Lübnan’da Şii İkili, Franciyye’yi desteklemekte kararlı

Emel ve Hizbullah, diyalog için ön koşullar dayatılmasına karşı çıkıyorlar.

Fransa’nın Lübnan Özel Temsilcisi Le Drian, Lübnanlı siyasi liderlere yaptığı son gezi kapsamında eski Bakan Süleyman Franciyye ile görüştü. (Fransa Beyrut Büyükelçiliği)
Fransa’nın Lübnan Özel Temsilcisi Le Drian, Lübnanlı siyasi liderlere yaptığı son gezi kapsamında eski Bakan Süleyman Franciyye ile görüştü. (Fransa Beyrut Büyükelçiliği)
TT

Lübnan’da Şii İkili, Franciyye’yi desteklemekte kararlı

Fransa’nın Lübnan Özel Temsilcisi Le Drian, Lübnanlı siyasi liderlere yaptığı son gezi kapsamında eski Bakan Süleyman Franciyye ile görüştü. (Fransa Beyrut Büyükelçiliği)
Fransa’nın Lübnan Özel Temsilcisi Le Drian, Lübnanlı siyasi liderlere yaptığı son gezi kapsamında eski Bakan Süleyman Franciyye ile görüştü. (Fransa Beyrut Büyükelçiliği)

Şii İkili (Hizbullah ve Emel Hareketi), muhalefeti ‘kayıtsız şartsız’ Lübnan’daki cumhurbaşkanlığı krizini çözmek için diyaloga davet ederken muhalif kanat ise söz konusu daveti geri çevirmedeki ısrarını koruyor. Şii İkili’nin Marada Hareketi Başkanı Süleyman Franciyye’yi desteklemekten vazgeçmemesi halinde bu davetin bir anlamı olmadığı belirtiliyor. Bu durum, Meclis Başkanı Nebih Berri’nin blogundaki parlamenter kaynakların aktardığı üzere, Berri’nin öngörülebilir bir gelecekte seçim oturumu çağrısı yapma olasılığına ilişkin ufukta herhangi bir belirti yok. Bu nedenle çözüm kapısının belirsiz bir zamana kadar kapalı kalacağı kaydediliyor.

Meclis Başkanı Nebih Berri liderliğindeki Emel Hareketi’ndeki parlamenter kaynaklara göre, Hizbullah ve Emel Hareketi’nin Franciyye seçeneğinden vazgeçmeme konusunda (Özgür Yurtsever Hareketi gibi bazı muhalif taraflar diyaloğu kabul etmek için bunu bir şart olarak öne sürüyor) gösterdiği katı tutumun ardından, bu konuda Hizbullah yetkililerinin geçtiğimiz saatlerde yaptıkları açıklamalara yansıyan bir esneklik mevcut.

Şarku’l Avsat’a konuşan parlamenter kaynaklar şunları söylediler:

Diyalog çağrımız, Franciyye hakkında diyalog yapmaya değil, hiç kimseyi dışlamamaya dayanıyor. Bu yüzden Franciyye’yi desteklemekten vazgeçilmesi bu diyalogun sonucuna bağlıdır (...) Diyalogun Franciyye seçeneğinden vazgeçilmesine bağlanması kabul etmeyeceğimiz bir dayatmadır.

Kaynaklar ayrıca karşı tarafı niyetleri incelemeyi denemeye ve peşin hükümlü olmamaya davet ettikleri açıklamalarında ayrıca diyalog çağrısının cumhurbaşkanlığı konusunda bir çözüm bulmak ile sınırlı olmadığına, bilakis bütün bir paketin veya gelecek dönemin yönetimi ve ülkedeki anayasal hakların teslim edilmesi konusundaki genel çizgilerin araştırılmasına odaklandığına dikkat çektiler. Kaynaklar açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Diyalog sonucunda tek bir cumhurbaşkanı üzerinde anlaşmaya varılmasa da en azından seçim oturumunda oylanması kabul edilebilir birkaç adayın üzerinde anlaşmaya varılabilir. Kim kazanırsa kazanır... Bu, örneğin yeter sayıyı bozmama ya da cumhurbaşkanlığı krizini sonlandırmada rol oynayabilecek temel meselelerde uzlaşmayla seçim oturumlarının yaklaşımında da yararlı olur.”

İki tarafın devam eden sert tutumu nedeniyle parlamenter kaynaklar, Meclis Başkanı’nın öngörülebilir bir gelecekte cumhurbaşkanı seçimi için bir oturum çağrısında bulunmayacağı tahmininde bulunuyorlar. Bu sırada genel olarak gözler, Fransız girişiminin ve önümüzdeki ayın sonunda Beyrut’a dönmesi beklenen Fransa’nın Lübnan Özel Temsilcisi Jean-Yves Le Drian’ın çabalarının sonuçlarına çevrilmiş durumda. Kaynaklar Fransız girişimin ölmediğine dikkat çekerek “En azından Fransız temsilci girişimin öldüğüne dair herhangi bir açıklama yapmadı” dediler.

Direnişe Sadakat bloğunun Başkanı Muhammed Raad ve Hizbullah Şeriat Komitesi Başkanı Şeyh Muhammed Yazbek geçtiğimiz saatlerde diyalog çağrılarını yinelediler. Raad, güneyde düzenlenen bir anma töreninde şunları söyledi:

“Bugün cumhurbaşkanının şahsı üzerinde anlaşamama anlamına gelen cumhurbaşkanlığı seçimi adında bir sıkıntımız yok. Sıkıntımız, direnişin kendisini ya da herhangi birisini sırtından bıçaklamayacağına güvenebileceği bir cumhurbaşkanını istemeyenlerle. Üzerinde anlaştığımız bir cumhurbaşkanına ulaşmak üzere bizimle diyalog kurmayı reddedenler, siz adayınızı geri çekmedikçe sizinle diyalog kurmayacağız diyor. Biz neden adayımızı geri çekiyoruz? Gelin diyalog kuralım. Ya bizi adayımızın bu aşamaya uygun olmadığına ikna edersiniz ya da biz sizi bu aşamada gerekli olduğuna ikna ederiz. Size kimseyi dayatmıyoruz. Süleyman Franciyye’nin adaylığı ve cumhurbaşkanlığına ulaşması Temsilciler Meclisi’ndeki sandıktan geçiyor. İstediğiniz cumhurbaşkanını seçebilirsiniz. Biz size gelin anlaşalım, anlaştığımız cumhurbaşkanını getirelim diyoruz.”

Raad açıklamasının devamında siyasi boşluktan muhalefeti sorumlu tuttu:

Hiç dolandırmadan, cumhurbaşkanlığı boşluğunun uzamasından sorumlu olduklarını söylüyoruz. Kendilerine, gelin bir cumhurbaşkanı konusunda anlaşalım diyoruz. Süleyman Franciyye hakkında sizi rahatlatacak bir şeye ihtiyacınız varsa, biz buradayız. Bunların hepsine karşı çıkarsanız ve istediğiniz başkanı getirebilirseniz buyrun onu getirin.

Diğer yandan Şeyh Muhammed Yazbek siyasi boşluktan kurtulmak için cumhurbaşkanını seçmenin önceliğine işaret ettiği açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

Halen uzlaşmaya çağırıyoruz. Bazıları adayınızda ısrarcı olurken bu nasıl uzlaşmaya çağırmak diyor. Bu noktada herkese uzlaşma ve diyalogda elindekini sunsun sonra ne olacağına bakarız diyoruz. Eğer daha iyi birini getirirseniz, o zaman biz genel çerçeveler dahilinde hazırız. Ancak daha iyisini bulamazsanız, adayımızı kabul etmelisiniz. Çünkü biz vatanın inşasının temeli olarak diyalog ve uzlaşmadan yanayız.



İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
TT

İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

Mecid Kayalı

Mevcut koşullar altında İsrail, Hamas ve Hizbullah'ın gücünü ve konumunu zayıflattıktan, Suriye rejimi çöktükten ve İran'ın Arap Maşrık (Levant) ülkelerindeki nüfuzunu sonlandırdıktan veya sınırlandırdıktan sonra, bölgede politik ve güvenlik açısından yeni bir stratejik gerçeklik dayatmaya çabalıyor. Hatta Aksa Tufanı’nın, ABD'nin sınırsız desteği de dahil ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanarak, bu bölgede bir tür kırılgan rejimler kurmak için müdahalelerde bile bulunuyor.

Siyasi düzeyde İsrail, yalnızca zayıf ve dağılmış Arap sistemine karşı değil, aynı zamanda diğer iki bölge ülkesine, yani Türkiye ve İran'a karşı da bölgede daha güçlü bir bölgesel devlet veya baskın bir devlet olarak kendini dayatmaya çalışıyor. İsrail'in Türkiye ile sorunu, Türkiye'nin yeni Suriye'deki siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığının azaltılmasıyla ilgili ise İran ile sorunu, İran'ın nükleer ve füze programlarını çökertme ve kendisini sınırları içine hapsetmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor. Filistinlilere gelince, İsrail onları siyasi denklemden silmeye, bağımsız bir Filistin varlığını engellemeye ve nehirden denize kadar üzerlerindeki hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Güvenlik açısından İsrail, yalnızca ordusunun prestijini yeniden kazanmasını sağlamayı veya yakın çevresinde herhangi bir askeri gücün belirmesini engellemek için önleyici savaşlara girişmeyi amaçlamıyor. Aynı zamanda Suriye ve Lübnan'da, kendine hayati bir alan yaratmaya çalışıyor. Gazze ve Batı Şeria'da oluşturulacak tampon bölgelerle birlikte, bu alan Suriye’de Dera, Kuneytra ve Suveyda illeri, Lübnan'da, Litani Nehri'nin kuzeyindeki Evveli Nehri sınırlarına kadar olan bölge dahil olmak üzere 60 kilometre derinlikte. Adı geçen iki ülkeye zaman zaman düzenlediği askeri saldırıların açıklaması da budur. Bu saldırılarla sanki hem devlet hem de milis güçler düzeyinde kendisi ile çatışmada askeri seçeneğin sonunu hazırlıyor.

Ancak İsrail, radikal hükümetinin savaşı sürdürme, Suriye, Lübnan, Gazze ve Batı Şeria’yı silahsızlandırma veya silahları sınırlandırma talebi konusundaki ısrarından da anlaşılacağı üzere, ayrıca Suriye ve Lübnan'daki mezhepsel ayrışmalara yatırım yaparak, komşu rejimlerin yapılarını değiştirmek için mevcut Arap, bölgesel ve uluslararası koşulları kullanmayı amaçlıyor. Böylece mezhepçi/Yahudi devleti karakterini genelleştirmeye çalışıyor. Zira Arap Maşrık ülkelerinin de kendisine benzemesi, onu Arap coğrafyasında bir Yahudi devleti olarak istisnai durumundan kurtaracaktır. Azınlıkları korumak ile övünmesinin anlamı da belki budur.

İsrail, tarih boyunca jeopolitik önemi nedeniyle, şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklanıyor. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden yaşıyor ve Esed rejiminin bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor.

Bu bakış açısının İsrail'de aşırı milliyetçi ve dinci sağın ideolojik cephaneliğinin her zaman bir parçası olduğu biliniyor. Bu, bazılarının inandığı gibi Suriye'yi sadece coğrafi olarak değil, aynı zamanda ve en önemlisi toplumsal düzeyde de bölmeyi amaçlıyor.

Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önem nedeniyle, İsrail'in şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklandığı aşikâr. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden geçiyor ve Esed rejiminin geride bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor. Yani bu dönem, İsrail'in Suriye'yi devlet ve halk olarak zayıflatması, gelecekte de siyasi, ekonomik ve sosyal güç elde etme kabiliyetini sınırlaması için en uygun dönemdir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik müdahale ve saldırılarını, öncelikle terörist ve cihatçı etkinin artması korkusuyla örtbas ettiğini belirtmekte fayda var. İkinci gerekçesi, İsrail'e karşı düşmanlık beslediğini varsaydığı, sanki bu konuda İran'ın yerini alabilecekmiş gibi algıladığı Türkiye'nin nüfuzunun artmasını engellemek. Üçüncüsü, yeni Suriye rejiminin, İsrail'e karşı savaşmayacağına dair İsrail'i rahatlatacak ölçüde kesin işaretler vermemesi. Dördüncüsü, bölgedeki yeni denklemler ve gelişmeler doğrultusunda Suriye'yi İsrail ile normalleşme dalgasına çekmek.

Suriye'nin İsrail'in bu pusuları ve müdahaleleri karşısındaki sorunu, bitkin ve güçsüz olması ve onu parçalanmaya sürükleyen etkenlerin varlığıdır. İsrail ile hegemonya mücadelesi veren bölgesel güçlerin ortadan kalkması veya zayıflamasıdır. İran, tüm milis güçlerinin başına gelenlerden sonra artık kendi bekasıyla ilgileniyor. Siyasi ve ekonomik baskı altında olduğu gibi, nükleer ve füze programlarının belini kıracak olası bir saldırı tehdidiyle de karşı karşıya.

Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti bir kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir

Türkiye’ye gelince, Suriye liderliğini kucaklamasına veya desteklemesine rağmen, ABD'nin desteklediği İsrail politikalarına karşı fazla bir şey yapması mümkün değil. Türkiye, NATO'nun önemli bir üyesi ve Suriye'ye olan ilgisi büyük ölçüde, hemen yanı başında bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemekle sınırlı. Söylemi ne olursa olsun Suriye'deki rolünü sadece yumuşak güç, ekonomik imkânlar, altyapı ve hatta güvenlik güçlerinin eğitimi ile sınırlıyor.

Bu durum karşısında Suriye'nin seçenekleri sınırlı ve kısıtlı görünüyor; yorgun, bitkin ve parçalanmış, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak acilen toparlanmaya ihtiyaç duyan bir Suriye gerçeğinde askeri seçeneği önermek pervasızlıktır. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Suriye ordusunun kapasitesinin ve altyapısının tahrip edilmesinden ve İsrail’in uzun elinin İran'a kadar bütün Ortadoğu'ya uzanabildiği ortaya çıktıktan sonra, savaşacak gücü ve kapasitesi de yok.

Dolayısıyla Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, ikincisi de Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir. Kastettiğimiz, Suriye'de coğrafi bölünmüşlüğü reddedip, merkezi bir devlete yönelmekten bahsetmekle yetinmenin mümkün veya yeterli olmadığıdır. Çünkü böyle bir devlet ne bir güç göstergesidir ne de birlik göstergesidir, önemli olan halkın birliğidir. Bu da ancak etnik, mezhepsel ve siyasal ayrımlardan uzak, özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devletin kurulmasıyla gerçekleşebilir. İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ihmal edilen veya bastırılan, İsrail'e karşı en etkili silah da budur.

İkinci boyut, Suriye'nin uluslararası, bölgesel ve Arap dünyasıyla ilişkilerinin güçlendirilmesini, dünyaya ve gerçekliğe karşılık vermesini ve uyum sağlamasını gerektiriyor. Çünkü böyle bir uyum, İsrail'in öne sürdüğü argümanları elinden alacaktır.

Burada Suriye'nin şu anda bir geçiş sürecinde olduğunu, Suriye'nin ve halkının geleceğinin, bu süreci sağlam ve doğru temeller üzerinde geçirmesinin belirleyeceğini kastediyoruz.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafınadan Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.