Suriye: Avrupa ve Araplar arası anlamlı diyalog için ortak bir zemin bulunabilir mi?

Suriye sivil toplumunun uluslararası müzakerelerde sunabileceği bir şeyler var.

Reuters
Reuters
TT

Suriye: Avrupa ve Araplar arası anlamlı diyalog için ortak bir zemin bulunabilir mi?

Reuters
Reuters

Daniel Gerlach

Arap Birliği'nin Suriye konusundaki yeni yaklaşımı, Avrupalıları Suriye krizini ele alırken daha enerjik bir politika benimsemeye teşvik edebilir. Avrupa ve Arap yaklaşımlarındaki farklılığa rağmen, her iki taraf da Suriye sivil toplumunun isteklerinin daha fazla dikkate alınması dahil olmak üzere bazı ortak referanslara dayanabilir.

12 yıllık izolasyonun ardından Suriye, Devlet Başkanı Beşşar Esed'in 19 Mayıs'ta Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde düzenlenen 32. Arap Birliği Liderler Zirvesi'ne katılımıyla Arap Birliği'ne yeniden döndü. Bir süredir bölgedeki lider güç rolünü yeniden kazanmaya çalışan Suudi Arabistan önderliğindeki üye devletler, Suriye kriziyle başa çıkmada ‘oldu bitti’ yaklaşımını benimsemek ve birkaç Arap ülkesinin yıllarca Esed rejimini istikrarsızlaştırmaya çalışmasının ardından Suriye'yi Arap Birliği’ne yeniden entegre etti. Bu yeni stratejik hesaplamalar, Arap ülkelerinin aslında çoğu Batılı ülkenin aksine belirgin bir Suriye politikasına sahip olduğunu kanıtlıyor.

Fransa'nın eski Suriye Büyükelçisi Michel Duclos’un 9 Mayıs'ta yayınladığı makalede, bu yeni Arap yaklaşımının güdüleri ve meydan okumaları dikkatli bir şekilde analiz ediliyor. Duclos makalesinde, Batılı ülkelerin Suriye meselesine yıllarca ilgi göstermemesinin bıraktığı boşluğu doldurmak için bir Arap dirilişinden bahsediyor ve daha cesur bir Avrupa politikası çağrısında bulunuyor. Bununla birlikte Avrupa Birliği (AB) ülkeleri Suriye konusunda ortak bir tutum benimsemekten çok uzak. Bazıları Şam'la yakınlaşmayı savunurken, diğerleri rejimle normalleşmeyi ve yaptırımları kaldırmayı reddetmekte ısrar ederek Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'e hâlen ‘hayır’ diyor. Esed iktidarda olduğu süre boyunca Suriye'nin yeniden inşası için Avrupa fonlarını reddetti ve Suriye hapishanelerindeki tutukluların serbest bırakılması da dahil olmak üzere siyasi tavizler vermeye yönelik gerçek bir irade göstermedi.

“12 yıllık izolasyonun ardından Suriye, Devlet Başkanı Beşşar Esed'in 19 Mayıs'ta Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde düzenlenen 32. Arap Birliği Liderler Zirvesi'ne katılımıyla Arap Birliği'ne yeniden döndü. Bir süredir bölgedeki lider güç rolünü yeniden kazanmaya çalışan Suudi Arabistan önderliğindeki üye devletler, Suriye kriziyle başa çıkmada ‘oldu bitti’ yaklaşımını benimsemek ve birkaç Arap ülkesinin yıllarca Esed rejimini istikrarsızlaştırmaya çalışmasının ardından Suriye'yi Arap Birliği’ne yeniden entegre etti.”

Avrupalı devletlerin tümü değil, yalnızca bazı AB ülkeleri Suriye ile anlaşmalar imzaladı. Bu adım, Suriye kriziyle başa çıkma politikasında ortak bir Arap mutabakatı veya anlaşması karşılığında Avrupa'nın bölünmüşlüğünü gözler önüne seriyor. Aslında Arap ülkeleri, Arap Birliği'nin benimsediği yaklaşım konusunda birbirleriyle tam olarak aynı fikirde değiller. Ancak her ülkede farklılık gösteren bu ilişkilerin doğasına halel getirmeksizin Şam ile ilişkilerin yeniden kurulmasına çoğunluk tarafından karar verildi. Duclos’un söz konusu yazısında bahsettiği gibi bu değişiklik ‘gerçekten çok sembolik’ olabilir.

Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde düzenlenen 32. Arap Birliği Liderler Zirvesi'ne katılan liderler toplu halde. (AP)
Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde düzenlenen 32. Arap Birliği Liderler Zirvesi'ne katılan liderler toplu halde. (AP)

Bu aşamada çok sayıda cevaplanmamış soru varlığını sürdürüyor ve Arap Birliği üye devletleri bu soruları şimdiye kadar cevapsız bırakmayı tercih ediyor. Dolayısıyla Suriye'nin Arap Birliği'ne yeniden entegre edilmesi adımına sembolik bir değişim olarak bakarsak, Avrupa yaklaşımının Arap dünyasının yaklaşımından pek de uzak olmadığını söyleyebiliriz. Söz konusu Avrupa yaklaşımının ana hatları büyük ölçüde sembolik kaldığından ve üye devletlerin her biri onu kendi tarzında yorumladığından, buna çok benziyor.

Avrupa siyaseti neden ‘daha cesur’ olsun? Avrupa'nın ‘güney komşu ülkeler’ üzerindeki etkisini ne zaman kaybettiğini uzun uzadıya tartışabiliriz. Peki, bu durumu tersine çevirmek mümkün mü? Gerçekçiliğin, Avrupa'nın diğer ülkeleri etkilemek istemeyi bırakması ve seyirci rolünü kabul etmesi gerektiği fikrini de destekleyebiliriz.

Politik olarak uyum sağlayabilmek -ister Suriye'de ister başka bir yerde olsun- halen gerekli. Arap dünyası da burada önemli yer tutuyor. Avrupa'da hâlâ yaygın olan ve tekrar eden krizlerin yatağı olduğu imajı, artık jeopolitik gerçekliğe tekabül etmiyor.

Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığı, komşularımızı bizim seçmediğimizi, ancak onların var olduğunu açıkça gösterdi.

Göç, iç ve dış güvenlik, iklim değişikliği ve enerji kaynakları gibi tüm bu stratejik konular Arap dünyasıyla ilişkilerimizden ayrılamaz. Bu nedenle Ortadoğu, Avrupalıların sürdürülebilir stratejik ilgisini gerektiriyor ve bahsettiğimiz sorunların çoğunun orada olduğu düşünülürse, Suriye burada belirleyici bir faktör olmaya devam ediyor.

“Arap ülkeleri, Arap Birliği'nin benimsediği yaklaşım konusunda birbirleriyle tam olarak aynı fikirde değiller. Ancak, her ülkede farklılık gösteren bu ilişkilerin doğasına halel getirmeksizin, Şam ile ilişkilerin yeniden kurulmasına çoğunluk tarafından karar verildi.”

Arap ülkeleriyle Suriye konusunda hangi temelde diyalog kurulmalı? Temel farklılıklarına rağmen, Avrupalılar ve Arap ortakları belirli ilkeler üzerinde anlaşmaya varabilirler. Farklılıklarına rağmen hem Avrupalılar hem de Arap ortakları, Suriye'de siyasi bir çözüme duyulan ihtiyacı vurgulayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2254 sayılı kararına olan bağlılıklarını şimdiden yeniden teyit ettiler. Suriye toplumu tarafından formüle edilen ilkelere güvenerek veya temsilcilerinden oluşan büyük bir grubu transfer ederek daha da ileri gidebilirler. Burada ‘Suriyelilerin Bir Arada Yaşaması İçin Davranış Kuralları’nı kastediyoruz.

Suriyelilerin Bir Arada Yaşaması için Davranış Kuralları, 2017 sonbaharında Berlin'de imzalanan ve başta Aleviler ve Sünniler olmak üzere çeşitli Suriye mezheplerinin temsilcileri tarafından Ocak 2018'de açıklanan anayasa üstü bir belgedir. Bu belge on bir basit ve anlaşılması kolay madde içermektedir. Uluslararası basın tarafından sık sık alıntılanan bu tüzüğün en öne çıkan hükümlerinden biri, Suriye krizinde ‘kazanan veya kaybeden yoktur’ hükmüdür. Bu, Suriye halkının kaybeden olduğu ve toplumdaki hiçbir grubun açık ya da zımnen kendisini galip görme hakkına sahip olmadığı anlamına gelir.

Diğer ilkeler ise şunlar: İşlenmiş suçlar için bireysel hesap verebilirlik, mültecilerin ve ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin geri dönme hakkı, mülklerin restorasyonu ve el konulan malların iade edilmesi, mahkumların, kayıp kişilerin ve mağdurların akıbetinin gün yüzüne çıkarılması, Suriye toplumu içindeki dini, etnik ve kültürel çeşitliliğin kabul edilmesi.

Bu belgeyi benzersiz kılan, ortaya çıkış koşulları ve ilk imzalayanların kimliğidir. Suriye halkının çeşitli bileşenlerinden toplum liderleri, aşiret liderleri, eski yetkililer ve aydınlar, yeni bir toplumsal sözleşmenin temellerini müzakere etmek için yurtdışında gizlice bir araya geldi. İmzacılar arasında, bu yıl vefat eden Bayan Basma Kodmani gibi Fransız mandasına karşı ilk bağımsızlık hareketi olan Ulusal Blok hareketinin bir parçası olan ailelere mensup üyeler de var. Bununla birlikte, tüzüğü imzalayanlar herhangi bir demokratik yetki veya meşruiyet iddiasında bulunmuyorlar. Çünkü Suriye'deki kritik durum, onların Suriyeli hemşerileri adına hareket etmelerine izin verdi.

Suriye Tüzüğü Konseyi, bu çalışmalardan doğan bir harekettir ve bugün tüm çeşitliliğiyle Suriye toplumunun sesini yükseltmek için bir platformu temsil etmektedir. Üyelerinin ayrıca Körfez ülkeleri, Levant ve Avrupa'daki karar vericilerle de iyi ilişkileri bulunuyor. Konsey, oturumlarında ülkenin geleceği ve Suriye toplumunun onu şekillendirmede oynayabileceği rol hakkında sakin, açık ve siyasi olarak sınırsız tartışmalar yürütüyor.

“Farklılıklarına rağmen hem Avrupalılar hem de Arap ortakları, Suriye'de siyasi bir çözüme duyulan ihtiyacı vurgulayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2254 sayılı kararına olan bağlılıklarını şimdiden yeniden teyit ettiler.”

Suriye Tüzüğü Konseyi üyeleri arasındaki siyasi farklılıklara rağmen, bazıları erken devrimciler, bazıları pragmatik ‘gri’ ve diğerleri Suriye devletinin halk tabanını temsil ediyor. Ancak Suriye krizi kadar derin bir krizi uluslararası siyasetin tek başına çözemeyeceği, ülkenin parçalanmasında önemli rol oynayan toplumun da çözümde önemli rol oynaması gerektiği konusunda anlaştılar.

Suriye Tüzüğü Konseyi açıklamalarında, taahhüdünü yalnızca toplumun -insan düzeyinde ve ötesinde- çıkarının motive ettiği konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor. Şarku’l Avsat’ın Majalla Dergisi’nden çevirdiği analize göre bu amaca ulaşmak için gerekli araçları yabancı güçlere dikte etme iddiasında bulunmuyor. Bunun yerine sadece siyasi aktörlere vaatlerini ve taahhütlerini hatırlatıyor. Bazı güçler yalnızca Suriye ile diplomatik ilişkiler kurmanın Suriye halkının ıstırabını hafifletebileceğine inanırken, diğerleri Suriye'nin yeniden entegrasyonunu stratejik bir hata, hatta tehlikeli bir emsal olarak görebilir. Ancak konsey üyelerinin kesinlikle kişisel görüşleri vardır ve bu konuda katı bir görüş empoze etmeye çalışmazlar.

Suriyelilerin Bir Arada Yaşaması İçin Davranış Kuralları, bize göre esnek bir araç olarak kalırken, Avrupa-Arap iş birliği için ortak bir temel ve etik bir başlangıç ​​noktası sağlıyor. Avrupalı ​​ve Arap güçler ondan ilham alabilir, hatta onu ‘Anayasal Komite’ çerçevesinde BM’nin çabalarını tamamlayan ve onlarla rekabet etmeyen ‘anayasa üstü’ nitelikte bir belge olarak resmen tanıyabilir. Avrupalı ​​ve Arap güçler, Şam'la resmi ilişkilerine ilişkin kararları her ne olursa olsun, bunu bir referans olarak kullanabilir ve Suriyeli liderlerin, Suriyeli erkeklerin ve kadınların yararına olan herhangi bir siyasi eylemi inceleme görevlerini yapmada ısrar edebilirler.

(foto altı) Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in Şam sokaklarına asılmış fotoğrafları, Mayıs 2021. (Reuters)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in Şam sokaklarına asılmış fotoğrafları, Mayıs 2021. (Reuters)

“Suriye Tüzüğü Konseyi üyeleri arasındaki siyasi farklılıklara rağmen, Suriye krizi kadar derin bir krizi uluslararası siyasetin tek başına çözemeyeceği, ülkenin parçalanmasında önemli rol oynayan toplumun da çözümde önemli rol oynaması gerektiği konusunda anlaştılar.”

Suriye Tüzüğü Konseyi son yıllarda Avrupa ve Arap ülkeleri tarafından iyi karşılanmanın faydasını gördü. Bu hareket, Suriye krizinin çözümü için güvenilir bir başlangıç ​​noktası oluşturacak kadar bağımsız fikirlere sahip ve Suriye toplumunun önemli bir bölümünü temsil ediyor. Şüphe yok ki Suriye toplumu, bugünkü işgal güçleri ve siyasetçilerin gitmesinden sonra da Suriye'de kalacak. Görünüşe göre Konsey bu gerçeği doğrulamak için ünlü Palmira Tetrabionu’nu bir sembol olarak seçmiş, çünkü bu sembol, Suriye çölünü geçenler için binlerce yıldır bir dönüm noktası ve bir işaret olmuştur.

Suriye toplumuna uluslararası müzakerelerde önemli bir rol ve geçmişte olduğu gibi yalnızca danışma veya sembolik bir rolün ötesine geçerek, gerçek önemini yansıtan uygun bir yer vermenin zamanı geldi. Suriye Tüzüğü Konseyi'nin açıkça belirttiği gibi Suriye toplumu, karşılığında uluslararası topluluğa sunacak değerli bir şeye sahiptir.



Trump'ın elçisi: Irak kritik bir dönüm noktasında ve silahlı gruplar var olduğu sürece başarılı olamaz

ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)
ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)
TT

Trump'ın elçisi: Irak kritik bir dönüm noktasında ve silahlı gruplar var olduğu sürece başarılı olamaz

ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)
ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)

ABD Başkanı'nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya dün yaptığı açıklamada, Irak'ın kritik bir dönemeçte olduğunu ve silahlı grupların devletle rekabet edip devletin rolünü baltaladığı bir ortamda hiçbir ulusun başarılı olamayacağını söyledi.

Savaya, Irak'taki bölünmüşlüğün ülkenin uluslararası konumunu zayıflattığını, ekonomisini boğduğunu ve ulusal çıkarlarını koruma yeteneğini sınırladığını belirterek, hükümetin ülkeyi bölgesel çatışmalardan uzak tutan ve ulusal önceliklere odaklanan bir yaklaşım izlediğinde, istikrarın mümkün olduğunu kanıtladığını ifade etti.

Irak'ta istikrarın sağlanmasının sorumlu liderlik ve devleti ve kurumlarını güçlendirmeye yönelik kararlı bir yaklaşım gerektirdiğini vurgulayan yetkili, siyasi ve dini liderlerin kararlarının, Irak'ın egemenlik ve güç yolunda ilerleyip ilerlemeyeceğini veya parçalanma ve gerilemeye doğru kayıp kaymayacağını belirleyeceğini belirtti.

Trump'ın liderliğinde Amerika Birleşik Devletleri'nin bu kritik dönemde Irak'ı desteklemeye tamamen hazır olduğunu teyit etti.


Yoksulluk içinde boğulan Gazze, iki aylık kırılgan ateşkesi sona erdirdi

Filistinli bir anne, dün Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'nde soğuktan ölen kız bebeğinin yasını tutuyor (Reuters)
Filistinli bir anne, dün Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'nde soğuktan ölen kız bebeğinin yasını tutuyor (Reuters)
TT

Yoksulluk içinde boğulan Gazze, iki aylık kırılgan ateşkesi sona erdirdi

Filistinli bir anne, dün Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'nde soğuktan ölen kız bebeğinin yasını tutuyor (Reuters)
Filistinli bir anne, dün Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'nde soğuktan ölen kız bebeğinin yasını tutuyor (Reuters)

Gazze Şeridi, İsrail ve Hamas arasında geçen ekim ayında başlayan kırılgan ateşkes anlaşmasının üçüncü ayına dün girdi. Kuşatma altındaki halk, İsrail'in ihlalleri ve ciddi yardım eksikliğiyle birlikte iki ay geçirdi.

Gazze Şeridi'ni kasıp kavuran şiddetli hava koşulları ve yoğun yağışlar, halihazırda bir bebeğin soğuktan ölmesiyle sonuçlanan zorlu koşulları gidermek için gerekli malzemelerin ulaştırılmasının aciliyetini bir kez daha vurguladı. Birleşmiş Milletler Filistinli Mülteciler Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA), yağışların neden olduğu artan acıların "tıbbi ve yeterli barınma malzemeleri de dahil olmak üzere insani yardımın kesintisiz akışı yoluyla önlenebileceğini" belirtti.

Bu arada, İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir dün, Hamas'ın askeri kanadına adını veren, İsrail sınırları içinde bulunan tarihi lider İzzeddin el-Kassam'ın türbesini kaldırma sözü verdi. Ben-Gvir, güvenlik güçleri ve bir vinç eşliğinde, Suriye doğumlu el-Kassam'ın türbesinin yanına kurulan dua çadırını sökerken çekilmiş bir video yayınladı. Hamas, güvenlik bakanının eylemlerinin "kutsallığa karşı eşi benzeri görülmemiş bir ihlal ve kutsal yerlere saygısızlık" olduğunu ifade etti.


Ateşkesin zorlu eşiği: Silahsızlanma maddesi ABD–İsrail–Hamas üçgenini kilitliyor

TT

Ateşkesin zorlu eşiği: Silahsızlanma maddesi ABD–İsrail–Hamas üçgenini kilitliyor

Ateşkesin zorlu eşiği: Silahsızlanma maddesi ABD–İsrail–Hamas üçgenini kilitliyor

İsrail, ABD Başkanı Donald Trump’ın ekimde ilk aşaması uygulamaya giren Gazze ateşkes planı kapsamında Hamas’ın tamamen silahsızlandırılması şartında ısrarını sürdürüyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilerle Tel Aviv, Hamas’ın uzun süreli bir ateşkes karşılığında silahların “dondurulması” yönündeki önerisini reddetti.

Fransız Haber Ajansı AFP bugün (Perşembe) konuşan bir İsrailli yetkili, “20 maddelik plan çerçevesinde Hamas’ın geleceği yok; örgüt silahsızlandırılacak” dedi. Aynı yetkili, “Gazze tamamen silahtan arındırılmış olacak” ifadelerini kullandı.

Bu açıklamalar, Hamas’ın yurtdışı siyasi büro şefi Halid Meşal’in Al Jazeera’da yayımlanan röportajında, “Direnişin tamamen silahsızlanması kabul edilemez. Silahların dondurulması veya muhafaza edilmesi gibi seçenekler tartışılıyor” sözlerinin ardından geldi.

y
Hamas lideri Halid Meşal (X)

İsrail Ordu Radyosu da Tel Aviv’in “Gazze’nin tamamen silahsızlandırılması” talebini yinelerken, ABD ile konuya dair “sürekli koordinasyon” yürütüldüğünü aktardı.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşması, Hamas ve diğer silahlı grupların silahsızlandırılmasını öngörüyor.

ABD yönetimi son günlerde daha esnek bir yaklaşım sergiliyor

Hamas’ın üst düzey bir kaynağı, Şarku’l Avsat’a konuşarak Trump yönetiminin silahsızlanma vurgusunu sürdürmekle birlikte, son dönemde arabulucular ile hareket arasında dolaşan bazı önerilere “daha açık” bir tutum sergilediğini belirtti.

Aynı kaynak, “Hareketin sunduğu ve arabulucuların geliştirdiği çeşitli fikirler var. Hâlâ farklı taraflarca iletilen yeni formüller tartışılıyor; amaç ikinci aşamaya geçişi hızlandırmak” dedi.

Bu beklenti, ABD’nin son açıklamalarıyla çelişiyor. ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Mike Waltz, İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog’la görüşmesinde, Washington’un “Hamas’ın kendini yeniden inşa etmesine asla izin vermeyeceğini” söyledi.

f
ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz (AFP)

Hamas kaynakları, temasların sürdüğünü ve sürece dair “her zamankinden daha ciddi bir irade” oluştuğunu ifade ediyor. Hareket, silahların korunması, depolanarak “dondurulması” veya bir Arap ya da İslam ülkesinin gözetimine devredilmesi gibi formüllerin değerlendirilebileceğini düşünüyor.

Hamas içerisinden bir başka kaynak, arabulucuların “silahsızlandırma, uluslararası güç konuşlandırılması ve Gazze’nin yönetimi gibi konularda ABD ile geniş bir anlayış zemini yaratabileceğini” belirtti.

Meşal, “silahtan arındırma değil dondurma” önerisini anlatırken, “İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının tekrarlanmayacağına dair sağlam garantiler sağlayacak bir çerçeve oluşturmak istiyoruz” dedi.

“Filistin yönetiminin rolü”

İsrail, Hamas’ın elindeki son İsrailli rehinenin naaşı teslim edildikten sonra planın ikinci aşamasına geçilmesinde ısrar ediyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçişin “yakın” olduğunu belirtti ancak “Gazze’nin silahsızlandırılması gibi zorlu dosyalar bulunduğunu” ifade etti.

sdfrg
Filistin Ulusal Güvenlik Kuvvetleri'ndeki Özel Harekat Birimi 101 (Ulusal Güvenlik web sitesi)

Tartışmalar sürerken, Filistin yönetimi ise Gazze’de tam yetki devrinde ısrar ediyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, son günlerde Arap, İslam ve Avrupa liderleriyle temaslarında yönetimin Gazze’de sorumluluk üstlenmeye hazır olduğunu vurguladı.

Hamas, bu pozisyona kamuoyu önünde yanıt vermese de, hareketin üst düzey bir kaynağı Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Filistin yönetiminin Gazze’de sorumluluk üstlenmesine karşı değiliz; ancak bunun ulusal bir uzlaşı programına dayanması gerekir” dedi.

Kaynak, “İsrail’in Gazze’de Filistin yönetiminin herhangi bir rolünü reddettiğini ve bu engelin aşılması için uluslararası baskıların devrede olduğunu” belirtti.