Mısır Cumhuriyet Halk Partisi Cumhurbaşkanı adayı çıkartacak

Mısır Cumhuriyet Halk Partisi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkartacağını açıkladı

Cumhuriyetçi Halk Partisi üyeleri, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olma oylaması sırasında (Mısır Cumhuriyet Halk Partisi)
Cumhuriyetçi Halk Partisi üyeleri, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olma oylaması sırasında (Mısır Cumhuriyet Halk Partisi)
TT

Mısır Cumhuriyet Halk Partisi Cumhurbaşkanı adayı çıkartacak

Cumhuriyetçi Halk Partisi üyeleri, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olma oylaması sırasında (Mısır Cumhuriyet Halk Partisi)
Cumhuriyetçi Halk Partisi üyeleri, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olma oylaması sırasında (Mısır Cumhuriyet Halk Partisi)

Mısır Cumhuriyet Halk Partisi, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkartacağını resmen açıkladı. Çarşamba akşamı yapılan parti içi seçimin ardından, yarın kurul toplantısı sonrasında olası adayın üst organının üyeleri arasından seçilmesi şartıyla cumhurbaşkanlığı yarışında aday çıkarmaya karar verdiğini bildirdi.

Cumhuriyet Halk Partisi, Mısır'da Vefd Partisi’nin ardından cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılma niyetini açıklayan ikinci parti oldu. Mısır anayasasının 142. maddesinde yer aldığına göre cumhurbaşkanlığına aday olma koşullarında adayın Temsilciler Meclisi'nin en az 20 üyesi veya en az 25 bin vatandaş tarafından desteklenmesi, en az 15 ilde seçim hakkına sahip olması, her ilden en az bin destekçisinin bulunması gerekiyor. Her halükarda kanunda düzenlendiğine göre birden fazla adayın desteklenmesine izin verilmiyor.

Eylül 2012'de kurulan Cumhuriyet Halk Partisi, Temsilciler Meclisi'nde 50, Senato'da 17 milletvekili ile Vatanın İstikbali Partisi’nin ardından parlamento çatısı altında ikinci sırada yer alıyor.

Şarku'l Avsat'ın aktardığı basın açıklamasına göre parti, seçmenlerin yaklaşık yüzde 65'inin desteklediği bu kararı alırken vatanseverlikte rekabet edebilirlik ilkesini, partinin ekonomik ve toplumsal programlarından kaynaklanan merkez sol politikaların uygulanmasını teşvik etmeyi amaçlıyor. Bu noktada, mevcut ekonomik durumun etkilerini ele almanın, orta sınıfı tüketen ekonomi politikaları ve programlarının büyümesini sınırlamanın gerçekçi bir yolunu arıyor.

Cumhuriyet Halk Partisi lideri Hazim Muhammed Ömer, Şarku'l Avsat'a verdiği demeçte, “Cumhurbaşkanlığı seçimleri adaylığı, parti programlarını yaymak ve söylemini ilerletmek, deneyim kazanmak ve çoğulculuğu pekiştirmek için bir fırsat teşkil eder. Partinin 25 üyeden oluşan üst organı, parti adayını belirlemek için yarın toplanacak. Bu süreç, oylama yoluyla değil, uzlaşmaya dayalı müzakereler sürecinde bir yarı-uzlaşı yoluyla yürütülecektir” ifadelerini kullandı.

Sosyal liberal çizgideki partinin Genel Başkanı ve Senatör Hazim Ömer, Genel Başkan Yardımcısı ve Milletvekili Ahmed Ebu Haşime, Parti Genel Sekreteri Temsilcisi ve Temsilciler Meclisi'nde Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Komisyonu Başkanı Muhammed Salah Ebu Hamile, partiden adaylığını koyacağı düşünülen isimler arasında yer alıyor.

Parti üst organlarının cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmak istediğini ifade ettiğine değinen Ömer, “Bu sadece bir istek meselesi değil. Yüksek Otorite tarafından belirlenen şartlar var. Temsilciler Meclisi ve Senato'daki 67 milletvekili bulunan partinin meclis organı arasında potansiyel cumhurbaşkanı adayı konusunda neredeyse bir oybirliği olmalı” ifadelerine başvurdu.

Seçimlere şahsen katılmak isteyip istemediğine hususunda ise “Buna istek olarak bakmıyoruz. Partinin bir üyesi görev olarak atanırsa buna uymak zorunda. Zirâ bu bir vatan borcu. Şahsen partinin cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağımı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylık oylarının sayılması öncesinde bilmiyordum. Bu ana kadar kimin aday gösterileceği bilinmez” ifadelerini kullandı.

Şarku'l Avsat'a verdiği demeçte parti adayının partinin üst organı toplantısının ardından gösterileceğini açıklayan Ebu Hamile ise seçimlere adaylık duyurusu öncesinde parti içi istişarelerin yapıldığını belirtti.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.