Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed, Şarku'l Avsat'a konuştu: Şam girişimlerimize yanıt vermiyor… Türkiye’nin İHA saldırıları askeri bir harekatla eşdeğerdir

Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed Şarku'l Avsat'a konuştu: Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi ile ademi merkeziyetçiliğin biçimi ve Suriye ordusu konusunda anlaşmazlığımız bulunuyor.

Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)
Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)
TT

Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed, Şarku'l Avsat'a konuştu: Şam girişimlerimize yanıt vermiyor… Türkiye’nin İHA saldırıları askeri bir harekatla eşdeğerdir

Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)
Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)

Suriye Demokratik Konseyi (SDK) Başkanı Kürt lider İlham Ahmed, Suriye hükümetinin Kürtler tarafından ileri sürülen girişimlere yanıt vermeyi reddettiğini, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun (SMDK) ise ‘kendileriyle bir araya gelmeyi’ bile reddettiğini söyledi. İlham Ahmed, Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda, muhalefetteki Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi ile aralarındaki anlaşmazlığın ‘ademi merkeziyetçiliğin biçimi ve Suriye ordusu’ ile ilgili olduğunu açıkladı.

Kürt lider İlham Ahmed’in konuşması, Ulusal Koordinasyon Komitesi ile SDK’nin, geçtiğimiz Haziran ayı sonunda iki tarafça açıklanan muhalefetteki Ulusal Cephe düzenlemelerini ve mekanizmalarını tamamlamak için maraton diyaloglara girmesinden sonra geldi. Suriye krizini çözmek için devlet yönetim sisteminin doğasını, siyasi ademi merkeziyetçiliği ve Suriye ordusunun şeklini belirleyecek bir yol haritası ortaya konulmasını savunan söz konusu cephe, kuruluş belgesinde tüm Suriye coğrafyasını kapsayan bir anayasaya göre çoğulcu demokratik bir sisteme geçiş projesini benimsemiştir.

İlham Ahmed'in Suriye'nin kuzeydoğusunda bulunan Kamışlı kentindeki ofisinde Şarku'l Avsat ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı ise şöyle:

- Ulusal Cephe’nin oluşumuyla ilgili müzakereler hangi noktaya ulaştı?

Haziran’ın 25'inde beş ana ilkeden oluşan bir mutabakat belgesini açıklamıştık. Şu anda kurucu belgeyi ele almak için yürütme mekanizması görevi görecek bir bildiri hazırlıyoruz. Önümüzdeki günlerde ilk bildiriyi tamamlayan ikinci bir bildiri sunacağız. SDK olarak biz bu adımı önemsiyoruz. Çünkü biz Suriyeliler (ister Kürt, ister Arap, ister Süryani, ister Türkmen olsun) ulusal anlayış ve fikir birliğine varmak için Suriye sahnesinde yer alan tüm siyasi oluşumlar ve taraflarla diyaloğa inanıyoruz.

- Ana çekişme noktaları neler?

İlk İlkeler Bildirgesi'nde ‘yerelleşme’ sistemi üzerinde anlaştık. Bununla birlikte, ademi merkeziyetçilik biçimi, ülkenin idaresi ve ademi merkeziyetçi sistemin detayları, Ulusal Koordinasyon Komitesi veya diğer Suriyeli güçlerle nihai bir anlaşmaya varmak için daha fazla tartışma gerektiriyor. Bu, her koşulda tartışılabilecek doğal bir konudur. Ordu kurumunu da tartışıyoruz. Zira her tarafın farklı bir vizyonu var ve bu konuda tartışmalar devam ediyor. Beklemede kalan başka maddeler de var, ancak tüm Suriyelileri içinde barındıran bir devlet inşa etmek için anlaşmaya varmak adına bu tartışmalara katılmak gerekiyor.

FOTO: Suriye Demokratik Konseyi (SDK) ve Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi logoları
Suriye Demokratik Konseyi (SDK) ve Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi logoları

- Ulusal Koordinasyon Komitesi, Suriye Muhalefeti Müzakere Komitesi’nin bir üyesi ve iç muhalefetin kurucusu. Koordinasyon Komitesi’nin bu anlayışından ne bekliyorsunuz?

Komisyon, uzun bir siyasi mücadele geçmişine sahip, tiranlığa karşı sağlam ilkelere bağlı, muhalefet partilerini ve şahsiyetleri içeren ve muhalefet konumu bilinen tanınmış bir siyasi ittifaktır. Umarız bu anlaşma bir dayanak noktası olur. Çünkü onlar muhalefet haritasının önemli bir parçası ve diğer muhalefet partileriyle ilişkileri var. Bu cephenin demokratik çözüme ve siyasi ademi merkeziyetçiliğe inanan tüm blok ve oluşumları kapsayacak şekilde gelişmesini umuyoruz.

- Diğer Suriyeli taraflarla diyaloglarınız var mı?

Sadece başkent Şam'da değil, tüm bloklarla, siyasi partilerle, muhalefetle diyaloglarımız sürüyor. Halk tabanına, şeyhlere, eşrafa, din adamlarına ve akil insanlara sesimizi duyurmayı önemsiyor ve yakında Suriye içinde ve dışında yapılabilecek bir muhalefet konferansı düzenlemek için çalışıyoruz.

- Kuzeydeki Türk operasyon alanları ve İdlib vilayetiyle diyalog kanalları var mı?

Evet, dolaylı diyaloglarımız var. Çünkü görüş ve fikir alışverişinde bulunmak gerekiyor. Türkiye ve PKK

- SMDK ile ABD'nin sizinle doğrudan diyalog kurma çabasından söz ediliyor. Bu doğru mu?

SMDK da dahil olmak üzere Suriye'deki tüm taraflarla, egemenlik kararlarına sahip olmaları koşuluyla, her zaman diyaloğa açık olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Ancak SMDK bir gönülsüzlük cephesine dönüştü. Bizimle oturmayı umursuyorlar ve Türk hükümetinin alacakları her kararı onaylamasını bekliyorlar.

FOTO: Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Haseke'deki Koordinasyon ve Askeri Harekat Merkezi’ndeki iç güvenlik personelinin mezuniyet töreni (SDG Twitter hesabı)
Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Haseke'deki Koordinasyon ve Askeri Harekat Merkezi’ndeki iç güvenlik personelinin mezuniyet töreni (SDG Twitter hesabı)

- SMDK, sorunlu noktanın Türkiye'nin terör örgütü olarak nitelendirdiği PKK ile ilişkiniz olduğunu söylüyor. Bunula ilgili ne söylemek istersiniz?

PKK ile olan ilişkilerimize dair açık konuşacağım. Suriyeliler olarak kararlarımıza sahip çıkıyoruz ve politikalarımızı kendi halkımızın ve ait olduğumuz, topraklarında yaşadığımız bölgelerimizin insanlarının çıkarlarına göre belirliyoruz. Herhangi bir Suriye olayı veya durumu hakkında karar veren biziz. Kürt düzeyinde, genel olarak Kürt halkı düzeyinde ulusal ilkeleri olan Kürt partileri ve tarafları var. Irak topraklarındaki Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bölgesinde PKK ve Kürt partileri ve İran'da Kürt partileri ile bir bütün olarak Kürt halkının çıkarları çerçevesinde ve dört ülke içinde Kürt meselelerinin adil bir şekilde nasıl çözüleceği çerçevesinde ilişkilerimiz var.

- IKBY geçtiğimiz günlerde Suriye krizinin çözümü için siyasi bir açılım ortaya koydu. Siz Suriye hükümeti ile doğrudan görüşmelerde bulundunuz mu?

Hayır, hükümetle herhangi bir diyalog kurmadık. Zira onlar uluslararası ve bölgesel koşulların değiştiğini ve bunun mümkün olmadığını göz önünde bulundurarak, her şeyin eski haline döneceğine inanıyorlar ve zaman kazanmanın peşindeler. Bu tür girişimleri Suriye'nin tamamını kapsayacak şekilde değerlendirmek ve yanıtlamak daha doğrudur.

FOTO: SDG ve ABD güçleri arasındaki ortak tatbikatlardan bir kare (Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
SDG ve ABD güçleri arasındaki ortak tatbikatlardan bir kare (Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

- Rusya Dışişleri Bakanlığı, ABD yönetiminin Suriye hükümeti ile diyalog kurmanızı engellediğini söylüyor. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

Suriye'deki taraflarla diyaloglarımızda karar mercii biziz. ABD’li diplomatlar ve sahadaki ABD güçleri, Şam'la diyaloğun gerekliliğine ilişkin siyasi girişimlerimiz de dahil olmak üzere diyaloglarımıza müdahale etmedi. Bu güçlerin DEAŞ'a karşı uluslararası koalisyon güçleri çerçevesinde misyonları var ve Rus kuvvetleriyle resmi olarak muhatap oluyoruz. Suriye ordusu ile Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) fraksiyonları ile temas alanlarında yüksek askeri koordinasyon var. Biz bu ilişkiyi sürdürmek istiyoruz.

- Suriye konusundaki uluslararası müzakerelerin dondurulmasının ve 2254 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararının uygulanmamasının sorumluluğunu kim taşıyor? Hükümet mi muhalefet mi?

Uluslararası yolun dışlamaya dayalı olduğu göz önüne alındığında, iki taraf tüm sorumluluğu üstlenir. Yani bu dışlanma devam ettiği müddetçe söz konusu süreç Suriye meselesinin çözümüne bir fayda sağlamamaktadır. Bütün bunlar siyasi sürecin donmasına ve Anayasa Komisyonu'nun çalışmasının sekteye uğramasına yol açtı. İktidardan ve muhalefetten istenen, Suriye Kürtlerini ulusal duruma yabancı bir yapı olarak ele almamalarıdır. Bizler ulusal durumun önemli bir parçasıyız ve bu ülkeye aitiz ve yüzlerce yıldır topraklarımızda yaşıyoruz.

Müzakere organının yapısı

- Siyasi süreci ilerletmek için ne gerekiyor?

Suriye Muhalefeti Müzakere Komitesi’ni reforme etmek, tüm Suriye güçlerini ve taraflarını siyasi sürece dahil etmek, Suriye'deki mevcut duruma uygun kararlar almak ve anayasa değişikliğini kabul etmeyen hükümete gerçekten sürece müdahil olması için baskı yapmak.

FOTO: SDG’nin önde gelen üyeleri, Tel Rıfat'ta bir Türk İHA’sının hedef aldığı araçta öldürüldü. (Twitter)
SDG’nin önde gelen üyeleri, Tel Rıfat'ta bir Türk İHA’sının hedef aldığı araçta öldürüldü. (Twitter)

- Bu, sahnenin karmaşık olduğu ve yakında bir atılım belirtisi olmadığı anlamına mı geliyor?

Görünen o ki, Suriye savaşına dahil olan tüm taraflar çatışmayı dondurmaya ve statükonun korunmasına öncelik veriyor.

- Arapların Suriye'ye yönelik açılımını memnuniyetle karşıladınız. Suriye krizinin çözümünde bir Arap rolü mü arıyorsunuz?

Arapların Suriye'ye açılmasına olumlu bakıyoruz, ancak bu belirli koşullar dahilinde mümkün olabilir. Geri dönüşsüz Arap normalleşmesi tüm Suriyelilerin çıkarına olmayacaktır. Çünkü ülkemizin on yıllardır mustarip olduğu temel sorunlardan biri bu ve anayasal çerçevede, uluslararası karar ve sözleşmelere uygun olarak çözülmesi gerekiyor.

Mültecilerin geri dönüşü konusu ise siyasi hayatta köklü bir değişime uğramadan, yürürlükteki yasa ve mevzuatlar değiştirilmeden gerçekleşmeyecek. Yeniden yapılanma sürecinin gerçekleşmesi için özgürlüklere uygun ortamın oluşturulması, muhalefete fikir beyan etme ve siyasi yaşama katılma olanağı tanınması ve Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması gerekiyor. Arap ülkelerinden istenen, tüm Suriyelilerin menfaati için ‘adım adım’ stratejisinin izlemesidir.

- Türkiye'nin yeni bir askeri harekât tehdidinden korkuyor musunuz?

Evet. Bu endişe ve korkular her zaman mevcut. Türkiye'nin İHA’larla hava saldırısı yöntemini benimsemesi ve askeri liderleri hedef alması askeri bir harekatla eşdeğerdir.



Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
TT

Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)

Rabia Abdusselam

Cezayir siyaset sahnesini takip edenler, Cebhetu’l-Adale ve’t-Tenmiye (Adalet ve Kalkınma Cephesi) lideri ve İslami eğilime sahip olan önde gelen isimlerden biri olan Abdullah Caballah’ın açıklamalarının ardından İslamcı siyasi partilerin liderleri arasında bazı anlaşmazlıklar olduğunu gördü. Caballah, Hareketu Muctemeu’s-Silm’in (Barış Toplumu Hareketi) merhum lideri Mahfuz Nahnah'ın bunu yapan ilk kişi olduğu yönündeki yaygın görüşe aykırı şekilde kendisinin ‘ülkedeki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketinin gerçek kurucusu’ olduğunu söyledi.

Bu kısa açıklama, Cezayir'deki İslami eğilimleri liderler arasında, Cezayir'de İslam düşüncesini veya siyasal İslam'ı yayma konusunda tarihi bir hakka sahip olanın kim olduğu konusunda çeşitli tepkilere ve açıklamalara yol açsa da İslamcı cenah arasındaki ‘liderlik’ sorunu olduğunu, bu sorunun İslamcılar üzerinde nasıl olumsuz bir etki yarattığını ve 1980'li ve 1990'lı yıllara kadar uzanan anlaşmazlıkların halen var olmaya devam ettiğini kanıtladı.

Çelişkili ifadeler ve tanıklıklar

Caballah’ın sözlerinin satır aralarında, İslamcılar arasındaki ‘liderlik’ ikilemi hakkında çok şey okunabilir. Örneğin (Cezayir’deki en büyük İslami eğilimli muhalefet partisi) Barış Toplumu Hareketi lideri olmaktan vazgeçmeyeceğini vurguladığını ve destekçilerinin Barış Toplumu Hareketi’nin kuruluşuna ilişkin tarihi anlatılarını her zaman savunduğunu görebiliriz. Onlara göre Şeyh Mahfuz Nahnah, ‘Cezayir'deki Müslüman Kardeşler'in gerçek kurucusu’ ve Barış Toplumu Hareketi’nin eski lideri Ebu Cerrah Sultani'nin de teyit ettiği üzere, İslami tebliğ için sağlam bir temel oluşturmaya çalışan ilk kişi. Ebu Cerrah Sultani, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Abdullah Caballah'ın komünist hareketi üniversiteden kovmaya odaklandığını, Nahnah'ın ise İslam dininin yayılması için sağlam bir temel oluşturmaya çalıştığını söyledi. Ayrıca, iki adamın önceden anlaşma yapmadan coğrafi bölgeyi aralarında paylaştıklarını da sözlerine ekledi.

Ebu Cerrah Sultani’nin açıklamasına göre Caballah'ın ekibi, herhangi bir koruma ya da destek olmaksızın küresel bir ideoloji ve bölgesel bir örgütlenmeye dayanırken Nahnah'ın ekibi, 1974 yılından itibaren uluslararası grubun desteği ve onayıyla kapsamlı bir ideoloji ve örgütlenme benimsemişti. Ta ki hapis cezası bu bağı koparana dek.

Cezayir’de özellikle 1970'li yıllarda marjinalleştirilen Müslüman Kardeşler uluslararası yapılanmasının literatürünü temsil eden Mısır'dan gelen referanslar ve kitaplarla tanışmasının bir sonucu olarak, bu yolu izleyen ilk kişilerden biri olduğunu belirten Caballah, bu ideolojiyi benimsemesinin, Müslüman Kardeşler’in uluslararası veya Mısır'daki yapılanmasıyla herhangi bir örgütsel bağı olmadan, İhvan teorisyenlerini okumasından kaynaklandığını söyledi.

Uzun konuşması sırasında Caballah, kendisini İhvan’ın resmi temsilcisi ilan ettiğini reddederek, 1974'te başlayan ortak bir çabanın parçası olarak bu fikri Cezayir'e tanıtma girişiminde bulunduğunu ifade etti.

Liderliğini yaptığı hareketin 1985 yılından önce üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanmasını parçası olmadığını aktaran Caballah, o dönemde sadece fikirlerin hakim olduğunu ve resmi olarak örgütlerin olmadığını vurguladı. Caballah’a göre 1985'ten önce Caballah Grubu olarak bilinen kendi grubu dışında, üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanması yoktu ve sadece 70'li ve 80'li yıllarda tebliğ ve eğitim yöntemlerindeki temel farklılıkları vurgulamaya çalıştı.

Liderlik meselesi, İslamcı partileri yeniden siyasi çatışmaya sürükledi.

Caballah'ın öne çıkardığı İslami çizgideki isimler arasında, Barış Topluluğu Hareketi'ni kuran, öldüğü güne kadar liderliğini yürüten Cezayirli vaiz ve siyasetçi Mahfuz Nahnah ile Cezayir'deki İslami hareketin en önemli figürlerinden biri olan çağdaş düşünür, reformcu ve vaiz Şeyh Muhammed Buslimani yer aldı. Ancak Caballah, bu şahsiyetlerin örgütsel olarak değil bireysel olarak hareket ettiklerini belirterek, 1980'lerin ortalarına kadar Cezayir üniversitelerinde herhangi bir organize tebliği faaliyeti olmadığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Caballah'ın görüşlerini destekleyenler arasında, onun açıklamalarının o dönemde ya da daha sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın ‘doğru’ olduğunu düşünen İslami eğilimli eski milletvekili Muhammed Salihi de vardı. Salihi, 1970'lerde aktif olan ve yerel olarak ‘eş-Şark’ grubu diye bilinen örgütün Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin yaklaşımını benimsediğini belirtti. Bu kanat örgütsel ve yüzde 80 entelektüel açıdan Hassn el-Benna, Seyyid Kutub, Muhammed Kutub, Ali Cirişe, (Uluslararası Müslüman Alimler Birliği'nin eski başkanı ve kurucusu) Yusuf el-Kardavi, Muhammed el-Gazali, (Suriyeli vaiz) İsam el-Attar, Muhammed Ahmed er-Raşid ve Abdulkerim es-Savvaf’tan oluşuyor.

dfrgt
Cezayir'deki el-Fetih Meydanı'nda düzenlenen mitinge katılan İslami Kurtuluş Cephesi'ne (FIS) yakın İslam İşçi Sendikası (SIT) aktivistleri, 16 Mayıs 1991 (AFP)

Öte yandan kendisini meşru ‘lider’ olarak gören İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) de var. Bu da partinin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında özellikle daha sonra iptal edilen 1991 yılındaki yasama seçimlerinin ilk turunda elde ettiği ezici zaferin ardından kazandığı halk desteğine dayanıyor. Bu tarihi olay, o dönemde Cezayir'deki gidişatı değiştirdi.

‘Liderlik’ kompleksi

‘Liderlik’ meselesi, İslamcı partileri yeniden alevlenen siyasi çatışmaların labirentine sürükledi. Siyasi analist Ahsen Hallas, Caballah’ın açıklamalarını, devlet, Sufi çevreler ve zaviyeler tarafından desteklenen ‘geleneksel İslam’ın yerini almak üzere ortaya çıkan ve gelişen ‘İslami uyanışın’ ortaya çıkışına ve camilerde ve üniversitelerde yaygın olarak verilen vaazlara odaklanan açıklamalarına dair değerlendirmesinde bunu bu akımlar içinde gizli kalmış veya bastırılmış bir tartışma olarak gördüğünü söyledi. Hallas, Şeyh Caballah’ın basında kendisinin her zaman Cezayir'de liderlik peşinde olan Müslüman Kardeşler üyesi olarak gösterilmesinden ötürü, ‘liderlik sevdasında olduğu’ gibi kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmek için bunu kullanmaya çalıştığını belirtti.

Hallas: “Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açması gayet doğal.”

Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açmasının gayet doğal olduğunu söyleyen Hallas, “Özetle bu durum, entelektüel durgunluğun gölgesinde, yenilik yapma ve mevcut durumla ilgili çözümler ve öneriler sunma beceriksizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir düşünme sürecidir” dedi.

Nahda Hareketi'nin eski lideri Caballah'ın açıklamalarına sert tepkiler verilirken geriye Müslüman Kardeşler üyeleri arasında sert sözlü tartışmaların yaşandığı gergin bir atmosfer bıraktı. Bu tablo, Cezayir'deki Müslüman Kardeşlere yakın iki siyasi partinin (Barış Toplumu Hareketi ve Adalet ve Kalkınma Cephesi) liderleri arasındaki derin anlaşmazlığı yansıttı. Aynı cenahtan gelen partiler arasında tam bir dayanışma ve siyasi uzlaşı eksikliği hakim ve bu durum 70’li ve 80’li yıllardaki kuruluş aşamasının ötesine geçiyor. Öyle ki 2019 yılında ülkeyi içinde bulunduğu krizden çıkarmak için bir yol haritası çizmek üzere önde gelen muhalif isimleri bir araya getiren Mazafran’da ve (Cezayir'in batısındaki) Ayn Benian'da düzenlenen ünlü iki sempozyum gibi ortak siyasi toplantılarda da bunu görmek mümkün. Katılımcılardan birine göre bu toplantılara katılan parti liderleri arasında tartışmalar yaşandı. Tartışmalar bir noktada partilerin çekilme tehdidine kadar vardı.

Cezayir'de Müslüman Kardeşleri temsil etme hakkının tarihsel olarak kime ait olduğu konusunda çelişkili açıklamalar hakkında yorum yapan Mohamed Khider Biskra Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Medya Bölümü öğretim üyesi ve araştırmacısı Cedu Fuad, “Şeyh Caballah'ın açıklamaları, Cezayir'deki İslami uyanışın başlangıcı ve Şeyh Mahfuz Nahnah, eş-Şark Grubu ve Cez’ara Grubu’nun bu karmaşık tarih içindeki konumu hakkında bize kapsamlı bir bakış açısı sağlayamıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Müslüman Kardeşlerin kuruluşu hakkında ideoloji ve örgütlenme arasında süregelen tartışma, Cezayir’deki İslami hareketin çok sayıda partiye bölünmesi olgusunu ele almamızı gerektiriyor. Cadallah’ın ‘doğuş patlaması’ olarak adlandırdığı bir olay meydana geldi ve bu da Cezayir'de Müslüman Kardeşler ideolojisini kimin yaydığını ve bu ideolojiyi ülkede yayma konusunda tarihsel hakka kimin sahip olduğunu belirlemeyi zorlaştırdı.


Husilerden Hizbullah’a mesaj: Tabatabai suikastı sonrası İsrail’e karşı çatışma çağrısı

Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
TT

Husilerden Hizbullah’a mesaj: Tabatabai suikastı sonrası İsrail’e karşı çatışma çağrısı

Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)

Husiler, geçtiğimiz Pazar günü Beyrut’un güney banliyösünde İsrail’in düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden Hizbullah'ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai için Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’a gönderdiği taziye mesajlarını, Hizbullah’ı İsrail’e karşı yeniden harekete geçirme çağrısına dönüştürdü.

Taziye mesajlarında hüzünlerini ifade eden Husiler, mesajların içerikleriyle örgütün liderlerinin çatışmanın seyrine ilişkin beklentilerini ve Hizbullah’tan beklediklerini net biçimde ortaya koydu.

Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi, uzun mesajında Tabatabai’nin ölümünü “görev şehadeti” olarak nitelendirerek “cihad yoluna devam edilmesi gerektiğini” vurguladı. Husi, İsrail’in Lübnan’da ateşkes kuralına uymayacağını ve Gazze ile Lübnan’ın güneyindeki gelişmelerin çatışmanın geri dönülmez bir kader olduğunu gösterdiğini belirtti.

scdfrg
Lider Heysem el-Tabatabai'nin Hizbullah tarafından dağıtılan bir fotoğrafı

Husi mesajında, Lübnan direnişinin kararlılığını övdü ve Hizbullah’ın rolünün durmayacağını ifade ederek, örgütün operasyonlarını yeniden başlatması için dolaylı bir teşvik mesajı verdi. Yemenli gözlemciler, bu tonlamanın Husiler’in Lübnan cephesini sürekli aktif tutma isteğini yansıttığını, bunun da örgüte bölgede faaliyetlerini sürdürmek için meşru bir zemin sağladığını ifade ediyor.

Daha açık bir ifade, Husi liderin kuzeni ve örgütün Yüksek Siyasi Konsey üyesi Muhammed Ali el-Husi tarafından iletildi. Husi, Tabatabai’nin ölümünü “direniş yolunda ilerleme zorunluluğu” ile ilişkilendirerek, Hizbullah operasyonlarının İsrail’i caydırmanın tek yolu olduğunu savundu ve suikastın sorumluluğunu doğrudan ABD’ye yükledi.

frg
İsrail, Husilere çok sayıda askeri ve siyasi liderin ölümüne yol açan acı verici darbeler vurdu (AP)

Muhammed Ali el-Husi ayrıca örgütün Hizbullah ve Filistinli grupların yanında yer almaya “hazır” olduğunu belirtti. Bu ifade, Husiler’in İran eksenli cephede çoklu çatışma alanlarında yer almak istediklerini göstermesi açısından dikkat çekti.

Yemenli gözlemcilere göre, bu mesajlar, Hizbullah’ı İsrail ile çatışmayı yeniden başlatmaya teşvik etmeyi hedeflerken, iç propaganda açısından da Husiler’in bölgesel varlığını sürdürdüğünü ve etkili bir aktör olduğunu takipçilerine göstermek amacını taşıyor.

Tabatabai, Husiler açısından simgesel bir öneme sahip; çünkü Yemen’deki ve diğer sahalardaki eğitim ve silahlanma operasyonlarıyla ilişkilendirilen önemli isimlerden biriydi. Ayrıca, Husilerin son on yıldaki askeri gelişmelerinin bir kısmının Hizbullah subaylarının deneyimlerinden, özellikle Tabatabai’den etkilendiği öne sürülüyor.

Gözlemciler, İran ve müttefikleri ile İsrail arasındaki bölgesel çatışma bağlamında Husilerin mesajlarının Hizbullah’ın doğrudan hesaplarını değiştirmeyeceğini, ancak kuzey cephesinde sükûnetin İsrail’in Husilerin liderlerini hedef almasına ve kapasitesini zayıflatmasına yol açacağı endişesini yansıttığını belirtiyor.

Husiler, Ekim ayında İsrail ile Hamas arasında imzalanan ateşkesin ardından İsrail’e ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi’ndeki gemilere yönelik saldırılarını durdurmuş, yalnızca durumu izleyerek ateşkesin bozulması halinde saldırılara yeniden başlayacaklarını açıklamıştı.


AB Büyükelçisi Simonie  Şarku’l Avsat konuştu: Husilere hoşgörü yok, öncelik Yemenlileri müzakere masasına döndürmek

Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
TT

AB Büyükelçisi Simonie  Şarku’l Avsat konuştu: Husilere hoşgörü yok, öncelik Yemenlileri müzakere masasına döndürmek

Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)

Avrupa Birliği (AB) Büyükelçisi Patrick Simonié, AB’nin Husilere karşı hoşgörülü olduğu yönündeki eleştirileri yalanladı. Simonié, Şarku’l Avsat gazetesine verdiği röportajda, esas hedefin tarafları müzakere masasına geri döndürmek olduğunu belirtiyor

Avrupa’nın Yemen politikasında dönüşüm

Simonié, AB’nin BM öncülüğündeki barış sürecini desteklediğini ve Yol Haritası’nda somut ilerleme beklediğini söyledi. Avrupa stratejisi, Yemen hükümeti ve Başkanlık Konseyi’ni destekleyerek vatandaşlara güven ve temel hizmetleri sunmayı amaçlıyor.

d
Avrupa Birliği heyeti başkanı, Yemen Cumhurbaşkanı'na  güven mektubunu sunarken (SABA)

AB Büyükelçisi, Suudi Arabistan’ın Yemen’deki insani ve kalkınma rolünü “son derece olumlu” olarak nitelendirirken, iki tarafın Yemen ve Kızıldeniz konularında yakın bir uyum içinde olduğunu belirtti.

Yemen Hükümeti ve Başkanlık Konseyi ile işbirliği

Simonié, AB’nin Yemen ile ilişkilerini “açık ve doğrudan” olarak tanımladı. Hedef, temel hizmetleri güçlendirerek vatandaşlar nezdinde güven ve meşruiyet oluşturmak. Ayrıca, Başkanlık Konseyi’nin içindeki farklı görüşlerin normal olduğunu ancak birlik ve reformların öncelikli olduğunu vurguladı.

Ekonomik reformlar ve öncelikler

Başkanlık Konseyi’nin uyguladığı ekonomik reformlar, finansal istikrarı güçlendirmek, şeffaflığı artırmak ve ülkenin ekonomik potansiyelini açığa çıkarmak için kritik önemde.

xscdfrgt
Patrick Simonnet, Yemen'in Hadramut eyaletine yaptığı son ziyaretten bir kare (Avrupa Birliği)

Simonié, özellikle yerel gelirlerin merkezi hükümete aktarılması ve gümrük kuru reformunu desteklediklerini belirtti.

Husiler ve AB’nin tutumu

Husilerle ilgili olarak Simonié, AB’nin pozisyonunu net bir şekilde açıkladı:

"Hiçbir hoşgörü söz konusu değil. Esas amacımız tarafları müzakere masasına geri döndürmek. Tüm taraflar bizim pozisyonumuzu gayet iyi biliyor."

AB, denizcilik hedefli saldırıları kınarken, uluslararası ortaklardan da aynı çabayı bekliyor.

Suudi Arabistan ile işbirliği

Simonié, Suudi Arabistan’ı AB için “çok önemli bir ortak” olarak tanımladı ve iki tarafın güçlü ilişkiler ve sürekli koordinasyon içinde olduğunu vurguladı. Hadramut ziyaretinde Suudi projelerini inceleme fırsatı bulduğunu belirten büyükelçi, işbirliği için geniş alanlar bulunduğunu ifade etti.

İnsani ve kalkınma desteği

AB’nin insani desteği, tüm temel kurtarma alanlarını kapsıyor. Geçtiğimiz yaz, kolera salgını riski nedeniyle hava köprüsü ile acil yardım ulaştırıldı.

dfr
Büyükelçi Muhammed el Cabir, Riyad'da Avrupa Birliği büyükelçilerini kabul etti (Suudi Arabistan Büyükelçisinin X hesabı)

2015’ten bu yana AB, Yemen’e yaklaşık 1 milyar euro insani ve kalkınma yardımı sağladı. Bu destek, küçük ölçekli ekonomik projeler ve kültürel restorasyon projelerini de içeriyor. Örneğin, UNESCO ile işbirliğiyle Şibam kentinin restorasyonu gerçekleştirildi ve şehrin üçte biri kurtarıldı.

y
Simone, yakın zamanda tarihi Şibam şehrine yaptığı ziyaret sırasında (Avrupa Birliği Misyonu)

BM özel elçisinin çalışmalarını tamamen desteklediklerini belirten Simonié, çözümün askeri değil, siyasi ve sürdürülebilir olması gerektiğini vurguladı.

Temkinli İyimserlik

Simonié, son haftalarda konuşulan barış penceresinin hâlâ geçerli olduğunu ifade ederek, barış için tüm tarafların birlikte çalışması gerektiğini söyledi.