Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed, Şarku'l Avsat'a konuştu: Şam girişimlerimize yanıt vermiyor… Türkiye’nin İHA saldırıları askeri bir harekatla eşdeğerdir

Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed Şarku'l Avsat'a konuştu: Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi ile ademi merkeziyetçiliğin biçimi ve Suriye ordusu konusunda anlaşmazlığımız bulunuyor.

Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)
Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)
TT

Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed, Şarku'l Avsat'a konuştu: Şam girişimlerimize yanıt vermiyor… Türkiye’nin İHA saldırıları askeri bir harekatla eşdeğerdir

Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)
Suriye Demokratik Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)

Suriye Demokratik Konseyi (SDK) Başkanı Kürt lider İlham Ahmed, Suriye hükümetinin Kürtler tarafından ileri sürülen girişimlere yanıt vermeyi reddettiğini, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun (SMDK) ise ‘kendileriyle bir araya gelmeyi’ bile reddettiğini söyledi. İlham Ahmed, Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda, muhalefetteki Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi ile aralarındaki anlaşmazlığın ‘ademi merkeziyetçiliğin biçimi ve Suriye ordusu’ ile ilgili olduğunu açıkladı.

Kürt lider İlham Ahmed’in konuşması, Ulusal Koordinasyon Komitesi ile SDK’nin, geçtiğimiz Haziran ayı sonunda iki tarafça açıklanan muhalefetteki Ulusal Cephe düzenlemelerini ve mekanizmalarını tamamlamak için maraton diyaloglara girmesinden sonra geldi. Suriye krizini çözmek için devlet yönetim sisteminin doğasını, siyasi ademi merkeziyetçiliği ve Suriye ordusunun şeklini belirleyecek bir yol haritası ortaya konulmasını savunan söz konusu cephe, kuruluş belgesinde tüm Suriye coğrafyasını kapsayan bir anayasaya göre çoğulcu demokratik bir sisteme geçiş projesini benimsemiştir.

İlham Ahmed'in Suriye'nin kuzeydoğusunda bulunan Kamışlı kentindeki ofisinde Şarku'l Avsat ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı ise şöyle:

- Ulusal Cephe’nin oluşumuyla ilgili müzakereler hangi noktaya ulaştı?

Haziran’ın 25'inde beş ana ilkeden oluşan bir mutabakat belgesini açıklamıştık. Şu anda kurucu belgeyi ele almak için yürütme mekanizması görevi görecek bir bildiri hazırlıyoruz. Önümüzdeki günlerde ilk bildiriyi tamamlayan ikinci bir bildiri sunacağız. SDK olarak biz bu adımı önemsiyoruz. Çünkü biz Suriyeliler (ister Kürt, ister Arap, ister Süryani, ister Türkmen olsun) ulusal anlayış ve fikir birliğine varmak için Suriye sahnesinde yer alan tüm siyasi oluşumlar ve taraflarla diyaloğa inanıyoruz.

- Ana çekişme noktaları neler?

İlk İlkeler Bildirgesi'nde ‘yerelleşme’ sistemi üzerinde anlaştık. Bununla birlikte, ademi merkeziyetçilik biçimi, ülkenin idaresi ve ademi merkeziyetçi sistemin detayları, Ulusal Koordinasyon Komitesi veya diğer Suriyeli güçlerle nihai bir anlaşmaya varmak için daha fazla tartışma gerektiriyor. Bu, her koşulda tartışılabilecek doğal bir konudur. Ordu kurumunu da tartışıyoruz. Zira her tarafın farklı bir vizyonu var ve bu konuda tartışmalar devam ediyor. Beklemede kalan başka maddeler de var, ancak tüm Suriyelileri içinde barındıran bir devlet inşa etmek için anlaşmaya varmak adına bu tartışmalara katılmak gerekiyor.

FOTO: Suriye Demokratik Konseyi (SDK) ve Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi logoları
Suriye Demokratik Konseyi (SDK) ve Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi logoları

- Ulusal Koordinasyon Komitesi, Suriye Muhalefeti Müzakere Komitesi’nin bir üyesi ve iç muhalefetin kurucusu. Koordinasyon Komitesi’nin bu anlayışından ne bekliyorsunuz?

Komisyon, uzun bir siyasi mücadele geçmişine sahip, tiranlığa karşı sağlam ilkelere bağlı, muhalefet partilerini ve şahsiyetleri içeren ve muhalefet konumu bilinen tanınmış bir siyasi ittifaktır. Umarız bu anlaşma bir dayanak noktası olur. Çünkü onlar muhalefet haritasının önemli bir parçası ve diğer muhalefet partileriyle ilişkileri var. Bu cephenin demokratik çözüme ve siyasi ademi merkeziyetçiliğe inanan tüm blok ve oluşumları kapsayacak şekilde gelişmesini umuyoruz.

- Diğer Suriyeli taraflarla diyaloglarınız var mı?

Sadece başkent Şam'da değil, tüm bloklarla, siyasi partilerle, muhalefetle diyaloglarımız sürüyor. Halk tabanına, şeyhlere, eşrafa, din adamlarına ve akil insanlara sesimizi duyurmayı önemsiyor ve yakında Suriye içinde ve dışında yapılabilecek bir muhalefet konferansı düzenlemek için çalışıyoruz.

- Kuzeydeki Türk operasyon alanları ve İdlib vilayetiyle diyalog kanalları var mı?

Evet, dolaylı diyaloglarımız var. Çünkü görüş ve fikir alışverişinde bulunmak gerekiyor. Türkiye ve PKK

- SMDK ile ABD'nin sizinle doğrudan diyalog kurma çabasından söz ediliyor. Bu doğru mu?

SMDK da dahil olmak üzere Suriye'deki tüm taraflarla, egemenlik kararlarına sahip olmaları koşuluyla, her zaman diyaloğa açık olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Ancak SMDK bir gönülsüzlük cephesine dönüştü. Bizimle oturmayı umursuyorlar ve Türk hükümetinin alacakları her kararı onaylamasını bekliyorlar.

FOTO: Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Haseke'deki Koordinasyon ve Askeri Harekat Merkezi’ndeki iç güvenlik personelinin mezuniyet töreni (SDG Twitter hesabı)
Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Haseke'deki Koordinasyon ve Askeri Harekat Merkezi’ndeki iç güvenlik personelinin mezuniyet töreni (SDG Twitter hesabı)

- SMDK, sorunlu noktanın Türkiye'nin terör örgütü olarak nitelendirdiği PKK ile ilişkiniz olduğunu söylüyor. Bunula ilgili ne söylemek istersiniz?

PKK ile olan ilişkilerimize dair açık konuşacağım. Suriyeliler olarak kararlarımıza sahip çıkıyoruz ve politikalarımızı kendi halkımızın ve ait olduğumuz, topraklarında yaşadığımız bölgelerimizin insanlarının çıkarlarına göre belirliyoruz. Herhangi bir Suriye olayı veya durumu hakkında karar veren biziz. Kürt düzeyinde, genel olarak Kürt halkı düzeyinde ulusal ilkeleri olan Kürt partileri ve tarafları var. Irak topraklarındaki Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bölgesinde PKK ve Kürt partileri ve İran'da Kürt partileri ile bir bütün olarak Kürt halkının çıkarları çerçevesinde ve dört ülke içinde Kürt meselelerinin adil bir şekilde nasıl çözüleceği çerçevesinde ilişkilerimiz var.

- IKBY geçtiğimiz günlerde Suriye krizinin çözümü için siyasi bir açılım ortaya koydu. Siz Suriye hükümeti ile doğrudan görüşmelerde bulundunuz mu?

Hayır, hükümetle herhangi bir diyalog kurmadık. Zira onlar uluslararası ve bölgesel koşulların değiştiğini ve bunun mümkün olmadığını göz önünde bulundurarak, her şeyin eski haline döneceğine inanıyorlar ve zaman kazanmanın peşindeler. Bu tür girişimleri Suriye'nin tamamını kapsayacak şekilde değerlendirmek ve yanıtlamak daha doğrudur.

FOTO: SDG ve ABD güçleri arasındaki ortak tatbikatlardan bir kare (Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
SDG ve ABD güçleri arasındaki ortak tatbikatlardan bir kare (Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

- Rusya Dışişleri Bakanlığı, ABD yönetiminin Suriye hükümeti ile diyalog kurmanızı engellediğini söylüyor. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

Suriye'deki taraflarla diyaloglarımızda karar mercii biziz. ABD’li diplomatlar ve sahadaki ABD güçleri, Şam'la diyaloğun gerekliliğine ilişkin siyasi girişimlerimiz de dahil olmak üzere diyaloglarımıza müdahale etmedi. Bu güçlerin DEAŞ'a karşı uluslararası koalisyon güçleri çerçevesinde misyonları var ve Rus kuvvetleriyle resmi olarak muhatap oluyoruz. Suriye ordusu ile Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) fraksiyonları ile temas alanlarında yüksek askeri koordinasyon var. Biz bu ilişkiyi sürdürmek istiyoruz.

- Suriye konusundaki uluslararası müzakerelerin dondurulmasının ve 2254 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararının uygulanmamasının sorumluluğunu kim taşıyor? Hükümet mi muhalefet mi?

Uluslararası yolun dışlamaya dayalı olduğu göz önüne alındığında, iki taraf tüm sorumluluğu üstlenir. Yani bu dışlanma devam ettiği müddetçe söz konusu süreç Suriye meselesinin çözümüne bir fayda sağlamamaktadır. Bütün bunlar siyasi sürecin donmasına ve Anayasa Komisyonu'nun çalışmasının sekteye uğramasına yol açtı. İktidardan ve muhalefetten istenen, Suriye Kürtlerini ulusal duruma yabancı bir yapı olarak ele almamalarıdır. Bizler ulusal durumun önemli bir parçasıyız ve bu ülkeye aitiz ve yüzlerce yıldır topraklarımızda yaşıyoruz.

Müzakere organının yapısı

- Siyasi süreci ilerletmek için ne gerekiyor?

Suriye Muhalefeti Müzakere Komitesi’ni reforme etmek, tüm Suriye güçlerini ve taraflarını siyasi sürece dahil etmek, Suriye'deki mevcut duruma uygun kararlar almak ve anayasa değişikliğini kabul etmeyen hükümete gerçekten sürece müdahil olması için baskı yapmak.

FOTO: SDG’nin önde gelen üyeleri, Tel Rıfat'ta bir Türk İHA’sının hedef aldığı araçta öldürüldü. (Twitter)
SDG’nin önde gelen üyeleri, Tel Rıfat'ta bir Türk İHA’sının hedef aldığı araçta öldürüldü. (Twitter)

- Bu, sahnenin karmaşık olduğu ve yakında bir atılım belirtisi olmadığı anlamına mı geliyor?

Görünen o ki, Suriye savaşına dahil olan tüm taraflar çatışmayı dondurmaya ve statükonun korunmasına öncelik veriyor.

- Arapların Suriye'ye yönelik açılımını memnuniyetle karşıladınız. Suriye krizinin çözümünde bir Arap rolü mü arıyorsunuz?

Arapların Suriye'ye açılmasına olumlu bakıyoruz, ancak bu belirli koşullar dahilinde mümkün olabilir. Geri dönüşsüz Arap normalleşmesi tüm Suriyelilerin çıkarına olmayacaktır. Çünkü ülkemizin on yıllardır mustarip olduğu temel sorunlardan biri bu ve anayasal çerçevede, uluslararası karar ve sözleşmelere uygun olarak çözülmesi gerekiyor.

Mültecilerin geri dönüşü konusu ise siyasi hayatta köklü bir değişime uğramadan, yürürlükteki yasa ve mevzuatlar değiştirilmeden gerçekleşmeyecek. Yeniden yapılanma sürecinin gerçekleşmesi için özgürlüklere uygun ortamın oluşturulması, muhalefete fikir beyan etme ve siyasi yaşama katılma olanağı tanınması ve Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması gerekiyor. Arap ülkelerinden istenen, tüm Suriyelilerin menfaati için ‘adım adım’ stratejisinin izlemesidir.

- Türkiye'nin yeni bir askeri harekât tehdidinden korkuyor musunuz?

Evet. Bu endişe ve korkular her zaman mevcut. Türkiye'nin İHA’larla hava saldırısı yöntemini benimsemesi ve askeri liderleri hedef alması askeri bir harekatla eşdeğerdir.



Lübnan ekonomisinin sürdürülebilir büyümesi, yapısal reformlardaki ilerlemeye bağlı

Beyrut'un merkezindeki Muhammed el-Emin Camii'nin önüne Noel ağacı süslerini asmak için vinç kullanan işçiler (EPA)
Beyrut'un merkezindeki Muhammed el-Emin Camii'nin önüne Noel ağacı süslerini asmak için vinç kullanan işçiler (EPA)
TT

Lübnan ekonomisinin sürdürülebilir büyümesi, yapısal reformlardaki ilerlemeye bağlı

Beyrut'un merkezindeki Muhammed el-Emin Camii'nin önüne Noel ağacı süslerini asmak için vinç kullanan işçiler (EPA)
Beyrut'un merkezindeki Muhammed el-Emin Camii'nin önüne Noel ağacı süslerini asmak için vinç kullanan işçiler (EPA)

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, güncellediği raporunda Lübnan ekonomisine ilişkin bu yılki reel büyüme beklentisini yerel tahminlerde öngörülen yüzde 5 seviyesinden yüzde 2,5’e düşürdü. Kuruluş, büyümenin önümüzdeki iki yılda yüzde 3,5’e yükselebileceği öngörüsünü korurken, bu rakamların ‘reformların hızlı şekilde uygulanması halinde iyileşmeye açık’ olduğunu vurguladı.

Moody’s’in değerlendirmeleri, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) tahminleriyle örtüşüyor. IMF, Lübnan ile ortak bir anlaşmanın tamamlanmasına yönelik ilerlemenin ‘son derece yavaş’ olduğunu ve sürecin yasama ile hukuk alanındaki engeller nedeniyle sık sık gerilediğini belirtiyor. IMF’nin tespitine göre, mevcut kriz ancak gerekli reform yasalarının çıkarılması konusunda ciddi bir siyasi uzlaşı sağlanmasıyla aşılabilir. Bu adımlar, IMF’nin 3 ila 4 milyar dolar arasında değişen ve artırılması da mümkün olan bir finansman programını içeren anlaşmaya tam onay vermesi için kritik önem taşıyor.

scdfr
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Uluslararası Para Fonu (IMF) heyetiyle görüşmesi sırasında (Arşiv – Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Bu yıl için öngörülen büyüme tahminlerindeki farklılığa rağmen, siyasi iklimde yaşanan değişiklikler ve Lübnan ile İsrail arasında askeri faaliyetlerin durdurulmasına yönelik komiteye bir sivil yetkilinin dahil edilmesi, çatışmaların genişlemesine ilişkin kaygıları bir ölçüde azalttı. Şarku’l Avsat’ın görüştüğü ilgili bir mali yetkiliye göre bu gelişme, yıl sonu tatil ve bayram dönemlerinde yoğunlaşan ticari ve turistik hareketliliğin de etkisiyle hükümetin ekonomik büyümeye ilişkin rakamları düzeltme ve büyümeyi yüzde 5’in üzerine taşıma umutlarını canlandırdı.

Ekonominin yeniden pozitif büyüme patikasına dönmesi, oranlarda yaşanan farklılıklardan bağımsız olarak, anayasal kurumların işleyişinin normale dönmesinin etkisini yansıtan önemli bir kırılma noktası olarak değerlendiriliyor. Lübnan, beş yıl boyunca derin siyasi ve ekonomik belirsizliklerle şekillenen ağır krizlerin ardından, ülkenin imar ve sektör kayıplarını 7 milyar doların üzerine çıkaran yıkıcı bir savaşın etkilerini de üst üste yaşadı.

cdf
Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi heyetiyle yaptığı toplantıda (AFP)

Bu olumsuzlukların birikimi, krizin patlak vermesinden önce yaklaşık 53 milyar dolar seviyesinde olan gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH), mali ve parasal çöküşün en sert döneminde 20 milyar dolara kadar gerilemesine yol açtı. Ardından GSYİH, kırılgan bir toparlanmayla 2023 yılı sonunda Merkezi İstatistik İdaresi verilerine göre 31,6 milyar dolara ulaştı. Yerel bir banka raporuna göre ise daha sonra yaklaşık 43 milyar dolar seviyesine çıktı. Bu artış; turizmdeki yükseliş, ithalattaki genişleme, enflasyonun sürmesi ve özellikle yurt dışında yaşayan Lübnanlılardan gelen para transferlerinin devam etmesi gibi çeşitli göstergeler tarafından desteklendi.

Finans sektörünün yeniden yapılandırılması

Ancak Lübnan ekonomisinin kalıcı ve sürdürülebilir bir büyüme aşamasına geçmesi ve bağışçı ülkelerin desteğinden gerçek anlamda yararlanabilmesi, IMF’nin hazırladığı reform programının uygulanmasına bağlı görülüyor. Programın temel başlıkları; mali sektörün yeniden yapılandırılması, gelirleri artırıp harcamaları rasyonelleştirmeye yönelik orta vadeli bir strateji benimsenmesi, kamu borcunun GSYİH’ya oranının düşürülmesi, mali sürdürülebilirliğin yeniden sağlanması ve yönetim zaaflarının giderilmesi ile yolsuzlukla mücadele çerçevesinin güçlendirilmesini içeriyor. Ayrıca tüm kamu kurumları ve hesaplarının güvenilir bir şekilde denetimden geçirilmesi de öncelikler arasında yer alıyor.

Bu çerçevede IMF, hükümetin gelecek yıla yönelik bütçesinin gerekli reform beklentilerini karşılamadığını ve ülkenin dış borçlarının yeniden yapılandırılmasına başlanması ihtiyacına yanıt vermediğini vurguluyor. Bu borçların içinde, tutarı 41 milyar doları aşan eurobondlar önemli yer tutuyor ve borç sürdürülebilirliğinin yeniden sağlanması için yeniden yapılandırmanın ayrılmaz bir parçası olarak değerlendiriliyor. IMF ayrıca hükümetin, yeniden yapılanma ve sosyal koruma gibi öncelikli alanlara kaynak yaratacak yapısal reformlara yönelmek yerine, kısmi bir operasyonel fazla elde etmeyi amaçlayan sert bir kemer sıkma politikasına devam ettiğini hatırlatıyor.

Hükümet ile IMF arasındaki görüşmelerin ilerlemesini zorlaştıran bir diğer önemli unsur ise finansal boşluğun nasıl kapatılacağına ilişkin yöntem konusunda yaşanan ciddi görüş ayrılıkları. Özellikle yaklaşık 80 milyar doları bulan mevduatların geleceğine ilişkin tartışmalar keskin bir şekilde sürüyor. Sızdırılan hükümet taslaklarına yönelik eleştiriler, finansal sektördeki açığın kapatılması için hazırlanmakta olan yasa teklifinin, bankalardaki toplam birikimlerin yaklaşık 30 milyar dolarının silinmesini öngördüğü ve sadece 100 bin dolara kadar geri ödeme garantisi tanıdığı yönünde yoğunlaşıyor. Ayrıca, daha yüksek meblağlara yönelik 20 yılı aşan vadelerde faizsiz tahvil çıkarılmasına yönelik planlar da tepki çekiyor.

Moody’s, son güncellemesinde Lübnan’ın kredi notunu C seviyesinde ve görünümünü ‘durağan’ olarak korudu. Kuruluş, bu değerlendirmenin eurobond sahiplerinin uğrayabileceği kayıpların yüzde 65’i aşma olasılığını yansıttığını belirtti. Eurobondlar uluslararası piyasalarda şu anda nominal değerlerinin yaklaşık yüzde 25’i seviyesinde işlem görüyor; bu oran, son savaş sırasında yüzde 6’ya kadar gerilemişti.

Moody’s, Lübnan’ın kredi notunun ancak yıllara yayılan kapsamlı reformların uygulanması, gelir toplama kapasitesinin artırılması ve borç dinamiklerinde belirgin bir iyileşme sağlanması hâlinde yükselebileceğini bildirdi. Moody’s’e göre bunun için ekonomik büyümenin güçlenmesi, faiz seviyelerinin dengelenmesi, özelleştirme gelirlerinin artması ve yüksek düzeyde birincil bütçe fazlasının sürdürülmesi gibi koşulların yerine getirilmesi gerekiyor.


Savaş ve siyaset, Sudan'ın en büyük tarım projesini nasıl yok etti?

Yabani otlar sulama kanallarını doldurarak suyun çiftliklere ulaşmasını zorlaştırıyor (Şarku’l Avsat)
Yabani otlar sulama kanallarını doldurarak suyun çiftliklere ulaşmasını zorlaştırıyor (Şarku’l Avsat)
TT

Savaş ve siyaset, Sudan'ın en büyük tarım projesini nasıl yok etti?

Yabani otlar sulama kanallarını doldurarak suyun çiftliklere ulaşmasını zorlaştırıyor (Şarku’l Avsat)
Yabani otlar sulama kanallarını doldurarak suyun çiftliklere ulaşmasını zorlaştırıyor (Şarku’l Avsat)

Sudan'ın El-Cezire eyaletindeki tek bir yönetim altında toprakaltı damla sulama sistemi kullanan dünyanın en büyük tarım projesini mahveden yanlış politikalar ve 2023 yılının nisan ayı ortalarında Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) patlak veren savaş nedeniyle karmaşık bir krizle karşı karşıya. Savaş, projenin sulama kanalları ve demiryollarından oluşan altyapısını tahrip ederken tarım makineleri ve ekipmanları, depolar, pamuk çırçır makineleri ve fabrikaların yağmalanmasına yol açtı.

İngilizler tarafından 1925 yılında 2,2 milyon dönümlük (yaklaşık 1 milyon hektarlık) bir alanda kurulan proje, yaklaşık 140 bin çiftçiye istihdam sağlıyor. Ülkedeki tarımsal üretim için hayati bir arter olarak kabul edilen projenin açıkça ihmal edilmesi, bazı tarım sezonlarının tamamen verimsiz geçmesine neden oldu. Projeye bağlı çiftçiler ağır kayıplara uğradı.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 1,8 milyondan fazla Sudanlı ailenin bu proje kapsamında tarım ve hayvancılıkla uğraştığını ve bunun onların ana gelir kaynağı olduğunu tahmin ediyor.

dfrgt
Çiftlikler, sahipleri savaş nedeniyle terk ettikten sonra hayvanlar için bir sığınak haline geldi (Şarku’l Avsat)

Çiftçiler, savaş nedeniyle güvenlik nedenleriyle çiftliklerine ulaşmakta ve çiftçilik için gerekli hammaddeleri temin etmekte zorlanıyorlar.

Milyarlarca dolarlık zarar

Sudan Tarım Bakanı Dr. İsmet Kurşi Abdullah'a göre ön verilere göre tarım sektöründeki zararlar 100 milyar doları aşıyor. Dr. Abdullah, destekleyici kurumlara sunmak üzere özel çalışmalar eşliğinde doğru istatistikleri derlemeye devam ettiklerini belirtti.

Çiftçi Ömer Yusuf, sulama altyapısının tahrip edilmesi ve devlet kurumlarının, tarım makinelerinin, depoların, fabrikaların ve demiryollarının yağmalanması nedeniyle tamamen çöküş yaşandığını ve bunun önemli mali kayıplara yol açtığını söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Yusuf, şunları söyledi:

“Devlet kurumları tamamen yok ve biz sadece hasat mevsiminde idare ve sulama yetkililerini görüyoruz. Onların, vergileri ve büyük miktarda parayı nasıl harcandığını bilmeden toplamaktan başka bir rolleri yok.”

dfghy
Tarlasındaki bir çiftçi (Şarku’l Avsat)

Çiftçilerin devletten veya proje yönetiminden destek veya yardım almadan kendi çabalarına güvendiklerini söyleyen Yusuf, “Tüccarlar ve tarım bankaları küçük çiftçileri kontrol ediyor... Çiftçilere uygulanan vergilerin sulama kanallarının temizlenmesi ve köprülerin inşasına yansıtılmasını umuyoruz” dedi.

El-Cezire eyaletinin nüfusunun yüzde 80'inin tarıma bağımlı olduğunu, ancak eyaletin yaygın yolsuzlukla boğuştuğunu belirten Yusuf, yolsuzluğa son vermek ve tarımı teşvik etmek istediklerini vurguladı.

Hükümetin başarısızlığı

Çiftçi Fahruddin Yusuf ise El-Cezire’deki tarım projesinin yok edilmesinin sadece hükümetin başarısızlığı veya idari bir hata değil, ülkenin büyük bir ekonomik zenginlik kaybına neden olan organize bir suç olduğunu söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Yusuf, çiftçilerin karşılaştığı en büyük sorunların son kullanma tarihi geçmiş tohum ve gübrelerin dağıtımı olduğunu, kendi tarım faaliyetlerini finanse edenlerin ise yüksek fiyatlar ve tüccarların açgözlülüğünden şikâyet ettiğini, hatta maliyet ile üretim arasında uyumsuzluk olduğunu açıkladı.

Yusuf, sulama kanallarının tamir edilmesi, demiryollarının onarılması, depoların ve fabrikaların kullanılabilir hale getirilmesi, yolsuzluk yapan kişilerin hesap vermesi, çiftçiler için adil, eşit ve şeffaf bir hükümet finansman sisteminin yeniden kurulması, projeyi terk eden mühendis ve tarım uzmanlarının geri getirilmesi ve siyasetten bağımsız yeni bir yönetim atanması gerektiğini vurguladı.

dfg
Yabani otlar sulama kanallarını doldurarak suyun çiftliklere ulaşmasını engelliyor (Şarku’l Avsat)

Çiftçi Ahmed Ali, geniş bir alanı kapsayan bu projenin tek bir yönetim altında gerçekleştirilen en büyük toprakaltı damla sulama projesi olduğunu açıkladı. Proje 18 bölümden oluşuyor ve 140 bin civarında küçük çiftçiyi kapsıyor. Tamamen çökmesi nedeniyle başlangıcından bu yana en büyük gerilemeyi yaşayan proje, yağma ve yıkımın sahnesi haline geldi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Ali, “Savaş, projeyi yok ederek kaosa dönüştürdü. HDK, El-Cezire eyaletinin büyük bir bölümünü kontrol altına aldığında, projenin idari, hizmet ve konut tesisleri yağmalandı ve bazıları yakıldı” dedi.

Yıkımın bin 200 kilometreyi aşkın demiryolu hatlarını da kapsadığını belirten Ali, bu demiryolu üzerinde 34 lokomotif ve bin 100 vagon kapasitesiyle El-Cezire ve Managil bölgelerinin tamamını kapsadığını, bu hatların esasen mal ve tahıl taşımacılığı için kullanıldığını belirtti. Hurda olarak satılan demiryolu altyapısının değeri yaklaşık 200 milyon dolar olarak tahmin ediliyor.

Şokun atlatılması

El-Cezire projesinin yöneticisi Mühendis İbrahim Mustafa, daha önce basına yaptığı açıklamalarda, sulama sürecinde sorunlar olduğunu, ayrıca bakım gerektiren yabani otlar, çamur ve sulama kanalları olduğunu ve bunların büyük bir sorun teşkil ettiğini kabul etmişti. Mustafa, proje yönetiminin, Sulama Bakanlığı ile koordineli olarak sorunu çözmeye ve sulama sistemini onarmak için gerekli tüm kaynakları sağlamaya çalıştığını vurguladı.

scdfg
Çiftçi Ali Ahmed tarlasında etrafa bakınırken (Şarku’l Avsat)

Mühendis Mustafa, geçtiğimiz yaz ekilen alanın 500 bin dönüm olduğunu ve proje yönetiminin, projenin aldığı ağır darbeler rağmen çiftçileri desteklemek ve şoku atlatıp üretime dönmelerine yardımcı olmak için elinden geleni yaptığını açıkladı.

Projede bir korku havasının hakim olduğunu söyleyen Mustafa, ancak yönetim ve çiftçilerin çabaları sayesinde işlerin sorunsuz gittiğini belirtti.

Ekonomist Dr. Muhammed en-Nayir, El-Cezire projesinin Sudan ekonomisinin temel direği olduğunu ve dünyanın en büyük projelerinden biri olarak kabul edildiğini söyledi. Proje geniş bir alanı kapsıyor ve onaylanmış sulama sistemleri ile sulanıyor.

cfvg
Çiftçi Fahruddin Yusuf, tarlasındayken (Şarku’l Avsat)

Dr. Nayir, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, projenin 2,2 milyon dönüm, yani 900 bin hektarlık bir alanı kapladığını ve bu nedenle dünyanın en büyük tarım projelerinden biri olduğunu, tek bir yönetim altında toprakaltı damla sulama sistemine sahip olan bu devasa projenin pamuk, buğday, mısır ve diğer önemli ürünlerin yetiştirilmesi yoluyla Sudan ekonomisini önemli ölçüde desteklemeye devam ettiğini vurguladı.

Dr. Nayir, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu projenin performansı, çiftçilere topraklarını istedikleri gibi işleme konusunda mutlak özgürlük tanıyan 2005 tarihli yasa nedeniyle önemli ölçüde düştü ve bu durum önemli bir olumsuz etki yarattı. Daha önce devletin, pamuk, buğday ve diğer mahsullerin ekileceği alanları belirleyen ve tarımsal zararlıların kontrolünü kolaylaştıran entegre bir tarım vizyonu vardı. Çiftçiler artık kendi tarlalarında çeşitli ürünler yetiştiriyorlar, bu da zararlı böceklerin kontrolünü zorlaştırıyor. Devlet reformlarla müdahale etmeye çalıştığında, projenin ayrılmaz bir parçası olan demiryolları, pamuk çırçır makineleri ve yağ fabrikalarının kaybı nedeniyle başarısız oldu. Proje sistematik yağma ve tahribata maruz kaldı.”

Dr. Nayir, projenin önünde geniş alanlarda tarım yapılması, sulama kanallarının temizliği ve çiftçilerin finansmanı, tohum ve gübre temini, pamuk mahsulünü makul fiyatlarla satın alan Sudan Pamuk Şirketi'nin yeniden kurulması ve projeye bağlı çırçır fabrikaları ile yağ fabrikalarının restore edilmesi, projeye değer katarak eskisinden daha iyi bir hale gelmesinin sağlanması gibi engeller bulunduğunu belirtti.


Abbas’tan Hamas'a silahlarını teslim etmesi, İsrail'e de Gazze'den çekilmesi çağrısı

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)
TT

Abbas’tan Hamas'a silahlarını teslim etmesi, İsrail'e de Gazze'den çekilmesi çağrısı

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi için ortaya koyduğu barış planının ikinci aşamasının başlaması için İsrail'in Gazze Şeridi'nden çekilmesi ve Hamas ile diğer silahlı grupların silahlarını Filistin Yönetimi'ne teslim etmesi gerektiğini söyledi.

Abbas, Almanya Başbakanı Friedrich Merz ile yaptığı telefon görüşmesinde, şu anki önceliğinin Trump'ın savaşı sona erdirmek, kan dökülmesini durdurmak, Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkının acılarını hafifletmek ve zorla yerinden edilmeyi önlemek için hazırladığı planı uygulamak olduğunu belirtti.

Filistin Devlet Başkanı, bir sonraki adımın Hamas ve diğer grupların silahlarını Filistin devletine teslim etmesini ve İsrail'in Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesini öngören planın ikinci aşamasının uygulanması gerektiğini ifade etti. Bu aşamanın uygulanması, Filistin idari komitesinin ve polisinin Gazze Şeridi’ne girişini, istikrarı destekleme gücünün konuşlandırılmasını ve organize ve etkili bir yeniden inşa sürecinin başlatılmasının önünü açacak.

‘İki devletli çözümün baltalanmasını durdurmak için’ Batı Şeria'da paralel adımlar atılması gerektiğini vurgulayan Abbas’a göre bunlar arasında ‘yerleşimcilerin şiddetini sona erdirmek, yerleşim genişlemesi ve ilhak politikalarını durdurmak ve İsrail'in elinde tuttuğu Filistin'in temizlik fonlarını serbest bırakmak’ yer alıyor. Abbas, bu fonların ekonomik ve mali istikrar ile Filistin hükümetinin vatandaşlarına karşı yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyeti üzerinde derin bir etkisi olduğunu belirtti.

7 Ekim 2023'teki saldırıyı kınadığını yineleyen Filistin Devlet Başkanı, Hamas'ın iktidarını sona erdirmesi ve silahlarını teslim etmesi gerektiğini söyledi.

sdfgrt
Almanya Başbakanı Friedrich Merz, cumartesi günü Ürdün ve ardından İsrail'e giden uçağa binerken (DPA)

Abbas, Filistin'in İsrail Devleti'ni tanımaya ve bağımsız bir Filistin Devleti'nin İsrail ile güvenlik ve barış içinde yan yana yaşayacağı iki devletli çözüme bağlılığını teyit etti.

Filistin Yönetimi'nin reformları uygulamak için attığı adımlara değinen Abbas’a göre bu adımlar arasında UNESCO standartlarına uygun olarak okul müfredatının güncellenmesi, birleşik bir sosyal refah sisteminin kurulması, mahkumlara yapılan ödemelerle ilgili yasanın yürürlükten kaldırılması ve savaş biter bitmez ve koşullar uygun hale gelir gelmez genel seçimlerin yapılmasına hazırlık yapılması yer alıyor.

Abbas’ın bahsettiği reform programı, Trump'ın planının sonunda Gazze'yi yönetmeye hazırlanmak için Filistin Yönetimi'nin taahhütlerinden biri.

Filistin Yönetimi'nin ikinci aşamada bir idari komite kurması ve Filistin polis güçlerini Gazze Şeridi’ne konuşlandırması gerekiyor, ancak İsrail son organ kurulmadan bu aşamaya geçmeyi reddediyor.

Almanya’dan reform çağrısı

Almanya Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert'in yaptığı açıklamaya göre telefon görüşmesi sırasında Almanya Başbakanı Merz’in, Filistin Devlet Başkanı'ndan Filistin Yönetimi’nin ‘gerekli ve acil reformlar’ yapmasını ve böylece ‘savaş sonrası dönemde yapıcı bir rol oynayabilmesini’ istedi.

Seibert'e göre Merz ayrıca Almanya’nın ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi’nin barış planına verdiği desteği teyit etti ve anlaşmaya yönelik Filistin Yönetimi'nin işbirlikçi tutumunu memnuniyetle karşıladı. Merz’in Abbas ile görüşmesi, Almanya Başbakanı’nın dün Berlin'den ayrılıp İsrail'e gitmesinden birkaç saat önce gerçekleşti. Seibert, Merz’in Mahmud Abbas ile yaptığı görüşmede, iki devletli çözümün İsrailliler ve Filistinliler için barış ve güvenliği sağlamanın en iyi yolu olduğu yönündeki Berlin'in tutumunu yinelediğini ifade etti.

Son rehinenin kalıntıları

Öte yandan İsrail, arabuluculara Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli rehinelerin kalıntılarından Çavuş Ran Givli'nin kalıntılarına nasıl ulaşacaklarını bildiklerini iletti.

İsrail televizyonu Kanal 12'ye göre rehineler meselesinden sorumlu hükümet yetkilisi Gal Hirsch başkanlığındaki bir heyet, perşembe günü Kahire'ye gitti ve arabuluculardan Gvili'nin cesedinin iadesi için gerekli adımları atmalarını istedi.

İsrailli bir kaynak, Mısır'ın başkentinde yapılan görüşmelerde Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasının da ele alındığını söyledi.

Basında yer alan haberlere göre arabulucular, İsrail heyetine Hamas'ın ateşkes anlaşmasına bağlı kalmak ve rehineleri serbest bırakmak istediğini, Gazze'nin silahsızlandırılması ve askerden arındırılması gibi maddelerin öngörüldüğü bir sonraki aşamaya geçmek istediğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli bir kaynak, ikinci aşamaya geçiş dahil olmak üzere birçok konunun çözülmemiş olduğunu ve net bir anlaşma veya planın bulunmadığını söyledi.

İsrail'i Gazze Şeridi'ndeki durumu olduğu gibi tutmaya çalışmakla suçlayan kaynak, “Gazze'nin bölünmesini istiyorlar ve ikinci aşamaya geçileceğine dair birçok açıklama yapılmasına rağmen bu durumu uzatmaya çalışıyorlar” diye ekledi.

efrgth
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Deyr el-Belah'ın batısında, UNRWA’ya bağlı Deyr el-Belah Ortak Okulu'nun avlusunda, yerinden edilmiş Filistinli ailelerin çocukları derse girmek için toplanıyor (AFP)

Daha önce basında yer alan haberlere göre Trump'ın Noel öncesinde ikinci aşamaya geçişi duyurması bekleniyor. Trump, yakın zamanda yaptığı bir telefon görüşmesinde İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'ya Gazze konusunda ‘daha iyi bir ortak’ olmasını beklediğini söylemişti.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerinden ilave çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücü konuşlandırılmasını ve Trump'ın liderliğindeki bir ‘barış konseyini’ içeren yeni bir yönetim yapısının kurulmasını içeriyor.

Meşal: Vesayeti reddediyoruz

Diğer taraftan Hamas'ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, dün yaptığı açıklamada, Hamas’ın Gazze Şeridi üzerinde her türlü vesayet ve yetkiyi reddettiğini duyurdu.

Meşal, Filistinlilerin kendi kendilerinin hükümdarı olduğunu vurguladı.

İstanbul'da dün düzenlenen “Kudüs’e Ahit: Ümmetin Tasfiye ve Soykırımla Mücadele İradesini Yenilemeye Doğru” başlıklı konferansta yaptığı konuşmada Meşal, ulusun Kudüs'ü kurtarmaya karar vermesi ve tüm çabalarını ve imkanlarını Gazze'ye ve Gazze'ye yönelik savaşın sona erdirilmesine adaması gerektiğini vurgulayarak “Gazze, Batı Şeria ve genel olarak Filistin'in işgaline yönelik her türlü vesayet ve mandayı” reddettiğini söyledi.

Halid Meşal, “Filistin halkı kendini yönetir ve kendi kararlarını verir. Vesayet ve yeniden işgal olmayacak. Halkımızın ne korumaya ne de vesayete ihtiyacı var. Onlar vesayeti değil, bağımsızlığı arzuluyorlar. Burası bizim toprağımız, vatanımız ve kaderimiz ve kararları veren biziz” diye vurguladı.

‘Direniş projesinin ve direniş silahlarının korunması’ çağrısında bulunan Meşal, bu konudaki karar verme tekelini reddederek ulusal birlik ve ortaklığın ‘mücadele, siyaset ve karar verme alanlarında’ inşa edilmesi gerektiğini söyledi.