Mısır’dan ‘iş piyasasına’ ayak uyduracak bir ‘Ulusal Eğitim Konseyi’ adımı

Kanun tasarısı, Ulusal Diyalog’un gündemine alındı.

Mısır’da Ulusal Diyalog oturumları sürüyor. (Ulusal Diyalog Facebook sayfası)
Mısır’da Ulusal Diyalog oturumları sürüyor. (Ulusal Diyalog Facebook sayfası)
TT

Mısır’dan ‘iş piyasasına’ ayak uyduracak bir ‘Ulusal Eğitim Konseyi’ adımı

Mısır’da Ulusal Diyalog oturumları sürüyor. (Ulusal Diyalog Facebook sayfası)
Mısır’da Ulusal Diyalog oturumları sürüyor. (Ulusal Diyalog Facebook sayfası)

Mısır’da ‘Ulusal Eğitim ve Öğretim Yüksek Konseyi’nin kurulmasına yönelik hükümet kanun taslağının onaylanmasını hızlandırmak için harekete geçildi. Ulusal Diyalog Mütevelli Heyeti, projeyi önümüzdeki perşembe günü yapılacak genel kurul toplantısının gündemine alındı. Kanun tasarısına göre kurulması önerilen konsey ‘eğitim çıktılarının yerel ve uluslararası işgücü piyasasının gereksinimleri ile uyumlu olması için her türlü ve her aşamadaki eğitim ve öğretim politikalarını birleştirmeyi, aralarındaki entegrasyonu sağlamayı, söz konusu politikaların uygulanmasını denetlemeyi ve konu ile ilgili bilimsel araştırmaları ilerletmeye çalışmayı’ amaçlıyor.

 

Mısır Eğitim Bakanlığı’na bağlı Müfredat ve Eğitim Materyalleri Geliştirme Merkezi’nin eski müdürü Dr. Hazım Raşit, bu fikri ‘uygun bir fikir’ olarak tanımladı. Raşit, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Mısır’da son yıllardaki eğitim sorunlarından birinin ‘eğitim ve öğretim alanında çalışan ancak izole olmuş birkaç kuruluşun varlığına’ dayandığını açıkladı.

Ayn Şems Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin eski dekanı Raşit ‘tüm eğitim sektörlerinde uygulanacak net bir strateji belirleyen tek bir konseye sahip olmanın yanı sıra bu konseyin karar alma, uygulama ve takip etme konusunda yetkiye sahip olması ve vizyonlarının bağlayıcı olmayan tavsiyelerden ibaret olmamasının önemli olduğuna’ inanıyor. Ulusal güvenlikle ilgili olabilecek ya da A’dan Z’ye tamamen devlet tarafından yönetilmesi gereken ulusal düzeydeki sorunlarla ilgili olabilecek devlet sorunlarına dahil olması nedeniyle konseyin rolünün önemini vurgulayan Raşit, ‘çalışmalarının birden fazla bakanlıkla örtüşmesi göz önüne alındığında’, önerilen konseyin hükümet liderliği tarafından takip edilmesini tercih ettiğini kaydetti.

Kanun taslağının ilk metnine göre, konseyin görev tanımı her türden eğitim ve öğretim için ulusal stratejinin ve tüm aşamalarının hazırlanmasını, formüle edilmesini, uygulama mekanizmalarıyla birlikte eğitim için birleşik politikaların belirlenmesinde işgücü piyasasının bilgi veri tabanlarının analizinden yararlanılmasını içeriyor. Aynı zamanda çeşitli sektörlerde eğitim ve öğretim alanındaki ulusal öncelikleri gözden geçirme ve güncelleme, ulusal kalkınma planlarına uygun olarak eğitime yönelik birleşik politikaların çizilmesinde işgücü piyasasının bilgi veri tabanlarının analizinden yaralanma, devletin amaçlarına ulaşması için eğitim ve öğretim sistemini takip etme, bunları geliştirme ve yükseltme için yeni yollar önerme, çıktılarının yerel ve uluslararası işgücü piyasasının gereklilikleri ile entegrasyonuna dikkat etme gibi maddeler yer alıyor.

Görev tanımı aynı zamanda, teknik eğitim okullarının altyapısının üniversiteler, teknolojik enstitüler, sanayi bölgeleri ve ulusal projeler dağılımına uygun olarak geliştirilmesine yönelik ulusal bir planın oluşturulması ve bu planın bakanlıklar ve ilgili makamlar nezdinde uygulanmasının takip edilmesini de kapsıyor.

Temsilciler Meclisi Eğitim Komisyonu Müsteşarı Dr. Mona Abdulati, söz konusu fikri ‘övgüye değer’ olarak niteledi. Abdulati Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte “Kanun tasarısı Ulusal Diyalog’da tartışılacak ve ardından nihai şekliyle Temsilciler Meclisi’ne havale edilecek” dedi. Eğitim sürecinin sonuçlarını geliştirme çabalarının bir parçası olarak, ‘genel olarak’ bu tür mevzuata duyulan ihtiyaca da dikkat çekti.

Kamu Seferberliği ve İstatistik Merkezi Ajansı tarafından yayınlanan yüksek öğrenim ve yüksek akademik derece mezunlarına yönelik yıllık bültene göre, Mısır’daki yüksek öğrenim mezunlarının sayısı 2020’deki 643,8 bin mezuna kıyasla 2021’de 667,4 bine ulaştı. Ağustos 2022’de aynı ajans, üniversite mezunları arasındaki işsizlik oranının erkeklerde yüzde 24,5 ve kadınlarda yüzde 47,3 olmak üzere yüzde 33,3’e ulaştığını bildirdi.

Mısır Bilişim Üniversitesi’nden mühendislik alanında çalışmalar yürüten Dr. Muhammed İsmail, önerilen konseyin ‘yapay zekaya büyük önem’ vermesi gerektiği görüşünde. İsmail, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte “Tüm dünya artık yapay zekayı ve makine öğrenimini yaygınlaştırmaya yöneliyor dolayısıyla bu eğilime ayak uydurmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı. Ayrıca söz konusu konseyin yerel ve uluslararası düzeyde eğitim olanakları sağlamada rol oynamasının yararlı olduğunu düşündüğünü de belirtti.

Kansas Üniversitesi’nden nükleer mühendislik alanında doktora sahibi olan Mısırlı akademisyen, üniversitelerdeki pratik eğitim gereken fakültelerdeki eğitime de ilgi gösterilmesini istediğini vurguladığı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Mühendislik ve bilgisayar bilimleri öğrencilerinin uygulamalı eğitimlerinin mezuniyet koşulları içinde zorunlu olması, öğrencilerin belli sayıda saatlerini uzmanlıkları ile ilgili faaliyetlerde bulunan şirketlerde eğitim alarak geçirmeleri gerekiyor.”



Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
TT

Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca, Lübnanlı yetkililerin Lübnan topraklarında cereyan eden İran-İsrail savaşından kaynaklanan tehlikelere karşı ‘kör’ davranmasına karşı uyarıda bulunarak, ‘devlet kavramını yeniden tesis eden ve ateşkesin önünü açan tarihi bir pozisyon alınması’ gerektiğini vurguladı. “Hizbullah'ın performansıyla temsil edilen devletçik kavramı Lübnan'ı mevcut duruma getirdi” diyen Caca, ‘daha fazla ölüm ve felakete gidildiği’ uyarısında bulundu. Caca, “Lübnan dalgalı bir denizde yol alan kaptansız ve dümensiz bir gemi gibi oldu” ifadesini kullandı.

Lübnanlı politikacıları ve yetkilileri neler olup bittiğinin farkında olmamakla suçlayan Caca şu ifadeleri kullandı: “Bölgede büyük bir savaş yaşanıyor ve Lübnan'da olanlar da bu savaşın bölümlerinden biri. Bu savaş bir yanda İran ve bölgedeki vekil güçleri ile diğer yanda arkasında ABD, Avrupa ve diğer ülkelerin bulunduğu İsrail arasında yaşanıyor. Lübnan'ı bu savaştan çıkarmak için her türlü çabayı göstermek yerine, hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Lübnanlı yetkililer kendi dar düşüncelerine göre hareket ediyor ve adeta bir ‘yardım komitesine’ dönüştüler. Bugün Lübnan'da var olan otorite türünü özetlemek istersek, bunun bir hükümet ya da devlet değil bir ‘yardım komitesi’ olduğunu söyleyebiliriz.”

Nasrallah ve Lübnan'ın kararı

Caca, Genel Sekreter Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra Hizbullah için işlerin değiştiğini ‘üzüntüyle’ belirterek şöyle dedi: “Seyyid Hasan varken, bir yerlerde neler olup bittiğine dair Lübnanlıların bir görüşü olduğunu ve onun (Nasrallah) İran'ın kararında söz sahibi olduğunu düşünüyordum. Ancak şimdi karar tamamen İran'ın oldu. Kalan Hizbullah grupları İranlı subaylar tarafından yönetiliyor. Bu nedenle savaş tamamıyla İran'ın çıkarlarına göre yürütülüyor.”

Tüm darbelere rağmen Hizbullah'ın örgütsel olarak çökmediğine inanan Caca, “Hizbullah'ın güneydeki savaş grupları merkezi olmayan bir kararla savaşıyor ve büyük bir kısmı halen mevcut. Bu güçlerin İranlı subaylarla yakın ilişki içinde olduklarını unutmamalıyız. Bu yüzden İran son savaşçıya kadar savaşmaya devam edecek” dedi.

rhyjukı
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Öte yandan Caca, Hizbullah'ın askeri yapısının açıkça zarar gördüğüne dikkat çekti. Caca, “Avrupa ve hatta İsrail merkezlerinde yapılan araştırmalara göre Hizbullah'ın İsrail'e günde 2 bin ila 3 bin arasında füze fırlatması gerekiyordu, ancak bunun gerçekleşmediğini görüyoruz. Maalesef bilinen ve net bir güç dengesi var. İranlılar Lübnan topraklarında kalanlarla ve Lübnanlı gençlerle mücadeleye devam edecekler. İran Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı'nın bir hafta içinde Lübnan'ı ziyaret ederek sanki savaşı denetlemek için buradaymış gibi davranmaları da gösteriyor ki, çatışma artık İran tarafından yönetiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Her düzeyde felaket

Caca bir kez daha mevcut otoritenin siyasi performansına döndü ve sorumluları suçladı: “Her düzeyde bir felaketle karşı karşıyayız. Yetkililer sanki olup bitenlerle hiçbir ilgileri yokmuş gibi davranıyorlar. Geçen yaz ABD Özel Temsilcisi Amos Hochstein Lübnan'a gelip 1701 sayılı kararın uygulanmasını gündeme getirdiğinde, yetkililer düğmeye basıp sorumluluklarından kaçıyorlardı. Şahsen birden fazla yetkiliyle konuştum ve işlerin bugün gördüğümüz yöne doğru gittiği konusunda onları uyardım ama yanıt vermediler.”

Caca, ‘hükümetin ve devletin Lübnan'ı çıkmazdan kurtarmak için hiçbir şey yapamayacağı’ görüşüne katılmayarak şunları söyledi: “Siyasi otorite her şeyi yapabileceğini unuttu ve biz de onunla birlikte unuttuk. Hükümet toplanmalı ve olup bitenlerin devam etmesini kabul etmediğini söylemeli. Orduyu konuşlandırma kararı almalı ve İsrail'in tutumuna bakmaksızın 1701 sayılı kararı uygulama niyetini beyan etmelidir. Çünkü bir yerden başlamak zorundadır. Hükümetin ordudan Hizbullah'la çatışmasını istemesi gerektiğini söylemiyorum ama bir yerden başlaması gerekiyor... Bu bir kararla başlamalı. Çünkü karar vericiler kararlarından vazgeçtiler ve bunun nelere yol açtığını gördük. Hükümet derhal toplanmalı ve uygun kararları almalı. Parlamento da toplanmalı ve Lübnan'ın karar alma mekanizmasını yeniden kurması için hükümeti destekleyecek bir tavsiyede bulunmalı.”

1559 sayılı karar... Savaş halen devam ederken

Caca, silahlı milislerin silahsızlandırılmasını öngören 1559 sayılı kararın uygulanması çağrısında bulunduğu için aldığı bazı eleştirilere şöyle yanıt verdi: “Bu 20 yıldır bizim mantığımız, yeni bir mantık değil. Bu söylemi benimsemekte geç kalanlar devleti yönetenler. Savaşı durdurmak için önerimizi sunduk ama beğenmediler. Bize kendi önerilerini sunsunlar. Lübnan'da halen savaşın nasıl sona erdirileceğini tartışacak bir uluslararası temsilci yok. Dolayısıyla bu yıkıcı savaşı durdurmak için harekete geçmek bize düşüyor.”

‘Lübnan'da herhangi bir tarafın niyetini görmediği için’ iç barıştan korkmadığını vurgulayan Caca, “Bu, özellikle Lübnan halkının yaklaşık yarısının yerinden edilmesi nedeniyle bazı sorunların ortaya çıkmasını engellemiyor. Ancak bu, ordu ve güvenlik güçlerinin kontrol edebileceği ve önleyebileceği bir şey. Mevcut mülteci krizi hiç de 2006'daki gibi değil. Bu kriz aylarca sürebilir ve ciddi bir sosyal krize yol açabilir” şeklinde konuştu.

‘Savaşın sona ermesinden sonra Hizbullah'ın iç bölgelere gerilemesinden’ korkmadığını belirten Caca, “Savaş bittikten sonra, nasıl biterse bitsin, savaştan önce Lübnan'da var olan duruma dönmek söz konusu olamaz. Bu durumun bizi nereye getirdiğini gördük ve devamını kabul edemeyiz. Kararın devletin dışında olduğu ve Hizbullah'ın barış ve savaş kararlarını aldığı bu muğlak durumu kabul edemeyiz. Bunun bizi nereye götürdüğünü gördük” ifadelerini kullandı.

Boşalan cumhurbaşkanlığı

Yaklaşık iki yıldır boş olan cumhurbaşkanlığı konusunda ise Caca, “Meclis Başkanı Nebih Berri cumhurbaşkanını seçmemiz gerektiği görüşündeydi, ancak İranlıların gelişinden sonra fikrini değiştirdi. Şimdi ateşkesten önce bir cumhurbaşkanı seçemeyeceğimiz konuşuluyor” dedi.

Caca ‘seçimlerin dayandırılması gereken koşulları’ özetleyerek, ‘herhangi bir adayın öncelikle Taif Anlaşması’na, ikinci olarak da uluslararası kararlara bağlı olması gerektiğini’ ileri sürdü. Caca, ‘ateşkesi sağlamanın en hızlı yolunun bir cumhurbaşkanı seçmek olduğu’ görüşünü yineledi.