Ürdün’ün Suriye girişimi: İran ve Hizbullah’ın Suriye topraklarından çıkışıyla biten üç aşamalı plan

Girişim aynı zamanda ABD’nin Suriye’de kullandığı askeri üs olan et-Tanf Askeri Üssü’nün lağvedilmesini, Suriye’nin yeniden inşasını ve yaptırımların kaldırılmasını öngörüyor

Ürdün’ün Suriye girişimi: İran ve Hizbullah’ın Suriye topraklarından çıkışıyla biten üç aşamalı plan
TT

Ürdün’ün Suriye girişimi: İran ve Hizbullah’ın Suriye topraklarından çıkışıyla biten üç aşamalı plan

Ürdün’ün Suriye girişimi: İran ve Hizbullah’ın Suriye topraklarından çıkışıyla biten üç aşamalı plan

İbrahim Hamidi

Majalla’nin bir kopyasına ulaştığı Ürdün’ün Suriye girişimi, Amman ve onu doğrudan destekleyen Arap ülkelerinin ve onu sessizce destekleyen Batı ülkelerinin, yaptırımların kaldırılması, Suriye'nin yeniden inşası ve ABD’nin Suriye topraklarından çekilmesi karşılığında İran'ın Suriye'den çıkışının halen nihai hedefleri olduğunu ortaya koyuyor.

Girişim, somut teklifler ve teşvikler sunan Arap ve Batı ülkelerinin belirli taleplerini yerine getiren ‘Suriye hükümetini’ de içeren bir değişim programına göre ‘adım adım’ yaklaşımını destekliyor. Girişim, insani boyuttan başlayıp askeri-güvenlik boyutuna ve nihai siyasi boyuta kadar uzanan üç aşamadan oluşuyor.

Ürdün girişimindeki programlarla ilişkin bir takvim belirtilmese de ‘Suriye’nin kuzeydoğusu ve ABD’nin Suriye topraklarında kullandığı askeri üs olan et-Tanf Askeri Üssü de dahil olmak üzere 2011 yılından sonra Suriye topraklarına giren tüm yabancı güçlerin ve yabancı savaşçıların çekilmesi, yaptırımların kaldırılması ve Suriye'nin yeniden inşası için bağış fonu oluşturulması’ karşılığında Şam ve müttefiklerinden beklenen adımların ‘İran'ın tüm askeri ve güvenlik oluşumlarının yanı sıra Hizbullah’ın Suriye'den çekilmesi’ şart koşuluyor.

Majalla, Ürdün hükümetinin resmi bir yazı hazırladığı 2021 yılına dayanan girişimin İngilizce bir nüshasına ulaştı. Metin, Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı ayrı toplantılarda paylaştığı ve tartıştığı Suriye çözümüne ilişkin düşüncesini de ortaya koyuyor.

Metin, Suriye gerçeğine ilişkin bir okuma ve bu aşamada adım adım yaklaşımı içeriyordu.

Arap ülkeleriyle normalleşme kapsamında son dönemde atılan adımların hız kazanması ve Suriye’deki ve bölgedeki gerçekliğin değişmesiyle birlikte Amman, Arap ve Batı ülkeleriyle istişarelerin ardından metinde bir değişiklik yaptı. ‘Suriye rejimi’ yerine ‘Suriye hükümeti’ ifadesinin kullanıldığı yeni versiyonun hazırlanması için Şam'dan ve diğer başkentlerden atılması gereken adımları doğru bir şekilde tanımladı.

​Girişimin bazı maddeleri, Suriye'nin 7 Mayıs'ta Arap Birliği (AL) üyeliğine dönmesinden önceki döneme ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in 19 Mayıs'ta Cidde'deki AL Zirvesi'ne katılmasına kadar uzanırken, Ürdün'ün Arap, uluslararası ve Batılı taraflarla yaptığı istişarelerin ardından başlatılan girişim, mevcut durumdan nasıl çıkılacağına dair düşünceleri yansıtıyor.

Şu an Suriye, topraklarındaki en az beş yabancı ordu, milisler ve yabancı askeri üslerle üç ‘devlete’ bölünmüş durumda. Şam, hava sahasının ve sınırlarının çoğunu kontrol edemiyor ve Suriye nüfusunun yarısından fazlası halen evlerinden ve üçte biri de ülkelerinden uzakta. Öte yandan Tahran ve Moskova'nın Şam'a desteği ve askeri güçlerinin Suriye'deki varlığının yanı sıra ABD liderliğindeki Batı ülkelerinin askeri güçlerinin yer aldığı Uluslararası Koalisyon, Şam'a uygulanan yaptırımlar, tecrit ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararı uyarınca Suriye’de siyasi bir çözüme varılmadan yeniden yapılanmaya katkıda bulunmama kararı var.

Girişim, Şam'ın, müttefiklerinin ve muhaliflerinin bağlı olduğu Suriye krizinin tüm unsurlarını birbiriyle ilişkilendirerek, yıllardır devam eden çıkmazdan adım adım yaklaşımına göre çıkmak için bir çözüm vizyonu sunuyor. Tam 12 yıl süren bu çıkmaz hem Suriyelilere hem de komşu ülkelere pahalıya mal oldu.

Majalla’nın bugün tam metnini yayınlamakta olduğu bu girişim, Suriye için ideal bir çözümün unsurlarını içeriyor:

“Ürdün’ün girişimindeki programlarıyla ilgili belirli bir takvim yer almazken Şam ve müttefiklerinden ‘İran’ın tüm askeri ve güvenlik oluşumlarının ve Hizbullah’ın Suriye'den çekilmesi’ adımlarının atılması bekleniyor.”

​Neredeyiz? Ne talep ediliyor?

Ürdün girişimi, mevcut duruma ilişkin bazı noktaların belirtilmesiyle başlıyor ve 12 yıl sonra 6,7 milyonu mülteci konumuna gelen, 6,8 milyonu Suriye içinde yerinden edilen, 15,3 milyonu insani yardıma muhtaç olan ve yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında yaşayan Suriye halkının çektiği ıstırabın şiddetlenmesiyle ne krizi çözmek için bir ufuk ne de siyasi bir çözüme ulaşmak için entegre bir strateji olduğunu söylüyor.

Girişim, yıllardır süregelen istikrarsızlığın Suriye sınırları boyunca uyuşturucu kaçakçılığında artışa, terör örgütlerinin yeniden canlanmasına ve İran etkisinin artmasına, çok az sayıda mültecinin ve sığınmacının geri dönüş ihtimalinin ve mülteciler ile ev sahibi ülkelere yönelik küresel desteğin azalmasına neden olduğunu gösteriyor.

Suriye Devlet Başkanı Esed, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi’yi Şam'da kabul etti, 15 Şubat 2023 (Reuters)
Suriye Devlet Başkanı Esed, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi’yi Şam'da kabul etti, 15 Şubat 2023 (Reuters)

Beş ilke

Girişim, yapılması gerekenin BMGK’nın 2254 sayılı kararı temelinde kapsamlı, insani ve siyasi bir çözüm bulmak olduğunu ortaya koyuyor. Herkes, yani ilgili dış taraflar, şu beş noktada hemfikir:

1- Kriz için askeri bir çözüm yolu yok

2- Rejim değişikliği etkili bir hedef değil

3- BMGK’nın 2254 sayılı kararı ileriye dönük en iyi yoldur.

4- Mevcut durum, Suriyeliler için ek sıkıntılara neden oluyor ve muhalifleri güçlendiriyor.

5- Yeni bir müdahale ya da erteleme geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açar

Girişim önce BM Genel Sekreteri'nin Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen tarafından sunulan BMGK’nın 2254 sayılı kararına dayalı siyasi bir çözüme ulaşmak için adım adım yaklaşımının desteklenmesini, benzer şekilde düşünen Arap ülkeleri, bölgesel ve uluslararası ortakların yeni bir girişimi desteklemelerinin sağlanmasını ve talepler ve teklifler temelinde Suriye hükümetinin müdahil olması için bir mekanizma üzerinde anlaşmaya varılması ve bu yaklaşım için Rusya'nın onayının istenmesini öneriyor.

“Arap ülkeleriyle Suriye arasındaki normalleşmede son dönemde atılan adımların hız kazanması ve Suriye’deki ve bölgedeki gerçekliğin değişmesiyle birlikte Amman, Arap ve Batı ülkeleriyle istişarelerin ardından metinde bir değişiklik yaptı ve ‘Suriye rejimi’ yerine ‘Suriye hükümeti’ ifadesinin kullandı”

Üç düzey

Girişim, siyasi olarak ‘talepler’ ve ‘teklifler’ dahilinde üç aşama sıralıyor. Kapsamlı hedef, Suriye'nin birliğini, bütünlüğünü ve egemenliğini koruyan, krizin tüm sonuçlarını kademeli olarak ele alan ve Suriye'nin güvenliğini, istikrarını ve bölgesel statüsünü geri getiren bir siyasi çözüme ulaşmak olduğu belirtildi. Arap ülkelerinin önderliğindeki bu yaklaşımın kademeli olması ve öncelikle Suriyelilerin acılarını hafifletmeye odaklanması gerektiği vurgulanan girişimde bir dizi Arap ülkesinin Suriye hükümetiyle doğrudan bir angajman kurması öngörüldü. Ayrıca terörle mücadele çabalarını destekleyecek, İran’ın nüfuzundaki artışı sınırlayacak ve ortak çıkarlara zarar veren bozulmayı durduracak adımların belirlenmesi gerektiğinin altı çizildi.

 Arap Birliği Dışişleri Bakanları Sudan ve Suriye krizini görüşmek üzere Kahire'de toplandı, 7 Mayıs 2023 (EPA)
Arap Birliği Dışişleri Bakanları Sudan ve Suriye krizini görüşmek üzere Kahire'de toplandı, 7 Mayıs 2023 (EPA)

Girişim, güvenlik ve askeri açıdan, tüm Suriye topraklarında yabancı savaşçılar sorununu, İran'ın Suriye’deki varlığını ve uyuşturucu kaçakçılığı meselesi gibi komşu ülkelerin endişelerini ele alan bir ateşkesin yürürlüğe girmesi çağrısında bulunuyor.

Girişim, insani açıdan ise ‘Suriye halkının çıkarına özenle belirlenmiş teşvikler karşılığında Suriye hükümetinin davranışını kademeli olarak değiştirmeyi ve yerinden edilmiş kişilerin ve mültecilerin gönüllü olarak geri dönmelerine elverişli bir ortam oluşturmayı ve böylece BM’nin tüm insani yardımların ulaştırılmasının sorumluluğunu üstlenmesini’ hedefliyor.   Daha sonra anlaşmanın BM tarafından yayınlanan bir karara dahil edilmesi olasılığı da tartışılabilir.

Üç aşama

Girişim, genel bir takvimden bahsetmezken ‘kısa, orta ve uzun’ vadeli üç düzeyin her biri için üç eylem aşamasından bahsediyor.

Birinci aşamanın başlangıcı, BMGK’nın 2254 sayılı kararının 10. paragrafı (Suriye'deki tüm tarafların siyasi sürecin gelişmesi ve kalıcı bir ateşkese katkıda bulunmak için güven artırıcı adımlar atılması gerektiğini vurguluyor) uyarınca güven artırıcı adımları öngörüyor ve tüm ülkeleri barış sürecini, güven artırıcı adımları ve ateşkesi ilerletmek için Suriye hükümeti ve Suriye muhalefeti üzerindeki nüfuzlarını kullanmaya çağırıyor. Güven artırıcı adımların atılması, güven sorununun ortadan kaldırılması ve BM’nin bu aşamada rol alması gerektiği vurgulanan girişimde uluslararası toplumdan birtakım teşviklerde bulunulması karşılığında Suriye hükümetinin davranışını kademeli olarak olumlu yönde değiştirmeye yönlendirilmesi gerektiği belirtiliyor.

Suriye, en az beş yabancı ordu, milisler ve yabancı askeri üslerle üç mini ‘devlete’ bölünmüş durumda. Şam, hava sahasının ve sınırlarının çoğunu kontrol edemezken Suriyelilerin yarısından fazlası halen evlerinden ve üçte biri de ülkelerinden uzakta.

İnsani talep

Girişim, Şam’ı Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne (UNHCR) ve BM’nin diğer ilgili kurumlarına kontrolü altındaki tüm alanlara erişim izni vermeye çağırarak, insani dosyayla ilgili konuları şöyle detaylandırıyor:

1- Suriye'nin güneyinde (Ürdün sınırı yakınlarında) pilot projelerle sınır ötesi ve erken kurtarma projeleri başta olmak üzere her türlü insani yardımın kolaylaştırılması.

2- Uluslararası ve yerel insani yardım ve kalkınma kuruluşlarının ve uygulama ortaklarının Suriye hükümetinin kontrolü altındaki bölgelere erişiminin kolaylaştırılması.

3- BM kurumlarıyla, bağışçıların yardımın amaçlanan nihai yararlanıcılara ulaşmasını sağlamalarına izin verecek bir mekanizma üzerinde bir anlaşmaya varılması.

4- Suriye'de bulunan BM kurumları aracılığıyla yerinden edilenlerin kaldığı kamplarda yaşayanların insani yardıma erişiminin kolaylaştırılması.

Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke ilindeki Kahtaniye kasabası yakınlarındaki bir petrol sahasında Rus ve Amerikan askeri devrilerinin yollarının kesiştiği an, 8 Ekim 2022
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke ilindeki Kahtaniye kasabası yakınlarındaki bir petrol sahasında Rus ve Amerikan askeri devrilerinin yollarının kesiştiği an, 8 Ekim 2022

Öte yandan girişimi başlatanlar, BMGK’nın 2642 sayılı kararında belirtildiği gibi, Suriye'deki su, hijyen, sağlık, eğitim ve barınma alanları başta olmak üzere insani yardımlara ihtiyaç duyulan bölgelerde erken iyileştirme projelerine yatırım yapılmasını, Suriye hükümetinin kontrolü altındaki bölgeler ve Suriye'nin güneyindeki bölgeler de dahil olmak üzere Suriye'ye yapılan insani yardımların arttırılmasını ve Suriye içindeki projeler ve yardımların ulaştırılması konusunda BM kurumlarının Suriye hükümeti ile koordinasyon kurmasının önerdiler. İnsani yardım ve havale işlemlerini kolaylaştırmak için insani yardım kuruluşlarının ve sivillerin Suriye hükümeti tarafından kontrol edilen bölgelere para transfer etmesine izin veren güvenli bir kanal oluşturulmasını ve bazı ilaçlar, hastane ekipmanları, tarımsal malzemeler ve (çok amaçlı oldukları için şu an yasaklı olan) farmasötik malzemeler gibi kalemlerin sivil kullanım için Suriye'ye ihraç edilmesine izin veren özel bir insani mekanizma oluşturulmasını öneriyorlar.

Girişim sürecinin takibi

Girişim, şu an insani yardım dosyasına, özellikle de mültecilerin dönüşüne odaklanan Arap düşüncesini büyük ölçüde yansıtıyor. Girişime, BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths’in Suriyelilerin Batı ülkeleri tarafından uygulanan yaptırımlardan ‘kurtarılmasına’ yönelik önceki yetkinin ötesinde projelerin finanse edilmesi için bir BM fonu oluşturmak amacıyla Suriye Devlet Başkanı Esed, Ürdün ve Arap ülkelerinden yetkililerle yaptığı görüşmeler gibi pek çok kişiyle duyurusu yapılmadan gerçekleşen toplantıların yanı sıra Şam’ın Türkiye üzerinden insani yardımların tedariki için iki sınır kapısının açılmasına izin vermesi ve bunu sürmesi ile Washington'ın yaptırımlardan muafiyet tanıma kararının gelecek Ağustos'ta uzatılması beklentisi eşlik ediyor.

Pratikte ise Arap ülkeleri, Şam ve müttefiklerinin garantileri karşılığında yaptırımlardan muafiyet karşılığında mültecilerin geri dönüşü konusuna öncelik vererek Ürdün'den bin Suriyeli mülteciyi uluslararası destek ve finansmanla ülkelerine geri döndürmek için öncü bir proje başlattılar.

Tutuklular ve kayıplar

Kısa vadeli birinci aşama ayrıca Şam’ın, geçtiğimiz yıl Esed tarafından çıkarılan cumhurbaşkanlığı affından yararlananlar, yani serbest bırakılanların sayısı ve aftan yararlanma süreci hakkında BM’ye ayrıntılı bilgi vermesinin yanı sıra cumhurbaşkanlığı affı çerçevesinde keyfi olarak gözaltına alınan kişilerin serbest bırakılmasını, bu çerçevede birkaç yüz kişiden oluşan grupların serbest bırakılması için bir program belirlenmesi ve kayıpların ve kaçırılanların nerede olduklarını ve akıbetlerini öğrenmek için Uluslararası Kızıl Haç Komitesi ile iş birliği yapılması da dahil olmak üzere, tutukluların kademeli olarak serbest bırakılması konusunda anlaşmaya varılmasını öngörüyor.

Şam’a ne teklif edildi?

Girişim, Suriye ordusu ve Suriye hükümeti personelinin de aralarında bulunduğu  tutukluların serbest bırakılması için tüm Suriyeli tarafların ve Türkiye’nin iş birliği yapmaya çağrılması, UNHCR’nin ve BM’nin ilgili kurumlarının serbest bırakılanların toplumlarına yeniden entegre olmalarını kolaylaştırmak için destek ve yardım sağlanmasını ve Uluslararası Kızıl Haç Komitesi ve ilgili BM kurumlarının, Suriye hükümetiyle iş birliği yaparak kayıplar ve cumhurbaşkanlığı affından yararlananlar hakkındaki bilgileri yayınlanmasını talep ediyor.

Türkiye sınırı yakınlarındaki Tel Abyad ilçesinin eteklerindeki el-Haşişe köyünde ortak devriyeye katılan ABD askeri konvoyu içindeki Türk askeri araçları, 4 Ekim 2019 (AFP)
Türkiye sınırı yakınlarındaki Tel Abyad ilçesinin eteklerindeki el-Haşişe köyünde ortak devriyeye katılan ABD askeri konvoyu içindeki Türk askeri araçları, 4 Ekim 2019 (AFP)

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, BM Genel Kurulu aracılığıyla Suriye'de kayıp olduğu düşünülen kişilerin akıbetlerini ve nerede olduklarını açıklığa kavuşturmak ve onlara, ailelerine ve kurbanların ailelerine uygun desteği sağlamak amacıyla yeni bir uluslararası kurumun kurulmasını tavsiye eden bir rapor yayınladı.

Mültecilerin ve sığınmacıları geri dönüşü

Arap ülkeleri, pratikte Şam ve müttefiklerinin sağlayacağı garantiler karşılığında yaptırımlardan muafiyet karşılığında mültecilerin geri dönüşü konusuna öncelik vererek Ürdün'den bin Suriyeli mülteciyi uluslararası destek ve finansmanla ülkelerine geri döndürmek için öncü bir proje başlattılar.

Girişim teoride ise Suriye hükümetinin mültecilerin BM gözetimi altında gönüllü olarak geri dönüşlerini kolaylaştırmak için ayrıntılı bir plan geliştirmesi, geri dönüşün ardından UNHCR’ye ve ilgili BM kuruluşlarına ailelere erişim izni vermesi ve UNHCR’nin izleme yetkisini kabul etmesi gerektiğini söylüyor. Suriye Devlet Başkanı Esed, geri dönenlerin güvenliğini garanti eden ve geri dönenlerin, mültecilerin ve yerinden edilenlerin topraklarına ve mülklerine ilişkin haklarını tanıyan ve onlara kimlik kartları ve diğer sivil belgelerin verilmesinin yanı sıra geri dönenler için idari talep sürecini ve yerinden edilenlerin evlerine dönüşünü kolaylaştıran bir kararname çıkardı.

Öte yandan bağışçılar ve ilgili BM kuruluşları, Suriye hükümeti ile koordinasyon halinde, geçim kaynaklarının dayanıklılığını artırmak için mültecilerin geri dönmesinin beklendiği alanlara yatırım yapıyor ve Suriye'nin güneyinden başlayarak mültecilerin ve yerinden edilenlerin geri dönüşü için bir pilot proje tasarlıyor. (Burada zorunlu askerlik görevinin olmadığı ve güvenlik güçleri tarafından takip edilmeyen bir yaş grubundaki bin kişiden bahsediliyor)

Bir diğer teşvik ise Arap ülkelerinin, mültecilerin ve yerinden edilenlerin geri dönmesinin beklendiği bölgelerde kamu tesislerini ve hizmetlerini sürdürmesi konusunda Suriye hükümetini desteklemesi ve UNHCR ve insani yardım kuruluşlarının mültecilerin dönüşü konusunda Suriyeli yetkililerle koordinasyon sağlaması yönünde.

Suriye’nin konsolosluklarının ve büyükelçiliklerinin olduğu ülkelerin, Suriye ile konsolosluk ilişkileri kurması, yurtdışındaki Suriyelilere hizmet verecek yeni konsoloslukların açılmasına izin verilmesi ve halihazırda Batı ülkeleri tarafından uygulanan yaptırımların kapsadığı elektrik santralleri ve barajlar gibi insani amaçlı tesislerin ‘bakım projeleri’ için mekanizmalar sağlanması kolaylaştırılacak.

Girişim, Şam'dan UNHCR’ye ve BM’nin ilgili organlarına hükümetin kontrolü altındaki tüm bölgelere erişim izni vermesini ve her türlü insani yardımı kolaylaştırmasını talep ettiğinden, insani dosyayla ilgili konuları detaylandırıyor.

İkinci aşama: İran ve uyuşturucu

Birinci aşamanın başarıyla tamamlanmasının ardından işin güvenlik ve askeri boyutuyla ilgili ikinci aşamaya geçiliyor. İkinci aşama ilgili ülkeler arasında üzerinde anlaşmaya varılması gereken birtakım adımları içeriyor.

Bu adımlar ise şöyle sıralanıyor:

1- Şam'ın, tüm Suriye topraklarını kapsayan bir ateşkesi kabul etmesi

2- Muharebe eğitim operasyonları dışında silahlı çatışmayla ilgili tüm askeri operasyonların durdurulması

3- Zorunlu askerliğin en az bir yıl süreyle dondurulacağının ilan edilmesi

4- Sivil bölgelerde kontrol noktalarının sayısının azaltılması ve üzerinde anlaşmaya varılanların kalması

Esed, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi başkent Şam’da ağırladı, 3 Mayıs 2023 (AP)
Esed, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi başkent Şam’da ağırladı, 3 Mayıs 2023 (AP)

Bu aşama aynı zamanda İran'ın Suriye'deki varlığını ele almak için aşağıdakileri şu adımları da içeriyor:

1- İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarının ve unsurlarının sınır dışı edilmesi.

2- Suriyeli olmayan tüm askeri ve güvenlik unsurlarının komşu ülkelerle olan sınır bölgelerinden çekilmesi.

3- İran yanlısı milislerin insansız hava araçları (İHA) ve sınır ötesi saldırılar için Suriye'yi bir merkez olarak kullanmasının önlenmesi.

4- İran’ın Suriye’deki askeri teçhizatının coğrafi konum ve silah kalitesi açısından azaltılması.

İkinci aşamada yer alanlar arasında ayrıca sınır güvenliği ile ilgili olarak komşu ülkelerin güvenlik endişelerinin yanı sıra uyuşturucu kaçakçılığı şebekelerinin ortadan kaldırılması, terörün yenilgiye uğratılması için iş birliği yapılması, terörist gruplar ve bunların uluslararası üye kazanma ve finansman ağlarıyla bağlantıları hakkında güvenlik bilgilerini paylaşarak yabancı savaşçılar sorununu ele alıyor.

a

Öte yandan, Ürdün girişimini başlatanlar ve destekleyenler, Suriye'nin kuzeydoğusunu kontrol edenler de dahil olmak üzere Suriyeli tüm tarafları Suriye topraklarının tamamında ilan edilen ateşkese uymaları çağrısında bulunmayı taahhüt ediyorlar.

Söz konusu ateşkes, BMGK’nın bir kararı ve Suriye'nin kuzeyindeki okulların Suriye müfredatını takip etmesi, sınır güvenliğinin sağlanması ve terörizm ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi sınır ötesi tehditlerin üstesinden gelmek için Suriye ordusu ve güvenlik teşkilatları ile komşu ülkelerdeki muadilleri arasında koordinasyon kanalları oluşturması şartıyla, Suriye’deki kamu kuruluşlarının ve Suriye'nin kuzeyindeki sivil hizmet çalışmalarının yeniden canlandırılması yoluyla ilan edilebilir.

Beklenenin aksine, burada uyuşturucu konusuna medyada ve sosyal medyada aktarılanlardan daha az önemli görünüyordu.

Girişimde şu ifadeler yer alıyor:

“Başta Suriye'de askeri varlığı bulunanlar olmak üzere ilgili tüm taraflar ilan edilen ateşkese saygı göstermeliler. Muharebe eğitimi operasyonları dışında Suriye üzerindeki hava hareketlerinin durdurulması, DEAŞ savaşçılarının ve ailelerinin el-Hol Kampı’nda ve Suriye'deki diğer gözaltı kamplarında tutulması sorununun ele alınması için Suriye hükümeti ile koordinasyon sağlanması, DEAŞ’tan kurtarılan bölgelerin istikrara kavuşturulması ve Suriye içinde kontrolü dışındaki alanlarda Suriye hükümetinin otoritesini korunması için çeşitli projelerin finanse edilmesi gerekiyor.”

Üçüncü aşama: Uzlaşı ve reform

Bu aşama iki boyuttan oluşuyor. Bunlardan birincisi içsel durumla ilgili. Girişim, Şam'dan beklenen adımları sıralıyor. Bunlar arasında ‘iyi yönetim ve zulmü önlemeye yönelik reformların benimsenmesi, (Suriye içindeki) eski muhalefet ve Suriye toplumunun çeşitli kesimleriyle uzlaşıya varılması ve Suriye’de daha kapsamlı bir yönetimin önünü açacak özgün bir formül üzerinde anlaşma yapılması, insan hakları ihlallerinin soruşturulmasında ve hesap verebilirlik önlemlerinin oluşturulmasında iş birliğine gidilmesi, BM gözetiminde seçimlerin yapılması ve Suriye'nin Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) ile tam iş birliği yaparak Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (CWC) kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda mutabık kalınması yer aldı.

Esed, Cidde'deki AL Zirvesi'nde konuşurken, 19 Mayıs 2023 (Reuters)
Esed, Cidde'deki AL Zirvesi'nde konuşurken, 19 Mayıs 2023 (Reuters)

Teşvikler arasında, üçüncü şahıslar aracılığıyla ticaretin kolaylaştırılmasıyla başlayarak Suriye'ye yönelik yaptırımların kademeli olarak hafifletilmesi ve Merkez Bankası, devlet kurumları ve yetkililer de dahil olmak üzere Suriye kamu hizmetlerine yönelik yaptırımların kaldırılması ve AL üyesi ülkelerin, Suriyeli yetkilileri bölgesel toplantılara ve tartışmalara davet ederek Suriye'yi ortak bir siyasi düzeye çekmesi yer alıyor.

Son madde biraz eski olabilir. Çünkü AL 7 Mayıs'ta Suriye'nin AL üyeliğine geri dönmesi kararı aldı ve Suriye Devlet Başkanı Esed, 19 Mayıs'ta Cidde'deki Arap zirvesine katıldı.

Girişim, Arap Birliği’nin, özellikle gıda ve ilaç olmak üzere ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından uygulanan yaptırımlardan muaf tutulan mallar için Suriye ile ticaretin yanı sıra  Suriye'nin kuzeydoğusundaki Suriyeli taraflar ile Suriye hükümeti arasındaki diyaloğu kolaylaştırmasını öngörürken Suriye hükümetinin söz konusu kuruluşlara ve uluslararası topluma karşı yükümlülüklerini yerine getirmek için iş birliği yapması durumunda, Suriye konusunun uluslararası forumların ve kuruluşların gündeminden çıkarılması olasılığını ele alıyor.

Girişim, yıllarca süren istikrarsızlığın Suriye sınırları boyunca uyuşturucu kaçakçılığında artışa, terör örgütlerinin yeniden ortaya çıkmasına ve İran’ın nüfuzunun artmasına yol açtığını vurguladı.

Uzun Vade: Geri Çekilme ve Birleşme

Uzun vadeli üçüncü aşama, yabancı güçlerin rolünü ilgilendirdiği için en karmaşık aşama olmanın yanı sıra Şam ve müttefiklerinden, askeri ve güvenlik açısından bir talep içeriyor. Bu talepte, BM tarafından belirlenen taraflara yönelik muharebe eğitim operasyonları dışında, Suriye'deki silahlı çatışmayla ilgili tüm askeri operasyonların sona erdiğinin ilan edilmesi istenirken İran'ın tüm askeri ve güvenlik yapılarını Suriye'den geri çekmesi, Hizbullah ve Şii milislerin Suriye'den çekilmesi ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrara olumlu ve etkili katkıda bulunmanın taahhüt edilmesi öngörülüyor.

ABD askerleri, Bradley (BFV) aracıyla Suriye'nin kuzeydoğusunda, Türkiye sınırı yakınlarındaki el-Haseke ilinin Rumeylan kırsalında devriye gezerken, 4 Aralık 2022 (AFP)
ABD askerleri, Bradley (BFV) aracıyla Suriye'nin kuzeydoğusunda, Türkiye sınırı yakınlarındaki el-Haseke ilinin Rumeylan kırsalında devriye gezerken, 4 Aralık 2022 (AFP)

Girişim, Şam’a ve müttefiklerine ‘tüm yabancı güçlerin ve yabancı savaşçıların, Suriye'nin kuzeydoğusundaki bölgeler ve e-Tanf Askeri Üssü dahil olmak üzere 2011'den sonra girdikleri tüm Suriye topraklarından çekilmesini ve her ülkenin ulusal yasa ve düzenlemelerine uygun olarak ve bağışçıların Suriye'nin yeniden inşasını finanse etmesi için Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılmasını’ öngören bir teşvik öne sürüyor.

Girişim, askeri operasyonların sona ermesinin ardından son aşamanın siyasi bütünleşme olmasını öneriyor. Suriye hükümeti, tüm ülkelerin Suriye ile diplomatik ilişkilerini sürdürmesi ve Suriye'nin Arap Birliği’nden sonra uluslararası forumlara dönüşünü memnuniyetle karşılaması karşılığında, bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrara olumlu ve etkili bir şekilde katkıda bulunmaya kararlı.

*Majalla’da yer alan bu analizin çevirisi Şarku’l Avsat’a aittir.



Sahel bölgesindeki hükümet yanlısı milisler ve devletin kontrolü dışındaki silahlar

Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)
Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)
TT

Sahel bölgesindeki hükümet yanlısı milisler ve devletin kontrolü dışındaki silahlar

Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)
Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)

Sergey Eledinov

Afrika'daki Sahel bölgesinde güvenlik durumu son derece istikrarsız olmaya devam ediyor. Nijer, Burkina Faso ve Mali'de cihatçı ve ayrılıkçı gruplarla şiddetli çatışmalar sürerken, şehirlere ve askeri üslere yönelik saldırılar hız kaybetmiyor ve sivil kayıpların sayısı artıyor.

G5 Sahel grubu ülkelerinin hükümetleri bu zorlukları aşmak için çabalarını artırırken silah ve askeri teçhizat tedarikini sürdürüyor, Rus ve Türk uzmanların ve askeri eğitmenlerin yardımını alıyor. Ayrıca Mali ordusu ile ortak operasyonlarda Rusya'nın Afrika Kolordusu'ndan birlikler destek veriyor. Bunun yanında ek seferberlik ilan eden hükümetler, subay ve astsubayları eğiten askeri akademilerden mezun olanların sayısı arttırdı.

Ancak, ulusal orduların sınırlı kaynakları nedeniyle, 2025 yılında koalisyon devletlerinin himayesinde kurulan düzensiz silahlı oluşumlar olan hükümet yanlısı milisler, cihatçı gruplarla mücadelede giderek daha önemli bir rol oynamaya başladı.

Nijer Garkuwar Kassa programını başlattı

Nijer 19 Ağustos'ta, M62 Hareketi (Nijer'deki askeri liderlik), orduyu desteklemek için gönüllü birlikler oluşturmak amacıyla ‘vatanın kalkanı’ anlamına gelen ‘Garkuwar Kassa’ adlı sivil milisleri seferber etmek için bir program başlattı. Program kapsamında gönüllüler, ulusal güvenlik güçleriyle birlikte çatışma bölgelerine gönderilmeden önce başkent Niamey'de eğitim alıyor.

Nijer, geçmişte milisler yüzünden büyük acılar yaşamış olsa da aşırılık yanlıları bu grupları kendi amaçları için kullandıklarında, kaynakların kıtlığı şimdi yetkilileri bir kez daha büyük riskler almaya itiyor. Bölgesel açıdan bu modeli benimsemede nispeten geç kalan Nijer, Burkina Faso'nun Vatan Savunması Gönüllüleri’ni (Volontaires Pour la Défense de la Patrie/ VDP) örnek alıyor.

Burkina Faso’nun VDP’si

VDP, Burkina Faso'nun devlete bağlı paramiliter yapılarından biri. Cihatçı gruplara karşı mücadelede ordu ve güvenlik güçlerine destek olmak amacıyla 2020 yılında Cumhurbaşkanı Roch Marc Christian Kaboré tarafından imzalanan kararnameyle resmi olarak kuruldu.

Ülke genelinde kendiliğinden ortaya çıkan öz savunma gruplarının ardından kurulan bu gruplar, Sahra altı Afrika'da yaygın olan geleneksel kapalı avcı kardeşliklerine dayanıyor. Geçmişte ‘yol kesen haydutlar’ olarak bilinen yasadışı çetelerle mücadele eden bu avcı kardeşlik gruplarının başında ‘Dozolar’ (Donzolar) geliyor.

Bu marjinal yapı, bu grupların kıtadaki silahlı çatışmalara karışmasına neden oldu. Doussolar, 2002 ile 2011 yılları arasında Fildişi Sahili'ndeki ve 2012 ile 2019 yılları arasında Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki savaşlara katıldı. Daha sonra bu grup Burkina Faso'da ülkenin en büyük etnik grubu olan Mossilerin ana dili Mooré'de ‘orman muhafızları’ anlamına gelen ‘Koglweogo’ adını aldı.

Yerleşik Mossi ve göçebe Fulani arasındaki, çoğunlukla toprak kullanımıyla bağlantılı tarihsel gerilimler, daha tehlikeli bir aşamaya girdi. Çoğunlukla Mossilerden oluşan hükümet yanlısı birlikler, cihatçı grupların üyelerinin çoğunun mensubu olduğu Fulanilere karşı ‘etnik temizlik niteliğinde ihlallerde bulunmakla’ suçlanıyor.

Gönüllüler topluluğu kuruluşundan bu yana, üye edinme, oluşum ve eğitim, maaş, ikmal ve tıbbi destek, teçhizat ve ulaşım ile silahlanma gibi birçok açıdan ulusal ordudan farklıydı.

Gönüllü birlikler kuruluşundan bu yana, üye edinme, oluşum ve eğitim, maaş, ikmal ve tıbbi destek, teçhizat ve ulaşım ile silahlanma gibi birçok açıdan ulusal ordudan farklıydı. Ordudan ve hükümetten arta kalan kaynaklarla geçinen gönüllü birliklerin koşulları, onları ‘bizim Wagner'imiz’ olarak tanımlayan Burkina Faso Geçici Devlet Başkanı İbrahim Traoré'nin göreve gelişiyle gözle görülür bir iyileşme sağlamadı. Ancak ironik bir şekilde, gönüllülerin hoşnutsuzluğu hükümete veya Traoré'ye değil, ulusal orduya yönelik oldu.

Bu birliklerin genişlemesi, hükümeti onları barındıracak resmi bir çatı kuruluş kurmaya itti. VDP güçleri başından beri ağırlıklı olarak yerleşik bir tarım topluluğu olan Mossi üyelerinden oluşuyordu. Bu durum, uzun süredir toprak ve otlatma hakları konusunda çatıştıkları göçebe Fulaniler ile aralarındaki tarihi gerilimi daha da körükledi. Cihatçı grupların üyelerinin çoğunu oluşturan Fulaniler olmasına rağmen, VDP Fulanilere karşı ‘ihlaller ve hatta etnik temizlik yapmakla’ suçlanıyor.

sdfrgty
Vagadugu eyaletinde VDP programına kaydolmak için başvuru formlarıyla sıraya giren erkekler, Kasım 2022 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre VDP, kurulduğu günden bu yana, üye edinme, eğitim yapısı, maaş düzeyleri, ikmal ve tıbbi destek, silahlanma ve ulaşım açısından düzenli ordudan farklılık gösterirken genellikle ordu ve hükümetten geriye kalan kaynaklarla geçimini sağlıyor. Burkina Faso Geçici Devlet Başkanı İbrahim Traoré'nin onları ‘bizim Wagner'imiz’ olarak tanımlamış olmasına rağmen VDP’nin koşullarında gözle görülür bir iyileşme olmadı. Ancak gönüllüler, hoşnutsuzluklarını hükümete veya Traoré'ye değil, orduya yönelttiler. Bu da hükümeti 50 bin gönüllüyü daha silah altına alma programını uygulamaya koymaya itti. Program başarılı olurken VDP’nin 2022 yılının kasım ayı itibarıyla üye sayısı 90 bine ulaştı. Düzenli ordunun personel sayısı ise sadece 14 binle sınırlı kaldı. Ancak, ekipman ve malzeme açısından yetersiz olan bu devasa kitle, cihatçı saldırıların şiddetlenmesiyle ağır kayıplar vermeye başladı ve isyancılara karşı ‘savaşın yakıtı’ haline geldi.

Ordu, jandarma ve polis güçlerinden farklı olarak, bazı gönüllü birliklerin ‘topluluklar’ olarak adlandırılıyordu ve tarihsel olarak bulundukları bölgelerde düzeni sağlamakla görevlendirilmişlerdi. Bu toplulukların ordu birliklerinden uzaklığı ve ordunun hareket kabiliyetinin yetersizliği, yerel gönüllülerin kendi kaynaklarına güvenmelerini ve konumlarını güçlendirmelerini sağladı.

gh
Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'nun (ECOWAS) Nijerya'nın başkenti Abuja’da düzenlenen 66. Olağan Oturumu sırasında Burkina Faso, Nijer, Mali ve Gine temsilcilerine ayrılan yerler, 15 Aralık 2024 (Reuters)

Merkezi hükümetin otoritesinin zayıflamasıyla birlikte, gönüllü birlikler kontrol ettikleri bölgelerde fiilen yerel otoriteler haline geldi. Bu birliklerin bazıları, gasp, yağma, arazi gaspı, yargısız infazlar, etnik temizlik ve hatta cihatçı gruplarla iş birliği yapmakla suçlanıyor. Bu uygulamalar, yarı-hükümet işlevlerine denk geliyor.

Gönüllüler ile ordu arasındaki artan düşmanlık, gönüllülerin kontrolü altındaki bazı bölgelerin, başkent Vagadugu’ya sadece nominal bağlılık gösteren yarı özerk bölgeler haline gelmesine yol açtı. Yerel bölgelerde gönüllü grupların varlığı, cihatçıların yeni saldırılara yol açarken gönüllü birliklerin halk arasında iş birlikçi olduğu iddia edilen kişileri daha yoğun bir şekilde takip etmesine neden oldu. Bu durum, toplumsal gerilimi artırdı ve genel güvenlik durumunun kötüleşmesine katkıda bulundu.

Burkina Faso hükümeti 30 Ağustos 2025'te, 2 bin 500 Dozo avcısının ülkenin topraklarının kontrolünü ele geçirmek için güçlerini birleştirmeye hazır olduğunu duyurdu.

Tuareg oluşumları ve Dozo Öz Savunma Birlikleri

Mali'deki hükümet yanlısı paramiliter gruplar oldukça çeşitli ve geniş bir alana yayılmış durumda. Bunlar arasında, Bamako'ya sadık Tuareg silahlı oluşumlar öne çıkıyor. Azavad Kurtuluş Hareketi (MSA) ve Imghad Tuareg ve Müttefikleri Öz Savunma Grubu (GATIA) tarafından yönetilen bu oluşumlar, etnik kimliklerini Tuaregler içindeki Dawsahaq ve Imghad kabilelerinden alırken Dawsahaqlardan yaklaşık 3 bin, Imghadlardan ise bin üyesi bulunuyor.

Bağımsız bir Azavad devleti kurma fikri, Tuareg toplulukları arasında oybirliği ile destek görmezken çatışmanın başlıca nedeni siyasi yönelimden çok iç kabile mücadelesiydi. Asil kabileler olarak kabul edilmeyen Imghad ve Dawsahaq kabileleri, yeni devletin liderliğini üstlenen asillerden Ifoghas kabilesinin hakimiyetine boyun eğmeyi reddettiler.

Devletin mali olarak zayıf olması nedeniyle, silahlı grupların oluşumu tek savunma aracı haline geldi ve bu da ayrılıkçıların kuzeyde tam kontrolü ele geçirmelerini engelledi. Ayrılıkçıların kuzeyi tamamen kontrol altına alması engellense de çatışma daha da kötüleşti.

Hem MSA hem de GATIA, DEAŞ hücreleriyle şiddetli çatışmalar yaşıyor. Azavad ayrılıkçıları ve El Kaide'nin bölgesel kolu olan Cemaat Nusrat el-İslam vel-Müslimin (JNIM) ile gergin ilişkilere sahipler. Hayatta kalabilmelerinin tek yolu, devlete sadık olmaları.

drf
Mali'nin Azavad bölgesindeki silahlı siyasi hareket MSA'nın silahlı adamları Menaka dışındaki çölde bir kamyonetin arkasına monte edilmiş bir uçaksavar silahıyla birlikte, 14 Mart 2020 (AFP)

MSA ve GATIA kendi etki alanlarında gerginliğin tırmanmasını önlemek istese de yasadışı faaliyetler yaygın ve ekonomik faaliyetler büyük ölçüde onların kontrolü altında. Her iki grup da özellikle devletten düzenli destek gelmediği için, özyönetimden vazgeçmeye hiç istekli görünmüyor.

Geleneksel Dozolardan oluşan yerel öz savunma grupları, Mali'deki en büyük hükümet yanlısı güçleri oluşturuyor.

Bu grupların büyüklüğü, onlarca kişiden yüzlerce kişiye kadar değişiyor. Coğrafi konumları da farklılık göstermekle birlikte, genel özellikleri ortak. En belirgin özellikleri, coğrafi istikrarları ve köken bölgelerine güçlü bağlılıkları ile tek etnik kökenden gelmeleri ve çoğunlukla yerleşik çiftçilerden oluşuyorlar.

Bu gruplar devletten sistematik destek almıyor. Devlete olan bağlılıkları büyük ölçüde resmi nitelikte kalıyor ve kontrol ettikleri bölgelerde devletin otoritesini resmi olarak tanımakla birlikte, pratikte fiili otorite olarak hareket ederek devlet kurumlarının yokluğunu kısmen telafi ediyor.

Gasp, yasal çerçeve dışında yaptırımlar uygulama, arazi ve mülklerin ele geçirilmesi ve etnik temizlik uygulamalarına karıştığına dair sık sık haberler geliyor.

Dogonlar ülkesi

Mali'deki en önde gelen paramiliter grup, Dogon dilinde ‘Tanrı'ya güvenenler’ anlamına gelen Dan Na Ambassagou Ulusal Koordinasyonu (Coordination Nationale Dan Na Ambassagou/CNDA) adını kullanıyor. Dogonlardan oluşan bu savunma gücü, yerleşik çiftçiler ile göçebe çobanlar olan Fulaniler arasında kıt otlak ve tarım arazileri nedeniyle geçmişten beri süren çatışmalara yanıt olarak 2016 yılında “Dogon Ülkesi” olarak bilinen bölgede kuruldu.

Ülkede silahlı çatışmaların patlak vermesiyle, Dogonlar ve diğer yerleşik topluluklar tarafından marjinalleştirildiğini düşünen Fulanilerden bazıları, toprağın adil bir şekilde yeniden dağıtılacağı vaadinde bulunan cihatçı gruplara katıldı. Buna karşın Dogonlar, avcı kardeşliklerinin geleneklerine dayanan CNDA’yı kurdu. Yaklaşık 5 bin üyesi olduğu tahmin edilen CNDA, devletten herhangi bir finansman almıyor ve silahlanma için eski av tüfekleri veya cihatçılardan ele geçirilen silahlara güveniyor.

CNDA, hükümetin desteğinin olmaması nedeniyle önemli ölçüde özerklik kazanan Dogonlar Ülkesi’nde cihatçılarla iktidarı paylaşıyor. CNDA, yerel halkı korumayı ve İslamcı aşırılıkçılarla savaşmayı amaçlasa da bölgedeki kontrolünü pekiştirmek için cihatçı grupları desteklediğinden şüphelenilen Fulaniler ve diğer sivillere sık sık saldırılar düzenliyor.

Silahlı gruplara güvenmenin riskleri

Sahel bölgesinde paramiliter güçlere güvenilmesi, ulusal orduların ve kolluk kuvvetlerinin cihatçı grupların isyanlarını bastırma, organize suçları önleme ve bölgeler üzerinde tam kontrol sağlama konusunda yetersiz kalmasından kaynaklanıyor. Bu paramiliter oluşumlar kısa vadede kazanımlar elde edebilse de genişlemeleri bölgenin uzun vadeli istikrarını tehdit eden yavaş yanan bir fitil gibidir.

Bu milislerin sağladığı güvenlik avantajları aldatıcı ve geniş alanlara yayılmış olmaları ve küçük cihatçı hücreleri dağıtma kapasitesine sahip olmalarına rağmen, organize savaş birimleriyle yüzleşemeyecek durumda olmaları, sivil kayıplar da dahil olmak üzere zayiatı artırıyor. Varlıkları misilleme saldırılarına neden olurken, toplumun giderek silahlanması gerilimin azalması ve barışın tesis edilmesi ihtimalini zayıflatıyor.

Bu grupların yasalara aykırı yöntemlere başvurması, sosyal dokuyu zayıflatmakta, rekabeti körüklemekte ve şiddet döngüsünü besliyor. Birçok bölgede devlet otoritesi gerilemekte ve yerini fiili otoriteler almaktadır. Milisler, bir zamanlar kamu kurumlarının tekelinde olan işlevleri üstlenmekte ve bunları gayri resmi ve çoğu zaman yasadışı yollarla yerine getiriyor. Sonuç olarak, siviller kendilerini ordu, hükümet yanlısı savaşçılar ve cihatçılar arasında, devletten korku ve güvensizlik ortamında buluyor.

Ekonomik boyut da aynı derecede ciddi bir konu. Çatışmayla ilgili faaliyetler milislerin kontrolündeki bölgelerde yaygınlaşıp ekonomiyi zayıflatırken yatırımların yapılmasını da engelliyor. Bu gruplar silahlandıklarında, nadiren iktidarlarını bırakmaya istekli, bağımsız gündemleri olan fiili otoriteler haline dönüşüyor.

Orta Afrika'daki Anti-Balaka'dan Sudan'daki Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki M23 Hareketi’ne kadar diğer deneyimlerden yeterince ders çıkarılmış değil. Sonuç ise hem devlet hem de toplum için uzun vadeli stratejik tehditler pahasına, anlık taktiksel kazançlar elde edilen riskli bir uzlaşıdan ibaret.


Suriye ve İsrail arasındaki güvenlik anlaşması: Olasılıklar ve zorluklar

İsrail tarafından ilhak edilen Golan Tepeleri'ndeki Mecdel Şems köyünde, sınır noktası yakınında düzenlenen bir Dürzi gösterisi sırasında İsrail güçleri, 30 Nisan (AFP)
İsrail tarafından ilhak edilen Golan Tepeleri'ndeki Mecdel Şems köyünde, sınır noktası yakınında düzenlenen bir Dürzi gösterisi sırasında İsrail güçleri, 30 Nisan (AFP)
TT

Suriye ve İsrail arasındaki güvenlik anlaşması: Olasılıklar ve zorluklar

İsrail tarafından ilhak edilen Golan Tepeleri'ndeki Mecdel Şems köyünde, sınır noktası yakınında düzenlenen bir Dürzi gösterisi sırasında İsrail güçleri, 30 Nisan (AFP)
İsrail tarafından ilhak edilen Golan Tepeleri'ndeki Mecdel Şems köyünde, sınır noktası yakınında düzenlenen bir Dürzi gösterisi sırasında İsrail güçleri, 30 Nisan (AFP)

Michael Harari

Son günlerde haberler, İsrail ve Suriye arasında 25 Eylül'de BM Genel Kurulu toplantıları sırasında güvenlik meselelerine odaklanan bir anlaşmanın imzalanmasının planlandığına işaret ediyor. Suriye Devlet Başkanı, geçen hafta Şam'da Arap gazetecilerle yaptığı bir toplantıda bunu açıkça doğrulayarak, böyle bir anlaşmanın imzalanma olasılığının yüksek olduğuna işaret etti. Bu arada, ABD'nin İsrail'i, Lübnan sahası da dahil olmak üzere, ilerlemeye teşvik ettiğinin bir belirtisi olarak, ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack İsrail'i ziyaret ederek İsrail yönetimiyle görüştü.

Bu haberler, İsrail'in son aylarda tekrarlanan hava saldırılarına rağmen geliyor; en son saldırı pazartesi akşamı Humus ve Lazkiye şehirlerinin çevresini hedef almıştı.

Anlaşma, imzalanırsa, yalnızca güvenlik meseleleriyle sınırlı olacak. Şam açısından bakıldığında, anlaşma İsrail'in 1974’teki Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nda belirlenen hatlara geri çekilmesini amaçlıyor. Cumhurbaşkanı Şara, Golan Tepeleri’nin halen işgal altında olması nedeniyle bu anlaşmanın bir barış antlaşması olmadığını açıkça belirtti. Ancak gelecekte Suriye halkının ve bölgenin çıkarlarına hizmet eden herhangi bir barış anlaşmasını kabul etmekten çekinmeyeceğini de vurguladı. Bu, ne Suriye ne de İsrail için zamanın henüz gelmediği anlamına geliyor.

Olası anlaşma, diğer meselelerin yanı sıra, şu anda Suriye-İsrail hattında hakim olan iki önemli dosyayı ele alacak.

İlk dosya, 1974’teki Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması ile bağlantılı. Cumhurbaşkanı Şara bu anlaşmayı teyit etmeyi ve İsrail'in üzerinde anlaşılan hatlara çekilmesini temin etmeyi amaçlıyor. Bu, Suriye egemenliğinin fiili ve resmi olarak tanınması anlamına gelecek ve Şara yönetiminin meşruiyetini güçlendirecektir. Karşılığında İsrail, silahsızlandırma önlemlerinde ısrar ederek ve Suriye rejiminin otoritesini etkili bir şekilde uygulayabileceğini güvence altına alarak güvenlik çıkarlarını korumaya çalışacaktır. İsrail, Suriye'nin taahhütlere uyacağını teyit etmek için 1974 sınırlarına tamamen çekilmeden önce anlaşmanın aşamalı olarak uygulanmasını talep edebilir. Şara da bu yaklaşımı kabul edebilir. İsrail, kademeli bir uygulama veya sınır düzenlemesi kapsamında, çıkarlarının korunmasını sağlamak için Hermon Dağı bölgesi gibi bir kısım toprağı belirli bir süre elinde tutmakta ısrar edebilir.

fgt
Suriye'nin Suveyda şehrinin girişinde Dürzi savaşçılar, 21 Temmuz (AFP)

İkinci dosya ise Suveyda'daki durum ve Dürzi azınlığın korunmasıyla ilgili ve bu daha karmaşık bir konu. İsrail, İsrail’deki Dürziler ile olan özel bağlarını göz önüne alarak, Dürzi toplumuyla özel ilişkilerini sürdürmeye çalışıyor. Ayrıca, Suriye içindeki nüfuz mücadelesinin bir parçası olarak Şam ve Ankara üzerindeki nüfuzunu güvence altına almaya da gayret ediyor. Bu bağlamda, Şara, ister önerildiği gibi bir insani koridora izin vererek, ister rejim ile azınlıklar arasındaki güç dengesine açık bir İsrail müdahalesini kabul ederek, Suriye’nin egemenliğinden feragat ediyormuş gibi görünmek istemediği için dar bir manevra alanına sahip. Bu nedenle, dikkatlice düşünülmüş bir al-ver dengesine dayalı yenilikçi formüller ve hassas düzenlemeler gerekecektir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Her iki taraf da müzakerelerde kendi araçlarına ve kazanımlarına güveniyorlar. İsrail, Suriye ve Lübnan topraklarını Amerikan desteğiyle elinde tutmasını sağlayan sahadaki askeri üstünlüğüne güveniyor. Her iki cephede de kendi koşullarını dayatabilecekmiş gibi davranıyor. Ayrıca, Şara'nın rejimini sağlamlaştırmasını, siyasi yönelimleri hakkındaki şüpheleri gidermesini sağlamaya ve Türkiye'nin nüfuzunu sınırlamaya çalışıyor.

Şara, Suveyda'da sınırlı bir manevra alanıyla karşı karşıya. İster önerildiği gibi insani bir koridora izin vererek, ister İsrail'in açık müdahalesini kabul ederek olsun, Suriye’nin egemenliğinden feragat ediyormuş gibi görünemez

Bunun karşılığında, Şara, uluslararası toplumun vizyonuna verdiği açık destekten yararlanıyor. Suriye halkının çıkarlarına hizmet ettiği sürece İsrail ile bir barış anlaşmasına varmaya istekli olduğunu da açıkça dillendirdi. Ayrıca Lübnan'a karşı açık ve yapıcı bir söylem benimseyerek, ikili ilişkileri iki egemen devlet arasındaki ilişkiler olarak tasvir etti. Bu, başarısının Lübnan sahnesinde de olumlu yansımaları olacağını gösteriyor ve İsrail'in de bunu hesaba katması gerekir.

ABD’ye gelince, çabalarını yoğunlaştırdı ve beklentilerin çıtasını yükseltti. İsrail'e gönderdiği son mesajlar, Suriye ve Lübnan'daki olumlu gelişmelere somut bir yanıt beklediğine işaret ediyor. Washington'un Şara yönetiminin istikrarına verdiği önem aşikar ve Başkan Trump kendisini diplomatik bir başarı olarak sunabileceğinden, bir İsrail-Suriye güvenlik anlaşmasının imzalanması için baskı yapmak konusunda güçlü bir motivasyonu var. Aynı mantık Lübnan için de geçerli. Washington, Lübnan'ın Hizbullah'ı silahsızlandırma yönündeki açık yöneliminin, henüz uygulamaya konulmamış olsa bile, İsrail'den de buna uygun bir adım gerektirdiğine inanıyor. Bu adım, Güney Lübnan'daki bazı mevzilerden çekilmeyi veya oradaki askeri operasyonlarda daha fazla kısıtlamayı içerebilir. Kudüs'teki Başbakanlık Ofisi'nden yapılan açıklamalar, Amerikan mesajının açıkça alındığını gösteriyor.

İsrail'in şu anda önünde açık olan diplomatik yoldan ilerlemesi akıllıca olacaktır. Zira politikasının, Lübnan'a karşı aşırı sert bir tutum sergilerken Suriye'yi zayıflatma stratejisine dayandığı yönünde artan bir algı var. Gazze'de ve kuzey cephesinde devam eden savaştan ayrışmanın, İsrail, Suriye ve Lübnan olmak üzere üç taraf için de bir başarı olduğu açıktır. Ancak, Gazze'ye olası bir saldırı bölgesel durumu daha da karmaşıklaştırabilir. Ayrıca, bölgede İsrail hegemonyası görüntüsünü pekiştirmek, İsrail'in uzun vadeli çıkarlarına hizmet etmeyebilir. Bu nedenle, İsrail'in Suriye ve Lübnan'a yönelik diplomatik çabalarını sürdürmesi zorunludur.


Liderlerinin hayatta olduğunu doğrulayan Hamas beş üyesinin yasını tutuyor

Hamas yetkilisi Halil el-Hayya, hareketin Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin Doha'daki cenaze törenine katıldı (Arşiv-Reuters)
Hamas yetkilisi Halil el-Hayya, hareketin Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin Doha'daki cenaze törenine katıldı (Arşiv-Reuters)
TT

Liderlerinin hayatta olduğunu doğrulayan Hamas beş üyesinin yasını tutuyor

Hamas yetkilisi Halil el-Hayya, hareketin Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin Doha'daki cenaze törenine katıldı (Arşiv-Reuters)
Hamas yetkilisi Halil el-Hayya, hareketin Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin Doha'daki cenaze törenine katıldı (Arşiv-Reuters)

Hamas, liderlerinin ve müzakere heyetinin Doha'daki İsrail saldırısından sağ kurtulduğunu doğrularken, siyasi büro üyesi Halil el-Hayye'nın oğlu Hemmam el-Hayye ve ofis müdürü Cihat Lebed dahil olmak üzere beş üyesinin ölümünü yas tuttu.

Hamas, yaptığı açıklamada, "Siyonist işgal güçlerinin bugün Doha'da hareketin müzakere heyetine yönelik hain suikast girişimi iğrenç bir suç, açık bir saldırganlık ve tüm uluslararası norm ve yasaların açıkça ihlalidir" dedi.

"Bu suç, kardeş Mısır ile birlikte, saldırganlığın durdurulması ve ateşkes ile esir değişim anlaşmasına varılması amacıyla arabuluculuk ve çabaları desteklemede önemli ve sorumlu bir rol oynayan kardeş Katar Devleti'nin egemenliğine yönelik bir saldırıdır. Bu, işgalin suç niteliğini ve herhangi bir anlaşmaya varma şansını baltalama arzusunu bir kez daha ortaya koymaktadır."

"Düşmanın müzakere heyetindeki kardeşlerimizi öldürmedeki başarısızlığına" dikkat çekilirken, Halil el-Hayye'nın oğlu, ofis müdürü ve üç yardımcısı Abdullah Abdulvahid (Ebu Halil), Mümin Hassune (Ebu Ömer) ve Ahmed el-Memluk (Ebu Malik) olmak üzere beş kişinin yasını tuttu. Ayrıca, Katar İç Güvenlik Kuvvetleri personeli Onbaşı Bedir Saad Muhammed el-Hamidi'nin de yasını tuttu.

Hareket, "ABD Başkanı Donald Trump'ın son önerisini müzakere ettiği bir zamanda müzakere heyetini hedef almanın, Netanyahu ve hükümetinin herhangi bir anlaşmaya varmak istemediğini ve direniş tarafından tutulan mahkumların hayatlarına, devletlerin egemenliğine ve bölgenin güvenliğine ve istikrarına kayıtsız kalarak tüm fırsatları ve uluslararası çabaları kasten engellemeye çalıştığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde teyit etmektedir."

ABD yönetimi, işgalcileri "halkımıza karşı işlenen saldırganlık ve suçlara sürekli destek vermesi nedeniyle bu suçtan ortak sorumlu" olarak nitelendirdi. Uluslararası toplumu "kardeş Katar Devleti'ne karşı gerçekleştirilen bu suç teşkil eden saldırıyı kınamaya ve işgalciye soykırım ve etnik temizlik savaşını durdurması için baskı yapmak üzere acilen harekete geçmeye" çağırdı.

"Bu korkakça suikast girişimi, halkımıza yönelik saldırının derhal sonlandırılması, işgal ordusunun Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi, gerçek bir esir değişimi, halkımıza yardım ve yeniden yapılanma gibi net pozisyonlarımızı ve taleplerimizi değiştirmeyecektir... ve hareketimizin ve liderliğimizin kararlılığını zayıflatmayacaktır."

Hamas açıklamasında, "Bu suç, Siyonist işgalin bölge ve dünya için yakın bir tehdit olduğunu ve Netanyahu'nun ulusal davamızı ve halkımızın haklarını ortadan kaldırmaya çalıştığını, onları zorla yerinden etmeye zorladığını, soykırım, etnik temizlik, açlığa mahkûm etme ve yerinden etme gibi suç planlarına devam ettiğini kanıtlamıştır" ifadelerine yer verildi.

Hareket açıklamasında, "Hamas olarak, dünya ülkelerini, Birleşmiş Milletler'i ve tüm etkin güçleri ve vicdanı özgür insanları, kardeş Katar Devleti'ne karşı bu canice saldırıyı kınamaya ve işgalciye baskı yaparak soykırım ve etnik temizlik savaşını durdurması, Filistin halkına adalet sağlaması ve onların meşru özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkını desteklemesi için acilen harekete geçmeye çağırıyoruz" ifadelerini kullandı.