Ürdün’ün Suriye girişimi: İran ve Hizbullah’ın Suriye topraklarından çıkışıyla biten üç aşamalı plan

Girişim aynı zamanda ABD’nin Suriye’de kullandığı askeri üs olan et-Tanf Askeri Üssü’nün lağvedilmesini, Suriye’nin yeniden inşasını ve yaptırımların kaldırılmasını öngörüyor

Ürdün’ün Suriye girişimi: İran ve Hizbullah’ın Suriye topraklarından çıkışıyla biten üç aşamalı plan
TT

Ürdün’ün Suriye girişimi: İran ve Hizbullah’ın Suriye topraklarından çıkışıyla biten üç aşamalı plan

Ürdün’ün Suriye girişimi: İran ve Hizbullah’ın Suriye topraklarından çıkışıyla biten üç aşamalı plan

İbrahim Hamidi

Majalla’nin bir kopyasına ulaştığı Ürdün’ün Suriye girişimi, Amman ve onu doğrudan destekleyen Arap ülkelerinin ve onu sessizce destekleyen Batı ülkelerinin, yaptırımların kaldırılması, Suriye'nin yeniden inşası ve ABD’nin Suriye topraklarından çekilmesi karşılığında İran'ın Suriye'den çıkışının halen nihai hedefleri olduğunu ortaya koyuyor.

Girişim, somut teklifler ve teşvikler sunan Arap ve Batı ülkelerinin belirli taleplerini yerine getiren ‘Suriye hükümetini’ de içeren bir değişim programına göre ‘adım adım’ yaklaşımını destekliyor. Girişim, insani boyuttan başlayıp askeri-güvenlik boyutuna ve nihai siyasi boyuta kadar uzanan üç aşamadan oluşuyor.

Ürdün girişimindeki programlarla ilişkin bir takvim belirtilmese de ‘Suriye’nin kuzeydoğusu ve ABD’nin Suriye topraklarında kullandığı askeri üs olan et-Tanf Askeri Üssü de dahil olmak üzere 2011 yılından sonra Suriye topraklarına giren tüm yabancı güçlerin ve yabancı savaşçıların çekilmesi, yaptırımların kaldırılması ve Suriye'nin yeniden inşası için bağış fonu oluşturulması’ karşılığında Şam ve müttefiklerinden beklenen adımların ‘İran'ın tüm askeri ve güvenlik oluşumlarının yanı sıra Hizbullah’ın Suriye'den çekilmesi’ şart koşuluyor.

Majalla, Ürdün hükümetinin resmi bir yazı hazırladığı 2021 yılına dayanan girişimin İngilizce bir nüshasına ulaştı. Metin, Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı ayrı toplantılarda paylaştığı ve tartıştığı Suriye çözümüne ilişkin düşüncesini de ortaya koyuyor.

Metin, Suriye gerçeğine ilişkin bir okuma ve bu aşamada adım adım yaklaşımı içeriyordu.

Arap ülkeleriyle normalleşme kapsamında son dönemde atılan adımların hız kazanması ve Suriye’deki ve bölgedeki gerçekliğin değişmesiyle birlikte Amman, Arap ve Batı ülkeleriyle istişarelerin ardından metinde bir değişiklik yaptı. ‘Suriye rejimi’ yerine ‘Suriye hükümeti’ ifadesinin kullanıldığı yeni versiyonun hazırlanması için Şam'dan ve diğer başkentlerden atılması gereken adımları doğru bir şekilde tanımladı.

​Girişimin bazı maddeleri, Suriye'nin 7 Mayıs'ta Arap Birliği (AL) üyeliğine dönmesinden önceki döneme ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in 19 Mayıs'ta Cidde'deki AL Zirvesi'ne katılmasına kadar uzanırken, Ürdün'ün Arap, uluslararası ve Batılı taraflarla yaptığı istişarelerin ardından başlatılan girişim, mevcut durumdan nasıl çıkılacağına dair düşünceleri yansıtıyor.

Şu an Suriye, topraklarındaki en az beş yabancı ordu, milisler ve yabancı askeri üslerle üç ‘devlete’ bölünmüş durumda. Şam, hava sahasının ve sınırlarının çoğunu kontrol edemiyor ve Suriye nüfusunun yarısından fazlası halen evlerinden ve üçte biri de ülkelerinden uzakta. Öte yandan Tahran ve Moskova'nın Şam'a desteği ve askeri güçlerinin Suriye'deki varlığının yanı sıra ABD liderliğindeki Batı ülkelerinin askeri güçlerinin yer aldığı Uluslararası Koalisyon, Şam'a uygulanan yaptırımlar, tecrit ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararı uyarınca Suriye’de siyasi bir çözüme varılmadan yeniden yapılanmaya katkıda bulunmama kararı var.

Girişim, Şam'ın, müttefiklerinin ve muhaliflerinin bağlı olduğu Suriye krizinin tüm unsurlarını birbiriyle ilişkilendirerek, yıllardır devam eden çıkmazdan adım adım yaklaşımına göre çıkmak için bir çözüm vizyonu sunuyor. Tam 12 yıl süren bu çıkmaz hem Suriyelilere hem de komşu ülkelere pahalıya mal oldu.

Majalla’nın bugün tam metnini yayınlamakta olduğu bu girişim, Suriye için ideal bir çözümün unsurlarını içeriyor:

“Ürdün’ün girişimindeki programlarıyla ilgili belirli bir takvim yer almazken Şam ve müttefiklerinden ‘İran’ın tüm askeri ve güvenlik oluşumlarının ve Hizbullah’ın Suriye'den çekilmesi’ adımlarının atılması bekleniyor.”

​Neredeyiz? Ne talep ediliyor?

Ürdün girişimi, mevcut duruma ilişkin bazı noktaların belirtilmesiyle başlıyor ve 12 yıl sonra 6,7 milyonu mülteci konumuna gelen, 6,8 milyonu Suriye içinde yerinden edilen, 15,3 milyonu insani yardıma muhtaç olan ve yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında yaşayan Suriye halkının çektiği ıstırabın şiddetlenmesiyle ne krizi çözmek için bir ufuk ne de siyasi bir çözüme ulaşmak için entegre bir strateji olduğunu söylüyor.

Girişim, yıllardır süregelen istikrarsızlığın Suriye sınırları boyunca uyuşturucu kaçakçılığında artışa, terör örgütlerinin yeniden canlanmasına ve İran etkisinin artmasına, çok az sayıda mültecinin ve sığınmacının geri dönüş ihtimalinin ve mülteciler ile ev sahibi ülkelere yönelik küresel desteğin azalmasına neden olduğunu gösteriyor.

Suriye Devlet Başkanı Esed, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi’yi Şam'da kabul etti, 15 Şubat 2023 (Reuters)

Beş ilke

Girişim, yapılması gerekenin BMGK’nın 2254 sayılı kararı temelinde kapsamlı, insani ve siyasi bir çözüm bulmak olduğunu ortaya koyuyor. Herkes, yani ilgili dış taraflar, şu beş noktada hemfikir:

1- Kriz için askeri bir çözüm yolu yok

2- Rejim değişikliği etkili bir hedef değil

3- BMGK’nın 2254 sayılı kararı ileriye dönük en iyi yoldur.

4- Mevcut durum, Suriyeliler için ek sıkıntılara neden oluyor ve muhalifleri güçlendiriyor.

5- Yeni bir müdahale ya da erteleme geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açar

Girişim önce BM Genel Sekreteri'nin Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen tarafından sunulan BMGK’nın 2254 sayılı kararına dayalı siyasi bir çözüme ulaşmak için adım adım yaklaşımının desteklenmesini, benzer şekilde düşünen Arap ülkeleri, bölgesel ve uluslararası ortakların yeni bir girişimi desteklemelerinin sağlanmasını ve talepler ve teklifler temelinde Suriye hükümetinin müdahil olması için bir mekanizma üzerinde anlaşmaya varılması ve bu yaklaşım için Rusya'nın onayının istenmesini öneriyor.

“Arap ülkeleriyle Suriye arasındaki normalleşmede son dönemde atılan adımların hız kazanması ve Suriye’deki ve bölgedeki gerçekliğin değişmesiyle birlikte Amman, Arap ve Batı ülkeleriyle istişarelerin ardından metinde bir değişiklik yaptı ve ‘Suriye rejimi’ yerine ‘Suriye hükümeti’ ifadesinin kullandı”

Üç düzey

Girişim, siyasi olarak ‘talepler’ ve ‘teklifler’ dahilinde üç aşama sıralıyor. Kapsamlı hedef, Suriye'nin birliğini, bütünlüğünü ve egemenliğini koruyan, krizin tüm sonuçlarını kademeli olarak ele alan ve Suriye'nin güvenliğini, istikrarını ve bölgesel statüsünü geri getiren bir siyasi çözüme ulaşmak olduğu belirtildi. Arap ülkelerinin önderliğindeki bu yaklaşımın kademeli olması ve öncelikle Suriyelilerin acılarını hafifletmeye odaklanması gerektiği vurgulanan girişimde bir dizi Arap ülkesinin Suriye hükümetiyle doğrudan bir angajman kurması öngörüldü. Ayrıca terörle mücadele çabalarını destekleyecek, İran’ın nüfuzundaki artışı sınırlayacak ve ortak çıkarlara zarar veren bozulmayı durduracak adımların belirlenmesi gerektiğinin altı çizildi.

Arap Birliği Dışişleri Bakanları Sudan ve Suriye krizini görüşmek üzere Kahire'de toplandı, 7 Mayıs 2023 (EPA)

Girişim, güvenlik ve askeri açıdan, tüm Suriye topraklarında yabancı savaşçılar sorununu, İran'ın Suriye’deki varlığını ve uyuşturucu kaçakçılığı meselesi gibi komşu ülkelerin endişelerini ele alan bir ateşkesin yürürlüğe girmesi çağrısında bulunuyor.

Girişim, insani açıdan ise ‘Suriye halkının çıkarına özenle belirlenmiş teşvikler karşılığında Suriye hükümetinin davranışını kademeli olarak değiştirmeyi ve yerinden edilmiş kişilerin ve mültecilerin gönüllü olarak geri dönmelerine elverişli bir ortam oluşturmayı ve böylece BM’nin tüm insani yardımların ulaştırılmasının sorumluluğunu üstlenmesini’ hedefliyor.   Daha sonra anlaşmanın BM tarafından yayınlanan bir karara dahil edilmesi olasılığı da tartışılabilir.

Üç aşama

Girişim, genel bir takvimden bahsetmezken ‘kısa, orta ve uzun’ vadeli üç düzeyin her biri için üç eylem aşamasından bahsediyor.

Birinci aşamanın başlangıcı, BMGK’nın 2254 sayılı kararının 10. paragrafı (Suriye'deki tüm tarafların siyasi sürecin gelişmesi ve kalıcı bir ateşkese katkıda bulunmak için güven artırıcı adımlar atılması gerektiğini vurguluyor) uyarınca güven artırıcı adımları öngörüyor ve tüm ülkeleri barış sürecini, güven artırıcı adımları ve ateşkesi ilerletmek için Suriye hükümeti ve Suriye muhalefeti üzerindeki nüfuzlarını kullanmaya çağırıyor. Güven artırıcı adımların atılması, güven sorununun ortadan kaldırılması ve BM’nin bu aşamada rol alması gerektiği vurgulanan girişimde uluslararası toplumdan birtakım teşviklerde bulunulması karşılığında Suriye hükümetinin davranışını kademeli olarak olumlu yönde değiştirmeye yönlendirilmesi gerektiği belirtiliyor.

Suriye, en az beş yabancı ordu, milisler ve yabancı askeri üslerle üç mini ‘devlete’ bölünmüş durumda. Şam, hava sahasının ve sınırlarının çoğunu kontrol edemezken Suriyelilerin yarısından fazlası halen evlerinden ve üçte biri de ülkelerinden uzakta.

İnsani talep

Girişim, Şam’ı Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne (UNHCR) ve BM’nin diğer ilgili kurumlarına kontrolü altındaki tüm alanlara erişim izni vermeye çağırarak, insani dosyayla ilgili konuları şöyle detaylandırıyor:

1- Suriye'nin güneyinde (Ürdün sınırı yakınlarında) pilot projelerle sınır ötesi ve erken kurtarma projeleri başta olmak üzere her türlü insani yardımın kolaylaştırılması.

2- Uluslararası ve yerel insani yardım ve kalkınma kuruluşlarının ve uygulama ortaklarının Suriye hükümetinin kontrolü altındaki bölgelere erişiminin kolaylaştırılması.

3- BM kurumlarıyla, bağışçıların yardımın amaçlanan nihai yararlanıcılara ulaşmasını sağlamalarına izin verecek bir mekanizma üzerinde bir anlaşmaya varılması.

4- Suriye'de bulunan BM kurumları aracılığıyla yerinden edilenlerin kaldığı kamplarda yaşayanların insani yardıma erişiminin kolaylaştırılması.

Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke ilindeki Kahtaniye kasabası yakınlarındaki bir petrol sahasında Rus ve Amerikan askeri devrilerinin yollarının kesiştiği an, 8 Ekim 2022

Öte yandan girişimi başlatanlar, BMGK’nın 2642 sayılı kararında belirtildiği gibi, Suriye'deki su, hijyen, sağlık, eğitim ve barınma alanları başta olmak üzere insani yardımlara ihtiyaç duyulan bölgelerde erken iyileştirme projelerine yatırım yapılmasını, Suriye hükümetinin kontrolü altındaki bölgeler ve Suriye'nin güneyindeki bölgeler de dahil olmak üzere Suriye'ye yapılan insani yardımların arttırılmasını ve Suriye içindeki projeler ve yardımların ulaştırılması konusunda BM kurumlarının Suriye hükümeti ile koordinasyon kurmasının önerdiler. İnsani yardım ve havale işlemlerini kolaylaştırmak için insani yardım kuruluşlarının ve sivillerin Suriye hükümeti tarafından kontrol edilen bölgelere para transfer etmesine izin veren güvenli bir kanal oluşturulmasını ve bazı ilaçlar, hastane ekipmanları, tarımsal malzemeler ve (çok amaçlı oldukları için şu an yasaklı olan) farmasötik malzemeler gibi kalemlerin sivil kullanım için Suriye'ye ihraç edilmesine izin veren özel bir insani mekanizma oluşturulmasını öneriyorlar.

Girişim sürecinin takibi

Girişim, şu an insani yardım dosyasına, özellikle de mültecilerin dönüşüne odaklanan Arap düşüncesini büyük ölçüde yansıtıyor. Girişime, BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths’in Suriyelilerin Batı ülkeleri tarafından uygulanan yaptırımlardan ‘kurtarılmasına’ yönelik önceki yetkinin ötesinde projelerin finanse edilmesi için bir BM fonu oluşturmak amacıyla Suriye Devlet Başkanı Esed, Ürdün ve Arap ülkelerinden yetkililerle yaptığı görüşmeler gibi pek çok kişiyle duyurusu yapılmadan gerçekleşen toplantıların yanı sıra Şam’ın Türkiye üzerinden insani yardımların tedariki için iki sınır kapısının açılmasına izin vermesi ve bunu sürmesi ile Washington'ın yaptırımlardan muafiyet tanıma kararının gelecek Ağustos'ta uzatılması beklentisi eşlik ediyor.

Pratikte ise Arap ülkeleri, Şam ve müttefiklerinin garantileri karşılığında yaptırımlardan muafiyet karşılığında mültecilerin geri dönüşü konusuna öncelik vererek Ürdün'den bin Suriyeli mülteciyi uluslararası destek ve finansmanla ülkelerine geri döndürmek için öncü bir proje başlattılar.

Tutuklular ve kayıplar

Kısa vadeli birinci aşama ayrıca Şam’ın, geçtiğimiz yıl Esed tarafından çıkarılan cumhurbaşkanlığı affından yararlananlar, yani serbest bırakılanların sayısı ve aftan yararlanma süreci hakkında BM’ye ayrıntılı bilgi vermesinin yanı sıra cumhurbaşkanlığı affı çerçevesinde keyfi olarak gözaltına alınan kişilerin serbest bırakılmasını, bu çerçevede birkaç yüz kişiden oluşan grupların serbest bırakılması için bir program belirlenmesi ve kayıpların ve kaçırılanların nerede olduklarını ve akıbetlerini öğrenmek için Uluslararası Kızıl Haç Komitesi ile iş birliği yapılması da dahil olmak üzere, tutukluların kademeli olarak serbest bırakılması konusunda anlaşmaya varılmasını öngörüyor.

Şam’a ne teklif edildi?

Girişim, Suriye ordusu ve Suriye hükümeti personelinin de aralarında bulunduğu  tutukluların serbest bırakılması için tüm Suriyeli tarafların ve Türkiye’nin iş birliği yapmaya çağrılması, UNHCR’nin ve BM’nin ilgili kurumlarının serbest bırakılanların toplumlarına yeniden entegre olmalarını kolaylaştırmak için destek ve yardım sağlanmasını ve Uluslararası Kızıl Haç Komitesi ve ilgili BM kurumlarının, Suriye hükümetiyle iş birliği yaparak kayıplar ve cumhurbaşkanlığı affından yararlananlar hakkındaki bilgileri yayınlanmasını talep ediyor.

Türkiye sınırı yakınlarındaki Tel Abyad ilçesinin eteklerindeki el-Haşişe köyünde ortak devriyeye katılan ABD askeri konvoyu içindeki Türk askeri araçları, 4 Ekim 2019 (AFP)

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, BM Genel Kurulu aracılığıyla Suriye'de kayıp olduğu düşünülen kişilerin akıbetlerini ve nerede olduklarını açıklığa kavuşturmak ve onlara, ailelerine ve kurbanların ailelerine uygun desteği sağlamak amacıyla yeni bir uluslararası kurumun kurulmasını tavsiye eden bir rapor yayınladı.

Mültecilerin ve sığınmacıları geri dönüşü

Arap ülkeleri, pratikte Şam ve müttefiklerinin sağlayacağı garantiler karşılığında yaptırımlardan muafiyet karşılığında mültecilerin geri dönüşü konusuna öncelik vererek Ürdün'den bin Suriyeli mülteciyi uluslararası destek ve finansmanla ülkelerine geri döndürmek için öncü bir proje başlattılar.

Girişim teoride ise Suriye hükümetinin mültecilerin BM gözetimi altında gönüllü olarak geri dönüşlerini kolaylaştırmak için ayrıntılı bir plan geliştirmesi, geri dönüşün ardından UNHCR’ye ve ilgili BM kuruluşlarına ailelere erişim izni vermesi ve UNHCR’nin izleme yetkisini kabul etmesi gerektiğini söylüyor. Suriye Devlet Başkanı Esed, geri dönenlerin güvenliğini garanti eden ve geri dönenlerin, mültecilerin ve yerinden edilenlerin topraklarına ve mülklerine ilişkin haklarını tanıyan ve onlara kimlik kartları ve diğer sivil belgelerin verilmesinin yanı sıra geri dönenler için idari talep sürecini ve yerinden edilenlerin evlerine dönüşünü kolaylaştıran bir kararname çıkardı.

Öte yandan bağışçılar ve ilgili BM kuruluşları, Suriye hükümeti ile koordinasyon halinde, geçim kaynaklarının dayanıklılığını artırmak için mültecilerin geri dönmesinin beklendiği alanlara yatırım yapıyor ve Suriye'nin güneyinden başlayarak mültecilerin ve yerinden edilenlerin geri dönüşü için bir pilot proje tasarlıyor. (Burada zorunlu askerlik görevinin olmadığı ve güvenlik güçleri tarafından takip edilmeyen bir yaş grubundaki bin kişiden bahsediliyor)

Bir diğer teşvik ise Arap ülkelerinin, mültecilerin ve yerinden edilenlerin geri dönmesinin beklendiği bölgelerde kamu tesislerini ve hizmetlerini sürdürmesi konusunda Suriye hükümetini desteklemesi ve UNHCR ve insani yardım kuruluşlarının mültecilerin dönüşü konusunda Suriyeli yetkililerle koordinasyon sağlaması yönünde.

Suriye’nin konsolosluklarının ve büyükelçiliklerinin olduğu ülkelerin, Suriye ile konsolosluk ilişkileri kurması, yurtdışındaki Suriyelilere hizmet verecek yeni konsoloslukların açılmasına izin verilmesi ve halihazırda Batı ülkeleri tarafından uygulanan yaptırımların kapsadığı elektrik santralleri ve barajlar gibi insani amaçlı tesislerin ‘bakım projeleri’ için mekanizmalar sağlanması kolaylaştırılacak.

Girişim, Şam'dan UNHCR’ye ve BM’nin ilgili organlarına hükümetin kontrolü altındaki tüm bölgelere erişim izni vermesini ve her türlü insani yardımı kolaylaştırmasını talep ettiğinden, insani dosyayla ilgili konuları detaylandırıyor.

İkinci aşama: İran ve uyuşturucu

Birinci aşamanın başarıyla tamamlanmasının ardından işin güvenlik ve askeri boyutuyla ilgili ikinci aşamaya geçiliyor. İkinci aşama ilgili ülkeler arasında üzerinde anlaşmaya varılması gereken birtakım adımları içeriyor.

Bu adımlar ise şöyle sıralanıyor:

1- Şam'ın, tüm Suriye topraklarını kapsayan bir ateşkesi kabul etmesi

2- Muharebe eğitim operasyonları dışında silahlı çatışmayla ilgili tüm askeri operasyonların durdurulması

3- Zorunlu askerliğin en az bir yıl süreyle dondurulacağının ilan edilmesi

4- Sivil bölgelerde kontrol noktalarının sayısının azaltılması ve üzerinde anlaşmaya varılanların kalması

Esed, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi başkent Şam’da ağırladı, 3 Mayıs 2023 (AP)

Bu aşama aynı zamanda İran'ın Suriye'deki varlığını ele almak için aşağıdakileri şu adımları da içeriyor:

1- İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarının ve unsurlarının sınır dışı edilmesi.

2- Suriyeli olmayan tüm askeri ve güvenlik unsurlarının komşu ülkelerle olan sınır bölgelerinden çekilmesi.

3- İran yanlısı milislerin insansız hava araçları (İHA) ve sınır ötesi saldırılar için Suriye'yi bir merkez olarak kullanmasının önlenmesi.

4- İran’ın Suriye’deki askeri teçhizatının coğrafi konum ve silah kalitesi açısından azaltılması.

İkinci aşamada yer alanlar arasında ayrıca sınır güvenliği ile ilgili olarak komşu ülkelerin güvenlik endişelerinin yanı sıra uyuşturucu kaçakçılığı şebekelerinin ortadan kaldırılması, terörün yenilgiye uğratılması için iş birliği yapılması, terörist gruplar ve bunların uluslararası üye kazanma ve finansman ağlarıyla bağlantıları hakkında güvenlik bilgilerini paylaşarak yabancı savaşçılar sorununu ele alıyor.

Öte yandan, Ürdün girişimini başlatanlar ve destekleyenler, Suriye'nin kuzeydoğusunu kontrol edenler de dahil olmak üzere Suriyeli tüm tarafları Suriye topraklarının tamamında ilan edilen ateşkese uymaları çağrısında bulunmayı taahhüt ediyorlar.

Söz konusu ateşkes, BMGK’nın bir kararı ve Suriye'nin kuzeyindeki okulların Suriye müfredatını takip etmesi, sınır güvenliğinin sağlanması ve terörizm ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi sınır ötesi tehditlerin üstesinden gelmek için Suriye ordusu ve güvenlik teşkilatları ile komşu ülkelerdeki muadilleri arasında koordinasyon kanalları oluşturması şartıyla, Suriye’deki kamu kuruluşlarının ve Suriye'nin kuzeyindeki sivil hizmet çalışmalarının yeniden canlandırılması yoluyla ilan edilebilir.

Beklenenin aksine, burada uyuşturucu konusuna medyada ve sosyal medyada aktarılanlardan daha az önemli görünüyordu.

Girişimde şu ifadeler yer alıyor:

“Başta Suriye'de askeri varlığı bulunanlar olmak üzere ilgili tüm taraflar ilan edilen ateşkese saygı göstermeliler. Muharebe eğitimi operasyonları dışında Suriye üzerindeki hava hareketlerinin durdurulması, DEAŞ savaşçılarının ve ailelerinin el-Hol Kampı’nda ve Suriye'deki diğer gözaltı kamplarında tutulması sorununun ele alınması için Suriye hükümeti ile koordinasyon sağlanması, DEAŞ’tan kurtarılan bölgelerin istikrara kavuşturulması ve Suriye içinde kontrolü dışındaki alanlarda Suriye hükümetinin otoritesini korunması için çeşitli projelerin finanse edilmesi gerekiyor.”

Üçüncü aşama: Uzlaşı ve reform

Bu aşama iki boyuttan oluşuyor. Bunlardan birincisi içsel durumla ilgili. Girişim, Şam'dan beklenen adımları sıralıyor. Bunlar arasında ‘iyi yönetim ve zulmü önlemeye yönelik reformların benimsenmesi, (Suriye içindeki) eski muhalefet ve Suriye toplumunun çeşitli kesimleriyle uzlaşıya varılması ve Suriye’de daha kapsamlı bir yönetimin önünü açacak özgün bir formül üzerinde anlaşma yapılması, insan hakları ihlallerinin soruşturulmasında ve hesap verebilirlik önlemlerinin oluşturulmasında iş birliğine gidilmesi, BM gözetiminde seçimlerin yapılması ve Suriye'nin Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) ile tam iş birliği yaparak Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (CWC) kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda mutabık kalınması yer aldı.

Esed, Cidde'deki AL Zirvesi'nde konuşurken, 19 Mayıs 2023 (Reuters)

Teşvikler arasında, üçüncü şahıslar aracılığıyla ticaretin kolaylaştırılmasıyla başlayarak Suriye'ye yönelik yaptırımların kademeli olarak hafifletilmesi ve Merkez Bankası, devlet kurumları ve yetkililer de dahil olmak üzere Suriye kamu hizmetlerine yönelik yaptırımların kaldırılması ve AL üyesi ülkelerin, Suriyeli yetkilileri bölgesel toplantılara ve tartışmalara davet ederek Suriye'yi ortak bir siyasi düzeye çekmesi yer alıyor.

Son madde biraz eski olabilir. Çünkü AL 7 Mayıs'ta Suriye'nin AL üyeliğine geri dönmesi kararı aldı ve Suriye Devlet Başkanı Esed, 19 Mayıs'ta Cidde'deki Arap zirvesine katıldı.

Girişim, Arap Birliği’nin, özellikle gıda ve ilaç olmak üzere ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından uygulanan yaptırımlardan muaf tutulan mallar için Suriye ile ticaretin yanı sıra  Suriye'nin kuzeydoğusundaki Suriyeli taraflar ile Suriye hükümeti arasındaki diyaloğu kolaylaştırmasını öngörürken Suriye hükümetinin söz konusu kuruluşlara ve uluslararası topluma karşı yükümlülüklerini yerine getirmek için iş birliği yapması durumunda, Suriye konusunun uluslararası forumların ve kuruluşların gündeminden çıkarılması olasılığını ele alıyor.

Girişim, yıllarca süren istikrarsızlığın Suriye sınırları boyunca uyuşturucu kaçakçılığında artışa, terör örgütlerinin yeniden ortaya çıkmasına ve İran’ın nüfuzunun artmasına yol açtığını vurguladı.

Uzun Vade: Geri Çekilme ve Birleşme

Uzun vadeli üçüncü aşama, yabancı güçlerin rolünü ilgilendirdiği için en karmaşık aşama olmanın yanı sıra Şam ve müttefiklerinden, askeri ve güvenlik açısından bir talep içeriyor. Bu talepte, BM tarafından belirlenen taraflara yönelik muharebe eğitim operasyonları dışında, Suriye'deki silahlı çatışmayla ilgili tüm askeri operasyonların sona erdiğinin ilan edilmesi istenirken İran'ın tüm askeri ve güvenlik yapılarını Suriye'den geri çekmesi, Hizbullah ve Şii milislerin Suriye'den çekilmesi ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrara olumlu ve etkili katkıda bulunmanın taahhüt edilmesi öngörülüyor.

ABD askerleri, Bradley (BFV) aracıyla Suriye'nin kuzeydoğusunda, Türkiye sınırı yakınlarındaki el-Haseke ilinin Rumeylan kırsalında devriye gezerken, 4 Aralık 2022 (AFP)

Girişim, Şam’a ve müttefiklerine ‘tüm yabancı güçlerin ve yabancı savaşçıların, Suriye'nin kuzeydoğusundaki bölgeler ve e-Tanf Askeri Üssü dahil olmak üzere 2011'den sonra girdikleri tüm Suriye topraklarından çekilmesini ve her ülkenin ulusal yasa ve düzenlemelerine uygun olarak ve bağışçıların Suriye'nin yeniden inşasını finanse etmesi için Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılmasını’ öngören bir teşvik öne sürüyor.

Girişim, askeri operasyonların sona ermesinin ardından son aşamanın siyasi bütünleşme olmasını öneriyor. Suriye hükümeti, tüm ülkelerin Suriye ile diplomatik ilişkilerini sürdürmesi ve Suriye'nin Arap Birliği’nden sonra uluslararası forumlara dönüşünü memnuniyetle karşılaması karşılığında, bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrara olumlu ve etkili bir şekilde katkıda bulunmaya kararlı.

*Majalla’da yer alan bu analizin çevirisi Şarku’l Avsat’a aittir.



Türkiye-Irak-Katar-BAE Kalkınma Yolu’nun artıları ve eksileri

 Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)
Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)
TT

Türkiye-Irak-Katar-BAE Kalkınma Yolu’nun artıları ve eksileri

 Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)
Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)

Saad bin Tifle el-Acmi / Kuveyt eski Enformasyon Bakanı 

Türkiye, Irak, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, 22 Nisan'da Bağdat'ta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve dört ülkenin ulaştırma bakanlarının katılımıyla “Kalkınma Yolu” adını verdikleri bir anlaşma için bir mutabakat zaptı imzaladılar. Irak Başbakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Stratejik Kalkınma Yolu Projesi, Doğu ile Batı arasında ekonomik entegrasyonu sağlayarak ve sürdürülebilir bir ekonomiye yönelik çaba göstererek ekonomik büyümenin teşvik edilmesine, bölgesel ve uluslararası iş birliği ilişkilerinin güçlendirilmesine katkıda bulunacaktır. Aynı zamanda uluslararası ticareti artıracak, taşımayı ve ticareti kolaylaştıracak, yeni ve rekabetçi bir ulaşım rotası temin edecek ve bölgesel ekonomik refahı artıracaktır."

Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor. Malları Avrupa'ya taşıyacak bu rota, Babu’l Mendeb'de Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları nedeniyle kesintiye uğrayan, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden yapılan deniz ticaret hattına paralel bir yol oluşturuyor. Türkiye üzerinden 4 ülke ile Avrupa arasındaki karşılıklı ticareti artırmayı hedefliyor.

Bölgenin istikrar ve barış içinde bir arada yaşamasından yana olan herkes, bölge ülkeleri arasındaki ekonomik iş birliğinin mevcut gerçekliği anlayıp geleceğe bakmak yerine, insanları geçmişte yaşamaya iten siyasi anlaşmazlıklar ile tarihi birikimleri aşmanın, mantıklı bir kapısı olduğuna inanıyor. Bu nedenle, herhangi bir anlaşma veya mutabakat zaptı herkes tarafından memnuniyetle karşılanmalı, ancak bahsi geçen anlaşma, imzası sırasında önemini öven açıklamalara rağmen, görünüşte güzel ama özünde başarılması zor görünüyor. Aşağıdaki endişeler, bu mutabakatın kapsamlı bir ticaret anlaşmasına dönüşmesini engelleyebilecek olası senaryolar olarak karşımıza çıkıyor:

- İran, kendisini dışlayan bölgesel anlaşmalara izin vermeyecektir ve Türkiye'nin taraf olduğu anlaşmaları sabote ediyormuş gibi görünmemek için Irak'taki yandaşları aracılığıyla dolaylı da olsa bunları engellemeye çalışacaktır.

- Ev sahibi ülke daha önce de İran'a sadık Iraklı tarafların çok geçmeden vazgeçtiği anlaşmalar imzalamıştı. Örneğin, Irak Yüksek Mahkemesi ve İran'a sadık milletvekilleri, Irak ile Kuveyt arasındaki deniz seyrüseferinin düzenlenmesini öngören Hor Abdullah Sınır Anlaşması’nı geçersiz kılarak uygulanmasını engellemişlerdi.

-Mutabakat, Kalkınma Yolu adı verilen güzergâh üzerinde bulunan Bahreyn, Suudi Arabistan ve Kuveyt'i göz ardı ediyor. Her ne kadar Kuveyt kendi iç çatışmalarıyla meşgul olduğu için diplomatik olarak kendisine kayıtsız kalsa da gözlemciler hem Bahreyn'i hem de Suudi Arabistan'ı kapsamayan bir anlaşma için lojistik gerekçe görmüyorlar.

-Mutabakatın taraflarından olan Katar ve BAE, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi olan iki Körfez ülkesidirler, ancak yakın zamana kadar siyasi olarak ilişkileri kopuktu ve aralarında bir rekabet hali vardı. Bu kopukluk, yalnızca iki ülke arasında değil, genel olarak altı KİK ülkesi arasında da tekrarlanmaması için teminatlar verilmeden sona erdi. Bu ise planlanan anlaşmanın iptal olmasına ve doğmadan ölmesine neden olabilir.

- Irak'ın başkenti Bağdat'ta Erdoğan'ın katılımı ile Sudani tarafından imzalanan anlaşmada Türkiye’nin stratejik hedefi, Kuzey Irak'taki Türk işgaline meşruiyet kazandırmak. Zira pratikte anlaşma, Irak'ın Peşmergeleri eğitme ve PKK’ya karşı mücadele bahanesiyle Musul'un kuzeyinde Başika'daki Türk askeri varlığını resmi olarak kabul etmesi anlamına geliyor.

Şüphesiz her samimi insan, yukarıdaki korkuların yersiz olmasını ve Mutabakat Zaptı’nın taraflar arasındaki ticareti geliştirmeye yönelik kapsamlı ve etkili bir anlaşmaya dönüşmesini istemektedir. Bir gün, iyi komşuluğa bağlı ve kaotik sloganlar yerine, halkın çıkarlarını ön planda tutan bir ülke olarak davranışını değiştirmesi halinde, İran da dahil olmak üzere herkese açık olmasını, bölge halkları arasında, ülkelerinin kalkınmasına yol açacak ekonomik ilişkileri güçlendirilmesini ummaktadır. Böylece bölgemizi ve halklarımızı yoran çatışma ve savaşlar yerine bir arada yaşamaya ve karşılıklı çıkarlara odaklanabiliriz.

*Kuveyt eski Enformasyon Bakanı Saad bin Tifle el-Acmi tarafından yazılan bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.


"El Kassam Tugayları, İsrail bombardımanında yaralanan bir İngiliz tutuklunun öldüğünü duyurdu

El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde
El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde
TT

"El Kassam Tugayları, İsrail bombardımanında yaralanan bir İngiliz tutuklunun öldüğünü duyurdu

El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde
El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde

Hamas'ın askeri kolu Kassam Tugayları bugün (Cumartesi) günü açıklamada, Gazze'de tutuklu bulunan İngiliz vatandaşı bir tutuklunun aldığı yaralar nedeniyle öldüğünü bildirdi.

Kassam Tugayları sözcüsü Ebu Ubeyde, Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, 51 yaşındaki İngiliz vatandaşı Nadav Bublabil adlı tutuklunun, İsrail hava kuvvetlerinin bir aydan uzun bir süre önce gözaltına alındığı yeri hedef almasının ardından aldığı yaralar nedeniyle öldüğünü duyurdu.

Ebu Ubeyde, Bublabil’in "Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin yıkılması ve hizmet dışı kalması nedeniyle yoğun tıbbi bakım alamaması nedeniyle sağlık durumunun kötüleştiğini ve hayatını kaybettiğini" belirtti.

İsrailli yetkililere göre Filistinli gruplar 250'den fazla kişiyi gözaltına aldı, 128'i halen Gazze'de tutuluyor, 37'si ise hayatını kaybetti.


İsrail ordusu: Refah'tan Kerem Şalom bölgesine 4 roket atıldı

İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)
İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)
TT

İsrail ordusu: Refah'tan Kerem Şalom bölgesine 4 roket atıldı

İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)
İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)

İsrail ordusu bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'tan Kerem Şalom bölgesine dört roket atıldığını duyurdu.

Alman haber ajansı DPA'ya göre ordu, roketlerden birinin Demir Kubbe sistemi tarafından engellendiğini, diğer üçünün ise açık alanlara düştüğünü ve herhangi bir can kaybı olmadığını açıkladı.

İsrail ordu sözcüsü Avichai Adrai, Refah'ın doğusundaki askeri operasyonun kapsamını genişletmek için daha fazla mahallenin boşaltılması çağrısında bulundu

İsrail ordusu, kentte askeri bir operasyon başlatılmasının etkilerine ilişkin bölgesel ve uluslararası uyarıların ardından geçen pazartesi günü doğudaki Refah kentinde bir operasyon başlattı. Refah, Hamas'ın 7 Ekim’de İsrail'e yönelik başlattığı "Mescid-i Aksa Tufanı" saldırısına tepki olarak İsrail askeri operasyonları sonucu Gazze Şeridi'nin dört bir yanından yerinden edilen yaklaşık 1,5 milyon Filistinliye ev sahipliği yapıyor.

Hamas hareketinin askeri kanadı El Kassam Tugayları, dün ve bugün (Cumartesi) Refah şehrinin doğusuna giren İsrail güçlerine karşı, ölüm ve yaralanmalara neden olan bir dizi askeri operasyon düzenlediğini duyurdu.


Esad, 15 Temmuz'da parlamento seçimlerinin yapılması için bir kararname yayınladı

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)
TT

Esad, 15 Temmuz'da parlamento seçimlerinin yapılması için bir kararname yayınladı

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP)haberine  göre Suriye Cumhurbaşkanlığı bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Devlet Başkanı Beşar Esad'ın 15 Temmuz'da parlamento seçimlerinin yapılmasına ilişkin bir kararname yayınladığını duyurdu.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre seçimlerin yapılacağı dördüncü yasama dönemi için Halk Meclisi'ndeki sandalye sayısı: 127'si köylüler ve işçiler, 123'ü de diğer gruplar için olmak üzere 250 olacak.


İsrail ordusu: Refah'ın doğusundan 300 bin kişi yerinden edildi

Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)
Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail ordusu: Refah'ın doğusundan 300 bin kişi yerinden edildi

Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)
Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)

İsrail ordusu bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, kara operasyonlarına başladığı 6 Mayıs'tan bu yana Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinin doğu mahallelerinden yaklaşık 300 bin kişinin tahliye edildiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “Şu ana kadar yaklaşık 300 bin kişi, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın başladığı 7 Ekim 2023'ten bu yana çoğu başka bölgelerden gelen yaklaşık 1,4 milyon Filistinlinin yaşadığı Refah'ın kuzeybatısında bulunan el-Mevasi'deki insani bölgeye yerleştirildi” denildi.

İsrail ordusu bugün, Refah'ın çeşitli bölgelerinde yaşayanlara ‘el-Mevasi'deki genişletilmiş insani bölgeye gitmeleri’ için bir bildiri yayınladı. Bu, ordunun Refah'a kara saldırısı başlatma planlarında ilerleme kaydettiğinin bir başka göstergesi olarak yorumlandı.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee X platformunda yaptığı paylaşımda, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de ve Gazze Şeridi'ndeki 11 mahallede yaşayanlardan ve yerinden edilmiş kişilerden derhal Gazze’nin batısındaki sığınaklara gitmelerini istedi. Adraee söz konusu paylaşımında, “Cibaliye bölgesi ve es-Selam, en-Nur, Tel ez-Zater, Beyt Lahiya, Cibaliye Mülteci Kampı, Ezbet Melin, er-Ravza, en-Nuzhe, el-Cern, en-Nahda ve ez-Zuhur mahallelerindeki tüm sakinlere ve yerinden edilmiş kişilere çağrı: Derhal Gazze’nin batısındaki sığınaklara gidin!” ifadesini kullandı.


Ürdün Dışişleri Bakanı: İsrail dışlanmış bir devlettir

İsrail'in bugün (cumartesi) Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Balah'ta bulunan Aksa Şehitleri Hastanesi'ne düzenlediği saldırılar sonucu yaralanan Filistinli çocuklar (AFP)
İsrail'in bugün (cumartesi) Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Balah'ta bulunan Aksa Şehitleri Hastanesi'ne düzenlediği saldırılar sonucu yaralanan Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Ürdün Dışişleri Bakanı: İsrail dışlanmış bir devlettir

İsrail'in bugün (cumartesi) Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Balah'ta bulunan Aksa Şehitleri Hastanesi'ne düzenlediği saldırılar sonucu yaralanan Filistinli çocuklar (AFP)
İsrail'in bugün (cumartesi) Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Balah'ta bulunan Aksa Şehitleri Hastanesi'ne düzenlediği saldırılar sonucu yaralanan Filistinli çocuklar (AFP)

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda Filistin Devleti'nin tam üyeliği lehine yapılan oylamanın “İsrail'in dışlanmış bir devlet haline geldiğini kanıtladığını” söyledi.

Safedi dün gece (Cuma) X platformunda yaptığı açıklamada, “İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki 2,3 milyon Filistinliye yönelik barbarca saldırısı devam ederken, dünyanın çoğunluğu bugün adaletten yana tavır aldı ve İsrail'in dışlanmış bir devlet haline geldiğini daha da kanıtlayan bir kararla Filistin'in BM üyeliğini destekledi. Bu duruşu sergileyen herkese teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, kararın, ‘Filistin Devleti'nin BM'ye tam üyelik hakkı konusunda uluslararası bir mutabakatı yansıttığı’ belirtildi. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi'ne ‘Filistin'in üyelik başvurusunu gecikmeksizin yeniden değerlendirmesi’ çağrısında bulunuldu.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından sunulan ve dün 143 lehte, 9 aleyhte ve 25 çekimser oyla kabul edilen karar tasarısında, “Filistin'in BM Anlaşması'nın 4’üncü maddesi uyarınca BM üyeliğine uygun olduğu ve bu nedenle BM üyesi olarak kabul edilmesi gerektiği” belirtildi.

Karar İsrail'i kızdırırken, Filistin Yönetimi ve aralarında Suudi Arabistan ile Katar'ın da bulunduğu Arap ülkeleri tarafından memnuniyetle karşılandı.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre, Gazze Şeridi'nde yedi ayı aşkın bir süredir devam eden savaş karşısında Filistinliler, nisan ayı başında, Filistin'in halen üye olmayan gözlemci devlet statüsünde bulunduğu BM'ye tam üye olması için 2011 yılında yaptıkları talebi yineledi.

Tam üyelik için BM Güvenlik Konseyi'nin olumlu tavsiyesinin ardından BM Genel Kurulu'nda üçte iki çoğunluğun oyu gerekiyor. Ancak ABD 18 Nisan'da karar taslağını veto etti.

Washington dün yaptığı açıklamada, konunun tekrar BM Güvenlik Konseyi'ne gelmesi halinde ‘Nisan ayındakine benzer bir sonuç’  uyarısında bulundu.


ABD ve İtalya'nın hamleleri ortasında Libya'nın ‘Rus nüfuzu’ konusunda endişesi artıyor

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov'u kabul etti, Ocak 2024. (LUO Genel Komutanlığı)
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov'u kabul etti, Ocak 2024. (LUO Genel Komutanlığı)
TT

ABD ve İtalya'nın hamleleri ortasında Libya'nın ‘Rus nüfuzu’ konusunda endişesi artıyor

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov'u kabul etti, Ocak 2024. (LUO Genel Komutanlığı)
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov'u kabul etti, Ocak 2024. (LUO Genel Komutanlığı)

Libya'daki siyasi bölünmüşlük, uluslararası güçlerin ülkenin içişlerine karışması için geniş bir kapı açtı. Politikacılara ve akademisyenlere göre söz konusu tarafların başında Rusya geliyor. Rusya, ‘Afrika Kolordusu’ olarak bilinen yapıyla ‘nüfuzunu genişleterek’ Libya'daki varlığını pekiştirdi.

Rus güçlerinin Libya'daki varlığından söz edilmesi yeni değil, ancak Moskova'nın birkaç ay önce ülkenin doğusundaki bölgelere asker ve askeri teçhizat sevk ettikten sonra bu varlığı güçlendirme eğilimine girmesi, sadece yerel değil, Amerika ve Avrupa dahil uluslararası güçler arasında da endişe ve uyarıların artmasına neden oldu.

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Eylül 2023'te Moskova'yı ziyaret etti. (LUO Genel Komutanlığı)Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Eylül 2023'te Moskova'yı ziyaret etti. (LUO Genel Komutanlığı)

Şarku’l Avsat'a konuşan Libyalılar her zamanki gibi, ‘Rusya'nın nüfuzunu güçlendirmek ve bazı Afrika ülkelerine yayılmak için Libya topraklarını sömürmesini eleştirenler’ ve ‘Moskova ile Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) Genel Komutanlığı arasındaki iş birliğine işaret eden haberlere yanıt olarak bunu küçümseyenler’ arasında keskin bir şekilde bölünmüş durumda.

Afrika Kolordusu olarak bilinen yeni Rus askeri oluşumu, 2024 yılının başlarında tanıtıldı. Raporlar, Moskova'nın ‘Rusya'nın Afrika kıtasındaki çıkarlarını desteklemek’ amacıyla Libya kapısı üzerinden Afrika ülkelerine açılmayı hedeflediğini belirtiyor.

Afrika Kolordusu’ndan söz edilmesi, Libyalıların kendi topraklarında herhangi bir uluslararası gücün varlığını reddetmeleri çerçevesinde gerçekleşiyor ki bu durum, yazar ve akademisyen Mustafa el-Fituri tarafından ‘Libya'daki Rus varlığının, diğer tüm varlıklar gibi, ülkenin egemenliğine zarar verdiği’ şeklinde dile getirilmişti.

Libya'daki çeşitli uluslararası hareketlerle birlikte, bu kolordunun güç, ekipman ve bölge açısından özellikleri şekillendi. Raporlar, söz konusu Rus gücünün beş ülke (Libya, Burkina Faso, Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Nijer) arasında dağıtılacağını gösteriyor. Çad ve Senegal ise şu anda değerlendirme aşamasında. Fituri, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Libyalıların çoğunun korktuğu şeyin ülkelerinin Rusya'nın Sahra altı Afrika'ya yayılmasının bir ayağına dönüşmesi ve bu varlığın Rusya ile Batı arasındaki nüfuz alanları çatışması içinde devam etmesi olduğunu, bunun ise Rus varlığını uzun süreli hale getirebileceğini söyledi.

Nisan ayı sonunda Libya'daki Barak eş-Şati Üssü’ne ve Tobruk Limanı’na Rus olduğu bildirilen kargo uçakları ve gemilerinin geldiğine tanık olunmasının ardından Libyalıların korkuları artmaya başlamış ve bu durum LUO Genel Komutanlığı’na yakın kişiler tarafından yalanlanmıştı.

Ancak Afrika'daki askeri meselelerle ilgilenen bir platform olan Military Africa, Afrika Kolordusu'nun ekipmanlarının Alexander Otrakovsky ve Ivan Green çıkarma gemileriyle Libya'ya ulaştığını bildirdi.

Platform, askeri teçhizatın türüne açıklık getirerek, ağır ve hafif zırhlıların yanı sıra ZU-23-2 uçaksavar topları ve Kamaz araçlarından oluştuğunu belirtti.

Rus Vedomosti gazetesi daha önce Rus yetkililere dayandırdığı haberinde, Afrika Kolordusu’nun ağırlıklı olarak Wagner Grubu savaşçılarından oluştuğunu, ancak bu kez finansman ve emirleri doğrudan Savunma Bakanlığı tarafından temsil edilen Rus makamlarından alacaklarını belirtmişti.

Olayların kızışmasıyla birlikte Rusya'nın Libya'daki hamlelerini reddeden Wagner, Hafter ile Rusya arasında iki ülke yetkililerinin karşılıklı ziyaretleriyle temsil edilen güçlü ilişkilere atıfta bulundu. LUO'ya yakın bir siyasi lider bu bağlantıyı ‘siyaset dilinde normal’ olarak nitelendirerek reddetti.

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ile İtalya Başbakanı Giorgia Meloni arasında geçtiğimiz salı günü Bingazi'de yapılan görüşmeden. (EPA)Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ile İtalya Başbakanı Giorgia Meloni arasında geçtiğimiz salı günü Bingazi'de yapılan görüşmeden. (EPA)

LUO denetimindeki üs ve limanlara asker ve malzeme indirilmesi sorulduğunda, siyasi lider bu konuda bilgisi olduğunu reddederek, ordunun “ülkeyi yabancı planlardan korumak için çalıştığını ve bunun için büyük zorluklara katlandığını” söyledi.

Diğer yandan ‘Rusya'nın Libya'daki nüfuz alanını genişletmesine’ karşı çıkanlar, Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov'un zaman zaman Bingazi'ye gidip Hafter ve oğlu Halid'le görüştüğünü, bunun Wagner Grubu Komutanı Yevgeniy Prigojin'in öldürülmesinin ardından başladığını ve kolordu fikrinin, Prigojin'in LUO Genel Komutanlığı’na yaptığı ilk ziyaret sırasında oluştuğunu ifade ediyorlar.

Şarku’l Avsat’ın İtalyan haber ajansı ANSAmed'den aktardığı habere göre İtalya Başbakanı Giorgia Meloni Hafter'den ‘Libya'da başta Ruslar olmak üzere yabancı güçlerin varlığını en aza indirmesini’ istedi.

ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı General Michael Langley, ABD’nin Libya Büyükelçisi ve Özel Temsilcisi Richard Norland'ın da hazır bulunduğu bir toplantıda, Hafter ile ‘Libya'daki Rus askeri varlığını’ görüştü.

Fituri, konu ister Rusya'yı ister başkalarını ilgilendirsin, Libya’nın ‘Afrika'ya doğru yeniden başlayan hummalı yarış ortamında halen herkes tarafından arzulandığını’ belirtti. Fituri, “Libya'nın; Akdeniz'deki konumu, uzun sahil şeridi ve Kuzey Afrika'ya açılan kapı olması, tüm büyük ülkelerin ya da Türkiye gibi yükselen bölgesel güçlerin hedefi olmaya devam edeceği anlamına geliyor” dedi.

“Bazı Libyalı taraflar, çıkarlarının her ne ad altında olursa olsun yabancılarla iş birliği yapmakta yattığına inanıyor” diyen Fituri, Libya halkının talebinin ‘tüm yabancı askeri güçlerin ülkeyi terk etmesi’ olduğunu hatırlatarak sözlerini tamamladı.


Gazze savaşının ekonomik ve sosyal yansımalarıyla yüzleşmek için Arap ‘acil durum’ planı

Riyad'da düzenlenen son Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi'ne katılan liderlerin toplu fotoğrafı (SPA)
Riyad'da düzenlenen son Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi'ne katılan liderlerin toplu fotoğrafı (SPA)
TT

Gazze savaşının ekonomik ve sosyal yansımalarıyla yüzleşmek için Arap ‘acil durum’ planı

Riyad'da düzenlenen son Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi'ne katılan liderlerin toplu fotoğrafı (SPA)
Riyad'da düzenlenen son Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi'ne katılan liderlerin toplu fotoğrafı (SPA)

Arap Birliği'nin zirve düzeyindeki 33’üncü olağan oturumunun ilk hazırlık toplantıları bugün (Cumartesi) Bahreyn'in başkenti Manama'da, Gazze savaşının yansımalarını ele alacak Arap ‘acil durum’ planının tartışılmasıyla başlayacak. Hazırlık toplantıları, önümüzdeki Perşembe günü yapılacak zirve toplantısının gündemini belirlemek amacıyla dört gün boyunca devam edecek.

Bahreyn ister olağan ister acil Arap zirveleri düzeyinde olsun, ilk kez bu tür bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el-Halife, Manama'nın bu toplantıya ev sahipliği yapma isteğini geçen yıl Suudi Arabistan'da düzenlenen Cidde Zirvesi sırasında açıklamıştı.

Arap Birliği Konseyi bugün, aralarında aralık ayı sonunda Filistin Devleti daimî delegasyonunun memorandumuna dayanılarak gündeme alınan ‘İsrail'in Filistin'e yönelik saldırısının ekonomik ve sosyal yansımalarıyla başa çıkmak için acil müdahale planının’ da bulunduğu çeşitli maddeleri görüşmek üzere üst düzey yetkililer düzeyinde bir toplantı düzenleyecek.

Konsey’in gündeminde ayrıca, Arap Birliği Genel Sekreteri'nin ortak Arap kalkınma çalışmalarına ilişkin raporu, serbest ticaret anlaşmasında kaydedilen ilerleme, Gençlik, Barış ve Güvenlik için Arap Stratejisi, teknoloji ve inovasyon alanında Arap iş birliği ve Suudi Arabistan'ın sağlık sektöründeki başarılı deneyiminin gözden geçirilmesi de yer alıyor.

Konsey'in yarın (Pazar) üye ülkelerin maliye bakanlarının katılımıyla bakanlar düzeyinde bir toplantı gerçekleştirmesi planlanırken, Arap Birliği daimî delegeleri de pazartesi günü bir hazırlık toplantısı düzenleyerek, Arap liderlerine sunulmak üzere salı günü Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından kabul edilecek olan zirve gündeminin siyasi maddelerini onaylayacak.

Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı ve Arap ve Ulusal Güvenlik İşleri Başkanı Halil ez-Zevadi Manama'da yaptığı basın açıklamasında, “Koşullar, Arap ülkeleri arasında mevcut zorluklarla ve bunların Arap, bölgesel ve uluslararası olmak üzere birçok düzeyde yarattığı yansımalarla yüzleşmenin yolları üzerine toplantı ve istişarelerin yoğunlaştırılmasını gerektiriyor” dedi. Zevadi, ‘İran ve Türkiye ile ilişkilerin yanı sıra, başta Filistin meselesi ve Gazze savaşının yansımaları olmak üzere bölgesel konuları görüşmek üzere çalışan bakanlık komiteleri olduğunu’ açıkladı.

azze Şeridi'ndeki İsrail askerleri (Reuters)

Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerleri (Reuters)

“Manama Zirvesi gündemi, Filistin meselesindeki gelişmeler ve İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığı ve soykırımı gibi çetrefilli ve zor dosyalarla yüklü olacak” ifadesini kullanan Zevadi, “Manama Zirvesi'nin Filistin'in özgürlük sesini dünyaya duyurmak için bir fırsat olacağını” umduğunu belirtti. Zevadi, “Gazze savaşı, uluslararası toplumun gözleri önünde cereyan eden bu insanlık dışı trajediyi durdurmak için Arap düzeyinde sağlam ve güçlü bir duruş gerektiren büyük bir meydan okumadır. İsrail savaşını durdurmayı amaçlayan ortak bir tutum sergilemek ve ABD başta olmak üzere büyük ülkelere acılara son vermeleri, savaşı durdurmaları ve sivillere yeterli insani yardım ulaştırmaları için baskı yapmak üzere etkili bir hareket olması önemlidir” ifadelerini kullandı.

Filistinli eski bakan ve İsrail ile Oslo müzakere ekibinin üyesi olan Hasan Usfur ise Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, “acil durum planının ekonomik ve yardım desteği içereceğini, ancak Gazze'nin siyasi desteğe ve ABD başta olmak üzere büyük ülkelerin pozisyonlarını etkileyecek bir Arap kararına ihtiyacı olduğunu” vurguladı.

Ekim ayında Gazze Şeridi'nde savaşın patlak vermesinden bu yana Arap Birliği, Gazze Şeridi'ndeki durumu görüşmek üzere delegeler ve dışişleri bakanları düzeyinde birçok toplantı gerçekleştirdi.

Riyad'da 11 Kasım'da düzenlenen Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi'nde, ‘Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Katar, Türkiye, Endonezya, Nijerya ve Filistin dışişleri bakanları ile Arap Birliği ve İİT genel sekreterlerinin, Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı durdurmak üzere uluslararası bir eylem geliştirmek için tüm üye devletler adına derhal harekete geçmeleri ve kabul edilen uluslararası referans şartlarına uygun olarak, kalıcı ve kapsamlı bir barışa ulaşmak üzere ciddi ve gerçek bir siyasi süreç başlatılması için baskı yapmaları’ kararı alındı.

 İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a düzenlediği hava saldırıları sonucu yükselen dumanlar (AFP)

İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a düzenlediği hava saldırıları sonucu yükselen dumanlar (AFP)

Zevadi, “Gazze Şeridi'ndeki durum, 2002 yılında Beyrut'taki Arap Birliği Zirvesi'nde başlatılan ve Arap-İsrail çatışmasını kesin olarak sona erdirmeyi amaçlayan yedi maddelik Arap Barış Girişimi kapsamında iki devletli bir çözüm için çaba sarf edilmesini gerektiriyor. Araplar, başkenti Kudüs olan Filistin devletinin uluslararası alanda resmen tanınmasını sağlamak amacıyla Manama'dan Birleşmiş Milletler (BM) koridorlarında siyasi, diplomatik ve hukuki bir mücadele yürütmeye hazırlanıyor” ifadelerini kullandı.

ABD geçtiğimiz ay, Filistin'e BM'de tam üyelik verilmesini öngören Cezayir destekli bir karar tasarısını veto etmişti. BM Güvenlik Konseyi oturumunda Filistin'e tam üyelik verilmesi yönünde oy kullanan ülke sayısı 12 olurken, İngiltere ve İsviçre çekimser kaldı. ABD ise tasarıya veto etti.

Usfur, Manama Zirvesi’ni, ‘başta Washington olmak üzere küresel karar alıcıları etkileyecek kararlar almaya’ çağırdı. “Arap ülkeleri büyük bir ekonomik güçtür ve İsrail ya da Batı mallarını boykot etmek için resmi bir karar alırlarsa, bunun dünya ülkeleri üzerinde büyük bir etkisi olacaktır” diyen Usfur, ‘halkın yaptığı boykotun yeterli olmadığını’ belirtti.

Kudüs Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan Dr. Cihad el-Harazin, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “Tüm gözler, özellikle Gazze Şeridi'ndeki savaşın ekonomik, sosyal ve siyasi yansımalarıyla birlikte Filistin meselesinin öncelikli olduğu Manama Zirvesi’ni dört gözle bekliyor. Bu da ortak bir Arap tutumu ve bölgedeki tüm ülkelere yayılan ve Rusya-Ukrayna savaşından zarar gören ekonomik durumu daha da kötüleştiren yansımalarla yüzleşebilecek bir karar gerektiriyor” şeklinde konuştu. Harazin, Arap liderlere “tarım ve sanayi sektörü ile Araplar arası ticareti geliştirecek mekanizmalar geliştirmenin yanı sıra, söz konusu ekonomik yansımalar ve artan fiyatlarla yüzleşmek için acil bir plan geliştirmeleri” çağrısında bulundu.

Aynı bağlamda Zevadi, “Arap halklarının isteklerini ve bölge ülkelerinin çıkarlarını yerine getirmek için istenen sonuçları elde etmek amacıyla, Bahreyn'in zirveye ev sahipliği yapmak üzere gerçekleştirdiği hazırlıklara” dikkat çekti. Zevadi, “Bahreyn, karmaşık siyasi koşullar altında tarihinde ilk kez zirveye ev sahipliği yapmak üzere tarihi bir gün yaşıyor” dedi.

33’üncü Zirve, ‘Arap dayanışmasının güçlendirilmesine katkıda bulunacak ve bölgede barış, güvenlik ve istikrarın tesis edilmesine yönelik çabaları destekleyecek yapıcı kararların alınmasını’ gerektiren koşullar ile güvenlik sorunları çerçevesinde uluslararası bir ivme kazanıyor.

Zirvenin logosunda Bahreyn Krallığı'nın amblemi olan altın kraliyet tacı ile Arap Birliği'nin logosu bir araya getirilmiş ve altında ‘Bahreyn Zirvesi’ ibaresi yer alıyor. Zirveye ev sahipliği yapacak Manama sokakları, Arap ülkelerinin pankart ve bayraklarıyla donatıldı. Arap Birliği Genel Sekreterliği heyeti, zirve hazırlıkları kapsamında perşembe günü Manama'ya geldi. Son dönemde Arap Birliği Genel Sekreterliği ile Bahreyn arasında zirveye hazırlık amacıyla çeşitli toplantılar gerçekleştirilmiş ve bu toplantılar sırasında Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Husam Zeki başkanlığında zirveye hazırlık amacıyla genel bir komite oluşturulmuştu.


İsrail ordusu Gazze'nin kuzeyindeki çatışmalarda en az 4 askerin öldüğünü açıkladı

 İsrail ordusunun 99'uncu Tümenin Gazze Şehri'nin Zeytun bölgesinde (AFP)
İsrail ordusunun 99'uncu Tümenin Gazze Şehri'nin Zeytun bölgesinde (AFP)
TT

İsrail ordusu Gazze'nin kuzeyindeki çatışmalarda en az 4 askerin öldüğünü açıkladı

 İsrail ordusunun 99'uncu Tümenin Gazze Şehri'nin Zeytun bölgesinde (AFP)
İsrail ordusunun 99'uncu Tümenin Gazze Şehri'nin Zeytun bölgesinde (AFP)

Alman Haber Ajsansı’nın (DPA) haberine göre İsrail ordusu dün (Cuma) Gazze Şeridi'nin kuzeyinde devam eden çatışmalarda en az dört İsrail askerinin öldürüldüğünü açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kamu Radyosu’ndan aktardığına göre ölenlerin hepsi çavuş rütbesinde ve "Nahal Tugayı'nın 931. Taburuna mensup.

Radyo, aynı olayda taburdan iki savaşçının, 401. Tugay'a bağlı 9. Tabur'dan ise altı kişinin olmak üzere toplam sekiz kişinin ağır yaralandığını bildirdi.

İsrail radyosu olayın tam zamanı hakkında daha fazla ayrıntı vermedi.


Kuveyt Emiri, Ulusal Meclis’i feshetti ve anayasayı askıya aldı

Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, dün (Cuma) akşam Kuveyt televizyonunda yayınlanan konuşmasında (Şarku’l Avsat)
Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, dün (Cuma) akşam Kuveyt televizyonunda yayınlanan konuşmasında (Şarku’l Avsat)
TT

Kuveyt Emiri, Ulusal Meclis’i feshetti ve anayasayı askıya aldı

Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, dün (Cuma) akşam Kuveyt televizyonunda yayınlanan konuşmasında (Şarku’l Avsat)
Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, dün (Cuma) akşam Kuveyt televizyonunda yayınlanan konuşmasında (Şarku’l Avsat)

Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, yeni hükümet kurma girişimlerinin tıkanması üzerine dün akşam (Cuma), Ulusal Meclis’i feshetme ve anayasanın bazı maddelerini dört yıldan fazla olmamak üzere askıya alma talimatı verdi.

Şeyh Meşal dün Kuveyt televizyonu üzerinden yayınlanan konuşmasında, “Düşüşü durdurmak ve çöküş aşamasına gelinmesini önlemek için ‘Ulusal Meclis’i feshetme ve anayasanın bazı maddelerini dört yılı aşmayacak bir süre için askıya alma’ emrini verdik. Bu süre zarfında demokratik sürecin tüm yönleri incelenecek, çalışma ve incelemenin sonuçları uygun gördüğümüz önlemleri almamız için bize sunulacak” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Kuveyt televizyonundan aktardığına göre Kuveyt Emiri, “Ülke, geçtiğimiz dönemde her düzeyde yansımaları olan zor zamanlardan geçti. Bu süreçte anayasal gerçeklere aykırı davranış ve eylemler gördük. Tahammül edilemeyecek zorluklar ve engellerle karşılaştık” şeklinde konuştu.

Şeyh Meşal, “Ülkenin çıkarlarına zarar verenler var. Bazı milletvekilleri, Emir'in temel yetkilerine müdahale edecek kadar ileri gitti ve Veliaht Prens seçimine dahi müdahale etmek istedi” diyerek bunun kabul edilemeyeceğini ve hoş görülemeyeceğini vurguladı. Şeyh Meşal, “Ulusal Meclis'teki anayasaya aykırı ve kabul edilemez uygulamalara son vereceğiz” ifadelerini kullandı.

“Ülkenin önceki yıllarda yaşadığı sağlıksız atmosfer; güvenlik, ekonomi ve yargı kurumları da dahil olmak üzere çoğu devlet kurumuna ulaşan yolsuzluğun yayılmasını teşvik etti” değerlendirmesinde bulunan Şeyh Meşal, “hiç kimsenin yasaların üstünde olmadığını ve kamu parasından yararlanan her kim olursa olsun, makamı ya da mevkisi ne olursa olsun cezasını çekeceğini” vurguladı.

Kuveyt televizyonu, Ulusal Meclis'in yetkilerinin Emir ve Bakanlar Kurulu tarafından üstlenileceğini bildirdi.