Lübnan’da devletin yerini ‘bölgesel güvenlik’ alıyor

Lübnan’da zayıflayan devlet otoritesinin yerini bölgesel güvenlik organizasyonları alıyor

Güney Lübnan’ın Aaramta beldesindeki eğitim kamplarından birinde Hizbullah militanları (DPA)
Güney Lübnan’ın Aaramta beldesindeki eğitim kamplarından birinde Hizbullah militanları (DPA)
TT

Lübnan’da devletin yerini ‘bölgesel güvenlik’ alıyor

Güney Lübnan’ın Aaramta beldesindeki eğitim kamplarından birinde Hizbullah militanları (DPA)
Güney Lübnan’ın Aaramta beldesindeki eğitim kamplarından birinde Hizbullah militanları (DPA)

Lübnan’da devlet otoritesinin zayıflaması ve resmî kurumları doğrudan etkileyen finansal çöküşün etkisiyle siyasi ve ekonomik sebeplerden ötürü güvenlik hizmetleri sağlanamıyor.

Devletin güvenliği sağlayamaması sebebiyle son zamanlarda siyasi partiler, gruplar ve yerel yönetimler düzeyinde bölgesel güvenlik olgusu artmaya başladı. Güvenliği sağlaması ve kanunları uygulaması gereken resmi güvenlik güçleriyken, bu birimlerde umursamazlık hâkim.

Bir yıldan fazla bir süre önce, kendisine “Tanrı’nın Askerleri” adını veren bir grup, başkent Beyrut’ta Hristiyanların çoğunlukta olduğu Eşrefiye bölgesinde genişlemeye başladı. Varlığını ve yayılmasının gerekçesini güvenlik güçlerinin faaliyetinin azalmasıyla Hristiyan bölgelerini cinayet ve soygun çetelerinden koruma gereksinimine dayandırdı.

Cebel-i Lübnan’da Hristiyanların çoğunlukta olduğu el-Kahale bölgesinde Hristiyanlarla Şii Hizbullah’ı karşı karşıya getiren olay, resmi güvenlik güçlerinin rolünün ve prestijinin azalmasıyla birlikte “bölgesel güvenlik” ve “öz savunma” kavramlarının giderek daha fazla gündeme geldiğini gösteriyor. Söz konusu bölgede mühimmat ve silah taşıyan bir Hizbullah kamyonu devrildiğinde kamyonun güvenliğini sağlayan unsurlarla bölge halkı arasında çıkan çatışmada iki kişi hayatını kaybetmişti.

Öz güvenliğin yıllardır en bariz tezahürü Hizbullah’ın gayriresmi otoritesi. Hizbullah’ın, DEAŞ örgütüne üye olmak ve geçtiğimiz temmuz ayında Şam’ın güneyindeki Seyyide Zeyneb türbesi yakınında meydana gelen patlamadan sorumlu olmakla suçladığı bir Suriyeliyi Beyrut’un güney banliyölerinde takip etmesi, Hizbullah’ın kontrol ettiği alanlarda resmi güvenlik servislerinden ayrı olarak ‘öz güvenlik’ tedbirleri alınmasıyla ilgili tartışmaları yeniden alevlendirmişti.

Şarku’l Avsat’a konuşan Yakın Doğu ve Körfez Askeri Analiz Enstitüsü (INEGMA) Direktörü Riyad Kahveci, “Hesap verebilirliğin olmayışı ve silahların yaygınlaşması göz önüne alındığında, yargının işleyişi ve ülkedeki güvenlik düzeyi düştükçe, Lübnan’daki bölgesel güvenlik olgusu daha da kötüye gidecek” ifadelerini kullandı. Kahveci “Devlet genellikle güvenliğe ve hukuka dayanır. Vatandaş kendini güvende hissetmediğinde ve kanunları kimse uygulamadığında, bazı vatandaşlar yaşadıkları ve mensup oldukları çevreyi korumak için kendi kanunlarını koymaya ve gruplar oluşturmaya yönelirler” dedi.

Lübnan’da resmî statü olarak tanınan 18 dini ve etnik grup yaşıyor. Ülkede 1975-1990 yılları arasında yaşanan kazananı olmayan iç savaşı bitiren Taif Anlaşması uyarınca kota rejimini benimsedi. Tüm bürokrasi ve siyaset bu 18 grubun kotalarına paylaştırıldı.

Lübnan’ın 2017 sayımına göre 6 milyon 300 binlik nüfusunun yüzde 27’si Sünni, yüzde 27’si Şii olmak üzere toplam yüzde 54’ünü Müslümanlar oluşturuyor.

Toplumun 40,5’ini Hristiyanlar (Yüzde 21’i Maruni Katolik, yüzde 8’i Grek Ortodoks, yüzde 5’i Grek Katolik, yüzde 6,5’i diğer), geri kalan yüzde 5,6’sını ise Dürziler oluşturuyor. Hristiyanlar ve Dürziler yoğunlukla Lübnan’ın orta kesiminde, Sünniler kuzey, Şiiler ise güney kesiminde yaşıyor.



Yemen'de taraflar arasında ‘ABD yıkımını ülkenin başına kim musallat etti?’ tartışması

ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
TT

Yemen'de taraflar arasında ‘ABD yıkımını ülkenin başına kim musallat etti?’ tartışması

ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)

Tevfik eş-Şenvah

Yemen’in meşru hükümeti ve Husiler, on yılı aşkın bir süredir Yemen'in başına bela olan yıkımın sorumlusu olarak birbirlerini suçlamaya devam ediyor. Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-Eryani dün yaptığı açıklamada, İran destekli Husilerin 2014 yılındaki darbeden bu yana ‘Yemen'in altyapısı ve ekonomisindeki yıkımın başlıca nedeni olmakla’ suçladı.

Aynı zamanda uluslararası meşruiyete sahip Yemen hükümetinin sözcüsü olan Eryani, Husilerin kurtarılmış bölgelerdeki hayati tesislere sistematik saldırılar düzenlediğini, örneğin 30 Aralık 2020 tarihinde Aden Uluslararası Havalimanı'na İran yapımı balistik füzelerle düzenledikleri saldırıda 25 kişinin öldüğünü, 110 kişinin de yaralandığını ve havalimanının altyapısının zarar gördüğünü söyledi. Husilerin 2022 yılında da Hadramut ve Şebva'daki petrol ihracat edilen limanlara yönelik saldırılarda bulunduklarını belirten Eryani, bunlar arasında insansız hava araçları (İHA) ve balistik füzeler kullanılarak ed-Debba ve Neşime limanlarına yönelik saldırıların da olduğunu ifade etti.

Yemenli Bakan, söz konusu saldırıların Husilerin iddia ettiği gibi Yemen'i ya da Gazze'yi savunmak için değil, Yemen'i yok etmeyi, halkını yoksullaştırmayı ve bölgenin güvenliğini baltalamayı amaçlayan İran gündemini uygulama stratejisinin bir parçası olduğunu söyledi.

Husilerin Kızıldeniz'deki uluslararası gemilere yönelik saldırıları da dâhil olmak üzere çeşitli maceraperestliklerinin, ABD ve İngiltere tarafından ‘Refahın Muhafızı Operasyonu’ kapsamında geçtiğimiz yıl ocak ayında başlayan askeri saldırılarını tetiklediğini söyleyen Eryani, bu saldırıların yıkımın birincil nedeni olmadığını, daha ziyade Husilerin saldırılarına karşı bir yanıt olduğunu vurguladı.

Öte yandan Husiler, Yemen halkının çektiği acılardan başta Yemen’in meşru hükümeti olmak üzere ABD ve müttefiklerinin sorumlu olduğunu söyledi. ABD merkezli haber kanalı NBC tarafından aktarılan Husilere bağlı medya organlarının haberlerine göre Husiler, 17 Mart 2025 tarihinde 53 kişinin ölümüne ve 98 kişinin yaralanmasına neden olan ABD’nin son saldırılarını ‘suç teşkil eden saldırganlık’ olarak nitelendirdi. Kızıldeniz’deki gemilere ve askeri hedeflere yönelik saldırılarının dış müdahaleye ve Gazze'ye uygulanan kuşatmaya karşı savunma amaçlı bir yanıt olduğunu vurgulayan Husiler, Filistinlilerle dayanışma içinde olduklarını açıkladılar.

Medyada yer alan haberlere göre Husilerin Kızıldeniz’de uluslararası gemilere yönelik saldırıları ülke içindeki popülariteleri ve saflarına savaşçı çekme hızını arttırdı. Uluslararası toplumu kendileriyle etkileşime girmeye zorladılar ve Yemen'in resmi hükümeti olarak tanınmamalarına rağmen popüler bir yankı uyandırdılar. Nüfuzları zayıf olmasına rağmen İsrail'e füze atmalarının ardındaki gizli amaçlarından biri de buydu.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan çevirdiği habere göre Yemen hükümeti, İran'ı, ‘Birleşmiş Milletler (BM) silah ambargosunu ihlal ederek Husileri İHA ve balistik füzeler gibi çeşitli silahlarla desteklemekle’ suçluyor. Buna karşın İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Hüseyin Selami, İran medyasına yaptığı açıklamada, Tahran'ın Husilerin kararlarını doğrudan kontrol ettiği iddialarını reddederek Husilerin kararlarını bağımsız bir şekilde aldıklarını vurguladı. Ancak Yemen hükümeti çevreleri İran'ın desteğinin Husilerin eylemlerinin ana kaynağı olduğunda ısrar ediyor.

Yemen hükümeti, ABD'nin hava saldırıları sonucunda Husilerin kontrolündeki limanlarda meydana gelen ağır kayıpların ardından ‘Husiler Yemen'e yıkım getiriyor’ etiketiyle (hashtag) bir sosyal medya kampanyası başlattı. Kampanyanın amacının ‘Husilerin suçlarını ifşa etmek ve ülke kaynaklarına verdikleri zararın boyutlarını ortaya koymak, altyapı ile ekonomik ve sivil tesislerin tahrip edilmesinden ve bunların savaş amacıyla kullanılmasından onları tamamen sorumlu tutmak’ olduğu belirtildi.

Husiler cuma günü, ABD'nin Yemen'in batısındaki Hudeyde ilinde bir petrol ihracatı limanına gece boyunca düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısının 80'e yükseldiğini ve bu sayının Washington'ın bir ay önce başlattığı yoğun hava saldırılarının en ölümcülü olduğunu açıkladılar.

Bu arada saldırılar şiddetlenmeye devam ederken, ABD ile İran arasındaki müzakereler Umman’ın başkenti Maskat'ın ardından Roma'da tüm hızıyla devam ediyor. Basında yer alan haberlerde, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'la bölgedeki birçok karmaşık meseleyi görüşmek üzere bir araya gelmesinin ardından gerilimin azalacağına dair umutlar ifade edildi.