Lübnan’da siyasal kriz federalizm tartışmasını alevlendirdi

Devletin çöküşü, Lübnan’da ‘federalizm’ seçeneği konusunda tartışmalara kapı araladı

Lübnan'da federalizmi önerme nedenleri arasında "Hizbullah" silahı. İşte askeri geçit töreninde silahlarıyla Hizbullah savaşçıları (DPA)
Lübnan'da federalizmi önerme nedenleri arasında "Hizbullah" silahı. İşte askeri geçit töreninde silahlarıyla Hizbullah savaşçıları (DPA)
TT

Lübnan’da siyasal kriz federalizm tartışmasını alevlendirdi

Lübnan'da federalizmi önerme nedenleri arasında "Hizbullah" silahı. İşte askeri geçit töreninde silahlarıyla Hizbullah savaşçıları (DPA)
Lübnan'da federalizmi önerme nedenleri arasında "Hizbullah" silahı. İşte askeri geçit töreninde silahlarıyla Hizbullah savaşçıları (DPA)

Lübnan tarihi, 1920’de Büyük Lübnan Devleti’nin kurulmasından bu yana bir mezhep ve kültür çoğulculuğu ülkesinin tanık olduğu siyasi ve mezhepsel çatışmalarla dolu. Bu nedenle her önemli aşamada, bazılarının kafasında federalizm önerileri ve bazen de bölünme söylemleri gündemleşiyor. Bu, her etnik ya da dini kimliğin başka bir kimliğe boyun eğmemek üzere kendi kendini yönetmesine yol açıyor.

Son yıllarda ve genellikle mezhepçi bir boyut kazanan siyasi bölünmelerin zirvesinde Hristiyan bileşen içerisindeki sesler, ‘Hristiyanlar kendi aralarında bir mezhepten başka mezheplere geçmesin veya cemaatler dağılmasın diye’ federalizm çağrısında bulunuyor. Bu önerme için birçok yaklaşım var. Şarku’l Avsat’a konuşan Kaliforniya’daki Claremont Üniversitesi’nden Siyaset Bilimci Prof. Dr. Hişam Ebu Nasif, “Mezhepler arasındaki ilişkileri savaşlardan ve işgallerden uzak, barış içinde yönetmenin tek yolu federalizmdir” diyor.

Dr. Hişam Ebu Nasif (Sosyal medya)
Dr. Hişam Ebu Nasif (Sosyal medya)

Çok kimlikli kozmopolit bir toplumun işlerinin merkezi bir devlet aracılığıyla yönetilemeyeceğini savunan Ebu Nasif, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Lübnan’da 100 yılı aşkın bir süre önce kurulan üniter devlet, tarihi savaşlarla dolu ve çok sayıda çelişki nedeniyle yalnızca uzun sürmeyen kırılgan ateşkeslerden yararlandı” dedi. Dini yapıların ve kimliklerin, yıllar ve on yıllar boyunca değişmeyen kişilikleri ve tarih okumaları olduğunu belirten Ebu Nasif, tarafsızlığıyla İkinci Dünya Savaşı’na karışmaktan kaçınmayı başaran İsviçre’nin yaptığı gibi Lübnan’da yönetişimin, federalizm ve tarafsızlık yoluyla olması gerekliliğini vurguladı.

Osmanlı’daki federatif yönetime özlem sürüyor

Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki federatif Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı döneminin sona ermesinden ve Büyük Lübnan Devleti’nin kurulmasından başlayarak tarihi boyunca federalizmin Lübnanlıların özlemini duyduğu bir yönetim biçimi. Bu durum, Siyasi Maronizm olarak bilinen iktidar ve Müslümanların mağduriyet duygusunun gölgesinde doruk noktasına ulaştı. Ancak kısa süre sonra Arap milliyetçisi Nasırcı dalgayla ortadan kayboldu ve 1970’li yılların ortalarında ise yeniden ortaya çıktı. Seyyidetu’l Cebel Toplantısı Başkanı eski Milletvekili Faris Said ise bu meselenin, ‘devletin çöküşünden ve grupların yardımcı garantiler aramaya zorlandığına tanık olduğumuz her aşamadan kaynaklandığını’ söyledi.

Eski Milletvekili Faris Said (Sosyal medya)
Eski Milletvekili Faris Said (Sosyal medya)

“Şu an Hristiyanlar ve belki başkaları da garantilerinin coğrafyanın bir kısmını bölmek ve kuruluşlarını bunun üzerine kurmak olduğunu sanıyorlar” diyen Said, Şarku’l Avsat’a “Bu mesele, Lübnanlılar tarafından iç savaş sırasında yaşandı. İklim et-Tuffah’ta (Lübnan’ın güneyi) Şiiler (Emel-Hizbullah) arasındaki çatışma, Kafrşima ile el-Medfun bölgesi (Cebel-i Lübnan) arasındaki Hristiyanlar arasındaki çatışma ve Beyrut’taki kamplar savaşında Sünni-Şii iç çatışması gibi çatışmanın her mezhebe ve aşirete yansıması için en kolay yoldu. Tüm bu savaşların ortak paydası, kolektif güvencenin, yani devletin güvencesinin yıkılmasıdır” açıklamasında bulundu. Faris Said, “Hizbullah, tecrübesinin yeniden üretilmesini doğrudan veya dolaylı olarak teşvik ediyor. Böylece ülkedeki diğer taraflar da Hizbullah’ın fiilen ürettiği özerkliğin ideal model olduğunu söylemeye başladılar. Çünkü Hizbullah kendi mezhebi için sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler sağlıyor. Bir de ordu ve devlete paralel kurumlar kurdu. Hizbullah’ın avantajı, yurt dışında İran üzerinden güç kazanması ve onsuz Lübnan içinde bir devlet kuramamasıdır” ifadelerini kullandı.

Öyle görünüyor ki federalizm fikrini harekete geçiren nedenler, iç savaşın ve Hizbullah’ın silahlı yapısının devletin iradesi üzerindeki vesayetinin ötesine geçiyor. Bu noktada Hişam Ebu Nasif, “Hizbullah’ın devletin karar alma mekanizması üzerindeki kontrolü, Lübnan’ı ve kurumlarını sabote etmede önemli bir faktördür. Lübnan’ın tarihi çatışmalarla doludur. Hizbullah, Cebel-i Lübnan’ın mahalleleri arasındaki çatışmalar döneminde veya iç savaşın başlangıcında mevcut değildi. İç savaşın mantığı bir şeydir, devletin çöküşü başka bir şeydir. Bu nedenle üniter devlet sisteminin başarısızlığını federalizme atfetmek doğru değildir” ifadelerini kullandı. Ebu Nasif, üniter devlet çatısı altında Hristiyanlar için gerçek bir tehlikenin varlığına dikkati çekerken, siyasi mezhepçiliğin ortadan kaldırılmasından duyduğu korkuyu dile getirdi. Ayrıca “Siyasal kimlikçiliğin kaldırılmasının, Hristiyanların ortadan kaldırılması anlamına gelmediğini kim söyledi?” diye soran Hişam Ebu Nasif, “Eşitlik kalırsa, Hristiyanlar Müslümanlara oy verecek demektir. Bu nedenle bir mezhebin diğerine hakimiyetini ancak federalizm önleyebilir. 100 yılda devlet kuramayacaksak bu devleti ne zaman kuracağız? Bu rejim altında 50 yıl daha beklersek, Lübnan'da tek bir Hristiyan bile kalmayacak” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçıları askerî geçit töreninde (AP)
Hizbullah savaşçıları askerî geçit töreninde (AP)

Federalizm çağrısı, yalnızca Lübnan’da bir mezhep veya unsur kendini marjinal hissettiğinde ortaya çıkıyor. Bu çerçevede eski Milletvekili Faris Said, bazılarının ‘Hizbullah tecrübesini benimseme arzusu’ konusunda uyarıda bulundu. Said, “Hizbullah tecrübesini kim tekrarlamak isterse İsrail, Türkiye veya İran gibi yabancı bir ülkeden yardım istemeli ki bu da Lübnan’ı kimlikler arası kalıcı savaşların içine sokmak anlamına geliyor. Hizbullah, Lübnan’da hukuk kurallarına saygı göstermediği için bir arada yaşama kavramını yok etti. Silahlı bir örgüttür ve başkalarının silah taşımasına izin vermez. Demokrasi kurallarına da saygı göstermez. Öyle ki hiçbir taraf, seçimlerdeki başarısını kullanamıyor. Bu nedenle bazıları yanlış seçeneğe gitmenin kurtuluş olduğuna inanıyor” diyerek, “Tüm Lübnanlılar arasında hak ve görevlerde eşitliği garanti eden bir devlet dışında, tüm Lübnanlılar için bir çözüm yoktur” dedi.

Bazı Hristiyanlar, Suriye’deki iç savaşın Lübnan’a sıçramasından duyulan endişe nedeniyle ve Mişel Avn liderliğindeki Lübnan ordusunun bir kısmı ile Lübnan’daki işgalci Suriye ordusu arasında “Kurtuluş Savaşı” olarak bilinen savaşın patlak vermesinden sonra 1989’da federal projeyi yeniden ön plana çıkardılar. Bu bağlamda Milletvekili Faris Said, “Tarih tekerrür ediyor. Bugün İran silahlarından duyulan korku bazı insanların federalizm hayallerini teşvik ediyor. Çözüm tüm Lübnanlılar için aynıdır. Herkesi koruyan ve aralarında eşitliği garanti eden gerçek bir devletin kurulmasıdır. Grup kıyaslamalarına dayalı çözümler üretebileceğine inananlar yanılıyor ve kuruntu içindedir. Daha önceki deneyimler bu ifadelerin doğru olmadığını kanıtlamıştır” açıklamasında bulundu.

Hristiyanların garantisi

Mezhepsel bir boyut kazanan iç çatışma yoğunlaştığında ton, federalizm veya bölünme seçeneğine dönüyor. 1976-1977 yılları arasındaki Seyyidetu’l Bir Konferansı’nda, Ulusal Blok Partisi siyasi büro üyesi Avukat Musa Prince, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Lübnan’daki siyasi karar üzerindeki etkisiyle Lübnan’daki Hristiyanlar için bir garanti olarak federalizm meselesini gündeme getirdi. Bu, Hristiyan bölge içinde ‘etnik temizlik’ gerektirdi. Filistinliler, Nabaa ve Tel ez-Zaater bölgelerinden (Beyrut’un doğusu) Beyrut’un batısındaki Sabra ve Şatilla kamplarına sürüldü. Durum, tüm Lübnan bölgelerine şiddetin getirilmesiyle sona erdi.

Eski Bakan Raşid Derbas, federalizm çağrısının “ne eksik ne de fazla teorik ve söylemsel kirliliğe” yol açtığına dikkati çekti. Derbas, “Federalistlerin hayallerindeki en tehlikeli şey, başkalarının kültüründen uzak bir kültürel vizyona sahip olduklarına olan inançlarıdır” dedi.

Eski Bakan Raşid Derbas (Sosyal medya)
Eski Bakan Raşid Derbas (Sosyal medya)

Derbas, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Hristiyan toplulukların kendilerini İslam kültüründen uzaklaştırabileceklerine inananlar yanılıyor. Çünkü Hristiyanlar, 14 asırdan fazla bir süredir İslam kültürüyle yaşıyorlar. Aralarında alimler, hukukçular, yazarlar ve düşünürler vardı ve bir zamanlar İslam devletinin bir parçasıydılar” şeklinde konuştu. Federal önerileri, ‘sahipleri onları bu seçeneğe, yani gücün ikiliğine götüren gerçek nedenleri görmezden geldikleri için uygulanamaz olan, yalnızca yanılsama ve hayal gücü’ olarak nitelendirdi. Baro eski başkanı ve önde gelen bir hukuk otoritesi olan Bakan Derbas, dünyada ikili iktidarla yaşayan hiçbir ülkenin bu sonuca ulaşmadığını dile getirdi. “Dökülen İslam kanı, daha çok Hristiyanların mı yoksa Müslümanların mı? Hristiyanlar daha çok Müslümanlar tarafından mı yoksa Hristiyanlar tarafından mı öldürüldü?” diye soran Derbas, “Hiç kimse bizi Müslüman olarak Hristiyan kültürümüzden de ayıramaz. Biz Katolik okullarında okuyanlarız. Sorun, bir grubun çıkarlarını diğerinin pahasına değil, vatandaşların çıkarlarını güvence altına alması gereken kamu politikalarındadır” ifadelerini kullandı.

Raşa İtani

Öte yandan Federasyon Daimî Konferansı Genel Koordinatörü Müh. Raşa İtani, “Federalizm talebi, yolsuzluğun yaygınlaşması ve eyalette mezhepçi partilerin hakimiyetinin ardından 2016 yılında ciddi bir şekilde başladı” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan Itani, “Federalizm çağrısı, çalışmaların merkezi bir sistemin devlet kuramayacağını göstermesinin ardından geldi. Federal sistem, çoğulcu bir ülke için ideal çözümdür. Bugün bu ihtiyaç, cumhurbaşkanlığı ve hükümet boşluğu ve yasama kurumunun bozulması dahil, Lübnan’ın yaşadığı trajedilerden sonra her zamankinden daha fazladır” dedi.

İtani, “Beyrut, ister 7 Mayıs 2008’de, ister 2015’teki atık krizi, ardından 19 Ekim (Ekim) 2019 devrimi, küresel bir felaket oluşturan ve kimseden hesap sorulmayan Beyrut limanı patlaması sırasında olsun başkentin yaşadığı güvenlik kargaşasının nedeni olan merkezi sistemin başarısızlığının bedelini fazlasıyla ödedi” ifadelerini kullandı. Raşa İtani ayrıca, kanunsuzluk içinde yaşayan Lübnan’ın aksine, federalizm altında yaşayan, istikrar ve refaha tanık olan ülkelerden örnekler verdi.



Nasrallah'ın öldürülmesinin ardından ... İsrail tarafından öldürülen önde gelen Hizbullah ve Hamas liderleri kimler?

İsrail'in Hizbullah karargahına düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir binanın yanan enkazının yakınında toplanan insanlar ve kurtarma ekipleri (AFP)
İsrail'in Hizbullah karargahına düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir binanın yanan enkazının yakınında toplanan insanlar ve kurtarma ekipleri (AFP)
TT

Nasrallah'ın öldürülmesinin ardından ... İsrail tarafından öldürülen önde gelen Hizbullah ve Hamas liderleri kimler?

İsrail'in Hizbullah karargahına düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir binanın yanan enkazının yakınında toplanan insanlar ve kurtarma ekipleri (AFP)
İsrail'in Hizbullah karargahına düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir binanın yanan enkazının yakınında toplanan insanlar ve kurtarma ekipleri (AFP)

Hizbullah bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamayla lideri Hasan Nasrallah'ın İsrail'in Beyrut'un güney banliyösüne düzenlediği saldırıda öldürüldüğünü doğruladı.

Açıklamada “Hizbullah Genel Sekreteri Muhterem Seyyid Hasan Nasrallah, yaklaşık otuz yıldır yürüyüşüne liderlik ettiği büyük ve ölümsüz şehit yoldaşlarının arasına katıldı” denildi.

Nasrallah suikastı, Gazze savaşının başladığı 7 Ekim'den bu yana önde gelen liderlerine ağır darbeler indirilen Hizbullah'a vurulan en büyük darbe oldu.

Şarku’l Avsat, Gazze savaşının başlamasından bu yana İsrail tarafından suikasta uğrayan Hizbullah ve Hamas'ın önde gelen liderlerini sizler için sıraladı:

Hasan Nasrallah

İsrail ve Hizbullah, Hasan Nasrallah'ın 27 Eylül Cuma günü öldüğünü duyurdu. Şubat 1992'de henüz 35 yaşındayken Hizbullah'ın genel sekreteri olan Nasrallah, bir zamanlar İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından 1982'de İsrail işgal güçlerine karşı savaşmak üzere kurulmuş silik bir oluşum olan örgütün tanınmış sembolü haline gelmişti.

Nasrallah, savaşçıları 2000 yılında İsrail güçlerini Güney Lübnan'dan çıkarmayı başararak 18 yıllık işgali sona erdirdiğinde Hizbullah'ın lideriydi.

sdvfb
Hasan Nasrallah (AFP)

İsrail'le çatışma Nasrallah'ın liderliğinin ana gayesiydi. 2006'da Hizbullah'ın İsrail'le 34 gün süren savaşının ardından zafer ilan etti ve İsrail'in Arap ordularını yenmesini izleyerek büyüyen pek çok Arap vatandaşının saygısını kazandı.

Ancak Hizbullah'ın operasyon alanı Suriye ve ötesine doğru genişledikçe Lübnan ve Arap dünyasında giderek daha bölücü bir figür haline geldi.

İbrahim Akil... Kellesi 7 milyon dolar değerinde

İsrail'in 20 Eylül'de Beyrut'un güney banliyölerine düzenlediği saldırıda Hizbullah'ın elit birliği Rıdvan Gücü Komutanı İbrahim Akil öldürüldü.

Tahsin ve Abdulkadir gibi takma isimler de kullanan Akil, Hizbullah'ın en üst düzey askeri organı olan Cihat Konseyi'nin bir üyesiydi.

ABD onu Nisan 1983'te Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği’ne düzenlenen ve 63 kişinin ölümüne yol açan bombalı saldırıya ve altı ay sonra 241 kişinin ölümüne yol açan ABD Deniz Piyadeleri kışlasına düzenlenen saldırıya karışmakla suçladı.

ABD, Akil hakkında bilgi sunanlara 7 milyon dolara kadar ödül verileceğini duyurmuştu.

Hizbullah Füze Kuvvetleri Komutanı İbrahim Kubeysi

İbrahim Kubeysi diğer birimlerle birlikte güdümlü füze biriminin komutanıydı ve 25 Eylül'de İsrail'in düzenlediği bir hava saldırısında öldürüldü.

İsrailli askeri yetkililer Kubeysi'nin İsrail'e yapılan saldırılardan sorumlu olduğunu ve 2000 yılında üç İsrail askerinin kaçırılıp öldürüldüğü saldırıyı planladığını söyledi.

İsrailli kaynaklara göre Kubeysi füze alanında önemli bir isimdi. 1982'de örgüte katılan Kubeysi’nin Hizbullah'ın üst düzey liderleriyle güçlü bağları vardı.

Muhammed Surur

Takma adı Ebu Salih olan Surur, 26 Eylül'de İsrail hava saldırısında öldürülmeden önce 2020'den beri Hizbullah'ın insansız hava aracı (İHA) birimini yönetiyordu.

Surur, Hizbullah tarafından Yemen'deki Husileri eğitmek üzere gönderilen komutanlardan ve kıdemli danışmanlardan biriydi. Aynı zamanda Lübnan'da İHA üretme projesini de yürütüyordu.

dvfbgnht
Muhammed Surur (Hizbullah medyası)

Yemen'deki hava birliğinden sorumlu olan ve buradan İHA saldırıları düzenleyen Surur, suikasttan sadece üç gün önce Yemen'den Lübnan'a dönmüştü.

Ahmed Vehbi

Hizbullah komutanlarında Ahmed Vehbi 21 Eylül'de Beyrut'un güney banliyölerinde İsrail tarafından düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldü.

csdvfbgn
Ahmed Vehbi (Hizbullah medyası)

60 yaşındaki Vehbi, kuruluşundan bu yana Hizbullah'ın içindeydi ve Hizbullah Güney Lübnan'ın kontrolünü ele geçirdiğinden beri İsrail işgaline karşı çok sayıda askeri operasyona katıldı.

2012'den bu yana Rıdvan Gücü’ndeki savaşçıların eğitiminden sorumlu olan Vehbi, İsrail'in 7 Ekim 2023'te Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısından bu yana da bu birimin komutanı.

Fuad Şükür... Nasrallah'ın sağ kolu

İsrail'in 30 Temmuz'da Lübnan başkentinin güney banliyölerine düzenlediği saldırıda, İsrail ordusunun ‘Nasrallah'ın sağ kolu’ olarak tanımladığı Hizbullah'ın üst düzey komutanı Fuad Şükür öldürüldü.

Şükür, 40 yılı aşkın bir süre önce kurulduğu günden bu yana Hizbullah'ın en önde gelen askeri isimlerinden biri olarak görülüyor. ABD, 1983 yılında Beyrut'taki ABD Deniz Piyadeleri kışlasının bombalanmasında önemli bir rol oynamakla suçladığı Şükür'e 2015 yılında yaptırım uyguladı.

Muhammed Nasır... İsrail'e güneyden ateş açılmasından sorumlu

Muhammed Nasır 3 Temmuz'da İsrail'in düzenlediği hava saldırısında öldürüldü. İsrail olayın sorumluluğunu üstlendi ve Nasır'ın Lübnan'ın güneybatısından İsrail'e ateş açan bir birliğin başında olduğunu söyledi.

Üst düzey bir Hizbullah komutanı olan Nasır, Hizbullah'ın sınırdaki operasyonlarının bir kısmından sorumluydu.

Talib Abdullah

Hizbullah'ın üst düzey saha komutanlarından Abdullah, 12 Haziran'da İsrail'in üstlendiği ve Lübnan'ın güneyindeki bir komuta ve kontrol merkezini vuran saldırıda öldürüldü. Lübnan'daki güvenlik kaynakları Abdullah'ın Hizbullah'ın güney sınır şeridindeki merkez bölgenin komutanı olduğunu ve Nasır ile aynı rütbede olduğunu söyledi.

Visam et-Tavil

Hizbullah'ın önde gelen liderlerinden biri olan Visam et-Tavil, 8 Ocak'ta İsrail saldırısında öldürüldü. Gazze Şeridi'ne yönelik savaşın başlamasından bu yana suikasta uğrayan liderler listesinin başında yer alan en önemli isimdi.

ABD medyasına göre Rıdvan Gücü'nün bir parçası olarak Güney Lübnan'daki operasyonları yönetiyordu ve Hasan Nasrallah ile yakın bir ilişkisi vardı.

İsrail tarafından öldürülen en önemli Hamas liderleri ise şunlar:

Muhammed ed-Dayf... Kaderi gizemle örtülü

İsrail ordusu ed-Dayf'ın savaş uçaklarının istihbarat değerlendirmesinin ardından 13 Temmuz'da Gazze Şeridi'nin Han Yunus bölgesine düzenlediği saldırıda öldürüldüğünü açıkladı. Ed-Dayf daha önce İsrail'in yedi suikast girişiminden kurtulmuştu.

Ed-Dayf'ın 7 Ekim'deki Hamas saldırısının planlayıcılarından biri olduğuna inanılıyor. Diğer yandan İsrail suikastı doğrulamasına rağmen Hamas onun hayatta olduğu konusunda net.

İsmail Heniyye

İsmail Heniyye 31 Temmuz sabahı erken saatlerde İran'da bir suikasta kurban gitti. Anlatılanlara göre Heniyye kaldığı misafirhanede kendisine isabet eden bir füze ile öldürüldü. İsrail saldırının sorumluluğunu üstlenmedi.

Hem İran hem de Hizbullah, Heniyye suikastının ardından intikam sözü verdi.

Salih el-Aruri

Hamas’ın üst düzey liderlerden Salih el-Aruri, İsrail'in 2 Ocak 2024 tarihinde Beyrut'un güney banliyösüne düzenlediği İHA saldırısında öldürüldü. El-Aruri aynı zamanda Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın da kurucusuydu.

Tulkerim Taburu Komutanı Ebu Şucaa

İslami Cihad Hareketi’nin silahlı kanadı Kudüs Seriyyeleri'nin Tulkerim Taburu Komutanı ‘Ebu Şucaa’ lakaplı Muhammed Cabir 29 Ağustos'ta bir suikast sonucu öldürüldü.

İlk olarak 17 yaşında tutuklanan Ebu Şucaa, İsrail'in en çok aradığı isimlerden biriydi. Ebu Şucaa kendisine yönelik birçok suikast girişiminden sağ kurtulmayı başardı.

26 Temmuz 2024'te Tulkerim'deki Sabit Sabit Devlet Hastanesi'ne akın eden Filistinli kalabalıklar, Filistin Yönetimi yetkililerinin gözaltına almaya çalıştığı Ebu Şucaa'yı hastaneden çıkarmayı başardı.