Astana müzakerelerinin ‘son’ turunda Suriye-Türkiye normalleşmesi baskısı

Kazakistan, Astana’daki Suriye müzakerelerinin sona ermesini talep ederken Rusya, müzakereleri ‘başka bir platforma’ taşımakta ısrarcı

Astana'daki müzakerelerden bir kare (Arşiv - Reuters)
Astana'daki müzakerelerden bir kare (Arşiv - Reuters)
TT

Astana müzakerelerinin ‘son’ turunda Suriye-Türkiye normalleşmesi baskısı

Astana'daki müzakerelerden bir kare (Arşiv - Reuters)
Astana'daki müzakerelerden bir kare (Arşiv - Reuters)

Kazakistan'ın başkenti Astana'da dün düzenlenen ‘Suriye konulu Astana Görüşmeleri’nin sona ermesinin ve ortak sonuç bildirisinin açıklanmasının ardından kafa karışıklığı devam ediyor. Ortak sonuç bildirisinde, sunulan dosyalarla ilgili olarak Rusya, İran ve Türkiye'nin sabiteleri vurgulanırken Şam ile Ankara arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi süreci Astana grubunun öncelikleri arasına dahil edildiği belirtildi. Öte yandan Kazakistan Dışişleri Bakanlığı, müzakerelerin artık sona ermesini istediğini vurgulamak istercesine tarafların Kazak topraklarında bir araya geldiği ‘son’ turu değerlendirdi. Moskova ise dikkat çekici ve şaşırtıcı bir şekilde tarafların ‘turlara devam etmek için yeni bir platforma taşınacak olan’ sürece bağlılığını teyit ederken Kazakistan’ın bu açıklamasını hızla örtbas etmeye çalıştı.

Kazakistan’ın bu tutumunun detayları ve tarafların öncesinde bundan haberdar olup olmadığı açıklanmazken, Kazakistan Dışişleri Bakanlığı'nın açıklaması tüm tarafları şaşırttığı bir gerçekti.

Kazakistan Dışişleri Bakanlığı, Suriye Konulu Astana Görüşmeleri toplantısının ‘bu formattaki son toplantı’ olmasını önerdi.

Suriye'nin Arap Birliği üyeliğine geri döndüğü Kahire'deki Arap ülkeleri dışişleri bakanları toplantısından bir kare (Reuters)
Suriye'nin Arap Birliği üyeliğine geri döndüğü Kahire'deki Arap ülkeleri dışişleri bakanları toplantısından bir kare (Reuters)

Suriye ile normalleşme

Kazakistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Kanat Tumış, 20'ncisi düzenlenen Suriye konulu Astana Görüşmeleri’nin sonunda şunları söyledi:

“Krizin çözümü sürecinde yer alan heyetlerin tüm çabalarına teşekkür ediyoruz. Suriye’nin bölgedeki izole edilmişlik durumunun yavaş yavaş sonlanmaya başlamasıyla birlikte Astana sürecinin görevini tamamladığı kabul edilebilir.”

Bu gelişmelerin ‘Astana sürecinde ülke heyetlerinin yürüttüğü amansız çalışmanın kazanımlarından biri’ olduğunu vurgulayan Tumış, “Suriye'nin krizden çıkışı kazanımlardan biri olarak değerlendirilebilir. Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesiyle birlikte Astana sürecinin 20’inci toplantısının son buluşma olarak ilan edilmesini öneriyoruz” ifadelerini kullandı.

Kazak yetkili, ‘son toplantının’ 17 maddelik sonuç bildirisini okudu. Maddelerin çoğunluğu Rusya, Türkiye ve İran'ın sabitlerini içeriyordu.

Taraflar, Astana sürecinin Suriye krizine sürdürülebilir bir çözüm için üstlendiği öncü rolünü vurgularken ‘Birleşmiş Milletler Şartı ilkeleri çerçevesinde Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğüne’ bağlı olduklarını yinelediler.

Bildiride Rusya, Türkiye, Suriye ve İran dışişleri bakan yardımcılarının istişarelerinde ilk kez yapıcılığa atıfta bulunulurken dört ülkenin savunma bakanlıkları ve istihbarat teşkilatlarının çalışmaları ile koordineli olarak Türkiye-Suriye ilişkilerinin yeniden tesis edilmesine yönelik bir yol haritası sunuldu. Bildiride, bu sürecin terörle mücadele ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (UNHCR) katılımıyla Suriyelilerin güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde geri dönüşleri için koşulların oluşturulması amacıyla iyi niyet ve iyi komşuluk ilişkileri temelinde ilerlediği belirtildi.

Bildirinin diğer maddelerinde terörle, bölücü eğilimlerle daha önce imzalanan tüm anlaşmalar tam olarak uygulanarak İdlib çevresindeki durumun sürdürülebilir bir şekilde normalleşmesini sağlamak üzere daha fazla çaba gösterilmesinin kararlaştırıldığı kaydedildi.  Taraflar, Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumla ilgili olarak bu bölgede kalıcı güvenlik ve istikrarın sağlanmasının ancak Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün korunmasıyla sağlanabileceği konusundaki fikir birliğini teyit ettiler.

‘Terörle mücadele bahanesiyle yasadışı özerk yönetim girişimleri’ de dahil olmak üzere ‘sahada’ yeni gerçekler yaratmaya yönelik tüm girişimler reddedildi. Katılımcılar, Suriye'ye ait olması gereken petrol gelirlerine yasa dışı olarak el konulmasını ve transfer edilmesini reddettiklerini bir kez daha vurguladılar.

Bildiride İran’ın talebi üzerine ‘İsrail'in Suriye’de sivil noktaların da aralarında bulunduğu hedeflere yönelik askeri saldırıları’ kınandı. Ayrıca İsrail’in Suriye’nin Golan Tepeleri’ni işgale devam etmesinin reddedildiği vurgulandı.

Bildiride siyasi olarak Suriye krizinin askeri bir çözümü olmadığının altı çizilirken taraflar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararı çerçevesinde BM’nin yardımıyla Suriyeliler tarafından yönetilen uygulanabilir ve uzun vadeli bir siyasi sürecin ilerletilmesi konusunda kararlı olduklarını bir kez daha teyit ettiler.

Ayrıca Suriye Anayasa Komitesi’nin çalışmalarının önemini vurgulayan taraflar, bu çerçevede yeni bir müzakere turu düzenleme çağrısında bulundular. Bildiride, Suriye genelinde uluslararası insani yardımların artırılmasının öneminin yanı sıra ‘mültecilerin ve yerinden edilenlerin güvenli, onurlu ve gönüllü olarak geri dönüşleri için uygun koşulların sağlanmasına duyulan ihtiyaç’ vurgulandı.

BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen'in Suriye Anayasa Komitesi’nin müzakere heyeti ile yaptığı önceki toplantıdan bir kare
BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen'in Suriye Anayasa Komitesi’nin müzakere heyeti ile yaptığı önceki toplantıdan bir kare

Bildirinin yayınlanmasının hemen ardından Rusya'nın Suriye özel elçisi Alexander Lavrentyev, Kazakistan'ın ‘Astana sürecinin son turu’ açıklamasının aksine Astana formülün ‘etkili olduğunu ve devam edeceğini’ vurguladı. Lavrentyev, Rusya, Türkiye ve İran'ın Suriye krizinin çözümüne ilişkin görüşlerinin ‘büyük ölçüde örtüştüğünü’ söyledi.

Tarafların Suriye’de istikrarı artırmak için yorulmadan çalışmaya devam edilmesi gerektiğinin altını çizdiklerini belirten Lavrentyev, Suriye’nin Arap Birliği (AL) üyeliğine geri dönmesinin çok önemli bir gelişme olduğuna ve bölgede istikrarın artmasına yardımcı olacağına işaret etti. Rus yetkili, tarafların, ABD ve Avrupa ülkelerinin Suriye'nin AL üyeliğine geri dönmesiyle ilgili verdikleri tepkilerden endişe duyduklarını da sözlerine ekledi.

Batı ülkelerinin halkının insani ihtiyaçlarını karşılaması için Suriye’ye uyguladığı yaptırımları kaldırması çağrısını yineleyen Lavrentiev, tarafların Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi sürecini ilerletme konusundaki çabalarına işaret etti. Suriye Anayasa Komitesi'ni kuranların Astana formülü ve garantör ülkeler olduğu hatırlatan Lavrentiev, “Astana formülü başarılı oldu ve devam edecek. Canlılığı ve etkinliği teyit edilmiş oldu” dedi.

Son 6 yılda 20 turdan 18'ine ev sahipliği yaptıkları için Kazak yetkililere teşekkür eden Lavrentiev, Suriye konulu bir sonraki toplantının 2023 yılının ikinci yarısında yapılacağını da sözlerine ekledi.

Ayrıca taraflar, Suriye-Türkiye yakınlaşmasını hızlandırma konusunda anlaşmış gibi görünüyorlar. İran heyetinin başkanı olan İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Asgar Hacı, ‘dört ülkenin dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde bir toplantı daha düzenleme konusunda anlaştıklarını’ açıkladı.

Rusya merkezli RİA Novosti Haber Ajansı’na konuşan İranlı yetkili, dört ülkenin dışişleri bakanlarının toplantısı için kesin bir tarih olmadığını, ancak dışişleri bakan yardımcıları toplantısının gündemde olduğunu söyledi.

Şam'daki toplantılar

Öte yandan bir Rus diplomat, Astana sürecine ne olacağına dair ortaya çıkan belirsizlikle ilgili Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Kazakistan, Rusya-Türkiye ve Rusya-İran ilişkileri ve Şam-Ankara ilişkileri açısından şartların çok karmaşık olduğu bir dönemde arabulucu rolünü üstlendi. Kazak arabuluculuğu sayesinde, Suriye hükümeti ve silahlı gruplar da dahil olmak üzere tüm taraflar davet edildi. Bu nedenle taraflar, çatışmayı durdurmak ve gündeme getirilen sorunları toplu olarak ele almalarını sağlayan formüller elde etmeyi başardılar.”

Siyasi ve askeri durumun iyileşmesi ve Şam ile Ankara arasındaki normalleşme sürecinin başlatılması da dahil olmak üzere yaşanan birçok gelişmenin ardından, yol haritasının yakında onaylanacağını ve cumhurbaşkanlığı düzeyinde dörtlü bir toplantı için hazırlıkların yapılacağını söyleyen Rus diplomat, “Bundan sonra Suriye-Türkiye ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi düşünülebilir” dedi.

Pedersen, geçtiğimiz haziran ayında Cenevre'de Suriye Anayasa Komitesi toplantısına katıldığı sırada (BM)
Pedersen, geçtiğimiz haziran ayında Cenevre'de Suriye Anayasa Komitesi toplantısına katıldığı sırada (BM)

Bu çerçevede Astana’da yeni görüşmeler yapılmasına gerek olmayacağını düşünen Rus diplomat, bundan sonra Suriye kriziyle ilgili konuların Ankara’da ya da Şam’da ele alınabileceğini de sözlerine ekledi. Bu formülün mülteci sorununun, sınırlardaki durumun ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye topraklarından çıkışı için bir takvim belirlenmesi de dahil olmak üzere diğer tüm sorunların çözümüne katkıda bulunduğunu söyledi.

Rus diplomata göre Ankara ile Şam arasındaki görüşmelerde BMGK’nın 2254 sayılı kararı çerçevesinde terörün ortadan kaldırılması, silahlı grupların oluşturduğu sorunlar ve siyasi geçiş sürecine ne ölçüde katılacakları gibi dosyalar da masaya yatırılacak.

Bu yüzden Astana sürecinin adının değişmesinin, örneğin ‘Suriye'nin kurtuluşu süreci’ haline gelmesinin doğal olduğunu söyleyen Rus diplomat, Suriye Anayasa Komitesi'nin Maskat'taki toplantısının, komitenin Suriye toprakları dışındaki son toplantısı olacağını, çünkü Suriye Anayasası’nın başka bir yerde değil, Suriye’de hazırlanması son derece normal olduğunu vurguladı.



Ankara, Şam ile Tel Aviv arasında olası bir barışın ardından Suriye'deki nüfuzunu kaybeder mi?

Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
TT

Ankara, Şam ile Tel Aviv arasında olası bir barışın ardından Suriye'deki nüfuzunu kaybeder mi?

Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)

Mustafa Rustem

Suriye’nin ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile barış anlaşması imzalaması halinde bölgeyi çok önemli bir jeopolitik değişim bekliyor. Bu anlaşma, tüm bölgede bir değişim yaratacak ve hatta özellikle Suriye topraklarında olanlar olmak üzere bölgedeki aktörlerin yapısı ve rolleri değişecek ve bazılarının nüfuzu azalacak.

ABD’nin planlaması

Suriye'ye gönderilen ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, özellikle halkları aynı söylemlerden bıktığı için diyaloğa hazır ‘yeni bir Ortadoğu’dan bahsetti. Barrack, normalleşmeyle ilgili son açıklamalarında, “Öncelikle Gazze'deki durumun iyileşmesiyle birlikte herkesin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’na geri döneceğini göreceksiniz” dedi.

Barrack, İran ile İsrail arasındaki savaşın Ortadoğu'da yeni bir süreç başlattığını ve savaşın ardından Tel Aviv ile Beyrut ve Şam arasında normalleşmenin gerekli hale geldiğini belirtti.

Türkiye ile ABD arasında F-35 savaş uçakları programı ve ABD tarafından Ankara'ya uygulanan yaptırımlarla ilgili anlaşmazlıkların bu yıl sonuna kadar çözüleceğini öngören Barrack, “Türkiye ile İsrail arasında mükemmel ilişkiler vardı ve bu tekrar olabilir. Dolayısıyla görüşmeler ve diyalog olacak. Suriye ile İsrail ve Lübnan ile İsrail arasında da aynı şey olacak” şeklinde konuştu.

Şartlı anlaşma

Şarku’l Avsat’ın i24NEWS’ün İbranice kanalından aktardığı habere göre Suriyeli bir kaynak 2025 yılının sonlarında bir anlaşma imzalanacağını belirtti. Söz konusu barış anlaşması, Tel Aviv'in 8 Aralık 2024’te Beşşar Esed rejiminin düşüşünün ardından tampon bölge içinde ilerlediği, Şeyh Dağı (Hermon Dağı) zirvesi de dahil olmak üzere tüm Suriye topraklarından kademeli olarak çekilmesini öngörüyor.

Buna karşın yakınlaşma konusunda hızla gelişen olayları doğrulayan veya yalanlayan resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak İsrail'de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın da aralarında bulunduğu Arap liderlerin, arzu edilen barışı ifade eden bir reklam panosunda yer aldığı bir afiş ortaya çıktı.

sdfrgt
Suriye'deki bir askeri üssün üzerinde dalgalanan Türk bayrağı (Independent Arabia)

Öte yandan Şara ve Netanyahu’nun Washington'da bir araya geleceklerine dair söylentiler gün geçtikçe artıyor. İsrail Dışişleri Bakanı Gidon Sa'ar, düzenlediği bir basın toplantısında, ülkesinin Golan Tepeleri'nden (Tel Aviv tarafından 1967'de işgal edildi) vazgeçmeyeceğini vurgulayarak, İsrail'in İbrahim Anlaşmaları'nın kapsamını genişletmek ve Suriye ve Lübnan gibi yeni ülkeleri barış çemberine dahil etmekle ilgilendiğini belirtti.

Genişleme ve daralma arasındaki etki

Bu arada, Suriye meselesini takip edenler, olası barışın Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi etkisini azaltacağını düşünüyorlar. Uzmanlar bu durumu, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde, özellikle de eski rejimin düşmesinden ve tehditlerinin sona ermesinden sonra, uzun süreli askeri varlığının gerekçelerinin azalması ve birkaç ay önce İsrail'in Şam'ı işgal etmekle tehdit ederken Şeyh Dağı'nın zirvesini işgal etmesinden sonra kararlaştırıldığı gibi Suriye'nin orta kesimleri ve güneyinde askeri üsler kurma planı ile gerekçelendiriyorlar.

Ankara'nın eskisi gibi siyasi bir aktör olarak ortaya çıkması ve ABD’nin devreye girmesiyle nispeten izole olması bekleniyor. Washington'ın özellikle de Şara yönetiminin, Türk ordusu da dahil olmak üzere tüm yabancı güçlerin Suriye topraklarından çekilmesini talep etmesinden sonra Şam'a verdiği desteğin artmasıyla rollerin değişmesi ihtimali de göz ardı edilemez. Bu durum, Ankara’nın ülkenin güneyindeki Suriye ile ortak sınırlarını Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve Kürt silahlı güçlerinin tehdidinden korumak için hazırladığı planını zayıflatıyor.

Türk siyasi analisti ve yazarı Firas Rıdvanoğlu, beklenen barışın gerçekleşmesi durumunda bunun Türkiye'nin Suriye’deki nüfuzuna herhangi bir etkisi olmayacağını belirtti. Çünkü kararın Tel Aviv ile Ankara arasındaki ilişkileri dengeleyen Şam tarafından alındığını söyleyen Rıdvanoğlu, ‘Türkiye'nin İsrail ile çatışmaya girmeyeceğini de’ sözlerine ekledi. Bu durumun Şam'ın gücü ve ordusuyla ilgili olduğunu, ABD'nin gelişmiş silahlar veya benzeri silahlar edinmesine izin verip vermeyeceğinin bu noktada önem arz ettiğini belirten Rıdvanoğlu, “Suriye'nin İsrail'le rekabet edecek askeri gücü olmadan ekonomik olarak canlanan bir ülke olabileceğini düşünüyorum, bu yüzden Türkiye'nin varlığı her iki taraf için de garanti sağlayacaktır” ifadelerini kullandı. Türkiye'nin nüfuzunun zayıflamayacağını, çünkü Suriye-Türkiye ilişkisinin İsrail ile olan ilişkiyle karşılaştırılamayacağını söyleyen Rıdvanoğlu, “Türk ve Suriye halkları özellikle son 14 yıl içinde birbirleriyle kaynaştılar. Dolayısıyla bu karşılaştırmayı yapmak oldukça zor. Türkiye, halkın kabulü nedeniyle nüfuzunu sürdürecektir. Bu ilk orta aşamadır ve gelecekte durum değişebilir” ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin ilkeleri ve barışın tozu

Ankara, terörle mücadele gerekçesiyle Suriye’de yeni askeri üsler kurmayı planlıyor. Bunlar arasında DEAŞ tehdidiyle mücadele etmek amacıyla inşa edilmesi planlanan bir hava üssü ve bir deniz üssü de bulunuyor. Bunun yanında Suriyeli yetkililere askeri ve güvenlik alanında yardım sağlanacak. Ayrıca Milli Savunma Bakanlığı geçtiğimiz mayıs ayından bu yana, özellikle son altı ayda İsrail'in 700'e yakın hava saldırısı sonucu Suriye ordusunun stratejik ve askeri kapasitesinin tahrip edilmesinden sonra, yeni Suriye ordusunun kapasitesini güçlendirmek amacıyla bir eğitim üssü kurmayı değerlendiriyor.

Şam ve Ankara, Suriye’ye hava koruması sağlamak amacıyla ortak bir savunma anlaşması müzakerelerine başlamışlardı. Anlaşma, Türkiye'nin Suriye’nin orta kesimlerindeki Palmira (Tedmur) kenti yakınlarındaki askeri noktalarda ve üslerde konuşlanmasını ve T4 Hava Üssü’nde Hisar Savunma Sistemi kurulmasını öngörüyordu.

Yeni Türkiye Araştırma Merkezi araştırmacısı Ali el-Esmer yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin Suriye'deki askeri üsleri ve barış konusunun, İsrail'in katı tutumuna bakılmaksızın ABD tarafından kabul edilebilir konular olduğunu belirtti. ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Netanyahu'ya “(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan ile sorunlarınız varsa, biz çözeriz” dediğini hatırlatan Esmer, “Türkiye, özellikle NATO'nun aktif bir üyesi olarak ABD’nin Suriye'de bıraktığı boşluğu doldurabilecek tek güç. İsraillilerin hepsi Türkiye'ye Netanyahu gibi bakmadığı bir gerçek. Aksine Türkiye'nin Suriye'deki varlığının İran'ın varlığından çok daha iyi olduğunu söylüyorlar. Bölgenin politikaları Netanyahu hükümetinin istediği gibi şekillendirilemez, çünkü bu hükümet kalıcı değil geçici bir hükümet. Suriye ile İsrail arasındaki normalleşme Türkiye ile İsrail arasında bir çatışmayı önleyecektir. Öte yandan Türkiye daha önce Suriye'deki üslerinin İsrail için bir tehdit oluşturmayacağını açıklamıştı” değerlendirmesinde bulundu.

Firas Rıdvanoğlu ise Türkiye’nin Suriye’deki askeri üslerinin son derece önemli olduğunu ve Tel Aviv'in güney tarafının silahsızlandırılmasını istediğini, ABD’nin Suriye'nin bölünmesini engellemesi halinde İsrail'in hiçbir rolünün kalmayacağını söyledi.

Müzakere baskısı

Bu bağlamda Şara ile Netanyahu'nun görüşme olasılığı artıyor. Yahudi insan hakları örgütü Simon Wiesenthal Merkezi'nin direktörü olan ABD’li Haham Abraham Cooper, “ABD Başkanı Donald Trump, Şara’ya Suriye'nin yeniden inşasında yardım etme sözü verdi” dedi. Şam’ın ziyaret ettiğini söyleyen Cooper, burada Suriye Cumhurbaşkanı ile Şam ve Tel Aviv arasında su ve tarım alanlarında iş birliği girişimleri ve iki taraf arasında kayıp kişilerin akıbeti hakkında görüştüğünü açıkladı.

Ali el-Esmer Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgili değerlendirmesinde ABD’deki Yahudi lobisinin SDG konusunda Başkan Trump'a baskı uyguladığını, ancak Trump’ın silahlı unsurlar uğruna Türkiye ve Suriye hükümetlerini feda etmeyeceğini belirtti.

Esmer, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“ABD, SDG'nin nihayetinde Suriye ordusuna katılmasının gerekli olduğunu vurguluyor. Bu bir oyun ve tüm taraflar en güçlü kartlarını oynamaya çalışıyor. İsrail'in kartı, bölgedeki azınlıkları kendi çıkarları için kullanmak. Türkiye ise diplomatik yollarla bu planı engellemeye çalışıyor. Türkiye aynı zamanda bir yandan içeride uzlaşıya vararak PKK’nın silah bırakmasını sağlarken, diğer yandan Suriye hükümeti ve Trump yönetimi ile koordinasyon içinde hareket ediyor.”

Türkiye'nin birden fazla kartla oynadığını ve Suriye'nin sosyal, ekonomik, askeri ve güvenlik alanları açısından yeni bir vizyona sahip olduğunu vurgulayan Esmer, buna karşın İsrail’in Suriye'ye karşı tamamen bencil bir güvenlik vizyonuna sahip olduğunu, bunun da ABD’nin Suriye konusunda Türkiye ile daha fazla uyum içinde olmasını sağladığını söyledi.