha edilmesi: Esed rejiminin düşüşünün arifesinde İran'ın geri çekilmesinin ardındaki sırlar

Ani bir telefon ve belgelerin imha edilmesi: Esed rejiminin düşüşünün arifesinde İran'ın geri çekilmesinin ardındaki sırlar
TT

Ani bir telefon ve belgelerin imha edilmesi: Esed rejiminin düşüşünün arifesinde İran'ın geri çekilmesinin ardındaki sırlar

Ani bir telefon ve belgelerin imha edilmesi: Esed rejiminin düşüşünün arifesinde İran'ın geri çekilmesinin ardındaki sırlar

Eski memurlar ve çalışanlar yaşananları anlatırken Suriye-Lübnan sınırındaki sürücülerin ve çalışanların ifadeleri, sınır geçişlerinde sekiz saatlik bekleme sürelerine neden olan benzeri görülmemiş bir tıkanıklığa işaret ediyor

Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan üç kaynak, İran’ın müttefiki eski Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejiminin devrildiği 8 Aralık 2024 tarihinden iki gün önce, Suriye'deki diplomatik misyonunu ve güçlerini geri çekti.

Bir yıl önce, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara liderliğindeki İslamcı gruplar, muhalefetin ülkenin kuzeybatısındaki kalesinden düzenlenen sürpriz bir saldırının ardından Şam'a ulaşmış ve birkaç gün içinde, elli yılı aşkın bir süredir ülkeyi demir yumrukla yöneten Esed rejimini devirmeyi başarmıştı.

Ani bir bağlantı

Tahran, çatışma yıllarında (2011-2024) Esed'in en önemli destekçisiydi ve İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), danışmanlar ve askerler göndererek sahada yer aldı. Özellikle Lübnan Hizbullahı, Irak ve Afganistan’dan İran yanlısı gruplar da Esed güçlerini desteklemek için Suriye’ye konuşlanırken şiddetli çatışmalara girip önemli savaş cephelerini ellerinde tuttular.

DMO’nun Şam'daki karargahlarından birinde çalışan ve güvenliğinden endişe duyduğu için kimliğinin gizli tutulmasını isteyen eski bir Suriyeli subay, 5 Aralık 2024'te İranlı komutanlardan, eski rejimin düşmesinden üç gün önce, 6 Aralık 2024 Cuma sabahı ‘önemli bir konu’ için Şam'ın doğusunda Mezze semtindeki operasyon karargahına gitmesini isteyen bir telefon aldığını söyledi.

bgnmh
Büyükelçilik ofisleri, konsolosluk bölümü ve tüm İran güvenlik merkezleri ertesi gün tamamen boşaltılmıştı (AFP)

O sırada gruba komuta eden ve Hac Ebu Ibrahim olarak bilinen İranlı komutanın, İran komutası altında görev yapan yaklaşık 20 Suriyeli subay ve askere ‘DMO bugünden sonra Suriye'de olmayacak’ dediğini aktaran Suriyeli subay, onlara, “Biz gidiyoruz” diyerek bu şok edici haberi verdiğini belirtti. Suriyeli subaya göre İranlı komutan, personelden ‘kritik öneme sahip belgeleri onun önünde yakıp imha etmelerini ve bilgisayarlardaki tüm sabit diskleri çıkarmalarını’ istedi. Ardından kendilerine ‘her şey bitti, artık sizden sorumlu olmayacağız ve birkaç gün içinde sivil kimliklerinizi alacaksınız’ bilgisi verildiğini ifade etti.

Subay şöyle devam etti:

“Sanki önceden planlanmış gibi görünüyordu ama bizim için sürpriz oldu. İşlerin iyi gitmediğini biliyorduk ama bu kadar kötü olduğunu bilmiyorduk."

O dönemde eski rejim, Halep'ten Hama'ya kadar sahada arka arkaya kayıplar veriyordu. Subay ve silah arkadaşları, şok içinde dağılmadan ve evlerine dönmeden önce bir aylık maaşlarını peşin olarak aldılar. İki gün sonra, 8 Aralık şafağında rejim çöktü ve Esed ülkeden kaçtı.

Tam geri çekilme

Bunu doğrulayan bir başka ifadeye göre İran’ın Şam Büyükelçiliği konsolosluk bölümünde çalışan iki eski Suriyeli çalışan, konsolosluğun 5 Aralık 2024 akşamı tamamen boşaltıldığını, diplomatik misyonun ülkeyi terk ederek Beyrut'a gittiğini söyledi. İki Suriyeli eski konsolosluk çalışanlarına göre kendilerine ‘evlerinde kalmaları’ söylendi ve üç aylık maaşları peşin olarak ödendi.

Kimliğini açıklamayan bir çalışan, “İran vatandaşı olan bazı Suriyeli meslektaşlarının, DMO’dan üst düzey subaylar eşliğinde gece birlikte ayrıldıklarını” söyledi. Büyükelçilik ofisleri, konsolosluk bölümü ve tüm İran güvenlik merkezleri ertesi gün tamamen boşaltılmıştı.

O dönemde Suriye-Lübnan sınırındaki sürücülerin ve çalışanların ifadeleri, perşembe ve cuma günleri Cedide Yabus-Masna’a sınır kapısında benzeri görülmemiş bir yoğunluk yaşandığını ve sınır geçişi için sekiz saat beklemek zorunda kalındığını gösteriyor.

Halep’in güneyinde İran güçlerinin ana operasyon odası olarak kullanılan bir üssün içinde, Suriye Savunma Bakanlığı'ndan Albay Muhammed Dibu, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Halep düştükten sonra İran başka hiçbir yerde savaşmadı” dedi. Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre Dibu, “Hızlı çöküşün ardından ani bir şekilde geri çekilmek zorunda kaldı” ifadesini kullandı.

fgthy
Halep saldırısının başlangıcında İranlıların öldürüldüğü operasyondan (AFP)

Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki gruplardan ‘üç intihar bombacısı’ Halep saldırısının başlangıcında İranlıların ölümüne yol açan bir saldırı düzenledi.

Halep’in batı yakası, İran güçleri ve askeri üsleri ile Lübnan Hizbullahı ve Irak’taki İran yanlısı silahlı gruplar gibi güçlerin yoğun konuşlandığı bir merkezdi. Ayrıca Halep’in güney kırsal bölgesi, Nubl ve Zehra beldeleri ile şehrin doğusundaki Neyrab Askeri Havaalanı da bu güçlerin kontrolündeydi.

Terk edilmiş üs

2024 yılının kasım ayı sonlarında İran basınında yer alan haberler, Halep'te İran destekli grupların mensuplarının öldürüldüğünü doğruladı. Öldürülenler arasında, çok sayıda DMO yetkilisinin katıldığı bir törenle Tahran'da toprağa verilen tanınmış askeri danışman Serdar Purhaşimi de bulunuyordu.

Muhammed Dibu, şunları söyledi:

“(Halep'teki) karargahlarına girdiğimizde, İranlı subaylara ait kişisel belgeler, pasaportlar ve kimlik kartları bulduk. Onlar bunları almaya zaman bulamamışlardı.”

Bir AFP muhabiri, duvarları yıkılmış terk edilmiş üssün içindeki bir duvarda Hizbullah ve İran sloganları ile İsrail bayrağını delen bir kılıç resmi gördüğünü aktardı.

İdlib'den Şam'a muhalif gruplara eşlik eden Dibu, Halep’in ele geçirilmesinden sonra ‘yaklaşık 4 bin İranlı savaşçının sığındıkları Rus Hmeymim Hava Üssü üzerinden tahliye edildiğini, diğerlerinin ise Lübnan ve Irak’a kaçtığını’ belirtti.

Kimliğinin açıklanmasını istemeyen Suriyeli bir subay, 5 Aralık 2024'te ‘Hac Cevad’ adıyla bilinen bir İranlı komutanın, bir grup İranlı milis ve subayla birlikte Hmeymim Hava Üssü’nden Tahran’a tahliye edildiğini söylediği ifadesiyle örtüşüyor.

Hizbullah’tan bir saha kaynağı, 8 Aralık günü sabaha karşı Hizbullah üyelerine Humus ve Şam civarındaki mevzilerinden çekilmeleri talimatını verdiğini söyledi.

Tahran’a sadık gruplar, Şam ve çevresindeki kritik öneme sahip noktalarda, özellikle Mezze, Seyyide Zeyneb Mahallesi ve Şam Havaalanı çevresinde, ayrıca Lübnan ve Irak sınırları boyunca, askeri operasyonları, eğitimi ve eski rejim güçleriyle doğrudan koordinasyonu denetledikleri noktalarda konuşlandırılmıştı.

Çatışma şiddetlendikçe ve Suriye rejim ordusunun savaş yıllarında kapasitesi azaldıkça, İran'ın nüfuzu güvenlik merkezleri, silah depoları ve eski Suriye ordusuyla ortak üsleri kapsayacak şekilde genişledi. Bu üsler, son yıllarda İsrail’in yüzlerce kez tekrarladığı hava saldırılarının hedefi oldu. İsrail, sınırlarına yakın bölgelerde Tahran yanlısı güçlerin bulunmasına karşı olduğunu defalarca dile getirdi.


Kuşatma stratejisi: Doğu ve Batı Libya'nın ‘etki ve coğrafya’ mücadelesi

Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, Libya'nın batısındaki bir askeri karargâha yaptığı ziyaret sırasında (El-Menfi'nin ofisi)
Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, Libya'nın batısındaki bir askeri karargâha yaptığı ziyaret sırasında (El-Menfi'nin ofisi)
TT

Kuşatma stratejisi: Doğu ve Batı Libya'nın ‘etki ve coğrafya’ mücadelesi

Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, Libya'nın batısındaki bir askeri karargâha yaptığı ziyaret sırasında (El-Menfi'nin ofisi)
Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, Libya'nın batısındaki bir askeri karargâha yaptığı ziyaret sırasında (El-Menfi'nin ofisi)

Libya’nın doğusundaki ve batısındaki otoriteler, kimi yönleri sessiz ilerleyen bir çekişmenin içinde bulunuyor. Mevcut işaretlere göre taraflar, etkisini sahada güç gösterisiyle artırmayı hedefleyen ‘arazi kuşatma’ stratejisini aşamalı şekilde uygulayarak nüfuz mücadelesini sürdürüyor.

fgt
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, bir askeri üretim tesisini ziyaret etti. (LUO)

Libya Ulusal Ordusu (LUO), Mareşal Halife Hafter liderliğinde 2014’te yeniden yapılandırılmasının ardından ülkenin doğusunda konumlandı. Ancak bu tarihten itibaren farklı kolları aracılığıyla ülkenin orta ve güney bölgelerine doğru genişleme adımları attı. Buna paralel olarak Abdulhamid Dibeybe liderliğindeki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ise başkent Trablus’ta hakimiyetini sürdürürken, son dönemde bazı belediyeler üzerindeki kontrolünü artıran kararlar aldı.

Gözlemciler, Bingazi’deki otoritelerin -LUO ve Usame Hammad hükümeti- rakibi UBH’nin sosyal ilişkiler alanında bir ‘gedik açtığını’ belirtiyor. Bu adımın, daha önce ‘dünkü düşman’ olarak görülen kesimlerle, özellikle Zaviye’de ve başkentteki bazı diğer şehirlerde temasların artırılmasıyla hayata geçirildiği ifade ediliyor.

Zaviye Uluslararası Ticari Havalimanı

Başkent Trablus’un batısındaki Zaviye kentinde, geçen hafta Hammad hükümeti tarafından Zaviye Uluslararası Ticari Havalimanı’nın temel atma töreni düzenlendi. Törene İçişleri Bakanı İsam Ebu Zeribe, Ulaştırma Bakanı Abdulhakim el-Gazivi ile Temsilciler Meclisi (TM) ve Devlet Yüksek Konseyi’nden (DYK) bazı üyeler katıldı. Söz konusu adım, kent sakinleri tarafından olumlu karşılandı.

rty
Zaviye Uluslararası Havalimanı'nın temel atma töreninin ardından Zaviye sakinleri (Usame Hammad hükümetine bağlı bir sayfa)

Havalimanı projesinin ciddiyetine işaret eden bir gelişme olarak, Ulusal Kalkınma Kurumu tarafından görevlendirilen Türk şirketi SRJ’nin yöneticisi ve teknik ekibi bölgeye gelerek coğrafi etüt çalışmalarına ve proje haritalarının hazırlanmasına başladı.

Öte yandan Hafter karşıtı çevreler bu adımları ‘Trablus otoritelerine yakın tarafları kendi safına çekme girişimi’ olarak nitelendirerek eleştiride bulundu. Buna karşın LUO’ya yakın bir kaynak, Hafter’in ‘siyasi aktörlere Libya’yı krizden çıkarmaları için çokça fırsat tanıdığını, mevcut girişimlerin ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmaya yönelik olduğunu düşündüğünü’ belirtti. Kaynak, Hafter’in son uyarısının ‘ordunun yaşananları görmezden gelmeyeceği anlamına geldiğini’ aktardı.

Hafter, son haftalarda güney, batı ve orta Libya’dan gelen çok sayıda kabile heyetini kabul etti. Bu heyetlerin önemli bir bölümü daha önce Trablus yönetimine yakın kabul ediliyordu. Aynı dönemde LUO Genel Komutan Yardımcısı Orgeneral Saddam Hafter de güney bölgelerinde saha turlarını yoğunlaştırdı.

Güvenlik gerekçesiyle isminin açıklanmasını istemeyen batı Libyalı bir kaynak, ‘askeri kurumun, ülkenin dağınıklığı ve geleceği üzerinden yürütülen siyasi pazarlıklara karşı Libya halkını korumak için hareket ettiğini’ savundu. Kaynak, daha önce Dibeybe hükümetine yakın bazı kesimlerin ‘LUO saflarına yöneldiğini’ ileri sürdü.

Hammad hükümetinin, Hafter’e muhalif bir kent olan Zaviye’ye gitmesinden önce, LUO’nun güneydeki etkisini artırdığı gözlemleniyor. Bu güçlenme, Çad hükümetiyle yapılan sınır güvenliği iş birliği ve Sebha’da olduğu gibi çeşitli kalkınma, hizmet ve askeri projelerle destekleniyor. Gelişmeler, ordunun ülkenin güney kuşağındaki varlığını pekiştirdiği şeklinde yorumlanıyor.

Coğrafya konusunda çatışma

Ancak Libya Halkın Sesi Partisi Başkanı Fethi eş-Şibli, ülkedeki mevcut gelişmelerin ‘siyasetten önce bir coğrafya mücadelesi’ niteliği taşıdığını düşünüyor. Şibli, tarafların sahadaki hakimiyet alanlarını genişleterek daha fazla siyasi ve ekonomik nüfuz elde etmeye çalıştığını söyledi.

Şibli, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, güç dengesinin artık ‘kimin diğerini çevreleyebildiğine ve sahada baskı unsuru oluşturacak kartlara sahip olduğuna’ bağlı olduğunu belirterek, bu durumun taraflara olası bir çözüm sürecinde kendi şartlarını dayatma imkânı vereceğini ifade etti.

sdfgth
Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe (Dibeybe'nin ofisi)

Rekabetin artmasıyla birlikte, Başbakan Abdulhamid Dibeybe yakın dönemde Misrata Belediyesi’ne bağlı 15 yeni belediye şubesi kurulmasına yönelik bir karar çıkardı. Bu karara Tavurga, Ebu Kureyn, Buncim ve Zemzem gibi Misrata’dan coğrafi olarak uzak bölgeler de dahil edildi. Ancak Trablus Temyiz Mahkemesi, geçen yıl ekim ayında Tavurga’nın Misrata’ya bağlanmasını iptal eden bir hüküm vererek, burada yeni bir belediye şubesi oluşturulmasını hukuka aykırı bulmuştu.

Siyasi analist Halid Bakan, Dibeybe’nin Misrata’nın yetki alanını Beni Velid’den Sirte sınırlarına kadar genişletme girişimini, ‘Trablus’taki hükümetini kaybetmesi halinde ilan edilecek bir Büyük Misrata Devleti hazırlığı’ olarak değerlendirdi. Buna karşın Dibeybe hükümetine yakın isimler, adımın ‘resmi yetki çerçevesi içinde’ atıldığını savundu.

TM üyesi Caballah eş-Şeyyabi ise Dibeybe’nin kararını ‘kendini büyütmeye yönelik yayılmacı bir politika’ olarak nitelendirdi. Tavurga’nın Misrata’ya bağlanmasına ve burada bir belediye şubesi kurulmasına yönelik kararın, hem yerel halkın iradesine hem de yerel yönetim mevzuatına aykırı olduğunu kaydetti.

Şeyyabi yaptığı açıklamada, Trablus Temyiz Mahkemesi’nin söz konusu kararı durdurduğunu hatırlatarak, “Başbakan mahkeme hükmüne uymadı ve yargı kararını hiçe saydı. Bu durum, yasallık ilkesinin ve hukukun üstünlüğünün açık bir ihlali” dedi. Tavurga’nın bağımsız bir belediye olduğunu vurgulayan Şeyyabi, “Halkının ve temsilcilerinin onayı olmadan buranın statüsünü düşüren ya da başka bir belediyeye bağlayan hiçbir kararı kabul etmeyiz” ifadelerini kullandı.

Şeyyabi, Dibeybe’nin kararının derhal iptal edilmesi, yargı hükümlerine riayet edilmesi ve Tavurga halkının haklarının korunması gerektiğini belirtti. Ayrıca, başsavcılığın ‘en azından yargının saygınlığını korumak için’ konuya acilen müdahale etmesi çağrısında bulundu.

Belediyelerin Misrata'ya dahil edilmesi

Dibeybe’nin Misrata’ya yeni belediye birimleri bağlama kararı, özellikle bu düzenlemeden etkilenen bölgelerde dikkat çekici tepkilere yol açtı. Başbakanın memleketi olan Misrata’ya bağlanması gündeme gelen Beni Velid Belediyesi’nin geçici yönetimi, TM’ye başvurarak ‘belediyenin tüm idari sınırlarıyla birlikte Sirte’ye bağlanmasını’ ve Dibeybe hükümeti tarafından alınan tüm ilgili kararların iptal edilmesini istedi.

Belediye meclisi, söz konusu adımın ‘Beni Velid’in doğal kaynakları ve taş ocaklarının haksız biçimde kullanılmasına zemin hazırladığını’ savundu. Ayrıca, Zemzem’in Misrata’ya bağlı bir belediye şubesi yapılmasına da karşı çıkılarak, “Eğer böyle bir düzenleme zorunlu görülüyorsa, Zemzem’in Beni Velid’e bağlanması daha uygundur” ifadeleri kullanıldı. Beni Velid, hâlâ büyük oranda eski lider Muammer Kaddafi dönemine yakın çizgisiyle bilinen kentlerden biri.

Öte yandan LUO’nun 2020’nin ortasında başkente girmekte başarısız olmasının ardından, güçlerini Trablus’un idari sınırlarının dışına çektiği biliniyor. LUO, o tarihten bu yana Sirte-Cufra hattında konuşlanmış durumda ve bu bölgeyi güney yönlü askeri faaliyetleri için bir merkez olarak kullanıyor.

dfg
Libya Ulusal Ordusu’nun (LUO) kara kuvvetlerine ait bir askeri konvoy (LUO)

Beni Velid Belediyesi’nin geçici yönetimi, ‘kentin idari ve tarihi sınırlarının hiçbir gerekçeyle değiştirilmemesi gerektiğini’ vurgulayarak, idari bağlılık konusunda yapılacak herhangi bir düzenlemenin yalnızca yasama organının yetkisinde olduğunu hatırlattı.

Tavurga’daki Yaşlılar ve İleri Gelenler Meclisi de UBH’nin Tavurga’yı bir belediye şubesi gibi Misrata’ya bağlama kararını reddetti. Meclis, ‘Tavurga Belediyesi’nin idari bağımsızlığının, yasama kurumlarınca alınmış kararlarla ve yargı hükümleriyle güvence altına alındığını’ belirterek statünün değiştirilmesine karşı çıktı.

Libya’da, LUO’nun ve Trablus otoritelerinin dışında kalan bazı siyasi ve sosyal gruplar da UBH’ye yönelik eleştirilerini sürdürüyor. Bu kesimler, ülkede ‘askeri yapıların güçlendirilmesi ve militarizmin artmasına’ karşı çıkarken, ordunun güneyde kontrol alanını genişletmesini ‘askeri ve siyasi bölünmüşlüğü derinleştiren, ayrıca olası Birleşmiş Milletler (BM) girişimlerine karşı atılmış erken bir adım’ olarak değerlendiriyor.