Filistinli örgütlerin genel sekreterleri uzlaşma gündemiyle toplanıyor

Kahire’de toplanan Filistinli örgütler toplantısına Abbas başkanlık edecek ve İslami Cihad dışında 11 grup katılacak

Sisi ve Abbas’ın Kahire’deki önceki görüşmelerinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Sisi ve Abbas’ın Kahire’deki önceki görüşmelerinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Filistinli örgütlerin genel sekreterleri uzlaşma gündemiyle toplanıyor

Sisi ve Abbas’ın Kahire’deki önceki görüşmelerinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Sisi ve Abbas’ın Kahire’deki önceki görüşmelerinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Filistinli örgütlerin genel sekreterlerinin toplantıları, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın gözetimi ve huzurunda, çoğu Filistinli bugün Mısır’ın başkenti Kahire’de başlıyor.

Şarku’l Avsat’a toplantı hakkında bilgi veren Filistinli kaynaklar “toplantının Yeni El-Alameyn kentindeki (kuzeybatı Mısır) büyük otellerden birinde yapılacağını ve muhtemelen sadece bir gün ile sınırlı olacağını” belirttiler. Ayrıca “açılış oturumunun açık yapılacağını, burada Filistin Devlet Başkanı’nın açılış konuşmasını yapacağını ve daha sonra örgüt liderlerinin konuşacağı kapalı oturumların başlayacağını” söylediler.

Şarku’l Avsat’a kimliğinin açıklanmaması şartıyla konuşan kaynaklar toplantılara Filistinli 11 örgütün katılacağını belirttiler. İstişarelerde işgal altındaki topraklardaki iç durumun tartışılmasına ve İsrail’in Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde gerginliğin artmasına karşı koyma yollarının yanı sıra kapsamlı bir uzlaşma yoluyla Filistin birliğini yeniden kurmanın yollarına odaklanılacağını bildirdiler.

Kaynaklar, toplantı çağrısında bulunan Filistin liderliğinin “ulusal birlik hükümeti kurulmasını içeren siyasi bir vizyon sunabileceğini” de aktardı. Ancak kaynaklar, bunun “tartışmaların birkaç maddeyle sınırlı kalacağı anlamına gelmediğini ve Filistinli örgütlerin liderleriyle yapılacak görüşmelerin uzlaşmaya dayalı ve herkesin katkılarına ve önerilerine açık olacağını” vurguladılar.

Mısır-Filistin zirvesi

Filistin Devlet Başkanı, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile görüşeceği ve Filistinli örgütlerin genel sekreterleri toplantısına başkanlık edeceği resmi ziyaret için dün El-Alameyn şehrine gelmişti. Filistin’in Kahire Büyükelçisi Diyab el-Luh, “Abbas’ın ziyareti, iki ülke arasındaki ikili ilişkiler ve Arap, bölgesel ve uluslararası düzeylerdeki çeşitli konularda kalıcı ve daimi istişare ve iş birliğini somutlaştırmayı amaçlıyor” dedi. Luh’un açıklamasına göre, Filistin halkının meşru haklarını desteklemek, Filistin halkının devredilemez haklarını elde etmesi yönündeki çabaların önündeki sıkıntılarla mücadele etmek, Filistin halkının kendi kaderini tayin etmesini ve 1967 sınırları içinde, başkenti Kudüs olan ve tam ulusal egemenliğe sahip bağımsız devletlerini kurmalarını sağlamak için gösterilen daimi Arap çabalarına hizmet edecek şekilde; Abbas Mısır Cumhurbaşkanı ile aralarındaki ortak ve daimi koordinasyon çerçevesinde bir toplantı yapacak.

Filistin Devlet Başkanı’na ziyareti sırasında eşlik edecek heyette şu isimler bulunuyor:

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Konseyi Genel Sekreteri Hüseyin eş-Şeyh, FKÖ Yürütme Konseyi üyesi Ziyad Ebu Amr, Filistin İstihbarat Başkanı Macid Ferec, Filistin Diyanet İşleri Danışmanı Mahmud Habbaş, Devlet Başkanı’nın Diplomatik İşlerden Sorumlu Danışmanı Mecdi el-Halidi, Resmi Medya Genel Sorumlusu Ahmed Assaf ve Filistin’in Kahire Büyükelçisi.

Bu ayın başlarında Filistin Devlet Başkanı, İsrail’in Cenin kentine yönelik saldırısına karşı tüm grupların genel sekreterlerini acil bir toplantıya çağırmıştı. Mısır, Filistin Yönetimi ile koordinasyon halinde Filistinli grupların liderlerine davetiye göndermeyi kabul etmişti.

Örgütlerin toplantısı

Filistin İslami Cihad Hareketi dışında Filistinli örgütlerin genel sekreterlerinin toplantıya katılması bekleniyor. “Toplantıya katılamayacağını” bildiren İslâmî Cihad Hareketi, katılmak için “Cenin’de  tutuklanan unsurlarının Filistin yönetimi tarafından serbest bırakılması şartını öne sürmüştü.

İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahhale geçtiğimiz hafta kısa bir açıklama yaparak “Yönetim’in hapishanelerindeki ‘kardeşlerimiz’ serbest bırakılmadan Kahire’deki genel sekreterler toplantısına gitmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Filistin Yönetimi, siyasi bir saikle tutuklama operasyonları yürüttüğü iddiasını yalanladı ve “Tutuklananlar, ceza davalarında haklarında tutuklama kararı çıkarılanlardır” dedi.

Hamas Hareketi toplantıya katılacağını doğrularken, hareketin Siyasi Büro üyesi Halil el-Hayye, “İsrail politikalarına karşı koymak ve Filistin saflarını birleştirmek için net sonuçlar alınması gerektiğini” vurguladı.

Mısır’daki grupların toplantısı, Türkiye’nin başkenti Ankara’da geçtiğimiz çarşamba günü Filistin Devlet Başkanı’nın Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüşmesinin ayaklarından birini temsil ediyor.

Hamas Siyasi Büro üyesi Husam Bedran, söz konusu görüşmenin net ve derinlemesine bir tartışmaya tanık olduğunu ve genel sekreterler toplantısına iyi hazırlanmak için hareketin çeşitli Filistinli güçler ve gruplarla istişarelerini tamamlama çabalarının bir parçası olarak yapıldığını söyledi. Hamas Hareketi’nin “kapsamlı direnişin işgale ve Filistin meselesinin kuşatan tehlikelere karşı koymanın en etkili yolu olduğunu” vurguladığını bildirdi. Ayrıca “genel sekreterler toplantısının sonuçlarının Filistin halkının istek ve temennileriyle örtüşmesi” gerektiğinin altı çizildi.

Daha önce, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nden (FHKC) bir heyet, Genel Sekreter Yardımcısı Cemil Mezher başkanlığında Kahire’ye gelmişti. Heyet burada Mısır güvenlik yetkilileriyle bir araya gelmiş ve grupların genel sekreterleri toplantısının başarısı için gereklilikler ve bölünmeyi sona erdirip Filistin ulusal birliğini yeniden tesis etmenin önemi üzerinde durulmuştu.

Olumlu bir adım

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Usame Şaat, Filistin güçleri arasındaki uçurumu “derin” olarak nitelendirerek Türkiye’de Filistin Devlet Başkanı ve Heniyye arasında yapılan ikili görüşme için “Filistinli grupların genel sekreterleri toplantısına dair bizi sevindirecek bir gelişmeyle sonuçlanmadı” ifadelerini kullandı.

Bununla birlikte, Şaat Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Filistin sahasındaki en önemli ve en popüler grupların (Fetih ve Hamas hareketleri) ve bazı ulusal gruplarının katılımının kendi içinde “olumlu bir şey” olduğunu söyledi. Şaat, tüm tek taraflı seçeneklerin ve kararların “faydasız ve yararsız olduğunun kanıtlandığına, elle tutulur bir netice getirmediğine ve ancak ufku kapatıp Filistin halkına felaketler getirdiğine” dikkat çekti. Şaat, ulusal çıkarlar aleyhine olacak şekilde partizan tutumlarına bağlı kalınmaması gerektiğini vurguladı. Ayrıca “Birlik ve vatanseverlik olmadan Filistin halkı veya ulusal gruplar için bir gelecek yoktur (...) Uzlaşma cesaret ve gerçek bir milli irade gerektirir” dedi.

Şaat “Genel sekreterlerin niyetlerinin ciddi olduğu doğruysa, oldukça olumlu bir aşamayla karşı karşıyayız demektir” dedi ve toplantının başarısının, “sonuçlarına ve bunların sahada uygulanmasına bağlı olduğuna” dikkat çekti. Bu kapsamda Devlet Başkanı Abbas ve Filistin liderliğinin, en sonuncusu Cezayir Anlaşması olan Filistin uzlaşı anlaşmalarının uygulanması doğrultusunda bir ulusal birlik hükümeti kurmaya başlamak ve ardından hemen seçimlere hazırlanmak için bunu bir fırsat olarak gördüğüne işaret etti. Şaat hükümetin kurulmasının bir “niyet testi” olduğunu ve bu hükümetin anlaşmalar uyarınca kendisinden beklenen rolü yerine getirmemesi durumunda derhal güvenoyunun çekilerek devrilebileceğini belirtti. Bu bağlamda “Radikal tutumların arkasına saklanmak ve uzlaşmanın önüne engeller koymak Filistin halkına fayda sağlamaz” dedi.

Mısır, 2007’den beri devam eden iç bölünmeyi sona erdirmek amacıyla birkaç yıl boyunca Filistinli grupların toplantılarına ev sahipliği yapsa da bu toplantıların sonuçları sahada bir karşılık bulmadı.



Trump'ın takasa dayalı diplomasisinin yeniliği, avantajları ve sonuçları

Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)
Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)
TT

Trump'ın takasa dayalı diplomasisinin yeniliği, avantajları ve sonuçları

Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)
Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)

Nebil Fehmi

Eski anlaşmalardan ve erken sözleşmelerden modern devlet yönetiminin karmaşık sanatına kadar diplomasi, güç, çıkarlar ve uzlaşılardan etkilenmiştir. Başlıca geleneklerinden biri, “gerçekçilik”tir; yani devletler öncelikle kendi güvenlikleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda hareket ederler, ahlaki veya idealist hedefler için değil.

 

Bu bağlamda, bazılarının “gerçekçilik” diplomasisi olarak adlandırdığı şey yeni bir icat değildir; tarihe derinden kök salmıştır. Odak noktası, toprak, kaynaklar, güvenlik garantileri ve ekonomik anlaşmalar gibi somut kazanımlardır.

ABD Başkanı Donald Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor. Destekçileri bu tür adımları pratik ve sonuç odaklı olarak görüp överken, diğerleri bunların uzun vadeli sonuçları, bölgesel dinamikleri, ahlaki ikilemleri ve istikrarı göz ardı eden bir diplomasiye yol açabileceğinden endişe ediyor.

Ekim ayında İsrail ve Hamas arasında ateşkes anlaşması sağlandı. ABD'deki birçok kişi, bundan doğan diplomatik atılımı hemen ABD liderliğindeki diplomasinin somut bir sonucu olarak karşıladı. Şarm el-Şeyh'te düzenlenen zirveye Trump ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi eş başkanlık etti ve birçok ülkeyi bir araya getirdi. Anlaşmanın pragmatik doğasını vurgulayan hedefleri, ateşkes, rehinelerin serbest bırakılması ve acil insani yardım sağlanması gibi görünüyordu.

Kasım ayında da Trump yönetiminin Ukrayna'daki savaş için 28 maddelik bir barış planı önerdiği yönünde haberler çıktı. Taslak, Kırım, Luhansk ve Donetsk üzerindeki Rus kontrolünün tanınması, diğer bölgelerdeki çatışmaların dondurulması, Ukrayna ordusunun sayısının sınırlandırılması ve Ukrayna'nın NATO'ya katılmasının engellenmesi gibi oldukça tartışmalı maddeler içeriyordu.

Avrupalı müttefikler, planın kilit unsurlarına, özellikle de Ukrayna'nın egemenliğini zayıflatacak, onu yeniden Rus saldırganlığına karşı savunmasız bırakacak veya NATO'dan dışlayacak önerilere şiddetle karşı çıktı.

Haberler ayrıca, bazı önerilerin ABD desteği karşılığında Ukrayna'nın maden kaynaklarına, altyapı haklarına ve ihracat lisanslarına erişim gibi ekonomik koşullar içerdiğine de işaret ediyor.

Bu tür müzakereler – barış ve ekonomik koşullar karşılığında kapsamlı toprak ve askeri tavizler – birçok kişinin cüretkar koşullar, güçlü bir düşman lehine açık yanlılık göz önüne alındığında, yeni olarak değerlendirdiği takasa dayanan gerçekçi bir diplomasi örneğidir. Rusya, Avrupa, müttefiklerin ikinci plana itilmesi ve Ukrayna'ya bir anlaşmayı kabul etmesi için yapılan baskı, eleştirmenler tarafından barış yapma kılıfına bürünmüş zorlayıcı takas diplomasisi olarak görülüyor.

Analistler, “Önce ABD” bayrağı altında yürütülen bu diplomasinin uzun süredir devam eden ittifakları sarstığı ve Avrupa'nın kendisini giderek daha fazla ikinci plana itildiği hissine kapılmasına neden olduğu konusunda uyarıyor. Avrupalı liderler de ABD liderliğindeki Ukrayna müzakerelerinin yeterli Avrupa katılımı veya istişaresi olmadan ilerleyebileceğinden endişe duyduklarını dile getirdiler.

Eleştirmenler, bu yaklaşımın İkinci Dünya Savaşı sonrası düzeni destekleyen kolektif diplomatik normları – çok taraflılık, ortak değerler, kurumsal iş birliği ve egemenlik ile insan haklarına bağlılık üzerine kurulu normları – zayıflattığını savunuyor.

Peki takas diplomasisi tarihsel olarak belgelenmişken, bazı yorumcular Trump'ın yaklaşımını neden yeni veya istisnaiymiş gibi ele alıyor? Yeni görünen husus, kurumsal süreklilik ve ortaklıktan ziyade, belki de kısa vadeli kazanımlar ve kişisel güç tarafından yönlendirilen, daha tek taraflı, sıfır toplamlı, yukarıdan dikte edilen bir versiyon olmasıdır. Geleneksel diplomasi – hatta gerçekçi politika bile – genellikle kapalı kapılar ardında yürütülürken, arka kanal diplomasisi farklı bir hikayedir. Trump döneminde, anlaşmalar, teklifler ve hatta müzakere pozisyonları genellikle tamamen aleni ve duyurulmuştur. Bu şeffaflık, diplomasinin takasçı doğasını daha belirgin hale getiriyor ve bazen daha muğlak diplomasiye alışmış izleyiciler için şok edici olabiliyor.

Ukrayna için önemli toprak ve stratejik tavizler içeren barış planı taslağı, Ukrayna'nın maden ve altyapı haklarından yararlanmayı öngörüyor. Dolayısıyla Ukrayna planı da ABD liderliğindeki bir planın parçası olarak Gazze'yi “kontrol etme” ve yeniden geliştirme yönündeki radikal plan da kademeli diplomatik anlaşmalar değil. Bunlar büyük ölçekli ve kapsamlı olup, egemenlik, adalet ve güç dengesizlikleri hakkında temel soruları gündeme getiriyor.

Diplomasi giderek daha çok kişiye dayalı hale geldi; bu modern diplomaside bir eğilimdir, ancak Trump döneminde bu konuda aşırıya kaçıldı. Anlaşmalar genellikle kurumlara veya kurum odaklı çok taraflılığa değil, bizzat Trump'a bağlı. Bu istikrarsızlığı artırıyor; zira lider değişirse, anlaşmalar değişebilir ve onları destekleyen güven ortadan kaybolabilir. Gözlemciler, modern diplomasinin güç yapıları, teknoloji, medya ve devlet dışı aktörlerdeki değişiklikler nedeniyle bir dönüşüm geçirdiğini belirtiyor, ancak Trump modeli kişisel etkiyi vurguluyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrası diplomasi büyük ölçüde, kolektif kurumlar, egemenliğe saygı, insan hakları, uluslararası hukuk ve ittifaklar (NATO gibi) vb. kurallara dayalı bir uluslararası düzen kurmaya çalıştı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre eleştirmenler, Trump'ın yaklaşımının diplomasiyi kaba pazarlık, takas mantığı ve bazen asimetrik güç etrafında yeniden odakladığını ve potansiyel olarak kolektif diplomasiyi destekleyen normları ve güveni aşındırdığını savunuyor.

Bu nedenle, takas diplomasisinin ardındaki mantık yeni olmasa da biçimi, açıklığı, kapsamı ve normatif etkileri birçok kişiye göre modern diplomatik uygulamalardan önemli bir sapma gibi görünüyor. Birçok gözlemci için yeni olan da budur.

Trump döneminde görüldüğü gibi daha agresif ve tepkisel bir diplomasi benimsemek kısa vadeli kazanımlar sağlayabilir, ancak aynı zamanda ciddi uzun vadeli riskler de taşıyabilir.

Takas diplomasisi -özellikle güçlü bir lider tarafından yönetildiğinde- çıkmazlar devam etse de anlaşma için tarafları zorlayabilir. Gazze ateşkesi birçokları tarafından hızlı ve güçlü diplomasinin bir başarısı olarak gösteriliyor.

Siyasi gerçekçiliğin bazen yardımı veya desteği ekonomik anlaşmalar ve stratejik uyum gibi somut getirilerle ilişkilendirmeye sevk ettiği dikkatleri çekiyor. Güçlü devletler, stratejik veya ekonomik çıkarları için hayati önem taşıyan uzun vadeli avantajlar elde edebilirler; kaynaklar, etki ve erişim gibi.

Kaotik ve hızla değişen jeopolitik bağlamlarda (savaşlar, değişen ittifaklar ve kaynaklar için rekabet), takas diplomasisi, yavaş ilerleyen kurumsal diplomasiden daha uyarlanabilir olabilir.

Öte yandan, müttefikler kendilerini ikinci plana itilmiş veya sömürülmüş hissedebilir; bu da ittifakların zayıflamasına, parçalanmasına veya muhalefete yol açabilir. Örneğin, Avrupalı ​​liderler, Ukrayna için önerilen ABD barış planının bazı hükümlerine karşı çıktılar.

Adalet ve haklar yerine güce odaklanan anlaşmalar (toprak tavizleri, kaynakların kontrolü ve askeri kısıtlamalar) kızgınlığa yol açabilir, eşitsizlik yaratabilir ve bölgeleri istikrarsızlaştırabilir. Ukrayna planında önerilen toprak tavizleri ve askeri şartlar, egemenlik ve gelecekte güvenlik konusunda ciddi endişeler doğuruyor.

Eğer büyük güçler giderek çok taraflı kurumların ve normların üstünden atlayıp, bunun yerine ikili anlaşmalara ve kişisel diplomasiye yönelirse, küresel kurumlar -kurallara dayalı uluslararası düzen- meşruiyetini ve etkinliğini kaybedebilir. Bu durum, özellikle daha küçük ve zayıf devletler için küresel iş birliğini daha da zorlaştırabilir.

Bireylere, siyasi döngülere veya kısa vadeli çıkarlara bağlı anlaşmalar kırılgandır. Yeni bir liderin ortaya çıkması, iç politikada bir değişim veya farklı bir küresel bağlam, anlaşmaları hızla alt üst edebilir ve uzun vadeli istikrarı baltalayabilir.

Güç ve çıkarlara odaklanan diplomatik anlaşmalar, insan hakları, adalet, kendi kaderini tayin etme ve egemenlik gibi değerleri zayıflatabilir. Zamanla bu, bir devletin ahlaki duruşuna ve yumuşak gücüne zarar vererek gelecekteki iş birliğini daha da zorlaştırabilir.

Eğer güçlü devletler giderek daha agresif, çıkar odaklı diplomasiye dönerse, savaş sonrası düzenin bir dizi özelliği -müttefikler arasındaki güven, kurumların ve ortak normların meşruiyeti ve insan haklarına veya toprak bütünlüğüne bağlılık- aşınabilir. Zamanla bu, diplomasinin pazarlık aracı haline geldiği, ittifakların hızla değiştiği ve gücün haktan üstün geldiği daha çalkantılı ve parçalanmış bir dünyaya yol açabilir.

Bu, kurumların ortadan kalkması anlamına gelmez, ancak onları marjinalleştirebilir, zayıflatabilir veya yalnızca ihtiyaç duyulduğunda kullanılabilir hale getirebilir. Yeni ve daha katı diplomasi biçimleri hakim olabilir; anlaşmalar etki, kaynaklar, güç dengesizlikleri ve anlık imtiyazlara dayanabilir. Böyle bir dünya, daha güçlü devletleri destekleyebilir, daha küçük devletleri zayıflatabilir ve küresel zorluklar (iklim, göç, salgın hastalıklar, nükleer silah kontrolü vb.) konusunda çok taraflı iş birliği alanını daraltabilir.

Aynı zamanda, üzerinde anlaşmaya varılmış normların azaldığı bir dünyada, öngörülemezlik artar. Bu, çatışmaları şiddetlendirebilir, istikrarı zayıflatabilir ve diplomatik güvenin yeniden inşasını daha da zorlaştırabilir. Genel olarak takasa dayalı anlaşmalar kısa vadeli faydalar sağlayabilir, ancak aynı zamanda adaletsizliği pekiştirebilir, kızgınlığı körükleyebilir ve pazarlıklar, zorlama ve çatışma döngüleri yaratabilir.

Özünde, takas diplomasisinin mantığı yeni değil. Ancak Trump döneminde yeni olan husus, bu diplomasinin ölçeği, açıklığı, cesareti ve kişiselleştirilmesidir; yani aleni pazarlıklar, yüksek riskli anlaşmalar, bölgesel ve kaynaklara dayalı müzakereler, tasavvur edilmiş kazanımlar için ittifakları yeniden şekillendirme veya normları parçalama isteğidir.

Bu eğilimin kalıcı hale gelip gelmeyeceği ve küresel düzeni güçlendirip güçlendirmeyeceği büyük ölçüde liderlerin, devletlerin ve küresel kurumların gelecekte nasıl tepki vereceğine bağlıdır. Çok taraflı normlar ve kurumlar zayıflarsa, diplomasinin kolektif normlar, istikrar ve iş birliği alanı olmaktan ziyade güç, kaynak ve anlaşmalar için bir pazar yeri haline geldiği bir dünya görebiliriz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İsrail, Doğu Kudüs'te bir binayı yıkarak onlarca Filistinliyi yerinden etti

Filistinli bir adam, İsrail güçlerinin Doğu Kudüs'teki bir binayı yıkmasını izliyor. (Reuters)
Filistinli bir adam, İsrail güçlerinin Doğu Kudüs'teki bir binayı yıkmasını izliyor. (Reuters)
TT

İsrail, Doğu Kudüs'te bir binayı yıkarak onlarca Filistinliyi yerinden etti

Filistinli bir adam, İsrail güçlerinin Doğu Kudüs'teki bir binayı yıkmasını izliyor. (Reuters)
Filistinli bir adam, İsrail güçlerinin Doğu Kudüs'teki bir binayı yıkmasını izliyor. (Reuters)

İsrail makamlarına bağlı iş makineleri, bugün Doğu Kudüs’te ruhsatsız inşa edildiği gerekçesiyle dört katlı bir binanın yıkımına başladı. Binada 100’den fazla Filistinlinin yaşadığı belirtilirken, sakinler yıkımı ‘bir felaket’ olarak nitelendirdi. İnsan hakları örgütleri ise bunun 2025 yılı içinde gerçekleştirilen en büyük yıkım olduğunu açıkladı.

Filistin Yönetimi’ne bağlı Kudüs Valiliği, söz konusu yıkımı kınayarak, bunun ‘zorla yerinden etme politikası’ kapsamında değerlendirildiğini bildirdi.

İşgal altındaki Doğu Kudüs’ün Eski Şehir yakınlarında yer alan Silvan beldesindeki mahalleye, İsrail polisinin oluşturduğu güvenlik kordonu eşliğinde üç iş makinesi girdi. Makineler, aralarında kadınlar, çocuklar ve yaşlıların da bulunduğu 10’dan fazla ailenin yaşadığı binayı yıkmaya başladı.

Binada eşi ve beş çocuğuyla birlikte yaşayan Iyd Şavar, yıkımın ‘tüm sakinler için bir trajedi’ olduğunu söyledi.

67yuı
Doğu Kudüs'te bir binayı yıkan İsrail buldozerleri (AFP)

Şavar, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Kapıyı biz uyurken kırdılar. Kıyafetlerimizi değiştirmemizi ve sadece gerekli evrak ve belgeleri almamızı istediler, eşyalarımızı çıkarmamıza izin vermediler” dedi. Gidecek bir yeri olmadığını belirten Şavar, yedi kişilik ailesinin araçta kalmak zorunda olduğunu söyledi.

AFP muhabirleri, bina sakinlerinin gözleri önünde üç buldozerin yıkım çalışmalarını sürdürdüğünü aktardı. Yıkımı izleyen bir kadın, yaşadığı acı ve çaresizlikle “Burası benim yatak odam” sözleriyle tepkisini dile getirdi.

Doğu Kudüs’te yaşayan Filistinliler, ciddi bir konut kriziyle karşı karşıya bulunuyor. İsrail’e bağlı belediye, Filistinlilere çok sınırlı sayıda inşaat izni verirken, bu izinlerin nüfus artışıyla uyumlu olmadığı belirtiliyor.

Filistinliler ve insan hakları savunucuları, bu kısıtlamaların demografik büyümeyi dikkate almadığını ve konut yetersizliğine yol açtığını vurguluyor.

sdfgt
Yıkıma katılan İsrail buldozerleri (EPA)

İsrail makamları, Doğu Kudüs ve işgal altındaki Batı Şeria’da Filistinliler tarafından inşa edilen yapılar için düzenli olarak yıkım operasyonları gerçekleştiriyor.

Filistinliler, Doğu Kudüs’ü gelecekte kurulacak devletlerinin başkenti olarak talep ederken, İsrail kentin tamamını kendi başkenti olarak görüyor.

Doğu Kudüs’te 360 binden fazla Filistinli yaşarken, bölgede yaklaşık 230 bin İsrailli bulunuyor.

Ramallah merkezli Filistin Yönetimi’ne bağlı Kudüs Valiliği, söz konusu yıkımı ‘savaş suçu ve insanlığa karşı suç’ olarak nitelendirdi. Açıklamada, bu uygulamaların, Filistinli vatandaşları zorla yerinden etmeyi ve Kudüs kentini asli sakinlerinden arındırmayı hedefleyen sistematik bir politikanın parçası olduğu ifade edildi.

cdfrgt
Doğu Kudüs'te bir binayı yıkan İsrail buldozerleri (Reuters)

İsrailli insan hakları örgütleri Ir Amim ve Bimkom, ortak açıklamalarında, binanın ‘önceden herhangi bir uyarı yapılmaksızın’ yıkılmaya başlandığını bildirdi. Açıklamada, yıkımın, ailelerin avukatları ile Kudüs Belediyesi’nden bir yetkili arasında, ‘binanın statüsünün düzenlenmesine yönelik olası adımların ele alınacağı’ planlı bir toplantıdan sadece saatler önce gerçekleştirildiği vurgulandı.

Örgütlere göre bu yıkım, ‘2025 yılı içinde Kudüs’te gerçekleştirilen en büyük yıkım operasyonu’ niteliğini taşıyor. Açıklamada ayrıca, bu yıl Doğu Kudüs’te yaklaşık 100 ailenin evsiz kaldığı belirtildi.

AFP’nin sorularına yanıt veren İsrail’e bağlı Kudüs Belediyesi ise binanın ‘ruhsatsız inşa edildiğini’ ve yapı hakkında 2014 yılından bu yana geçerli bir yargı kararı bulunduğunu açıkladı. Belediye, binanın üzerinde bulunduğu arazinin ‘eğlence ve spor amaçlı’ olarak sınıflandırıldığını, konut alanı olmadığını da kaydetti.


İsrail’in Iraklı gruplara ait ayrıntılı veri tabanı Bağdat’ta şaşkınlık yarattı

Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)
Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)
TT

İsrail’in Iraklı gruplara ait ayrıntılı veri tabanı Bağdat’ta şaşkınlık yarattı

Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)
Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre, Iraklı yetkililer son günlerde, İsrail tarafından hazırlanmış son derece ayrıntılı bir güvenlik veri tabanını teslim aldı. Batılı bir istihbarat servisi üzerinden iletilen dosya; silahlı Iraklı gruplara ilişkin liderlik yapıları, askerî organizasyonlar, mali ağlar ve bu yapılara bağlı devlet kurumları hakkında geniş bilgiler içeriyor.

Kaynaklar, verilerin hacmi ve doğruluk düzeyinin Iraklı yetkilileri şaşırttığını ve olası bir askerî harekâta yönelik ciddi bir uyarı niteliği taşıdığını aktardı.

Dosyanın teslimi, Irak’a yakın dost bir Arap ülkenin Bağdat’ı uyardığı süreçle eş zamanlı gerçekleşti. Söz konusu ülke, İsrail’in, ABD’nin “yeşil ışık” yaktığı bir askerî operasyon seçeneğini açıkça konuştuğunu iletti. Washington’ın, devlet dışı silahlı yapılara ilişkin sabrının azaldığı belirtiliyor. Bir Iraklı yetkili de, bu mesajların Bağdat’a ulaştığını doğruladı.

Bilgilere göre muhtemel saldırılar; eğitim kampları, füze ve İHA depoları ile bu gruplar ve Haşdi Şabi’ye bağlı finansal ve askerî etki sahibi kurum ve kişileri hedef alacaktı.

Bu gelişmeler, Irak’taki Şii ittifakı “Koordinasyon Çerçevesi” içinde silahın devlet tekelinde toplanması yönünde hızlanan tartışmaları tetikledi. İlk aşamada ağır silahların teslimi ve bazı stratejik üslerin tasfiyesi gibi seçenekler masaya geldi. Ancak uygulamanın kim tarafından yürütüleceği ve güvenlik garantilerinin nasıl sağlanacağı konularında görüş ayrılıkları sürüyor.

Öte yandan, ABD yönetimi güvenlik iş birliğini, silahlı grupların operasyonel kabiliyetlerinin kaldırılmasına dair bağlayıcı bir takvim şartına bağladı.

Bölgesel düzeyde ise NBC News’in haberine göre, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’a İran’ın balistik füze programındaki genişleme risklerini aktaracak ve yeni saldırı seçeneklerini görüşecek.