Hartum'daki gebeler bile savaşın bedelini ödüyor

Savaş nedeniyle hamile Sudanlı kadınları ölüm riskleri sarıyor / Fotoğraf: Reuters
Savaş nedeniyle hamile Sudanlı kadınları ölüm riskleri sarıyor / Fotoğraf: Reuters
TT

Hartum'daki gebeler bile savaşın bedelini ödüyor

Savaş nedeniyle hamile Sudanlı kadınları ölüm riskleri sarıyor / Fotoğraf: Reuters
Savaş nedeniyle hamile Sudanlı kadınları ölüm riskleri sarıyor / Fotoğraf: Reuters

Sudan'daki savaşın süresi uzadıkça, Sudan toplumunun insani krizinin boyutları özellikle hamile kadınlar üzerinde ortaya çıkıyor.

Özellikle Hartum'daki en büyük doğum merkezinin Hızlı Destek Kuvvetleri mensupları tarafından saldırıya uğraması sonucu hizmet dışı kalması, hamile kadınların ve bebeklerin hayatını tehdit ediyor.

Birçok hamile kadın doğum güvenliği ve gereken bakımı elde etmek amacıyla başka şehirlere veya ülke dışına göç etmek zorunda kaldı.

"Bu korkutucu duruma daha fazla dayanamadım"

Şehri terk etmek zorunda olanlardan biri de gebeliğinin son aylarında olan Ru'a Ibrahim.

Özellikle hamileliğinin son aylarında büyük bir zorluk yaşadığına dikkat çeken Ibrahim, şunları söyledi:

Doğumumu yönetecek doktora muayene olamadım ve hamileliğin güvenliğini sağlayan gerekli ilaçları alamadım. Ayrıca, bebeğimi ultrasonla takip etme imkanım da olmadı. Ayrıca kaygı, psikolojik gerginlik ve sürekli mermi sesleri sağlığımı olumsuz etkiledi ve erken doğum korkusu yaşamama neden olan bu rahatsız edici ve korkutucu duruma daha fazla dayanamadım.

"Sudan'daki savaşın bedelini özellikle de hamile kadınlar ödüyor"

Ayrıca İbrahim, "Bu olumsuz koşullar karşısında, güvenli sağlık koşullarını aramak amacıyla Hartum'dan ayrılmam gerekti. Evde doğum yaptıran ebelere karşı çıkıyorum. Bu tür durumlarda birçok hamile kadın bu yöntemi tercih ediyor. Fakat seyahatin zorluklarını göze alarak Mısır'a gitmeye karar verdim" dedi.

Kahire'ye, seyahat edenlerin az olması nedeniyle Arakın Sınır Kapısı üzerinden olmasını tercih ettiklerini söyleyen İbrahim, bunun zorlu bir yolculuk olduğunu anlattı:

Otobüste yaşadığımız zorluklar, koltukların dar olmasından kaynaklandı. Bilindiği gibi hamile bir kadın uzun süre oturamaz. Ayrıca yol üzerinde mola yerlerinin olmaması, sınırda hastalıkların ve salgınların yayılması, hijyenik önlemlerin olmaması gibi sorunlarla karşılaştık ve günlerce beklemek zorunda kaldık. Bütün bunlar bir araya geldiğinde bebeğimi erken doğurmama yetti çünkü Sudan'daki savaşın bedelini birçok vatandaş, özellikle de hamile kadınlar ödüyor.

"Hartum'dan ayrılmadan önce ölümün peşimde olduğunu hissediyordum"

Hartum'dan kaçarak Nil Nehri Eyaleti'ndeki Atbara şehrine yerleşenlerden biri de Rebab Ahmed.

Gebelerin hayatını tehdit eden sağlık krizinden kaçtığını söyleyen Ahmed, "Hartum'dan ayrılmadan önce ölümün peşimde olduğunu hissediyordum, özellikle yedinci aydayken. Bu ayda doğum gerçekleşebilir ve düzenli takibin olmaması hayatımı ve bebeğimin güvenliğini riske attı. Bebeğin hareketlerinin azaldığını fark ettim ve hamilelere özel ilaçların bulunmaması da sorun oluşturdu" dedi.

Ahmed, "Çok sayıda hamile, özellikle Atbara ve Medeni şehirlerinde durumlarının istikrarlı olması nedeniyle oralarda doğum hastanesi aramak üzere şehirden ayrıldı. Umarım durumlar eski haline döner ve risklerden arınmış normal bir yaşam süreriz" şeklinde konuştu.

"Firavun sünneti uygulamasına maruz kalmaları da ciddi bir sorun"

Hartum'da hastanelerin hizmet dışı kalmasının, başkentteki hamile kadınların karşılaştığı en büyük sorunlardan biri olduğuna dikkati çeken doğum uzmanı Dr. Muhammed Usame, "Doğum takibi ve düzenli bakım konusunda uzmanlaşmış Omdurman Doğumevi'nin de hizmet dışı kalması durumu daha da kötüleştirdi. Bu durum, annelerin ve yeni doğan bebeklerin kanama veya suyun kaybı yoluyla ölüm oranlarının artmasına yol açtı. Bilindiği gibi, suyun azalması durumunda en fazla 6 ila 24 saat içinde ölüm gerçekleşebilir" şeklinde açıklamalarda bulundu.

Dr. Usame, sözlerine şunları ekledi:

Bazı kadınların maruz kaldığı bir diğer ciddi bir sorun da Firavun sünneti uygulamasına maruz kalmaları. Bu kadınlar daha kapsamlı ve itinalı bir şekilde kadın doğum uzmanına ihtiyaç duyarlar, çünkü çoğu zor doğum sorunları yaşamaktadır. Ayrıca, doğum yaklaşan bir kadın, hastane veya doğum uzmanı bulunmaması durumunda komplikasyon riskiyle karşı karşıyadır. Bu durum, anüs ve vajinanın birleşerek mesafeyi kısaltması ve doğum anomalileri ve sonuç olarak ölüm oranlarının artmasına neden olabilir.

Erken doğum da sorunlardan biri

Ayrıca, erken doğumun da yaşanan bir başka sorun olduğuna işaret eden Dr. Usame, "Bu da çocuğun küvöze alınmasını gerektirir. Bu oksijen eksikliği veya kafada su toplanması gibi birçok sorun sonucunda olabilir. Doğumun riskleri arttığında doktor sezaryenle doğuma başvurur. Ayrıca, hamile kadınların çoğu plasenta yer değiştirmesi veya öne yerleşmiş plasenta gibi sorunlarla karşı karşıya kalır. Bunun yanı sıra, pelvis veya vajina bölgesinde doğumsal anormallikler ve birçok hamile kadının yaşadığı rahim bozuklukları gibi sorunlar da vardır. Hamilelik sürecinde, tansiyon yüksekliği, şeker yüksekliği ve pıhtılaşma sorunları gibi birçok hastalık da eşlik eder. Doğumdan sonra çoğu kadın kanama ve lohusalık ateşi gibi sorunlarla karşılaşır, ki bu da ölüme neden olabilir" dedi.

"Hastanelerin hizmet dışı kalmasıyla, ilaç mafyasın ortaya çıktı"

Doğum ve Kadın Hastalıkları Uzmanı Hüsameddin Hatim, "Doktorlar, tıbbi sistemdeki en zayıf halkadır çünkü sağlık tesislerini ve sağlık çalışanlarını Hızlı Destek Kuvvetleri'nin saldırılarından koruyan herhangi bir güvenlik birimi bulunmamaktadır. Milislerin hastanelere girmesi ve onları karargah olarak kullanması normal hale geldi" dedi.

Ayrıca Hatim, "Hastanelerin hizmet dışı kalması, hayat kurtaran özellikle doğum sırasında kullanılan ilaçların ticaretiyle ilgilenen bir mafyanın ortaya çıkmasına neden oldu. Özellikle doğum sonrası ve çiftin kan grubu farklılığı tedavisinde kullanılan ilaçlar, artık mevcut olmayan ve yasa dışı yollarla büyük miktarda para karşılığında satılan belirli enjeksiyonları kapsıyor. Bu ilaçları kaybetmek, fetüsün ölümüne yol açabilir" şeklinde konuştu.

Hüsameddin Hatim, evde doğum yapmama konusundaki farkındalığın artmasına rağmen, savaşın acil bir şekilde ihtiyaç duyulan doğum ebeliğinin yeniden ortaya çıkmasına neden olduğunu belirtti.

Hatta bazı ebelerin ücretlerini 2 bin dolar gibi yüksek rakamlara ulaştırdığını ifade etti.

Independen Türkçe, Independent Arabia



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.