Osmanlı’dan günümüze… Şam Üniversitesi 100 yaşında!

Şam Üniversitesi, 1970'lerin başından bu yana Devlet Başkanı tarafından atanan rektörlerle devlet tarafından yönetilen bir üniversite olmuştur.

Eduardo Ramon
Eduardo Ramon
TT

Osmanlı’dan günümüze… Şam Üniversitesi 100 yaşında!

Eduardo Ramon
Eduardo Ramon

Sami Moubayed

Saddam Hüseyin, Irak Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmeden yirmi yıl önce, yani 1959 yılında Irak Başbakanı Abdulkerim Kasım'a suikast girişiminde bulundu. Girişim başarısız olunca komşu ülke Suriye'ye kaçtı ve Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydolmayı denedi. Sorbonne'da eğitim görmüş üniversite rektörü Dr. Ahmed es-Samman, Saddam'ın zayıf akademik siciline baktı ve yüksek öğrenim için başka bir yere başvurmasını tavsiye ederek onun isteğini nazikçe geri çevirdi. Saddam öfkeyle bağırdı: “Ama ben Başkan Cemal Abdunnasır'a sadık biriyim.” (O zamanlar Suriye, Birleşik Arap Cumhuriyeti olarak bilinen ve Cemal Abdunnasır’ın Devlet Başkanlığını yürüttüğü kısa ömürlü Suriye-Mısır birliğinin bir parçasıydı.) Es-Samman kibarca gülümseyerek Saddam’a şu cevabı verdi: “O halde isterse sizi Kahire Üniversitesi'ne kaydettirsin. Burası Şam Üniversitesi ve geçmişimiz, standartlarımıza uymayan birini kabul etmemizi engelliyor.”

O zamanlar üniversite sadece 37 yaşındaydı. Ancak Ahmed es-Samman buranın Ortadoğu'daki en iyi Arapça eğitim veren yüksek öğretim kurumu olduğunu biliyordu. Bugün 100’üncü yaşına basan Şam Üniversitesi, ilk olarak 1903 yılında Sultan II. Abdulhamid döneminde Tıp Fakültesi olarak kurulmuştu. Yani aslında bilinen kuruluş tarihinden 20 yıl daha eskiye dayanıyordu.

Şam Tıp Fakültesi

Padişahın Şam'da birinci sınıf bir tıp fakültesi kurma kararı, Osmanlıların Şam-ı Şerif adını verdiği şehre olan hayranlığının doğrudan bir sonucuydu. Ancak daha da önemlisi, padişahın İstanbul'daki tıp fakültesine acilen destek verilmesi gerektiğinin farkında olmasıydı. Ayrıca Beyrut'taki iki özel üniversiteye meydan okumak için bu adımı atmıştı. Bu üniversitelerden ilki Cizvit Üniversitesi, ikincisiyse Amerikalılar tarafından yönetilen en prestijli misyoner okulu Suriye Protestan Koleji’ydi. (Daha sonra Beyrut Amerikan Üniversitesi olarak bilinecekti.)

Bu üniversitelerden herhangi birinde okumak, Suriyeliler için maliyetliydi ve Hıristiyan din adamlarından ders almayı içerleyen muhafazakâr Müslümanlar için pek çekici değildi. Diğer yandan Şamlı öğrenciler Beyrut'ta ya da İstanbul'da kaldıkları süre boyunca yurtlarda kalmak zorundaydılar. Bu nedenle Şam'da bir enstitü kurulması fikri, Suriyelileri yol zahmetinden ve masrafından kurtaracağı için çok yerinde bir karardı.

Bugün 100’üncü yaşına basan Şam Üniversitesi, ilk olarak 1903 yılında Sultan II. Abdulhamid döneminde Tıp Fakültesi olarak kuruldu.

1876 yılında saltanatın dizginlerini devralan padişah, imparatorluğunu içeriden havaya uçurmak istediğine inandığı, memleketin dört bir yanına dağılmış Avrupalı ​​diplomatların gizli faaliyetlerine dair büyük bir şüphe durumuyla boğuşuyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısında imparatorluğa yayılan yabancı okullardan nefret ediyordu. Örneğin Suriye vilayetinde 8 papalık okulu, 12 İngiliz okulu ve 7 Hollanda okulu vardı. Bunlara ek olarak, 20 ABD, 40 Rus okulu imparatorluk topraklarında faaliyet gösteriyordu.

II. Abdulhamid için bu okullar casusluk ve ‘tehlikeli’ yabancı fikirlerin kontrolsüz akışı için bir üreme alanıydı. O, bu okulların nüfuzlarını kontrol etmenin bir yolunun Şam'da imparatorluğun dört bir yanına dağılmış tüm yabancı misyoner okullarına meydan okuyabilecek ve bir gün onları aşabilecek bir Osmanlı okulu kurmak olduğunu düşündü.

Sultan Abdulhamid, 27 Eylül 1901 tarihinde Şam'da bir tıp enstitüsü kurulmasına karar verdi. Enstitü, Osmanlı tebaası olan tüm öğrencilere ücretsiz olarak biyoloji ve eczacılık alanlarında iki derece eğitim verecekti. Eğitim dili Türkçe olacaktı ama tıp dili olduğu için Fransızcaya iyi derecede hâkim olmak şarttı.

Farmakoloji üç yıllık bir akademik program olurken, tıp eğitimi altı yıla kadar sürecekti. Enstitünün bütçesi, 230 bin Fransız frangı eşdeğeri olan bin Mısır cüneyhi olarak belirlendi. Ancak Osmanlı Maliye Nezareti'ndeki yetkililer, böyle bir çaba için yeterli paraları olmadığı konusunda uyarıda bulunarak bunun merkezi hükümetin kasasını tamamen boşaltacağını söylediler.

Yılmayan padişah, Şam projesi için para toplamak amacıyla imparatorluk genelindeki mezbahalara vergi koydu. Enstitü, Şam'ın Baramkeh semtinde, efsanevi Barada Nehri yakınında, büyük bir hastanenin güney bölümünde açıldı. Adını Osmanlı padişahının adından alan Hamidiye Hastanesi, 15. yüzyılın ortalarında Kanuni Sultan Süleyman'ın yaptırdığı görkemli bir camiye yukarıdan bakacak şekilde inşa edilmişti. Sonunda Suriye Üniversite Hastanesi oldu ve burası tıp öğrencilerinin eğitim aldığı ve çalıştığı yerdi.

Yeni enstitünün, padişahın tahta çıkışının 27. yıldönümü olan 1 Eylül 1903'te açılması planlanıyordu. İnşası devam eden binalar, enstitü yönetimini, Şam’ın ileri gelen ailelerinden olan Azem ailesinin bir üyesine ait Salhia'da geniş beyaz bir konakta geçici olarak ikamet etmeye zorladı. Geçici olarak yerleşilen konakta 10 yıl kalınması artık orayı geçici olmaktan çıkarmıştı. Şam'a elektrik Şubat 1907'de geldi. İlk aydınlatılan bina Emevî Camii, ardından Büyük Saray ve Mekteb-i Tıbbiye oldu. Kentte hizmet vermeye başlayan elektrikli otobüsün Tıp Fakültesi yakınında durması öğrencilerin ulaşımını kolaylaştırdı.

Osmanlı Türkçesi’nden Arapça’ya

Temmuz 1908'de İstanbul'da bir darbe gerçekleşti ve padişahın yetkileri büyük ölçüde kısıtlandı. Ardından Nisan 1909'da tamamen devrildi. Haftalar içinde, Tıp Fakültesi'nde çalışan Osmanlı doktorlarının çoğu İstanbul'a geri çağrıldı ve Osmanlılar, onların yerine öğretmenlik yapmaları için bölgede yaşayan Suriyelileri işe almak zorunda kaldı. Bundan dolayı müfredatlar Arapça olarak öğretilmeye başlandı.

1903'ten 1918'e kadar 15 yıl süreyle faaliyet gösteren Osmanlı Tıp Enstitüsü, Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle geçici bir süreliğine kapandı ve ardından 26 Eylül 1918'de Osmanlı kuvvetlerinin şehri terk etmesiyle tekrar kapandı. Bu süre zarfında, zaman içinde ve karşılaştığı tüm zorluklara rağmen enstitü toplam 240 doktor ve 289 eczacıyı mezun etti.

Eğitim dili Türkçe idi, ancak tıp dili olduğu için Fransızcaya iyi derecede hâkim olmak şarttı.

Enstitü 1913 yılında Baramkeh'de şu anki yerine taşındı ve buraya ilk olarak Beyrut'ta kurulan bir hukuk fakültesi eklendi. İki okul, 10 yıl sonra kurulan Suriye Üniversitesi'nin çekirdeğini oluşturdu. Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi, Beyrut'ta Hukuk Mektebi'ne kaydolan öğrenci sayısında önemli bir düşüşe yol açtı, öyle ki bir yıl içinde Hukuk Fakültesi'ne sadece üç öğrenci kaydoldu ve bu da Osmanlı yetkililerini 1914 yılında Beyrut'tan Şam'a nakil yapmaya sevk etti. Şam’daki Tıp Fakültesi'ne çok da uzak olmayan Barada Nehri kıyısında bulunan eski öğretmenler merkezinin binasında Hukuk Fakültesi’ne geçici bir bina verildi.

Her iki okul da Birinci Dünya Savaşı'nın son aylarında kapatıldı. Osmanlı yönetimi 1918'de sona erdiğinde, Suriyeli öğrenciler Suriye'nin yeni hükümdarı Prens Faysal bin el-Hüseyin'e dilekçe vererek her iki okulun da yeniden açılmasını istedi. Eylül 1918'de Osmanlı'nın şehri tahliyesiyle okullar kapandığında 80 öğrenci mezun olmak üzereydi. Nitekim Tıp Fakültesi 23 Ocak 1919 tarihinde yeniden açılırken, Hukuk Fakültesi 25 Eylül 1919'a kadar yeniden eğitime başlamadı. Prens Faysal, iki kurumu yeniden açmak için altı kişilik bir komite atadı ve okulların adlarını Arap Tıp Enstitüsü ve Arap Hukuk Enstitüsü olarak değiştirdi. Komite ayrıca müfredatı Araplaştırmak ve her şeyi Osmanlı Türkçesi’nden Arapça’ya çevirmekle görevlendirildi.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Hamidiye Hastanesi'nin başında bulunan göz doktoru Rıza Said, Arap Tıp Fakültesi'ne dekan olarak atandı ve sonunda 1923 yılında Suriye Üniversitesi'nin kurucu rektörü oldu. Onun rektörlüğü döneminde (1923-1936), üniversite büyük bir konferans salonu ve kütüphanenin yanı sıra akademik kitaplar ve bir tıp fakültesi dergisi (el-Mecelletu’t-Tıbbiyye) yayınlayan bir matbaa satın alındı.

Enstitü 1913 yılında Baramkeh'de şu anki yerine taşındı ve buraya ilk olarak Beyrut'ta kurulan bir hukuk fakültesi eklendi. İki okul, on yıl sonra kurulan Suriye Üniversitesi'nin çekirdeğini oluşturdu.

1930-1931 eğitim-öğretim yılında Suriye Üniversitesi'ne yedisi kız olmak üzere toplam 81 öğrenci kaydolmuştur. Bunlardan biri de Haziran 1930'da tıp fakültesinden mezun olan ilk kadın Laurice Maher'di. Siyah takım elbiseli, renkli madalyalı ve kırmızı Osmanlı fesli erkeklerin yanında arka sırada üniversite diplomasını elinde tutarak durduğu mezuniyet fotoğrafı onu ölümsüzleştirdi. Maher, sınıfa başörtüsü olmadan girmiş ve cinsiyet ayrımı yapılmadan erkek öğrencilerin arasına karışmıştı.

İki okul, 15 Haziran 1923'te dönemin Cumhurbaşkanı Suphi Bereket'in emriyle Suriye Üniversitesi bünyesinde birleştirildi ve kısa ömürlü Suriye-Mısır birliği döneminde (1958-1961) adı Şam Üniversitesi olarak değiştirildi. 1928 yılında üniversite bağımsızlığını kaybederek doğrudan Maarif Nezareti'ne bağlı hale gelmiş, yetmişli yılların başında Yükseköğretim Bakanlığı'na devredilmiştir. O zamandan beri, Devlet Başkanı tarafından atanan rektörlerle devlet tarafından yönetilen bir üniversite olmuştur.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.