Hartum’un güneyine hava saldırısı: 5’i çocuk 17 sivil hayatını kaybetti

Hızlı Destek Kuvvetleri bir askeri uçağı düşürdüğünü duyurdu ve orduyu yerleşim yerlerini bombalamakla suçladı

Sudan’da savaş devam ederken Hartum mahallelerinden dumanlar yükseliyor (AFP)
Sudan’da savaş devam ederken Hartum mahallelerinden dumanlar yükseliyor (AFP)
TT

Hartum’un güneyine hava saldırısı: 5’i çocuk 17 sivil hayatını kaybetti

Sudan’da savaş devam ederken Hartum mahallelerinden dumanlar yükseliyor (AFP)
Sudan’da savaş devam ederken Hartum mahallelerinden dumanlar yükseliyor (AFP)

Sudan ordu komutanlarından Korgeneral Yaser el-Atta’nın bulundukları her yerde Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) saldırma tehdidinden bir gün sonra, Sudan ordusunun başkent Hartum’un güneyindeki yerleşim yerlerine düzenlediği hava saldırıları sonucunda 5’i çocuk 17 sivil hayatını kaybederken 11 kişi de yaralandı.

Bu sırada HDK, orduya ait bir askeri uçağı düşürdüklerini duyurdu. Ordu ise açıklamasında “Sukhoi uçağının düşmesinin teknik bir arızadan kaynaklandığını” belirtti. Şarku’l Avsat’a konuşan görgü tanıkları, Sudan ordusuna ait savaş uçaklarının dün (Cumartesi) sabahtan beri Hartum üzerinde uçtuğunu ve HDK’nın kullandığı uçaksavar ateşinin seslerini duyduklarını söylediler.

Sudan’ın başkenti Hartum’da savaşın yol açtığı yangınlar (AFP)
Sudan’ın başkenti Hartum’da savaşın yol açtığı yangınlar (AFP)

Hartum’un güneyinde kalan bölgelerdeki bir acil servisten yapılan açıklamada, “Angula bölgesi ve Yermuk mahallesinin güneyini hedef alan hava bombardımanı sonucu füzelerin düşmesiyle 5’i çocuk 17 kişi yaşamını yitirdi ve 11 kişi yaralandı. Yaralılar Beşir Hastanesi’nde tedavi altına alındı” ifadeleri kullanılarak hava saldırısında 25 evin yıkıldığına dikkat çekildi. Sudan ordusu, bölgeyi bombalaması ile ilgili suçlamalara ilişkin herhangi bir açıklama yapmadı.

Rastgele bombalama

Cuma günü Nil’in doğu bölgesindeki El-Kadisiye banliyösünde ordunun düzenlediği hava saldırısında dördü kardeş altı kişi ve Umdurman şehrinde en az iki kişi hayatını kaybetti. Aynı gün ordu, Umdurman kentindeki bazı mahallelere ve başkentin güneyindeki Er-Rumeyle bölgesine hava saldırıları düzenledi. Ayrıca İmtidad Nasır banliyölerine ve Hartum’un doğusundaki Berri bölgesine de hava saldırıları düzenledi. Bunun sonucunda birçok vatandaşın evi kısmen veya tamamen yıkıldı.

Haziran ayı başlarında Hartum’un güney bölgesi, bazılarının rastgele olarak tanımladığı hava saldırılarına maruz kaldı. Saldırılar sonucunda 18 kişi yaşamını yitirirken 106 kişi yaralandı. Böylece savaşın patlak vermesinden bu yana bir olayda yaşanan en yüksek can kaybı ve yaralanma kaydedidildi.

Ateşkesin geçen hafta sona ermesinin ardından ordu, HDK’nin konuşlu olduğu mevzilere yönelik hava saldırılarını ve askeri operasyonlarını yoğunlaştırdı. HDK, orduyu Hartum’daki yerleşim yerlerini bombalamakla suçluyor.

Bir savaş uçağı düşürüldü

Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki HDK dün yaptığı açıklamada, Sudan ordusuna ait bir MiG uçağını düşürdüklerini duyurdu. Açıklamada, orduya ait uçakların Hartum’un güneyindeki yerleşim bölgelerine (Mayu, Angula ve Mandela) saldırarak, onlarca sivili öldürdüğü ve yaraladığı belirtildi.

Umdurman kentindeki askeri saha operasyonlarını yöneten Korgeneral Yaser el-Atta, bir videoda kaydında, ordu “isyancılara” gördüğü her yerde saldıracağı için vatandaşların HDK tarafından işgal edilen evlerden uzak durmalarını istemişti.

Hartum’da bir mahallenin sakinleri, savaş nedeniyle evlerin büyük çapta yıkılması sonucunda halka sokakta yemek pişiriyor (AP)
Hartum’da bir mahallenin sakinleri, savaş nedeniyle evlerin büyük çapta yıkılması sonucunda halka sokakta yemek pişiriyor (AP)

HDK hala ordunun başkent Hartum’daki bazı hükümet ve stratejik askeri merkezlerini kontrol ediyor. Bunların arasında farklı bölgeleri birbirine bağlayan birçok köprünün ve başkentin bazı giriş ve çıkışlarının yanı sıra Cumhurbaşkanlığı Sarayı, silah ve mühimmat üretimi yapan Yermuk kompleksi ve Hartum’un merkezindeki ordu komutanlığının ana karargahının çevresindeki askeri ve güvenlik sahaları bulunuyor.

Hava saldırıları tercihi

Nisan ortasında HDK ile arasında çatışmaların patlak vermesinden beri ordu, hava saldırıları düzenlemeyi tercih ediyor. Bu saldırılarla HDK’nin ana karargahını yok etti ve başkentteki birçok askeri üssünü hedef aldı.

Ordu, HDK evlere sığınıp sivilleri canlı kalkan olarak kullanmasa başkent Hartum’daki çatışmayı kısa sürede bitirebileceğini vurguluyor. Sudan Tabipler Birliği’ne (bir sivil toplum kuruluşu) göre, ülke genelinde şu ana kadar 958 sivil yaşamını yitirirken, 2 bin 746 kişi de yaralandı. Birleşmiş Milletler’e (BM) göre ise Hartum ve Darfur bölgesinde ordu ile HDK arasında çıkan çatışmalarda binlerce sivil hayatını kaybetti ve yaralandı.



Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
TT

Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)

İbrahim Hamidi

ABD ve Fransa'nın sponsorluğunda İsrail ile Hizbullah arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının metnine göre Lübnan bir dönüm noktasının eşiğinde. Bu doğum sancıları cumhuriyetin kanının tazelenmesine mi, yoksa yeni üçüncü ya da dördüncü bir cumhuriyetin doğuşuna mı yol açacak?

Bu, el-Mecelle'nin Aralık ayı sayısının kapak haberi ve ateşkesten senaryolar, ordunun rolü, Hizbullah yenilgisinden sonra Şiilerin geleceği, mültecilerin geri dönüşü ve toplum mühendisliğine kadar konuyu her yönüyle ele alıyoruz.

Lübnan, 60 günlük ateşkes, Hizbullah ile İsrail'in güneyden çekilmesi, boşluğu Lübnan ordusu ile BM’ye bağlı UNIFIL güçlerinin doldurması, her iki taraftan da yerinden edilenlerin geri dönmesi, Meclis'in cumhurbaşkanını seçmek için toplanması, başbakanın atanması, hükümetin kurulması ve yeniden imar ile karşı karşıya bulunuyor.

Aylarca süren müzakereler ve bir yılı aşkın süredir Gazze için sürdürülen “destek savaşı”nın ardından gelen anlaşma uygulanırsa, ülke, cumhuriyetin temellerine dönüşe ya da yeni bir doğuşa tanık olacak. Lübnan Cumhuriyeti, şu anda bildiğimiz mezhepçi kotaların öncesinde, Fransız Mandası döneminde doğmuştu. İlk anayasa hazırlanıp 1926 yılında Katolik hukukçu Şarl Debbas cumhurbaşkanı seçildiğinde doğdu. O dönemde başbakanlık da Maruni Hıristiyanların elindeydi.

Bazıları, Birinci Cumhuriyet'in 1926'da doğduğuna ve 1943'te cumhurbaşkanı seçilen Şeyh Bişara el-Huri’ye kadar bir dizi Hıristiyan cumhurbaşkanı tarafından yönetildiğine inanıyor. Huri Sünni olan başbakanı Riyad el-Sulh ile ittifak kurdu ve ikisi birlikte, cumhurbaşkanlığını Marunilere, başbakanlığı Sünnilere ve meclis başkanlığını Şiilere tahsis eden sözlü bir ulusal uzlaşının temelini attılar. Saib Selam'ın anılarında, 1943'te Sabri Hamada’nın Şii olduğu için değil, en yaşlı milletvekili olduğu için yasama organının başına getirildiğini söylediğine de dikkat çekelim.

Bu nedenle pek çok kişi Birinci Cumhuriyet'in ulusal sözleşme ile doğduğuna inanıyor ve kendisi 21 Kasım 1943'teki bağımsızlık ilanına da tanıklık etti. Birinci Cumhuriyetin 1926 Anayasası ile değil de 1943 yılında doğduğunu düşünürsek, bu cumhuriyet 1975 yılında iç savaşın başlamasıyla mı yıkıldı yoksa savaşın sonuna ve 1989'daki İkinci Cumhuriyet'in başlangıcı olan Taif Konferansı’na kadar mı devam etti?

Birinci cumhuriyet 1943'ten 1975'e, ikincisi 1975'ten 1989'a ve üçüncüsü o zamandan bu yana mı?

Adı ne olursa olsun, mevcut cumhuriyetin belki de en belirgin özelliği, Taif Anlaşması’nın Hıristiyan cumhurbaşkanı pahasına Sünni başbakanı güçlendirmesiydi. Başbakan Refik Hariri'nin 2005'te suikasta kurban gitmesiyle sona eren Suriye varlığını kabul etmesiydi. Temmuz 2006 savaşı ve Hizbullah’ın İran'ın nüfuzunu genişletmek için ülke içinde ve bölgesel olarak artan rolü ile sonuçlanmasıydı.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya?

Zafer sloganları bir yana, Hizbullah'ın büyük bir yenilgiye uğradığı tartışılamaz. Zira Lübnan süreci Gazze sürecinden ayrıldı. İsrail, aralarında Hasan Nasrallah'ın da bulunduğu askeri ve sembolik liderlerini öldürdü, iletişim ve liderlik yapısını dağıttı. 1701 sayılı kararın uygulanmasını, Litani Nehri'nin arkasına çekilmeyi, dahası belki de bir İsrail tampon bölgesinin oluşturulmasını, silah tedarikinin kesilmesini ve füze üretiminin engellenmesini kabul etmek zorunda kaldı. Bunlara bir de Hizbullah’ın kuluçka ortamının ödediği muazzam insani ve ekonomik bedel ekleniyor.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya? Netanyahu, (bu sayımızda ona da özel bir dosya ayırdığımız) ABD başkanı seçilen Trump ile olan ilişkisinden ve Beyaz Saray'ın başına geçmeden önce “savaşları bitirmesi” için ona verdiği “armağan”dan destek alarak şunlarda ısrar ediyor; Hizbullah'ın kendisini yeniden silahlandırmamasını veya askeri yapısını yeniden inşa etmemesini garanti altına almak için Lübnan'da bir gözetim mekanizması kurulması, en büyük düşman olan İran'ın denetim ve “maksimum baskı” altında tutulması. Odağını özellikle Gazze Şeridi'ne kaydıran İsrail, Lübnan’da herhangi bir ihlal ile başa çıkılmaması durumunda Lübnan'a müdahale etme olanağına sahip olmak istiyor. Tel Aviv bu “haktan” vazgeçmezken, Hizbullah ve Lübnan da bunu kabul edemez.

Milisler ve rejimler bir noktada buluşmaktadır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır

Burada şu sorular ortaya çıkıyor; bu durum Lübnan'da siyasi olarak nasıl ifade bulacak? Eski siyasi sözleşmenin yeniden canlandırılmasında veya yenisinin formüle edilmesinde bölgesel ve uluslararası güçlerin rolü nedir? Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır'ın Haziran 1967 savaşından sonra çıkıp “yenilgiyi” kabul etmesi gibi, Hizbullah'ın yeni Genel Sekreteri Naim Kasım da neden çıkıp yenilgiyi kabul etmekte gecikti? Neden Hizbullah ve İran'a sadık olanlar yaşananları bir “zafer” veya “direniş” olarak değerlendirmekte ısrar ediyor?

Herhangi bir savaşın insani ve ekonomik maliyeti konusunda devlet ile milislerin farklı davrandıkları doğru, ancak devletler ile örgütlerin zaman ve tarihle ilişkilerinde farklı oldukları da doğrudur. En tehlikelisi ise milislerin ve rejimlerin bir noktada buluşmasıdır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır.

Kapak konusu olan Lübnan dosyası ve Başkan Donald Trump'ın seçilmesi ve bunun Ortadoğu ve dünyadaki yansımalarına ilişkin özel dosyaya ek olarak, Aralık sayısında siyaset, ekonomi, bilim ve kültür üzerine yazılar, analizler ve röportajlar da yer alıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.