Sudan'da hastalar iç savaşın kurbanları

Sudan’da iç savaş sebebiyle akaryakıtın bulunamaması ve elektrik kesintileri hastanelerin çalışmalarını aksatıyor

Çatışma bölgelerindeki 60’tan fazla hastane çalışmalarını durdurdu (Reuters)
Çatışma bölgelerindeki 60’tan fazla hastane çalışmalarını durdurdu (Reuters)
TT

Sudan'da hastalar iç savaşın kurbanları

Çatışma bölgelerindeki 60’tan fazla hastane çalışmalarını durdurdu (Reuters)
Çatışma bölgelerindeki 60’tan fazla hastane çalışmalarını durdurdu (Reuters)

Sudan’daki şiddetli çatışma, diyalize ihtiyacı olan hastaları ölüme terk ediyor. Gönüllülerin ve yardım çalışanlarının hayati önem taşıyan sağlık hizmetlerini sunmaya devam etmek üzere sarf ettiği çabalara rağmen, çatışmalar şiddetlenirken cesetler morglarda ve sokaklarda çürümeye bırakılıyor.

Sudan’daki sağlık sektörü, çatışmanın patlak vermesinden önce kaynak yetersizliği nedeniyle zaten çöküşün eşiğindeydi, ardından ordu ile Hızlı Destek Güçleri arasında iki ay süren çatışmalarda sektör neredeyse tamamen çöktü.

Birleşmiş Milletler (BM), çatışma bölgelerinde 60’tan fazla hastanenin çalışmayı durdurduğunu ve halen faaliyette olan ancak elektrik, su kesintileri ve tıbbi personel eksikliği nedeniyle kapanma tehdidi altında olan 29 hastane olduğunu açıkladı.

Uluslararası Kızılhaç Komitesi Afrika Bölge Direktörü Patrick Youssef, Reuters’a yaptığı açıklamada “Çok zor koşullar altında çalışan Sudanlı doktorların tüm çabalarına rağmen bu kesinlikle sürdürülebilir bir durum değil” ifadelerini kullandı.

Yerel halkın Bahri ve Hartum ile birlikte üçlü başkent dediği yerlerden biri olan Omdurman’da ülkenin en büyük çocuk hastanelerinden birini işleten Dr. Muhammed Vehbi, hastanenin genellikle günde yaklaşık 300 hasta çocuğu kabul ettiğini söyledi.

Vehbi “Hızlı Destek Kuvvetleri, savaşın başında araçlarını hastanenin önüne konuşlandırdı ve güçleri hastanenin içine girdi. Hastane hastalar için güvensiz hale geldi, diyalize girmesi gereken böbrek hastaları dahil çoğu kişi taşındı” açıklamasında bulundu.

İki hafta önce, diyaliz malzemeleri azaldığı için hastane tedavi vermeyi durdurdu.

Sudan Doktorlar Sendikası ön komitesinden yapılan açıklamada, iki haftayı aşkın bir süredir devam eden elektrik kesintisi nedeniyle el-Obeid şehrindeki diyaliz ünitesinin kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını ve diyalize ihtiyaç duyan en az 12 hastanın hayatını kaybettiğini söyledi.

Şehir sakinleri, stratejik bir konuma sahip şehre giden yolların abluka altında olduğunu ve gıda ve ilaç tedarikinin kesildiğini söyledi. Doktorlar Sendikası Ön Komitesi, mühendislerin elektriği geri getirmek için yerel bir elektrik santraline ulaşmaya çalıştığını ancak ulaşamadan saldırıya uğradıklarını belirtti.

Uluslararası Nefroloji Derneği, tedavinin sınırlı ve pahalı olduğu Sudan’da böbrek hastalarının önemli bir sağlık sorunu yaşadığını söyledi. Ayrıca Sudan’da tahminen 8 bin kişinin hayatta kalabilmek için diyalize ihtiyacı olduğunu da belirtti.

Omdurman’ın eteklerindeki Ombada’daki ana hastanenin genel müdürü Alaeddin İbrahim Ali, hastanenin elektrik kesintileri ve jeneratöre güç sağlayan yakıtın olmaması nedeniyle hasta kontrollerinin sayısını yarıya indirmek ve ameliyathaneleri kapatmak zorunda kaldığını söyledi.

Morglar iflas etti

Hastaneden çok uzak olmayan bir morg, soğutma sistemini çalıştıramadı. 450 ceset çürümeye başladı ve yerlere kanlar sızdı.

Ordu, Hızlı Destek Kuvvetleri’ni büyük hastaneleri boşaltmak ve zorla kontrol altına almakla suçladı. Hızlı Destek Kuvvetleri ise bu hafta başlarında yaptığı açıklamada, gözlemcilerin bu hastanelerin birçoğunun yanı sıra elektrik ve su istasyonlarında savaşçı bulunmadığını fark ettiğini söyledi.

Uluslararası insani yardım kuruluşlarının ülkedeki şiddet nedeniyle yardım erişimini genişletmekte zorlandığı bir zamanda, yerel gönüllüler komitesi bunu yardım ulaştırmayı denedi. Bu komitelerin birçoğu temel sağlık hizmetlerinin sürekliliğini sağlamaya çalışıyordu.

Komite üyesi Musa Hasan, soğutma sistemlerini çalışır durumda tutmak için ekipman ve yakıt satın almakta sorun yaşadıklarını söyledi. Bir galon yakıtın fiyatının savaş öncesi 11 dolarken şimdi 58 ila 83 dolara yükseldiğini sözlerine ekledi. Çatışma başladığında polisin ve diğer yetkililerin ortadan kaybolduğunu bunun da cenaze prosedürlerini engellediğini belirtti.

Sonrasında “Çevremizde çıkan çatışmalar ve güvenliğin olmaması nedeniyle henüz hiçbir cesedi gömmedik. Cenazeleri defnedebilmemiz için savcılıktan izin alınması ve buna yönelik karar çıkarılması gerekiyor” dedi.

Sudan’ın batısındaki Darfurdaki durum daha da üzücü. Bölgede en kötü etkilenen şehir olan el-Cuneyne, insani yardım ve telefon şebekelerinden kesilmesinin yanı sıra Hızlı Destek Kuvvetleri tarafından desteklenen Arap milislerin saldırı dalgalarına tanık oldu.

Sudanlı Amerikan Doktorlar Derneği Başkanı Yasir el-Emin, “Sağlık hizmetleri pratik olarak artık mevcut değil. Orası bir ölüm şehri” ifadelerini kullandı.

Batı Darfur’un en çok başvurulan hastanesi olan el-Cuneyne Eğitim Hastanesi, Nisan ayı sonunda kapılarını kapatmak zorunda kaldı. Hastalar ve doktorlar tahliye edildi.

Şehirde bir ortaokul öğretmeni olan Hişam Cuma, bu ayın başlarında komşu Çad’a kaçmadan önce savaşçıların hastaneyi ele geçirdiğini gördüğünü söyledi.

Çad’dan Reuters ile telefon görüşmesi yapan Cuma “Birçok kişi hayatını kaybetti onlardan biri komşumdu. Her üç günde bir diyalize ihtiyacı vardı ve hastaneye gitmenin bir yolunu bulamıyordu” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters haber ajansından aktardığına göre, Cuma’nın anlattıklarını veya kaç kişinin hayatını kaybettiği teyit edilemedi.

El-Cuneyne’de hastaneyi destekleyen Sınır Tanımayan Doktorlar’ın tedarik amiri Musa İbrahim, şehirdeki çatışmaların temel ihtiyaç maddelerini temin etmeyi veya sokaklardan cesetleri toplamayı tehlikeli hale getirdiğini söyledi.

İbrahim “Sonunda oraya gitmeyi başardık ama cesetler o kadar çürümüşlerdi ki oradan çıkarılamıyorlardı, şu anda yapabileceğimiz en fazla şey cesetleri tek bir yerde toplamak” dedi.



Gazze’de ateşkes teklifi: Nihai çözümün kapısını aralayacak mı?

8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
TT

Gazze’de ateşkes teklifi: Nihai çözümün kapısını aralayacak mı?

8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)

Salim er-Rayes

Hamas ve İsrail, ABD Başkanı Donald Trump'ın desteklediği bir ABD girişiminin ardından 60 günlük ateşkes anlaşmasına varmaya yakın. Girişim, esas olarak ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un mayıs ayı sonlarında sunduğu belgeye dayanıyor. Söz konusu belge, belirtilen süre içinde ateşkesi ve esir takasını sağlamayı, kalıcı bir ateşkese varmak ve savaşı sona erdirmek amacıyla, anlaşmanın hükümlerinin uygulanmasıyla eş zamanlı olarak müzakereler yürütülmesini öngörüyordu.

Mevcut teklif her iki tarafın da ön onayını alırken, kalıcı ateşkesin şartları konusunda bir anlaşmaya varılamadı. Bu şartlar arasında müzakereler sırasında askeri operasyonların durması, Hamas başta olmak üzere Gazze'deki Filistinli direniş gruplarının elindeki İsrailli rehinelerin sayısını azaltma girişimleri sayılabilir. İsrail, savaşı sona erdirmek için Hamas’ın iktidardan tamamen vazgeçmesini ve Gazze Şeridi'nin tamamen silahsızlandırılmasını şart koşuyor. Hamas ise silahların teslim edilmesini kırmızı çizgi sayarak, teslim etmemekte ısrar ediyor. Buna karşılık, liderlerinden az sayıda kişinin sınırlı bir süre için Gazze Şeridi'nden ayrılması konusunda esneklik gösterdi.

Savaşın sona erdirilmesiyle ilgili şartlarda bir anlaşma sağlanamaması nedeniyle, Witkoff belgesine yakın zamanda güncellenmiş bir formül eklendi. Bu formül müzakere sürecinin geçici ateşkes süresince devam etmesine, müzakerelerde “iyi niyet” gösterilmesi halinde, altmış günlük sürenin ardından ateşkesin daha uzun bir süre uzatılabilmesine imkân tanıyor. İyi niyet gevşek bir ifade, zira İsrail'in Hamas'ın kalıcı bir ateşkese varılması konusunda iyi niyet göstermediğini düşünmesi halinde askeri operasyonlarını ve hava saldırılarını yeniden başlatmasına olanak tanıyor. Kalıcı ateşkes için daha önce de belirttiğimiz gibi hem İsrail hem de ABD, Hamas'ın iktidardan vazgeçmesini ve silahlarını tamamen teslim etmesini şart koşuyor, dolayısıyla İsrail, Hamas’ın iyi niyetli olmadığını ve silahlarını teslim etmekten ziyade “depolamayı” önerdiğini öne sürerek savaşa geri dönebilir.

Son haftalarda İsrail, Hamas’ın hem siyasi hem askeri liderlerini ve üyelerini hedef alarak hava bombardımanlarını ve topçu saldırılarını yoğunlaştırdı ve bunlar, Gazze Şeridi'nde onlarca Filistinli sivilin hayatına mal oldu. Ancak, askeri baskıyla yetinmedi; ayrıca Gazzelileri aç bırakarak ve BM’ye bağlı uluslararası kurum ve kuruluşlar aracılığıyla yardımların onlara ulaşmasını engelleyerek baskısını daha da yoğunlaştırdı. BM yerine Amerikan yardım dağıtım noktaları kurdu ve bunun sonucunda İsrail ordusunun ateşiyle, çocuklarına yiyecek götürmek isteyen 650'den fazla kişi öldü.

Buna ilave olarak, Hamas’a karşı savaşan silahlı Filistinli milis gruplar da ortaya çıktı ve bunlar, birkaç haftadır İsrail ordusu tarafından kontrol edilen bir bölge olan Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda bulunan bölgede konuşlanmış bulunuyorlar. Bu milisler, “Terörle Mücadele Birliği” veya silahlı grubu yöneten kişiye atfen “Yasir Ebu Şebab Grubu” olarak biliniyor. İsrail medyası, grubun İsrail ve Filistinli taraflarca desteklendiğini bildirdi, Ebu Şebab ise Wall Street Journal'a verdiği röportajda bu iddiayı reddetti.

İsrail'in Hamas’ın gerek askeri kanadı olan Kassam Tugayları'na gerekse İçişleri Bakanlığı'na bağlı polis kuvvetlerine mensup askeri unsurlarını yoğun bir şekilde hedef alması, İsrail ordusunun Gazze sakinlerine zorunlu tahliyeyi dayatması, Gazze Şeridi'nin 365 kilometrekarelik alanının yüzde 80'inden fazlasının kontrolünü ele geçirmesi ile birlikte, Hamas’ın iç güvenlik kontrolü azaldı. Gazze'deki önde gelen ailelere ait çeşitli gruplar arasında silahlanma yaygınlaştı. Bunlar yardım tırlarını gasp ettiler ve çaldıkları malları pazarlarda Gazzelilere normal fiyatlarının 300 ila 500 katı fiyatlara sattılar.

Haziran ayının ikinci yarısından itibaren, 2007'den beri silah zoruyla dayattığı Gazze Şeridi üzerindeki kontrol ve otoritesini kaybetmesi anlamına gelen, güvenlik gücünün zayıfladığını hissetmesiyle birlikte Hamas, yönetimini sessizce yeniden yapılandırdı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla dergisinden aktardığı analize göre adının açıklanmasını istemeyen Hamaslı bir yetkili; “Hamas, açıklanmayan kararlarla kendisine bağlı iki yeni vali (biri eski bir güvenlik görevlisi) atadı. İsrail tarafından öldürülenlerin yerine yeni güvenlik liderleri belirledi” bilgisini verdi.

Kaynak, “Bazıları Hamas'ın bittiğini ve İsrail suikastları ile Gazze'nin geniş alanları üzerindeki kontrolü sonucunda iktidardan düşeceğini sanıyor. Ancak hareket her zaman kendini yeniden yapılandırarak, yönetim ve güvenlik kontrolünü dayatarak herkesi şaşırttı. İşgalin, varlığını ortadan kaldırma hedefine ulaşmasına da izin vermeyecek” değerlendirmesinde bulundu.

Gazze'deki hükümet atamalarına paralel olarak, “Delici Ok” adı verilen ve varlıklarını üç merkezi bölgede yoğunlaştıran silahlı gruplar da yaygınlaştı. Bu bölgeler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un güney-orta bölgesi, Gazze Şeridi'nin merkezi bölgesi Nuseyrat Kampı ve Deyr el-Belah şehri, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Gazze Şehri'nin kuzeybatı ve orta bölgesidir. Bu gruplar, siyah giyinen, maske takan, silah ve sopa taşıyan yirmili yaşlarının başındaki genç erkeklerden oluşuyor. Yardım tırlarını gasp etmeye ve çalmaya çalışan çeteleri ve haydutları hedef alıyorlar.

Delici Ok grubu, 2006 yılında Hamas ve İslami Cihat'ın askeri kanatlarını da kapsayacak şekilde kurulan Filistin Direniş Grupları Ortak Harekât Odası'na bağlı. Oda, Hamas'ın askeri kanadı olan İzzeddin Kassam Tugayları başta olmak üzere, Filistinli direniş örgütlerinin 12 silahlı kanadını bünyesine kattıktan sonra 2018 yılında yeniden oluşturuldu ve canlandırıldı.

Grubun operasyonları son günlerde varlığını dayatma ve göreceli olarak güvenliği sağlama amacıyla gelişti. Delici Ok’un operasyonlarına ait onlarca video dolaşıma sokuldu ve bunlarda, Gazze Şeridi'nde yakın zamanda silahlanan ailelere mensup kişilerin kurşuna dizilerek infaz edilmesi de dahil olmak üzere hırsız çetelerinin dövüldüğü ve dağıtıldığı görülüyor. Bu uygulama, aşiretlerin, sivil bir yargılama olmaksızın hırsızlık suçlamasıyla öldürülen üyeleri için intikam talep eden açıklamalar yapmasına yol açtı.

Bütün bunlar, İsrail ordusunun tüm Filistin güvenlik güçleri unsurlarını hedef almaya devam ettiği sırada yaşandı. Nitekim yardım tırlarını korumaya çalışırken veya hırsızlara ve haydutlara kurdukları pusular sırasında “Delici Ok” unsurlarını hedef aldı ve bazılarını öldürdü. Delici Ok güçleri ise çalmaya ve hatta fiyatları yükseltmeye çalışan herkesi daha güçlü ve sert bir şekilde cezalandırarak bu saldırılara karşılık verdi. Piyasada sınırlı miktarda bulunan temel gıda maddelerini, yaklaşık 650 gündür devam eden savaştan psikolojik ve mali olarak bitkin düşmüş, ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak isteyen sıradan vatandaşların satın alamayacağı fiyatlarla satın alıp sattıkları için kendilerine doğrudan tehditler yöneltilen bir dizi esnafı, dükkanlarını kapatmaya zorladı.

Bazıları Hamas'ın bittiğini ve İsrail suikastları ile Gazze'nin geniş alanları üzerindeki kontrolü sonucunda iktidardan düşeceğini sanıyor. Ancak hareket her zaman kendini yeniden yapılandırarak, yönetim ve güvenlik kontrolünü dayatarak herkesi şaşırttı.

Hamas ve İsrail arasında önümüzdeki günlerde ateşkese varılmasının yakın olduğu konuşulurken, Delici Ok, kanun kaçağı olarak sınıflandırdığı Yasir Ebu Şebab Grubu gibi silahlı grupları tehdit eden bir bildiri yayınladı. Ayrıca, son haftalarda ortaya çıkan silahlı aileleri tehdit etti. Güvenlik ve kontrolü sağlamak için ateşkes döneminde hırsızları, çeteleri, haydutları ve tekelleşen büyük tüccarları takip etme ve hesap sorma ile tehdit etti.

Yukarıdaki tüm saha verileri göz önüne alındığında, Hamas'ın ateşkes ışığında savaşı kalıcı olarak sona erdirmek, İsrail’in askeri operasyonlarını, liderlerini ve üyelerini hedef almasını durdurmak için nihai çözümü, müzakere etmeyi seçtiği anlaşılıyor. Hamas, İsrail ordusunun geçen mart ayındaki sınırlara kadar geri çekilmesini şart koşuyor. Bu, ordunun güney, doğu ve kuzey sınırları boyunca 700 ila 1.000 metre derinliğe çekilmesi anlamına geliyor. Geri çekilme, Hamas’a 60 gün içinde serbestçe faaliyet gösterip, hareket etmesine ve güvenliği sağlamasına olanak tanıyacak. Böylece, iki yıllık soykırım savaşının ardından Gazze Şeridi'nde hükümet ve askeri olarak varlığını kanıtladıktan sonra, diğer tarafa -ABD tarafından desteklenen İsrail'e- kendi koşullarını dayatmaya çalışacak.

fgthy
İsrail’de askeri araçlar, İsrail ile Gazze arasındaki sınırın yakınında duruyor, 7 Temmuz (Reuters)

Hamas, üyelerinin kararlılığına, yaşamak için en temel ihtiyaçlarını, çocuklarını, mallarını ve işlerini kaybeden Gazze sakinlerinin fedakarlıklarına güveniyor. Ayrıca elinde kazançlı bir kart olan İsrailli rehinelerin veya onlardan geriye kalanların bulunmasına güveniyor. Ancak bir rehine takası gerçekleşirse ve bu kartını kaybederse, İsrail'in 60 gün geçtikten sonra savaşa geri dönmemesini nasıl garantiye alacak? İsrail ve ABD'nin kalıcı bir ateşkes için ön koşul olarak iktidardan vazgeçmesi ve tüm silahlarını teslim etmesi konusundaki ısrarı göz önüne alındığında, yönetiminin devamını nasıl sağlayacak ve savaşta yıkılanları yeniden inşa etme aşamasını nasıl başlatacak?

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.