Türkiye'nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, Esed ve Davutoğlu arasındaki görüşmenin detaylarını paylaştı: ‘Türkiye’nin ‘yol haritası’ ve Hama şehrine seyahatim…’

Esed ve Davutoğlu arasındaki son görüşmenin detayları

Fotoğraf: Getty Images
Fotoğraf: Getty Images
TT

Türkiye'nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, Esed ve Davutoğlu arasındaki görüşmenin detaylarını paylaştı: ‘Türkiye’nin ‘yol haritası’ ve Hama şehrine seyahatim…’

Fotoğraf: Getty Images
Fotoğraf: Getty Images

Ömer Önhon

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu bir mesaj iletmek üzere Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’e gönderdi. Davutoğlu, 9 Ağustos 2011 Salı günü özel bir uçakla Şam’a vardı. Doğrudan Kasiyun’daki Başkanlık Sarayı’na gittik.

Bakan Davutoğlu’nun yanında benimle beraber Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Halit Çevik, Bakan’ın birkaç danışmanı ve büyükelçiliğin ikinci sekreteri vardı. Esed’e de Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, danışmanı Buseyne Şaban ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Abdülfettah Amure eşlik ediyordu.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, toplantıya Türkiye ile Suriye’nin ortak kaderini, tarihini ve geleceğini vurgulayarak başladı ve Erdoğan’ın birkaç gün önceki açıklamalarının ardında bu düşüncenin yattığını açıkladı. Erdoğan, o dönemde Esed’in özel güvenlik güçlerinin krize yaklaşımlarını ve aşırı ve orantısız güç kullanımlarını eleştirmişti.

Davutoğlu, 1950 yılındaki siyasi geçişten başlayarak Türkiye’nin çok partili rejim tecrübelerini detaylı bir şekilde paylaştı.

Davutoğlu, terörle mücadelenin ve vatandaşların korunmasının her devletin görevi olduğunu, ancak herkesi terörist olarak adlandırmanın ve onlara bu şekilde muamele etmenin doğru olmadığını, hatta bunun durumu daha da kötüleştireceğini ifade etti. Ardından Türkiye’nin krizi iyi bir şekilde sonlandırmak için mümkün olan her yolla Suriye’ye yardım etmeye hazır olduğunu yineledi.

Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 2011’deki görüşmesi (AFP)
Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 2011’deki görüşmesi (AFP)

“Davutoğlu, Türkiye ile Suriye’nin ortak kaderini, tarihini ve geleceğini vurguladı ve Erdoğan’ın birkaç gün önceki açıklamalarının arkasında bu düşüncenin yattığını açıkladı. Erdoğan, Esed’e bağlı güçlerin krize yaklaşımlarını ve aşırı güç kullanımlarını eleştirmişti”

Buna karşılık Esed de güvenlik güçlerinin terörle mücadele ettiğini ve belki operasyonlarda bazı yanlışlar yaptıklarını, ancak bunun esasında tecrübesizlikten kaynaklandığını söyledi. Zaten bazı güvenlik unsurları da eylemlerinden dolayı cezalandırılmıştı. Esed, ülkede durumun iyileştirileceğinin ancak teröristlere yönelik savaşın da devam edeceğinin altını çizdi. Ayrıca ordunun Hama’ya şehri yıkmak için değil, güvenliği yeniden tesis etmek için girdiğini belirtti. Aldığı bilgilere göre Deyrizor ve diğer bazı yerlerde Irak’tan, Ürdün’den ve İran’dan gelen El Kaide unsurları vardı ve bunlar, terörü her yere yaymayı planlıyorlardı.

Toplantının bir yerinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye’ye girişleri yasaklanan muhaliflerin kapsamlı diyalog sürecine katılmak için ülkeye dönüşlerine izin verilip verilmeyeceğini sordu. Davutoğlu, özel olarak isim vermedi ama zikrettiği diğer kişilerin yanı sıra İhvan-ı Müslimin’i (Müslüman Kardeşler) kastediyordu.

Esed, kanunlara karşı çıkanların kanunlara göre yargılanacağını söyledi. Bununla birlikte muhalefet destekçilerinin ya da siyasi muhaliflerin Suriye pasaportu almak ya da yenilemek ve ülkeye dönmek için büyükelçiliğe başvurmalarına bir engel yoktu. Esed, ne yazık ki onların korktukları için dönmemeyi tercih ettiklerini belirterek, muhalefetin Suriye içinde yaptığı görüşmelerin ve toplantıların onların korkularının yersizliğini ispatladığını sözlerine ekledi.

Bundan sonra biz toplantı odasından ayrıldık ve Davutoğlu ile Esed, üç saat süren ikili bir görüşme gerçekleştirdi. Daha sonra bizi tekrar toplantı odasına çağırdılar. Davutoğlu, Esed’e bir yol haritası sunduğunu, Esed’in de bunu kabul ettiğini bildirdi.

Esed ile Davutoğlu’nun toplantısı 7 saat sürdü ve uluslararası ilişkiler tarihine geçildi. Günün sonunda herkes yorgun düşmüştü. Davutoğlu, bu yol haritasının başarılı olacağı konusunda iyimserdi. Bakan ve heyeti, akşam saatlerinde Şam’dan ayrıldı.

Esed ve Davutoğlu’nun anlaştığı üzere ertesi gün, 10 Ağustos sabahının erken saatlerinde iki araçla Hama’ya yöneldik. Burada bana elçilikteki meslektaşlarım ile güvenlik ekibi eşlik etti.

“Buna karşılık Esed, güvenlik güçlerinin terörle mücadele ettiğini, belki operasyonda bazı hatalar yaptıklarını, ama bunun esasında tecrübesizlikten kaynaklandığını söyledi”

Hama şehrine saat 10.30’da vardık. Bizi şehrin girişinde Türkiye’nin Halep Başkonsolosu ile Suriyeli yetkililer karşıladı. Öncelikle Vali Abbas en-Naim’in ofisini ziyaret edip onunla görüştüm. Ofisin girişinde ve ona çıkan merdivenlerde kurşun izleri vardı. Vali, bu izlerin silahlı gruplar tarafından yapılan saldırıların sonucu olduğunu söyledi. Daha sonra şehri turlarken bize Vali de eşlik etti.

Olayların merkezi oldukları söylenen Kabak, el-Hamidiye, Sercavi, es-Sabuniye mahallelerini gezdik. Sonra Vali bizi polis karakoluna, trafik şubesine, adliyeye ve emniyete götürdü. Bu binalar hepten ya da kısmen yanmış vaziyette idi. Duvarlarda kurşun izleri ve otoparklarda yanmış arabalar bulunuyordu. Vali, bu durumdan göstericilerin ve silahlı grupların sorumlu olduğunu söyledi.

Vali, isteğimiz üzerine bizi el-Horani Hastanesi’ne götürdü. Bu hastane yaralı göstericilerin tedavi edildiği yer olarak biliniyordu. Hastanenin duvarları, kurşun izleriyle doluydu ve camlar kırıktı. Görgü tanıkları, güvenlik güçleri ile hastanedeki yaralıları koruyan muhaliflerin karşılıklı olarak ateş açtıklarını söyledi.

Ardından Sercavi Camii’nin zaviyesine gittik; burada da şiddetli çatışmalar yaşanmış ve çatışmaların sonucunda birçok kişi ölmüştü. Vali, bu yerin tehlikeli olduğunu, etrafımızda bize zarar verebilecek silahlı gruplar bulunduğunu söyledi.

Devlet Başkanı Beşşar Esed, 2000 yılında Suriye parlamentosunda bir konuşma yaparken (AFP)
Devlet Başkanı Beşşar Esed, 2000 yılında Suriye parlamentosunda bir konuşma yaparken (AFP)

Biz uzaktan camiye bakarken Vali bizi şehrin merkezindeki Ömer İbnü’l-Hattab Camii’ne götürdü ve gezebilelim diye yanımızdan ayrıldı. O ayrılır ayrılmaz biz tekrar Sercavi Camii’ne gittik.  

Camide bulunan 50-60 kişi yaşadıklarını bizimle paylaştı ve birkaç günün ardından o günün camilerin açılmasına izin verilen ilk gün olduğunu söyledi. Görünüşe bakılırsa bunun nedeni, bizim şehri ziyaretimizdi. Zira rejim, bize işlerin normale döndüğünü göstermek istiyordu.   

İnsanlar bize yaşadıklarını anlattı. İçlerinden biri, oğlunun Esed’e hakaret ettiği için güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünü söyledi. Bir başkası da 4 yaşındaki kızının evlerinin önünde bir keskin nişancı tarafından öldürüldüğünden bahsetti ve dönemin Başbakanı Erdoğan’ı eleştirdi. Ona göre geçmişte sert açıklamalar yapan Erdoğan, bugün sessiz kalıyordu. Bir kadın, güvenlik güçlerinin geçen gece evlerine baskın düzenleyip kocasını alıp götürdüklerini söyledi.

Bu kişiler, bizi camiin üst katındaki kadınlar bölümü ile alt kattaki Kur’an-ı Kerim dersleri odasına götürerek güvenlik güçlerinin camiye zorla girdiklerini, kapıları kırarak içerideki her şeyi yerle bir ettiklerini, her iki odayı da arayıp Mushafları, kitapları ve diğer eşyaları yerlere attıklarını ve televizyonlarla elektrikli cihazları parçaladıklarını anlattı. Ayrıca camiin minaresinin de ağır makineli tüfeklerle kısmen yıkıldığını söylediler.

Camiin yanında bir bahçe vardı; insanlar buraya ölülerini defnetmişler, çünkü ölülerini mezarlıklara nakletmelerine izin verilmemişti. Gösteriler esnasında güvenlik güçleri tarafından öldürülmüş kişilere ait 16 mezar saydık.

Orada kendisiyle konuştuğumuz bir doktor, er-Rayes Hastanesi’nde çalıştığını ve hastanede mekân sıkıntısı olduğu için yaralıları koridorlarda tedavi ettiğini anlattı. İddiasına göre olaylar başladığından beri Hama’da 700 kişi ölmüştü.

“Camiin yanında bir bahçe vardı; insanlar ölülerini buraya defnetmişler, çünkü onları mezarlıklara taşımalarına izin verilmemiş. Gösteriler esnasında öldürülmüş kişilere ait 16 mezar saydık”

Şehirde zırhlı araç olup olmadığını soruşturmamız gerekiyordu. Vali bize hiçbir koşulda zırhlı bir aracın girmediğini belirtse de ana ve tali yollarda zırhlı araçların izleri açıkça görülüyordu.

Ahaliden ve özel kaynaklarımızdan toplayabildiğimiz bilgiler, Hama şehrindeki operasyonlarda kullanılan çoğu zırhlının ağır makineli tüfek taşıyan BMP-1 tipi personel nakil araçları ile ZSU-23 tipi uçaksavarlar olduğunu ve şehrin çevresiyle ana meydanına tanklar konuşlandırıldığını ortaya çıkardı. Zırhlı araçların çoğu, geçen gece ve bazıları da o gün sabahın erken saatlerinde şehirden ayrılmıştı. Tüm bu araçlar, Hama şehri dışındaki kışlalara çekilmiş, geri kalan birkaçı da operasyonlarda kullanılmak üzere kırsala ve diğer bölgelere gönderilmişti.  

Türk kuvvetleri, 2022’de Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetine bağlı Rumeylan kasabasında (AFP)
Türk kuvvetleri, 2022’de Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetine bağlı Rumeylan kasabasında (AFP)

Valiliğin bulunduğu el-Asi Meydanı başta olmak üzere meydana, Hama’nın girişine ve ana caddelere barikatlar ve otomatik makineliler yerleştirilmiş ve bunlar, oradan geçen tüm araçları denetliyor ve tüm yayaların üstünü arıyordu. Trafik yavaştı ve şehirdeki yayaların sayısı çok azdı. Neredeyse tüm dükkânlar kapatılmıştı. Vali’nin söylediğine göre göstericiler barikat kurmak üzere kullanmak için elektrik direklerini yıkmıştı.

Kurşun izleri taşıyan birçok bina gördük. Bazı evlere de mermi isabet etmişti. Oradaki insanlar, zırhlı araçların insanları korkutmak ve dehşet saçmak için binaları rastgele hedef aldıklarını iddia etti.

Daha sonra Ömer İbnü’l-Hattab Camii’ne döndük. Bu camii, şehrin en büyük camiiydi ve en büyük gösteriler de buradan çıkmıştı. Orada bulunan yaklaşık 60 kişiyle görüşme yaptık. Hama’nın diğer camileri gibi bu caminin de operasyonlar başladığından bu yana ilk kez o gün açıldığını söylediler.

Güvenlik güçlerinin operasyonlar sırasında camiye girip yıkımına sebep olduğunu da anlattılar. Güvenlik güçleri tarafından camiin duvarlarına yazılan şöyle sloganlar okuduk: “Suriye, Allah, Beşşar”; “Ey Hama Ahalisi! Sokağa çıkarsanız geri döneriz”, “Esed’in adamları Esed’in şehri”.

İnsanlar bize cep telefonlarıyla çektikleri çatışma fotoğraflarını gösterdi. İçlerinden biri amcasının oğlunun operasyonlar sırasında güvenlik güçlerinin kurşunuyla öldüğünü, kendisine ateş açıldıktan sonra üzerinden üç kez zırhlı araç geçtiğini ve bu yüzden cesedinin iki parçaya ayrıldığını söyledi.

Koordinasyon kurullarından bazı gençler bize rehberlik ederek olan biteni anlattı. Konvoyumuz şehirde hareket halindeyken bize şehirdeki çatışmaların görüntülerini içeren CD’ler ve hafıza kartları verildi.

Daha sonra Hama şehrinin kenar mahallelerindeyken bir kaynağımız, 47’nci Zırhlı Tugay’ın Hama şehrine girip göstericilere karşı sert bastırma yöntemleri uyguladığını belirtti.

Şehrin dışında bulunan seramik fabrikası, bir gözaltı ve sorgu merkezine dönüştürülmüş. Bize oradaki tutukluların çığlıklarının gece gündüz duyulduğu söylendi.

“Hama şehrinin dışındaki seramik fabrikası, bir gözaltı ve sorgu merkezine dönüştürülmüş”

Hama şehrinden akşam 5 buçuğa doğru ayrıldık. Hama’da iken uydu üzerinden Bakan Davutoğlu ile bir telefon görüşmesi yapıp ona ziyaretin içeriği hakkında kısaca bilgi verdim. Büyükelçiliğe döndükten sonra da bakanlığıma bir rapor yazıp gönderdim ve özetle şöyle dedim:

“Hama şehri, başka bir trajediye sahne olmuş. Zira muhalefetten pek çok kişi ölmüş ve yaralanmış. Rejimden de keza. Devlet Başkanı Esed, bu konuda verdiği söze uyduğu için Hama’da herhangi bir kısıtlama olmaksızın hareket edebildik. Zırhlı araçlar geri çekilmiş, ancak yakın mevkilere. İş onu gerektirirse dönebilirler. Kentte kontrol noktalarında ve diğer yerlerde askerî birlikler ve güvenlik güçleri, açıkça konuşlanmış durumda.”

Türk hükümeti, Esed’in oyaladığını ve vaatlerini yerine getirip krizi sonlandırmak için gerekli adımları atmaya niyetli olmadığını düşündü.

Böylece iki ülke arasındaki ilişkiler, aşamalı olarak ve şiddetini artırarak bozuldu. Nihayetinde öyle bir noktaya geldi ki Türkiye, Mart 2012’de rejimle ilişkilerini askıya aldı ve Şam’daki büyükelçiliğin kapılarını kapatarak Ankara’ya döndük.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Majalla dergisinden çevrilmiştir.

 



Kuşatma altındaki el-Faşir, savaş ve açlıkla mücadele ediyor

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından kuşatılan el-Faşir kentinden göç (Arşiv – Şarku’l Avsat)
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından kuşatılan el-Faşir kentinden göç (Arşiv – Şarku’l Avsat)
TT

Kuşatma altındaki el-Faşir, savaş ve açlıkla mücadele ediyor

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından kuşatılan el-Faşir kentinden göç (Arşiv – Şarku’l Avsat)
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından kuşatılan el-Faşir kentinden göç (Arşiv – Şarku’l Avsat)

Sudan'ın batısında bulunan Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'deki sivillerin durumu, gıda, su ve tıbbi tedaviye erişimin giderek zorlaşmasıyla daha da kötüleşiyor. Açlık ve devam eden çatışmalar, Nisan 2024'ten bu yana şehirde mahsur kalan on binlerce insanın kaderini tehdit ediyor. Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) her geçen gün kötüleşen insani durumun ortasında, gıda maddelerinin şehre girdiği tüm geçitleri ve yolları kapatıyor; temel gıda maddeleri ve yakıt tedarik etme girişimlerini engelliyor.

El-Faşir'deki kaynaklar, HDK’nin her gün pazarları ve hayati tesisleri ağır topçu ateşine tutması nedeniyle büyük marketlerin kapılarını kapatmasının ardından sivillerin büyük zorluklarla gıda temin ettiğini söyledi. Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, “Siviller, mısır unu, şeker, yağ ve sabun gibi temel gıda maddelerini satın almak için meskûn mahallelerdeki küçük marketlere güveniyor” dedi.

Devam eden kuşatmanın bir sonucu olarak, bölge sakinlerinin alım gücü azaldı ve yüksek fiyatlar nedeniyle az miktarda yiyecek bile alamaz hale geldiler.

Bir bölge sakini, banka yoluyla ödeme yapıldığında fiyatların iki katına çıktığını, nakit ödeme yapıldığında ise fiyatların düştüğünü ve çok sayıda bölge sakininin yüksek fiyatlar nedeniyle el-Faşir'den kaçtığını belirtti. Birçok sebze ve meyve türü bir yılı aşkın süredir şehrin pazarlarında bulunmuyor.

Gıda kaçakçılığı

Bazı kent sakinlerine göre, el-Faşir'e mal ve eşya sokmanın tek yolu eşek ve deve gibi hayvanları kullanarak kaçakçılık yapmak, ancak bu da riskli. Çünkü HDK militanları tarafından durduruluyorlar ve çoğu zaman mallara el konuluyor.

VFGHY
Sudanlılar savaştan kaçmak için Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir’in eteklerinde bulunan Ebu Şuk Mülteci Kampı’na sığınıyor. (AP)

Şehir sakinlerinin çoğunluğu, günde darı unu ve mısırdan yapılan tek bir ana öğünle yetiniyor ve ellerinde başka bir şey olmayabiliyor.

Geleneksel yeraltı kuyularından yeterli miktarda içme suyu temin edilse de, bir varilin fiyatının 8 bin Sudan cüneyhini aşması vatandaşların sıkıntılarını artırıyor.

Günde bir öğün ücretsiz yemek sağlayan aşevlerine bağımlı hale gelen ailelerin sayısı her geçen gün artıyor; bazen bu yemekler ihtiyaç sahibi ailelerin sayısına yetmiyor. El-Faşir'deki bazı vatandaşlar, kuşatma altında bulunan kentteki insani durumun özellikle çocuklar, kadınlar ve yaşlılar için ciddi bir zorluk derecesine ulaştığını, yetersiz beslenme nedeniyle zayıf vücutlarının bunu kanıtladığını bildirdi.

Yerlerinden edilen insanlar HDK ve müttefikleri tarafından öldürmeye varan ciddi ihlallere maruz kaldıkları için el-Faşir'den kaçmak da güvenli değil. Bölge sakinleri, kuşatmanın devam etmesi ve el-Faşir'e insani erişimin açılmaması halinde, sonbahar mevsimine girilmesi ve vatandaşların tarım yapamaması nedeniyle durumun daha da kötüleşeceğinden korkuyor.

Saha durumu

El-Faşir'deki geniş alanlar, son birkaç gün içinde siviller arasında onlarca ölüm ve yaralanmaya neden olan, bazıları konutları hedef alan yoğun topçu bombardımanına ve insansız hava aracı (İHA) saldırılarına tanık oluyor.

Yerel kaynaklar, ordunun geçtiğimiz aylarda HDK tarafından el-Faşir'e düzenlenen onlarca saldırıyı püskürtmeyi başardığını bildirdi. El-Faşir sakinleri, Birleşmiş Milletler (BM) ve yardım kuruluşlarının insani yardımın ihtiyaç sahibi sivillere ulaşmasına izin vermesi için HDK üzerinde daha fazla baskı kurmasını bekliyor.

Yerel bir gönüllü grubu olan el-Faşir Direniş Komiteleri Koordinasyonu, çatışmaların ortasında kalan on binlerce masum insanın çektiği acılara son vermek için orduyu şehir üzerindeki kuşatmayı kaldırmaya çağırıyor.

CDFG
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'deki Hızlı Destek Kuvvetleri mensupları (Arşiv - Telegram)

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan kısa bir süre önce BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in talebi üzerine kentte bir hafta süreyle insani ateşkes yapılmasını kabul etti, ancak HDK bu konuda kendileriyle herhangi bir temas kurulmadığını belirtti.

HDK'ye göre el-Faşir kentinde şu anda siviller bulunmuyor; kentte bulunanlar ordu ve müttefik silahlı gruplara mensup savaşçılar.

Geçtiğimiz haziran ayında BM Güvenlik Konseyi, bir yıldan uzun bir süredir HDK tarafından kuşatma altında tutulan ve ordunun geniş ve yoğun nüfuslu Darfur bölgesindeki son kalesi olan el-Faşir üzerindeki kuşatmanın kaldırılması için bir karar almıştı.