Suriye’nin dönüşünün bölgesel ve uluslararası sonuçları

2011’de gösterilerin başlamasından Arap Devletleri Ligi’nin (Arap Birliği) Şam’ın üyeliğini etkinleştirmeye karar vermesine kadar geçen zaman aralığında Arap tutumunun gelişim aşamaları ve sebepleri

Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru
TT

Suriye’nin dönüşünün bölgesel ve uluslararası sonuçları

Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru

Remzi İzzeddin Remzi

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in Riyad’daki Arap Zirvesi’ne katılması, Suriye’nin doğal Arap ortamına dönüşünün bir ifadesiydi. Suriye’deki istikrarı sağlamak için zorlu çalışma şimdi başlıyor. Bu, çatışan bölgesel ve uluslararası çıkarlar sebebiyle karmaşık bir mesele.

Suriye’nin Arap Birliği’nden çıkış ve sonra geri dönüş yolculuğu, 12 yıl sürdü. Bu, maalesef ki Arap Birliği’nin, üyelerinden birinin karşı karşıya kaldığı bir krizle başa çıkmadaki başarısızlığını temsil eden bir dönemdir. Bundan dolayı Suriye’nin üyeliğinin askıya alınıp daha sonra tekrar etkinleştirilmesinin koşulları ile sebeplerini araştırmak uygun olabilir. Bunu yaparken Arap tutumunun nasıl geliştiğine ışık tutmak da önemlidir.

Arap tutumunun üç aşaması

İlk aşamada (Mart 2011-Şubat 2012) Arap ülkeleri, çatışmayı sonlandırıp siyasi bir çözüme varmak için gösterilen çabalara öncülük etti.

İkinci aşama (Mart 2012-2018) eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Mart 2012’de hem BM hem de Arap Birliği adına bir ortak elçi atamasıyla başladı. Bu aşamada Araplar, girişimden vazgeçerek meseleyi BM, Suriye Dostları Grubu (FSG), Uluslararası Suriye Destek Grubu (ISSG) ve Astana Platformu’na bıraktı.

Üçüncü aşama ise görünürde 2018 yılında, merhum Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim’in Umman Sultanlığı’nı ziyaretiyle başladı. Ancak bunun öncesinde, 2015’ten itibaren Arap başkentlerinde Suriye hükümetiyle ilişkilerin yeniden değerlendirildiğine dair işaretler vardı.

“Suriye’nin Arap Birliği’nden çıkış ve sonra geri dönüş yolculuğu, 12 yıl sürdü. Bu, maalesef ki Arap Birliği’nin, üyelerinden birinin karşı karşıya kaldığı bir krizle başa çıkmadaki başarısızlığını temsil eden bir dönemdir.”

Arap Baharı’nın doruğa çıktığı bir zamana denk gelen ilk aşamada Arap ülkeleri, ateşkes ve siyasi çözüm için baskı yapmaya başladı. Arap Birliği’nin ilk müdahalesi, Ağustos 2011’de, yani krizin patlak vermesinden yaklaşık 6 ay sonra “Arap Girişimi” başlatıp bunu yürütmek için bir eylem planı ortaya koyduğunda başladı. Girişim, diğer meselelerin yanı sıra Arap Birliği Genel Sekreteri’nin Şam’a gönderilmesi, ateşkesin sağlanması, hükümet ile muhalefet arasında temas kurulması, Baas Partisi’nden lider rolünden vazgeçmesinin talep edilmesi ve seçimlere hazırlık için geçici bir ulusal birlik hükümeti oluşturulması için çağrıda bulundu.

Ekim ayında bir bakanlar heyeti, eylem planının uygulanmasını takip etmek için Şam’ı ziyaret etti. Suriye hükümetinin Arap Birliği’nin çabalarına olumlu bir tepki vermemesi üzerine 12 Kasım’da “Suriye’nin Arap Birliği’nin toplantılarına katılımının askıya alınması” yönünde bir karar benimsendi. Askıya alma kararına rağmen çeşitli Arap başkentleri ile Şam arasındaki temaslar devam etti ve nihayetinde Şam, eylem planının uygulanmasını takip edecek Arap gözlemcileri kabul etmeye ikna edildi.

FOTO: Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru

24 Kasım’da Arap Birliği Konseyi, Arap Birliği Genel Sekreteri’nden “imzalandıktan sonra Arap ülkelerinden ve Arap insan hakları kuruluşlarından sivil ve asker uzmanları içeren bir heyet kurulup Suriye’de konuşlandırılmasına ilişkin protokol gereği İzleme Heyeti’ni görevini yerine getirmek üzere Suriye’de konuşlandırmasını” talep etti. Birkaç gün sonra 27 Kasım’da Birlik, Suriye’ye yaptırımlar uyguladı. Bu karara rağmen Suriye hükümeti, 19 Aralık’ta protokolü imzaladı. 20 Aralık’ta İzleme Heyeti’nin başkanı olarak tayin edilen Sudanlı Tümgeneral Muhammed ed-Dabi, 24 Aralık’ta Şam’a gitti ve birkaç gün sonra heyetin diğer üyeleri de ona katıldı. Bununla birlikte gözlemciler, Suriye’de beş haftadan fazla kalmadı ve ansızın geri çekildi. Bu daha sonra Arap Birliği Konseyi’nin 12 Şubat 2012 tarihli kararıyla da doğrulandı. Böylece Arap Birliği’nin bağımsız herhangi bir rolü sona erdi ve Suriye krizinin idaresi BM’ye devredildi. Gelişmelerin sırası ve hızı, özellikle de gözlemcilerin aniden geri çekilmesi kararını çevreleyen güdüler ve koşullar, hiç kuşkusuz tartışmalı bir mesele ve hâlâ da farklı yorumlanıyor. Bu yüzden işin aslını anlamak için bir gözden geçirme ve inceleme şart. Ama gözlemcilerin görevine son verilmesini Tümgeneral ed-Dabi’nin önermediği kesin.

Bu dönemde Arap ülkeleri, Suriye’deki gelişmelere karşı farklı tutumlar benimsedi. Bazıları siyasi değişim için “Arap Baharı” akıntısına kapılmak istiyordu. Bazıları da Suriye’yi İran’ın Arap dünyasına yönelik hırslarına karşı koymak için temel bir savaş alanı olarak görüyordu. Bununla birlikte çatışmanın devam etmesinin tam tersi bir sonuca yol açacağını, yani İran’ın Suriye’deki nüfuzunun daha da derinleşeceğini düşünen başka ülkeler de vardı. Hiç şüphesiz daha zayıf kalan bu son görüş, 2018 yılında bir ağırlık kazanarak baskın yönelimi oluşturmaya başladı.

Özetle Arap Birliği kararlarının Arap ülkelerinin tutumunu yansıtması gerekirken gerçekte Suriye meselesinde birleşik bir Arap tutumu yoktu. Bu karışıklığın tezahürleri, Şam’daki Arap diplomatik temsilinin çeşitli biçimlerinde görüldü. Nitekim bazı ülkeler büyükelçiliklerini kapatmayıp farklı düzeylerde temsilciliklerini sürdürdü. Mesela Cezayir, Irak, Sudan ve Filistin, temsilciliğini büyükelçilik düzeyinde sürdürdü. Mısır, temsilciliği maslahatgüzarlık seviyesine indirirken Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleriyle Fas ve Tunus da büyükelçiliklerini kapattı. Ortak bir Arap tutumunun olmaması, Suriye’deki siyasi sürece yönelik Arap çabalarını felce uğrattı.

“12 Kasım’da “Suriye’nin Arap Birliği toplantılarına katılımının askıya alınmasına” karar verildi. Askıya alma kararına rağmen çeşitli Arap başkentleriyle Şam arasındaki temaslar sürdü ve nihayetinde Şam, eylem planının uygulanmasını takip edecek Arap gözlemcileri kabul etmeye ikna edildi”

Ortak bir elçi

Mart 2012’de BM Genel Kurulu’nun Suriye için BM ve Arap Birliği ortak elçilik makamı oluşturmasıyla ikinci aşama (2012-2018) başladı. Bu, Suriye’de bağımsız bir Arap rolünün fiilen sona ermesine yol açtı ve Arap ülkeleri, faaliyetlerini BM, Suriye Dostları Grubu ve Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun çabalarına ortak olarak yürütmekle yetindi. Nihayetinde de siyasi bir çözüm için bireysel veya toplu olarak herhangi bir öneride bulunmaktan kaçındı.

Bu aşamada Araplar gerek ikili gerek BM aracılığıyla insani yardımlar yapmaya, (Suriye Ulusal Konseyi, Devrimci ve Muhalif Güçler Ulusal Koalisyonu, Suriye Müzakere Heyeti gibi) farklı tezahürleriyle siyasi muhalefeti desteklemeye ve 2012 yılında Cenevre Bildirisi ile 2015 yılında BM Güvenlik Konseyi 2254 sayılı kararının çağırdığı şekliyle siyasi bir geçiş başlatmaya odaklandı. Bu esnada bazı Arap ülkeleri de Güvenlik Konseyi’nin daha sonra içlerinden birkaçını terör örgütü olarak sınıflandırdığı bazı silahlı muhalif grupları destekledi.

Bu çerçevede eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan, ortak bir elçi atadığında onunla beraber -Arap Birliği tarafından aday gösterilmesine binaen- eski Filistin Dışişleri Bakanı olan yardımcısı Nasır el-Kudve’nin de atandığını hatırlatalım. Ancak Suriye’nin Arap Birliği üyeliğinin askıya alınmasıyla Şam, el-Kudve ile çalışmak istemedi. El-Kudve ayrıca, Fetih Hareketi’nin bir üyesi ve Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat’ın da yeğeni olup ikisinin de Şam ile ilişkileri yoktu. Bu da Şam’ın el-Kudve ile çalışmaya yönelik itirazını güçlendirdi. El-Kudve’nin Şubat 2014’te sona eren görevi boyunca Suriye hükümeti tarafından hoş karşılanmaması, talihsiz bir durumdu ve Arap Birliği’nin rolünü daha da azalttı.

Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru

 Şubat 2014’te el-Kudve’nin ve birkaç ay sonra da (Annan’ın halefi) Lahdar İbrahimi’nin istifa etmesiyle Şam, BM ile Arap Birliği’nin ortak elçisini kabul etmeyeceğini, elçinin adının “BM Suriye Özel Temsilcisi” olmasını, ancak yardımcısı Arap Birliği tarafından aday gösterilirse Şam tarafından kabul edileceğini ısrarla belirtti. Bu düzenlemeye dayalı olarak Eylül 2014’te Özel Elçi Yardımcısı olarak ben atandım.

Mart 2019’a kadar devam eden görevim süresince Şam’da bana kapılar iyi bir şekilde açıldı. Nitekim Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim’le birkaç kez ikili görüşme gerçekleştirdim. Bununla birlikte o zamanda Devlet Başkanı ile aramda iletişim kuran kişi Dışişleri Bakan Yardımcısı (mevcut Dışişleri Bakanı) Faysal el-Mikdad’dı. Resmi ve gayri resmi düzeyde de geniş bir ilişkiler ağı oluşturmayı başardım.

Bu, Şam’la yeniden iletişim kurmakla ilgilenen Arap ülkeleri için bir fırsat olabilirdi, ancak ne yazık ki Şam, hiç ilgi göstermedi. Şam, BM’nin arabuluculuk sürecine de gerçek anlamda yardımcı olmadı, zira sürecin hedefinin rejimi değiştirmek olduğuna kanaat getirmişti. Arap ülkeleri, benim gördüğüm hoş karşılamadan ve arabuluculuğun ortak karakterini teyit etmek için Şam’da dokumayı başardığım ilişkilerden istifade etmiş olsaydı elçilik ofisine siyasi çözüm hakkında fikirler sunabilirlerdi. Ancak -bir kez daha- bunu yapmamayı tercih ettiler.

Ben Mart 2019’da ayrılınca ve Arap ülkeleri BM’nin arabuluculuğuna pek ilgi göstermeyince Arap Birliği, benim yerime geçecek bir aday önermedi. Hal böyle olunca BM, elçi yardımcılığı makamına genel sekreterlikten Arap uyruklu üyeler atadı. Bu durum, bu makamdan siyasi herhangi bir rengi kaldırdı ve böylece Özel Elçi Ofisi, Arap Birliği’yle doğrudan bir bağlantıyı kaybetti.

“Şam, BM’nin arabuluculuk sürecine gerçek anlamda yardımcı olmadı, zira sürecin hedefinin rejimi değiştirmek olduğuna inanıyordu”

Üçüncü aşamada ise uluslararası ve bölgesel gelişmelerden ve daha az ölçüde sahadaki gelişmeden etkilenen aşamalı bir süreç yoluyla Suriye’nin Arap sahasına dönüşünün yolu döşendi. Bu dönemde Suriye hükümeti, toprakların çoğunun hâkimiyetini yavaş yavaş ele geçirmeye başladı. Aynı zamanda bölgesel durumların yeniden düzenlenmesi süreci devam ediyordu. Nitekim Katar’ın boykotu sona ermiş ve bir yandan İran ve Türkiye, diğer yandan BAE ve Suudi Arabistan’la yakınlaşma peyda olmuştu. Bunun arka planında ABD’nin bölgeye yönelik ilgisinin azalması vardı.

Aşamalı bir süreç

Ocak 2015’te Suudi Arabistan’ın tutumu değişmeye başladı. Temel hedef hâlâ İran’a karşı koymak iken Şam’daki rejim değişikliği gündemi, arkalara düşmeye başladı. Moskova’nın Suriye Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Ali Memlük için Temmuz 2015’te Suudi Arabistan’a bir ziyaret ayarlamayı başardığına dair haberler yayılıyordu. Aynı şekilde Memlük’ün birkaç defa Kahire’yi ziyaret ettiği de söyleniyordu.

Suudi Arabistan, -o zamana kadar- Suriye Ulusal Konseyi ve ardından Katar ve Türkiye’nin nüfuzu altındaki Devrimci ve Muhalif Güçler Koalisyonu tarafından temsil edilen Suriye siyasi muhalefetine de daha fazla ilgi göstermeye başladı. Riyad’ın bu bağlamda attığı ilk adım 2254 sayılı kararda çağrısı yapılan Suriye siyasi görüşmelerine katılmak üzere birleşik bir heyet oluşturmak amacıyla Aralık 2015’te bir muhalefet konferansına ev sahipliği yapmak oldu. Konferansta Cenevre görüşmelerinde muhalefeti temsil etmek üzere Riyad merkezli bir Yüksek Müzakereler Heyeti kurulması onaylandı. Ancak muhalefetin etkinliği zamanla azaldıkça Riyad da muhalefeti desteklemeye yönelik ilgisini kaybetmeye başladı.

2018 yılında Arap ülkeleriyle temaslar hızlandı. Merhum Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, mart ayında Umman Sultanlığı’nı ziyaret etti ki bu, 2011’den bu yana ziyaret edilen ilk Arap ülkesiydi.

FOTO: BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid en-Nehyan, Abu Dabi’de Esed’i ağırlarken (Reuters)
BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid en-Nehyan, Abu Dabi’de Esed’i ağırlarken (Reuters)

Bu ziyareti, BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid’in Kasım 2019’daki Şam ziyareti izledi. Bu dönemde resmi ve gayri resmi Suriyeli heyetler, çeşitli Arap ülkelerindeki Arap görüşmelerine katıldı. Aynı şekilde Suriye ve Arap güvenlik teşkilatları arasındaki temaslar da kesilmedi. 2022 Arap Zirvesi’ne ev sahipliği yapan ülke sıfatıyla Cezayir de Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesi için çaba gösterdi, ancak çabaları meyve vermedi.

Bu arada Devlet Başkanı Esed, 2011’den beri ilk defa bir Arap ülkesi ziyareti yapmak üzere Mart 2022’de Abu Dabi’ye gitti. Bunu bir yıl sonra resmi bir ziyaret takip etti.

Bununla birlikte Arap tutumundaki dönüm noktası, Şubat 2023’te yaşanan yıkıcı depremden sonra görüldü. BAE Dışişleri Bakanı, Şam’ı ziyaret eden ilk Arap yetkiliydi. Onun ardından Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi ile Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükrü bir ziyaret gerçekleştirdi. Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad da daha sonra Kahire, Amman ve Cidde’ye birer ziyarette bulundu.

FOTO: Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükrü, Suriyeli mevkidaşı Faysal el-Mikdad’la Kahire’de görüşürken (Getty Images)
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükrü, Suriyeli mevkidaşı Faysal el-Mikdad’la Kahire’de görüşürken (Getty Images)

Bu ziyaretlerin yanı sıra ikisi nisan ayında Cidde’de ve biri mayıs ayında Amman’da olmak üzere peş peşe üç toplantı yapıldı ve bu toplantılarda Suriye Dışişleri Bakanı, birkaç Arap dışişleri bakanıyla bir araya geldi. Suriye Dışişleri Bakanı ile Suudi Dışişleri Bakanı’nın 12 Nisan’da Cidde’de gerçekleştirdiği toplantı, üzerinde anlaşmaya varılan öncelikleri belirleyen ortak bir Suudi Arabistan-Suriye açıklamasıyla sonuçlandı. Söz konusu öncelikler ise şunlar: mültecilerin ve yerinden edilmişlerin geri dönüşü, insani yardımların tüm Suriyelilere ulaşmasının sağlanması, terör ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele, Suriye topraklarının birlik ve selametinin güvence altına alınması ve iki ülke arasındaki konsolosluk ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi.

Bundan kısa bir süre sonra 1 Mayıs’ta Amman’da bir toplantı düzenlendi. Toplantıda özellikle mülteciler ve yerinden edilmişlere ilişkin insani meseleler, sınır güvenliği, terörle mücadele, tüm toprakları üzerinde egemen olması için Suriye hükümetine destek verme ve 2254 sayılı kararın uygulanması doğrultusunda Ürdün’ün önerdiği “adıma karşılık adım” önerisine dayalı olarak siyasi süreci ve yeniden yapılanma faaliyetini başlatma konusundaki öncelikler belirlenerek, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü için yol haritası içeren bir açıklama yapıldı.

“2018 yılında Arap ülkeleriyle temaslar hızlanmaya başladı. Merhum Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, mart ayında Umman Sultanlığı’nı ziyaret etti ki bu, 2011’den bu yana ziyaret edilen ilk Arap ülkesi oldu”

Üyeliği dondurmanın iptalinden sonra

Bu toplantının ardından, geçen 7 Mayıs’ta Cidde’de Arap Birliği bakanlar düzeyinde istisnai bir toplantı düzenledi. Toplantıda, Amman Bildirgesi’ni teyit eden ve Suriye’nin Arap Birliği toplantılarına katılımını askıya alma kararını iptal eden bir karar benimsendi. Bu, fiilen Suriye’nin Arap Birliği’ne ve Arap kucağına dönüşü anlamına geliyor. Arapların çabaları, Cidde Zirvesi’nde alınan ve Suriye’de çözümün gerçekleşmesinde Arap rolünün etkinleştirilmesini onaylayan bir kararla taçlandırıldı.

FOTO: Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru

Kararda ayrıca, krizin Suriye’nin birliğini, dayanışmasını ve egemenliğini muhafaza edecek, halkının beklentilerine karşılık verecek, Suriye’yi terörden kurtaracak, mültecilerin dönüşü için uygun koşulları sağlamasına katkıda bulunacak ve yasadışı yabancı güçlerin ülkeden çıkmasının, insani yardımların ulaşmasına imkân sağlayan adımların devam etmesinin ve ulusal uzlaşmayı hedefleyen siyasi adımlar bağlamında anayasa komisyonu çalışmalarının yeniden başlamasına destek olunmasının yolunu açacak şekilde çözülmesine yönelik pratik ve kademeli adımların atılması için çağrı yapıldı. Aynı şekilde karar, Arap İrtibat Komitesi’ne de Amman Bildirgesi’nin “adıma karşılık adım” yaklaşımına göre ve 2254 sayılı karar uyarınca uygulanmasını takip etmesi için çağrıda bulundu.

Suriye, Arap kucağına döndükten, Arap rolü etkinleştirildikten ve siyasi çözüm bulmak için girişim dizginleri ele alındıktan sonra şimdi Arapların karşılaşacağı zorluk, ABD ile Avrupa Birliği’ni Suriye’de siyasi çözüm bulmak için seçtikleri yola girmeye nasıl ikna edecekleridir. Bununla birlikte asıl engel, yeniden yapılanma sürecinin başlamasının nasıl hızlandırılacağı olacaktır. Buna, istikrarı, erken toparlanmayı ve yeniden iş görür hale getirmeyi sağlamak ve bunları Suriye hükümetinin yapacağı siyasi ve ekonomik reformlarla ilişkilendirmekle başlayarak yeniden yapılanma faaliyetleri yelpazesini belirlemekle başlanabilir.

Andrei Cojocaru
Andrei Cojocaru

Yeniden yapılanma olmadan Suriye’de ne istikrar imkânı ne de yabancı askerî müdahaleyi bitirme fırsatı olacaktır. Başta Körfez ülkeleri olmak üzere Arap ülkelerinin, bu durumu ABD ve AB tarafından dayatılan yaptırımların gölgesinde idare etmesi gerekecek. Hele de bu yaptırımlar arasında ABD Kongresi tarafından onaylanan ve Suriye hükümetine doğrudan ve onunla iş tutanlara ikincil yaptırımlar uygulamayı öngören Sezar Yasası da varken… Ancak işin aslı şu ki Washington’ı ve önemli Avrupa başkentlerini Suriye’nin yeniden yapılanması sürecine başlamak için gerekli esnekliği göstermeye ikna etme konusunda oldukça nüfuzlu Arap ülkeleri de var.

“Suriye’nin Arap kucağına dönmesinden sonra şimdi Arapların yüzleşeceği zorluk, ABD ile AB’yi Suriye’de siyasi çözüm bulmak için seçtikleri yola girmeye nasıl ikna edecekleridir”

Son olarak halkın şikayetlerinin dış müdahalelerle kesiştiği ve bölgesel ve uluslararası çıkarların çatıştığı Suriye krizinin iç yüzü dikkate alınacak olursa bir siyasi çözüm bulmak üzere aktif bir Arap rolünü etkinleştirmede hızlı davranmak önemlidir. Bu, tüm bölgesel tarafların çıkar dengesine dayalı kapsamlı ve birleşik bir bölgesel güvenlik sistemi için ortak bir Arap vizyonunun netleşmesine doğru bir başlangıç noktası olacaktır. Karmaşık ve uzun vadeli bu süreçte mesele, Arap hükümetlerinin ortak tehditleri ve çıkarlarını koruyacak güvenlik yapısı türünü belirleme konusunda istişarelere başlamasını gerektiriyor. Ayrıca nihayetinde bölgesel güvenlik yapısının bir parçası olacak diğer bölgesel ülkelere karşı müzakereci tutumlarını güçlendirecek bir mekanizma ortaya koymada nasıl iş birliği yapılacağı konusunda da anlaşmaya varmak lazım.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından majalla dergisinden çevrilmiştir.



Sudan: Çatışmalar başkent Hartum’da sürüyor

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, 2 Ekim 2023'te Arqin geçişini denetledi. (SUNA)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, 2 Ekim 2023'te Arqin geçişini denetledi. (SUNA)
TT

Sudan: Çatışmalar başkent Hartum’da sürüyor

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, 2 Ekim 2023'te Arqin geçişini denetledi. (SUNA)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, 2 Ekim 2023'te Arqin geçişini denetledi. (SUNA)

Sudan Egemenlik Konseyi ve Genelkurmay Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, başkent Hartum'un çeşitli bölgelerinde ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki askeri çatışmaların yoğunluğunun arttığı bir dönemde, Sudan'ın savunmasına katkıda bulunmak amacıyla ordu saflarında savaşacak sivil gönüllülerin ileri ve gelişmiş bir şekilde eğitilmesi talimatı verdi.

Sudan Egemenlik Konseyi Medya Ofisi, Burhan'ın ülkenin kuzeyinde bulunan Maravi kentindeki askeri bölgenin karargâhında subay ve erlerle yaptığı toplantı sırasında sivillerin kendi saflarında savaşmak üzere seferber edilmesini denetleyen komiteye hitap ettiğini bildirdi. Burhan geçtiğimiz Haziran ayında, silah taşıyabilen herkese HDK’ye karşı savaşmak üzere ordu saflarına katılma çağrısında bulunmuştu. Daha sonra ülkenin tüm eyaletlerindeki askeri tümen ve bölge komutanlarına, savaşlara katılmak üzere gönüllüleri kabul etmeleri ve hazırlamaları yönünde talimatlar verdi.

(foto altı) Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çıkan çatışmalar sonucu başkent Hartum üzerinde dumanlar yükseldi. (AP)
Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çıkan çatışmalar sonucu başkent Hartum üzerinde dumanlar yükseldi. (AP)

Eski rejime yönelik suçlamalar

Siyasi güçler, eski rejimin İslamcı liderlerini sivillerin seferber edilmesinin arkasında olmakla ve onları yeniden iktidara dönmek için ordu ile HDK arasında devam eden iç savaşa yönlendirmekle suçluyor. Genelkurmay Başkanı Burhan, “HDK’ye cesurca karşı koyan askerlerin ve vatandaşların fedakarlıklarını” övdü. Burhan, HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) ile kardeşi ve yardımcısı Abdurrahim Daklu'ya atıfta bulunarak “Bu savaşın arkasında kendi çıkarları peşinde koşan iki kardeş var” ifadesini kullandı. Askeri üste yaptığı konuşmada siyasilere yüklenen Burhan, bazı siyasileri HDK’yi desteklemek için yalan söylemek ve insanları yanıltmakla suçladı. Silahlı kuvvetlerin onur mücadelesi verdiğini ve tüm Sudan halkının bu mücadeleye destek verdiğini vurgulayan Burhan, silahlı kuvvetlerin “vatandaşların değerlerini ihlal eden ve mantıksız nedenlerle canlara kasteden terörist HDK tarafından görevlendirilen paralı askerlerle savaştığını” belirtti.

Maravi şehri, ordu ile Nisan ayı ortasında savaşın başlamasından iki gün önce, ordunun hava kuvvetlerini etkisiz hale getirmek için şehirdeki hava üssünü kuşatmak üzere büyük askeri kuvvetler gönderen HDK arasında gerilimin başlangıcına tanık oldu.

(foto altı) Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki çatışmalar sırasında Hartum'daki arabalar ve binalar tahrip edildi. (Reuters)
Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki çatışmalar sırasında Hartum'daki arabalar ve binalar tahrip edildi. (Reuters)

Hartum'daki çatışmalar

Hartum'un merkezindeki Ordu Komutanlığı Karargâhı çevresinde ordu ile HDK arasındaki çatışmalar, hava ve topçu bombardımanı yeniden başladı. Hartum'un güneyindeki eş-Şecera bölgesindeki Zırhlı Kolordu Komutanlığı ve başkentin çeşitli bölgelerinde yoğun silahlı insansız hava aracı (SİHA) saldırıları düzenlendiği görüldü.

Görgü tanıkları, orduya ait İHA’ların Hartum'un doğusundaki er-Riyad, el-Mamura ve el-Mücahidin mahallelerindeki HDK mevzilerini bombaladığını ve benzer saldırıların batıdaki el-Cureyf mahallesine de yöneltildiğini bildirdi. Güney Hartum sakinleri Şarku'l Avsat'a, ordu savaş uçaklarının bölgedeki HDK mevzilerini hedef alan hava saldırıları düzenlediğini söyledi. Hartum'un çeşitli bölgelerinden ordu ile HDK arasında karşılıklı topçu atışları sonucu patlamalar duyuldu ve Ordu Komutanlığı Karargâhı çevresinde yoğun duman bulutları yükseldi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Güney Hartum sakinleri şu ifadeleri kullandı: “İki taraf arasında ara sıra yaşanan çatışmalar dışında çatışma yoğunluğunun önemli ölçüde azalmasından günler sonra, Zırhlı Kolordu Komutanlığı civarında çatışmalar ve topçu bombardımanı şiddetli bir şekilde yeniden başladı.”

(foto altı) Hartum'da bir vatandaş evindeki hasarı inceliyor. (AFP)
Hartum'da bir vatandaş evindeki hasarı inceliyor. (AFP)

İnsani yardımlar

Sudan Dışişleri Bakanlığı, Çad'daki konsolosluğunun, hükümetin komşu ülkedeki Sudanlı mültecilere sağladığı insani yardımın ikinci partisini dağıtmaya başladığını duyurdu. Açıklamada, bu yardım paketinin Çad'ın güneydoğusundaki Sila bölgesinde bulunan yaklaşık 50 bin Sudanlı mülteciyi kapsamayı hedeflediği belirtilerek, ilk partinin iki ülke arasındaki Adre sınır bölgesinde bulunan 250 bin mülteciyi kapsadığı kaydedildi. Ordu ile HDK arasında yüzlerce ölüm ve yaralanmaya yol açan şiddetli çatışmalar sonucu Darfur bölgesindeki eyaletlerde yaşayan yüz binlerce sivil, Çad’a göç etmek zorunda kaldı.


Ürdün: Zehirli madde soluduğundan şüphelenilen 38 kişi hastaneye kaldırıldı

Amman'da ambulansın yanında iki Ürdünlü doktor ( Arşiv- Reuters)
Amman'da ambulansın yanında iki Ürdünlü doktor ( Arşiv- Reuters)
TT

Ürdün: Zehirli madde soluduğundan şüphelenilen 38 kişi hastaneye kaldırıldı

Amman'da ambulansın yanında iki Ürdünlü doktor ( Arşiv- Reuters)
Amman'da ambulansın yanında iki Ürdünlü doktor ( Arşiv- Reuters)

Ürdün’de zehirli madde soluduğundan şüphelenilen 38 kişinin Ürdün Vadisi'nin kuzeyindeki hastaneye nakledildiği bildirildi.

ANA haber ajansına göre, kazanın niteliği veya solunan madde hakkında henüz hiçbir ayrıntı mevcut değil.

El Memleke TV, Ebu Ubeyde Hastanesi yöneticisinin, bir kız öğrencinin zehirli madde soluduğu şüphesiyle, Ürdün Vadisi'nin kuzeyindeki hastanede yoğun bakıma kaldırıldığını söylediğini aktardı.


Fas Kralı, ülkesine atanan 14 yeni büyükelçiyi kabul etti

Fas Kralı 6. Muhammed, büyükelçileri kabul etti. (Şarku’l Avsat)
Fas Kralı 6. Muhammed, büyükelçileri kabul etti. (Şarku’l Avsat)
TT

Fas Kralı, ülkesine atanan 14 yeni büyükelçiyi kabul etti

Fas Kralı 6. Muhammed, büyükelçileri kabul etti. (Şarku’l Avsat)
Fas Kralı 6. Muhammed, büyükelçileri kabul etti. (Şarku’l Avsat)

Fas Kralı 6. Muhammed dün akşam Rabat’taki Kraliyet Sarayı’nda, ülkelerinin olağanüstü ve tam yetkili büyükelçileri olarak güven mektubu sunan bir dizi yabancı büyükelçiyi kabul etti.

Fransa’nın Fas olağanüstü ve tam yetkili büyükelçisi sıfatıyla 30 Aralık 2022’de güven mektubunu Fas Dışişleri Bakanı Nasser Burita’ya sunan Fransa’nın yeni Rabat Büyükelçisi Christophe Lecourtier’in bu isimler arasında yer almadığı kaydedildi.

Fransa Büyükelçisi’nin kraliyet resepsiyonunda neden bulunmadığına dair resmi bir yorum yapılmadı. Gözlemciler bu durumu, Fas-Fransız ilişkilerinin bozulması ilişkilendirildi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Kral 6. Muhammed tarafından kabul edilen 14 büyükelçi şöyle sıralandı:

Danimarka Büyükelçisi Jasper Kamersgaard, Katar Büyükelçisi Abdullah bin Samir Muhammed Sani Al Sani, Birleşik Komor Cumhuriyeti Büyükelçisi Muhammed İlyase Yahya, Kolombiya Cumhuriyeti Büyükelçisi Jose Renato Salazar Acosta, Cibuti Cumhuriyeti Büyükelçisi Muhammed Dohor Hirsi, Japonya Büyükelçisi Hideaki Kuramitsu, Etiyopya Büyükelçisi Isaias Guta Seyfo, Almanya Büyükelçisi Robert Dolger, Paraguay Büyükelçisi Victor Hugo Ramon Paniagua Fretes, Somali Büyükelçisi Salat Ali İbrahim, Sudan Büyükelçisi Mevedde Ömer Hac et-Tum el-Bedevi, Rusya Büyükelçisi Vladimir Baybakov, Panama Büyükelçisi Tomas Antonio Guardia Williamson ve Gine Büyükelçisi Namori Traore.

Resepsiyona Dışişleri Bakanı Nasser Burita ve Kraliyet İcra Memuru Sidi Muhammed Alaoui de katıldı.


Irak Başbakanı Sudani, Kalkınma Yolu Projesi’nin başladığını duyurdu

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani (sağda), Rusya Devlet Başkanı Yardımcısı Igor Levitin (sol 3) ile başkent Bağdat’ta bir araya geldi (AA)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani (sağda), Rusya Devlet Başkanı Yardımcısı Igor Levitin (sol 3) ile başkent Bağdat’ta bir araya geldi (AA)
TT

Irak Başbakanı Sudani, Kalkınma Yolu Projesi’nin başladığını duyurdu

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani (sağda), Rusya Devlet Başkanı Yardımcısı Igor Levitin (sol 3) ile başkent Bağdat’ta bir araya geldi (AA)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani (sağda), Rusya Devlet Başkanı Yardımcısı Igor Levitin (sol 3) ile başkent Bağdat’ta bir araya geldi (AA)

Irak Başbakanlık Basın Ofisi’nin yazılı açıklamasına göre Sudani, Rusya Devlet Başkanı Yardımcısı Igor Levitin ile Bağdat’ta bir araya geldi.

Sudani’nin ilerleyen günlerde Moskova’ya yapacağı ziyaretin değerlendirildiği görüşmede; Başbakan Sudani, Kalkınma Yolu Projesi ve Basra Fav Limanı projesinin başladığını ifade etti.

Kalkınma Yolu ve Fav Limanı projelerinin sürdürülebilir ekonomik projeler olduğunu anlatan Sudani, çoklu ekonomiye adım atmak isteyen hükümetin gelir kaynağı olarak sadece petrole bağımlı kalmak istemediğini kaydetti.

Rus Devlet Başkan Yardımcısı Levitin de Irak ile çeşitli alanlarda ilişkileri güçlendirmek istediklerini dile getirdi.

Kalkınma Yolu Projesi

Kalkınma Yolu Projesi, Irak'tan Türkiye'ye uzanan kara ve demir yolu ile bu kapsamda inşa edilecek limanlar ve kentleri barındırıyor.

Irak, projenin ilk ayağı olan Büyük Fav Limanı ile Türkiye üzerinden Asya ve Avrupa arasındaki seyahat süresini kısaltmayı ve bir transit merkezi olmayı amaçlıyor.

Orta Doğu'nun en büyük limanı olması hedeflenen ve 2025'te tamamlanması planlanan Büyük Fav Limanı'nı Türkiye sınırına bağlayacak 1200 kilometre uzunluğundaki demir yolu ve otoyolların 17 milyar dolara mal olması bekleniyor.


Fas Meclisi alternatif ceza önerilerini görüşüyor

Fas Temsilciler Meclisi (Şarku’l Avsat)
Fas Temsilciler Meclisi (Şarku’l Avsat)
TT

Fas Meclisi alternatif ceza önerilerini görüşüyor

Fas Temsilciler Meclisi (Şarku’l Avsat)
Fas Temsilciler Meclisi (Şarku’l Avsat)

Fas Temsilciler Meclisi Adalet ve Mevzuat Komisyonu’nun elektronik bileklikle izleme, kamu yararına çalışma ve hapis cezalarına alternatif diğer tedbirleri öngören alternatif cezalara ilişkin yasa tasarısını yarın onaylaması bekleniyor.

Alternatif ceza seçenekleri arasında "hapishane günlerinin satın alınmasını" da içeren bir değişikliği de yer alıyor.

Değişiklikte, ceza sistemlerinde bu ceza türünü benimseyen bazı ülkelerin suç politikası eğilimleri doğrultusunda, alternatif cezalara “günlük para cezasının da eklenmesinin” hedeflendiği belirtildi.

Değişiklik metnine göre, hapis cezasına alternatif olarak günlük para cezası, bazı kabahatlerle mücadelede etkinliğini gösteren bir yasal seçenek olarak modern bir kınama ve ceza mekanizması yer alıyor.

Ayrıca mahkemenin, uygulanacak hapis cezasına alternatif olarak günlük para cezası verebileceği de belirtiliyor. Günlük para cezası, hapis cezasının her günü için mahkemece belirlenen mali tutar olup, velileri veya temsilcilerinin mutabakatı halinde çocuklar da günlük para cezasına çarptırılabilir. Ancak mağdurun veya ailesinin uzlaşma veya feragat ettiğini veya hükümlünün suçtan kaynaklanan zararları tazmin ettiğini veya giderdiğini gösteren deliller sunulmadıkça günlük para cezasına hükmedilemez.

Değişiklik teklifinde, verilen hapis cezasının her günü için kefalet olarak günlük para cezasının miktarı 100 dirhem (10 dolar) ila 2.000 dirhem (200 dolar) arasında belirlendi. Mahkeme günlük para cezasının belirlenmesinde hükümlünün mali gücünü, mali yükünü, işlenen suçun ciddiyetini ve bundan doğan zararı dikkate alıyor. Hükümlü, idari ödeme kararının verildiği tarihten itibaren altı ayı geçmemek üzere kendisi için belirlenen tutarı ödemeyi taahhüt etmeli.

Kanun tasarısında öngörülen alternatif cezalar arasında kamu yararına çalışma, izleme amacıyla elektronik bilezik takma, bazı hakların kısıtlanması veya kontrol tedbiri uygulanması yer alıyor.

Alternatif ceza kanunu taslağında, günlerce hapis cezasına karşılık gelen mali para cezası da yer alıyor, ancak hükümet tarafından onaylanan metin, hükümet içinde tartışmaların çıkması üzerine silindi.

Çoğunluk ekiplerinin bu değişikliği sunması, özellikle eleştirenlerin bu cezanın suç işleyen zengin insanlara fayda sağlayacağına inanması nedeniyle hapishane günlerinin satın alınması konusundaki tartışmayı yeniden canlandırdı.


İsrail, Gazze’deki gerilimi azaltmak için bir dizi önlem aldı

28 Eylül’de Erez Sınır Kapısı’nın yeniden açılmasının ardından İsrail’e giren Gazze Şeridi’ndeki Filistinli işçiler (AFP)
28 Eylül’de Erez Sınır Kapısı’nın yeniden açılmasının ardından İsrail’e giren Gazze Şeridi’ndeki Filistinli işçiler (AFP)
TT

İsrail, Gazze’deki gerilimi azaltmak için bir dizi önlem aldı

28 Eylül’de Erez Sınır Kapısı’nın yeniden açılmasının ardından İsrail’e giren Gazze Şeridi’ndeki Filistinli işçiler (AFP)
28 Eylül’de Erez Sınır Kapısı’nın yeniden açılmasının ardından İsrail’e giren Gazze Şeridi’ndeki Filistinli işçiler (AFP)

İsrail, Gazze Şeridi’yle gerilimi azaltmayı ve olası gerilimi önlemeyi amaçlayan bir dizi önlem almayı planlıyor.

Şarku’l Avsat’ın İsrail gazetesi Haaretz’den aktardığı habere göre İsrail, Gazze Şeridi’nden ülkeye girmesine izin verilen işçilerin sayısını artırmayı ve malların hareketine yönelik kolaylıklar getirmeyi planlıyor. Bir yandan da Hamas Hareketi’ne çalışanlarının maaşlarını ödeyebilmesi için mali yardımların aktarılması hususunda Katar’la temaslar kuruluyor.

Gazeteye göre İsrail hükümeti, “Suudi Arabistan Krallığı ile devam eden görüşmelerin sekteye uğramasını istemiyor ve Gazze’deki gerilimin tırmanmasının bu görüşmelere zarar verebileceğine inanıyor”.

Fotoğraf altı: 27 Eylül’de Filistinliler Han Yunus’ta İsrail güvenlik güçleriyle yaşanan çatışmaların ortasında el yapımı patlayıcılar fırlatırken (AFP)
27 Eylül’de Filistinliler Han Yunus’ta İsrail güvenlik güçleriyle yaşanan çatışmaların ortasında el yapımı patlayıcılar fırlatırken (AFP)

İsrail’in Gazze’ye yönelik yapmayı düşündüğü kolaylaştırmalar, arabulucuların Gazze sınırındaki gerilimi azaltma çabaları ışığında son iki haftadır devam eden görüşmelerin bir parçası olarak geliyor. Hamas sınırın yakınında protestolar yapmaya başlamış ancak görüşmelerde kaydedilen ilerleme ile birlikte geçen hafta protestolar durdurulmuştu.

İsrail, Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki ekonomik durumu iyileştirmesi için protestoların yeniden başladığını ve örgütün halka yönelik baskısını artırdığını tahmin ediyor.

Yakın zamanda Gazze Şeridi’ni ziyaret eden Batılı bir diplomat gazeteye verdiği röportajda “Bu baskılar, Gazze’de kötüleşen ekonomik sıkıntıdan, halka sağlanan uluslararası yardımların kesilmesinden ve Gazze Şeridi’nin karşı karşıya olduğu ve gittikçe artan zorluklardan kaynaklanmaktadır” ifadelerini kullandı.

İsrail hükümeti, Gazze Şeridi’nden İsrail’e geçmesine izin verilen işçilerin sayısını 15 binden 20 bine çıkarmayı ve Gazze Şeridi’ne mal giriş koşullarını hafifletmeyi planlıyor.

Göçmen kuşları yakalamanın Gazze Şeridi’nde mevsimlik iş fırsatları sağladığı Han Yunus sahilinde iki kişi ağlardan bir göçmen kuş türü olan bıldırcınları çıkarıyor (Reuters)
Göçmen kuşları yakalamanın Gazze Şeridi’nde mevsimlik iş fırsatları sağladığı Han Yunus sahilinde iki kişi ağlardan bir göçmen kuş türü olan bıldırcınları çıkarıyor (Reuters)

Haaretz, mevcut İsrail hükümetinin, işçilerin ve malların hareketi ve diğer ekonomik önlemlerin güçlendirilmesi de dahil olmak üzere Gazze Şeridi’ndeki ekonomik duruma ilişkin önceki hükümetin politikasını sürdürmesinin şu ana kadar Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir liderliğindeki aşırı sağ hareket de dahil olmak üzere hükümet erkanı tarafından kabul edildiğini, ancak bu çizginin desteklenmesinin daha ne kadar süreceğinin belli olmadığını ifade etti.

Netanyahu’nun konuyu İsrail hükümetinde tartışmaya açması ve Suudi Arabistan ile yapılan görüşmeler ışığında Filistin topraklarında sükunetin korunması gerekliliğinden hareketle bu önerilerin uygulanması için baskı yapması bekleniyor.

Fotoğraf altı: 28 Eylül’de Gazze’den İsrail’e girmeyi beklerken Beyt Hanun (Erez) Sınır Kapısı’ndaki bir tarama odasında uyuyan Filistinli işçiler (Reuters)
28 Eylül’de Gazze’den İsrail’e girmeyi beklerken Beyt Hanun (Erez) Sınır Kapısı’ndaki bir tarama odasında uyuyan Filistinli işçiler (Reuters)

ABD Başkanı Joe Biden, geçen hafta New York’ta yaptıkları görüşmede Netanyahu’ya, Filistinlilere yönelik gerilimi önlemenin yönetiminin Suudi Arabistan ile temaslarını güçlendirmesine yardımcı olacağını söylemişti.


Mısır’da İsmailiye Emniyet Müdürlüğü’nde çıkan büyük yangınla ilgili soruşturma başlatıldı

İsmailiye’deki Emniyet Müdürlüğü’nde yangın çıktı (Reuters)
İsmailiye’deki Emniyet Müdürlüğü’nde yangın çıktı (Reuters)
TT

Mısır’da İsmailiye Emniyet Müdürlüğü’nde çıkan büyük yangınla ilgili soruşturma başlatıldı

İsmailiye’deki Emniyet Müdürlüğü’nde yangın çıktı (Reuters)
İsmailiye’deki Emniyet Müdürlüğü’nde yangın çıktı (Reuters)

İsmailiye Emniyet Müdürlüğü’nde çıkan büyük yangının ardından Mısır’da üzüntü havası hâkimken, Mısırlı yetkililer dün yangınla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı. Başsavcı Müsteşar Muhammed Şevki, dün şafak vakti müdürlük binasında çıkan yangınla ilgili ivedilikle geniş çaplı bir soruşturma başlatılması talimatını vermişti.

Bu haberin yazımı sırasında hala ölü olup olmadığına dair resmi bir açıklama bulunmazken, Sağlık Bakanlığı 38 kişinin çeşitli şekillerde yaralandığını duyurdu.

Dün Başsavcılık’tan yapılan açıklamaya göre, savcılık geniş bir ekiple, yangının ihbarı gelir gelmez olayı incelemek ve bu konuda gerekli hukuki tedbirleri almak üzere Emniyet Müdürlüğü binasına ulaştı.

Savcılık, yapılan incelemeler sonucunda Emniyet Müdürlüğü binasının alevlerin içinde kaldığını ve alevlerin üst katlardan yükseldiğinin anlaşıldığını açıkladı. İtfaiye ekipleri ve sivil savunma ekiplerinin, silahlı kuvvetlere ait uçakların da desteğiyle, yoğun çabaların ardından yangını kontrol altına alarak söndürdüklerini belirtti. Aynı zamanda olay yerine gelen ambulanslarla yaralıların hastaneye sevk edildiğini kaydetti.

33 yaralıdan 29’unun İsmailiye Tıp Kompleksi’ne ve 4 kişinin de Süveyş Kanalı Heyet Hastanesi’ne kaldırıldığı, savcılık soruşturma ekibinin durumu elverişli olan bu kişilerden ifade aldığı ve savcılığın yangının nedenlerini belirlemek için soruşturmalarını sürdürdüğü belirtildi.

Öte yandan Sağlık ve Nüfus Bakanlığı, İsmailiye hastanelerinde yangın sonucu yaralananların kabul edilmesi için hazırlık durumunun artırıldığını duyurdu. Sağlık ve Nüfus Bakanlığı Sözcüsü Dr. Husam Abdulgaffar, yangının ihbarı üzerine 50 tane tam donanımlı ambulansın derhal yangın mahalline sevk edildiğini ve İsmailiye hastanelerinde tüm acil ilaçların ve kan gruplarının bulunduğunu vurguladı.

Abdulgaffar, 12 kişiye olay yerinde ambulanslarda müdahale edildiğine ve 24’ü boğulma ve ikisi yanık olmak üzere 26 vakanın İsmailiye Tıp Kompleksi’ne sevk edildiğine dikkat çekti. Bu kişilerden yedisinin tedavilerinin ardından hastaneden taburcu edildiğini, sağlık durumlarının iyi olduğunu ve takiplerinin yapılmaya devam edildiğini belirtti.

Mısır İçişleri Bakanı Mahmud Tevfik, İsmailiye Emniyet Müdürlüğü’ndeki yangının yaşandığı olay mahallinde incelemelerde bulundu ve yaralılara, iyileşene kadar gerekli tedavilerinin sağlanması talimatını verdi. Bakan ayrıca, yangının nedenlerinin belirlenmesi ve binanın yapısal güvenliğinin gözden geçirilerek en kısa sürede yeniden hizmet verebilmesi için bir danışmanlar komitesinin kurulmasını istedi.

İsmailiye Valisi Tümgeneral Şerif Fehmi Bişara, yangında yaralananları ziyaret etti. Burada sağlık durumlarını takip ederek yangın sonucu yaralananların sevk edildiği İsmailiye Tıp Kompleksi’nde her yönden gerekli tıbbi bakımın sağlık çalışanları tarafından sağlanması talimatını verdi.

Öte yandan İsmailiye’deki Bölgesel Kan Nakli Merkezi, vatandaşlara, çeşitli kan gruplarında sıkıntı yaşanmaması ve yangının ardından tıbbi ihtiyaçların karşılanması için hızlı bir şekilde kan bağışında bulunmaları çağrısında bulundu. İsmailiye’den milletvekilleri de halka kan bağışı çağrısında bulundu.


Onlarca yerleşimci, İsrail polisinin koruması altında Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi

Mescid-i Aksa girişlerinden birinde dini ritüellerini gerçekleştiren Yahudiler (AFP)
Mescid-i Aksa girişlerinden birinde dini ritüellerini gerçekleştiren Yahudiler (AFP)
TT

Onlarca yerleşimci, İsrail polisinin koruması altında Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi

Mescid-i Aksa girişlerinden birinde dini ritüellerini gerçekleştiren Yahudiler (AFP)
Mescid-i Aksa girişlerinden birinde dini ritüellerini gerçekleştiren Yahudiler (AFP)

İsrail polisinin korumasındaki çok sayıda fanatik Yahudi yerleşimci, bugün Doğu Kudüs’te yer alan Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi.

Şarku’l Avsat’ın, Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan alıntı yapan Alemu’l Arabi haber ajansından (AWP) aktardığına göre, yerleşimciler, Sukot (Çardaklar) Bayramı’nın dördüncü gününde, Megaribe Kapısı yönünden Mescid-i Aksa avlularına baskın düzenleyerek, burada dini ritüeller gerçekleştirdi.

FOTO: Yahudiler bir hafta süren Sukot Bayramı’nda Ağlama Duvarı’nda dua ediyor (AP)
Yahudiler bir hafta süren Sukot Bayramı’nda Ağlama Duvarı’nda dua ediyor (AP)

Söz konusu haberde, İsrail polisi tarafından korunan bin 941 yerleşimcinin dün de aynı kapıdan Mescid-i Aksa’ya baskın yaptığı ve Talmud ritüelleri gerçekleştirdikleri ifade edildi.

Sukot bayramıyla bağlantılı olarak Kudüs ve Filistin asıllı İsrail vatandaşlarının yaşadıkları bölgelerden gelenlerin girişine kısıtlamalar getiren İsrailli yetkililer, kimlik kontrolü yaptı ve bir kısmını da dış kapılarda gözaltına aldı.

Yahudilerin 29 Eylül’de başlayan Sukot Bayramı 6 Ekim’de sona eriyor.


Sudan’da sıtma vakası 700 bini aşarken dang humması vakası ise 3 bin 700’e yükseldi

WHO Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari (Şarku’l Avsat)
WHO Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari (Şarku’l Avsat)
TT

Sudan’da sıtma vakası 700 bini aşarken dang humması vakası ise 3 bin 700’e yükseldi

WHO Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari (Şarku’l Avsat)
WHO Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari (Şarku’l Avsat)

Sudan’ın başkenti Darfur ve Kurdufan eyaletlerinde birden fazla noktada birçok sağlık kurumunun savaş nedeniyle hizmet dışı kaldığı bir dönemde, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporuna göre 11 eyalette 700 binden fazla klinik sıtma vakasının 21’inin hayatını kaybetti. WHO,  4 eyalette 3 can kaybı olmak üzere 3 bin 700 şüpheli dang humması vakasının raporlandığını açıkladı.

WHO Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari ‘Çatışmalardan etkilenen bölgelerdeki sağlık kurumlarının yaklaşık yüzde 70’i hizmet dışı kalırken durumun istikrarlı olduğu eyaletlerdeki sağlık tesislerinin yaklaşık yüzde 20’si yetersiz ekipman ve personel eksikliğinden muzdarip’ açıklamasında bulundu.

Bölge Direktörü “Mevcut duruma yanıtımız, Sudan halkının halk sağlığı ihtiyaçlarına odaklanıyor. WHO, Sudan’da acil sağlık yardımına ihtiyaç duyan 7,6 milyon kişinin ihtiyaçlarının karşılanması ve Haziran ve Aralık 2023 arasında Orta Afrika, Çad, Mısır, Etiyopya ve Güney Sudan da dahil olmak üzere komşu ülkelere kaçmak zorunda kalan 500 bin kişinin ihtiyaçlarının karşılanması için 145,2 milyon dolar toplanması yönünde acil çağrıda bulundu” ifadelerini de sözlerine ekledi.

FOTOĞRAF ALTI: Sudan’ın el-Gadarif Eyaletindeki bir hastanede tedavi bekleyen vatandaşlar (AFP)
Sudan’ın el-Gadarif Eyaletindeki bir hastanede tedavi bekleyen vatandaşlar (AFP)

Çağrıya karşı sağlanan finansman oranı

Mandhari, çağrıya karşı sağlanan finansman oranının şu anda yüzde 30,1’e ulaştığına dikkat çekti. Buna, alınan fonlar ve onaylanan taahhütler dahil 43,7 milyon doların da dahil olduğunu belirtti. Kuruluşun, 2023 yılı Aralık ayı sonuna kadar hayat kurtarma operasyonlarını sürdürebilmesi için 101 milyon dolara ihtiyacı olacağına dikkat çekti. Ayrıca “Sudan’ın sağlık sistemi, yaklaşık 6 ay önce savaşın başlamasından önce bile çatışmalar, salgın hastalıklar ve kuraklığın yol açtığı açlık nedeniyle zaten zayıftı ve sıkıntı çekiyordu. Kitlesel yer değiştirme, artan açlık, tıbbi malzeme kıtlığı, mevcut malzemelere sınırlı erişimin yanı sıra sağlık tesislerine yönelik saldırıların yaşandığı devam eden savaş nedeniyle durum artık çok daha kötü” ifadelerini kullandı.

Birçok eyalette sıtma ve dang humması salgınının devam ettiğini vurgulayan Mandhari, raporlara göre 11 eyalette 700 binden fazla klinik sıtma vakasının kaydedildiğini, bu vakalardan 21’inin ölümle sonuçlandığını ayrıca 4 eyalette 3 ölüm dahil 3 bin 700’den fazla şüpheli dang humması vakasının kaydedildiğini belirtti. Çoğu eyalette faaliyet gösteren halk sağlığı laboratuvarlarının yokluğunda vakaları doğrulamanın zor olduğuna dikkat çekti.

Bölge Direktörü “30 yıldır Sudan’da su ve sanitasyonla bağlantılı hastalıkların, sıtma ve dang humması gibi vektör kaynaklı hastalıkların ve kızamık ve çocuk felci gibi aşıyla önlenebilir hastalıkların salgınları rapor ediliyor. Mevcut yağmur mevsiminin başlamasıyla birlikte, sıtma ve dang humması salgınlarının görülme sıklığı artıyor” dedi.

Sağlık çalışanlarının çoğu eyalette yaklaşık 6 aydır maaşlarını alamadığını belirten yetkili, operasyonel maliyetleri karşılayacak nakit sıkıntısının yanı sıra erişim ve hareket kısıtlamalarının tıbbi malzemelerin ihtiyaç duyulan yerlere ulaştırılmasını zorlaştırdığını da belirtti.

FOTOĞRAF ALTI: Sudanlı mülteciler toplanıyor... Sınır Tanımayan Doktorlar ekipleri, Çad’daki Adre Hastanesi’nde Batı Darfur, Sudan’daki savaş yaralılarına yardım sağlıyor (Reuters)
Sudanlı mülteciler toplanıyor... Sınır Tanımayan Doktorlar ekipleri, Çad’daki Adre Hastanesi’nde Batı Darfur, Sudan’daki savaş yaralılarına yardım sağlıyor (Reuters)

Ek malzemeler

Mandhari WHO’nun etkilenen eyaletlere sıtmaya karşı ilaçlar, damar içi sıvılar ve ağrı ve ateşi tedavi edecek ilaçlar sağladığını belirtirken “İlave ilaç ve malzeme gönderilmesi için çalışıyoruz, ancak tıbbi malzemelerin ihtiyaç duyulan yere zamanında ulaştırılması için engelsiz erişim ve hareketin sağlanmasına ihtiyaç var” dedi. Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda “Sivrisinek üreme alanlarını azaltmak için topluluk katılımı sağlamanın yanı sıra, etkilenen bölgelerde pestisit kalıntılarının temizlenmesi de dahil olmak üzere vektör kontrol müdahalelerine katkıda bulunmaları için yerel gönüllüleri eğitiyoruz” açıklamasında bulundu.

Mandhari’ye göre, sağlıkla ilgili acil durumlara müdahale etmenin yanı sıra, WHO çocuklar için rutin aşılamanın yeniden başlatılması ve savaş nedeniyle aşı dozlarını olamayan çocuklara ulaşmak için aşı kampanyaları yürütülmesi de dahil olmak üzere temel sağlık hizmetlerini sunmak için sağlık sistemini yeniden inşa etmek için çalışıyor.

Mandhari “Birinci basamak sağlık hizmetlerine erişimi iyileştirmek için 8 eyalette 18 gezici klinik açtık ve daha fazla geçici birinci basamak sağlık hizmeti birimi açma sürecindeyiz. WHO ve ortakları, hayat kurtarma operasyonlarında ihtiyaç duydukları hayati desteği sağlayarak sağlık tesislerine ve mobil birinci basamak sağlık birimlerine erişimi iyileştirmek için her fırsatı değerlendirecektir. Saha personelleri aynı zamanda kuruluşun sağlık müdahalesini koordine etmek için de çalışıyor” ifadelerini kullandı.


Libya hükümetinden "hac kontenjanlarının bir kısmını selzedelere tahsis etme" kararı

(AA)
(AA)
TT

Libya hükümetinden "hac kontenjanlarının bir kısmını selzedelere tahsis etme" kararı

(AA)
(AA)

UBH Başbakanı Abdulhamid Dibeybe'nin imzasıyla yayımlanan kararnamede, hac kontenjanlarının bir bölümünün selden etkilenen bölgelerin sakinlerine tahsis edileceği belirtildi.

Kararnamede, selzedelere tahsis edilecek kontenjanların Hac ve Umre Kurumu tarafından belirlenecek kurallara göre dağıtılacağına işaret edildi.

Libya'daki sel felaketi

Orta Akdeniz'de etkili olan ve 10 Eylül'de Libya'nın doğusunu vuran "Daniel Fırtınası" Bingazi, Beyda, Merc, Suse ve Derne kentlerinde sel felaketine neden olmuştu.

(AA)

Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, sel felaketi nedeniyle 11 Eylül'de ülke genelinde 3 günlük yas ilan etmiş, Libya Başkanlık Konseyi de kardeş ülkelere ve uluslararası kurumlara selden zarar gören bölgeler için yardım çağrısında bulunmuştu.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de Libya'da sel nedeniyle 4 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini ve 8 bin 500'den fazla kişinin halen kayıp olduğunu açıklamıştı.

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) tarafından son olarak yayımlanan rapora göre ise selden 250 bin kişi etkilendi, 40 bin kişi ülke içinde yerinden oldu ve 4 bin 255 kişi yaşamını yitirdi.