İsrailli araştırmacı İran tarafından takas için mi kaçırıldı?

Irak'ta kaçırılan İsrail-Rusya çifte vatandaşı araştırmacı Elizabeth Tsurkov (Hükümet Basın Ofisi)
Irak'ta kaçırılan İsrail-Rusya çifte vatandaşı araştırmacı Elizabeth Tsurkov (Hükümet Basın Ofisi)
TT

İsrailli araştırmacı İran tarafından takas için mi kaçırıldı?

Irak'ta kaçırılan İsrail-Rusya çifte vatandaşı araştırmacı Elizabeth Tsurkov (Hükümet Basın Ofisi)
Irak'ta kaçırılan İsrail-Rusya çifte vatandaşı araştırmacı Elizabeth Tsurkov (Hükümet Basın Ofisi)

Iraklı yetkililer İsrailli Rus araştırmacı Elizabeth Tsurkov'un Irak'ta kaçırılmasıyla ilgili soruşturma başlattıklarını açıklasa da olay gizemini koruyor. Zirâ yetkililer soruşturma dosyasında herhangi bir yeni gelişmeden bahsetmezken, kaynaklar ise bazı silahlı Şii gruplara Tsurkov'un akıbetini öğrenmek için baskı yapıldığını belirtiyor.

Haşdi Şabi kaynakları, Ulusal Güvenlik ve parlamento üyelerinin öne sürdüğüne göre, Tsurkov'un Bağdat'ta kaçırılması ile Tel Aviv'deki İranlı bir tutuklunun serbest bırakılması yönünde yürütülen, ancak durdurulan müzakereleri yeniden canlandırması için İsrail'e baskı yapılması amaçlanıyor.

Silahlı gruplara yakın bir güvenlik kaynağı, Tsurkov'un Tahran’ın talebi üzerine Irak'ta Ketaib Hizbullah ile birlikte olduğunu söylerken diğer kaynaklar ise Tsurkov'un İran'a aktarıldığını öne sürüyor. Kaynaklar, şuan İran ile İsrail arasında yerel olmayan arabuluculuk ile müzakerelerin sürdüğünü belirtiyor. Nitekim iki tarafın da müzakereleri kolaylaştırmak için Arap olmayan bir bölge ülkesi seçtiği biliniyor.

Bazıları, geçtiğimiz Haziran ayında Güney Kıbrıs'ta İsraillilere yönelik saldırılar düzenlemekle suçlanarak İran’da İsrail tarafından kaçırılan Yusuf Şahbazi’nin serbest bırakılması karşılığında Rusya'nın müdahalesiyle Tsurkov'un önümüzdeki günlerde serbest bırakılmasıyla sonuçlanabilecek görüşmelerin yapıldığını belirtiyor. Yerel gözlemciler de Şahbazi ile Tsurkov davaları arasında bir bağlantı olabileceğini düşünüyor.

sd
Irak'ta kaybolan İsrailli Rus akademisyen Elizabeth Tsurkov'un 26 Mayıs 2017'de İstanbul'da fotoğrafını çeken Suriyeli gazeteci Ahmed Muhammed'in ulaştırdığı fotoğraf (AFP)

Irak'ı birden fazla kez ziyaret eden Tsurkov, Irak ve Suriye'deki silahlı grupları inceleme ilgisi nedeniyle askeri kanadı bulunan taraflarla bir araya gelmişti. Sosyal medyada Sadr Hareketi üyeleri ve diğer akımlarla yaptığı görüşmenin fotoğraflarını yayınlamış, Şii şehirlerini ziyaret etmişti. Görüşmelerinde ‘direniş’ destekçileri ile ilgileniyor gibi görünüyordu. Sadr destekçisi unsurlarla bir araya gelen Tsurkov, Sadr destekçileri tarafından Bağdat'ın Sadr semtinde kılınan Cuma namazlarından birine katıldı. Bunun üzerine Sadr hareketi karşıtları, hareketin kaçırılma olayına karışma olasılıklarına dair bazı söylentilerde bulundu.

Şarku’l Avsat’a konuşan, ancak ismini vermek istemeyen bir Sadr Hareketi üyesi, eleştirilere verdiği yanıtta şöyle söyledi:

Dikkatleri dağıtmakta iyiler, ancak Irak'ta herkes bu tür operasyonlarda hangi tarafın uzman olduğunu bilir. Tsurkov’un bazı Sadr destekçileri ile görüştüğü, onlarla Cuma namazına katıldığı biliniyor. Ancak, hareketin üst düzey liderleriyle değil, sıradan unsurları ile tanıştı. Bu insanlar onun sadece harekete ve liderine biraz sempati gösteren bir Rus yabancı araştırmacı olduğunu biliyorlar. Kendisi resmi ve aleni bir şekilde Irak’a girdi. Bu noktada Mayıs 2022'de İsrail ile normalleşmeyi suç sayan yasayı Parlamento'dan geçirmekte ısrar eden tarafın Sadr Hareketi olduğuna dikkat etmek gerekiyor. Adam kaçırma eylemini kim gerçekleştirdiyse bunu dışarıdan emirlere göre yaptığı açık.

sawde
Irak güvenlik güçleri mensupları (Reuters)

Hükümet Sözcüsü Basim el-Avadi ise son açıklamalarında “Irak hükümeti resmi soruşturmalarını tamamlayıp sonuca ulaşana kadar bu konuda resmi bir açıklama mevcut değil” ifadelerini kullandı. İçişleri Bakanlığı kaynakları ise İsrailli bir kişinin ülkeye girişine izin verildiğini reddetti. Zirâ yürürlükteki yasalar İsraillilerin ülkeye girişini engelliyor. Tsurkov’un Irak’a Rus vatandaşı olarak girdiği düşünülüyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu, Kataib Hizbullah’ı yaklaşık dört ay önce Irak'taki adam kaçırma olaylarının arkasında olmakla suçlamıştı. Kataib Hizbullah yetkilisi Ebu Ali el-Askeri, Perşembe günü yaptığı açıklamada, kaçırılan kadını esir olarak nitelendirdi. Twitter hesabında gönderi paylaşan Askari, “Siyonist varlığın Başbakanı’nın Irak'ta bir İsrail güvenlik unsurunun olduğunu kabul etmesi çok tehlikeli bir göstergedir. Dikkatli ve kararlı bir şekilde ele alınmalıdır.

Ketaib Hizbullah; kamu yararına hizmet niyetiyle Irak'taki Siyonist tutsak veya mahkumların akıbetini, bu suç çetesinin niyetini, kendileriyle muhatap olmayı suç sayan bir ülkede hareketlerini kolaylaştıranların kimler olduğunu öğrenmek için iki kat çaba gösterecek” açıklamalarında bulundu.

Koordinasyon Çerçevesi’nden bir yetkili ise Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Meseleye gerçekten yakın değillerse Tsurkov’a neden tutsak dediklerini bilmiyorum” vurgusunda bulundu. Tsurkov’un serbest bırakılması için İran makamları ile İsrail arasında gizli görüşmelerin yapıldığı söyleniyor. Irak makamlarının Tsurkov’un kaçırılma koşulları hakkında kesin bir sonuca varamadığına, adam kaçırmanın Ketaib Hizbullah gibi geniş nüfuza sahip silahlı bir grup tarafından gerçekleştirildiğine dair yerel tahminler mevcut. Nitekim 2015’te de kaçırılıp silahlı bir grup tarafından tutuklanan, en az bir yılın ardından fidye karşılığında serbest bırakılan Katarlı balıkçılar hususunda benzer bir olay yaşanmıştı.



İsrail, Uluslararası Adalet Divanı önünde Güney Afrika'nın ‘soykırım’ suçlamalarına yanıt veriyor

Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)
Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)
TT

İsrail, Uluslararası Adalet Divanı önünde Güney Afrika'nın ‘soykırım’ suçlamalarına yanıt veriyor

Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)
Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki durumla ilgili Lahey'deki Barış Sarayı'nda yapılan duruşma sırasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları mahkeme salonuna giriyor, 16 Mayıs 2024. (AFP)

İsrail bugün Uluslararası Adalet Divanı (UAD) önünde, Güney Afrika'nın Refah'taki askeri operasyonla Gazze Şeridi'ndeki ‘soykırımı’ devam ettirdiği yönündeki suçlamalarına cevabını sunacak.

Pretorya, UAD'dan İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırmak için gerekli olduğunu söylediği Refah saldırısını durdurmasını talep etti.

İsrail daha önce uluslararası hukuka bağlılığının ‘sarsılmaz’ olduğunu vurgulamış ve Güney Afrika'nın açtığı davayı ‘tamamen temelsiz’ ve ‘ahlaki açıdan iğrenç’ olarak nitelendirmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas'ın son kalesi olarak gördüğü Refah'ta geniş çaplı bir kara harekâtının Hamas’ı ortadan kaldırmak için gerekli olduğunu söylüyor.

İsrail dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, yoğun nüfuslu bu kente yönelik geniş çaplı bir saldırıya karşı uluslararası uyarılara rağmen, Refah'taki kara operasyonlarını ‘yoğunlaştıracağını’ duyurdu. İsrail'in Refah'ta ‘insani bir felaketi’ önlediğini düşünen Netanyahu, ofisi tarafından Arapça olarak yayınlanan açıklamasında “Şu ana kadar Refah'taki yaklaşık yarım milyon insan çatışma bölgelerinden tahliye edildi. Bahsettikleri insani felaket gerçekleşmedi ve gerçekleşmeyecek” ifadelerini kullandı.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise Refah'taki askeri operasyonun ‘takviye kuvvetlerin girişiyle devam edeceğini’ duyurdu.


"Hamas, Filistin Devlet Başkanı'nın Arap Zirvesi'nde yaptığı konuşmadan üzüntü duyuyor ve birlik konusundaki kararlılığını teyit ediyor

Gazze Şeridi'ndeki Hamas üyeleri (AFP)
Gazze Şeridi'ndeki Hamas üyeleri (AFP)
TT

"Hamas, Filistin Devlet Başkanı'nın Arap Zirvesi'nde yaptığı konuşmadan üzüntü duyuyor ve birlik konusundaki kararlılığını teyit ediyor

Gazze Şeridi'ndeki Hamas üyeleri (AFP)
Gazze Şeridi'ndeki Hamas üyeleri (AFP)

Hamas hareketi yaptığı açıklamada, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Bahreyn'in başkenti Manama'daki Arap zirvesi öncesinde, 7 Ekim operasyonuna ilişkin konuşmasından duyduğu üzüntüyü dile getirdi.

Abbas zirvede, Hamas'ın "7 Ekim'deki askeri operasyonu tek taraflı bir kararla gerçekleştirdiğini ve İsrail'e Gazze'ye saldırması için daha fazla bahane sağladığını" söyledi. Hamas ise İsrail'in Filistin halkına karşı işlediği suçlar için "bahane beklemediği" yanıtını verdi.

Abbas konuşmasında, Hamas'ın "bölünmüşlüğe son vermeyi ve Filistin meşruiyet şemsiyesine geri dönmeyi reddeden tutumunun, işgal hükümetinin Gazze Şeridi'nin, Batı Şeria ve Kudüs'ten ayrılmasını pekiştirmek, bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek ve Ulusal Otorite ile Filistin Kurtuluş Örgütü'nü zayıflatmak için 7 Ekim'den önce uygulamaya çalıştığı İsrail planına hizmet ettiğini" belirtti.

Ancak Hamas yaptığı açıklamada "ulusal birlik konusundaki kararlılığını defalarca vurguladığını, Filistin iç cephesini güçlendirmek ve ulusal safları birleştirmek için her aşamada gerekli esnekliği gösterdiğini" ısrarla vurguladı.


Heniye: İsrail müzakereleri "bilinmeyen bir kadere" sürükledi

Han Yunus kentindeki yıkılmış binaların ortasında yürüyen yerinden edilmiş Filistinliler (AP)
Han Yunus kentindeki yıkılmış binaların ortasında yürüyen yerinden edilmiş Filistinliler (AP)
TT

Heniye: İsrail müzakereleri "bilinmeyen bir kadere" sürükledi

Han Yunus kentindeki yıkılmış binaların ortasında yürüyen yerinden edilmiş Filistinliler (AP)
Han Yunus kentindeki yıkılmış binaların ortasında yürüyen yerinden edilmiş Filistinliler (AP)

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye dün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah sınır kapısını işgal etme ve kente yönelik saldırılarını genişletme konusundaki ısrarının tüm müzakereleri "bilinmeyen bir kadere" sürüklediğini söyledi.

Heniye, Hamas'ın Refah'taki İsrail operasyonuyla ilgili olarak Mısır ile temas halinde olduğunu ve "İsrail'in Refah sınır kapısından derhal çekilmesi gerektiği konusunda" Mısır ile hemfikir olduğunu belirtti.

Nekbe'nin 76. yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada Haniye, savaştan sonra Gazze Şeridi'nin yönetimine hareketin "ulusal toplumla" birlikte karar vereceğini, "(Hamas'ın) saldırıyı durdurmak için hiçbir çabadan kaçınmadığını ve arabulucuların çabalarına olumlu yaklaştığını" ifade etti.

Heniye, ateşkes ve tutukluların serbest bırakılmasına yönelik herhangi bir çaba ya da anlaşmanın, "kalıcı bir ateşkesi ve Gazze Şeridi'nin tamamından kapsamlı bir çekilmeyi" garanti etmesi gerektiğini vurguladı.

fdvbgt
Yerinden edilmiş Filistinliler Refah’tan çıktıktan sonra Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr Belah'ta (AP)

Heniye, İsrail'in ateşkes önerileri karşısındaki tutumunu "Gazze'ye yönelik savaşı sürdürme yönündeki tasarlanmış niyetlerinin doğrulanması" olarak nitelendirdi.

Haniye'nin konuşması, İsrail ordusu ile hükümet arasında, Gazze'deki savaşın bitiminden sonra, yani "savaşın ertesi günü" Gazze Şeridi'nin yönetimi konusunda yaşanan tartışmanın ortasında geldi.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu konuşmasında, Hamas Gazze'de iktidarda kaldığı sürece "savaşın ertesi günü için yapılacak düzenlemelerden bahsetmenin bir anlamı olmadığını" söyledi. Savunma Bakanı Yoav Galant ise Gazze'de bir İsrail askeri yönetimini kabul etmeyeceğini, savaştan sonra İsrail'in Gazze'de güvenlik varlığının “İsraillilerin gereksiz yere can kaybına” yol açacağını söyledi.


Hizbullah'a ait insansız hava aracı İsrail'i ilk kez vurdu

İsrail'in bölgeyi hedef alan bombardımanının ardından Güney Lübnan'da dumanlar yükseliyor. (AFP)
İsrail'in bölgeyi hedef alan bombardımanının ardından Güney Lübnan'da dumanlar yükseliyor. (AFP)
TT

Hizbullah'a ait insansız hava aracı İsrail'i ilk kez vurdu

İsrail'in bölgeyi hedef alan bombardımanının ardından Güney Lübnan'da dumanlar yükseliyor. (AFP)
İsrail'in bölgeyi hedef alan bombardımanının ardından Güney Lübnan'da dumanlar yükseliyor. (AFP)

Hizbullah’a ait insansız hava aracı (İHA) dün (Perşembe) İsrail'i ilk kez bombalarken, iki taraf arasındaki çatışmalar ilk aylara göre eşi benzeri görülmemiş bir şekilde ve yüksek bir hızla tırmanarak ‘yıpratma savaşına’ dönüştü.

Hizbullah, savaşçılarının Metula bölgesine iki adet S5 füzesiyle donanmış bir İHA’yla saldırdığını duyurdu. Hizbullah ilk kez bu tür güdümsüz konvansiyonel füze kullanmış oldu.

Güney cephesi, askeri uzman emekli Tuğgeneral Halil el-Hilu'nun İsrail'in iki tarafı geniş bir savaşa girmemeye zorlayan gerçekler ışığında ‘tampon bölge’ yaratmaya çalıştığı bir ‘yıpratma savaşı’ olarak tanımladığı, her iki tarafın da ilk kez bölgeleri bombaladığı büyük bir tırmanışa tanık oldu.

Söz konusu gerilim, Çarşamba günü Hizbullah tarafından gerçekleştirilen ve biri Tiberya yakınlarında olmak üzere üç İsrail askeri üssünü hedef alan askeri operasyonların ardından, ‘suikastlara yanıt olarak’ geldi. Hizbullah, iki taraf arasındaki savaşın başlamasından bu yana en şiddetli bombardımanla karşılık vererek Lübnan'ın doğusundaki birçok noktayı hedef aldı.

Batı Tiberya'ya yapılan saldırı savaşın başlangıcından bu yana İsrail içinde gerçekleştirilen en şiddetli saldırı olurken, Hizbullah saldırının ‘bir dizi saldırı uçağı’ tarafından gerçekleştirildiğini ve ‘hava kuvvetlerinin kapsamlı gözetleme ve tespit sisteminin bir bölümünü’ hedef aldığını açıkladı. Hizbullah ayrıca, bu sabah Golan Tepeleri'ndeki İsrail askeri bölgelerine saldırı düzenledi.


ABD Temsilciler Meclisi İsrail'e acil silah desteği tasarısını onayladı

ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv- Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv- Reuters)
TT

ABD Temsilciler Meclisi İsrail'e acil silah desteği tasarısını onayladı

ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv- Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi binası (Arşiv- Reuters)

CNN'in haberine göre ABD Temsilciler Meclisi, İsrail'e silah sevkiyatının zorunlu hale getirilmesini öngören bir yasa tasarısını kabul etti. Cumhuriyetçiler, yedi ayı aşkın bir süredir Gazze Şeridi'nde Hamas'la savaşan İsrail'e mühimmat sevkiyatını askıya alma kararı alan Başkan Joe Biden üzerindeki baskıyı arttırmaya çalışıyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre tasarı, Biden'ın Kongre tarafından İsrail'e onaylanan herhangi bir silah sevkiyatını engelleme, durdurma veya iptal etme kabiliyetini zayıflatıyor.

Tasarı ayrıca İsrail'in askıya alınan silah sevkiyatlarının yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren 15 gün içinde teslim edilmesini gerektiriyor.

CNN’e göre Demokratların kontrolündeki Senato'nun tasarıyı reddetme olasılığı düşük ve Beyaz Saray'ın, Biden'ın Kongre'den geçen yasayı onaylayacağını söylediği belirtildi.


Bahreyn Zirvesi: İki devletli çözümün sağlanmasına yönelik uluslararası bir zirve

Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)
Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)
TT

Bahreyn Zirvesi: İki devletli çözümün sağlanmasına yönelik uluslararası bir zirve

Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)
Arap Birliği ülkeleri liderlerinin Manama Zirvesi'ndeki hatıra fotoğrafı (BNA)

Arap Birliği Konseyi'nin dün (perşembe) Manama'da düzenlenen zirve düzeyindeki 33. olağan oturumuna katılan Arap liderler, Filistin meselesinin çözümü için Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde uluslararası bir konferans düzenlenmesi yönünde ortak bir çağrı yaparak iki devletli çözüm yolunda ilerleme kaydetmeye çalıştılar.

Bahreyn Zirvesi’nin sonuç bildirisinde, Arap liderlerin ‘siyasi süreç ve müzakereler için bir zaman sınırı belirlenmesi’ ve bu konuda net tedbirler alınması gerektiğini vurguladıkları aktarıldı. Liderler ayrıca, çözümün ‘Arap topraklarındaki İsrail işgalinin sona ermesi ve adil ve kapsamlı bir barışa ulaşmanın yolu olarak İsrail ile birlikte güvenlik ve barış içinde yaşamak üzere uluslararası meşruiyet kararlarına uygun bağımsız, egemen ve yaşayabilir bir Filistin devleti kurulmasıyla’ mümkün olduğunu ifade ettiler.

Zirve, ülkesi Arap Birliği Konseyi'nin bir önceki oturumuna başkanlık eden Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman'ın Suudi Arabistan'ın bir Filistin devletinin kurulmasına ve uluslararası alanda tanınmasına verdiği desteği yinelediği ve uluslararası toplumu Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme çabalarını desteklemeye çağırdığı konuşmasıyla başladı. Suudi Arabistan’ın zirve delegasyonuna başkanlık eden Veliaht Prens konuşmasına İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz Al Suud'un zirve katılımcılarına selamlarını ve ‘başarı ve muvaffakiyet’ dileklerini ileterek başladı.

Katılımcılara hitap eden Muhammed bin Selman, “32. oturuma başkanlık ettiği süre boyunca Suudi Arabistan, Arap meselelerine ve ortak Arap eyleminin geliştirilmesine büyük önem verdi. İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığını görüşmek üzere olağanüstü ortak Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesine ev sahipliği yaptığı için başta Filistin meselesi olmak üzere bölgesel ve uluslararası konularda ortak tutum belirleme konusunda istekli oldu” ifadelerini kullandı. Muhammed bin Selman ayrıca, “Filistin'deki kardeşlerimize yönelik acımasız saldırganlığa karşı ortak eylemin sürdürülmesi gerektiğini” vurguladı.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ise “uluslararası meşruiyeti hiçe sayarak yedi aydan fazla bir süredir ABD'nin desteğiyle devam eden İsrail savaş suçları ve soykırımı sonucunda çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 120 binden fazla Filistinlinin şehit olduğunu ve yaralandığını” söyledi.

Zirvede ayrıca liderler tarafından sonuç bildirisinde ifade edilen ve Arap su güvenliği konusunu ele alan çeşitli hususlara da değinildi. Katılımcılar bunun özellikle Mısır ve Sudan için Arap ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğunu yineledi. Katılımcılar, Mısır ve Sudan’ın Nil suları üzerindeki haklarını etkileyecek herhangi bir eylem ya da tedbiri reddetti. Katılımcılar ayrıca, Dicle ve Fırat nehirleri konusunda Suriye ve Irak ile dayanışma içinde olduklarını ve güvenliklerini ve su çıkarlarını korumak için gerekli gördükleri her türlü tedbiri alma konusunda hepsiyle dayanışma içinde olduklarını bir kez daha yinelediler.

Bahreyn Zirvesi'nin nihai bildiri taslağında ayrıca, devletlerin egemenliği dışında faaliyet gösteren ve Arap devletlerinin yüce çıkarlarıyla çelişen yabancı gündemleri takip eden veya uygulayan silahlı gruplara veya milislere verilen her türlü destek tamamen reddedilirken, egemenliklerini ve toprak bütünlüklerini savunan tüm Arap devletleriyle dayanışma içinde olunduğu vurgulandı.


İsrail istihbaratı tarafından hazırlanan raporda ‘İsrail’in son derece zorlu bir eşikte olduğu’ uyarısı

İsrail’e göre karşı karşıya olduğu tehditler tehlikeli bir yükselişte (AFP)
İsrail’e göre karşı karşıya olduğu tehditler tehlikeli bir yükselişte (AFP)
TT

İsrail istihbaratı tarafından hazırlanan raporda ‘İsrail’in son derece zorlu bir eşikte olduğu’ uyarısı

İsrail’e göre karşı karşıya olduğu tehditler tehlikeli bir yükselişte (AFP)
İsrail’e göre karşı karşıya olduğu tehditler tehlikeli bir yükselişte (AFP)

Emel Şehade

Siyasi aktivistler, İsrail'in 76’ncı Bağımsızlık Günü ve kayıplarını anma törenlerindeki görüntüler, 7 Ekim saldırısının üzerinden geçen yedi ayı aşkın bir süredir içinde bulunduğu ve hiçbir hedefine ulaşamadığı durumun bir küçük bir resmini yansıttığını düşünüyorlar.

Etkinlik düzenlemek, konuşma yapmak ve çelenk koymak üzere sahneye çıkan komutanlar ve yetkililer yumruk yumruğa kavgalar edip birbirlerine bağırdılar. Konuşmaların çoğunda ordunun, halkın güvenliğini sağlamakta başarısız olduğu dile getirilirken geriye kalanları sadece 7 Ekim'de değil, saldırıyı takip eden aylarda da yetkililerin başarısızlıklarına değindiler. Savaşın sonlandırılmasının yanında ‘sadece çatışmaları yoğunlaştırmak Hamas'ı teslim olmaya zorlayabilir’ denkleminin yerine ‘Hamas'a bir alternatif bulunması ve bu savaş için bir yol haritası geliştirilmesi’ çağrıları yapıldı.

Ancak savaşın İsrail'in gücü, statüsü ve konumu üzerindeki yansımaları ve sonuçları karşısında kuruluşunun 76’ncı yılında karşı karşıya olduğu tehditlerin tehlikeli bir yükselişe geçtiğini, konumunun, niteliksel askeri üstünlüğünün ve artan zorluklarla başa çıkma kabiliyetinin sarsıldığını ve zayıfladığını düşünenler var. Söz konusu kişilere göre bu durum, tüm bunların yanı sıra İsrail’in dayanıklılığına, bölgesel ve küresel konumuna ve yeni bir yol haritasına ihtiyaç olduğunu düşündükleri caydırıcılık yeteneğine zarar veriyor. Bu görüşler, İsrail Askeri İstihbarat Teşkilatı eski Direktörü (emekli) Tümgeneral Amos Yadlin tarafından stratejik ve siyasi planlama uzmanı (emekli) Albay Udi Evental'ın yardımıyla hazırlanan özel bir raporda dile getirildi.

Yeni dönemi görmezden gelmeyin

İsrail'in 7 Ekim sonrasında içinden geçmekte olduğu ‘riskli sürece’ değinen raporda şu ifadeler yer aldı:

İsrail, kuruluşundan sonraki dördüncü neslinin başlangıcında ve bağımsızlığının yüzüncü yılına yaklaştığı sırada sorumlu, ileri görüşlü, tablonun genişliğini ve içinde bulunduğumuz anın büyüklüğünü anlayan, ulusal çıkarları kaygılarının en ön sırasına koyan ve içinde bulunduğumuz fırtınalı okyanusta güvenle yol almamız gerektiğini hisseden liderlerin seçilmesini gerektiren son derece zorlu bir dönemin eşiğinde.

Raporda, İsrail'in 76’ncı Bağımsızlık Günü'nde, öngörülebilir gelecekte kendisi için henüz bilinmeyen ve anlaşılamayan, ancak derhal bir düzenleme ve değişim gerektiren yeni ve tehlikeli bir dönemin habercisi olan zorlu dönüm noktalarının artık görmezden gelinemeyeceği vurgulandı.

Zorluklar

“İsrail'in Hayatta Kalmasını Sağlayacak Yeni Yol Haritası” başlıklı rapora göre İsrail'in İran ve Ortadoğu'daki çeşitli ülkelerde desteklediği radikal gruplardan kaynaklanan stratejik düzeyde artan meydan okumalar ve tehditlerle Gazze’deki savaşa batmış durumda olmasından dolayı şu an karşı karşıya gelmemesi gerekiyor. Rapora göre İsrail, İran’ın gelişmiş nükleer programının yanı sıra büyüyen füze ve insansız hava aracı (İHA) cephaneliğinin sağladığı güç ve vekillerinden oluşan bir ağı yönetme kabiliyetinin verdiği güçle yakında nükleer silahların ötesine geçme kararı almasına karşı hazırlıklı olmalı.

Raporun devamında şu ifadelere yer verildi:

İsrail’in etrafı, ekonomik, yönetimsel ve güvenlik alanlardaki şartları kötüleşen, başarısızlıkları büyüyen ve İsrail'e karşı düşmanlıkları artan birinci, ikinci ve üçüncü halkadan düşman ülkelerle çevrili.

Raporun yazarı Yadlin, bahsi geçen şartların Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak'ta daha da radikalleşebileceği ve Ürdün ve Mısır'da da bir dereceye kadar gelişebileceğinden duyduğu endişeyi ifade etti.

Filistinlilerle çatışmanın tırmanmasının İsrail'in diğer tüm alanlardaki güvenliğini olumsuz etkilediği konusunda uyaran Yadlin, bunun aynı zamanda İsrail’in Ortadoğu'da ve uluslararası arenada stratejik derinlik yaratmasını zorlaştırdığının ve bir güç olarak imajını, kendini donatma kabiliyetini ve ordusunun hareket özgürlüğünü zayıflatacak şekilde dünyadaki konumuna zarar verdiğinin altını çizdi.

Gazze’deki savaşın bir an önce sona erdirilmesi gerektiğini vurgulayan Yadlin, savaşın İsrail'in statüsü ve prestiji üzerindeki etkilerini ise şöyle özetleyerek “Uluslararası ve bölgesel olarak artan tecritçilik, yaptırımlar ve boykotlar, olası silah ambargoları, ciddi yasal tehditler, kredi notunun düşürülmesi, ticari ilişkilerin zarar görmesi, yatırımların azalması ve havayolu şirketlerinin uçuşlarının askıya alınması, İsrail'in bölgesel arenada entegrasyon süreçlerini güçlendirmesini ve uluslararası arenadaki fırsatları gerçekleştirmesini zorlaştıracaktır” yorumunda bulundu.

Yedi cephede savaş

İsrail'i yedi cephede savaşmak zorunda bırakan Gazze’deki savaşta operasyonel düzeyde İsrail'in bugünkü durumunu ‘uyarı alarmı’ olarak tanımlayan Yadlin, “Bugünkü durum, Tel Aviv'e karşı aynı anda birçok cepheden yoğun saldırıların yapılacağı, ticaret ve tedarik yollarının kesintiye uğrayacağı çok cepheli bir savaşla karşı karşıya gelme olasılığının yüksek olduğuna işaret ediyor” yazdı.

İsrail yönetiminin görmezden geldiği, hatta bazılarını kınadığı askeri ve güvenlik kurumlarınca hazırlanan raporların daha önce teyit ettiği üzere Tel Aviv'in bölgede düşman olarak gördüğü ülkelerin askeri yetenekleriyle ve gelişimleriyle başa çıkmakta zorlandığı vurgulanan raporda, “Roketler, füzeler ve insansız hava araçlarının (İHA) yanı sıra sınır ve temas hattındaki karasal tehditlerdeki operasyonel eğilimler, İsrail'in gücünü ezerek, savunma kabiliyetleri açısından zorlayarak, savaş düzenindeki boşlukları ve envanterindeki eksikliği vurgulayarak üstünlüğünü en üst düzeye çıkarmasını güçleştiriyor. Bu durum özellikle bölgenin ve İsrail'in uzun süreli çatışmalar ve yıpratma dönemine girdiği ve kısa süreli savaşlarda tam bir belirleyici gücün ortaya çıkmadığının kanıtlandığı sırada meydana geldi” denildi.

İsrail’in stratejik sorumluluğu

Raporda ‘Uyum sağlama kabiliyetinin yitirilmesi’ ara başlığı altında mevcut politikanın ve Gazze’deki savaşın devam etmesinin İsrail'in çeşitli zorluklarla başa çıkma kabiliyetini zayıflatacağı uyarısı yapıldı. İsrail'in çeşitli zorluklarla başa çıkma kabiliyetinin zaman içinde aşındığı ve bu bağlamda geleceğe yönelik birtakım olumsuz faktörlerin olduğu belirtilen Raporda, “Büyük güçler arasında artan rekabet çerçevesinde İsrail'in siyasi, ekonomik ve güvenlik çıkarlarının bulunduğu Batı ve ABD kamplarında kalmaktan başka alternatifi yok” ifadeleri yer aldı.

Yadlin, raporunda şu değerlendirmelerde bulundu:

İsrail'in artan zorluklar karşısında Washington'ın desteğine giderek daha fazla bağımlı hale geldiği bir dönemde, ABD'nin gücü, çok taraflı çatışma bölgeleri ve içeride artan bölünme nedeniyle zorlanıyor. Bunun yanında ABD'de İsrail'i bir oluşumdan ziyade stratejik bir yük olarak gören sesler de yükseliyor.

Yadlin, raporda ayrıca İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve aşırılık sağcı partilerden oluşan koalisyon hükümetinin devam eden savaşlarla ilgili olarak ABD'ye karşı izlediği politikanın sürdürülmesinin neden olacağı tehlikeye karşı da uyardı.

Öncelik Filistin sahasındaki düzenlemeler

İsrail'in Gazze’deki savaş sonrasında takındığı tutum nedeniyle bölgedeki herhangi bir çözüm girişimi, Filistin meselesiyle ilgili düzenlemelerin teminat altına alınmasını şart koşuyor.

İsrail'in bugün ‘Avrupa’da ve Arap bölgesinde stratejik derinlik ve entegrasyon yaratmak’ için çeşitli fırsatlara sahip olduğunu savunan Yadlin, ancak bu fırsatların gerçekleşmesinin temelde Filistin sahasında ve ABD ile ilişkilerde ilerleme kaydedilmesine, Washington'ın Ortadoğu'daki varlığını sürdürme konusundaki istekliliğine ve içerideki siyasi zorlukların üstesinden gelirken Arap ülkelerine birtakım tavizler vermesine bağlı olduğu konusunda da uyardı.

Tüm bunları, İsrail'in içeride karşı karşıya olduğu durumun yansımalarının bir sonucu olarak ele alan rapora göre sosyo-ekonomik uçurumlar ve Haredilerin (ultra-Ortodoks Yahudiler/Haredim) işgücü piyasasına entegre edilememesi, önümüzdeki yıllarda İsrail ekonomisinin çökmesi ve ordunun, refah politikasının ve yönetimin ciddi zarar görmesi tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor. Ayrıca bir yandan içeride uyumun zayıflarken ve devlet kurumlarında çalışmaların gerilerken dışarıdan gelen çeşitli tehditler karşısında güvenliği güçlendirmek için gerekli kaynakların tahsis edilmesinin engellenmesi, ABD’nin desteğinin azaltılması İsrail'in bir devlet olarak istikrarına ve özelde Ortadoğu’daki genel olarak ise tüm dünyadaki stratejik konumuna yönelik yeni bir gerçeklik ve zorluk yaratıyor.

Başka bir yönetim ve çok boyutlu karşılık

Raporda bu yeni gerçeklikle başa çıkabilmek için gerekli yol haritasının şartları ortaya koyulurken acil eylem çağrısı yapıldı.

Rapora göre acil eylemde şunlar yer almalı:

  1. İsrail'in güvenlik kavramına ilişkin izlediği politikada çeşitli değişiklikler yapılması ve İsrail'in gelecekte İsrail-Filistin çatışmasında siyasi bir ufuk ve olumlu bir eğilim yaratmasını sağlayacak siyasi düzenlemeler için bir girişim başlatılması gerekiyor.
  2. Siyasi kriz sona erdirilmeli, mümkün olan en kısa sürede seçimler yapılarak halkın kendi hükümetine verdiği yetki tanınmalı ve hukukun üstünlüğüne ve herkesin kanunlar karşısında yeniden eşit olmaları sağlanmalı.
  3. Devlet bütçesinin kullanım şekli, artan tehditler ve zorluklara karşı güvenliği güçlendirecek şekilde değiştirilmeli.
  4. Sivil ve askeri iç cepheyi ve kritik altyapıları daha iyi koruyacak, acil durumlarda ve istihbaratta görev sürekliliğini sağlayacak ve 2023 başarısızlığından çıkarılan dersler çerçevesinde yeniden inşa edilecek bir modern savunma gücü oluşturulmalı. Hava kuvvetleri ve karada manevra sistemleri, birçok alanda kesin kararlar alınmasını sağlayacak şekilde güçlendirilmeli.
  5. Stratejik derinlik güçlendirilmeli ve İran'ın nükleer programını geliştirmesini durdurmak için bölgesel ve uluslararası bir kampanya başlatılmalı. Böylece İsrail'in uluslararası arenadaki konumu istikrara kavuşturulup, tecride ve yaptırımlara engel olunması ve Arap bölgesiyle entegre olması sağlanmalı.
  6. Arap devletleriyle birlikte bölgedeki radikal ekseni dengeleyecek ve bölgede nükleer silahların yayılmasını durduracak şekilde liderlik, dönüşüm ve ABD desteğine dayalı bölgesel bir yapı oluşturulmalı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan  çevrilmiştir.


ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı Gazze kıyısındaki geçici iskelenin kurulduğunu duyurdu

Refah'tan ayrılmak zorunda kalan yerlerinden edilmiş insanlar, Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Balah'ta sahil boyunca çadırlar kurdu. (AFP)
Refah'tan ayrılmak zorunda kalan yerlerinden edilmiş insanlar, Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Balah'ta sahil boyunca çadırlar kurdu. (AFP)
TT

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı Gazze kıyısındaki geçici iskelenin kurulduğunu duyurdu

Refah'tan ayrılmak zorunda kalan yerlerinden edilmiş insanlar, Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Balah'ta sahil boyunca çadırlar kurdu. (AFP)
Refah'tan ayrılmak zorunda kalan yerlerinden edilmiş insanlar, Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Balah'ta sahil boyunca çadırlar kurdu. (AFP)

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), bugün, Gazze Şeridi kıyısındaki geçici iskelenin kurulduğunu ve böylece deniz yoluyla yardım girişinin önünün açıldığını duyurdu.

CENTCOM’dan yapılan açıklamada, tırların önümüzdeki günlerde insani yardım taşımak üzere iskeleye doğru hareket etmeye başlamasının beklendiği belirtilirken, Birleşmiş Milletler'in (BM) iskeleden gelen yardımları teslim alacağı ve Gazze Şeridi'ndeki dağıtımını koordine edeceği kaydedildi.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre CENTCOM, iskeleyi kurma operasyonu kapsamında Gazze Şeridi'ne hiçbir ABD kuvvetinin girmediğini bildirdi.

İngiliz hükümeti ise dün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, ilk parti yardımın Gazze kıyısındaki geçici iskeleye gitmek üzere Kıbrıs'tan ayrıldığını duyurdu.

Yapılan açıklamada, İngiltere'nin 2 milyon sterlinlik yardım paketinin ilk bölümünü oluşturan yaklaşık 100 tonluk yardımın, Kıbrıs'tan yola çıktığı ve en kısa sürede Gazze'ye ulaştırılarak dağıtılacağı belirtildi.


Lübnan: İsrail Baalbek'e şiddetli gece saldırıları düzenlerken, Hizbullah askeri bir mevziyi hedef aldı

İsrail'in Baalbek'e düzenlediği hava saldırısı sonucu yangın çıktı. (sosyal medya)
İsrail'in Baalbek'e düzenlediği hava saldırısı sonucu yangın çıktı. (sosyal medya)
TT

Lübnan: İsrail Baalbek'e şiddetli gece saldırıları düzenlerken, Hizbullah askeri bir mevziyi hedef aldı

İsrail'in Baalbek'e düzenlediği hava saldırısı sonucu yangın çıktı. (sosyal medya)
İsrail'in Baalbek'e düzenlediği hava saldırısı sonucu yangın çıktı. (sosyal medya)

İsrail savaş uçakları bu sabah (Perşembe) Ayta eş-Şaab'ın Ramiye tarafına saldırırken, İsrail keşif uçakları da Sur bölgesindeki köyler ve deniz kıyısı üzerinde yoğun uçuşlar gerçekleştirdi.

Diğer yandan İsrail Ordu Radyosu bugün “İsrail ordusu dün gece Golani Kavşağı bölgesinde bir güvenlik tesisinin Hizbullah'a ait bir insansız hava aracının (İHA) patlaması sonucu hedef alındığını ilk kez doğruladı” şeklinde bir haber geçti.

Şarku’l Avsat’a konuşan bir yetkili, “İsrail ordusunun olay yerine teknik ekipler gönderdiğini ve yaralanmaların boyutunu ve güvenlik tesisindeki hasarı araştırdığını” bildirdi.

Bu arada, İsrail medyasının bildirdiğine göre, Hizbullah'ın dün (Çarşamba) erken saatlerde İsrail'e doğru İHA fırlatmasına karşılık olarak bugün şafak vakti Baalbek çevresindeki köyler bir dizi ağır İsrail hava saldırısıyla vuruldu.

Saldırının ayrıntılarına bakıldığında, İsrail savaş uçaklarının Lübnan'ın iç kesimlerindeki Baalbek kenti civarındaki birçok hedefi vuran 10 şiddetli saldırı düzenlediği ve Bekaa'daki Nebi Şit köyünün eteklerini hedef alan 5 saldırının gerçekleştiği kaydedildi.

Hava saldırıları Brital ve el-Hureybe beldeleri arasındaki doğu sıradağlarını da vurdu ve ambulans ekipleri olay yerine gitti.

Gelen bilgilere göre saldırılar, Hizbullah'ın bir süre önce boşalttığı Nebi Sureyc'deki bir eğitim kampını hedef aldı. İlk bilgilere göre saldırıda ölen ya da yaralanan olmadı.

Dün akşam erken saatlerde Hizbullah, İsrail hava kuvvetlerinin kapsamlı gözetleme ve tespit sisteminin bir bölümünü hedef alarak Tiberya'nın batısındaki bir İsrail üssüne çok sayıda İHA’yla hava saldırısı düzenledi.

Hizbullah, İHA’ların ‘belirlenen hedefleri tam isabetle vurduğunu ve bu sınırlı operasyondan istediklerini elde ettiklerini’ belirterek, söz konusu operasyonun ‘İsrailli düşman tarafından gerçekleştirilen suikastlara yanıt olarak’ yapıldığını kaydetti.

Öte yandan İsrail medyası, hava kuvvetlerinin şu anda Lübnan'ın derinliklerindeki Baalbek bölgesinde bulunan Nebi Şit köyündeki Hizbullah hedeflerini bombaladığını bildirdi.

Hizbullah ve İsrail arasında yedi aydır süren yıpratma savaşında denklem Golan'a karşı Baalbek haline geldi.


Bahreyn Zirvesi’nin nihai bildiri taslağında iki devletli çözüm beklentisiyle BM koruma güçlerinin konuşlandırılması çağrısı yapıldı

Bahreyn'deki Arap Birliği Zirvesi’ne katılan ülkelerin bayraklarının yer aldığı bir pankart  (Reuters)
Bahreyn'deki Arap Birliği Zirvesi’ne katılan ülkelerin bayraklarının yer aldığı bir pankart  (Reuters)
TT

Bahreyn Zirvesi’nin nihai bildiri taslağında iki devletli çözüm beklentisiyle BM koruma güçlerinin konuşlandırılması çağrısı yapıldı

Bahreyn'deki Arap Birliği Zirvesi’ne katılan ülkelerin bayraklarının yer aldığı bir pankart  (Reuters)
Bahreyn'deki Arap Birliği Zirvesi’ne katılan ülkelerin bayraklarının yer aldığı bir pankart  (Reuters)

Şarku’l Avsat, Bahreyn’de bugün yapılması planlanan Arap Birliği Zirvesinin sonuç bildirisinin resmi olmayan taslağının bir kopyasına ulaştı. Bildiri taslağında ‘siyasi süreç ve müzakereler için bir zaman sınırı koyulması’ gerektiği de vurgulandı. İki devletli çözümün uygulanması için net adımlar atılması vurgulanan taslak bildiride iki devletli çözümün hayata geçirilmesini, BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) BM Şartı'nın VII. Bölüm’ü kapsamında alacağı kararlarla 4 Haziran 1967 öncesi sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan, yaşayabilir ve toprakları bütün bir Filistin devleti kurulması, Filistin topraklarındaki her türlü işgalin sona ermesi ve İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki şehirlerin ve sivil altyapının yıkımından sorumlu tutulması şeklindeki adımların takip etmesi gerektiğinin altı çizildi.

Gazze’deki savaşla ilgili taslak bildirinin metni şöyle:

Bölgede son dönemde yaşanan askeri tırmanıştan ve bunun bölgesel güvenlik ve istikrar üzerindeki yansımalarından duyduğumuz ciddi endişeyi ifade ediyor, tüm tarafları itidalli davranmaya, bölgeyi ve halklarını savaşın ve artan gerilimin tehlikelerinden korumaya çağırıyoruz. BM Güvenlik Konseyi'nden (BMGK) uluslararası barışın ve güvenliğin korunmasına yönelik sorumluluğunu üstlenmesini, Gazze'de kalıcı ateşkese ilişkin kararlarını uygulamasını ve Ortadoğu'da krizin şiddetlenmesini ve savaşın yayılmasını önlemesini istiyoruz. Uluslararası topluma, İsrail ile birlikte güvenlik ve barış içinde yaşamak üzere, uluslararası meşru kararları ve kabul edilen referanslar uyarınca 4 Haziran 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngören iki devletli çözüme dayalı adil ve kapsamlı bir barışa ulaşmak amacıyla barış sürecini ilerletme çabalarını takip etmek üzere sorumluluklarını üstlenmesi çağrısında bulunuyoruz. İki devletli çözüm hayata geçirilene kadar işgal altındaki Filistin topraklarında BM barış gücü ve barışı koruma güçlerinin konuşlandırılmasına çağırıyoruz. Bu çerçevede BMGK’nın iki devletli çözümün hayata geçirilmesi için net adımlar atma sorumluluğunun altını çiziyor ve siyasi süreç ve müzakereler için bir zaman sınırı koyulması gerektiğini vurguluyoruz. Bunu BMGK’nın 4 Haziran 1967 öncesi sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan, yaşayabilir ve toprakları bütün bir Filistin devleti kurulması, Filistin topraklarındaki her türlü işgalin sona ermesi ve İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki şehirlerin ve sivil altyapının yıkımından sorumlu tutulması için BM Şartı'nın VII. Bölüm’ü kapsamında alacağı kararlar takip etmeli.

İsrail'in Gazze'ye saldırısının kınandığı nihai bildiri taslağında saldırının durdurulması, İsrail işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nin tüm bölgelerinden çekilmesi, Gazze Şeridi’ne uygulanan ablukanın sonlandırılması, tüm engellerin kaldırılması, Gazze Şeridi'nin tüm bölgelerine yeterli insani yardımın girmesi için tüm sınır kapılarının açılması ve başta BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) olmak üzere ilgili BM kuruluşlarının Gazze’de özgürce ve güvenli bir şekilde faaliyet göstermesi ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiği vurgulandı.

Filistin halkının Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs de dâhil olmak üzere Batı Şeria'daki topraklarından zorla yerinden edilmesine yönelik her türlü girişimin kategorik olarak reddedildiği taslakta Gazze Şeridi'nde derhal ve kalıcı bir ateşkes sağlanması ve saldırganlığın sona erdirilmesi, sivillerin korunması ve rehineler ile tutukluların serbest bırakılması için acil tedbirler alınması çağrısı bir kez daha yapıldı.

Taslakta Arap ülkelerinin Filistin meselesini çözümü için BM himayesinde uluslararası bir konferans düzenlenmesine dair ortak çağrısının yinelendi. Söz konusu konferansta amacın adil ve kapsamlı bir barışa ulaşmak için uluslararası meşru kararlar çerçevesinde bağımsız ve yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulmasını somutlaştıracak şekilde iki devletli bir çözümün önünün açılması ve bunun sürdürülebilirliği için gerekli teminatların verilmesi olduğu belirtildi.

Taslakta ayrıca Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarını derhal harekete geçmeye, Batılı ülkelerin ve diğer ülkelerin dışişleri bakanlarıyla iletişim kurarak Filistin devletini bir an önce tanımaları için çalışmaya teşvik edildi.

Dışişleri bakanlarının nasıl harekete geçeceklerine dair istişarede bulunmaları ve Arap Birliği Genel Sekreterliğine bununla ilgili rapor vermeleri istenen taslakta Arap ülkelerinin Filistin devletinin BM'de bağımsız ve egemen bir devlet olarak tam üyelik kazanması ve tanınması çabalarının yanı sıra BMGK üyesi tüm ülkelerle ortak çabaların yoğunlaştırmasının desteklendiği vurgulandı.

Terörizm ve radikalizm

Devletlerin egemenliği dışında faaliyet gösteren ve Arap ülkelerinin yüksek menfaatleriyle çelişen yabancı gündemleri takip eden ve onları uygulayan silahlı gruplara ve milislere yönelik her türlü desteğin tam ve güçlü bir şekilde bir kez daha reddedildiği taslakta ülkelerin egemenliklerini ve toprak bütünlüklerini savunmak ve ulusal kurumlarını saldırganlığa, nüfuz dayatmaya, egemenliği zayıflatmaya ve Arap ülkelerinin çıkarlarını tehlikeye atmaya yönelik her türlü dış girişime karşı korumak konusunda tüm Arap ülkeleri arasındaki dayanışma teyit edildi.

Taslakta şu ifadeler yer aldı:

Terörizmin her türlü şekline ve tezahürüne karşı kararlı duruşumuzu ve terörizmin gerekçelerini ve nedenlerini kategorik olarak reddettiğimizi güçlü bir şekilde teyit ediyoruz. Terörün finans kaynaklarını kurutmak, radikal terör örgütleriyle mücadeleye yönelik uluslararası çabaları desteklemek, finansmanlarını önlemek ve terörizmin bölge üzerindeki tehlikeli yansımaları ile uluslararası barışa ve güvenliğe yönelik tehdidiyle mücadele etmeye çalışıyoruz.

Taslakta toplumsal ve uluslararası barışın ve güvenliğin sürdürülebilirliği üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olan, dünya genelinde çatışmaların yayılmasını, tırmanmasını ve tekrarlanmasını sağlayan, güvenliği ve istikrarı bozan radikalizm, nefret söylemi ve provokasyonla mücadele için caydırıcı tedbirler alınması ve bu eylemlerin nerede meydana gelirse gelsin kınanması çağrısında bulunuldu. Bu çağrının Arap Birliği ve BMGK tarafından alınan kararlarla uyumlu olduğu belirtildi.

Tüm ülkelere hoşgörü, barış içinde bir arada yaşama ve insan kardeşliği değerlerini teşvik etme, nefret söylemi, mezhepçilik, hoşgörüsüzlük, ayrımcılık ve radikalizmin her türlüsünü reddetme çağrısı yapılan taslakta “Bölgede son dönemde yaşanan askeri tırmanıştan ve bunun bölgenin güvenliği ve istikrarı üzerindeki olumsuz yansımalarından duyduğumuz derin endişeyi ifade ediyor ve tüm tarafları itidalli davranmaya, bölgeyi ve halklarını savaşın tehlikelerinden ve artan gerginlikten korumaya çağırıyoruz. BMGK’dan uluslararası barışın ve güvenliğin korunmasına yönelik sorumluluğunu üstlenmesini, Gazze'de kalıcı ateşkese ilişkin kararlarını uygulamasını ve krizin daha da kötüleşmesinin yanı sıra savaşın Ortadoğu'daki başka yerlere yayılmasını önlemesini istiyoruz” denildi.

Arap ülkelerindeki sorunlar

Sudan meselesine değinilen bildiri taslağında Sudan’da devletin egemenliğinin ve devlet kurumların korunması, halkın acılarının hafifletilmesi ve bölgedeki barışı ve güvenliği tehdit edecek ve krizin uzamasına yol açacak her türlü dış müdahalenin önlenmesi için acil ve sürdürülebilir bir ateşkes için çağrıda bulunuldu.

Taslak bildiride Suriye kriziyle ilgili olarak ise krizin BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca ülkenin güvenliğini, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü koruyacak, halkının isteklerini yerine getirecek, terörden arındıracak ve mültecilerin gönüllü ve güvenli bir şekilde geri dönmelerine elverişli bir ortam sağlayacak şekilde sona erdirilmesi gerektiği vurgulandı. Bununla birlikte taslakta Suriye'nin iç işlerine müdahale edilmesi ve Suriye'de demografik değişikliklere yol açacak her türlü girişim reddedildi.

Taslakta Yemen'deki son duruma ilişkin, Yemen'de güvenliğin ve istikrarın sağlanması amacıyla Yemen hükümetinin halkın tüm kesimleri arasında ulusal uzlaşıya ve tarafların bir araya getirilmesine yönelik çabalarının desteklendiği belirtildi. Bunun yanında Körfez Girişimi ve Yemen Ulusal Diyalog Konferansı’nın sonuçları ve BMGK’nın 2216 sayılı kararı çerçevesindeki uluslararası taraflarca onaylanan referanslar uyarınca BM ve bölge ülkelerinin Yemen krizine kapsamlı bir siyasi çözüm bulunmasını amaçlayan çabalarının da desteklendiği vurgulandı.

Öte yandan Lübnan'a, egemenliğine, istikrarına ve toprak bütünlüğüne verilen desteğin yinelendiği taslakta, Lübnan'daki tüm taraflara cumhurbaşkanı seçimine öncelik vermeleri, anayasal kurumların işleyişini güçlendirmeleri, siyasi ve güvenlik sorunlarını ele almaları, gerekli ekonomik reformları hayata geçirmeleri ve ülkenin güvenliğini ve istikrarını sürdürmek ve sınırlarını korumak için ordu ve emniyet güçlerinin yeteneklerini arttırmaları çağrısı yapıldı.

Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Büyük Tunb, Küçük Tunb ve Ebu Musa adlı üç ada üzerindeki egemenliğinin teyit edildiği taslakta, “İran İslam Cumhuriyeti'ni, BAE’nin bu meseleye doğrudan müzakerelerde bulunma ya da Uluslararası Adalet Divanı'na (ICJ) başvurma yoluyla uluslararası hukuka ve BM Şartı’na uygun olarak barışçıl bir çözüm bulma ve böylece Arap (Basra) Körfezi bölgesinde güvenin tesis edilmesine ve güvenlik ve istikrarın arttırılmasına katkıda bulunma girişimine karşılık vermeye çağırıyoruz” denildi.

Son olarak Mısır ve Sudan ile su anlaşmazlığına yol açan Etiyopya tarafından Nil Nehri üzerine inşa edilen Rönesans (Nahda) Barajı konusuna değinilen taslakta, Kahire ve Hartum'un su güvenliğinin Arap ülkelerinin ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğu teyit edildi. Mısır ve Sudan’ın Nil Nehri suları üzerindeki haklarını etkileyecek her türlü eylem ya da uygulamanın reddedildiği belirtilen taslakta, iki ülkenin güvenliklerini ve su çıkarlarını korumak için gerekli gördükleri her türlü tedbiri almalarında kendileriyle dayanışma içinde olunduğu vurgulandı.