Osmanlı’dan günümüze… Şam Üniversitesi 100 yaşında!

Şam Üniversitesi, 1970'lerin başından bu yana Devlet Başkanı tarafından atanan rektörlerle devlet tarafından yönetilen bir üniversite olmuştur.

Eduardo Ramon
Eduardo Ramon
TT

Osmanlı’dan günümüze… Şam Üniversitesi 100 yaşında!

Eduardo Ramon
Eduardo Ramon

Sami Moubayed

Saddam Hüseyin, Irak Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmeden yirmi yıl önce, yani 1959 yılında Irak Başbakanı Abdulkerim Kasım'a suikast girişiminde bulundu. Girişim başarısız olunca komşu ülke Suriye'ye kaçtı ve Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydolmayı denedi. Sorbonne'da eğitim görmüş üniversite rektörü Dr. Ahmed es-Samman, Saddam'ın zayıf akademik siciline baktı ve yüksek öğrenim için başka bir yere başvurmasını tavsiye ederek onun isteğini nazikçe geri çevirdi. Saddam öfkeyle bağırdı: “Ama ben Başkan Cemal Abdunnasır'a sadık biriyim.” (O zamanlar Suriye, Birleşik Arap Cumhuriyeti olarak bilinen ve Cemal Abdunnasır’ın Devlet Başkanlığını yürüttüğü kısa ömürlü Suriye-Mısır birliğinin bir parçasıydı.) Es-Samman kibarca gülümseyerek Saddam’a şu cevabı verdi: “O halde isterse sizi Kahire Üniversitesi'ne kaydettirsin. Burası Şam Üniversitesi ve geçmişimiz, standartlarımıza uymayan birini kabul etmemizi engelliyor.”

O zamanlar üniversite sadece 37 yaşındaydı. Ancak Ahmed es-Samman buranın Ortadoğu'daki en iyi Arapça eğitim veren yüksek öğretim kurumu olduğunu biliyordu. Bugün 100’üncü yaşına basan Şam Üniversitesi, ilk olarak 1903 yılında Sultan II. Abdulhamid döneminde Tıp Fakültesi olarak kurulmuştu. Yani aslında bilinen kuruluş tarihinden 20 yıl daha eskiye dayanıyordu.

Şam Tıp Fakültesi

Padişahın Şam'da birinci sınıf bir tıp fakültesi kurma kararı, Osmanlıların Şam-ı Şerif adını verdiği şehre olan hayranlığının doğrudan bir sonucuydu. Ancak daha da önemlisi, padişahın İstanbul'daki tıp fakültesine acilen destek verilmesi gerektiğinin farkında olmasıydı. Ayrıca Beyrut'taki iki özel üniversiteye meydan okumak için bu adımı atmıştı. Bu üniversitelerden ilki Cizvit Üniversitesi, ikincisiyse Amerikalılar tarafından yönetilen en prestijli misyoner okulu Suriye Protestan Koleji’ydi. (Daha sonra Beyrut Amerikan Üniversitesi olarak bilinecekti.)

Bu üniversitelerden herhangi birinde okumak, Suriyeliler için maliyetliydi ve Hıristiyan din adamlarından ders almayı içerleyen muhafazakâr Müslümanlar için pek çekici değildi. Diğer yandan Şamlı öğrenciler Beyrut'ta ya da İstanbul'da kaldıkları süre boyunca yurtlarda kalmak zorundaydılar. Bu nedenle Şam'da bir enstitü kurulması fikri, Suriyelileri yol zahmetinden ve masrafından kurtaracağı için çok yerinde bir karardı.

Bugün 100’üncü yaşına basan Şam Üniversitesi, ilk olarak 1903 yılında Sultan II. Abdulhamid döneminde Tıp Fakültesi olarak kuruldu.

1876 yılında saltanatın dizginlerini devralan padişah, imparatorluğunu içeriden havaya uçurmak istediğine inandığı, memleketin dört bir yanına dağılmış Avrupalı ​​diplomatların gizli faaliyetlerine dair büyük bir şüphe durumuyla boğuşuyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısında imparatorluğa yayılan yabancı okullardan nefret ediyordu. Örneğin Suriye vilayetinde 8 papalık okulu, 12 İngiliz okulu ve 7 Hollanda okulu vardı. Bunlara ek olarak, 20 ABD, 40 Rus okulu imparatorluk topraklarında faaliyet gösteriyordu.

II. Abdulhamid için bu okullar casusluk ve ‘tehlikeli’ yabancı fikirlerin kontrolsüz akışı için bir üreme alanıydı. O, bu okulların nüfuzlarını kontrol etmenin bir yolunun Şam'da imparatorluğun dört bir yanına dağılmış tüm yabancı misyoner okullarına meydan okuyabilecek ve bir gün onları aşabilecek bir Osmanlı okulu kurmak olduğunu düşündü.

Sultan Abdulhamid, 27 Eylül 1901 tarihinde Şam'da bir tıp enstitüsü kurulmasına karar verdi. Enstitü, Osmanlı tebaası olan tüm öğrencilere ücretsiz olarak biyoloji ve eczacılık alanlarında iki derece eğitim verecekti. Eğitim dili Türkçe olacaktı ama tıp dili olduğu için Fransızcaya iyi derecede hâkim olmak şarttı.

Farmakoloji üç yıllık bir akademik program olurken, tıp eğitimi altı yıla kadar sürecekti. Enstitünün bütçesi, 230 bin Fransız frangı eşdeğeri olan bin Mısır cüneyhi olarak belirlendi. Ancak Osmanlı Maliye Nezareti'ndeki yetkililer, böyle bir çaba için yeterli paraları olmadığı konusunda uyarıda bulunarak bunun merkezi hükümetin kasasını tamamen boşaltacağını söylediler.

Yılmayan padişah, Şam projesi için para toplamak amacıyla imparatorluk genelindeki mezbahalara vergi koydu. Enstitü, Şam'ın Baramkeh semtinde, efsanevi Barada Nehri yakınında, büyük bir hastanenin güney bölümünde açıldı. Adını Osmanlı padişahının adından alan Hamidiye Hastanesi, 15. yüzyılın ortalarında Kanuni Sultan Süleyman'ın yaptırdığı görkemli bir camiye yukarıdan bakacak şekilde inşa edilmişti. Sonunda Suriye Üniversite Hastanesi oldu ve burası tıp öğrencilerinin eğitim aldığı ve çalıştığı yerdi.

Yeni enstitünün, padişahın tahta çıkışının 27. yıldönümü olan 1 Eylül 1903'te açılması planlanıyordu. İnşası devam eden binalar, enstitü yönetimini, Şam’ın ileri gelen ailelerinden olan Azem ailesinin bir üyesine ait Salhia'da geniş beyaz bir konakta geçici olarak ikamet etmeye zorladı. Geçici olarak yerleşilen konakta 10 yıl kalınması artık orayı geçici olmaktan çıkarmıştı. Şam'a elektrik Şubat 1907'de geldi. İlk aydınlatılan bina Emevî Camii, ardından Büyük Saray ve Mekteb-i Tıbbiye oldu. Kentte hizmet vermeye başlayan elektrikli otobüsün Tıp Fakültesi yakınında durması öğrencilerin ulaşımını kolaylaştırdı.

Osmanlı Türkçesi’nden Arapça’ya

Temmuz 1908'de İstanbul'da bir darbe gerçekleşti ve padişahın yetkileri büyük ölçüde kısıtlandı. Ardından Nisan 1909'da tamamen devrildi. Haftalar içinde, Tıp Fakültesi'nde çalışan Osmanlı doktorlarının çoğu İstanbul'a geri çağrıldı ve Osmanlılar, onların yerine öğretmenlik yapmaları için bölgede yaşayan Suriyelileri işe almak zorunda kaldı. Bundan dolayı müfredatlar Arapça olarak öğretilmeye başlandı.

1903'ten 1918'e kadar 15 yıl süreyle faaliyet gösteren Osmanlı Tıp Enstitüsü, Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle geçici bir süreliğine kapandı ve ardından 26 Eylül 1918'de Osmanlı kuvvetlerinin şehri terk etmesiyle tekrar kapandı. Bu süre zarfında, zaman içinde ve karşılaştığı tüm zorluklara rağmen enstitü toplam 240 doktor ve 289 eczacıyı mezun etti.

Eğitim dili Türkçe idi, ancak tıp dili olduğu için Fransızcaya iyi derecede hâkim olmak şarttı.

Enstitü 1913 yılında Baramkeh'de şu anki yerine taşındı ve buraya ilk olarak Beyrut'ta kurulan bir hukuk fakültesi eklendi. İki okul, 10 yıl sonra kurulan Suriye Üniversitesi'nin çekirdeğini oluşturdu. Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi, Beyrut'ta Hukuk Mektebi'ne kaydolan öğrenci sayısında önemli bir düşüşe yol açtı, öyle ki bir yıl içinde Hukuk Fakültesi'ne sadece üç öğrenci kaydoldu ve bu da Osmanlı yetkililerini 1914 yılında Beyrut'tan Şam'a nakil yapmaya sevk etti. Şam’daki Tıp Fakültesi'ne çok da uzak olmayan Barada Nehri kıyısında bulunan eski öğretmenler merkezinin binasında Hukuk Fakültesi’ne geçici bir bina verildi.

Her iki okul da Birinci Dünya Savaşı'nın son aylarında kapatıldı. Osmanlı yönetimi 1918'de sona erdiğinde, Suriyeli öğrenciler Suriye'nin yeni hükümdarı Prens Faysal bin el-Hüseyin'e dilekçe vererek her iki okulun da yeniden açılmasını istedi. Eylül 1918'de Osmanlı'nın şehri tahliyesiyle okullar kapandığında 80 öğrenci mezun olmak üzereydi. Nitekim Tıp Fakültesi 23 Ocak 1919 tarihinde yeniden açılırken, Hukuk Fakültesi 25 Eylül 1919'a kadar yeniden eğitime başlamadı. Prens Faysal, iki kurumu yeniden açmak için altı kişilik bir komite atadı ve okulların adlarını Arap Tıp Enstitüsü ve Arap Hukuk Enstitüsü olarak değiştirdi. Komite ayrıca müfredatı Araplaştırmak ve her şeyi Osmanlı Türkçesi’nden Arapça’ya çevirmekle görevlendirildi.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Hamidiye Hastanesi'nin başında bulunan göz doktoru Rıza Said, Arap Tıp Fakültesi'ne dekan olarak atandı ve sonunda 1923 yılında Suriye Üniversitesi'nin kurucu rektörü oldu. Onun rektörlüğü döneminde (1923-1936), üniversite büyük bir konferans salonu ve kütüphanenin yanı sıra akademik kitaplar ve bir tıp fakültesi dergisi (el-Mecelletu’t-Tıbbiyye) yayınlayan bir matbaa satın alındı.

Enstitü 1913 yılında Baramkeh'de şu anki yerine taşındı ve buraya ilk olarak Beyrut'ta kurulan bir hukuk fakültesi eklendi. İki okul, on yıl sonra kurulan Suriye Üniversitesi'nin çekirdeğini oluşturdu.

1930-1931 eğitim-öğretim yılında Suriye Üniversitesi'ne yedisi kız olmak üzere toplam 81 öğrenci kaydolmuştur. Bunlardan biri de Haziran 1930'da tıp fakültesinden mezun olan ilk kadın Laurice Maher'di. Siyah takım elbiseli, renkli madalyalı ve kırmızı Osmanlı fesli erkeklerin yanında arka sırada üniversite diplomasını elinde tutarak durduğu mezuniyet fotoğrafı onu ölümsüzleştirdi. Maher, sınıfa başörtüsü olmadan girmiş ve cinsiyet ayrımı yapılmadan erkek öğrencilerin arasına karışmıştı.

İki okul, 15 Haziran 1923'te dönemin Cumhurbaşkanı Suphi Bereket'in emriyle Suriye Üniversitesi bünyesinde birleştirildi ve kısa ömürlü Suriye-Mısır birliği döneminde (1958-1961) adı Şam Üniversitesi olarak değiştirildi. 1928 yılında üniversite bağımsızlığını kaybederek doğrudan Maarif Nezareti'ne bağlı hale gelmiş, yetmişli yılların başında Yükseköğretim Bakanlığı'na devredilmiştir. O zamandan beri, Devlet Başkanı tarafından atanan rektörlerle devlet tarafından yönetilen bir üniversite olmuştur.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Polis şiddeti iddiası Tunus sokaklarını karıştırdı

Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
TT

Polis şiddeti iddiası Tunus sokaklarını karıştırdı

Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)

Tunus’ta bir adamın polis kovalamacasının ardından ailesinin ifadesine göre kendisine uygulanan şiddet sonucu hayatını kaybetmişti. Reuters'a konuşan görgü tanıkları, Tunus polisi ile bir kişinin uğradığı şiddet sonucu hayatını kaybetmesini protesto eden öfkeli gençler arasında dün gece üst üste ikinci kez çatışmaların çıktığını söylediler.

Tunus’taki bu tür şiddetin karıştığı protesto gösterileri, ülkede 2011 yılındaki Arap Baharı ayaklanmalarını tetikleyen devrimin yıl dönümü yaklaşırken yetkililer arasında protestoların diğer bölgelere de sıçrayabileceği endişesini artırıyor.

Tunus, çeşitli alanlarda artan protestolar ve grevlerin yanı sıra Tunus Genel İşçi Sendikası'nın gelecek ay ülke çapında grev çağrısı yapmasıyla birlikte, siyasi ve sosyal gerilimin tırmandığı bir dönemden geçiyor.

Son haftalarda, binlerce protestocu, ülkenin güneydeki Gabes kentinde hava kirliliğinin başlıca kaynağı olduğunu söyledikleri bir kimya fabrikasının kapatılması talebiyle protesto gösterisi düzenledi.

Öte yandan polis şiddeti sonucu öldüğü iddia edilen adamın yakınları, şahsın ehliyetsiz motosiklet sürerken polis tarafından takibe alındığı, dövüldüğü ve hastaneye kaldırıldığını, ancak daha sonra hastaneden kaçtığını, ancak dün kafasındaki bir kanama nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi.

Olayla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Yerel kaynaklar ve basın, Kayravan Valisi’nin durumu yatıştırmak amacıyla, dün hayatını kaybeden kişinin ailesini ziyaret ettiğini ve hangi şartlarda öldüğünü belirlemek ve sorumluları tespit etmek için soruşturma açma sözü verdiğini bildirdi.

İnsan hakları örgütleri, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'i muhaliflerini bastırmak için yargı ve polisi kullandığını iddia ediyor. Ancak Cumhurbaşkanı Said, hakkındaki bu suçlamaları kategorik olarak reddediyor.


(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
TT

(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.

Avustralya'nın Sidney kentinde bir plajda Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 kişi öldü, çok sayıda  kişi yaralandı. İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a göre olay sırasında yaklaşık 2 bin kişi panik içinde tahliye edildi ve birçoğu sığınaklara sığındı.

Öte yandan Avustralya polisi tarafından bugün yapılan açıklamada, olay nedeniyle Bondi Plajı'ndan uzak durulması çağrısı yapıldı. Polis daha sonra, silahlı saldırının ardından iki kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı  habere göre bir görgü tanığı, ‘siyah giysili iki kişinin’ plajda ateş açtığını söyledi.

dfgthy
Avustralya medyasında yayınlanan, saldırganlardan birine ait bir fotoğraf.

Avustralya medyası tarafından yayınlanan saldırganlardan birinin fotoğrafı

Öte yandan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, saldırıyı ‘Yahudilere yönelik acımasız bir saldırı’ olarak nitelendirerek kınadı.

uı89o
Kurtarma ekipleri, Sidney sahilinde meydana gelen silahlı saldırının ardından yaralı bir kişiyi taşıyor (AP)

Herzog, açıklamasında şunları söyledi:

“Sidney'deki kardeşlerimiz, Bondi Plajı'nda Hanuka'nın ilk mumunu yakmaya giden Yahudilere yönelik acımasız bir saldırıda kötü niyetli teröristler tarafından saldırıya uğradı.”

Görgü tanıkları, kutlamaya katılanların saldırı mahallinden panik halinde kaçtıklarını söylerken yerel medya, silahlı saldırganların olay yerinden kaçtığını ve yetkililerin yoğun bir arama çalışması yürüttüğünü bildirdi.


Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
TT

Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)

Hamas, bugün (pazar) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi üzerinde her türlü vesayet ve manda uygulamasını reddettiğini duyurdu. Hareket, yayımladığı bildiride, “Gazze’ye yönelik her türlü vesayet ve mandayı reddediyoruz. İşgal altındaki topraklarımızın herhangi bir karışı üzerinde de vesayeti kabul etmiyoruz; zorla yerinden etme girişimleri ve Gazze’nin yeniden mühendisliğine yönelik çabalarla uyumlu adımlara karşı uyarıyoruz” ifadelerini kullandı.

Açıklamada, “Ulusal birliğin sağlanması ve ulusal uzlaşı inşa edilmesi için seferber olunması, işgalin ve onu destekleyenlerin planlarıyla yüzleşmenin tek yoludur” denildi.

Hamas, arabuluculara ve ABD yönetimine de çağrıda bulunarak, İsrail’e baskı yapılmasını, anlaşmanın maddelerini uygulamaya zorlanmasını ve anlaşmaya yönelik süregelen ve sistematik ihlallerinin kınanmasını talep etti.

gth
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan dün İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi hedefleyen planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalıştığını ve çok uluslu uluslararası bir gücün gelecek aydan itibaren Gazze’de göreve başlamasının planlandığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kamu Yayın Kurumu’ndan (Kan 11) aktardığı habere göre Amerikalı yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

ABD planına göre, barış komitesinin başkanlığını Birleşmiş Milletler’in eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov’un üstlenmesi, Gazze’de konuşlandırılması öngörülen uluslararası gücün komutasının ise bir ABD’li general tarafından yürütülmesi öngörülüyor.

Amerikalı yetkililere göre söz konusu gücün; güvenlik istikrarının korunması, geçiş sürecinin güvence altına alınması ve askeri operasyonların durmasının ardından Gazze’de yeni siyasi ve idari düzenlemelere zemin hazırlanması gibi görevler üstlenmesi planlanıyor.