Sudan'dan diplomasız ayrılan binlerce öğrencinin akıbeti ne olacak?

Pek çok engelin varlığı göz önüne alındığında, öğrencilerin birçoğu eğitim hayatları hakkında endişe duyuyor

Sudan'da devam eden silahlı çatışmaların akademik koşulları daha da zorlaştıracağına dair beklentiler mevcut / Fotoğraf: AFP
Sudan'da devam eden silahlı çatışmaların akademik koşulları daha da zorlaştıracağına dair beklentiler mevcut / Fotoğraf: AFP
TT

Sudan'dan diplomasız ayrılan binlerce öğrencinin akıbeti ne olacak?

Sudan'da devam eden silahlı çatışmaların akademik koşulları daha da zorlaştıracağına dair beklentiler mevcut / Fotoğraf: AFP
Sudan'da devam eden silahlı çatışmaların akademik koşulları daha da zorlaştıracağına dair beklentiler mevcut / Fotoğraf: AFP

Osman el-Esbat

Üniversitelerde eğitime süresiz olarak ara verilmesi nedeniyle binlerce Sudanlı öğrenci, bilinmeyen bir akıbetin çaresizliği ve kaygısı içinde yaşıyor.

Ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında devam eden silahlı çatışmaların akademik koşulları daha da zorlaştıracağına dair beklentiler mevcut.

Başkent Hartum'daki bazı yükseköğretim kurumlarının bombalanması ve diğer özel ve devlet üniversitelerinin yağmalanması nedeniyle bir gecede çok sayıda öğrenci eğitim sertifikalarını ve belgelerini kaybetti.

Bu muğlaklık karşısında eğitimlerini tamamlamadan Sudan'daki savaşın cehenneminden kaçan Arap ve Afrikalı öğrenciler, Sudan'daki emsalleriyle trajediyi ve felaketi paylaşıyorlar.

Peki mevcut koşullarda üniversitelerin durumunu öğrenciler ve akademisyenler nasıl görüyor?

Binlerce insanın geleceğini kaybetmesini hangi çözümler önleyebilir?

Bilinmeyen gelecek

El-Nileyn Üniversitesi (Al Neelain University) İktisat Fakültesi'ndeki üçüncü yılını tamamlamak üzere olan Muhammed Musa Fadl, savaşın patlak vermesinin ardından Hartum'u kendi isteği dışında terk etti. Fadl, ailesinin Sudan'da kalmak yerine Mısır'a göç etmeyi seçmesiyle akademik geleceği ile ilgili kararını vermiş oldu.

Fadl, “Eğitimimi Kahire'de tamamlayabileceğimden emin değilim. Çünkü Sudan’da üniversite kazandığımı, bölümümü ve üç yıl içinde verdiğim dersleri kanıtlayan belgeleri elde ederek bir Mısır üniversitesine kaydolabilmem zor. Şu anda ufukta Sudan'da güvenliğin yeniden sağlanması ve akademik kurumlarda eğitimin yeniden başlaması için hiç umut yok” dedi.

Fadl ayrıca, “çatışma nedeniyle üniversitelerin kapatılmasının karmaşık psikolojik etkiler bıraktığını ve öğrencilerin geleceğinin karanlık bir tünele girdiğini” belirtti.

İktisat öğrencisi Fadl, “Sudan üniversitelerinin maruz kaldığı akademik istikrarsızlık durumunun, binlerce öğrencinin eğitimlerini tamamlamak için ülke dışında istikrarlı üniversiteler aramak için göç etmesine yol açtığını” ortaya koydu.

Engeller ve komplikasyonlar

Eğitimi tamamlama ve mezun olma konusundaki dar seçeneklere ek olarak, diğer pek çok engel göz önüne alındığında, birçok öğrenci eğitim kaderleriyle ilgili endişe duyuyor.

Sudan üniversitelerinden birinde öğretim görevlisi olan Mutasım ez-Zaki Duntay, “Ülkedeki eğitim süreci, özellikle bazı akademik kurumların bombalama ve hava saldırıları sonucunda etkilenmesi ve belgelerin imha edilmesinden sonra çok daha karmaşık hale geldi. Başta özel olanlar olmak üzere üniversitelerin yüzde 90'ı talana maruz kaldı. Bu da öğrenciler için önemli belgelerin kaybolmasına neden oldu. Sudan Yükseköğretim Kurumu bile kısmen de olsa yangından kurtulamadı” dedi.

“Devlet üniversitelerinin henüz vandalizme veya savaş bağlantılı saldırılara maruz kalmadığına, toplam hasarın başkent Hartum'daki yükseköğretim kurumlarında meydana geldiğine” dikkat çeken Duntay, önümüzdeki dönemde öğrencilerin geleceğine yönelik kasvetli bir tablo çizdi.

Duntay, “Sudan dışında eğitim almak isteyenlerin, yeni kurumlara kabul edilmek için üniversitelerinden kabul, kayıt ve akademik başarı sonuçlarını gösteren resmî belgeleri alamamaları nedeniyle bilinmeyen bir akıbetle karşı karşıya kaldıklarını” belirtti.

Duntay, “İlk yıldan bu yana elektronik kayıtların, geleneksel olmayan arşivlemenin, üniversitelerin ve öğrencilerin bilgi, sonuç ve ayrıntılarını saklayacakları veri tabanlarının ve mezuniyet sertifikalarının olmaması, savaş ve yağma sonucu zarar görmüş ve kaybolmuş olan kâğıt belgelerin kaybolması durumunda binlerce kişinin geleceğini tehdit ediyor” dedi.

Yeni alternatifler

Bu durum karşısında bazı Sudan üniversiteleri öğrencilerin akademik istikrarını destekleyecek çözümler aramaya başladı. Tıp Bilimleri ve Teknoloji Üniversitesi, Tanzanya'daki bir üniversitenin tıp öğrencilerinin eğitimlerini tamamlamaları için fırsatlar sunduğunu duyurdu.

Üniversiteden yapılan açıklamada, “Öğrenciler, yöneticiler ve Mütevelli Heyeti üyeleri, Sudan dışındaki üniversitelerin çatısı altında eğitim ve öğretime devam etmek için çözümler ve seçenekler geliştirmek üzere iletişim halindeler. Afrika kıtasındaki dost ülkelerin üniversitelerinde büyük ilgi gördük. Çaba sadece Tıp Fakültesi ile sınırlı kalmadı, üniversite müfredatının uygulanmasını da dikkate alarak diğer fakültelerde de eğitim imkânımız mevcut” ifadeleri yer aldı.

Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “Muhimbili Tıp Üniversitesi ve Eğitim Hastanesi tarafından ağırlandık ve 25'inci dönem öğrencilerimizin Tıp Bilimleri ve Teknoloji Üniversitesi'nin onayladığı müfredata göre yetiştirilmesi için mutabakat zaptı imzaladık. Tüm öğrencilerimiz Tanzanya'nın geleneksel başkenti Darüsselam'a gelebilecekler ve burada eğitimlerine devam edecekler. Tabii ki, bu süre okul yılının bir parçası olarak sayılacak.”

Tıp fakültesi öğrencisi Hayfa Abdurrahman İbadi, “Tıp Bilimleri ve Teknoloji Üniversitesi'nin attığı adım gerçekten umut verici. Çünkü müfredatın tutarlılığı, istikrar faktörlerine ve gelişmiş eğitim fırsatlarının mevcudiyetine ek olarak öğrencilerin eğitim yollarını engelsiz tamamlamalarına yardımcı oluyor” dedi.
İbadi, üniversite eğitiminin geri kalanını tamamlamak ve geleceği üzerindeki bu çıkmazdan kurtulmak için yurtdışında bir eğitim fırsatı aramayı düşündüğünü açıkladı.

Tıp fakültesi öğrencisi İbadi, Sudan üniversitelerindeki bürokratik prosedürlerden ve akademik yılların sonuçları ile farklı bölümlerin denkliğini kanıtlayan belgelerin eksikliğinden korkuyor. Bu da yurtdışındaki üniversitelere kaydolma isteğini engelliyor.

Yüksek öğrenim

Sudan'daki yüksek öğretim kurumlarının sayısı 155'e ulaşıyor. Bunların 39'u devlet üniversitesidir ve 8'i başkent Hartum'da bulunur. Ayrıca 116 özel yüksek öğretim kurumu vardır. Bunlardan 17'si özel üniversiteler ve 65'i Hartum'daki yabancı özel kolejlerdir. Bu kurumlardaki toplam öğrenci sayısı ise son istatistiklere göre 719 bin 575.

Yaklaşık 300 bin öğrenci devlet üniversitelerinde öğrenim görmekte olup geri kalanı yani 713 bin 273 öğrenci özel ve yabancı üniversite ve kolejlerde eğitimlerine devam ediyor. Sudan'daki diğer 17 eyaletin her biri en az bir üniversiteye ev sahipliği yapıyor.

Yağma ve talanların yanı sıra bazı üniversiteleri hedef alan bombalı saldırılar nedeniyle pek çok kişi eğitim belgelerinin zarar göreceğinden veya gerekli belgelerin kaybolacağından korkuyor. Ahfad Kız Üniversitesi Rektörü Kasım Bedri, konuya dair şu ifadeleri kullandı:

Diğer tesisler ve kurumlar gibi üniversiteler de silahlı yağma ve vandalizme maruz kaldı. Ayrıca öğrenci ailelerine, kızlarımızın güvenliğinin, eğitimlerinin düzenliliğinin ve gelecek kaygılarının benim ve tüm üniversite çalışanları için bir öncelik olduğu konusunda güvence vermek isterim. Bu aranın herhangi bir eksiklik veya gecikmeye yol açmaması için, şartların sakin olması ve hayatın gerekliliklerinin düzenli olması durumunda eğitime geri dönmeye çalışıyoruz.

Bazı özel kolejler, diğer nüshaların güvenli bir yerde bulunmasına ek olarak, öğrenci bilgilerinin ve sertifikalarının elektronik veri tabanlarında ve gelişmiş bir sistemde saklanacağını duyurdu.

İstikrarsızlık

Savaş sebebiyle üniversite kampüsünün duvarlarından dışarı atılan birçok yabancı öğrenci gibi, yüzlerce Arap öğrenci de Sudan üniversitelerinde bilinmeyen bir eğitim geleceği ile karşı karşıya.

Uluslararası Afrika Üniversitesi'nde Medya Bölümü’nde okuyan Suriyeli öğrenci Bessam Firas, kendisi için tek umudun Sudan'daki güvenlik durumunun istikrara kavuşması ve üniversitelerin eğitime yeniden başlaması olduğunu söyledi. Firas, “Çocukluğundan beri çok sevdiği medya alanında çalışmaktan sadece altı ay uzakta olduğuna” dikkat çekti.

Sudan üniversitelerinin birinde öğretim görevlisi olan Eşref Hüseyin, “Savaş nedeniyle ülkeyi eğitim belgeleri veya diplomaları olmadan terk ettikten sonra öğrencilerin nasıl çalışabileceğini sormak için henüz çok erken. Silahlı çatışmanın bir an önce durdurulması için uluslararası çabalar var ve başarılı olursa işler normale dönecek, öğrenci ve mezunların tüm sorunları çözülecek. Ama savaş devam eder ve durmazsa o zaman hükümet bu konuya bir çözüm ve çare bulmalıdır. Çünkü öğrencilerin geleceğinin heba olmasına izin veremez” dedi.

“Öğrencilerin artık işlerini yönetmek için mantıklı düşünmeleri ve savaş bitene kadar zamanlarını değerlendirmeleri gerekiyor ki bunun pek çok nedenden dolayı süreceğini düşünmüyorum” diyen Hüseyin, “Nisan 2019'da Ömer el-Beşir rejimini deviren Aralık 2018 devriminin patlak vermesiyle ülkede başlayan siyasi çalkantı da dahil olmak üzere pek çok neden eğitim ve akademik sürecin istikrarsızlığına yol açtı. Sudan Ordusu Başkomutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan tarafından gerçekleştirilen 25 Ekim 2021 darbesi ve bunun sonucunda halk protestoları nedeniyle eğitim kurumlarının kapatılması da söz konusu istikrarsızlığa etki eden nedenlerden. Söz konusu nedenler, binlerce öğrencinin mezuniyet yıllarının gecikmesine neden oldu” ifadelerini kullandı.

Hüseyin, savaşın Sudan üniversitelerinin krizlerini şiddetlendirdiğine dikkat çekti.

 

Independent Türkçe



İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi: Bir takvim bekleyen bir yol haritası

Ekranlar, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin sorunu ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda yapılan BM Genel Kurulu oylamasında kullanılan oy sayılarını gösteriyor, 12 Eylül 2025
Ekranlar, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin sorunu ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda yapılan BM Genel Kurulu oylamasında kullanılan oy sayılarını gösteriyor, 12 Eylül 2025
TT

İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi: Bir takvim bekleyen bir yol haritası

Ekranlar, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin sorunu ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda yapılan BM Genel Kurulu oylamasında kullanılan oy sayılarını gösteriyor, 12 Eylül 2025
Ekranlar, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin sorunu ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda yapılan BM Genel Kurulu oylamasında kullanılan oy sayılarını gösteriyor, 12 Eylül 2025

Remzi İzzeddin Remzi

Filistin devletinin kuruluşu yolunda önemli bir dönüm noktası yaşandı. 12 Eylül'de BM Genel Kurulu, geçen temmuz ayında kabul edilen “Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi”ni onaylayan kararı 142 oy gibi ezici bir çoğunlukla kabul etti.

ABD ve İsrail dahil olmak üzere yalnızca 10 ülke karara karşı çıkarken, 12 ülke çekimser kaldı. İlginç bir şekilde, Avrupa Birliği'nin (AB) 25 üyesi kararı desteklerken, Macaristan tek başına aleyhte oy kullandı, Çek Cumhuriyeti ise çekimser kaldı.

Manda yönetimindeki Filistin'in Filistin ve İsrail olmak üzere iki devlete bölünmesini öngören ve İsrail Devleti'nin kuruluşunun hukuki temelini oluşturan 1947 Genel Kurul kararının tam olarak uygulanması için hâlâ yapılması gereken çok iş var.

Bildirge, üye devletlerin bir Filistin devletinin kurulması yolunda benimseyecekleri net kilometre taşlarını ve hem olumlu hem de olumsuz belirli icraatları ortaya koyan bir “yol haritası” içeriyor. Ancak, bildirge ne yazık ki bu icraatların uygulanması için net bir takvim belirtmiyor.

Bildirge’nin kabulüyle birlikte, belirli icraatların kesin takvimlere bağlanmasını gerektiren uygulama aşamasına geçilmesi gerekiyor. Burada sorun, bu icraatların ne olması ve ne zaman uygulanması gerektiğinin belirlenmesinde yatıyor. Bu icraatlardan bazıları hemen uygulanabilirken, diğerleri önceden hazırlık gerektiriyor ve hemen uygulanamaz.

Filistin devletinin kurulması da dahil olmak üzere, bir çözüm için kabul edilmiş uluslararası parametreleri içeren bir kararın benimsenmesi için çaba gösterilmeli

Bir sonraki önemli dönüm noktası, 22 Eylül'de, aralarında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın da bulunduğu çok sayıda devlet ve hükümet başkanının katılacağı tahmin edilen, büyük bir heyecanla beklenen liderlik zirvesidir. Fransa ve İngiltere gibi önemli ülkelerin, toplantı sırasında Filistin devletini resmen tanıdıklarını duyurmaları bekleniyor. Tahminler bu tarihe kadar, 193 BM üye ülkesinden yaklaşık 160'ının Filistin Devleti'ni tanıyacağına işaret ediyor; bu sayı, İsrail'i tanıyan ülke sayısına (164 ülke) oldukça yakın. Bu duyuru, uygulama aşamasındaki ilk somut adımı teşkil edecek.

cdf
Yumruğunu havaya kaldırmış bir aktivist, Fransa'nın Akdeniz adası Korsika'nın Ajaccio şehrinde, insani yardım taşıyan filoyu ve “Gazze kuşatmasını kırmaya” söz veren aktivistleri desteklemek için bir araya gelenler ile birlikte Filistin bayrağı sallıyor, 12 Eylül 2025 (AFP)

Ünlü Fransız siyasetçi ve Avrupa Birliği'nin mimarlarından Jean Monnet, “Bir sorun çözümsüz görünüyorsa, bağlamı değiştirin!” derdi. Filistin-İsrail çatışmasının çözüm süreci tam da bunu gerektiriyor. İsrail'e karşı, özellikle Ekim 2023'ten bu yana sergilediği meşum tutum göz önüne alındığında, her şey normalmiş gibi davranmak artık mümkün değil. İsrail, birçok devletin egemenliğini ihlal ederek ve insan hayatını hiçe sayarak uluslararası ve insani hukukun tüm ilkelerini ihlal etti.

Uygun icraatların belirlenmesine yardımcı olmak için aşağıdaki noktalar dikkate alınmalı.

Öncelikle, artık bekleme lüksümüz yok. Filistinliler, neredeyse her gün, devlet hayallerinin solmakta olduğuna tanık oluyorlar. Bu nedenle bu süreç durdurulmalı. İsrail halkının da Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümetinin politikalarının yıkıcı sonuçlarını acilen fark etmesi gerekiyor.

İkincisi, Netanyahu hükümetinin herhangi bir barış sürecine dahil olmaya uygun bir taraf olmadığı açık ve net olmalı. Netanyahu, bir Filistin devletinin kurulmasına izin vermeyeceğini ve bölgesel güvenliğe ilişkin kendi vizyonunu dayatmak da dahil olmak üzere askeri güç yoluyla Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmeyi hedeflediğini açıkça beyan etti.

Üçüncüsü, Trump yönetiminin tutumları öngörülemez olmaya devam edecektir. Bu nedenle, uluslararası toplum, ABD yönetiminin alması beklenen tutumlardan aşırı derecede etkilenmemeli; aksine, en iyisi için çabalamalı ve en kötüsüne hazırlıklı olmalı. Yine de bu belirsizlik, uluslararası toplumun çoğunluğunu bir Filistin devletinin kurulması için uygun gördüğü icraatları benimsemekten alıkoymamalı.

Somut adımlar BM düzeyinde ve ABD ile de dahil olmak üzere ikili düzeyde atılabilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre BM Genel Kurulu'nda, İsrail'in Filistinlilere karşı savaşını sürdürme kabiliyetini sınırlamak, bölgesel hegemonya hırslarını frenlemek için en azından İspanya tarafından açıklananlar dahil olmak üzere bir dizi özel yaptırım içeren bir karar kabul edilebilir. Bu önlemler arasında silah ambargosu, savaş uçaklarına yakıt ikmali yasağı, silah veya yakıt taşıyan gemilerin limanlara yanaşmasının engellenmesi, İsrail'e savunma ekipmanı taşıyan uçaklara hava sahasının kapatılması ve daha fazlası yer alabilir. İsrail mevcut politikalarını sürdürmekte ısrar ederse, Genel Kurul'da faaliyetlerini askıya almak için kesin bir tarih belirlenmeli. Bunun bir emsali de var; Apartheid rejimi tarafından yönetilen Güney Afrika.

Genel Kurul'a ek olarak, Güvenlik Konseyi aracılığıyla da alınacak tedbirler düşünülmeli. Filistin devletinin kurulması dahil olmak üzere, uluslararası alanda kabul görmüş parametreleri içeren ve bölgesel bir güvenlik mimarisi çağrısında bulunan bir çözüm kararının kabul edilmesi için çaba gösterilmeli. Konsey ayrıca, İsrailli kişi ve kuruluşları yaptırım listelerine dahil etme çağrısında da bulunabilir. Buna ek olarak, İsrail, Gazze Şeridi'nde yarattığı büyük yıkımın sorumluluğunu taşıdığı için, Gazze'nin yeniden inşasını finanse etme sorumluluğundan muaf tutulmamalı. Bu bağlamda, Konsey, Filistinli mağdurların tazmin edilmesi ve yeniden inşa çalışmalarına katkıda bulunulması amacıyla, İsrail doğal gaz gelirlerinin sıkı denetim altında ihraç edilmesine izin verme çağrısı yapabilir. Irak'ta uygulanan “petrol karşılığında gıda” programında bunun bir emsali bulunuyor.

Birçok ülke, BM Genel Kurulu'nun veya münferit olarak ülkelerin Filistin devletini tanıma yönündeki herhangi bir hamlesine İsrail'in vereceği tepkiden endişe duyuyor

 ABD'nin bu icraatlara muhtemelen karşı çıkacağı gerçeği, geri adım atmak için bir sebep olmamalı. Şimdi taslak kararlar sunulabilir ve sonra kabul edilmeleri için uygun koşullar sağlanana kadar ertelenebilir. Konsey'in bu icraatları görüşüyor olması bile, daha sonrası için temel olabilecek bir başarıdır. ABD'nin beklenen muhalefeti göz önüne alındığında, yukarıdaki tüm girişimlerin BM bütçesine etkileri olacağı aşikar. Bu nedenle üye devletler böyle bir olasılığı dikkate almaya hazırlıklı olmalı.

cdfgt
BM Genel Kurulu üyeleri, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi’nde Filistin sorunu ve iki devletli çözümün uygulanması hakkında oylama yapıyor, 12 Eylül 2025 (Reuters)

İkili olarak, ülkeler bildirgede yer alan yaptırımlardan kendi özel durumlarına uygun olanı seçebilirler, ancak en azından İsrail'in savaşlarını sürdürmesini engelleyecek olanları benimsemeliler. Aynı zamanda, ABD'nin muhalefetine rağmen, kendisini bildirgenin özüne dahil etmenin yollarını araştırmak da önemli. İsrail'in bölgesel güvenlik vizyonuna alternatif bir vizyon sunmak bu yollardan biri olabilir.  

Bazıları, önerilen her iki yolu aynı anda izlemeyi gerçekçi bulmayabilir, hatta belki de ters etki yaratabileceğini düşünebilir. Ama ben tam aksine inanıyorum. Bu adımlar, İsrail halkını hükümetlerini değiştirmeye teşvik edebilir ve hatta Trump yönetimini, özellikle de son anketlerin gösterdiği gibi, kamuoyu desteğindeki düşüş göz önüne alındığında, tutumunu yeniden değerlendirmeye sevk edebilir.

Birçok ülkenin, İsrail'in BM Genel Kurulu’nun veya ülkelerin münferit olarak bir Filistin devletini tanıma yönündeki herhangi bir hamlesine vereceği tepkiden endişe duyduğunun farkındayım. İsrail'in, şu veya bu şekilde, Batı Şeria'yı ilhak etme yolunda ilerlemeye devam etmesi ve buna karşı çıkan herhangi bir ülkeye karşı cezalandırıcı önlemler alması bekleniyor. Bu ülkelere şunu söylemek isterim; bu, hiçbir fark yaratmayacak, çünkü Netanyahu hükümeti her halükarda Batı Şeria'nın bazı kısımlarını ilhak edeceğini açıklayacak ve Gazze'de sürgün politikasını uygulamaya devam edecek.

Ancak sessiz kalmak artık ahlaki açıdan kabul edilebilir değil.


Doha Zirvesi'nde İsrail'in saldırganlığını kınayarak Katar'a koşulsuz destek veren Arap-İslam dünyası, İsrail'in bölgedeki planlarının durdurulması çağrısı yaptı

TT

Doha Zirvesi'nde İsrail'in saldırganlığını kınayarak Katar'a koşulsuz destek veren Arap-İslam dünyası, İsrail'in bölgedeki planlarının durdurulması çağrısı yaptı

Doha Zirvesi'nde İsrail'in saldırganlığını kınayarak Katar'a koşulsuz destek veren Arap-İslam dünyası, İsrail'in bölgedeki planlarının durdurulması çağrısı yaptı

Doha Zirvesi  kapsamında bir araya gelen liderler, Katar Devleti'nin, güvenliğine, istikrarına, egemenliğine ve vatandaşlarının güvenliğine koşulsuz desteklerini ifade ederek, egemenliğini açıkça ihlal eden, uluslararası hukuku bariz bir şekilde çiğneyen ve bölgesel barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturan İsrail'in saldırgan tutumunu kınadıklarını ve buna karşı durduklarını vurguladılar.

Zirvede katılan liderler tüm Arap ve İslam ülkelerine yönelik bir saldırı niteliğindeki hain İsrail saldırısına karşı Katar ile dayanışmayı vurgusu yaparak Birleşmiş Milletler Şartı'nın güvence altına aldığı şekilde, Katar'ın güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşlarının ve topraklarındaki sakinlerinin güvenliğini korumak için aldığı tüm adım ve önlemlerde Katar'ın yanında olduklarını belirtti.

Kapsamlı 25 maddelik ortak bildiriye imza atıldı

Yayımlanan ortak bildiride şu ifadelere yer verildi:

“Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nın tüm üye devletlerinin egemenliğine, bağımsızlığına ve güvenliğine olan sarsılmaz bağlılığımızı yeniden teyit ederek ve ortak güvenliğimizi savunmak için bu saldırıya karşılık vermek için ortak vazifemizi hatırlatarak, devletlerimizin güvenliğine yönelik her türlü tehdidi kategorik olarak reddettiğimizi teyit eder ve güvenlik ve istikrarlarını tehdit edebilecek her türlü duruma karşı mutlak ve sarsılmaz dayanışmamızı teyit ederek onları hedef alan her türlü saldırıyı şiddetle kınarız.”

Zirvede 25 maddelik ortak bildiri şu şekildi:

1. İsrail'in kardeş Katar Devleti'ne yönelik vahşi saldırganlığını ve soykırım suçu, etnik temizlik, açlık çektirme, abluka, yerleşim faaliyetleri ve yayılmacı politikalar dahil olmak üzere İsrail'in saldırgan uygulamalarının devam ettiğini vurgulamak ve bunların bölgede barış ve barış içinde bir arada var olma ihtimallerini zedelediğini belirtiriz.

2. 9 Eylül 2025 tarihinde İsrail'in Katar'ın başkenti Doha'da bir yerleşim bölgesine düzenlediği korkakça ve yasadışı saldırıyı en şiddetli şekilde kınarız. Saldırı, Devlet tarafından Katar Devleti'nin çok yönlü arabuluculuk çabalarının bir parçası olarak müzakere heyetlerini ağırlamak üzere tahsis edilen konut binalarının yanı sıra birkaç okul, kreş ve diplomatik misyonu da hedef almıştır. Bu saldırı, bir Katar vatandaşı da dahil olmak üzere şehitlerin verilmesine ve çok sayıda sivilin yaralanmasına neden olmuştur. Bu saldırı, Birleşmiş Milletler üyesi olan bir Arap ve İslam devletine karşı açık bir saldırıdır. Bu saldırı, İsrail hükümetinin aşırıcı düşmanlığını ortaya koyan ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışı tehdit eden suç siciline bir yenisini ekleyen tehlikeli bir tırmanmayı işaret etmektedir.

3. Bu saldırıya karşı Katar Devleti ile mutlak dayanışma içinde olduğumuzu ve bu saldırının tüm Arap ve İslam devletlerine yönelik bir saldırı olduğunu teyit eder ve kardeş Katar Devleti'nin, Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca, bu hain İsrail saldırısına yanıt vermek, güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşları ile sakinlerinin güvenliğini korumak için attığı tüm adımlarda ve aldığı tüm önlemlerde yanında olduğumuzu ifade ederiz.

4. Ateşkesin sağlanması, Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi ve rehineler ile tutukluların serbest bırakılması için kilit arabulucu görevi gören bir devlet olan Katar'ın topraklarına yönelik bu saldırının, tehlikeli bir tırmanma olduğunu ve barışı yeniden tesis etmeye yönelik diplomatik çabaların baltalanması anlamına geldiğini teyit ederiz. Tarafsız bir arabuluculuk mekanına yönelik bu tür bir saldırganlığın, Katar Devleti'nin egemenliğini ihlal etmekle kalmayıp, uluslararası arabuluculuk ve barış sağlama süreçlerini de baltalamakta ve İsrail bu saldırganlığın tüm sonuçlarını üstlenmektedir.

5. Katar Devleti'nin bu hain saldırıya karşı sergilediği medeni, bilge ve sorumlu tutumu, uluslararası hukuk hükümlerine olan sarsılmaz bağlılığını ve egemenliği ile güvenliğini korumak ve haklarını tüm meşru yollarla savunmak konusundaki kararlılığını takdirle karşılıyoruz.

gt
Şeyh Temim bin Hamad, Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesinin açılışında konuştu

6. Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları durdurmak için başta Katar Devleti, Mısır Arap Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere arabulucu rolü üstlenen devletlerin çabalarını destekleriz. Bu bağlamda, Katar Devleti'nin oynadığı yapıcı rolü, övgüye değer arabuluculuk çabalarını ve bunların güvenlik, istikrar ve barışın tesisine yönelik çabaları desteklemedeki olumlu etkisini vurgularız. Katar Devleti'nin bölgesel ve uluslararası düzeyde, özellikle gelişmekte olan ve yoksul ülkelerde insani yardım ve eğitim desteği alanlarında üstlendiği çeşitli girişimleri takdir eder ve böylece bölgesel ve uluslararası düzeyde barış ve kalkınma için aktif ve destekleyici bir taraf olarak konumunu güçlendirdiğini takdir ederiz.

7. Bu saldırının, herhangi bir bahaneyle meşrulaştırma girişiminin uluslararası hukuku ve Birleşmiş Milletler Şartı'nı açıkça ihlal ettiğini vurgularken, bu girişimleri kesinlikle reddettiğimizi kaydederiz. Bu saldırı, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıyı durdurmak ve işgali sona erdiren, Filistin halkının acılarına son veren ve onların meşru ve vazgeçilmez haklarını koruyan adil ve kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmak için yapılan ciddi çabaları boşa çıkarmak amacıyla mevcut çabaları ve arabuluculuk girişimlerini doğrudan baltalamayı amaçlamaktadır.

8. İsrail'in Katar Devleti'ni veya herhangi bir Arap ya da İslam ülkesini tekrar hedef alabileceği yönündeki tekrarlanan tehditlerini tamamen ve kesin olarak reddederiz. Bu tehditleri, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bir provokasyon ve tehlikeli bir tırmanma olarak değerlendiriyoruz. Uluslararası toplumu, bu tehditleri en güçlü şekilde kınamaya ve bunları durdurmak için caydırıcı önlemler almaya çağırıyoruz.

9. Arap Ligi Konseyi'nin Bakanlar düzeyinde "Bölgede Güvenlik ve İşbirliği için Ortak Vizyon" konulu kararını yayınlamasını memnuniyetle karşılıyor ve bu bağlamda kolektif güvenlik ve Arap ve İslam ülkelerinin ortak kaderi kavramını, uyum ve ortak zorluklar ve tehditlerle mücadele gerekliliğini ve bunun için gerekli yürütme mekanizmalarının geliştirilmeye başlanmasının önemini vurgular, gelecekteki herhangi bir bölgesel düzenleme parametresinin uluslararası hukuk ilkelerinin ve Birleşmiş Milletler Şartı'nın kutsallığı, iyi komşuluk ilişkileri, devletlerin egemenliğine saygı, bölge ülkelerinin iç işlerine karışmama, bir devletin diğerine göre kayırılmaması, hak ve yükümlülüklerin eşitliği, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi ve güç kullanmama, İsrail'in tüm Arap topraklarındaki işgaline son verilmesi, 4 Haziran 1967 sınırlarında bir Filistin devleti kurulması ve Ortadoğu'nun nükleer silahlar ve diğer kitle imha silahlarından arındırılması hususlarını dikkate alması gerektiğini vurgularız.

f78ı
Suudi Veliaht Prensi, Pazartesi günü Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesine ülkesinin heyetine başkanlık etti (SPA)

10. Bölgesel ve uluslararası istikrar ve güvenliğe doğrudan tehdit oluşturan İsrail'in bölgede yeni bir fiili durum dayatma planlarına karşı durulması ve bunlarla mücadele edilmesi gerektiğini tekrar ederiz.

11. Herhangi bir bahane veya isim altında Filistin halkını 1967'de işgal edilen topraklarından çıkarmaya yönelik İsrail'in her türlü girişimini kınadığımızı teyit eder ve bunu insanlığa karşı suç, uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukukun açık bir ihlali ve tamamen reddedilen bir etnik temizlik politikası olarak değerlendiririz. Bu bağlamda hem siyasi hem de teknik açıdan Arap-İslam yeniden inşa planının uygulanması ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına mümkün olan en kısa sürede başlanması gerektiğini vurgular, uluslararası bağışçılara gerekli desteği sağlamaları çağrısında bulunur ve ateşkesin sağlanmasının hemen ardından Kahire'de düzenlenecek Gazze Yeniden İnşa Konferansı'na aktif olarak katılmalarını talep ederiz.

12. Uluslararası insani hukuk ve Cenevre Sözleşmelerini açıkça ihlal ederek, Filistin halkına karşı savaş silahı olarak abluka, açlık ve gıda ile ilaçtan mahrum bırakma gibi yöntemlerin kullanıldığı, eşi görülmemiş bir insani felakete yol açan İsrail politikalarını kınarız. Bu uygulamaların tam anlamıyla bir savaş suçu olduğunu vurgular, uluslararası toplumun bu uygulamalara son vermek ve işgal altındaki Filistin topraklarına insani yardımın acil, güvenli ve sınırsız girişini sağlamak için acil eylemde bulunması gerektiğini belirtiriz.

fgthy
Pazartesi günü Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesinin çalışmalarından bir kare (SPA)

13. İşgalci güç olan İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarının herhangi bir bölümünü ilhak etme kararının feci sonuçlarını reddederek, bu durumun Filistin halkının tarihi ve yasal haklarına bariz bir saldırı olduğunu kaydeder, uluslararası hukuk ilkelerinin ve ilgili Birleşmiş Milletler kararları ile Birleşmiş Milletler Şartı'nın ihlali ve bölgede adil ve kapsamlı bir barışın sağlanmasına yönelik tüm çabaların geçersiz kılınması olarak gördüğümüzü belirtiriz.

14. Uluslararası toplumun, uluslararası hukuk kurallarına ve ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına saygı çerçevesinde, bölgedeki tekrarlanan İsrail saldırılarına son vermek ve devletlerin egemenliği, güvenliği ve istikrarına yönelik devam eden ihlallerini durdurmak için acil eylemde bulunması gerektiğini vurgular ve bir yandan uluslararası toplumun en son örneği kardeş devlet Katar Devleti'ne yönelik saldırı olan İsrail saldırganlığını durdurmada devam eden yetersizliğinin ciddi sonuçlarına karşı uyarıda bulunuruz. İsrail işgal altındaki Gazze Şeridi'ne yönelik acımasız saldırganlığını, buna ek olarak, Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'da yasadışı yerleşim faaliyetlerini ve İran İslam Cumhuriyeti'ne yönelik savaşı, Lübnan Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti dahil bölgedeki ülkelere yönelik saldırılarını sürdürmekte ve tırmandırmakta olup bu saldırılar uluslararası hukukun açık bir ihlali ve devletlerin egemenliğinin bariz bir ihlalidir.

15. Tüm devletleri, İsrail'in cezasızlığını sona erdirme çabalarını desteklemeye, ihlallerinden ve suçlarından sorumlu tutmaya, yaptırımlar uygulamaya, çift kullanımlı ürünler dahil olmak üzere, silah, mühimmat ve askeri malzemelerin tedarikini, transferini veya geçişini askıya almayı da içerecek şekilde Filistin halkına karşı eylemlerini sürdürmesini önlemek için mümkün olan tüm yasal ve etkili önlemleri almaya çağırıyor, İsrail ile diplomatik ve ekonomik ilişkileri gözden geçirmeye ve aleyhinde yasal işlem başlatmaya davet ediyoruz.

d
Pazartesi günü Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesinin faaliyetlerinden (QNA)

16. İsrail tarafından üyelik koşullarının açıkça ihlal edilmesi ve BM kararlarının sürekli çiğnenmesi göz önüne alındığında, İİT üye devletlerini, İsrail'in BM üyeliğini askıya alma çabalarını koordine ederek, İsrail'in Birleşmiş Milletler'e üyeliğinin BM Şartıyla uyumlu olup olmadığını göz önünde bulundurmaya çağırıyoruz.

17. Uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında temel referans olarak uluslararası meşruiyete ve ilgili Birleşmiş Milletler kararlarına bağlı kalmanın önemini vurgular, İsrail'in Batı Şeria'da soykırım ve yerleşim projelerinin sürdürülmesi dahil olmak üzere, uluslararası hukuku ihlal eden politikalarının meşrulaştırılması ve Arap ve İslam ülkelerinin imajının çarpıtılması için İslamofobiyi istismar ve teşvik eden söylemini reddederiz.

18. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun, iki devletli çözümün uygulanması ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması konusunda "New York Deklarasyonu"nu kabul etmesini, Filistin halkının meşru haklarını, özellikle de 4 Haziran 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma hakkını destekleme yönündeki uluslararası iradeyi açıkça ifade eden bir adım olarak memnuniyetle karşılar, aynı zamanda da bu bildirinin kabulüne katkıda bulunan Suudi Arabistan Krallığı ve Fransız Cumhuriyeti'nin çabalarını takdirle karşılarız.

19. Suudi Arabistan Krallığı ve Fransa Cumhuriyeti'nin eş başkanlığında 22 Eylül 2025 tarihinde New York'ta yapılacak İki Devletli Çözüm Konferansının toplanmasını memnuniyetle karşılar, Başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devletinin geniş çaplı tanınmasını sağlamak için, uluslararası alanda ortak çaba gösterilmesi çağrısında bulunuruz.

20. Başta Cezayir, Somali ve Pakistan olmak üzere Güvenlik Konseyi üyesi Arap ve İslam devletlerinin temsilcilerinin, başta Filistin davası olmak üzere, haklı davaları doğru savunmada, Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üyelik elde etmesini sağlamada ve İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığına son vermede ve ateşkese varmada oynadığı önemli rolü takdir ederiz. Ayrıca, İsrail'in Katar devletine yönelik saldırganlığına bağlamında düzenlenen Güvenlik Konseyi'nin acil oturumunun toplanması çağrısında ve toplanmasını sağlaması konusunda etkin katkılarını takdir ederiz.

21. 31 Mart 2013 tarihinde Majesteleri Kral II. Abdullah ile Filistin Devleti Cumhurbaşkanı Ekselansları Mahmud Abbas arasında imzalanan anlaşmayla teyit edildiği üzere, Majesteleri Kral II. Abdullah İbn El Hüseyin'in üstlendiği Kudüs'teki İslam ve Hristiyan kutsal mekanlarının tarihi Haşimi Koruyuculuğu konusundaki desteğimizi teyit ederiz. Ayrıca, tamamı 144.000 m2'lik alanı kaplayan Mescid-i Aksa Camii’nin (Al Haram El Şerif), sadece Müslümanlar için bir ibadet yeri olduğunu ve Ürdün Vakıflar Bakanlığı'na bağlı olan Kudüs Vakfının, Al Aksa Camiini yönetme, bakımını üstlenme ve buraya girişi kontrol etme konusunda tek yetkili makam olduğunu teyit ederiz.

22. Kudüs halkının kendi ülkesinde kendi topraklarında yaşamaya kararlı şekilde devam etmesi gerektiğini vurgular ve Fas Krallığı Kralı VI. Muhammed'in başkanlık ettiği Kudüs Komitesi ile onun yürütme organı olan Beytü'l-Kuds Şerif Ajansını destekleriz.

23. Ortadoğu'da adil, kapsamlı ve kalıcı bir barışın, Filistin meselesi göz ardı edilerek, Filistin halkının hakları görmezden gelinerek veya şiddet uygulanarak ve arabulucular hedef alınarak sağlanamayacağını teyit ederiz. Aksine, bu barış, Arap Barış Girişimi ve ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına bağlılık yoluyla sağlanmalıdır. Bu bağlamda, İsrail işgalini sona erdirmek ve bu amaçla bağlayıcı bir zaman çizelgesi oluşturmak için uluslararası topluma, özellikle Güvenlik Konseyi'ne, yasal ve ahlaki sorumluluklarını üstlenmeleri çağrısında bulunuyoruz.

24. Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü'ne taraf olan İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Devletlerine, uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülükleri uyarınca ve geçerli olduğu durumlarda, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Filistin halkına karşı işlenen suçların faillerine karşı 21 Kasım 2024 tarihinde çıkarılan tutuklama emirlerinin uygulanmasını desteklemek için ulusal yasal çerçeveleri dahilinde mümkün olan tüm tedbirleri almaları talimatını veririz. Ayrıca, İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Devletlerini, işgalci güç olarak İsrail'in, Uluslararası Adalet Divanı tarafından 26 Ocak 2024 tarihinde çıkarılan "Gazze Şeridi'nde Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme'nin Uygulanması" adlı geçici tedbirler kapsamındaki bağlayıcı yükümlülüklerine uymasını sağlamak için diplomatik, siyasi ve hukuki çaba göstermeye çağırırız.

25. Bu zirvenin toplantılarını bilgelik ve stratejik vizyonla düzenleyen ve ev sahipliği yapmaktaki yorulmak bilmez çabaları ve bu zirvenin başarısı için Katar Devleti'nce sağlanan imkanlar ve kolaylıklar için Katar Devleti'ne, Emir'ine, hükümete ve Şeyh Tamim bin Hamad El Thani önderliğindeki halkına, derin şükranlarımızı sunarız. Katar Devleti'nin üye devletler arasındaki istişareyi ve uzlaşma ruhunu teşvik etme konusundaki etkili rolüne ve dayanışma ve birlik bağlarını güçlendirmeye yönelik sürekli taahhüdünü yansıtan ortak eylem sürecini desteklemedeki somut katkılarına büyük kıymet atfediyoruz.


Irak'taki Şii Koordinasyon Çerçevesi çöküşün eşiğinde

Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin daha önceki toplantısından bir kare (Irak Haber Ajansı)
Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin daha önceki toplantısından bir kare (Irak Haber Ajansı)
TT

Irak'taki Şii Koordinasyon Çerçevesi çöküşün eşiğinde

Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin daha önceki toplantısından bir kare (Irak Haber Ajansı)
Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin daha önceki toplantısından bir kare (Irak Haber Ajansı)

Şii Koordinasyon Çerçevesi çevresindeki siyaset kulislerinde, son aylarda meydana gelen değişikliklerle bu güçlerin dağılmanın eşiğinde olduğu konuşuluyor.

Koordinasyon Çerçevesi’ne yakın kaynaklar, ‘ittifakın birliğini zayıflatmaya’ katkıda bulunan birkaç faktöre işaret etti. Bunların başında şu anda çoğu ana gücün neredeyse bağımsız olarak yarışmayı tercih ettiği ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin ikinci dönem için aday olmayı istemesinden kaynaklanan fikir ayrılığıyla, önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan genel seçimler geliyor. Diğer faktörler arasında ise İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanları aracılığıyla Irak'taki Şii güçler arasındaki ilişkilerin yol gösterici pusulası olan İran'ın, İsrail'in saldırıları ve ABD ile uluslararası baskılar sonucunda yaşadığı bölgesel değişimler ve zorlu koşullar yer alıyor.